Özgür Satranç Forum

Orjinalini görmek için tıklayınız: Sayın Aşkın Taşan'a Açık Mektup
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Aşkın Ağabey,

Seçimlerde kanaatim Cengiz Keleş'ten yana idi. Bugün seçim olsa hala da öyle.
Biz şimdiki yönetimi seçimlerde desteklemedik. Seçim sisteminin çok dandik ve "seçilenlerin seçen için oy kullandığı" bir şekilde olduğunu da hepimiz biliyoruz. Bu fikirlerimden zerrece sapmış değilim. Bu durum, adaleten oy kullanmayı hak eden bir çok kişi açısından kabul edilebilir değil. Oy kullanmayı herhangi şartta hak edecek kişilerden olmasam da, benim de kendime göre fikirlerim vardır. "Kimsenin adamı" olmayarak rahatça konuşabileceğim için, bunları sana hitaben, tüm toplulukla paylaşmak isterim:

Değerli Ağabeyim,

Federasyonda bir görevin var. Bu görevin niteliği ve çapı hiç önemli değil. Yeri geldiği vakitte bir kurumda çaycının dahi ağırlığı hissedilir.
Öncelikle sorum şu: "Senin ne işin var orada?" Smile
Yazdığın yazıları ve yazılanlara verdiğin yanıtları bir süredir izliyorum. İster-istemez bir savunma hali içerisindesin, çünkü gayet iyi biliyorum ki, ortada senin de mantıksız bulduğun bir sürü durum var. Elbette sen, elan Federasyonda bir görevi olan bir kişi olarak bunları söyleyemezsin. İktidarın doğası bu. Öte yandan, bana göre daha "meşru" sayılabilecek bir seçimle iş başına gelen bir yönetimin bir parçası olsan, herhalde çok az kişinin bu duruma itirazı olurdu. (Bu söylediklerim, bu forumda yazan Sabri Ağabey için de geçerli.)
İnsanlar sana kızdıkları zaman, neden böyle tepki verdiklerini anlıyorsundur da, ben biraz açmak isterim: Kimsenin senin şahsınla ilgili bir derdi olduğunu düşünmem. Tepkilerin tamamı federasyonadır ve federasyon başkanı lutfedip burada yazmadığına göre, tepkilerin sana -ve diğer iktidar yanlılarına- dönmesi çok normaldir. Bunları zaten bilecek kadar her şeyden anladığını biliyorum.
Gelgelelim, sorunların çözülmesi noktasında iletilen fikirlere karşı, elinden bir şey gelmediğini, ancak savunmada kalıp konumu tutmaya çalıştığını kavramak bir satranççı için zor değil.

Memlekette satrancı yönetenlerin satranç ratinglerini sıralasak, herhalde sen en üstte bir yerlerde çıkarsın. "Yönetim ve satranç bilgisi" durumunun ters korelasyon içinde olduğunu görüyoruz. Elbet yöneticilik ve satranççılık ayrı maharetler gerektirebilir, ancak hem satranççı hem yönetici olacak çok sayıda insan varken, senin durumun, altında çalıştığın kişilerin "satranç anlayışı/yöneticilik kabiliyeti" endeksinde benim şahsi ve değersiz fikrime göre olmaması gereken bir yer.

Hem durup dururken hedef oluyorsun, hem de bir saatten sonra senin sinirlerinin de böylesi durumu kaldıracağına ihtimal vermem.

Burada "sahibinin sesi" olmadığını biliyorum ancak şimdiki durumda ne yazık ki "kendi sesin" de olmadığını görüyorum.

Takım tutar gibi, mutlaka bir tarafı tutmamız gerekmez. Federasyondan birilerinin sesimizi duyduğunu ve pozitif katkıda bulunduğunu görmek bizim açımızdan çok mutlu edici. Ancak kendine yazık ediyorsun. Haklı ve haksız bir çok eleştiri alıyorsun ve almaya devam edeceksin.

Yetki sende değilse, biz forumda federasyonun resmi fikirlerini ileten birilerini de görmek isteriz.
Kişisel olarak görevini layıkıyla yapmaya gayret göstermediğini düşünseydim, inan bunları yazmazdım ancak, seni de o göreve getiren seçim -senin içine ne kadar siniyor bilmiyorum ama- yasal olabilir ancak öznel olarak meşru değil. (Buradan senin görevde bulunmana itiraz ettiğim çıkarılmamalı. Herkesin beraber çalışmak isteyeceği bir kişisin.)

Netice olarak, o görevi nasıl ve hangi şartlarda kabul ettiğini gerçekten merak ediyorum. Aslında bu sorum, teker teker saygı duyduğum Nilüfer Çınar, Sabri Koçak ve diğer federasyonda görevli satranççılara da yönelik.

Bu kadar toz-dumanın içinde, bizi biraz aydınlatırsan, insan olan Aşkın Taşan'ı biraz anlatırsan, belki bir nebze etkisi olur.

Saygılarımla,

Can
Sevgili Can,
Şikayet ettiğin durumlar 1991 sonrası TSF ile ilgili yürütülen politikalarla ile ilgilidir. Bu, devlete bağlanmanın bir bedeli olmuştur. Yazılı ve sözlü olarak pek çok kez bu durumu vurgulamışımdır. Devletin patronu olduğu bir yapılanmada satranççıların satrancı yönetmesi imkanı kalmamıştır. Ben aday olsam kaç oy alacağım ya da sen veya bizden olan başka biri? Bugünkü seçim sisteminde aday yönetim kurulu ile seçime giriyor. Bu da oy alacağı yerlere üyelik verme zorunluluğunu beraberinde getiriyor. Bu yanlış sistemde ideal yönetim oluşturma şansı sıfıra yakındır.

Sorun bunları kabullenmekte ya da kabullenememekte yatıyor. Soru da tam burada başlıyor: Tam olarak dışarda mı kalalım satranç nereye evrilirse evrilsin diyelim, yoksa kimi yetkileri kabul edip kendimizden ödün vermeden elimizden geldiğince gidişe etki mi edelim?

Ben TSF yayın kurulu başkanıyım. Ne körü körüne destekçi olurum ne de muhalefet. Çekingen de durmuyorum. Yeri geldiğinde fikirlerimi söylüyor ve etki etmeye çalışıyorum. Görünmeyen çalışmalarım var. TSF yayını olan süreli dergiden sorumluyum. Bununla ilgili somut bir eleştirin var ise, yayının kötü olduğunu düşünüyorsan eleştirilerini memnuniyetle dinlerim. Tabii önerilerini de. Forumda yazdıklarım da kendi düşüncelerimi ortaya koymak ve savunmak içindir. Bu kapsam dışında bir yazıma rastlamışsan bunu da somut olarak ortaya koymanı isterim. Bunları yapmadan bana statü uğruna yönetimin dümen suyuna girmek gibi genel bir olumsuzluk yüklemen haksızlık olur.

Ankara İl Temsilciliği yapılanmasında da eğitim ve danışma kurullarında katkı sağlayacağım. Senin de desketleyeceğin projeler yürüteceğime inanıyorum. Yeri gelmişken il temsilciliği sistemine de kökten karşıyım. İl temsilciliğinin hizmet rekabetinin önünde engel oluşturduğunu düşünüyorum. Bunu dergideki (TSF yayını olan) sunuş yazılarımdan birinde belirtmiştim.
Bana kalsa ben, derneklerin oluşturduğu eski yapıyı özlüyorum. Satrancın içinden gelen, satranç külütüre sahip insanlardan yönetim oluşturmasını isterim.

Ama bu yapıları değiştirmek elimden gelmez! Malzeme bu. Ürün buradan çıkacak ya bizle ya bizsiz!
Sevgili Can,
ÖSF yazmaya başladığım ilk günden bu güne kadar şahsıma “birinci elden yazılan bu içten yazı için” öncelikle teşekkür ederim.
Aslında belirttiklerin sözün bittiği yerdir.
Onun için uzunca düşündüm.
Sana ö.m. ile yazacaktım. Ama sen toplum adına sordun. Aynı içtenlikle cevap vermek bir görev oldu artık.

Sevgili kardeşim, haklısın!
-Ne işim var?’ dan başlayayım.
Aslında bu soruyu sevgili eşim ilk kez ve çok önceleri de sormuştu. Aynı cevabı içtenlikle sana da vermeliyim. Gerçekten bilmiyorum!
Bu benim işim değil diye düşünmedim hiçbir zaman, bu bir kabul sebebi olabilir. Hedeflerinize ulaşmak için işin içinde olmalıdır insan. İçinde bulunduğum şartları düşünmedim . Umarım daha uygun ve istekli birilerinin yerini de işgal etmiyorumdur. Bunu hissettiğimde, anında saygıyla ve tereddütsüz devrederim zaten.

Gençlik ve öğrencilik yıllarımdan beri satrancın okullarda ders olmasını arzu ederdim. Elime ilk kez 2000 li yıllarda yine bu kurul üyeliğinde yakaladım bu şansı. Çok didinmeme rağmen istediğim modele uzak yakın bir şeyleri ancak bu günlerde, çok değerli arkadaşlarımın yoğun çalışmaları sonunda görebiliyorum. Ülkemiz şartlarında bir hedefiniz varsa buna ulaşmak teknik açıdan çok kolay. Ama bürokrasi her şeyi mahvediyor. Seçim sistemi, ülkemiz gerçeğinin küçük bir modeli. Sevgili Cengiz KELEŞ’ te gelseydi, aynı sistem içinden seçilerek gelecekti. Ama benim içime yine sinmezdi. Çünkü sistemi biliyorum. Kendisini seçtiriyor!
Onun için son 5 aydır, “YENİDEN TOPLUMSAL YAPILANMA” diyorum. Delegelerin belirli kriterlerce kendi illerinden seçildiği hakkaniyetli bir “GENEL KURUL” diyorum. Tüm federasyonlar için!
Aslında inanır mısın, kim gelirse gelsin yönetime ister tam demokrat, ister her devrin insanı, karşısında hep aynı bürokratik engeller. Ancak içine girince anlıyorsunuz nasıl bir akıntı içinde olduğunuzu. Mantıksız bulduğum bir sürü durum var elbette. Ta başından beri!
Örneğin il temsilcilikleri seçilmesi ve atanması süreci. TSF olarak sizin teklif listeniz, üst makamlarca değiştirilerek bambaşka kişilerin atamasıyla sonuçlanırsa ne yaparsınız?
Antrenörlük revizyon çalışmalarınız, turnuvalar sponsorlukları özel kuruluşların yanında devlet kaynaklı da olsun diyor ve taslak çalışmalar yapıyorsunuz.
Özel satranç merkezlerinin, derneklerin teşvik edilmesi için, öğrenim çağında başarılı sporculara devlet burs kaynakları için, Türkiye final yarışmalarına okul öğrencileri ve 18 yaş altının katılımı belirli kriterlerde düzenlenerek devlet tarafından eskiden olduğu gibi barınma ve yolluk harcırahlı olsun diyor ve öneri geliştirip sunuyorsunuz.

TSF olarak sunduğunuz makamlardan, “- Bütçede kaynağı ve karşılığı yoktur !” şeklinde cevaplar alıyorsanız ne yaparsınız?

O zaman sevgili Can Kardeşim, gerçekten de bir eş bir baba olarak sormam gerekir kendime!
“Benim ne işim var burada? ” Ailemizden çaldığımız en değerli zamanlarımızı burada neden harcarız ki.

Gelen tepkiler için sürekli savunma konumumu tespit etmişsin. Doğrudur, inkar etmiyorum!
Ama karşı duruşum, kurum içi çalışma şevkine yönelik suçlamalaradır. Orada, işte bu çalınan zamanlarda harcanan emekler var. Aynı zamanları ailelerine tercih edip çalışan insanlar var. Ben o emekler adına savunma yaparım. Bu ne yazık ki forumda benim dışımda hiç dile getirilmiyor.

Belirli bir kişiyi savunmuyorum. Ortadaki yanlışlar, haksızlıklar varsa hukukidir. Yasa ve yönetmelikler önünde muhataplarını bağlar. Kimden gelirse gelsin kişilik hakları saygı görmelidir. Forum ortamında üçüncü ve sonrası kişilerce tartışılması bence gereksizdir. Zaten ilgili kişilerce yüz yüze görüşmeler tarafımdan yapıldı. O kişilerin özelidir, paylaşamam.

Kurum ise hepimizindir paylaşmamız gerekendir.

Dört yıllık görev süresinin ilk beş ayındayız. Bazı konular için geç, bazıları için ise erken yol almaya başladık. Büyük bir çalışma şevki var kurullarda. Olumlu planlamalar da yapıyoruz. Önümüzdeki günlerde bazı yeni uygulamalar da yansıyacak!

Görevi nasıl ve hangi şartlarda kabul ettiğimi soruyorsun.
Maddi manevi hiçbir şartım yok eğer o anlamda anladıysam.

Seçim sonrasıydı ve aklımda hiç yoktu. Zaten okulum günümün 8, bazen 10 saatini alıyor. Bilirsen daha önceki bir görevimdi zaten eğitim kurulu. Ama sağlık sorunu yüzünden bırakmıştım. Zamanla toparlandığımı düşünürken gelen teklifi çok düşündüm, kıramadım. Çünkü yapılmış ve yapılması halen devam eden önemli işler vardı. Yakın çevrem karşı çıkmasına rağmen ben, “Bu benim işim değil” diyemedim. Konumum çok özel, hayatın içinde bir şeyler yapabilmek ve buna tanık olabilmek en önemli hayat bağımdır son 6 yılda. Zaman ne kadar doğru ya da yanlış karar verdiğimi gösterecektir.

Ama çok öncelikli öz görevimin, kamuoyu oluşturmak, birleştirici köprü olabilmek, toplumun beklentilerinin çözüm anlamında alt yapısını hazırlayabilmek olduğunu düşünüyorum. Eğitim Kurulu görevimden de öncelikli. Bu anlamda da gündemde kalmak istiyorum. Toplumumuzun bunu çözüm aşamasında tartışabilip yeterince içinde olmasını istiyorum. Camianın da yönetimin de bu anlamda üzerine düşen görevleri vardır. Konuyla ilgili somut ve çok açık önerilerim var. Sayfalarca duruyor burada.
Bir şeylerin tutuşmaya başladığını görünce elbette yerimi devredeceğim.

Sevgili Nilüfer ÇINAR ÇORLULU ve sevgili Sabri KOÇAK için bir şey söyleyemem. Kendi kararlarıdır, saygı duymak gerekir. Yıllardır satrancın içindeki insanların bilgi ve deneyimlerin den kim faydalanmak istemez ki. Kişi için çalışmadıklarını, ürün dosyalarından ve yıllar öncelerine dayanan arkadaşlıklarımdan biliyorum. Meslek alanlarının ve karakterlerinin doğasında “satranç ve insan” var.

Son olarak Sevgili Can Kardeşim, insan olan tarafımı sordun. Satranç ve ÖSF’ nu bir kenara çıkarırsak geriye şunlar kaldı:
Öğretmen, baba (Damla, Can), Kocaeli, Türkiye, Göz-Göz, balık, karpuz, deniz, mavi, Aşık VEYSEL, Demis ROUSSOS, LİVANELİ, kuru pilav, arkadaş, hastalık ve mücadele…
Sana olabildiğince içtenlikle yazdım, galiba bu sefer bir şeyleri savunmadım.

Sağlıcakla kal.

Sevgilerimle…
Sevgili Can'ın, Aşkın beye "Ne işin var Eğitim Kurulunda?"anlamındaki sorusunu anlayışla karşılamak istiyorum.Ancak bu defa karşıma "ne işimiz var bizim bu internet ortamında,bu özgür satranç forumda?"gibi sorular çıkıyor.Ben yaklaşık 16 senedir internet ortamında yazıyorum.Yazılarım toplanmış olsa ansiklopedi kalınlığında bir kitap ortaya çıkabilir.Taşların hareketini 1963 de öğrendiğimi 1966 da İstanbul Satranç Derneği önlerine geldiğimi ve oldukça genç bir yaşta 1967 den itibaren amatör görevler almaya başladığımı hatırlıyorum.Kendi kendime "Ne işim vardı?"diye sorduğum da oluyor.Hiçbir tartışmaya katılmayıp sadece Satranç oynamak da mümkündü.Ama işin içinde bulunduğum süreyi hatırlayınca bu kararı almakta geciktiğim bellidir.Halen tartışmamız gereken önemli konular vardır.Ancak biz mevcut kurulların sayısını ve yararlı olma ihtimallerini tartışmak gibi 2 nci sınıf konuları konuşmak durumunda kalıyoruz!
Aşkın bey Eğitim Kurulu üyesidir.Geçmişde de bu kurulda yer almış,güzel çalışmalar yapmış ve bazı önemli adımlar atmıştır.Aynı konuda bundan sonra da iyi işler yapacak bir potansiyele sahiptir.Aşkın beyin bu aşamada Federasyon tarafından yapılan işlerde bardağın dolu olan tarafına bakması bazı eleştiri oklarının kendisine yönelmesine neden olmaktadır.
Medeni cesareti olan bir üyemiz çeşitli kurulların mevcudiyetine gerek olmadığını öne sürebilir.Bazı kurulların hiç olmaması gerektiğini söyleyebilir.Veya kurulların ne yaptıklarını sorgulayabilir.Bu her üyenin hakkıdır.Ama bu sorgulama da hemen bugün olmamalı biraz daha zaman verildikten sonra yapılmalıdır.
Sevgili Can İnce'nin sorusunda pekçoğumuzun şuuraltında kalmış olan ama açıkca dile getiremediğimiz bir düşünce saklıdır."Nasılsa değişen birşey olmayacak,bari Aşkın bey kendini ateşe atmasın..."
Kendime de aynı şeyi söylüyorum.Bu kadar ümitsiz olmayalım...Sadece sorunları konuşalım.Somut konuları ele alalım!Değişmesini istediğimiz kuralları,uygulamaları konuşalım!Yeni yöntemler önerelim!Batıdaki uygulamaların benzerini yapmaya çalışalım!Herhangi bir yanlış görüyorsak doğrusunu gösterelim!Yeni yapılanmaya biraz zaman tanıyalım!İçinde bulunduğumuz konum belki de son şansımızdır!
Sevgili can kardeşim söylediklerinize katılıyorum.

Sayın Aşkın beyin yazmış olduğu yazılara baktığımızda ilk aklımıza gelen Türkiye Satranç Federasyonunun bir sözcüsü olarak göze batmaktadır.

Bildiğiniz gibi geçenler ŞOK ŞOK ŞOK başlığı altında il temsilcilerine yönelik ve bölge temsilcileri seçimine değinmiştim.

Ne Yazık ki federasyon yönetiminden bir kişi bile çıkıp açıklama yapmadı. Nedense Aşkın bey açıklama yaptı. Ama tam anlamıyla verilen sorulara cevap veremedi.

Neden federasyonumuzun yönetim kurulundan biri çıkıp da açıklama yapma gereği duymuyor. Neden bütün yük aşkın beyde.

Belki bende haksızlık yapıyor olabilirim.
Eğer bir hatam olduysa af ola.
Buyurun il temsilcilerini kimin atadığına bakalım. Federasyon mu atıyor. Yoksa başka kurum mu?

Federasyon il temsilcisi

http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/20...0719-7.htm

19 Temmuz 2012 PERŞEMBE
Resmî Gazete
Sayı : 28358

YÖNETMELİK

Spor Genel Müdürlüğünden:

BAĞIMSIZ SPOR FEDERASYONLARININ ÇALIŞMA USUL VE

ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK

MADDE 13 – (1) Federasyonların il temsilcileri, federasyon başkanının teklifi ve Genel Müdürün onayı ile görevlendirilir. Federasyon il temsilcisinin görev süresi, başkanın görev süresi kadardır.

(2) Federasyon il temsilcisi, federasyon ile il müdürlüğü arasındaki koordinasyonu sağlar. Federasyon adına yaptığı işlemler hakkında il müdürlüğüne ve ilgili federasyona bilgi verir. İl müdürlükleri imkânları ölçüsünde federasyon il temsilcisine çalışma ortamı sağlar.

(3) Federasyon hizmet ve faaliyetlerini yerine getirmeyen, il müdürlüğü ve federasyonla koordinasyon sağlamayan federasyon il temsilcileri, federasyon başkanının teklifi ve Genel Müdürün onayı ile görevden alınır.

Yönetmelikte belirtildiği gibi İl temsilcisini federasyon belirliyor ve görevden alıyor
Sayın ANAND,
Yayınlamış olduğunuz ilgili yönetmelikten herkesin haberi var, gizli değil.
İnsanlar sizin ulaştığınız yollardan ulaşabilirler bu yönetmeliğe.
Ama son gelişmeler sizin öngörülerinizden çok farklıdır!

Süreci anlatayım, tanık oldum.
TSF olarak illerde çalışma yapmak istediğiniz il temsilcilerini belirlemek için tercih hakkınızı kullanıp il temsilcisi listesi hazırlanacak. Ama bazı illerin temsilciliklerinde ya aday çıkmamış, ya da birden fazla aday var. Diğer illerde adayınız açısından sorun yok.
Adaylığı belirlenecek illere toplantı yapmak, görüşmelerde bulunmak için önceden haber veriyorsunuz. Antrenöründen kulüp yöneticilerine, sporcusundan sporcu velilerine kadar davet ediyorsunuz. Yazılı olarak, sözlü olarak, telefonla ve basın internet aracılığıyla…
Sonra o il’e gidiyorsunuz fakat ya çok az katılım var, ya da hiç katılım yok! Ortada önceden seçilmiş, bildirilmiş aday da yok. Yine aday arayışları başlıyor.
Gelen talepleri olumlu görüş bildirerek listenizi hazırlıyor ve Genel Müdürlüğe gönderiyorsunuz. Beklemeye başlıyorsunuz.
Bu durum tüm federasyonlar için aynı.
Bu arada Spor Genel Müdürlüğü tüm il ve bölge müdürlerini toplantıya çağırıyor. Hem merkezde hem de ayrı tarihlerde il temsilcilikleri seçimlerinin de gündem konusun da yer aldığı “bölge müdürlükleri toplantıları” kararı çıkıyor.
Yine beklemeye devam ediyorsunuz. Bu arada tabi atamalar gecikiyor ve yankıları bu sütunlara yansıyor.
Sonra bir şekilde öğreniyorsunuz ki sizin listenizin büyük bir kısmı değişikliğe uğramış. İsimleri satranç camiamız tarafından tanınmayan, bilinmeyen, muhalefetten bile olmayan kişiler göreve gelmek üzere.
Ben muhalif arkadaşlara da razıyım yeter ki camiadan olsun.
Neden bu değişikliğin yapıldığını sorunca da “-Birlikte çalışacağımız arkadaşları biz belirledik!” türünden cevaplar alıyorsunuz.

Sayın ANAND eğer ısrarla belirttiğiniz gibi yetki, demokratik bir hak olarak tamamen bizde olsaydı ki, onu çok arzuluyorum!

Tüm içtenliğimle söylüyorum ki, biz, bir çok şeyi (yönetim adına da konuşmak istemem) bu yetkiyle çoktan halletmiştik.
En başta demokratik bulmadığımız birçok uygulamayı, aksayan ve geçerliliğini kaybetmeye başlayan revize edilmesi gereken her şeyi!
Niye haftalar boyu taslaklar hazırlayıp, kamuoyunda çok arzulanan öneriler geliştirip onaya sunmayı bekleyelim ki?
Olayın bu boyutları ne yazık ki görünmüyor ve bizler bu görünmeyen çalışmalarda ithamlar altında bıkmadan çalışıyor ve gelişmelerden de aydınlatmaya çalışıyoruz sizleri.
Sizi ne yazık ki tanımıyorum, mesleğinizi de bilmediğim için bürokrasinin ne kadar içinde -dışında olduğunuz konusunda da bilgim yok.
Ama bu gelişmeleri bir öngörü olarak tahmin ederek sunuyorsunuz.

TSF adına şunu söyleyebilirim!
Forum, camiamızın her üyesinin demokratik haklarını sonuna kadar kullanarak ve insanların kişilik haklarına saygılı olmak koşuluyla her konuda tartışmalara açık bir alandır. Hiçbir baskı, korkutma, tehdit söz konusu olmadan. İnsanları ve kurumu küçük düşürücü, zan altında bırakmadan, kanıtsız iddialar sürmeden.

Yönetimde olan her insanın istemesi gereken değerlerdir bunlar.
Aksi düşünülebilir mi?

Yazınızda bizim özlediğimiz yetkisel uygulamalar henüz tarafımızdan uygulanabilme aşamasına geçilmemiştir. Teklif etme ve atama farklı anlamlardadır!
Her teklif edilen adayın da mutlaka atanması diye bir durumda olamıyor. Nedenleri ayrıdır.

Federasyondan, YK’ dan bir açıklama beklemeyin arkadaşlar. Olmayacak!

ÖSF belli amaçlarla açılmıştır. Yönetimin bu forumda yazması da kanımca gereksizdir. Yapılan her şey TSF sitesinde var. Sonra kendi köşeleri de var. Kurulların elektronik adresleri, mail leri var. Forumda ben M. Aşkın TAŞAN olarak sporcu kimliğimle yazıyorum.
Amaçlarımı belirlemiştim.
Camia ile köprü demişim! Demokratik Yeniden Yapılanma demişim! “Seçim sistemi yanlıştır”, demişim!
Forumum ta ortasında.
Anti demokratik uygulama olsa, hakkımda böyle mi olur!
Söylemlerimin 5. ayındayım.
Ama bu söylemin içinde insan olmalı, insanlar demokratik olarak illerinde satranç adına örgütlenmeliler demişim sn. ANAND!
Yeni bir seçimde tekrar seçilmek için olabilir mi?
Bir yandan şeffaf, açık bir sistem, hakkaniyetli delege sistemi derken böyle bir çelişkiye neden düşeyim ki?!
Yeniden seçilme tarafında olsam bırakır bu konulara hiç girmem, sistem her dönem zaten kendi kendini seçtiriyor, yanlışı da buraya işaret ediyorum.
Yanlış mı söylüyor, düşünüyorum?

AMA BU SÖYLEMİN GALİBA İLK VE TEK SAVAŞÇISI OLARAK KALACAĞIM!
BİR ZAMAN GELECEK VE BEN ARTIK SUSACAĞIM!

Devretmek istediğim bayrak elimde mi kalmalı!

SİZ TASLAK OLARAK DEMOKRATİK GENEL KURUL, DEMOKRATİK SEÇİMLERİ
ÜST MAKAMLARA SUNARKEN ARKASINDA GENİŞ HALK KİTLELERİ ÖRGÜTLERİ OLMADAN BAŞARIYA ULAŞABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?
Yönetim icraatıyla konuşacaktır. Bizler burada toplum olarak elbette doğru ve yanlış olan her şeyi yukarıdaki ölçütler içinde konuşup tartışabiliriz. Hiçbir sakınca da yoktur. Bazı arkadaşlarımızın çekinceleri, tereddütleri de son derece yersizdir.
Hataları, yanlışları söyleyiniz. Korkmadan!
BEN, SATRANÇCILARIN “KALE” Sİ OLAN TSF’ NUN
SON ŞANSLARINDAN BİRİ OLDUĞUNU DÜŞÜNMEYE BAŞLIYORUM.
Selam ve saygılarımla…
Sn ANAND,
Yazımda küçük ama önemli bir notu da gözümden kaçırmışım.
Yönetmeliklere, yasalara aslında bu kadar uyulmadığını, maç devam ederken kural değiştiğine artık her halde çok tanık olmuşunuzdur, yaşamımızda ve onu belirleyen siyasette.
“Ben yaptım oldu!” mantığını yıkmaktır, buna karşı duruşun içinde olabilmektir önemli olan.
Bir örnek daha vereyim.
Diyelim ki…
Bizler istenilen ve özlenilen ideale en yakın hissettiğimiz GENEL KURUL TOPLANTISINI ve SEÇİMLERİ demokratik olarak tam bir ittifakla yaptık ve sonuçlarını bakanlığa gönderdik.
Ancak bakanlık gözlemcilerinin seçimlerin iptaline yönelik raporu (Yönetmeliklerde bu madde de var, araştırılınca gözükecektir) Genel Müdürlük uygun görüşü ve bakanlık onayı ile iptal edilir ve seçimlerin belli bir süre içinde yenilenmesi istenirse toplumumuzun düşüncelerini çok merak ediyorum!.
SAĞLICAKLA…
M.Aşkın TAŞAN Nickli Kullanıcıdan Alıntı:Sayın ANAND,

Adaylığı belirlenecek illere toplantı yapmak, görüşmelerde bulunmak için önceden haber veriyorsunuz. Antrenöründen kulüp yöneticilerine, sporcusundan sporcu velilerine kadar davet ediyorsunuz. Yazılı olarak, sözlü olarak, telefonla ve basın internet aracılığıyla…
Sonra o il’e gidiyorsunuz fakat ya çok az katılım var, ya da hiç katılım yok! Ortada önceden seçilmiş, bildirilmiş aday da yok. Yine aday arayışları başlıyor.

Sayın Taşkın bey:
Kaç ilden kaç adaylık başvurusu yapıldı?
Adaylık başvurusun da bulunan illerde adaylarla görüşmeler yapıldı mı?
Adaylık başvurusu yapılan illerde adaylardan birimi şeçildi yoksa eski il temsicisi ilemi yola devam edildi?

bunları tüm çıplağı ile açıklaya bilirmisiniz?

teşekkürler
Sn. ANAND,
Sanırım bana yazıyorsunuz.
Adım M. Aşkın TAŞAN.

Yazımı genel öngörünüz üzerine yazdım, kendi görüşlerimdir.
Seçim kazanmış bir adayın istediği kişilerle yola devam etmesini sorgulatmayacaksınız bana her halde. Ben illerde yaşanan özel görüşmelerin içeriğini de bilemem.
Süreci tanık olduğum kadarıyla anlattım, tanık olmadığım konularda fikir belirtmek, takdir edersiniz ki bana ve konumuma vazife olarak düşmez. Tarzım da değil.
Bilgim dahilinde olanlarla sınırladım konuları.
Bilgim bile olsa kimle paylaştığımı bilmeden nasıl bekleyebilirsiniz ki böyle bir şeyi anlayamadım.
Birebir görüşmeleri açıklamamı istiyorsunuz.
İlgili kişilerin görüşmeleri kayıt altına aldıklarını mı düşünüyorsunuz? Sanmam!
Ama bildiklerimin dışında bilgileriniz olabilir, buna bir şey diyemem elbette.
Sonuçta, yaşanan süreçte, içlerinde satrancında yer aldığı birçok federasyonun özgürce davranıp davranamamasını sorguladım. Camia olarak bizim yaşadıklarımızın benzerini diğer federasyonların çok büyük bir bölümü de yaşıyor.
Açıklamalarım, bireylerin kişisel beklentileri ve aralarındaki görüşmeleri üzerine değil, sağlıklı gördüğüm toplumsal yapılanma önerilerini kapsamaktadır.
Saygılarımla…
(Şikayet ettiğin durumlar 1991 sonrası TSF ile ilgili yürütülen politikalarla ile ilgilidir. Bu, devlete bağlanmanın bir bedeli olmuştur. Yazılı ve sözlü olarak pek çok kez bu durumu vurgulamışımdır. Devletin patronu olduğu bir yapılanmada satranççıların satrancı yönetmesi imkanı kalmamıştır. Ben aday olsam kaç oy alacağım ya da sen veya bizden olan başka biri? Bugünkü seçim sisteminde aday yönetim kurulu ile seçime giriyor. Bu da oy alacağı yerlere üyelik verme zorunluluğunu beraberinde getiriyor. Bu yanlış sistemde ideal yönetim oluşturma şansı sıfıra yakındır.

Sorun bunları kabullenmekte ya da kabullenememekte yatıyor. Soru da tam burada başlıyor: Tam olarak dışarda mı kalalım satranç nereye evrilirse evrilsin diyelim, yoksa kimi yetkileri kabul edip kendimizden ödün vermeden elimizden geldiğince gidişe etki mi edelim? )

sayın sabri koçak yukarıdaki yakınmaları dile getirmiş .bende bu konulara öteden beri kafa yoruyorum .arı hile yapmaz , hileyi yapan insanlardır. bu deyimi sanırım herkes bilir. devlete bağlanmadan önce bunun ters dönüp bizi vuracağını en fazla dillendirenlerden biride bendim .bu gün bir şey kafama takılıp duruyor .

ülkeyi yöneten siyasi güç her konuda başarılı olmak için yönetime geliyor .herhangi bir branşta ülkenin başarısı doğrudan ilgili hükümetin başarısıdır. yani satrançta başarı aynı zamanda hükümetin,spor bakanının ve başbakanın başarısı değil midir. yani hükümet, başbakan arı değil midir. bu durumda balı yaparken hileyi yapan, onları yanıltan,hangi güçtür.

sayın sabri koçak ın yukarıdaki ifadeleri yazmasına neden olanlar kimlerdir .satranççılar nerede hata yapmıştır. nerelerde hata yapmaya devam etmektedirler. hatalarını düzeltmek için fikir birliğine varabileceklermidir . bu konunun tartışılması son derece elzemdir .

benim düşüncem satranççılar siyasetten uzak durmalıdır. siyasete gücümüz yetmez. iktidar olan her parti ve siyasi düşünceye sonsuz güven vermeliyiz. sanırım siyasetten ziyade biz hata yaptık ve yapıyoruz.
Değerli Ağabeylerim,

Bu yazıyı yazmış ve kısmen ihtiyaren, kısmen de günlük hayatın getirdiği koşuşturma yüzünden, yanıtları okumuş ancak dönüş yapmamıştım.

Görebildiğim kadarıyla Sabri Ağabey, Ateş Ağabey, Aşkın Ağabey'in ve diğerlerinin yanıtları nezdinde, ortaya bir ortak akıl çıkabilmiş. Bundan derin mutluluk duyuyorum ve bu başlık özel olarak şu ya da bu konuyla ilgili olmadığından, diğer başlıklarda da, camiamızın herkese örnek olabilecek şekilde, benzer tartışmalar yapmasını diliyorum.

Yanıtlarınız için hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim.

Saygılarımla,

Can
Özellikle Sabri Ağabey ve Ateş Ağabey'in değindiği ve bence önemli olduğu gibi, konuya da doğrudan değinen bir-iki noktaya da temas etmek isterim.
Ataş Ağabey çok güzel söylemiş. Mealen "Değişen bir şey olmayacak. Bari Aşkın'a yazık olmasın."
Bu doğrudur ve yazımın ana fikirlerinden biri buydu. Bu hususta verilmiş yanıtlar da bence yeterlidir; uzatmayacağım.

Sabri Ağabey'in söylediklerine gelince, burada işi biraz uzatmam gerekiyor ne yazık ki.
Sabri Ağabey'in elindeki imkanlar ölçüsünde başarılı sayılabilecek bir dergi çıkarttığını söyleyebilirim. Değindiğim gibi, seçimlerde Cengiz'i destekledim ve yine seçim olsa onu destekleyeceğim bu durumda hiç bir işe yaramayacağını bile bile, ancak "doğru adamın yanında bir kişi daha fazla dursun" diye.
Genel olarak işlere yaklaşımım bu minvalde olduğu gibi, özel olarak da böyledir. Federasyonun yaptığı olumlu bir işi gayet doğal ve olması gerektiği biçimde desteklediğim için, bir ajan yerine konulmamışlığım kaldığı da ilgili herkesçe bilinir. Benim bağcı dövme derdim hiç olmamıştır ama fikirlerimden dolayı kimseye hesap vermek zorunda olmadığım da açıktır. Hepimiz gibi ben de aksayan yönü eleştireceğim. İşimiz bu.
Bir ikbal kaygım olmadığını da -diğer ifadelerimin yanında- yalnızca Cengiz'e destek vermemden anlamak hiç zor değil. Yarın-öbür gün olur da kazara Cengiz başkan olursa, ona da söyleyeceklerim olacaktır düzgün iş yapmazsa. Bunlar tabiidir.

Hal böyleyken, diyelim ki Sabri Ağabey benden bir yazı istedi. Veririm. Çok açıktır. Düzgün iş yapmak isteyen herkesin hepimizin yanında olması gerekir. "Vay efendim, Sabri Federasyon'un adamıdır. Dergi de Federasyon'un dergisidir." demem ve sırf böyle demediğim için geçmişte çok kişiyle papaz olduğum gibi, gelecekte de olacağım; umurumda değildir. Her kim çorbaya bir kaşık tuz atıyor ve bana "kaşığın sapından tut" diyorsa yanında olurum. Bana göre benim bakış açım en doğrusudur.
Hayatım ve ekmeğim satranca endeksli olmadığından ben bunları rahat rahat söylerim ama ekmeği satranca endeksli olanlardan da tutarlılık beklerim.

Saygılarımla,

Can
Can Kardeşim,
Bana hitap tarzına saygı ve sempati duyduğumu belirtmeliyim. Ancak "abi" diye hitap ederken dikkatli ol!
Bu günlerde moda olmaya başlayan bir akım gelişmekte...
Şahsıma "abi" diye hitap eden sn. Cengiz KELEŞ, neredeyse vatan hainliği ile suçlanmanın eşiğinden dönmüştür.
Seçimlerde kendisine ülke satrancına hizmet edeceğine inandığını söyleyerek oy vereceğini söyleyen bir arkadaşımız bu kelime yüzünden sn. Cengiz KELEŞ' ten desteğini çekmiş olduğunu bu ÖSF açıklayıp, olaylara ne kadar bireysel ve çıkarcı açılardan baktığını bir kez daha ortaya koymuştur.
Ancak senin için böyle düşünmediğimi belirtmeliyim.
Açık ve net yazıyorsun. Duygularını samimi bir şekilde toplumla paylaşıyorsun. Bunu görüyorum.
Mesajlarında vermek istediğin özü anlıyorum.
Hiç bir isme hizmet etmek için değil, ülke satrancına katkı sunabilmek için buradayım. Benden daha uygun insanlar elbette vardır ve olacaktır. Ben "herhangi bir kimseye " rağmen burada değilim.
Kaldı ki bunu gündeme getiren arkadaşlarımızın amaçları ortadadır.

Geçmişte onca sıkıntılarla ülke satrancını iyi kötü bu günlere taşımasında son derece yüksek katkılarına tanık olduğum sn. Cengiz KELEŞ bile bir kalemde silinmek istenmiştir.
Bu bir referanstır. Bu çok büyük bir haksızlıktır.
Ve anladığım kadarıyla da sen bu tip yaklaşımları benimsemiyorsun.
Çünkü çıkarcılık ve bireysellik bir araya gelince, hedefteki insanların görevi, mesleği ve onurunun hiçbir önemi kalmıyor.
Hatta birbirlerini bu alanda savunma ve kutlama mesajlarına bile ihtiyaç duyabiliyorlar.
Bu anlayıştaki insanların ülke yönetiminde, ya da satranç yönetiminde olmalarını düşünebilmek ne kadar abesle iştigaldir.
Onca yazılarında laf salatasının yanında hiçbir öz ürünlerini ortaya kayamayan bu arkadaşlarımız, herhalde aynı kişisel problemleri yüzünden sn. Cengiz KELEŞ ' i de yarı yolda bırakabileceklerinden korkarım.

sn. Ateş ÜLKER ve sn. Sabri KOÇAK ile ilgili konuşmak istemem. Onların ülke satrancına öz katkıları hayatın içinde yerini almıştır. Onlar eylemleriyle zaten konuşmaktan öte bir pozisyondalar.
Ama hala çıkar için salata, bademli kurabiye ve fasulyeden giden arkadaşlara;
" Ben fasulyenin özüne dokunmadım. Ama siz saptırıp beni öyle göstermeye çalıştınız. Ama tutmadı. Tam da okumamışsınız. Hakkımda dil ve imla hatalarımı ortaya koyan bir üyeye "kurufasulye" şeklindeki hatalı yazımının
kuru fasulye şeklinde yazılması gereğini anlatmaya çalışmıştım.O bile saptırılmış."
Ama kutsal ittifakın gözü kördür.
İki yanlıştan da bir doğru çıkmıyor, sevgili Can.

Yazımda senin güncel bakış açına, tanık olup olmadığını bilmediğim "konu" penceresinden baktım.
Yine aynı pencerenden izninle bir mesaj vermek isterim bazı arkadaşlarımıza...
Düşüncen konuşmana, konuşman hareketine, hareketin kaderine yansır.
Güzel düşün güzel yaşa. (MEVLANA)





Selam ve sevgilerimle...
Aşkın Ağabey,

Bunları da senin şahsında söylüyorum zira senin de değindiğin gibi "federasyonda burada yanıt verecek yetkili kimse yok."

Sözünü ettiğin kişilerin onundan dokuzuyla, senin de benim de en az yirmi yıllık hukukumuz vardır.
Ne yazık ki bizim camiada "pis" bir gelenek var: O gün için kimin çıkarları örtüşüyorsa, onlar can-ciğer kuzu sarması oluyorlar; çıkarları ayrıştığında yolları da ayrılıyor.
Bu geleneğin çok rahatsız edici tezahürlerini -önceki yazımda da belirttiğim gibi- ben de çok defalar üzülerek gördüm.
Benim için beraber oturup yiyip-içmişlik, bir çok konuda paydaş ve sırdaş olmuşluk önemlidir. Ancak, artık bazı şeylerin düzelmesi gerekiyor. Benim için değil, oğlum için gerekiyor.
İlk başladığım vakitlerde, oyunun kendinden çok argosunu, kimin "üstat" olup, kimin "acemi" olduğunu öğrendiğimi hatırlıyorum. Bu doğrudan satrancın olmasa bile, satranç camiasının, kişiliğimin oluşmasının son evresinde bana kattığı menfi şeylerden biridir.
Hep "Gens una sumus"u savundum. En iyi günlerde de, en kötü günlerde de.
Basit ve günlük iktidar hesaplarını eskiden de takip etmiyordum; şimdi de pek umurumda değil.
Ben çok daha kaba ve yalın bakıyorum ama bu bakışım asla yüzeysel değil.
Benim çok kuvvetli bir satranççı olamayışımda da, bugün için "karşı taraftan görünen" bir çok kişinin de benle aynı akıbete uğramasında da kabahatin küçük kısmı bizdeyse, büyük kısmı o vakitteki el-ayak oyunlarındadır. Bu durumlara en çok sinirlenen kişilerden biri de benim.
Geçmişimizi bir kenara atmayacağız ve geçmişimizden utanmayacağız ama gereken dersleri çıkararak gerek şimdiki genç kuşağın, gerek ardından gelenlerin bizden çok daha iyi şartlarda satranç oynayabilmeleri, başarılı olabilmeleri ve bunun için en üst düzeyde desteklenebilmeleri için elimizden geleni de yapacağız.
Fİkirlerimizde ayrıştığımız yerler olabilir. Bunları konuşarak, geçmiş örnekleri inceleyerek ve dersler çıkararak yapacağız.
Bunu da, ilgili tarafların tümünün seslerini düzgün biçimde duyurup gerekli geri beslemenin alındığından, fikirlerinin dikkate alındığından emin olabileceğimiz bir düzeni sağlamadan yapmamız güç.

Aksi durumda ve bu meşruiyetten uzak seçim ortamında iktidara gelmişler bizi duymazsa, bize, içine satranççı zekası da katılmış ama temel manifestosu "gezi eylemleri" benzeri durumlardan başka bir yol bırakmamış olursunuz. O zaman ne yapacaksınız? Gaz mı sıkacaksınız?

Bu forum, federasyonun resmi şikayet organı değil ama görünen o ki şimdi lerde bu işlevi görüyor.

Bir an önce resmi yollardan demokratik ve meşru seçim kanalları açılmalı ve idarelerin de tüm şeffaflığıyla soruların yanıtlarını -ve hatta hesaplarını vereceği- üstyapı kurumları oluşturulmalıdır. Kimse de bu noktada bana "federasyon'un sitesi oradadır. git mail at" diyemez, zira federasyonda aktif görevde bulunan sizler bile bazı eleştiriler karşısında "haklısın kardeşim" demekten öteye geçemiyorsunuz.

Tekraren: Biz bir aileyiz. Buradaki "aile", büyüğünden küçüğüne her ferdinin sıkıntısını önce bilen, sonra dinleyen, sonra da bir an önce çözen bir yapıya işaret eden bir kavram olmalıdır. Bu durum konuşarak sağlanamıyorsa, artık lafı bir türlü dinlenmeyenlerin ve doğru söyleyenlerin de süratle yapı dışına itildikleri bir konum alıyorsa, bu mustarip kişiler de netice olarak daha sert karşı-yaptırımlar uygulama yoluna gideceklerdir. BU tabiidir. Ben de hem bir satranççı, hem de bir baba olarak böyle bir durum ortaya çıktığında elbette mazlumu tutacağım. Yine tekrarlıyorum: Şimdi "zalim" olan, yarın "mazlum" konumuna düşmesin. Bunun için her türlü önlemi büyük şeffaflıkla alalım. Bunu başlatmak iktidara düşer. Samimi her yaklaşımın da arkasındayım.

Saygılarımla,

Can
Başlık konusu özel olsa da biraz genişlemiş. Ben de üç farklı konuya değinmek istiyorum.

1) Aşkın Taşan'ın Forumda Yazı Yazma Amacı
Birincisi Aşkın Bey'in yazı yazma sebeplerini anlıyorum çünkü ben de geçmişte aynısını hissettim ve yaptım. Haddim olmayarak kendi tecrübemi paylaşıp tavsiyede bulunayım. Bence ne satranca ne de kendisine bir faydası var. Bunu anladığımda epey vakit kaybetmiştim. Bir noktada yalanlanmazsa zımnen kabul anlamına gelecek suçlamalar dışında okusam da hiç yanıt vermemeyi seçtim. Yanıtların içeriğini geçtim, aslında boşa kürek çektiğinizi fark ediyorsunuz. Ben sizin "sahibininin sesi" olmak gibi bir görevle değil gayet naif bir amaçla yazdığınızı düşünüyorum. Ne var ki yanıtlarınız beni de ikna etmekten çok uzak. Beni de sahibinin sesi olmakla suçladılar zamanında. Üstelik yaşça çok küçük olduğumdan epeyce üzüldüm de. Sonra da "biz yanılmışız" diyenler oldu, ikna olmayanlar da oldu. Siz de aynı naiflikteyseniz başarılı olmanızı dilerim ama işiniz çok zor. Köprü olmak, kişilerin bireysel çabalarıyla değil kurumsal stratejilerle yapılacak bir şey. Diğer taraftan bu susturma çabası olarak algılanmasın.

2) TSF Forum'a Dönüşün Gerekliliği
İkincisi, Can Ağabey'in forum bahsi. TSF Forum vakti zamanında satrançla ilgili her türlü işi yapan, büyükusta dahil her seviyeden iştirak edilen hem resmi hem de meşruiyet kazanmış bir iletişim kanalıydı. Kimlik belirlemeyle ilgili daha sıkı önlemler almak yerine forumu kapatmak "öğrenciler olmasa okul ne güzel idare edilir" kabilinden bir karardı. Geri dönüş mümkün ve hayırlı olur.

3) Satrancın devlete bağlanması hata mıydı?
Son konu GSGM'ye bağlanma. İlk satranç turnuvamı 1997'de oynadığımdan ve o yaşta çocuk olduğumdan geçmiş hakkında atıp tutacak değilim. Yalnız eğitim aldığım konulardan ve iş tecrübemden yola çıkarak geri dönüşün ne anlama geldiğini tek kelimeyle özetleyeyim: Felaket.

Diğer taraftan satranç GSGM'ye bağlı olmasaydı bence yaşayamazdı. Türkiye'de bütün spor dallarının en büyük sponsoru hala devlettir. Bu, satranç için de geçerli. Bugünkü büyüklüğe yakın bir seviyede tutacak nakdi destek sağlayan sponsor bulunabileceğine inanmıyorum. Yılda bir kez belki... Bu satrancın ötesinde bazı koşulların da dayatmasıdır. Hem ekonomi, hem kamu yönetimi hem de Türkiye'deki spor kültürüyle alakalı uzun bir tartışmadır. Satranççıların profesyonelleşmesi de iyice imkansızlaşır.

Hatta sokakta, bir kafede satranç oynamak bile zorlaşabilir. Örnek vereyim. Yıllar önce İçişleri Bakanlığının bir yazısını görmüştüm. Satrancın kafelerde oynanmasını engelleyen ancak kahve ve kıraathanelerde uygulanabileceği yanıtını veren bir yazı (yazının kopyası arşivimdedir, yanımda olmadığından maddi hata olmasın diye detaya girmeyeceğim, zamanında Sabah'ta yazmıştım. Eğer uygulanırsa kafelerde satranç oynamanın bir zemini kalmaz. Devlet fetişisti değilim ama gerçekçi olmakta fayda var.

Gördüğüm kadarıyla satrancın 1991'de devlete bağlanması bir hata değil bir zorunluluktu. Bu zorunluluk geçen süre içinde satrancın dünyada da mevzi kaybetmesi hem de satrancın çok ötesinde yaşanan siyasi ve ekonomik nedenlerle artarak devam ediyor. Son 20-30 yıla yayılan değişimlerin ne olduğu satrancın çok dışında, girmiyorum. Aşkın Bey aynı manada mı kullandı bilmiyorum ama satrancın daha iyiye gitmesinin tek yolu TSF'nin daha iyi yapılanmasından geçiyor. Devlete bağlanmayı sorgulamak biraz ütopyacılık gibi geliyor.
Sevgili Can,
Öncelikle hakkımda yazmış olduğun ve samimi olduğuna yürekten inandığım duygu ve düşüncelerin için kimseyle papaz olmanı istemem. Sen, içten ve herhangi zorunluluk hissetmeden, kendince açık kimlikle yüreklice yazıyorsun. Strese girmeni ve bu tartışmada olmanı istemem. Her şey yanlış anlaşılmaya, kullanılmaya çok müsait.
Aşağıda senin yazdıklarından koyu renkli alıntılarla fikirlerimi belirttim.

?Bunları da senin şahsında söylüyorum zira senin de değindiğin gibi federasyonda burada yanıt verecek yetkili kimse yok." diyorsun ya.
İnsanlar beni TSF tarafından bu konuda görevlendirilmiş bir eleman olarak görüyorlar. Propagandadan sorumlu TSF Bakanı bile oldum. Hem aldığım ücretleri sorguluyorlar, hem de özveriyle ve fahri olarak çalıştığımı anlatınca da ?neden kendinden bu kadar bahsetmeye meraklısın?? diyorlar. Sözlüklerde çelişki kelimesinin anlamına bir daha bakmak zorunda hissediyorum kendimi.
Sana gerçekten bu satırlarda içimi dökebileceğimi hissediyorum. Üslubun ve içtenliğin bana bunu söylüyor. Gerçi, hakaret görmeden yazmayalı uzun oldu.
Sevgili Can,
Ben TSF? de isteyerek ve bilerek görev aldım. Amaçlarım vardı. Bunlardan en öncelikli olanları kendi alanımla ilgili olarak, antrenörlük kurslarını belirli bir standarta çekebilmek, kurs başvurularını daha gerçekçi hale getirmek, eğitim çağındaki çocuklarımızın satranç eğitimlerini okulda, satranç merkezlerinde belirli bir kaliteye ulaştırabilmek gibi benim ve camiamızın çok önemsediğine inandığım konulardı.
Göreve geldiğimden bu yana (ikinci dönemi kastediyorum) bir araya gelerek yaptığımız toplantılarda aldığımız kararlar yönünde ancak ve ancak gece yarılarına sıkıştırabildiğim çalışma saatlerimde, en özlenen en çok aksayan yönlere dikkat ederek bazı taslak yönergeler hazırlıyor ve kontrole sunuyoruz.
Bu, günlerimizi haftalarımızı alan çalışmalarımız ülkemizdeki -sistemin kendi geleceğini kontrol etme refleksi- yüzünden günlük yapay bürokrasi engelleri arasında yok oluyor. TSF içindeki bu çalışmalarımız bürokrasi engelinden geri dönüyor. Bazen, ?mevzuat ve yönetmeliklerimize uygun değildir? diyerek geri dönüyor. Bazen de ?projenizin uygulanabilirliliği için yeterli ödenek karşılığımız yoktur? deniyor.
Oysa ben, bu cevapların verileceğini bile bile bu hazırlıkarı, taslak yönetmelikleri hazırladım. İçerik hakkında kamu oyunu ÖSF aracılığıyla bilgilendirdim. Temel amacım ve temel çözüm önerim için 5.Kasım.2012? den itibaren sn. Cengiz KELEŞ? in kaybettiği seçim sonrası yaptığı seçim konuşmasını referans alarak ? YENİDEN YAPLIANMA? hedefimi ortaya koydum. Bunun için camiamızın il ve ilçelerden örgütlenme başlatarak içinde olmasının altını çizdim. Buna satranç camiamızın çok önemli isimlerinden ülke genelinde destek umudumu da ekledim. Çünkü arkasında ve içinde geniş toplum kesimlerinin desteğini barındırmayan her proje geri döner, içinde insan toplumu ve geniş halk desteği olsun istedim.
Tüm bunları TSF içinde yaptım. Hani şu ?antidemokratik? dedikleri YK? ya rağmen. Keza her birisiyle de tanıştım. Çalışmalarım misyonum devam ediyor. O zaman ben de antidemokratik bir uygulama içindeyim, öyle mi sence?
Fakat aradan bir yıl geçmesine rağmen bazı ölü topraklı zihniyetleri uyandırmak ve ayağa kaldırabilmek çok zor.

?O gün için kimin çıkarları örtüşüyorsa, onlar can-ciğer kuzu sarması oluyorlar; çıkarları ayrıştığında yolları da ayrılıyor.?

Bunu 2000 li yılların başından bir örnekle vermişsin. Sanırım sn. Ali Nihat YAZICI ve sn. Cengiz KELEŞ? i kastediyorsun. Bilemiyorum, aralarında bir konudur. Ama ülke satrancı kazanır ya da kaybeder. Ben kazanların içinde olmaktansa, kaybetmeme çabası içinde olanlardan yana saf tutmak kararlılığındayım. Kazancı burada maddi olarak konuşmuyorum. TSF yi kullanarak hiçbir düzenli ya da emek dışı olan bir gelir hak etmedim. Ömrümce bardağın hep boş tarafından dolu tarafına yolculuk yaparken hatırlarım kendimi.

?Ancak, artık bazı şeylerin düzelmesi gerekiyor. Benim için değil, oğlum için gerekiyor. Hep "Gens una sumus"u savundum. En iyi günlerde de, en kötü günlerde de.?
Bunu biliyor ve katılıyorum.
Bak Can, oğlundan bahsettin.
Can, benim de oğlumun adı.
Ama benim mesleğim gereği yüzlerce, binlerce oğlum ve kızım var. Çoğu kez Can? a ayıramadığım zamanı onlara ayırmak zorunda kalırım. Bunu bazı bekar arkadaşlarım elbette bilemez. Onlara buradan sağlıklı ve huzurlu bir aile yaşantısı dilerim. Hakkımda en olumsuz düşünen her insana her arkadaşıma?
Bu kutsal temennin için gücümüz olduğu sürece çalışma niyetim ve hırsım var. Gerçi bu hırs yüzünden bazen duvara da tosladığımın farkındayım.

?? ilgili tarafların tümünün seslerini düzgün biçimde duyurup??
?burası çok önemli!!
Kendi adıma bu konuda aynı düşündüğümü söyleyebilirim. Ama bunun gerçekleşebileceği en sağlıklı ortamın kurulabilmesi, haklı taleplerin güçlü ve örgütsel bir düzen içinde iletilmesiyle oluşabilir. Örneğin seçim zamanından çok önce oluşturulan olağan bir genel kurul, ya da satranç şurası, toplu ziyaretler, il gezilerindeki güçlü talepler vb.
Ancak ilkeli ve kararlı duruşlar sergilenmeli, adımlar atılmalıdır. Bu adımlar hayatın içinde ancak aynı yöne bakan-bakabilen ve aynı-benzer şeyi isteyen ciddi ve samimi insanların toplumsal örgütlenmesi ile olabilir. Bunun için İl Temsilcilikleri ve Alt Komisyonları dedim. Farklı meslek gruplarından ortak paydaları satranç olan insanlar dedim. Toplum içi paylaşım, güçlenme, çeşitli kaynaklara ve adreslere ulaşım için. Tabi nitelikli çalışmalar eşliğinde.
Gecelerimizi, haftalarımızı alan çalışmalarımız oldu
Ama sadece isim listelemelerinin de hiçbir çalışma olmaksızın anlamı yok.


Bir an önce resmi yollardan demokratik ve meşru seçim kanalları açılmalı ve idarelerin de tüm şeffaflığıyla soruların yanıtlarını -ve hatta hesaplarını vereceği- üstyapı kurumları oluşturulmalıdır.
Bu dileğin ülkemiz siyasi anlayışında şu an için hangi samimiyet aşamasındadır, sorabilir miyim? İdari yapıdan ayrı kendi yolunu çizebilen bir kurum örneği görebiliyor musun? Ama benim amaçlarım bu tablonun oluşabilmesi yönündedir. Çözüm de sunuyorum.



Ben de hem bir satranççı, hem de bir baba olarak böyle bir durum ortaya çıktığında elbette mazlumu tutacağım.
Bu ?mazlum? u tanıyorum, Can.
Yıllar öncesinden. Biraz kendimden. Ama daha çok 30-35 yıl öncesinden, İzmir, Ankara, İstanbul, Adana gibi illerimizden tanık oldum. Birçoğu göçtü. Ama hala satranç için yaşayanlar var. Kimisi mesleğine tercih etmiş satrancı, kimisi okuluna, kimisi de kuracağı yuvasına.
Ama satranç meslek değil. Oysa şartlar satrancın çoktan meslek olmasının alt yapısını hazırlamış. Fakat üst yapıda izin verilmiyor. Onca akacak su yol bulamıyor. Neden?
Bu konuda da görüşlerimi sunmuştum. Çözüm önerilerim cevapsız kalıyor.
Oysa asıl bu konu için birleşebilmek, uzlaşabilme cesaretini gösterebilmek gereklidir. Satrancın meslek haline gelebilmesi için devletin satranç alanında bilgi ve deneyimi toplumca bilinen ve referans verilen kimseleri önemli konumlara getirmesi bir çözüm olabilir. Örneğin üniversitelerde alan bilgisi ve yan referansları yüksek düzeyde onca satranççımız mevcuttur. Bunların aynı kurumda ders verebilecek konuma ulaşabilmeleri için yarım dönem gibi kısa süreli kurs-eğitim sürecinden sonra bu kurumlarda satranç eğiticilerinin yetiştirilmesi için kullanılması gibi. Bu benim çok büyük bir hayalimdir.


Sevgili Can,

Can benim oğlumun da adı. Senin de bir oğlun olduğunu söyledin.
Son sözüm sevgili oğluna ve onun aracılığıyla tüm çocuklarımıza?
Çocuklarımız içinde bulundukları hayatı tanımaları, tanık olduklarını görüp anlamlandırabilmeleri için satranç ve özellikle okul satrancı?

Görüp tanık olduklarını anlamlandıramayan çocuk sağlıklı ve nitelikli yetişemez.

Onun için ona zamanı gelince bol bol kitap okumasını öneririm. Böylece hem satranç alt yapısı için gerekli alt yapıyı hazırlar, hem de onları hayatı tanımanın eşiğine getirmiş olursun.

Sevgi ve selamlarımla?
Tekrar selam,

Özgür biraderim de, Aşkın Ağabey de önemli noktalara işaret etmişler.
Bu konu çok genel ve spesifik ayrıntılara girmek zaten hem benim işim değil, hem de açıkçası ilgimi de çekmiyor.

Başka bir alegoriyle yaklaşmaya çalışayım da tartışmaya renk gelsin:
Bne üç-beş para kazanan ve evinin nafakasını temin ettikten sonra cebinde kalanı köşedeki şarapçı dükkanına yatıran bir adam olayım -ki bu bana çok uzak değil-
Aşkın Ağabey de benim veledin hocası olsun. -ki bu da ona uzak değil-
Özgür'ü de aynı sokaktaki gazete bayii yapalım -ki bu da ona uzak değil-
Şimdi, ben Özgür'den aldığım gazeteden, bundan sonra mekteplerdeki kitapların eski yazıyla yazılmak durumunda olacağına dair bir haber okuyorum. Eski yazı iyidir ve kötüdür. İkisini de biliyorum ancak, diyelim ben yeni yazıyı savunuyorum ve bu duruma kızmak, tepkimi dile getirmek için bir yer arıyorum.
Bunun için önce gazete bayiine gidiyorum ve aldığım yanıt basit: "Biz dağıtıcıyız. Yazar değiliz. Eskiden dağıtıcılar aracılığıyla da okur yorumları alınıyordu ama artık alnmıyor."
Bunun üstüne bir de hocayı yokluyorum ve hoca da bana "ben elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum ama bana da verilmiş bir müfredat var; bunun dışına çıkarsam, velediniz, ben her ne kadar en iyisini öğretsem dahi, ileride başarısız addedilir" diyor.
Benim de bu sırada elimde bir şarap şişesi, ve hiç bir şey öğrenememiş bir oğlum var.
Elimdeki şişe boşaldıktan sonra birinin kafasında kırılmak zorunda mı? Ben şişeyi sakince çöpe atıp, sonra da evladın elinden tutup eve yürüyemiyor muyum? Soru da tabii alegorik ama bugün için benim içimden geçen, o şişenin birinin kafasına patlatılması gerektiği.
Tamam, şişeyi kıracağıız da, asıl suçlu kim? Kimin kafasını yaracağız? Özgür'ü yaramıyoruz: O dağıtıyor sadace. Eh, hocayı da yaramıyoruz
nitekim o da elinden geleni yapıyor. Gel gelelim, velet gerzek. Yahu anasına bakıyoruz: akıllı. Babasına bakıyoruz; şarap içierek aptallaşmaya çalışıyor...
Gazete bayii parasını alıyor. Çocuğun babası -şarapçı inek- hem para veriyor, hem hiç bir şey elde edemiyor. Çocuk zaten çocuk.
Okulu mu yıkacağız, şarap fabrikasını mı, şarap içeni mi, gazeteyi satanı mı, hocayı mı, veledi mi?