Özgür Satranç Forum

Orjinalini görmek için tıklayınız: Ekaterina Atalık'a 15 ay Hak Mahrumiyeti Cezası
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2
Türkiye Satranç Federasyonu Disiplin Kurulu, Avrupa Şampiyonu satranççı Ekaterina Atalık'ı 15 ay hak mahrumiyeti cezasına çarptırdı. Yani Ekaterina 15 ay boyunca Türkiye sınırları içerisinde düzenlenecek turnuvalara katılamayacak, oyun alanlarına giremeyecek. 28 Kasım 2013 tarihli kararın açıklama kısmında 'İzinsiz Dış Görev' ve 'Milli Şerefi İhlal' nedeniyle bu cezanın verildiği belirtilmiş.

2008 yılından beri iki kamp daveti dışında kendisine görev vermeyen TSF yerine, kendi olanaklarıyla Avrupa Bireysel Şampiyonasına katılan ve ECU bayrağı altında yarışan Ekaterina, o turnuvada elemeyi geçerek Dünya Şampiyonasında oynama hakkı kazandı. Bu duruma çok sinirlenen TSF ve eski Başkan Ali Nihat Yazıcı derhal harekete geçtiler. Yazıcı , Ekaterina'nın finallerde oynamaması için kişisel gücünü kullanmaya çalışıyor. Verdiği cezalar, diğer FIDE ülkelerinde kabul görmeyen TSF'de gücünün yettiği ülke sınırlarını oyuncuya 15 ay boyunca kapamış durumda.

Bilindiği gibi satranç oynamayı 'izne tabii' kılan federasyonumuz birkaç yıldır Suat Atalık'a yurtdışı turnuvalara katılmadan önce izin almadığı gerekçesiyle aynı ceza yaptırımını uyguluyor. Son Avrupa Şampiyonasında ECU bayrağıyla oynayan Ekaterina Atalık'a bu nedene ek olarak bir de 'Milli Şerefi İhlal' nedeniyle ceza verilmiş.

2012 Kasım ayında yapılan seçimlerden önce, eski başkan Ali Nihat Yazıcı ile Başkan Vekilleri Murat Kul ve Tahsin Aktar'a, Genel Müdürlükçe, yeni Yönetim Kurulunda olmamaları 'tavsiye' edilmişti. 2010 yılında yönetimin ibra olmaması, Atalıklar'a ve başka kişilere karşı kaybedilen 100 binlerce TL'lik davalar ve yıllar boyu süren bakanlık teftişlerinin ardından, Yazıcı, yönetimden tamamen çekilirken, Tahsin Aktar'a Disiplin Kurulunda, Murat Kul'a ise Denetleme Kurulunda fahri görevler bulunmuştu. Seçimin ardından Tahsin Bey'i yeni görevi nedeniyle tebrik ederken, disiplin kurulunda artık aracıya gerek kalmadan istediği gibi ceza kesebileceğini söylemiştim. Sözlerimi o an tebessümle karşılayan Aktar'ın görevini başarıyla yürüttüğünü görüyorum.

2008 yılından beri süregelen kan davası boyunca Suat Atalık'a defalarca bu cezalardan verilmiş ancak sıra hiç Ekaterina'ya gelmemişti. Ben ve bir kaç kişi bu cezaları, saçmalığı ve sürelerinin uzunluğu nedeniyle eleştirdik. Çok destek gördüğünü de söyleyemem. Çünkü ne yazık ki toplumumuz alınan kararları, o kararın niteliğine göre değil, karara konu olan kişiler hakkındaki düşüncelerine göre değerlendiriyor.

İzinsiz dış görev masalının ardından verilen 'Milli Şerefi İhlal' maddesi ise benim için sözün bittiği yerdir. Kimin 'Milli Şerefi' ihlal edip etmediğini belki ilerde tarih yazar, belki de yazmaz. Ancak ben Sayın Aktar'ın yerinde olsaydım, Başkanvekili olduğu Federasyon ibra edilmemişken, mahkemelerce sabit görülmüş kararlara göre bildiğim kadarıyla 200 bin liranın üzerinde bir parayı, tazminat olarak Atalık ailesine ödemek zorunda kalmışken böyle süslü kelimeler kullanmamaya özen gösterirdim.

Yönetici cenneti ülkemizde değişen bir şey yok. Ekaterina Atalık, sadece satranç oynamak istediği ve sadece satranç oynadığı için 15 ay ceza alıyor. Neredeyse , şebeke halinde doping yapan atletler kadar. Para ile maç satan, rakibine, tüküren, tekme atan, gırtlağına sarılıp küfürler savuran milli futbolculardan ise aylarca daha fazla bir süre. İnsanın içinden bir şeyler söylemek geliyor ama adalet nerede yerini bulmuş ki sıra satranca gelsin öyle değil mi?

Tüm emeği geçenleri tebrik ederim. Bravo size!
Bu ceza bana sürpriz oldu. Savunma istendiğini duymuştum ama böyle bir ceza geleceğini hiç beklemezdim. Yeni yönetimin daha olumlu adımlar atacağını bekliyordum, bu yönde duyumlar vardı. Bir de başkan adayı olmuşsun ama pek de safmışsın diyecek arkadaşlar olacaktır. Ne yapayım? Ben de böyleyim işte, biraz safım. İnanmak istiyorum. İnsanların kin gütmediğine, basit şekilde çözülebilecek gerilimlerin kan davasına dönüşmeyeceğine, satrançla uğraşan insanların kültürlü ve medeni insanlar olduklarına inanmak istiyorum. Belki kendimi kandırıyorum...
Ekaterina Atalık ne yaptı da "milli şerefi ihlal" etti? TSF'nin seçtiği isimlerin en iyi isimler olmadığını mı ispat etti? TSF Yönetimini ve Ali Nihat Yazıcı'yı mahcup mu etti? Nasıl ihlal ettiği izah edilebilir mi acaba? Bakın hala safım ve iyi niyetliyim. Belki bir açıklaması vardır diye düşünmek istiyorum. Belki bir yanlış anlaşılma olmuştur da, 15 ay ceza verilmiştir diye düşünüyorum.
Herşeyin daha iyi olacağına hala inanacak kadar safım. Siz de benim gibiyseniz, sonumuz hayırlı olsun
Selamlarımla
Cengiz Keleş
Vicdanı olan herkesi bu karara tepki göstermeye davet ediyorum. 15 ay cezaya sahiden çok şaşırdım; fakat yakında birilerini "vatan haini" ilan ederlerse şaşırmayacağım.
"milli şerefi ihlal" demek zaten bana göre vatan hainliğidir. böyle bir gerekçe ile ceza verebilmek için hangi yeterliliklere sahipler acaba merak ediyorum.
Satrancın beşiği olan eski ülkesinde bile hatırı sayılır bir isme ve saygınlığa sahip olan, dünyadaki kadınlar içerisinde (satrançtan uzak bırakılmış bugünkü haliyle bile) ilk 50'de yer alan bir isimdir Ekaterina Atalık.
Türkiye'deki 1 numaralı konumunu hatırlatmama gerek bile yok.

Türkiye'nin en güçlü satranççısı Suat Atalık'la evlenerek yaşamını ülkemizde sürdüren bu insan, milli şerefi yükseltmiştir, olsa olsa.
Uyduruk gerekçelerle satrançtan uzak tutulan sporcu, kişisel imkanlarını seferber ederek yaşamını adadığı satranç uğraşını bireysel olarak sürdürmeye çalışmaktadır. Buna bile tahammül edemeyen insanlar varmış, göründüğü kadarıyla.

Bu kararla birlikte Gülkız Tulay başkanlığındaki sözde yeni TSF yönetiminin bağımsız karar alma gücünü elinde bulundurmadığı açıkça ortaya çıkmıştır.
Gönül isterdi ki yönetim kan davası gütmesin, sporcuyla kucaklaşsın, barış ve huzur ortamını yeniden inşa etsin, ama nerde?

Hani satranca kadın eli değecekti?
Hani sert tutumlar rafa kaldırılacaktı?
Herşey bir yana, kadın dayanışması nerede kaldı?

O karara imza atan el bir dakika bile olsa duraksamadı mı, o vicdan hiç sızlamadı mı acaba?

Tahsin Aktar olsun, diğerleri olsun, bunun vebalini ödeyemezler. Değil 200.000, 200.000.000 da ödeseler yaptıklarının cezası yine dolmaz.

Milli şerefi koruduklarını iddia edenlere milli atasözümüzle seslenmek istiyorum:
Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste...
Bu cezayı hakkaniyetli olarak niteleyenin vicdanından şüphe ederim. Milli şerefi ihlal suçunun gerekçeli kararını çok merak ediyorum. Avrupa Şampiyonası'nda ECU bayrağıyla yarışmak mı milli şerefi ihlal etmek? Siyasi-idari olduğu bu kadar bariz cezalara söz bulmak da güç. Gerekçeli karar var mı bilmiyorum ama bu cezanın sebebi olan "suç" nasıl açıklanabilir ki?

Atalık ailesinin aldığı cezalar benim için tehlikeli bir konu çünkü daha önce Suat Atalık'ın aldığı bir cezayı son derece hakkaniyetsiz bulduğum ve bunu gazetede yazdığım zaman dünya sıralamam filan "ifşa" edildi(ratings.fide.com). Lakin ilkelerimiz ve vicdanımız kişilerin üzerinde olmalı.
Eğer ki Ekaterina Atalık Hanımefendi "milli şerefi ihlal suçu"nu işlediyse, buradan federasyonun disiplin kuruluna sesleniyorum, bizler de milli şerefi ihlal eden birine destek olarak, söz konusu şerefi ihlal edenleri (kendilerine göre) tespit edip gerekli önlemleri alan kişi ve kurumlara karşı geliyor ve bu yüzden çok daha ağır cezaları hak ediyoruz sanıyorum, şu durumda bize /de/ haddimizi bildirmeniz gerekecek..

Bir de gerekçeli kararı gördükten sonra, Türkiye Satranç Federasyonu disiplin kurulu üyelerinden "yeni başlayanlar için milli şerefi ihlal" konulu bir broşür, bir kitapçık falan yayınlamalarını rica edeceğim..
Ben fırsat bulduğumda bu konuyla ilgili birşeyler yazacağım ama hukuksal açıdan gözden kaçmaması gereken basit iki nokta var:

Hukuk sisteminde kişisel hakları bağlayan cezalar ancak yasa ile ve millet meclisinden geçerse düzenlenebilir. Anayasa Mahkemesinin ceza normu düzenleyen Kanun Hükmünde Kararname iptalleri ile ilgili örnekleri çok açık (Yani AYM, kanuna eş değer bir düzenleme ile dahi kişisel hürriyeti sınırlandıramazsın diyor). Ha keza, AB normları da net.

Buna bağlı olarak çalışma hürriyeti ayrıca anayasal güvence altındadır. Talimatname ile kısıtlanamaz. Çünkü anayasa talimatnameden üstündür.

O yüzden açılacak bir dava ile sadece bu karar değil, TSF disiplin talimatı da kısmen veya tamamen iptal edilir (edilebilir değil, edilir).

Kararın tek anlamı, bu kararı veren kafaların nasıl kafalar olduğunu en geç 6 ayda bir bize hatırlatmasıdır. Bu güncelleme de Aralık 2013 itibariyle yerine getirilmiştir.
Bu konuya hukukçu olmadığımdan girmek istemiyorum. Her defasında bu ceza verildiğinde (yurt dışında izinsiz oynama sebebiyle) anayasaya/hukuka aykırılık meselesi (çalışma hürriyeti üzerinden benim de aklıma gelen başka mantıklı bir yol yok) kafama takılıyor. Bu kez tabii farklı bir "suç" var sanıyorum - milli şerefi ihlal. Hukukçuların bileceği iş. Tabii, şu anda dosya Tahkim Kurulu'nda olabilir, onu da bilmiyoruz.
Sevgili İbrahim "vicdanı olan herkesi bu karara tepki göstermeye davet ediyorum"dedi.Birçok karara olduğu gibi buna da tepki gösterenlerin sayısı çok az olacaktır.Biz bu konuyu nasıl tartışmalıyız?Tartışılması gereken 2 madde vardır:
1-Federasyondan izin almadan yurtdışındaki turnuvaya katılmış olmak
2-Türk bayrağı yerine Avrupa Satranç Birliği'nin bayrağı ile oynamak
Şimdi önce bu maddelerden ilkini tartışalım.Yurtdışındaki turnuvalara gidecek olanlar Federasyondan izin almalı mıdır?İzin almaları gerekir mi?Bence bu sorunun yanıtını ararsak Topluma hizmet etmiş oluruz.Hem de meseleyi sadece Atalık'ları kapsayan bir mesele olarak göstermemiş oluruz!Ben 2013 'de yurtdışında 2 ayrı turnuvada oynadım.Bunların birinde çocuklarım da oynadı.Federasyondaki görevli arkadaşımız,bu katılacağımız yarışmalar için herbir kişi ve her turnuva için ayrı ayrı ıslak imzalı dilekçe göndermemi istedi.Ben de gönderdim.Şimdi 1 nci madde hakkında bu bilgilerin ışığında konuşabiliriz.İzin alınması gerekli midir?Mail yolu ile izin alınması yetersiz mi olur?Mutlaka ıslak imza ile dilekçe gönderilmeli midir?Bu soruyu yıllarca kimse tartışmamıştır.Şimdi tanınmış bir oyuncu ceza alınca tartışıyoruz.Ceza geliyorum demez.Geleceğini 10 yıl önceden farketmek gerekir.Eğer Satranç toplumu bu kurala 10 yıl veya daha uzun süre sessiz kalmışsa o zaman yapacak bir şey yoktur.Islak imza ile izin almadığınız zaman ceza gelecektir!
2 nci maddeye gelirsek bir oyuncu bir Federasyona bağlı olduğu halde o Federasyonun bayrağı ile sahaya çıkmak istemiyorsa bu durum o oyuncu ile o Federasyon arasında bir sorun olduğunu gösterir.Bu sorunu "Milli şerefi ihlal"ifadesi ile isimlendirmek kanımca yanlış bir isimlendirmedir.Benim anlayışım şöyledir:Oyuncu ile Federasyon arasında mahkemelere kadar intikal etmiş sorunlar vardır.Oyuncu ile bayrak arasında ise bir sorun olamaz.Bana göre oyuncu hangi uyruğa bağlı ise o uyruğun bayrağı ile oynamalıdır.Bayrağı değiştirmek sorunları çözmez.Avrupa Satranç Birliği de oyuncu ile federasyonlar arasındaki sorunlara müdahil olmamalıdır.Aksi halde birgün Birliğin bayrağı ile sahaya çıkmak isteyen çok sayıda oyuncu ortaya çıkar.
Kanımca Ceza Kurulu karar verirken sadece yurtdışında izinsiz oynama durumunu gerekçe olarak göstermeliydi.Çünkü mevcut yasa bizi ıslak imza ile izin almaya zorlamaktadır.Ama bu olayda milli şerefin ihlal edildiğini düşünmüyorum.Kararın gerekçesinde bu ihlal ifadesi olmamalıydı!
Cezaları en aza indirmek için çaba göstermeliyiz.Sporcuları olabildiğince oynatmak esas amacımız olmalıdır.Sporcu ile Federasyon arasında veya sporcuların kendi aralarında ne kadar çok sorun olursa Türk Satrancının gelişmesi de o kadar yavaşlar.Satrançcıların hissedemediği veya göremediği gerçekler vardır.Birimizin yavaşlaması hepimizin yavaşlaması demektir.Başka ülkeden gelmiş ve evlilik nedeniyle bizimle yaşamayı tercih etmiş bir sporcu söz konusu olduğunda yapacağımız değerlendirmeler çok dikkatli ve ölçülü olmalıdır.
Sayın Aşkın beye bu konuyu sormak lazım, her konuya yazı yazama cesareti gösteren Aşkın beyin de bir fikirin almak lazım.


Satranç Dünyasında konuşulmaması gereken konular üzerinde o kadar çok konuşuyoruz ki, asıl konuşulması gereken konularda ise hiç konuşmuyor veya fikir beyan etmiyoruz.

Fikrimizi belirttiğimiz zaman ise hemen federasyona mualif olarak damgalanıyorsunuz.

Evet bu bizim Türk Satrancının bir gereçeği,

Sayın Gülkız Tülay Hanım Seçimle geldi ama nasıl geldi. Birde bunu sorgulamak lazım. Hani nerede verdiği sözler. Sözde bir yıllık faaliyet değerlendirmesinde bulunmuş köşe yazımında, acaba bunların kaçını federasyon gerçekleştirdi.
SEÇİM BEYANATINDA BELİRTTİĞİ ANA HEDEFLERİ NEREDE
NE ZAMAN YAPACAK?

BUYRUN SAYIN GÜLKIZ TÜLAY HANIMIN SEÇİMLERDE BELİRTTİĞİ ANA HEDEFLER

Okulda satranç öncelikli olmaya devam edecektir.

İnternet tabanlı satranç öğrenimi ve uzaktan eğitim, stratejilerimizden olacaktır.

Kulüplerimizin kendi güçlü maddi yapılarını oluşturmaları ve sponsor bulma konularında gerekli destek sağlanacaktır.

İL VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ
İl Temsilcilerinin belirlenmesinde o ilde satranç ile uğraşan kulüp, antrenör, hakem ve sporcuların görüşleri alınacaktır.

İl hakem ve il düzenleme kurulları oluşturulurken yaşanan aksaklıklar ortadan kaldırılacaktır.

Bölge temsilciliklerinin bölge müdürlüklerine dönüştürülmesi konusunda gerekli çalışmalar yapılacaktır.

İllerde yapılan özel turnuvalarda standardı sağlamak amacıyla örnek projeler yapılacak ve destek ekipleri oluşturulacaktır. Ayrıca bu turnuvalar denetlenebilir hale getirilerek, bölge temsilcisinden veya federasyondan mutlaka geçirilmesi beklenecektir.

İllere malzeme, teknik destek, organizatör desteği verilecektir.

Büyük illerde satranç sarayı, satranç merkezi ve satranç evi projesi yapılacak, bu yerlerin kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için alt yapı oluşturulacaktır.

Büyük ilçelerde mutlaka ilçe temsilciliği kurulacak ve ilçe temsilcileri bölge temsilciliğine bağlanacaktır.

Bölge, il ve ilçe temsilcilikleri arasında koordinasyon sistemi oluşturulacaktır.

Yerinde yönetim ve karar mekanizmaları oluşturulacaktır. Her şeyi Ankara'dan yönetmek yerine bölgelerde sorunları çözmek için gereken önlemler alınacaktır.

Medya ve kamuoyu etkisinin artırılması için çalışmalar sürecektir.

Satranç eğitim kulüplerinin desteklenmesi konusunda gerekli standardizasyonun oluşturulması, sınıflandırılması ve tanıtılması sağlanacaktır.

Kurullarımızın işlevsel ve etkin hale gelmesi sağlanacak ve bu amaçla yeni kurullar oluşturulacaktır.

Türkiye Küçükler Şampiyonası gibi yüksek katılımlı turnuvalarda görev yapacak "Halkla İlişkiler" bölümü ve elemanları oluşturulacaktır.

İl Temsilcilerinin daha rahat, huzurlu, verimli ortamda çalışmaları ve maddi problemler yaşamamaları için gereken önlemler alınacaktır.

Antrenör yetiştirme ve geliştirme programları önem kazanacaktır.

Hakemlerimizin atamalarındaki sistem gözden geçirilerek iyileştirilecektir.

Hakemlerimizin en iyi koşullarda eğitim alabilmeleri için gelişim kampları gibi gerekli organizasyonlar yapılacaktır.

Milli Takımlar, uzun yıllara yayılan stratejilerle yönetilecek, önümüzdeki 10 yılın milli takımlarının havuzu oluşturulacaktır.

Sportif başarılar desteklenmeye devam edilecek, ödüller verilecektir.
Milli Takımlarımız dünyanın en iyi antrenörleriyle çalışmaya devam edeceklerdir.

Lisans sayımızı arttırmaya yönelik çalışmalar devam edecektir.


HADİ BAKALIM VERMİŞ OLDUĞU SÖZLERİ ÖNCE YAPSIN DA GÖRELİM, ONA BUNA CEZA YAĞDIRMAKTANSA
Bayan Atalık'ın dünya sıralamasında yeri 48.lik.. Erkekler kategorisinde, ilk yüzde ülkemiz adına bir satranççı yok ! En yüksek ELO lu erkek satranççımız kaçıncı bilemiyorum..

***
Rank Name Title Country Rating Games B-Year

48. Atalik, Ekaterina m TUR 2429 0 198

** yani ne yazacaksın ki? ne kadar uzun yazsan da, ne kadar anlamlı bir dolu cümle yazsan da...Netice olarak, herşey saçma sapan bir anlayışa mahkum gibi.. Yani diyor ki; Benim dünya sıralamasında 48. sıradaki bir bayan ustaya ülke olarak ve milli takım olarak ihtiyacım yok.. sonra da "hedeflerimiz masalları"
söylenir durur.. amaaan çok sıkıcı be !
Satranççılar !
Tabiri caizse, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mı diyorsunuz ?

Satranççılar !
Sarı öküzü hatırlayanınız var mı ?

Satranççılar !
Bugün ona yarın sana olmaz mı acaba ?

"Bana birşey olmaz" diyorsunuz herhalde.
Sana birşey olmaz görünüyor bugün.
Fakaat, yarın sana birşey olursa sakın sesini çıkarma.
Sesini çıkarmaya hakkın yoktur çünkü.
Bu konuya 70 değişik açıdan bakılabilir. Öyle yapmayı deneyelim:

1 - İNSANİ AÇIDAN (BİR EMPATİ DENEMESİ)

Mesleğinde çok ileri düzeye gelmiş bir mühendissiniz, dünyanın en iyi proje üreten mühendisleri arasında dünya üzerinde ilk 48, Avrupa'da ilk 34 bayan mühendis arasında sayılıyorsunuz. Mesleğinizde uluslararası ölçekte kabul görmüş bir kişisiniz.

Bir meslekdaşınızla evlenip, milliyetinizi, yaşadığınız iklimi, toprakları hatta soyadınızı değiştiriyorsunuz. Eşiniz, Mühendisler Odası başkanı ile kavgalı. Bir zaman sonra o başkan gidip, hayatı boyunca hiçbir şantiyede çimento torbası görmemiş bir başka bürokrat atanıyor. Eşinizle olan husumeti sebebiyle, sizin yurtdışında bir projede çalışmanızı gerekçe gösterip, size 15 ay Türkiye'de çalışma yasağı koyuyor. Dayanağı, Mühendisler Odası Disiplin Talimatnamesi.

Ha tabi bir de cebinden, milli şerefi lekeledin manasına gelecek ve ancak savaş sırasında memleket sırlarını düşmana veren casuslar için kullanılacak bir gerekçe buluyor.

Kıdemli bir üye, ıslak imza vererek yurtdışına gittiğini neredeyse ballandırarak anlatmış, insanın okuyunca taahhütname imzalayıp Frenk topraklarına koşası geliyor.

Bir profesyonelin mesleğini ifa etmesi için, onun üzerinde hiçbir hakkı olmayan bir kişi veya kuruma "terbiyeli ve şerefli olacağım" diye bir taahhüt vermesi saçmalıktır.

Hukukta evrensel ilkelerin delinmesi çok tehlikelidir. Bir kere evrensel ilkeyi deldiğinizde, yarın bir başka yöneticinin o delikten girerek uygulamayı suiniyetli olarak genişletmesi mümkündür.

Yarın bir yönetici çıkıp, "ülke dışından vazgeçtim, bundan böyle şehir dışına çıkan her oyuncu İl Temsilcisi Maksut beye taahhüt verecektir" diyerek, talimat değişikliğine giderse, bunu benimseyecek miyiz?

Unutmayalım, Adolf Hitler, meşru ve hukuki bir zeminden çıktı. Goebbels, Himmler var olduklarında, üzerlerinde yaşadıkları topraklar halen bir hukuk devletiydi. Mesele bir kere o deliği açmamakta.

Yurtdışında bir turnuvada oynamak benim doğal hakkımdır, kimse bana bu hakkı devlet eliyle veya yönetici cebinden bahşedemez.

Nasıl ki TSF başkanı yurtdışında bir toplantıda konuşma yapmaya giderken, Spordan Sorumlu Devlet Bakanına "milli şerefe uygun davranacağı yönünde" taahhüt vermiyor, amatör olsun, profesyonel olsun, hiçbir satranç oyuncusu bu taahhüdü vermeye zorlanamaz. Zorlanıyorsa, o yönetimin kamu hukukunda çok bilinen teknik bir adı vardır.

2 - ZAVALLI HUKUK AÇISINDAN

Talimatla anayasal hak zaptedilemez.

Genel veya özel ceza yasaları ile düzenlenecek normlar TBMM'den geçerek hayat bulur. Öyle talimatla düzenlenemez.

Anayasa Mahkemesi "KHK'lerle dahi kişisel hürriyeti bağlayıcı ceza veremezsin" diyor. Neredeyse savaş suçlularına yöneltilecek "milli şerefi ihlal" gibi ucu açık, tanımı imkansız suç tarifleri üretilerek bunun keyfi kullanılması yolları açılamaz.

3 - YÖNETİCİLİK VE SATRANÇ KAMUOYU AÇISINDAN

TSF yönetimi için övgü müdür başka şey midir bilemem ama böyle bir eylemin gelmesi kimseyi şaşırtmadı.

Benim şaşırdığım nokta, geçmişte yönetici adayı olan birçok kimsenin, disiplin kurulunda yer alan bu torba maddeyi hiç bilmemesi, hiç üzerine düşmemesi ve tartışmaya açmaması oldu.

Milli şerefi ihlal diye bir disiplin maddesi olmaz. Çünkü milli kavramı da şeref kavramı da, tarif dışı kavramlardır.

Milliyet kimsenin tekelinde değildir. İstanbul'da yaşayan Büyükadalı Niko, benden daha milliyetçi olabilir ve muhtemelen de öyledir.

Şeref ise, özel hukukta dahi tam tanımlanamamış, sübjektif bir kavramdır. Kişisel bir değerdir, onurdur. Bu sebeple genel bir tarif içinde mütalaa edilemez. Her insanın şeref kavramı farklıdır, bu yüzden uzakdoğuda bize basit gelen bir hata yüzünden yönetici kendini keserken, Mozambik'te yöneticiler görevlerini suistimal edip yüzsüzce insan içine çıkabilirler.

Kaldı ki ceza normlarında suç konusu eylem açıkça tarif edilmek zorundadır: Alkollü maça çıkmak suçtur. Maç sırasında rakibi rahatsız etmek, sarkıntılık yapmak suçtur. Hamle transfer etmek suçtur. Bunlar somut eylemlerdir, kasıt ve zarar bağları açıktır.

Ama Mozambik'te kafasına göre disiplin cezası kesen bir başkanın kendisinin bile anlamını bilmediği ağır kavramlar, insanlara ceza olarak geri döndürülemez.

Bir sonraki seçime girecek başkan adayında lütfen 2 şey arayın:

1) Delege yapısını değiştirmeyi taahhüt etsin. 50 delege 10 milyonun kaderini belirlemesin.
2) Disiplin Talimatnamesini yırtmayı ve insan haklarına, hukuka uygun doğru bir metin sunmayı taahhüt etsin.

Son olarak, Feti beyin dediği çok doğru, bu acı duruma sessiz kalmak suça iştirak etmek demektir. "Milli şerefi ihlal" maddesi orada durdukça, herkes için faşizan bir tehlike var.

Sizi, beni, bizi her an "milli şerefe aykırı hareket etmekle suçlayacak" birileri orada bekliyor.

Konu başlığını açan ve bu acı durumu gözönüne seren Erşan bey ve yorum yazıp tepki veren herkes teşekkürü hak etmektedir.

Bu skandaldan sonra, bu yönetimin çatısı altında görev alanlar ve görevlerine devam edenler, maalesef artık bu korkunç kararın doğrudan veya dolaylı (sessiz) suç ortaklarıdır.

Hiçbir yaptırım, maalesef, size saygı duyan insanlarda yarattığınız hayalkırıklığını bilmenizden daha ağır olamaz.
Feti Bey'e hak vermemek elde değil.

Bu konuya en çok tepki vermesi gereken kesim olan satranççılar sus-pus oturuyor.

Başka konularda daha 5 dakika geçmeden sayfalarca cevap yazmaktan çekinmeyen eller, sıra bu başlığa gelince ceplere girmiş. Soğuktan mı, saygısızlıktan mı, gamsızlıktan mı, bilinmez.

Bu kadar mı benciliz? Bu kadar mı çıkarcıyız? Bu kadar mı korkağız?
YAZIK...
atalik01-ekaterina.jpg

IM Ekaterina Atalık - GM Suat Atalık çifti, dünya satrancının en kuvvetli 3 evli çiftinden biri. Ekaterina Atalik, dünya bayan satranç oyuncuları listesinde daima ilk 50'de. Ekaterina Atalik, TSF ve Türk Satrancını temsilen 2006 yılı Avrupa bayanlar satranç şampiyonu (bkz tüm liste). Alınması çok çok zor bir ünvan.

www.chess-results.com sitesinden 'Player Search' kısmına girip Katia'nın katıldığı turnuvaları search ettim. Türk vatandaşı olan Katia'nın Türk milli takımında en son yer aldığı turnuva, 2006 satranç olimpiyatı olarak gözüküyor.

Ali Nihat Yazıcı isimli, satranç oyuncusu olmayı hep istemiş ancak hiç başaramamış, 1500 - 1600 rating civarında kalmış, atın L şeklinde gittiğini belki bilen belki onu bile karıştıran bir hiç, kendisine kim olduğunun hatırlatılması sonrasında ancak bir daimi kaybedenin güdeceği tipte büyük bir kin gütmeye başlamış, bu kinini bir kan davasına dönüştürmüş ve Türk satrancı denilince ilk akla gelen GM Suat Atalık ve ailesine resmen savaş açmıştır.

Yönetim/idare tarafından dikte edilen kuralları sorgulamaktan aciz bazı sözümona satranç oyuncuları tarafından bugüne dek hiç anlaşılamamış, yahut anlaşılmış ama anlamazlıktan gelinmiş olan husus, insan haklarına tamamen aykırı bir biçimde yurtdışı turnuvalara iştirak etmek isteyen satranç oyuncularının TSF'den alması gereken izin ve altına imza atmaları istenilen, TSF'ye yurtdışında kesinlikle eleştiri getirilemeyeceğini ve hakaret edilemeyeceğini dillendiren belgenin sadece ve sadece Atalik'lar için uydurulmuş bir ceza verme aracı olmasıdır. Kendim dahil olmak üzere, bu izni almadan yurtdışında satranç oynayan hangi diğer oyuncular için bugüne dek bir ceza verilmiştir? Cevap: Hiç kimse için.

Sürüden ayrılmayı ve düşünmeyi sevmeyen, kendisine ne kural dayatılmaya çalışılırsa çalışılsın uymaya ve vakvakları ürkütmemeye çalışan koyunlar için link. Bkz: İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi.

Katia, şayet TSF tarafından kendisine 2006 yılından itibaren uygulanan ambargo uygulanmamış olsa idi bugün bir GM olacaktı, buna hiç kuşkum yok. Bundan sonra da yine GM olacak, buna da hiç kuşkum yok.

Uygulanan ambargo sonrasında salt bireysel birikimleri ile turnuvalara katılmaya devam eden Katia, form durumunu katıldığı her turnuvada kanıtlamış ve dünya sıralamasında ilk 50'deki yerini hep muhafaza etmiştir.

Buna karşın, son yönetimi ibra olmamış TSF'nin eski kinci başkanı Ali Nihat Yazıcı, TSF başkanlık koltuğunu halefi Gülkız Tülay'a devretmesine karşılık hem kendi kininden gram kaybetmemiş, hem de yeni TSF yönetiminin kimlerden kurulu olduğundan bağımsız perde arkasındaki esas kişi olduğunu, Katia'ya verilen son ceza ile bir kez daha tüm satranç camiasının gözlerinin önünde ispat etmiştir.

Neymiş? Katia milli şerefi ihlal etmişmiş. Türk satrancının bu kafadaki yöneticilerle hayatı boyunca rüyasında bile göremeyeceği bir başarı kazanıp Avrupa Şampiyonu olduğu için mi milli şerefi ihlal etmiş?

İzin almadan yurtdışı turnuva oynadığı için mi ihlal etmiş? Sen mi veriyorsun o yurtdışı turnuvanın parasını? Sen mi davet ettiriyorsun Katia'yı bir sürü prestigious event'e?

Bu son cezada Gülkız Tülay isimli yeni TSF başkanı, hiç bir inisiyatif kullanamayarak ve muhakeme gösteremeyerek konudan anlayan kişilerin emin olduğu şekilde sadece bir kukla olduğunu ve aslında TSF'nin Ali Nihat Yazıcı denilen kaybeden bir kinci tarafından idare edildiğini tüm satranç camiasına kanıtladı. Konu ile çok ilgili değil ama youtube'a kendim kayıt ederek koyduğum Ömer Hayyam'ın Kukla isimli parçasını dinlemenizi istedim şu anda.

ECU başkanı IM Silvio Danailov, TSF'nin Katia'yı Avrupa Şampiyonasına katılacak olan milli takımda anons etmemesi üzerine Katia'nın ECU bayrağı altında oynamak istemesine ilişkin yaptığı bireysel başvuruya eski (çok da eski değil, ratingi hala yüksek, aktif, IM ünvanlı ve dünya sıralamasında ilk 50'de olan) bir Avrupa Şampiyonu'nun istediği takdirde bu turnuvada doğal olarak oynayabilir olması gerektiğine ilişkin, tersi tüm izan sahibi satranç oyuncuları tarafından iddia edilemeyecek olan bu durumda, üstelik TSF ile konu hakkında yazışmaya çalışma ancak süreçte hiç bilgi alamama sonrasında, Katia'nın bu turnuvada ECU bayrağı altında oynamasına ECU olarak izin vermiştir.

Katia, turnuvada çok iyi bir performans göstererek, dünya bayanlar şampiyonasına katılmaya hak kazanmıştır!!

Gerisi laf-ı güzaf. Profesyonel Atalık'ları ülke satrancından uzaklaştıran, uydurma cezalar veren zihniyeti ve kendi geri zekalılıklarının ortaya çıkmaması için bu zihniyeti kabul eden kişilere, yahut, geri zekalı olmamasına karşın türlü çıkar ilişkileri tüm gerçekleri bilip hakim olmasına rağmen sözümona kurnaz bir biçimde gerçekleri saptırmaya, bilmiyordum demeye getirmeye ve kendilerini sabun köpüğü gibi üste çıkarmaya çalışan boş kafalara diyorum ki, MİLLİ ŞEREFİ ASIL SİZ İHLAL EDİYORSUNUZ.

Ali Nihat, mutlu musun? Geceleri rahat uyuyabiliyor musun? Gülkız Tülay, sözüm sana da. Sen de geceleri rahat uyuyabiliyor musun? Karizman sıfır, asıl başkan Ali Nihat.

Milli satranç oyuncuları.
TSF'nin çok saygıdeğer (!) çeşitli kurul başkanları.

Neredesiniz? Mutlu musunuz? Bunun artık sen-ben değil, satranç oyuncularını sevmeme, yok sayma ve idareci cenneti yaratma çabası olduğunun farkında mısınız? Bir cümle olsun, söyleyeceğiniz hiç bir şey yok mu?

Gökhan DEMİR
"Birisi bir satranç forumunda sıkça yazı yazıyor. Hukuki yorumlar yapıyor. Galatasaray'lı. Eleştirileri olduğunda açık açık yazıyor. Forumlarda çok vakit geçiriyor. Bu kim?"

Yukarıdaki soruyu bir süre öncesine kadar bana sorsalar, ben bile "Benim" derdim. Ama son zamanlarda Mojo Jojo var. Hal böyle olunca Mojo Jojo yazmaya başladığından beri "O sen misin?" diye direkt yada dolaylı olarak soranların sayısı 100ü buldu. Madde madde yazdığı bir mesajını "10-Hagi" diye bitirdi. "Bak yakaladım, Galatasaray'lı işte, sensin o!" dediler. Mojo Jojo birkaç gün önce Katia konusunda hukuki değerlendirme yapacağını yazınca yine birçok kişi benim Mojo Jojo olup olmadığımı sordu.

Komik bir durum. Ancak, bir çok mesajının altına imza atacağım Mojo Jojo ben değilim. Satranç Okulu forumda yazdığım zamanlarda Selim abi bana "Tutku, yazmaya bir hafta ara ver" demişti. O bir haftayı yine Selim Abinin bilgisi dahilinde başka bir nick ile geçirdim ve birkaç mesaj yazdım. Onun haricinde hiç bir satranç forumunda kendi adımı kullanmadan yazı yazmadım. Bütün yazılarımı kendi adımla yazdım, bütün eleştirilerimi kendi adımla yaptım.

"Mojo Jojo ben değilim" diye bir açıklama yapmayı düşünmüyordum. Ancak, "Tutku artık ne oldu da kendi adıyla yazamıyor?" diyorlarmış. Bu durumda bu açıklamayı yapmam benim açımdan zorunluluk arz etti. Yukarıda belirttiğim bir haftalık istisna haricinde, hiç bir satranç forumunda kendi adımı kullanmadan yazdığım bir yazıyı bulamazsınız, yoktur. Sayısı neredeyse 100ü bulan bir grup, Mojo Jojo'nun ben olup olmadığımı merak edip, bana direkt yada dolaylı olarak soruyorsa, soramayan kaç kişi vardır merak ediyorum. Camia meselesi haline gelen bu konuda forum yönetiminden eğer Mojo Jojo ben isem bunu açıklamalarını samimiyetle rica ediyorum.

Mojo Jojo sözlerimi yanlış anlamasın. Kendisine nick ile yazdığı için bir eleştiride bulunmuyorum. En tabii hakkı. Benim söylemek istediğim, ben hep kendi adımla yazdım ve yazarım.



Katia konusuna gelince;
Bilirsiniz, SatrançTR diye bir forum açmıştım. Seçim öncesi Gülkız Hanım ile bir röportaj ( http://satranctr.com/viewtopic.php?f=3&t=59 ) gerçekleştirdik forum olarak. O röportajda sorular hazırlanırken benim bizzat olmasını istediğim soru ve cevabı şuydu:
Alıntı:Rakipleriniz, eğer siz başkan seçilirseniz sadece vitrin değişikliği olacağı önyargısına sahip. Ali Nihat Yazıcı, tecrübesiyle hep yanınızda olacaktır ama fiilen başkanlığı yürütecek şekilde müdahalelerde bulunursa tutumunuz nasıl olur?

Seçimi kazanmak için herşeyi söyleyebilirler bunu geçmiş deneyimlerimden çok iyi biliyorum. Bazılarının ağzı torba değil ki büzelim. Cengiz Keleş bundan önce de örneğin Ali Nihat Yazıcı için pek çok ihbarda ve açıklamada bulunmuştu. Hangisi doğru çıktı? Şu kadarını söyleyeyim; seçilir ve başkan olursam dinleyeceğim tek şey satranç ailesidir; sporculardır, velilerdir, kulüplerdir, hakemlerdir, antrenörlerdir. Bugüne kadar kendi sorumluluğumda olan işler için kimsenin müdahalesine izin vermedim bundan sonra da Gülkız Tulay?ın hür iradesine kimse müdahale edemez. Bu kadar açık ve net söylüyorum.
Suat ve Katia Atalık'ın Disiplin Kurulu'nun değil, Federasyon Politikasının konusu olduğu düşüncesindeyim. Röportajda yukarıdaki soruyu sordururken asıl öğrenmek istediğim mevcut yönetimde, eski yönetimin iradesinin devam edip etmeyeceğiydi. Katia konusu cevaba yaklaşmama yardımcı oldu.

O röportajda diğer bir soru ve cevabı ise şuydu:
Alıntı:Gülkız Tülay denildiğinde herkes aynı fikirde: İletişimi güçlü ve uzlaşmacı bir kişilik. Bu açıdan baktığımızda sizin başkanlığınızda Suat Atalık, Ekaterina Atalık, Zehra Topel gibi sporcuların durumlarında bir değişiklik olacak mı? Milli takıma çağırmayı, samimi bir şekilde gelmeye teşvik etmeyi düşünüyor musunuz? Sporcuların yine şart koşmaları halinde, bu sefer orta yolu bulmak için çaba sarf edecek misiniz?

Suat Atalık konusu çok abartılan bir konu haline gedi. Kendisi artık eskisi kadar satrançla ilgilenen bir satranççı değildir, çünkü sporculuktan çok başka şeylerle uğraşmaktadır. Kendisinin ratingine ve turnuvalardaki başarılarına bakarak da bunu anlayabiliriz. Antrenör olmak içinse önünde bir engel yok. Kendisi kendi köşesinden federasyon yönetimiyle uğraşmayı bıraksa da şöyle 15 yaşında bir GM, WGM çıkartsa, biz de onu ayakta alkışlasak... Ekaterine Atalık benim kadın olarak, satranç ailesinin bir üyesi olarak en üzüldüğüm konulardan biridir. Maalesef bunun sorumluluğu da eşine aittir. Türk satrancına, ve kadın satranççılara örnek olabilecekken kendi ülkesinin federasyonu hakkında konuşan bir insan haline getirilmiştir. Üzücü... Şunu da herkesin anlaması lazım; Arda Turan A Milli Futbol Takımına girmek için şart koşuyor mu? Siz hiç böyle bir tartışma duydunuz mu? O işin başında birileri var ve onlar seçim yapıyorlar ve seçilenler de Futbol Federasyonu?nun kurallarına ve FİFA?nın kurallarına en uygun şekilde hareket ediyorlar. Şart koşmak ne demek? Neyin şartı? Şartla, pazarlıkla milli sporcu olunmaz, spor da yapılmaz. Kurala uyacaksın ve başarılı olacaksın. Şartlar bunlar...
Altı çizili yerlerin önemli olduğunu düşünüyorum. Ama bir tanesi çok çok önemli. KONUŞMAK! Hükümet Kadın 2 filmini izledim. Karakterlerden bir tanesine yöneltilen suçlama "Kitap Okumak"! O adam okuyormuş, Katia konuşuyormuş. O adam Devleti Yıkmak istemek ile suçlanıyordu, Katia Milli Şerefi İhlal. Bir tanesi komedi filmi, bir tanesi hayatın ta kendisi.
Türkiye'de herhangi bir vatandaş başbakan da olsa, herhangi bir federasyonun başkanı da, hatta mahalle muhtarı da olsa sonuçta üslubu hep aynı yere varıyor.. Eleştiriye tahammülsüz bir milletin, eleştiriye tahammülü olmayan yöneticileri, ne yazık ki her seferinde savunmalarını aynı temel üstüne kuruyorlar: ihanet!

Yurtdışında Türkiye'yle ilgili bir eleştiri yapsanız, "ülkesini şikayet ediyor" diyorlar, "ülkenin güçlenmesini istemeyen dış mihraklarla işbirliği yapıyor" diyorlar, hatta çoğu zaman doğrudan "vatan haini" diyorlar..

Şimdi ben Norveç'te yerel bir gazeteye verdiğim röportajda Soğuksu mahallesi muhtarının işlerini aksattığından bahsetsem, bizim mahallenin muhtarının da benim için farklı bir şey söyleyeceğini sanmıyorum..

Ne yazık ki Türkiye Satranç Federasyonu da, senelerdir tam olarak bu zihniyetle yönetildi.. Eski Başkan Yazıcı, sürekli olarak "vatan-millet" temalı, bolca "dış mihrak" sosu içeren ve bizlere çoğu zaman ilkokuldaki kompozisyon ödevlerimizi anımsatan hamaset dolu yazılarını federasyonun resmi sitesinde yayınlamıyor muydu?

...

Gülkız Hanım'ın buradaki eleştirileri okuduğunu ve önemsediğini biliyorum, ümit ediyorum ki bu yanlıştan dönülür; federasyonun disiplin kurulu da, bu ülkenin Avrupa Şampiyonu olmuş seçkin bir sporcusunu "federasyon aleyhinde konuşmakla" suçlarken "milli şeref" vb kavramları böyle her aklına estiğinde cümle içinde kullanamayacağını öğrenir..
İnsan haklarına, örneğin seyahat hürriyetine girer mi emin değilim çünkü kısıtlanan husus seyahat değil ama MJ'nin dikkat çektiği açıdan sıkıntılar doğurabilir.

İnsan haklarına aykırı olduğunu zannetmiyorum ama bu cezanın kabul edilebilir bir tarafı da yok, eğer gerekçe sadece bir turnuvaya katılmaksa. Sovyetler Birliği anlayışı mı hakim olacak?

Bu uygulama sadece "prosedür gereği de olsa" çok sıkıntılıdır. Amaç bazı kişilere ceza vermek değilse bu konuda çalışma yapılmalı.
Özgür, hukuk açısından durum çok kaba ve net.

Birincisi, ceza veren metin ölü doğmuş metin. Şahsi hürriyeti kaldıran bir ceza ancak ceza yasası ile veya özel yasa ile verilir. Yasanın altında kalan metinle kişisel hürriyet bağlayıcı ceza verilemez.

Yani talimatname ile uyarı verirsiniz ama kişinin para mesleğini yapmasını engelleyemezsiniz. Onun için ucu ceza yasasında olan bir eylemi işe dahil etmeniz lazım.

Örnek vereyim, "kişilerin açık satranç forumlarına yazı yazması halinde, TSF o kişileri tespit ederek, Türkiye'de 10 aydan 10 yıla kadar satranç oynamaktan men edebilir" diye bir madde olsa (bu arada yol mu gösteriyoruz nedir Big Grin ) bu maddeye dayanarak sizin bir yazınız üzerinden size 10 yıl Türkiye'de oyun oynama yasağı getirilebilir mi?

Mantığını zaten boşverin zira o konu zaten tartışma yeterliliği ile :wink: dolaylı ilgili bir durum ama hukuk tekniği açıdan olmaz. Zira talimatname, hiçbir yerde olmayan cezaları kendi kendine icat edip düzenleyemez. Ana dayanağı olması lazım (ceza yasası gibi).

Ama şu olabilir, bir kişi satranç oyunu sorasında rakibine silah çekerse, yaralarsa, sarkıntılık yaparsa, tehdit ederse ve bu eylemi mahkeme kararı ile kesinleşirse, o oyuncuya "oynama kısıtlaması" getirilebilir. Zira yaralayıcı eylem, tehdit, sarkıntılık gibi hallerin ana yasalarda ceza karşılıkları ve tarifleri vardır.

Elbette bunun da tüm prosesleri ile yargılamadan geçmesi şartıyla. Ki, şike gibi, her tarafı kamuyu ve toplumu açıkça ilgilendiren konularda bile artık Yargıtay aşamalarının beklendiğini hepimiz biliyoruz.

Ekaterina kararı hiçbir mahkemeden geçmemiş, yasal dayanağı olmayan, İstiklal Mahkemeleri ile Kadı Mahmud Efendinin keyfi arasında bir yerlerde. "Hükmi Karakuşi" kararı.

Disiplin Kurulu acilen kapatılsın Big Grin
Sayfalar: 1 2