Özgür Satranç Forum

Orjinalini görmek için tıklayınız: Gelişmeler
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Satranç Camiamıza,

Son birkaç ay içerisinde yaşanmış olan gelişmelere ilişkin bir değerlendirme ve bazı bilgilendirmelerde bulunmak istiyorum. Sanki “zaman en iyi turnusol kağıdıdır” sözünü doğrular nitelikte gelişmeler yaşamaktayız.

1. Öncelikle çok kısa olarak milli takımlar konusunda bir iki düşüncemi açıklamak istiyorum. Bildiğiniz gibi milli takımlardan sorumlu asbaşkan olarak, şu an görevde bulunan ekibin içerisinde bir dönem yer almıştım. O dönemde Federasyon başkanı ısrarla takımın gençleştirilmesi görüşündeydi. Hatta "altın çocuklar" dediğimiz sporcularımızın dışında hemen hiçbir isme sıcak bakmıyordu. Bu bir bakış açısıdır. Bu konuları genel olarak sizler de biliyorsunuz. Bir iki sene öncesine kadar bu düşüncede olan bir başkanın; son zamanlarda yaşanan yabancıları kazandırma uygulamasının içerisinde olmasını tutarlı bulmuyorum.

O tarihlerde de katı çizgilerle oluşturulmaya çalışılan kurguları ilke olarak onaylamıyordum.

Milli Takımlarla ilgili olarak objektif kriterler getirilmeli ve uygulanmalıdır. Nesnel yaklaşımlar benimsenmeli ve açıklıkla ifade edilmelidir. Elbette bir miktar öyledir ancak bu konuda ne kadar ileride olunursa o denli iyidir.

Milli Takımlarda ilke olarak kapı herkese açık olmalıdır. Pozitif ayrımcılık başlığına sığdırılmaya çalışılan uygulamalar dahi yapılmamalıdır. Satranç 7’den 70’e diyoruz. Yaş konusu milli takımlar için bir kriter olmamalıdır görüşündeyim.

2. Sportif olarak alınan sonuçlar başarısızdır. Emre Can ve Barış Esen’in son başarıları olmasa; durum neredeyse vahimdir. Ülkemizde düzenlenen son Avrupa Kadınlar Şampiyonasına gelen Gürcistan takımının 11 sporcusunun 11’i de sıralamada, bizim en başarılı sporcumuzun üzerinde yer almıştır. Bu sonuç bize bir şey anlatmalıdır. Sevgili Betül ve Kübra’nın kazandıkları unvanlar elbette değerlidir. Ancak tüm Türkiye için bu iki sporcu yeterli midir diye kendimize sorabilmeliyiz. Bu soruları sormak; onların başarılarını önemsememek anlamını içermez.

GM ünvanı alan erkek sporcularımızın grafiğine bakın: Çoğu 2500 barajının altındalar. İlerlemiyor, geriliyorlar. GM olması beklenen sporcularımız, nice zamandır bu unvanı elde edememişlerdir. İlk yüzde bir tek sporcumuz dahi bulunmamaktadır.

Değerli arkadaşlar, hakikati nezakete feda edemeyiz. Sportif olarak Türkiye maalesef gerilerdedir. Sporcularımız için yeterli motivasyonun sağlanamadığı görüşümü paylaşırım.

3. Türk satranç kamuoyuyla, uluslararası platformda yaşanan kimi gelişmeler paylaşılmamaktadır. Aşağıdaki habere federasyon sitesinde rastlayabiliyor muyuz?

Türkiye, Avrupa Satranç Birliği’ne karşı açtığı davayı kaybetmiştir. CAS, masrafların da Türkiye tarafından karşılanmasını öngörmektedir. Hukuka başvuru hakkı kutsaldır ancak Türkiye, son dönemlerde uluslararası organizasyonlarla sanki biraz fazla kavga eder bir haldedir. Bu haberlerin paylaşılmaması bir yana, durum sizlerce olumlu mudur?

http://europechess.net/index.php?option=...d=2:slides

Kaybedilen bu dava için; yapılan ulaşım – konaklama masraflar, avukatlık ve benzeri masraflar ve davanın aleyhimize olan kararından gelen hukuki masrafların toplamı acaba bir bilgi olarak camiamızla paylaşılabilir mi? Bunu bir yorum olarak soruyor değilim; "bilgi" olarak öğrenebilir miyiz?

Ali Nihat Yazıcı bir yazısında: “EUROPE BELONGS US! IT IS OURS! YOU SHOULD REACT AS WELL!” diyor. “Avrupa bize aittir! Bizimdir! Siz de reaksiyon vermelisiniz!” şeklinde sesleniyor. Bu seslenişe bir yorumumuz olmaz. Kendi çağrısıdır. Ancak camiamız, bilgilendirilme konusunda "Türkiye olarak" aynı aktivite enerjisini beklemekte haklıdır. Onun Avrupa'ya sahip çıktığı kadar biz de ülkemizdeki konulara sahip çıkabiliriz değil mi?

4. Zaman en iyi turnusol kağıdıdır. Şimdi gelin bir iftiranın nasıl çürüdüğüne bakalım. Bursa’da Dünya Takımlar oynanmazdan evvel, 2009 yılı başlarında, federasyon başkanı “Aman Kuvay, 350 – 400 bin TL gider olur. Bir sponsor bulabilir misin?”diye bana müracaat etmişti. Biz de çalışmış çabalamış, başta Bursa Büyükşehir Belediyesi’ni ve diğerlerini bulabilmiştik. Bu konudaki çabalarımı, özverimi arkadaşlarımız iyi biliyorlar. Bir şey açıklamama gerek olmadığı düşüncesindeyim. Sonuçta, zor bir sınav aşıldı ve başarılı bir organizasyon gerçekleştirildi. Benden bu işi üstlenmemi rica eden federasyon başkanı; televizyonlara çıktı, memnuniyetini dile getirdi. Övgüler yağdırdı: Bursa Dünya Şampiyonası’na.

Aradan zaman geçti, muhterem başkan, federasyon asbaşkanı olarak ve ayrıca resmi şekilde turnuva organizatörü olarak atanmış olduğum bu organizasyondan ötürü, beni savcılığa şikayet etti. “Suç” işlediğimi iddia etti. Hangi konuda mı? Bursa Dünya Şampiyonası’nı düzenlemem konusunda: Yetkisiz yapmışım işleri ve federasyonu zarara uğratmışım. Şaka değil, gerçek. Nereden nereye… İftirası ne mi oldu? Sonuçsuz kaldı elbette. Takipsizlik aldı. Bununla da yetinmedi; Ağır Ceza’ya gitti. Ne mi oldu? Haksız bulundu. “Suç yoktur” denildi. Ali Nihat Yazıcı artık, savcılık ve mahkemenin bu kararıyla baş başadır.

Hani şu mali genel kurulda, bu konunun kulaklarına fısıldandığı kimi genç arkadaşlarım, umarım bu satırları okuyorlardır ve bu sonuç doğrultusunda konuları kendi terazilerinde tartıyorlardır.

5. Mali genel kurul sürecinde açmış olduğumuz davalar ve şikayetlerle ilgili olarak gelişmeler yaşanmaktadır. Federasyonun bu yönetiminin ibra edilmediği savımızı biliyorsunuz. Bilirkişi raporu Mahkemeye ulaşmıştır. Sonuç elde edildiğinde sizlerle “bilgi” paylaşabileceğim.

6. Yakın bir zaman sonra, Türk satrancı için yeniden bir seçim zamanıdır. Organizasyonlarda elde edilenlerin dışında, sportif olarak, çok ağır ilerlemeler elde edilmiştir ve yetersizdir. Bu açıdan yeterli bir vizyon ortaya konulamadığı düşüncesindeyim. 12 yıl, bu değerlendirme için sanırım yeterli bir süredir. Mali açıdan federasyon, ülkedeki diğer gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda kafi büyümeyi gerçekleştirememiştir. Tüm Türkiye’de satranç aktivitesi için yaratılan değer yeterli değildir.

Okulda satranç konusunda Avrupa Parlamentosu’nda yaşanan gelişmeleri biliyor musunuz? Bu temel konuda artık ülkemizde 2005 yılında imzalanmış bir protokol ileri sürülerek, süreç tamamlanmıştır gibi düşünülemez. Asıl iş o protokol imzalandıktan sonraki gelişmelerdedir.

Dünya yerinde durmuyor. Vietnam, Hindistan ve uzak doğudan, Asya’dan nice ülkeler, Rusya ve eski Sovyet bloğunda olan ülkelerdeki satrancın gelişimini yakalama aşamasındalar. Avrupa’da her ülkede önemli adımlar atılıyor. Artık bir turnuvayı ülkemizde düzenledik diye memnun olabilecek durumlar geride kalmıştır. FIDE sıralamasındaki durumumuz, sporcu transfer edilerek iyileştirilebilecek bir halde değildir.

Daha ileri bakmamızın zamanı gelmiştir. Türk satrancının değişime ve yenilenmeye ihtiyacı olduğu açıktır. Sponsorluk, okulda satranç, sportif başarı, organizasyonel yapı gibi temel konularda atılım ihtiyacı açıktır. Mali, İdari ve de sportif konularda vizyon sahibi, yeni bir ekibin, genç bir takımın, görevi devralması bir gerekliliktir. Seçime kadar olan 6 – 7 aylık sürede, bu değişimin sinyallerini ve bu değişimi gerçekleştirebilecek olan ekibi gözlemleyebileceğimiz düşüncesindeyim.

Saygılarımı sunarım.
Satranç Camiamıza,

Sizlerle "bilgi" paylaşacağımı yukarıdaki mesajımda yazmıştım. Madde 5'e ilişkin olarak Mahkeme kararı aşağıdaki gibidir:

Türkiye Satranç Federasyonu'nun 27.11.2010 tarihinde yapılan olağan mali genel kurul toplantısında alınan kararların iptali için Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/533 Esas Sayılı dosyasından açmış olduğumuz dava bugün (05.04.2012) sonuçlanmıştır.

Mahkeme, 27.11.2010 tarihli genel kurulda Türkiye Satranç Federasyonu Yönetim Kurulu'nun ibrasına ilişkin olarak alınan kararı iptal etmiştir. Bunun anlamı, TSF Yönetim Kurulu'nun esasında İBRA EDİLMEDİĞİNİN MAHKEME KARARI İLE TESPİT EDİLMİŞ OLDUĞUDUR.

Yakın zamanda sizlerle başkaca "bilgi"leri paylaşabileceğim.

Saygılarımı sunarım.

Kuvay Sanlı
Ben "herkes dersine iyi çalışsın" demiştim. Big Grin

Sayın Sanlı,

"Gerekçeli karar" henüz yazılmamış olabilir ama yazılmışsa "gerekçeli kararı" ya da "kısa karar" içerisinde "gerekçe" açıklanmışsa, "gerekçe içeriğini" de bizimle paylaşırsanız hepimiz için yararlı olur. Çünkü daha önce salt çoğunluk ile ilgili bir hayli tartışma olmuş, salt çoğunluğun 61 mi 71 mi olması gerektiği tartışılmıştı. Bu karar o tartışmalara da bir nokta koymuş olmalıdır...
http://forum.satranc.biz/viewtopic.php?t=2314

Yukarıki linkte daha önceden hüseyin beyin açmış olduğu 'Kapitalizmin Gücü ' başlıklı konuda, mali genel kurul ibra olayını değerlendirmiş idik. Ayrıca hukukcu arkadaşlarımızda salt çoğunluğun 71 olması gerektiği noktasında tartışma sonlanmış idi.

Mahkemede yani kanunda bizi onaylamış demektir.

Şimdi artık yönetimde hiç kimse aday olamayacak. Genel Kurul Yönetimi İbra etmemiştir. TAM ZAMANI ekibine yeni yönetimde başarılar dilerim.
Kuvay Bey bu konuların peşini bırakmayacağını söylemişti, sözünde durduğunu görmek satranç adına çok sevindirici.Kendi adıma çok teşekür ediyorum.
Değerli arkadaşlar

2010 Mali Genel Kurulu üzerinden 1,5 yıl geçmiş olmasına rağmen yeniden konuşuluyor oluverdi.

140 kişinin bulunduğu kurulda, yönetimi ibra eden (güven oyu veren, güvenen) sadece 67 kişi çıkmış ve 2010 Mali Genel Kurul Divanı da ya bilmezlikten, ya da kasıtlı olarak “ibra edildi” kararı vermiş, hukuka aykırı davranmıştır. Bunun üzerine aynı sıralarda iki dava açıldı. Birisi benim Ankara 12. İdare Mahkemesinde açtığım, diğeri de Kuvay Sanlı'nın Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davalardır. Bu davalar sadece Yönetim Kurulu hakkındadır, Denetleme ve Disiplin Kurulları ibra tartışmasının dışındadır.

Benim davamda yetkisizlik kararı verildi, yetkisizliğe yaptığım itiraz üzerine dosya Yargıtay'a gönderilmişti. Kuvay Sanlı'nın davasında karar çıktı ve ibranın iptal edilmesine karar verildi. Şimdi onun dosyası da Yargıtay'a gidecek. Durum hakkında bir açıklamayı da Sayın Başkan Vekilimiz Tahsin Aktar TSF web sitesine koymuş durumda.
http://www.tsf.org.tr/component/koseyazi...24&task=yg

Şimdi ne olacak?
Şu an için beklenen tek şey Yargıtay kararıdır. Yargıtay kararı onaylamaz, iade ederse yeniden mahkeme devam eder. Ancak bizim dava açtığımız konu hukuki olmaktan ziyade aritmetik bir problemdir. 140 kişi arasında “karar çoğunluğunun” 71 olduğunu tüm dünya bilir. 67 kişi ile ibra kararı alamazsınız.

Ola ki, 2012 TSF seçiminden önce Yargıtay bu kararı onarsa, erken seçim yapılması gerekiyor (60 gün içinde). Olmazsa normal zamanda seçim yapılır.

Seçim öncesi onaylanırsa şimdiki yönetim tekrar aday olabilir mi? Yasanın ilgili maddesi şöyle:

Federasyon başkanı adaylarında aşağıdaki şartlar aranır:
a) T.C. vatandaşı olmak.
b) En az lise mezunu olmak.
c) Kesinleşmiş sigorta veya vergi borcu olmamak.
ç) Tahkim Kurulu, Genel Müdürlük ceza kurulları veya spor federasyonlarının ceza veya disiplin kurullarınca son beş yıl içerisinde bir defada üç ay veya toplam altı ay hak mahrumiyeti cezası almamış olmak.
d) Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar ile casusluk, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, yağma, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, kaçakçılık, vergi kaçakçılığı ve haksız mal edinme suçlarından hükümlü bulunmamak.

Burada “daha önce ibra edilmemiş olmak” gibi bir engel yok, zaten ilk üç madde gayet açık.

(ç) bendinde sportif ceza engeli var ki, yakından tanıdığımız Suat Atalık, Kuvay Sanlı, Hüseyin Aktaş gibi arkadaşlarımız bu madde yüzünden 5 yıl süre ile seçimle gelen TSF kurullarına aday olamıyorlar.

(d) bendinde ise kesinleşmiş karar aranır ki, yönetim hakkında böyle şeyler mevcut değildir. Dolayısıyla tekrar aday olmalarında bir engel yok. Ama derseniz ki, ibra olamadan tekrar aday olmayı içlerine nasıl sindirirler, onu ben bilemem.

Bu yönetim tekrar seçilir veya seçilemez, Yargıtay şimdiki kararı onaylarsa 2008-2010 dönemi ibra edilmemiş durumda olacak ve bu dönem incelenecektir. Ayrıca “ibra edilmemişlik” durumu 27.11.2010 tarihinde başladığı için bu tarihten 2012 seçimine kadarki süre ise, “tartışmalı” olacaktır. Zannediyorum bu hukuki durum üzerine neler yapılacağını Spor Bakanlığı belirleyecektir.

Selamlarımla
Satranç Camiamıza,

Yukarıdaki bilgilendirme mesajıma, camiamızın farklı kesimlerinden ve federasyon yönetimini temsilen başkan vekilinden öznel yorumlar gelmektedir.

Nesnel olan Mahkeme Kararı'dır.

Bu gelişmeler, alınan sonuçlar; sanki bir anda ortaya çıkmış gibi bir ifade de pek geçerli değildir. Olaylar kendiliğinden gelişmemektedir. Bilgi ve belge olayların gelişiminde belirleyicidir. Kendiliğine bırakırsanız hak ettiğinizi düşündüğünüz sonucu da birçok örnekte olduğu gibi alamazsınız. Hukuk önünde hak arayışı bir süreç işidir.

Hukuksuzluğa ilişkin tek açtığım dava da bu değildir. Bu konunun detaylarını forum ortamında paylaşmıştım. Tek konunun ibra konusu olduğu şeklinde düşünen arkadaşlarımızın, sanırım diğer paylaşımlarım dikkatlerinden kaçmış.

Diğer davaların sonuçlarını ve Yargıtay'dan gelecek sonucu yakın bir gelecekte görceğiz. Sonuçları üzerine konuşabiliriz.

Cezalarla ilgili olarak da; süreç tamamlanmış değildir. Neden tamamlanmadığına ilişkin şunu söyleyebilirim: Farklı hukuk kurumlarında, sonuca ilişkin hak arayışı imkanı vardır. Bu açıdan, kesin hüküm anlamı içeren bir yorumda bulunmak için henüz erkendir. Öğrenmek isteyenlerle, özelden, iç ve uluslararası hukukta ne gibi imkanların olduğu bilgisini severek paylaşabilirim.

Nesnel gibi yaklaşan ancak bundan uzak olan yorumların katkı sağlamadığı görüşümü de özellikle paylaşırım.

Saygılarımla

Kuvay Sanlı
İbra'ya yüzeysel bakmadan değerlendirmemiz gerekiyor. Mali Genel Kurul sırasında yaşananan olayları unuttunuzmu.

Şu anki yönetim ibra edilebilmek için;
- İl müdürlerini erzurumdan uçakla getirtti,
- Faal Olmayan Satranç hakemlerine oy kullandırtmadı (Cengiz bey Çok iyi bilir Smile)
- Gelen Genel Müdür Yardımcıları, ASKF, TMOK, MDK, TSYD temsilcileri şu anki yönetimi hararetle savundu.
- Şu anki Yönetim Kendi yandaşlarını uçakla getirtip 5 yıldızlı otelde konaklama sağladı,
- Bazı delegeler tehdit edildi (Kuvay bey çok iyi bilir)
- Bazı kulüplere sporcu desteği veya destek verildi.
- Özel Mailler yazışmalar deşifre edildi.
- Divan Başkanı delegelere tehditler savurdu, konuşmalara izin vermedi, önergeleri ve dilekçeleri geri çevirdi.


Tüm bunlara rağmen gerçek satrançcılar sabırla bekleyip, Başkanın ve yönetimin gözlerinin içine bakarak 'sizden memnun değiliz ibra etmiyoruz' dediler.

Sonra ne oldu disiplin cezaları yağmaya başladı. Kuvay bey, suat Atalık, Hüseyin aktaş ve ismini sayamadığım onlarca kişi ceza aldı.

Bu arkadaşlarımızın satranca hizmet etmeleri için illaki yönetim kurulu üyesi olmalarına gerek yok. onlar seve seve düzgün yönetimlerle tek kuruş çıkar beklemeden hizmet edecek insanlardır.

Şimdi mahkemede evet ibra edilmemiş dedi . Ne olacak şimdi?

Efendim yargıtay kararı beklenir, tekrar seçilmemize engel yok, olimpiyat var, biz hakklıyız gibi argumanlar tamamen koltuk sevgisi ve koltuk bağımlılığının dışa vurumudur.

SATRANÇ KAMU OYU SİZİ İSTEMİYOR. DAHA NASIL ANLATACAKLAR SİZE. DEMOKRATİK OLARAK BUNU GENEL KURULDA GÖZÜNÜZE SOKARAK SÖYLEDİLER. KABUL ETMEDİNİZ HUKUK DA EVET KARDEŞİM GENEL KURUL SİZİ İSTEMİYOR DEDİ. BUNUDA KABUL ETMEDİNİZ YAKINDA YARGITAYDA SÖYLEYECEK.

O zaman bir sonraki genel kurula yangi yüzle geleceksiniz, insanlardan nasıl oy isteyeceksiniz

UNUTMAYIN

yeni olacak seçimde sizi kurtaracak eski genel müdür yardımcıları, il müdürleri, mdk olmayacak yeni atanan insanlar olacak ama yeni delegelerde onlarca SUAT ATALIK'lar, CENGİZ KELEŞ'ler, HÜSEYİN AKTAŞ'lar, KUVAY SANLI'lar ve İLYAS ÜMİT'ler olacak
Bahtiyar Bey çok önemli noktalara parmak basmış ancak son cümlesi bence yanlış anlamaya müsait görünüyor. Belki de ben yanlış anlamışımdır. Anılan isimler TSF yönetimi ile çeşitli anlaşmazlıklara düşmüş, eleştiriler getirmiş isimler. Sanki bu isimler olamayacaklar da, kalan delegeler bu isimleri aratmayacak, yerlerini dolduracak..

Bir defa bunların hepsi ceza almış değildir. Ayrıca ceza almış olmak, Genel Kurul üyesi olmaya engel değildir. Ben bu isimlerin hepsinin de 2012 Genel Kurulu üyesi olacaklarına, gelip yüreklerini koyacaklarına inanıyorum.

Satranç faaliyetlerinde kurallara açıkça aykırı davrananların ceza almalarına karşı değilim. Ancak bir şekilde yönetimi eleştirmiş, karşı duruş sergilemiş ama hiç kabalaşmamış, hakaret etmemiş, medeni daireden çıkmamış kişilerin ceza almasını doğru bulmuyorum. Bu tür cezalar kaldırılmalı, mevzuatın arkasına saklanılmamalıdır. Arkadaşlarımızın Türk Satrancında hak ettikleri yerleri almalarına hepimiz destek olmalıyız. Vasıflı insanlar kolay yetişmiyor.

Bunun için yeni yönetimi beklemeyelim, “yerimizdeyiz, çalışıyoruz” diyen yönetim olumlu bir adım atsın, mümkün olan ne varsa yapsın, biz de alkışlayalım. Yapılmazsa, arkadaşlarımla beraber “önerge” verip Genel Kurul gündemine getireceğim. Ayrıca bunun dışında ne yapılabiliyorsa desteklemeye hazırım.

Saygılarımla
Tilkiye sormuşlar; "Pişmiş tavuk sever misin?", Tilki gülmekten yanıt verememiş...

Öyle sanıyorum ki, şimdi sayın Keleş bu öneriyi yaptı ya, hani yönetim cezaları kaldırsın, olumlu bir adım atsın dedi ya, eminim ki yönetim gülmekten bu adımı sittin sene atamaz! Sittin sene sonra gülmeleri sona erince de; "Elbette, ne demek Cengiz beyciğim, lafı mı olur, ne de olsa sen benim beynimin yarısı sayılırsın" diyerek şunu eklerlerdi: "Ceza alan sen olsan bunu hemen kaldırırdık, Suat'ınkini de belki kaldırırız ama Kuvay ve Hüseyin için bunu yapamayız, onlarınkini de kaldırdığımızda kaldıramayacağımız bir yükün altına gireriz!"

Kuvay Sanlı'nınkini bilmiyorum ama benimki için Sayın Başkan TSF Disiplin Kurulunun verdiği cezayı az bularak, en üst sınırdan ceza verilmesi yönünde tahkime itirazda bulunmuştu...

Arkadaşlar,
Ben mevcut yönetime karşı durduğum günden beri, hiçbir aşamada herhangi bir seçimde TSF Yönetim organlarında herhangi bir göreve talip olmadım. Benim karşı duruşum ile, karşı olan diğer arkadaşların duruşu zaman zaman kesişti, çakıştı. Ancak ne TAM ZAMANI ekibi ile, ne de Mali Genel Kurul sürecinde benim hiç kimse ile yönetimde yer almak "pazarlığım" ya da daha doğru söyleyişle; bu yönde düşünce açıklamışlığım ve talebim olmamıştır.

Yeni geliş(tiril)en durum nedeniyle sayın Keleş beni aradığında da bunları kendisine söylemiştim. Yönetmeliğe göre benim aday olamayacağım vurgusunun burada yapılmasının anlamını, anlamsız buluyorum...

Mevcut yönetime karşı en derli toplu duruş Mali Genel Kurulda gerçekleşmiştir. Ancak Tam Zamanı ekibi olsun, Mali Genel Kuruldaki Kuvay Sanlı önderliğindeki duruş olsun, benim gözlemleyebildiğim oranda bir takım zaaflar içeren duruşlardır. Sayın Sanlı da bu zaafların farkındadır. Bunları gidermek kısmen güç, kısmen hukuk, kısmen de zaman sorunsalını ortaya koyar. O süreçten çıkarılması gereken dersler çıkarılmıştır ve gerekenler de yapılmaktadır. Ben yukarıda da belirttiğim gibi, "herkes dersine iyi çalışsın" dedim daha önce ama bazı arkadaşların hala dersine çalışmadıkları ortadadır... Haybiyeden sınıf geçip sayfiyeden köşe kapmayı kimse düşünmesin.

Hukuki savaşım sürmektedir. Bahtiyar arkadaşın dikkat çektiği noktalar önemlidir. Sıra oradaki iddialara da gelecek ve bu iddialar için de hukuka gidilecek!

"Adaletin bir ayağı topaldır ama er geç varacağı yere ulaşır!"
Özgür Satranç Forumu yakın zamanda internette araştırma yaparken tesadüfen bulan kendi halinde bir satrançseverim. Bazı yazılar, yorumlar ilgimi çektiği için üye olup ben de yazayım istedim. Forumu kimler yönetiyor, düşüncelerini açıklayanlar ve yorum yazanlar kimlerdir, satranç camiasında resmi görevleri varmıdır yokmudur, oyuncumudur, yöneticimidir, hakemmidir, öğretmenmidir, benim gibi seyircimidir bilmiyorum.

Bu arada son gelişmeler oldukça ilgimi çekti. Giderek merakım artmaya başladı.
Anlayamadığım bir husus var. İbra olmamak ne demektir ? Yönetimin mali açıdan hatası mı var ? Para mı kaçırmışlar, yoksa parayı mı düzgün yönetememişler ? Yandaşlarına mı vermişler ? TSF’yi zarara mı uğratmışlar ?
Bir bilen açıklarsa merakımı gidermiş olacağım.

Saygılarımla,
Sayın Tahsin AKTAR’ ın TSF. nin internet sitesindeki ‘Uzun ince bir yol’ başlıklı yazını okuyarak hayrete kapıldım ve bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum.

Hayrete kapılmamın nedeni; ‘ Hukukun Üstünlüğü Prensibinin’ geçerli olduğu ülkemizin bir mahkemesinin vermiş olduğu kararı böylesine küçümsemesi, hiçbir önemi olmayan bir takım sözler dizisi gibi algılatmaya çalışması – ya da algılaması – ve hatta zımnen ( üstü kapalı olarak ) tanımadığını söylemeye çalışması idi.

Bu tavır bana özellikle 1984-1998 dönemlerindeki güçlü hükümetlerin, yargı kararlarını tanımaksızın, önemsemeksizin, bildiklerini okudukları, anti-demokratik yılları hatırlattı. O zamanlarda da iktidarlar, yargı kararlarına karşı ‘ İt ürür, kervan yürür’ mantığıyla yaklaşıyorlardı. Verilen yargı kararlarını hiçe sayarak, bildiklerini okuyorlardı.

Keşke bu içerikteki bir yazıyı TSF.nin Hukukçu bir üyesi yazsa idi. Hukukçu olmayan ve bildiğim kadarıyla Emekli Matematik Öğretmeni olan Sayın AKTAR’ ın yazısı, bilerek ya da bilmeyerek büyük hatalarla dolu. O zaman en azından Şöyle ki;

Sayın AKTAR ’ Önce, duruşmadaki iki avukat ve bir yargıcın üzerinde anlaşamadıkları karar sayısı konusunda yargıç, tek bir kişinin, bilirkişinin, görüşüne göre kararı oluşturmuştur.’ demiş.

Salt merakımdan yaptığım bir araştırma neticesi anılan bilirkişi raporuna ulaştım ve Sayın AKTAR’ ın ‘tek bir kişinin, bilirkişinin ‘ diye bahsettiği kişinin, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Medeni Hukuk ve Borçlar Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. ARİF KOCAMAN olduğunu gördüm.

Bir bilirkişinin, profesörlükten daha öte ne sıfatı olabileceği sorusunu bir kenara bırakarak; Hakimlerin uzman olmadıkları konularda bilirkişiye başvurabilecekleri, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 266. maddesinde açıkça yazmaktadır. Maddenin ve devamındaki maddelerin de hiç birinde, ‘ tek bir bilirkişinin görüşüne dayanılarak, karar verilemez’ diye hüküm yoktur.

Bilirkişi raporu, hakime yol göstericidir. Hakim, bilirkişi raporu ile de bağlı değildir. Bilirkişinin oy ve görüşünü aldıktan sonra yine yasalara bağlı kalarak, serbest iradesiyle kararını verir.

Türk Ceza Kanununun 276. maddesinin 1. fıkrasında ‘…bilirkişinin gerçeğe aykırı mütalâada bulunması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur ‘ hükmü yer almaktadır.

Şimdi Sayın AKTAR’ ın söylediklerini kabul edersek; Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Medeni Hukuk ve Borçlar Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. ARİF KOCAMAN’ ın TCK. Md. 276 uyarınca bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası vermek gerekecektir. Çünkü ona göre; Mali Genel Kurulda TSF. Yönetimi ibra edilmiş ve buna rağmen de – Bir Hukuk Profesörü olan - bilirkişi, gerçeğe aykırı rapor vermiş ve TSF. yönetiminin ibra edilmediğini söylemiştir.

Aslında, Mali Genel Kurul Salonunda, oylamadan hemen sonra, hem kendisinin hem de TSF. Başkanı Sayın Ali Nihat Yazıcı’ nın yüzünde o soru işaretini görüyor gibiydim. Eminim ki o andan sonra hep ‘ Acaba gerçekten ibra edildik mi?’ kaygısını yaşadılar. Oylamadan sonraki konuşmasında, Sayın Ali Nihat Yazıcı’ nın yüz ifadelerinden de bu kaygı açıkça anlaşılıyordu. Bence o anda aslında kendisi de ‘ İbranın gerçekleşmediğini’ biliyordu.

Ayrıca sayın AKTAR’ IN,

‘ Peki, nedir durum? İleri sürüldüğü gibi yönetimin ibra edilmediği görüşü doğru değildir. Mahkeme ibra işlemine ilişkin kararı iptal etmiştir. Mahkeme genel kurula ait bir yetkiyi kullanarak ibra konusunda bir karar oluşturmamıştır. Yönetim ibra edilmemiş dememiştir. Üstelik daha gerekçeli karar yazılmamış, taraflara tebliğ edilmemiş ve üzerinde fırtınalar koparılan karar henüz kesinleşmemiştir. Sonuçta, ancak temyiz aşamasından sonra, verilen kararın hukuka uygun olup olmadığı anlaşılacaktır.’ sözlerini de irdelemek istiyorum.

Tüzel kişiler hukukunda ibra, tüzel kişi adına işlem yapan organların hesap dönemi sonunda iş sahibine (tüzel kişiye) yaptığı işlemlerin hesabını vermesi ilkesine dayanmaktır. Bu anlamda ibra, tüzel kişinin yetkili organının hesap veren organın üyelerine karşı karar şeklinde bir irade ile açıklamasıdır.

İbra, ilgililerin sorumluluklarını ortadan kaldırdığı gibi; yaptıkları işlemlerin, aldıkları kararların ve izledikleri politikaların benimsenmesi ve onlara duyulan güvenin devam ettiği anlamını da taşımaktadır. İbranın hukukî anlamda temelini yönetim kurulu üyelerinin hesap verme borcu oluşturmaktadır. Yöneticiler, başkası adına vekaleten işlem yapan her kişi gibi, yetkisini kullandığı tüzel kişiye, yani ortaklığa hesap vermekle yükümlüdür. Çünkü yöneticiler ortaklığı temsil etmek ve yönetmek için çok ağır görevler üstlenmekle kalmayıp, oldukça geniş yetkilerle de donatılmaktadır. Bu yetkilerini ölçülü ve gerektiği şekilde kullanarak görevlerini tam olarak yerine getirip getirmediklerinin belirlenmesi gerekir.

İbra kararı, bir genel kurul kararı niteliğinde olduğu için, genel kurul kararlarının sakatlığına ilişkin hükümlere tabidir. Hukuk Doktrininde, genel kurul kararlarının sakatlık durumları mutlak hükümsüzlük (yokluk ve mutlak butlan) iptal edilebilirlik ve askıda hükümsüzlük olmak üzere çeşitli şekillerde incelenmektedir.

İbra kararının mutlak hükümsüzlükle sakat olması, bu kararın yok hükmünde veya mutlak butlanla sakat olması anlamına gelmektedir. Mutlak hükümsüzlükle sakat bir ibra kararı, hiçbir hukukî sonuç doğurmayan bir karardır.

İBRA İÇİN YETERLİ ÇOĞUNLUĞUN SAĞLANAMAMIŞ OLMASI DA BU GENEL KURUL KARARININ ‘YOK HÜKMÜNDE’ SAYILMASININ EN KLASİK ÖRNEĞİDİR.

TSF. Mali Genel Kurul Başkanlık Divanı da, TSF. Ana statüsünün 22. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde çok açık bir şekilde yazan;

‘ Diğer konularda TOPLANTIYA KATILANLARIN çoğunluğu ile karar alınır. ‘

Hükmüne rağmen, TSF. Yönetimini ibra edilmiş sayarak, Yok hükmünde sayılan bu kararı almıştır.

Burada ekstrem bir soru sormak istiyorum. Diyelim ki 140 kişi ile toplanan genel kurulda, sadece 3 kişi oy kullanmış 137 kişi çekimser kalmış ve 2 kişi ibra yönünde, 1 kişi de ibra edilmeme yönünde oy kullansa idi ne olacaktı? Yine ibra edenlerin sayısı etmeyenlerden fazla diye, ibra edilmiş sayacaktı?

İBRA, BİR OLUMLAMADIR. İBRA KARARI DA ‘ TOPLANTIYA KATILANLARIN ‘ÇOĞUNLUĞU İLE ALINABİLEN BİR KARAR OLDUĞUNA GÖRE, MUTLAKA O TOPLANTIYA KATILANLARIN ( HAZİRUN CETVELİNE İMZA ATANLARIN) YARIDAN BİR FAZLASININ BU OLUMLAMAYA KATILMIŞ OLMASIDIR.

Bu kadar hukuki bilgiden sonra, Sayın AKTAR’ ın uzmanı olduğu konuyla ( matematik) sonuçlayarak, bu bahsi kapatmak istiyorum.

TOPLANTIYA KATILANLAR : 140
YARISI :70
YARININ BİR FAZLASI :71
OLUMLU OY KULLANANLAR :67


SONUÇ : Toplantıya katılanların bir fazlası olan 71 sayısına ulaşılamadığından, TSF. Ana statüsünün 22. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesine göre TSF. Yönetimini ibra edilmemiştir.


Sayın AKTAR, yazısında;‘Yönetimin, seçilmiş ve atanmış tüm kurulların bu güne değin aldığı ve alacağı her karar hukukidir.’ Şeklinde bir cümle kullanmıştır.

TSF. Ana statüsünün 9. md.sinin 4. fıkrasında ‘ Üçüncü fıkranın (a) bendinde belirtilen durumda veya MALİ GENEL KURULDA AKLANAMAYAN BAŞKAN VEYA YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN yerine kalan süreyi tamamlamak üzere en geç altmış gün sonra seçim yapılmak üzere genel kurul olağanüstü toplanır. Başkanlık ve yönetim kurulunun görevlerini ise genel kurula kadar denetleme kurulu yürütür.’ Şeklinde bir Hüküm yer almaktadır.

Gelin şimdi bu durumu irdeleyelim.

Mahkeme kararının kesinleşmeden hüküm ifade etmeyeceği hepimizin ortak bilgisinde zaten. Bunu, ‘günü kurtarmak’ için habire tekrarlamaya gerek yok. Biz Yargıtay’ ın Yerel Mahkeme onamasından ve kararın kesinleşmesinden sonraki durumu irdeleyelim.

- Mahkeme kararına göre TSF. yönetimi, 27.11.2010 gününden itibari ile İbra edilmemiş sayılacaktır.

- Mahkeme kararı 27.11.2010 günü itibari ile hüküm ifade edecektir.
- TSF. yönetimi 27.11.2010 günü itibari ile düşecek ve en geç 60 gün içinde seçim yapılmak üzere olağanüstü genel toplanacaktır.

Dolayısı ile, 27.11.2010 günü itibari ile yasal olmayan bir yönetim ile karşı karşıya gelinecektir.

Bu yönetimin tüm işlem ve eylemleri de ‘ MUTLAK BUTLAN İLE BATIL’ ( kesin olarak geçersiz) sayılacaktır.

Tüm bu açıklamalardan sonra, Sayın AKTAR’ ın şu cümlelerini, - iyice okuyarak anlamanızı ümit ederek- sizlerin yorumuna bırakıyorum.

‘Yönetimin, seçilmiş ve atanmış tüm kurulların bu güne değin aldığı ve alacağı her karar hukukidir. Çünkü mahkeme ihtiyati tedbir istemini reddetmiştir.

Böylece, mahkeme kararına göre, kısaca ve tekrar olarak;

Yönetimin ibra edilmediği gibi bir durum, bir sonuç yoktur,

Sadece ibra işlemine ilişkin karar ortadan kalkmıştır,

İş başında olan yönetim ve organlarının bu gün görev yapmalarına, yarın yeniden seçilmelerine hiçbir hukuki ve onursal engel yoktur.’

Ben de son söz olarak şunu söylemek istiyorum Sayın AKTAR; YAZINIZIN İÇERİĞİNDE ‘ HUKUKİ KONULARDA SÖYLENECEK SÖZLERİN, KENDİ İŞİNİZ OLMADIĞINIZI SÖYLÜYORSUNUZ AMA YUKARIDAKİ CÜMLELERİNİZLE, HİÇ İŞİNİZE GELMEYEN BU MAHKEME KARARINDAN, LEHİNİZE YORUMLAMALAR YAPARAK, ÇIKARIMLARDA BULUNARAK, HUKUKİ SONUÇLAR ÇIKARARK KAFALARI KARIŞTIRMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ.

Emekli matematik öğretmeni, çok iyi bir satranç hakemi ve yıllarını satranç’a vermiş bir satranç emekçisi olarak, bu camianın en saygın insanlarından biri olduğunuz gerçektir. Ancak, Ali Nihat YAZICI yönetimi olarak, 12 yıldır sıkı sıkıya sarıldığınız koltuğunuzu kaybetmemek adına, lütfen yanlış adımlar atmayın. Anti- demokratik yöntemlerle iktidar kavgası vermeyin.

Satranççı, analitik düşünmesini bilir. Yeter ki önüne doğru doneleri koyabilelim. Hamasi sözlerle satranççıyı etkilemek, politikadaki kadar kolay değildir.








[size=18][/size]
"Göz önündekini, beyin ise onun arkasındakini görür"

Larsen arkadaş her kimse, ellerine sağlık. Beynine sağlık. Bu işi biliyor!

Sayın Cengiz Keleş link verince sayın Aktar'ın yazısını okumuş ve bu yazıya bir yanıt verme gereği duymuştum. Larsen'in nefis analizinden sonra söyleyecek bir şey yok. Yalnızca bir anekdot AKTARaracağım:

Mali Genel Kurul'dan sonra bir arsa alımıyla ilgili olarak toplanan olağan üstü genel kurulda bir takım kaygı ve düşüncelerimi aktarmak üzere söz alıp konuşurken, şöyle bir söz sarf etmiştim:

"Söylediklerimin hepsi yanlışlanabilir"

Sayın AKTAR bunu duyunca yerinden bana sataşmıştı:

"Madem yanlışlanabilir de milletin kafasını neden bulandırıyorsun?"

Bu söz, "milletin kafasını" hiçe sayan tarafı bir yana, aynı zamanda bilimi bilim yapan en önemli özelliğin, onun yanlışlanabilir olma özelliği olduğu gerçeğini göz ardı edip, hiçe saymaktaydı!

Bilimsel düşünce yanlışlanabilir. Yanlışlanmayı ret eden tek zihniyet Dogmatizimdir!

Bir tarihte oynanan ve sonucu 1-0 olan bir oyunun, üzerinden 40 yıl geçtikten sonra yapılan analizde 1/2-1/2 sonucu bulunmuştur. Aradan 30 yıl geçince bir başka analiz 0-1 sonucunu bulmuştur. Spor, sanat yanı sıra satranca "bilim" özelliğinin atfedilmesinin arkasında yatan, kimi satranç teorilerinin de "yanlışlanabilir" özelliğinden kaynaklanır!

Bence sayın AKTAR, iyi ki matematik öğretmenliğinden emekli olmuş. Umarım TSF'den emekli olması gerektiğini de çok kısa sürede anlar!...
Zeki ve tecrübeli Satranççıya sormuşlar:

- Sen satrancı, hukuku, aritmetiği çok iyi biliyorsun. Genel Kurulda 140 kişi varsa, ibra için gereken sayı kaçtır?

- Biz ibra olurken mi, başkası mı?...

- Confusedhock: Confusedhock:

firatsalepci

Gelişmeler başlığı adı altında yazılanlardan sonra ,forumda nedense bir mesaj bombardımanı oluştu bu yazı geri planda kaldı.Yanılıyor muyum?