Özgür Satranç Forum

Orjinalini görmek için tıklayınız: Antalya Manavgat Turnuvaları - Nostalji
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Antalya Manavgat Turnuvaları - Nostalji

Geçenlerde bir iş için yolum Manavgat'a düştü. Nehir kıyısında bir çay bahçesinde oturup duble çayımı yudumlarken yemyeşil ırmak sularını seyreyledim. Önceki Manavgat turnuvaları aklıma geldi. Seksenli yıllarda beğendiğim edebiyatçılarımızın başta gelenlerinlerinden Enis Batur, ki o dönemlerde Orhan Pamuk ve Hilmi Yavuz ile en üst 3 sırada yer alırlardı, bir yazarın görevlerinden biri unutulmuşu, kaybolmuşu araştırmak diyesiydi, bir yazısında. Kimbilir belki de başka bir edebiyatçının görüşünü, savını alıntılıyordu. Ya da bu benim yakıştırmam bile olabilebilirdi. Kısaca eski turnuvalar aklıma geldi. Önce, iki Manavgatlı satrançseverin girişimiyle ve Antalyadan satranççıların destekleriyle yerel düzeyde başlayan bu turnuvalar nihayetinde ulusal düzeye dek çıkmıştı.

İlk turnuvayı anımsadım, 2001 yılında Sorgun Titreyengöldeki. Turnuvanın düzenlendiği lokantanın garsonlarından biri de izin alarak turnuvaya katılmıştı, turnuva boyunca bize olağanüstü hizmet etmişti, çaylar ve kahvelerimizi bir an bile eksik etmemişti. Eşleşmede benimle eşleşti. Önce piyonlarını topladım, sonra at ve fillerini, daha sonra, kale ve vezirini de alıverdim. Benim bir kalem ile şah kanadında vezir olmak üzere olan altı geçer piyadem vardı. Vezir kanadındaki iki piyademe karşılık rakibimin iki piyadesinin ardında bir kalesi vardı, umutsuz bir biçimde oyununu sürdürmekteydi. Etrafımızda bir kalabalık olduğunu farkettim ol anda. 30-40 izleyici büyük bir heyecanla bizleri izliyordu. Kalan son oyun olmalıydı bizimkisi. Terfi sırası gelmiş piyadelerimi sırasıyla at, fil, kale, at, fil ve ata yükselttim. Bu esnada rakibim c piyadesini geçer piyon haline getirdi ve sürmeye başladı; nihayet vezire de çıktı; kalemle onu alabilecek durumda olmama rağmen 3 at ve 2 fil ile yalnız kalan şahı mat edeceğime güvenerekten buna pek aldırmadım. Sıralı şahlarıma başladım. 3. atla son şah çekişimde c1 karesindeki vezir tamamıyla görüş alanımdan çıkmıştı. Atımı vezirle alan rakibim aynı anda şah da çekince kaçış sırası bana gelmişti. İkinci yataya kaçtım. Bu kerre de c8deki kale şah çekti ve birkaç hamle sonra da vezirin yardımıyla mat oldum. 110 hamleye yaklaşmıştık. Haliylen madalyayı da kaçırdım bittabii. Esas sorun oyun uzadığından ve lokanta çalışanları da bizleri seyrettiğinden benim çay servisini yapacak kimse olmamasıydı. Eeee çay kahve olmayınca oyunu kazanmamın imkanı var mı?

Sonra altıncı turnuva aklıma geldi. Bu turnuva ulusal çaptaydı. A ve B kategorilerine ayrılmıştı. A gurubunda yarışacak 20 kişi için bir seçme turnuvası düzenlenmişti. Bu turnuvada tamı tamına 20. olmuş idim. İlginç olan noktalar, o esnada kuvvet derecem 1690 idi, 1695 kd'li Arat kardeşlerden birinin 19. olması, 1699 dereceli diğerinin 21. olmasıydı. Yerimi ben B kategorisine katılacağım diyerekten gelecek vaad eden genç dostuma bıraktım. B kategorisindeki oyunlar da çetin ceviz geçti. Manavgatlı bir dostum bana karşı teorisini çok iyi bildiği Budapeşte Savunması Fayaroviç Varyantını uyguladı. Feda ettiği piyadedin üstüne yattığım gibi, iki piyade daha alıp oyun bitimine üstün konumda girince oyunu terketmek durumunda kaldı. Bu oyunu bir yerlerde çözümlemiştim sanıyorum. Birkaç hafta ararsam bulurum.

30 Ağustos turnuvasıyla beraber satranç sezonunu yeniden açıyorum. İlçe temsilcisi dostum, bu yıl da Manavgat'ta satranç turnuvası hazırlığında olduklarını söyledi, telefonda. Turnuva programıma uyarsa Manavgat ilk yeğlediğim yerlerden birisi olacak.

Ne dersiniz değerli forumdaşlar, bende satranççı olma potansiyeli mevcut mudur?