Özgür Satranç Forum

Orjinalini görmek için tıklayınız: TOPLUMDA KADININ ROLÜ ve ÜLKE SATRANCINA YANSIMASI
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2
TSF da yıllarca ulusal sporcu, takım kaptanlığı ve son dönemde de TSF Antrenörler Kurulu Başkanlığı yapmış olan sn. Yakup BAYRAM'IN aşağıda gündeme getirdiği ve tartışılmasını istediği konularda fikirlerimi yazmak için bu başlığı kullandım.

Kendisinin haklı olduğuna inandığım bir çok figanı vardır.

Ama bazı fikirlerine de hiç katılmıyorum.

Konuyla ilgili görüş ve tespitlerimi açıkça, kırıcı olmadan yazmaya özen göstereceğim.
Herkese cevap hakkı doğacak elbette.
Medenice yazışmak isterim.

Ülke sporumuzun ve özellikle de satrancımızın temel konularından biridir.
Yazımda savunulan her bir fikrin, her bir araştırmanın, istatistiğin mutlak kaynağı vardır. Yeri geldiğinde açıklanacaktır.
(Devam edecek...)
Bu konu tartışma ve görüş belirtilebilecek bir konudur.
Şunu belirmeliyim: Ben böyle bir başlıktan bahsetmedim.

Sadece milli takımızda bulunan, Türkiye'de yetişmiş oyuncularımıza yakın güçte, bayan oyuncu yetişmiyor, bayan yıldızlardaki durumumuza bakın ve son olarak 18 yaş altı Avrupa takım şampiyonasında, bayan takımımız neden yok dedim.

Bu saydıklarımı TSF den görenler , duyanlar vardır.

Açıklama, aydınlatma yapmaya çalışırlarsa , satranç camiasının mutluluk duyacağını tahmin ediyorum.

Kendi adıma, hep bahsedilen şeffaflığı bekliyorum.
(14-07-2015, 17:49)Miyazaki Nickli Kullanıcıdan Alıntı: [ -> ]Bu konu tartışma ve görüş belirtilebilecek bir konudur.
Şunu belirmeliyim: Ben böyle bir başlıktan bahsetmedim.

Sadece milli takımızda bulunan, Türkiye'de yetişmiş oyuncularımıza yakın güçte, bayan oyuncu yetişmiyor, bayan yıldızlardaki durumumuza bakın ve son olarak 18 yaş altı Avrupa takım şampiyonasında, bayan takımımız neden yok dedim.

Sayın hocam,
Ne dediğinizi anlıyorum.
Ne sorduğunuzu da biliyorum.
Haklısınız. Bayan sporcumuz yok!
Müsaade ederseniz ben bu konuyu farklı bir açıdan bakarak, tarihsel süreç içinde açıklamak istiyorum.

Her zaman görüş bildirebilirsiniz.
İzninizle...

Miyazaki:

" Yanlışlık nerede? 500.000 lisanslı sporcudan kaçı bayan bilmiyorum ama sonuç ortada...
TSF kendi yönetim biçimini sorgulamalı.
Satranç bilim, sanat ve spor olduğuna göre harmanlamayı iyi yapmak gerekir.
Türkiye satrancının düştüğü hallere bakın!
Ben satranca yıllarını vermiş, olumsuzluklarla bizzat TSF içerisinde mücadele etmeye çalışmış bir SATRANÇÇI olarak bu tablodan UTANÇ duyuyorum."


Sayın Hocam,
Hiç utanç duymayın.
İçinde olduğunuz emek sarfedilmiş hiç bir çalışmanızdan da asla utanmayın.
Çok duygusalsınız.

Bu toplumsal bir gerçeğin engellenemez sonuçlarıdır.
Konu başlığınızı sadece satranç çerçevesi içinde kalarak çözemezsiniz.

Bu şekilde hiç kimse çözemez!
Burada anlaşalım önce.
Kültürel, sosyolojik, mesleki ve politik bir süreçtir bu.
Bunu anlatmak istiyorum.
Bana katılabilirsiniz...
...

Ülkemizde kadına uygun görülen ve görülmeyen rolleri öncelikle değerlendirmek gerekir.

Nüfusumuzun yarısını teşkil eden kadınların yasalarda eşitlik olmasına rağmen günlük yaşantımızda eşitliğine dayalı bir statü kazanamamasının en temel sebebi kadının toplumdaki algılanma biçimidir.

"Satranç ile ne ilgisi var?" demeyin lütfen!

Uzaktan ve yakından çok ilişkilidir. Şikayet ettiğiniz sonucun toplumsal nedenidir.
...

(Devam edecek...)
Çünkü küçüklük yıllarından beri kadınlarımız toplumun onlara biçmiş olduğu rol ve verilmiş olan görevlere göre büyümekteler.

Bunlara yıllarca yakın çevremizden görev yapmak için tayin olarak gittiğimiz illerden kısacası hayattan biliriz.

Üstelik tam bir kadın erkek eşitsizliği ile... Son derece haksız ve adaletsiz kıyaslamalarla kadınlarımızın kimliği hakkındaki anlayışlar cinsel eğitim ve tutum erken yaşlarda oluşmaktadır.

Sizce kadınlar toplumumuzda nasıl algılanmaktadır?
Toplum tarafından küçük kızlarımız,ileride yerine getirmek üzere nasıl görev ve rol modellerine büründürülüyorlar?

Burada en önemli etmenlerin başında kültürümüz, gelenek ve göreneklerimiz, toplumda miras olarak geçmişten gelen davranış modellerimiz etkili olmaktadır.
Bu alanda size tanıklık yaptığım sayısız anıyı ve gözlemimi örnek gösterebilirim.

(Devam edecek...)
Aşkın bey,Satranç kurallara bağlı olarak yapılan bir Spor olduğundan ve aynı zamanda Kadın ve Erkeğe aynı fırsatların kolayca verilebildiği bir spor olduğundan,Satranç alanında kadınlara yönelik iyileştirmeleri istememiz ve kabul ettirmemiz zordur.Mutlaka kadınların durumunu da tartışmak mümkündür.Ama bize büyük bir yarar sağlamayacaktır.Altı çizilmesi gereken iki gerçek vardır.Satranaca ilgi duyan kadınların sayısı erkeklere göre daha azdır.Bu orantı bütün Dünyada birbirine benzer durumdadır.Sadece bize özgü değildir.İkinci gerçek 18 yaşaltı kuvvetli kız oyuncu bulunmayışı, Piramidin ortasında oyuncu bulunmayışı ile ilgili bir bulgudur.Kadın hakları ile bizim konumuz arasında köprü kurmak çok zordur.Siz kursanız da bu köprünün ucunda bizi bekleyen bir çözüm yoktur.Öncelikle 500.000 lisanslı insanımızın bir Piramid oluşturduğunu varsaymalıyız!Bu Piramidin ortasında ciddi bir durgunluk olduğunu belirtmeliyiz.Federasyonu temsil edenlerin "Piramidin ortasında durgunluk var"cümlesini söylemelerini beklemiyoruz.Bu cümleyi biz söyleyeceğiz.Çözüm yollarını da göstereceğiz.Ben çözüm yollarını hemen hergün yazıyorum.İlk çözüm yolu yerli sporcuları daha çok yarışmaya katılmaları için teşvik etmektir.Bunu da yapılan harcamaların en az yarısını yerli sporcular lehine yaparak sağlayabiliriz.Yerli oyunculara,yerel(mahalli)oyunculara verilen ödül miktarı arttırılmalıdır.Yerlilerin daha çok yabancı ile oynayabilecekleri turnuva modelleri ortaya konmalıdır.Tatil günleri hakemlere istirahat vererek amatörlere yapılan "yolları kapama" uygulaması durdurulmalıdır.Maksimum Rating ve Takım Birincisini Bucholz puanına bakarak belirleme gibi FİDE ye bağlı hiçbir ülkede görülmemiş yöntemler terk edilmelidir.Çünkü yanlış yöntemler heves kırar.17 puan almış takımın Birinci, 18 puan almış takımın İkinci ilan edildiği tek ülke Türkiye'dir!Bu yanlış bir defa yapılmıştır.Bana isabet etmesi acı bir tesadüftür.Ne yazık ki benim de yanlışları hergün anlatmak gibi kötü bir huyum var.Hiçbir yanlışı değiştiremiyorum.Ama nerede ve ne zaman yanlış yapıldığını anlatıyorum.
Satrancın gelişmesini Kadın hakları kapsamında tartışmak bize yarar sağlamaz.Belki "hayata dair"salonunda konuşulması daha doğrudur.
Yabancılara sağladığımız kolaylıkları gözden geçirmeliyiz.Bu kolaylıklar karşılığında verim alıp almadığımızı sorgulamalıyız.
Piramidin ortası için başka ne yapabiliriz?Örneğin web sayfasında sayfayı düzenleyen görevlimiz ne zaman Piramidin ortasına yönelmiş bir yazı yazdı?Bunu araştıralım!Elo puanı olan oyuncularımızın illere göre dağılımı nasıldır?Antrenör kursu düzenleyen bir ilde neden usta oyuncu yetişmiyor?Geçen gün sözünü ettiğiniz Çalıştay'ı ben düzenlemiş olsaydım kimleri çağırırdım?Oysa kimler çağrıldı?
Gördüğünüz gibi o kadar soru ve sorun var ki kadın hakları benim hiç aklıma gelmiyor.Çünkü kafamdaki soruların yanıtını bulamıyorum.
Bener bey, piramit konusunda ilginç bir çalışma hazırlamış.

Ateş bey'in söylem ve düşünceleriyle birlikte , benim düşünce, gözlem ve deneyimlerimle de örtüşüyor.
(14-07-2015, 23:54)Ateş Ülker Nickli Kullanıcıdan Alıntı: [ -> ]Aşkın bey,Satranç kurallara bağlı olarak yapılan bir Spor olduğundan ve aynı zamanda Kadın ve Erkeğe aynı fırsatların kolayca verilebildiği bir spor olduğundan,Satranç alanında kadınlara yönelik iyileştirmeleri istememiz ve kabul ettirmemiz zordur.Mutlaka kadınların durumunu da tartışmak mümkündür.Ama bize büyük bir yarar sağlamayacaktır.
...
Gördüğünüz gibi o kadar soru ve sorun var ki kadın hakları benim hiç aklıma gelmiyor.Çünkü kafamdaki soruların yanıtını bulamıyorum.

Sevgili Ateş Bey,

Satranç eğer bir spor ise, sporun sosyolojik temellerini inkar edemeyiz.
Yakup Bey'in figanı haklıdır.
Kimbilir belki yıllardır bu yazdıklarım hiç konuşulmadığı ve fark edilmediği için bu duruma gelmemizde büyük etken olmuştur.

Yıllardır kadının toplumdaki yeri (siz kadın hakları diyorsunuz, ben toplumun kültürel etkisiyle kadına biçilen rol diyorum)gözarde edildiği için bu gün ancak süzülebilen çok dar bir kesim satranca ulaşabilmiş ve çok küçük bir yüzdesi de devam edebilmektedirler.

Yakup BAYRAM boşuna feryat etmiyor. Değişik açılardan bakılabilir elbette.
Ama yalnızca satranç tekniği açısından çözülebilecek bir durum olmadığını biliyorum.
Bu konuda TSF'nin misyonu ve vizyonunu bir kenara bırakırsak, bizler yani satranççı olanlar ne yapabiliriz?
Ben, Balıkesir Zeka ve Zihin Sporları Kulübü (ZESDER) olarak önümüzdeki eğitim döneminden başlamak üzere "Ömür Boyu Satranç" diyebileceğimiz bir proje düşünmekteyim.

Kadın satrancında bizlerin düzeyinde, yani kulüpler ve antrenörler düzeyinde de ele alınabilecek hususlar vardır. En akla yakını altyapıda seçici olup kulüp ve kişisel bilgilerimiz oranında onu veya onları desteklemek, satrançtan kopmamasını sağlamak olabilir. (Şu an konuyu tamamen yüzeysel ele alıyorum, camiamıza fikir olabilmesi bakımından ..)

[ Bu arada "Kadın" deyimi yerine "Bayan" teriminin kullanılması daha uygun olmaz mı? "Women" sözcüğünün bire bir anlamını kullanmak pek uygun gelmiyor şahsıma Rolleyes ]
Sorunlara sebep olan etmenleri ortaya koymadan çözüm aramak, içi boş itfaiye arabasının yangın söndürmeye gitmesi gibidir.

Bana;
Kültürel, siyasal, hukuk, sanat, sosyal alanda kendi özgür iradesiyle seçim yaparak geleceğini kurma amacına yönelik mücadeleye atılan ve başarılı olan kaç kadın sayabilirsiniz?

SABANCI'LARDAN, KOÇ'LARDAN bahsetmiyorum.

En başta ekonomik haklara sahip olmada, bu haklarını kullanmada toprak ve sermaye gibi kaynaklara sahip olmada eşitsizliklere uğrayan kadınlarımız değil midir?

Bazı geleneksel yaklaşımlar sonucu kız çocuklarımızın eğitimi bile yasaklanırken siz onlara nasıl spor yaptırabilirsiniz?

Son derece kötü koşullarda yetersiz ücret karşılığı çalıştırılan kadınlarımızın sayısı hakkında fikriniz var mıdır?

Kadın anadır.
“Kadının yeri evidir anlayışı” nedeniyle ülkede çalışma gücü de erkek egemenliğine girmiştir. Kadın evinde annelik ve ev düzeninden sorumlulukla görevlendirilmiş bir kadere mahkum edilmiştir.

Toplumda hizmet sektöründe ancak son 45-50 yıldır kadın hatırlanmış ve toplumsal çalışma alanına alınmıştır. O da nüfus artışı sebebiyle kendisine iş gücünde duyulan ihtiyaçtan dolayı...

Ancak anne rolündeki kadın bunu nasıl başaracak?
Sadece annelik mi?
Evin içinde karar organında olmadığı halde tüm iş yükü kendi sırtındayken...


Bir kısım toplumsal anlayışımız gereği töre ve namus gibi gerekçelerle okuyamayan kız çocukları çok küçük yaşlarda evlendirilmektedir.
Eğitimleri engellenerek toplumsal mesleki yaşam dışı kalarak şiddete uğrama ihtimali de artmaktadır.

Çözümlerin en başında toplumsal statüsünü yükseltmek ve kendisine değer verici bakış açısı gerekir. Erkek egemen toplumlarda bu kadın erkek eşitliğine uzanan yolda ne derece başarı sağlanabilir ki?

Belki o zaman toprakla uğraşma zorunda kalan tarladaki Ayşe Bacı'nın içinde gizli bir yetenek olarak kalmış ve ortaya çıkma fırsatı hiç bulamamış Ayşe ARMAN'LAR,
Tek başına 20 ineği otlatmaya giden Kezban'ın içinden bir Kezban HATEMİ çıkabilirdi.
Ya da geleceğin POLGAR'LARINI diğerlerinin içinde de bulabilirdik.

...

Satranca dönersek,


ZAMANIMIZA DOĞRU...
Ben özellikle yaşadığım ve tanıklık yaptığım kuşağı anlatmak istiyorum.
Doğuda görev yaptığım yıllarda Erzurum, Kars, Ağrı gibi illerde köylerde "kişık-kişıh" adıyla oynanan satrançta köy kadınlarının da eskiden beri oynadıklarını biliyordum.

Son zamanlarda görsel medyada haberlerinde aralarında satranç oynayan kadın günlerini-toplantılarını hatırlıyorum.
Bunun temelinin, 1920 li ve 1930 lu yıllardan özellikle Rusya ve Türk cumhuriyetlerinden göç ile gelen ve yerleşen vatandaşlarımızın bu günlere yansıması olarak biliyoruz.

Balkanlar ve Romanya üzerinden gelen bir başka göç dalgası da bir kısmı daha eski olmakla birlikte, özellikle seksenli yılların ortalarından itibaren ülkemizde İstanbul, Bursa, Edirne, Tekirdağ, Gebze- Kocaeli gibi illerimize yerleşmişti.
Bu vatandaşlarımızın sonraki kuşakları oluşturacak çocuk ve torunları da hazır satranç potansiyeline sahipti.
KOCAELİ HEREKE' DE çalıştığım yıllarda bir çok kız öğrencim Gebze'den geliyordu. İçlerinde Bulgaristan gibi ülkelerin gerek eğitim sistemlerinde ve gerekse geleneksel kültürün etkisiyle satranç oynamasını bilen bir çok göçmen ailelere mensup kız öğrencilerim de vardı.

Bu öğrencilerim Türkiye kökenli kız öğrencilere göre sayısal olarak, hem daha çok sayıda satranç biliyorlardı, hem de daha üstün satranç bilgisine sahiptiler.

Yetmişli yıllarda İzmir'de bayan satranççı olarak yalnız J. ARBİL'İ bilirdik.

İstanbul'da sn. Turhan YIMAZ'IN kız kardeşleri Gülümser ve Gülsevil YILMAZ ( o yıllardaki soyadlarını kullandım) satranç dünyasında bayan sporcu olarak tanındılar.

Uluslararası alanda ilk olarak Nilüfer ÇINAR ÇORLULU WIM unvanına ulaşarak yolun başında ilk sayfayı açtı.

Seksenli yılların hemen başlarında düzenlenen TÜRKİYE İLK ve ORTA DERECELİ OKULLARARASI SATRANÇ BİRİNCİLİĞİNDE de bayan sporcuların oranı neredeyse
% 8-10 civarında kalıyordu. Aynı zamanda düzenlenen Üniversiteler Arası Satranç Birinciliği'ne katılan bayan sporcu sayısı da bu oranı geçmiyordu.

Seksenli yılların ortalarına doğru S.H. DALKIRAN, SGM yi açtığında çok güçlü eğitim alan kız sporcularımız oldu.

Aynı yıllarda İzmir'de etkisi daha sonraki yıllarda ortaya çıkacak olan bir gelişmeye sn. Enis BİLYAP imza attı.
Çocuk satrancının bana göre en teknik ve en sportif kökenli ilk kız sporcuları yetişmeye başladı.
Onu can dostum merhum Abdullah İLHAN izledi. Böyle özverili bir insan Betül'ü keşfetti.
Aynı yıllarda başka bir özveri sembolü isim İslam Hoca Ankara'da Kübralar, Özlemler ile çalışmaya başladı. Ankara'da TED lokalinde ülkemiz satrancının sembol ismi
Ali İPEK, Teoman ULUCAN ile çok değerli çalışmalara imza attı.
(Bu arada ismini sayamadığım nice sporcu, antrenör ve satranç insanının isimleriyle burada anılması için sizlere de davetim var. Her birisini derin minnet ve saygıyla anıyorum)

Doksanlı yıllarda ülke satrancımızın duayen ve sembol isimlerinden Kahraman OLGAÇ Federasyon başkanı oldu.
Başkanlığı 2000 yılında genç aday Ali Nihat YAZICI'YA devretti.
Yeni milenyumda yeni planlamalara geçildi. O zamanki adıyla yaş grupları yarışmaları düzenlendi. Küçük hanım sporcularımız artık erkekler ile aynı salonları ilk kez geniş kitlelerce paylaşmaya başladılar. Üstün eğitim alanlar arasındaki çarpışmalar nefesleri kesti.
Her birinde de hem antrenör hem de yönetici sıfatıyla vardım ve tanıklık yaptım.
İlk kez o yaşlara kamplar düzenlendi. Kamplarda eğitmen olarak yer aldım. Benim görevim teknik satranç antrenmanlarında değildi. Eğitim Kurulu olarak kamp planlamasında ve programın yürütülmesinde görevim vardı. Bunu belirtmek isterim.
Kız sporcuların ilk kez ayrı kategorileri oluştu. Dünya ve Avrupa şampiyonalarına ilk kez katılmaya başladık.
Zamanla dereceler ve daha sonrada unvanlar kazanıldı.

(Devam edecek...)
18 yaş altı Avrupa birinciliğine, bayan takımı gönderilmemesinin sebebi, satranca ve bayan satranççılarımıza verilen önemi gösteriyor mu?

Bu turnuva, Avrupa okullar yarışması olsaydı, bayan oyuncularımız, gönderilir miydi?

Çoklu seçeneklerden, aklıma gelen ilk 2 seçeneği sundum.

Selamlar.
ANATOMİK YAPI ÜZERİNE...
Yaptığım bir ankette doğru olduğu sonradan kabul edilebilecek, ilginç bir cevap da almıştım;
Hormonların etkisi de vardır.

İlk bakışta bu yaklaşımın tamamen kas gücüne dayalı spor dalları için geçerli olabileceği fikri gelir akla. Ama satranca uyarladığınız, onunla ilişkilendirdiğiniz zaman temel sebepleri arasında bağlantılar da kurulabilir.
Örneğin erkek testosteron hormonları daha saldırgan yapar. O saldırgan doğal yapı içinde oynanabilir satranç. Bu durum oyuncunun oyun stiline de yansıyabilir.
Bazen kahvelerde sözel kavgalarla biten oyunları hatırlatır bize.Tanıklık yapanlar bilir.
Erkeklerin oyunlarında saldırgan stil daha yoğun ve belirgindir. Bu durum satrancın neden erkek sporcularda daha uzun süre gündemlerinde kalmalarını açıklayan geçerli bir görüş de olabilir.

(Devam edecek...)

Bir başka önemli gözlem 10 yaş sonrası bayan sporcular üzerinedir.

Bu yaşlarda sporcu kızlarımız erkeklere göre daha önce ergenlik dönemine giriyorlar. Bedensel gelişimleri daha önce başlıyor.

Tabi bu gelişmeyi fark eden kız çocukları, saatlerce oturduğu yerde rakibinin açıklarını aramak ve karşı plan yapmak yerine, voleybol, tenis veya yüzmeyi keşfedebiliyorlar.
Bazıları benim kızım gibi gitarı yan fülütü seçebiliyor.
Dramaya halk oyunlarına giden sporcuları bilirim.

Onlar için bu kıyaslama sonucu satranç sıkıcı bir oyun olabiliyor.

E tabi erkekler maçı kaybetse bile yeni maça saklayabiliyorlar intikam(Angry) duygularını...

Kızlarda bu var mı?
(16-07-2015, 10:56)M.Aşkın TAŞAN Nickli Kullanıcıdan Alıntı: [ -> ]ANATOMİK YAPI ÜZERİNE...
Yaptığım bir ankette doğru olduğu sonradan kabul edilebilecek, ilginç bir cevap da almıştım;
Hormonların etkisi de vardır.

İlk bakışta bu yaklaşımın tamamen kas gücüne dayalı spor dalları için geçerli olabileceği fikri gelir akla. Ama satranca uyarladığınız, onunla ilişkilendirdiğiniz zaman temel sebepleri arasında bağlantılar da kurulabilir.
Örneğin erkek testosteron hormonları daha saldırgan yapar. O saldırgan doğal yapı içinde oynanabilir satranç. Bu durum oyuncunun oyun stiline de yansıyabilir.
Bazen kahvelerde sözel kavgalarla biten oyunları hatırlatır bize.Tanıklık yapanlar bilir.
Erkeklerin oyunlarında saldırgan stil daha yoğun ve belirgindir. Bu durum satrancın neden erkek sporcularda daha uzun süre gündemlerinde kalmalarını açıklayan geçerli bir görüş de olabilir.

(Devam edecek...)


Aşkın Bey bu konuda anket yapmanıza pek gerek yoktu sanırım.

Bahsedilen kadın - erkek anatomik farklılığıdır.

Tüm Dünya'da yapılmış milyonlarca çalışma vardır.

Eğer bayan satrancını konuşuyorsak; Bizi ilgilendiren, Dünyanın satrançta önde gelen ülkelelerindeki bayan oyuncularla, Türkiyedeki bayan oyuncuların olanakları,eğitimleri,spor hayatları gibi bir takım konulardır.

"Satranç doğal saldırgan yapı içerisinde oynanır" diyorsunuz, bunu tuhaf buldum açıkça söylemeliyim.

Rus, Gürcü, veya son zamanlarda Çinli bayan oyuncuların, daha iyi oynamak için, testosteron hormonu kullandıklarını sanmıyorum.

Kadın ve erkek sarancının kıyaslanması ayrı bir konudur.

Ve 18 yaş altı Avrupa takımlar şampiyonasına, 2 tane bayan oyuncu gönederemeyişimizin; ne toplumsal yapı ile, ne TSF nin olanaksızlıkları ile, ne erkek satrancı ile, ne de hormonlar ile ilgisi yoktur.
Yakup Hocam,
Ben genel bir bakış açısıyla çeşitli başlıklar altında açıklama yapıyorum.
Kendi yorumunuz benim "SİZİN TARAFINIZDAN SEÇTİĞİNİZ"bazı satırlarıma dayanmamalıdır.

Kaldı ki o ifadelerim bile Spor Fizyolojisi ve Spor Psikolojisi konuları ile ilgilidir.
Ben ifade ettiğiniz gibi değil, başka bir saptama yaparak ayrımdan bahsettim.
Dedim ki;
"Yaptığım bir ankette doğru olduğu sonradan kabul edilebilecek, ilginç bir cevap da almıştım;
Hormonların etkisi de vardır.
İlk bakışta bu yaklaşımın tamamen kas gücüne dayalı spor dalları için geçerli olabileceği fikri gelir akla. Ama satranca uyarladığınız, onunla ilişkilendirdiğiniz zaman temel sebepleri arasında bağlantılar da kurulabilir."


Yazım bir seri yazıdır. Konu dağılmasına yol açmak istemiyorum. Yazımı bitirdikten sonra ara sorularınızın her birisine cevap vereceğim.

Ama son sorduğunuz soru önemlidir. Katılıyorum. 18 yaş bayan takımımız neden kurulamadı ya da katılamadı?
Gönderilip gönderilmeme sebeplerini araştırmam gerek.
İzninizle devam etmek isterim.
---

İLK ADIMLAR VE SONRASI...
Satranca başlayan her 10 erkek çocuk sporcunun 7-8 inin kızlara göre daha uzun süreli olduğunu biliriz.

Ama satranca başlayan her 10 kız çocuk sporcunun neden en fazla 3-4 tanesinin uzun süreli devam edebildiğini, onun da yarısının neden çok daha sonraları yok olarak, sadece Betül'lerin, Kübra'ların kalabildiğine şahit oluruz acaba?

Bunun daha ileri yaşlarda kız sporcuların giderek azalmaya başlama sebebi olarak görmek ve sebeplerini açıklamak gerektir.

Bu yaşlarda sporcu kızlarımız erkeklere göre daha farklı isteklendikleri alanlara da kayabiliyorlar.

Bir çoğunda aile planlaması olarak okul- dershaneler ön plana çıkabiliyor. Burada satranç süzgecinden geçebilen çok az sayıda kız sporcumuz ancak yoluna devam edebiliyor.

Bu tabloyu somut olarak Türkiye Küçükler ve Yıldızlar Birincilikleri yaş kategorilerindeki katılımcı listelerinden de görebiliriz.
Ya da her aşamadaki MEB yarışmalarından, yöresel lig takımlarındaki bayan sporcu bulunamamasından...
Bunları görüyor ve yaşıyoruz.
Son dört yılın küçükler yıldızlar ve gençler Türkiye Şampiyonaları katılımcı sporcu sayılarına bakınız.
Her bir kategorideki kız sayısını o kategorinin toplam sporcu sayısına bölünüz.
O kategorinin kız sporcularının % sine ulaşırsınız.
Benim bu konuda bir araştırmam var.

Yayınlamayacağım.Gerçekçi bulunmuyor.
Enteresan değil mi?
...

O zaman kendiniz yaparak düşen yüzdelere ulaşacaksınız.

Bilinmeyen bir gerçek değildir.
Yaş kategorisi arttıkça bayan sporcu sayısı düşmektedir.
TAM BİR İKİZKENAR ÜÇGENDİR.
( Devam edecek...)
GELECEK ENDİŞESİ PLANLAMASI VE AİLE TUTUMU

Bu konu çok başarılıyken bile satrançtan kopabilen kız-bayan sporcularımızı anlatmaktadır.

Örnekler çoğaltılabilir.
Ben sadece bir örnek, Melodi DİNÇEL diyorum.

Son derece başarılı bir sporculuk yaşamından çok başarılı bir üniversite öğrenciliğine geçişin öyküsünü anlatmayacağım elbette.
Ama o bırakmadı, hedefine yürüdü.
Ve ulaştı!

Eğer toplumsal mesleki yapı içinde satranç öğretmenliği ya da antrenörlüğü olsaydı ve ekonomik bir gelecek vaat etseydi, Melodi bu yolu seçerek antrenör ya da öğretmen olur muydu?
Kendisi yerine cevap veremem.

Ama toplumumuzda ne yazık ki bırakın satranç öğretmenliği ya da antrenörlüğünü, öğretmenlik bile şimdilerde ulaşılamaz, rağbet görmez, heyecanı bitirilmiş, değersizleştirilmiş bir meslektir.

Aynı durum erkekler için nasıl bir tablo çizer?
...

(devam edecek...)

Bunun cevabı o kadar acı ve net ki!
Satranç yüzünden yüksek okula gidemeyen sporcuları biliriz.
Satranç benim hayatımdır kopamam diyen sporcuların üniversiteyi yarıda bıraktıklarına tanıklık yapmıyor muyuz?
Hatta satranç için yuvasını geç kuran ya da hiç kuramayan satranççılar bilmez misiniz?
Belki de satranç tutkusuyla mesleğini, yuvasını, HAYATINI kaybeden dostlarınız hiç olmamıştır, ne dersiniz?
Bu yaşlarda başlar gelecek kaygısı.

Erkekler baş edebileceğini düşünür bir yere kadar...
Ama ya kızlarımız ve onların aileleri?

Devam edecek...

Her ailenin yetiştirmekle yükümlü olduğu çocukları için kendi ekonomik gücü oranında bir hedefi vardır. Satranç belki bu hedefler içinde 2., 3. ya da 4. sırada gelebilmektedir. Çünkü aile öz gelir kaynaklarını gelecek kaygısıyla dershane ve özek derslere ayırmak durumundadır. Bu durum ülkemizin çok acı bir gerçeğidir.

Dershaneye devam eden öğrencilerin, önemli belirleme sınavlar öncesindeki aile tutumlarına ve yaşantılarına tanıklık yaptınız mı?

Üniversite sınavları için 2 yıl öncesinden, sadece satranç da değil, bir çok hobi ve eğlence hayatlarına ara veren, baskı altında kalan genç kızlarımızı tanımadınız mı?

Bunların girdikleri bunalımlara tanıklık yaptınız mı?
İzmir Bornova'da geçen yıl 9. kattan kendini aşağı bırakan üniversiteli kızımızın intihar sebebini bilir misiniz?

Bu zihinsel baskı ile nereye kadar satranç çalışabilip, turnuvalara katılabilirsiniz?
...

Herkes Nezihe Ezgi olabilir mi?
Ya da hayatına sadece satranç ile devam etme kararlılığındaki Betül Cemre ?
Üniversite kazanan ama satrancı asla bırakmayan Kübra olabilir mi her genç bayan sporcumuz ?
...

Bu örnekler 12 yaşından sonra kız sporcuların satrançtan geçici ya da kalıcı olarak ayrılma örneklerine kalıcı sebep teşkil eder.

Erkekler bu ve ileri yaşlarda, günümüz turnuvalarında örnekleri görüleceği üzere, katılım açısından sayısal üstünlüğü hiçbir zaman karşı cinslerine bırakmazlar.

Böyle bir durumu tarih yazmamıştır.
Aksi bir durum için örnek gösterebilir misiniz?
KAMPLARDA BİR GÖZLEMİM
O zamanki adı yirmi yaş altı ulusal takım kamplarına TSF tarafından Satranç Dünyasının güçlü oyuncu temelli ANTRENÖR-hocaları davet edildi. V. SPASOV. MARİANOV,D.BOJKOV, S.GULİEV bunlardan bir kaçı idi.

Kamplarda şunu gözlemlemeye çalıştım.
Özellikle kız sporcularımızın bir bayandan ders dinlemelerinin onlar açısından çok daha verimli olabileceği konusunda araştırmam vardı o zamanlarda. Bunu ana sınıf öğrencilerinde gözlemlemiştim. Bayan öğretmenler 4-6 yaş aralığındaki yaş grubundaki hem kız hem erkek çocuklara neredeyse tamamıyla yeterli olabiliyorlardı.

Ancak 8-10-12 yaşların gelişim özelliklerine göre bu bir farklılık oluşturmalı mıydı? Bunun da gözlemlenmesi gerekiyordu.

Tam olarak değil, ama satranç gibi konsantrasyonunu çok uzun süreli korumak zorunda olduğunuz antrenman çalışmalarında bay-bayan antrenör farklılığının nasıl bir etkisi olabilirdi?

Bazı hocalar tercüman kullanıyorlardı. Zehra ve Hatice TOPEL kardeşler Bulgar hocalara tercümanlık yaparak bizim sporcularımızla iletişimi sağlıyorlardı. Dikkat ettiğimde özellikle kız sporcularımızın bir bayandan ders dinlemelerinin onlar açısından çok daha verimli olabileceği düşüncesinin pratik olarak gözlemlenmesi de gerekiyordu.

Onlar için ne anlam ifade ediyorlardı?

İnandırıcılıkları, isteklendirmeleri, erkek antrenörlere göre hangi aşamadaydılar?
Çalışma heyecanı oluşturabiliyorlar mıydı?
Bilgi düzeyleriyle bir güven verebiliyorlar mıydı?
Meraklandırarak motivasyon sağlamaları nasıldı?
Anlatım akıcılıkları ve ders içi ciddiyetleri neydi?
Erkek antrenörlere göre artı ve eksileri neydi?
...

Tüm bunların belli eğitim normları ve kazanımları çerçevesinde gözlemlenerek değerlendirilmesi gerekliydi. En azından benim bu konuda bir düşüncem vardı.

Burada yeri gelmişken, bayan ve erkek antrenör ayrımı yapmak ya da üstün yönlerini ön plana çıkarma iddiası taşımıyordum.

Benim düşüncemin ana noktası; satranç söz konusu ise bu çalışmalardaki antrenör yaklaşımı üzerine idi.

Çünkü ben asli mesleğim olan 35 yıllık Beden Eğitimi öğretmenliğim süresinde bir çok spor dalında antrenörlük yaptım. Her spor dalında takıma seçtiğiniz öğrencileriniz ile aranızda öncelikle bir sevgi, zamanla saygı bağını fark edersiniz. Bu süreç olgunlaştığında ise güçlü ve nitelikli bir güven bağı oluşmuştur.

Hem öğrencinizde hem de onun ailesiyle.
Bu güven bağının ülkemizde zamanla koptuğunu ibretlik medya haberlerinden görmekteyiz. Özellikle eğitimsiz kız çocuklarımızın başına gelenleri.

Bu durum ailelerde hep bir çekince yaratmıştır. Bir kız spor takımının alt yapısını oluştururken bile yetenekli bir öğrencinin ailesinin rızası çok önemlidir.

Onu ikna edebilmeniz için belirgin bir kontrol süresi geçmelidir. Antrenmanlarda mutlaka ailelerinin de izlemesi, yanında olması talepleri oluşmaktadır. Bunu bugün de özellikle 16 yaş altı küçük çocukların katıldığı, voleybol, basketbol, hentbol, yüzme gibi spor dallarındaki, okul, kurs ve kulüp antrenmanlarından görebilirisiniz. Elbette her ailenin eğitim düzeyi çok farklıdır. Coğrafi yörelere göre bu durum farklılıklar da gösterebilmektedir. Ancak bizim toplumumuzda bu aileden kaynaklı çekinceli durum büyük oranda kendisini hissettirmektedir.

İzmir kampında MARYANOV (söylendiği gibi yazdım) son derece ciddi bir ortam kurarak, sorularına mutlak ilgili ve doğru cevaplar isteyen bakışlar ile ders anlatıyor, Zehra ise onun tercümanlığından öte; yumuşatan, konuyu güncel örneklere dönüştüren, sürekli gülümseyen, anlaşılabilir olmayı ölçen gözler ile derse katılım ve ilgi sağlıyordu. Bu durum en çok o ortamdaki ders dinleyen kız öğrenciler için kurtarıcı oluyordu.
Bunu kendisinde ve daha sonraki bayan antrenörlerde de gördüm.

Bir bayan sporcu kökenli antrenörün anlatımını özellikle kız ve erkek öğrenciler üzerinde ölçerek gözlemledim. Nilüfer ÇINAR ÇORLULU'NUN ders anlatım videolarının özellikle kız öğrencilerim için çok yeni ve değişik geldiğini gözlemledim. Erkekler için bir şey değişmiyordu sanki. Onlara emir veren ister kral ister kraliçe olsun onlar için önemli olan tek şey saldırı ve zafer idi.

Ama hesaplarında kaybetmek olmayan erkek sporcular kaybettikleri bir maç sonrası soluğu sığınacak en şefkatli liman olan annelerinin yanında alıyorlardı.
ÇALIŞTAYDA BİR GÖZLEM.
Türkiye Satranç Federasyonu tarafından düzenlenen SATRANCIN ANA SINIFLARINDA YAYGINLAŞTIRILMASI projesinin ön hazırlığı amacıyla organize edilen "Uluslararası Satranç Seminerleri", 13-14 Haziran 2015 tarihlerinde ANKARA MEYRA PALACE OTEL'DE yapılmıştı.
3. Oturum olan "Satranç Eğitiminde Materyaller" konusunda konuşmacı WGM OLGA DOLZKAYA kendi ülkesindeki uygulamaları ve çocukların yetiştirilme yöntemlerini sunumla anlatacaktı.
Konu her ne kadar satranç olsa bile toplumca uzun konuşmaları pek benimsemeyiz. Konu ne kadar önemli olursa olsun dinleme süremizin sınırlarını motivasyonumuz belirler. Bazen bu tip sunumlar da bile uyuklayanlar olabiliyor. Meclisteki uyuklamaları gazetelerden de görürüz ara sıra...
Özellikle OLGA DOLZKAYA'NIN sunumunu bekliyordum ve sunumu bir kaç farklı konudan bakış açısıyla gözlemleyecektim. Dinleyici kitlesini daha iyi gözlemleyebilmek için arka sıraları tercih ettim. Bir yandan da notlarımı alıyordum. Ne de olsa bu topluluk ilk kez bir WGM fikirlerini canlı olarak aynı ortamda dinleyecekti.
Fark ettiğim en önemli ayrıntılar; konuya girişi, motivasyonu açısı, doğal sohbet ses tonu, konu ile ilgili tecrübelerini aktaran yöntemi, sunduğu güncel örnekler inandırıcılığı ve samimiyeti idi.
Biz genellikle İskandinav insanlarını soğuk bakışlı ve zor iletişim kurulabilir olarak düşünürdük. Bunun sadece bir ön yargı olabileceği çıktı karşımıza.
Konuşma süresinin sonuna kadar dinleyici kitlesinin tamamının uyumasına izin vermeyen akıcı, çekicilik sunan ve sıcak bir sunum ve anlatım gördüm. Tek bayan misafir olan bu çalıştayda diğer konuşmacılar için aynı iddiada bulunamam.

Sonuç olarak toparlarsak...


Yaş ilerledikçe sportif satranç çalışmalarına katılan kız sporcu sayısı azalmaktadır. Bu durum son 15 senedir gözlem ve ölçümlere dayalı bir tespittir. Ancak bu konuda özellikle temelden başlamak üzere etkisi kalıcı olan çözümler ve tedbirler alınmalıdır.

Öneri olarak:

Özellikle alt yapı çalışmalarına seçilen sporcuların satranç çalışma programlamaları daha gerçekçi ele alınmalıdır.

Aile ve öğrencinin gelecek kaygısını en aza indirici ve giderici tedbirlerin alınabilmesi için kurumlar arası işbirliğine gidilerek etkin ve doyurucu düzenlemeler yapılmalıdır.

Bu çalışmaların öncesinde gerçekçi programların yapılabilmesi için geniş katılımlı şur'a ve çalıştaylar düzenlenmelidir.

Bu programların hayata geçirilebilmesi için üniversiteler arası koordinasyon kurulu ile işbirliğine gidilerek çağdaş ülke modelleri üzerinde çalışılmalıdır.
Yüksek öğrenim hazırlıkları içindeki sporcularımıza maddi kaynaklar oluşturulmalıdır.

Bu öğrencilerimizin uluslararası alanda yapılan karşılaşmalar sonucu üstün başarılı olanları yüksek öğrenime girişte kolaylık ya da farklı alanlarda iş olanakları yaratılması gerekir.

Üst düzey antrenörle çalışabilme aşamasındaki her sporcuya TSF tarafından ayrıca; burs, yüksek öğrenim aylığı ya da sporcu destek fonu gibi ödenekler oluşturulabilmelidir.

Bayan sporcularımıza ulusal takım kamplarında yine bir bayan antrenör gerekebilir. Bu antrenör öncelikle yerli bir antrenör olmalıdır. Bu durum zorunluluk içermemekle birlikte özellikle bayan sporcularımıza ek bir motivasyon da kazandırabilecektir. Üst düzey bayan yabancı bir antrenör de elbette düşünülebilir.

Eğitim Kulüplerinin alt yapısında yetişmiş ve üniversite hazırlık aşamasına gelen her bir sporcu için (bay-bayan) o eğitim kulübünce sponsor bulma seçenekleri düşünülebilir.

Üniversiteler Arası Türkiye Birinciliği'ne kesinlikle kalıcı sponsor bulunmalıdır.Buradan oluşturulacak maddi kaynaklar ile dereceye giren sporcuların üniversite eğitimlerine maddi destek oluşturulabilir.

Satrançta belli bir kuvvet aşamasına gelen (örneğin 2200 ELO ve üstü) her bir 16-20 yaş aralığındaki genç sporcularımıza yüksek okul okuyup okumadıklarına bakılmaksızın belirli maddi kaynaklar ya da destek fonları düzenlenmelidir.

Özellikle yerli antrenörler unutulmamalıdır. Daha özendirici ve teşvik edici program ve sözleşmeler yapılmalı başarılı çalışmalara ve sportif sonuçlara maddi olarak destek sunulmalıdır.


Ben bu alanda gerçekçi düzenlemeler yapılmadan ülkemiz bayan sporcularımızın özellikle 12 yaş üstünde ilerleme süreçlerinin zayıf kalacağına inanıyorum.
Bunun sosyal, psikolojik, fizyolojik ve ekonomik sebeplerine değinmeye çalıştım.

"-Eğer bir yerli antrenör kendi ülkesinde kendi sporcularının eksilerek yok olduğunu görüyor ve bunu açıkça söylüyorsa gerçekten de "gemi su alıyor" demektir. Buna katılırım.

Ama bakış açısından olsa gerek, soruna yaklaşım farkı ortaya çıkmıştı. Ben "geminin içinde olmak gerek" diyorum. Henüz batmadı. Dışından batışını seyredemem.

Selam ve saygılarımla...
Aşkın bey

Ben satranççıyım.

Gemiden kasıt 'satranç' ise terk etmem.

"Ne kadar bilirsen bil; söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır."

İsteğim, sadece yanlışları ortadan kaldırmaya çalışmaktır.

Niyetim; daha somut, hepimizi ilgilendiren düşüncelerle, yazmaya devam etmek şeklindedir.

Yukarıdaki Mevlana alıntısı size yazılmış bir cümle değildir.

Herkese sağlık ve huzur dolu bayram diliyorum.
(17-07-2015, 14:57)Miyazaki Nickli Kullanıcıdan Alıntı: [ -> ]Gemiden kasıt 'satranç' ise terk etmem.

...

Herkese sağlık ve huzur dolu bayram diliyorum.

Gemiden kasıt satranç değildir Yakup Hocam.
Satranca yön verebileceğiniz kaptan köşkü ve daha önemlisi makina dairesidir.

Satranççılığınızı asla tartışmam!

TARTIŞARAK KATKI SUNMAYA ÇALIŞTIĞIM FİKİRLERİNİZDİR.

Sağlıcakla nice bayramlara...
Aşkın Bey,
Konuyu biraz daha geniş açıdan ele almaya ne dersiniz?
"Tarih Öncesi Dönemden Beri Dünyada Kadının Toplumlardaki Yeri ve Türkiye Özelinde Gelişim Aşamaları" gibi bir başlıktan ele alsak daha kapsamlı irdeleyebilecektik diye düşünüyorum. Bize bu kadarı yetmez! Big Grin

Şakayı bir kenara koyarsak, Betül Cemre YILDIZ, Kübra ÖZTÜRK ve Zehra TOPEL gibi uluslararası boyutta ülke satrancını başarıyla temsil eden kadınlar (veya bayanlar) var.
Başka bir başlıkta sorulan "Bu neslin devamı yok mu?" sorusunun net cevabı olan "Yok." sözcüğünü söylemek nedense size zor gelmiş.
Toplumda kadının yerinden falan söz ederseniz Zehra, Kübra ve Betül örneklerini mantıklı bir şekilde açıklayabilir misiniz?
Bu oyunculara "sistem hatası" falan mı diyeceğiz? Big Grin
Konunun özünden çıkmaya, sayfalarca saptırma yapmaya gerek yok.

Peki oraya nereden gelindi?
Yıllardır "Avrupa ... Şampiyonu" (veya ikincisi, üçüncüsü) olan genç yetenekler nerede?
İnsan ister istemez bu ve buna benzer bazı sorular soruyor. Benzer sorular başka bir başlıkta tartışıldı.
Madem ki miniklerde, yıldızlarda, gençlerde bu kadar başarılıyız, üste doğru yansıması nedir?
Ortada gerçek başarı olmadığından dolayı geleceğe ya da piramitin üst kısmına doğru ilerleyen oyuncu yok.
Çünkü başarı olarak lanse edilmeye çalışılan şeyler gazoz turnuvasından ibarettir.
Gazozun kapağını açmak için törene Carlsen'i bile getirseniz bu etkinlik hala bir gazoz turnuvasıdır.
Takip ettiğim kadarıyla 15 yıldır böyle flaş(!) başarılar elde ediyoruz ancak ne hikmetse belli bir ELO'yu aşabilen genç oyuncumuz yok.

Göstermelik işleri geçelim, bakın adamlar nasıl bir gençler şampiyonası yapmış:
http://en.chessbase.com/post/us-junior-c...nship-2015
Şimdi bunu bizim yapacak paramız mı yok, personelimiz mi? İkisi de ganiyle var.
Ancak gençleri büyük gibi görüp, onlara saygıyla yaklaşıp böyle elit bir turnuva yaptıracak vizyona sahip adam yok.
Bizimkiler anca protokolle uğraşsın, birbirine plaket versin, sembolik hamleyi kim yapacak diye düşünsün.
Yönetimlerin insana verdikleri değer ölçüsünde arada vizyon farkı var, kalite farkı var...

Aman efendim kimsenin canı sıkılmasın, morali bozulmasın diye birtakım şeyleri yazmamaya çalıştım ama susmak nereye kadar? Sonu yok.
Bizimkiler Avrupa Geleneksel Gazoz Yarışmalarında "şöyle madalya aldık, bu kadar kupa çektik" gibi muhabbetlerdeyken 16 yaşındaki Wei Yi, son on yılın en güzel satranç partisi olarak gösterilen şahesere (Bruzon Batista partisi) imza atıyordu. Çinli oyuncu bu sonucun ardından 2700'ler kulübüne tarihte en erken giren oyuncu ünvanını elde ediyordu. Pardon ya, bizim kaç madalyamız vardı? Big Grin
Ben hemen Wei Yi gibisini yetiştirelim demiyorum, şu boş işleri DERHAL bırakalım diyorum. İlk ve en önemli adım gerçekçiliktir.

Aman efendim, birilerinin de canı sıkılsın artık ya! Hep bizim canımız mı sıkılacak? Veliler derseniz, iletişim devrinde biraz daha bilinçli olsunlar. Her vaade kolaylıkla inanmasınlar, çocukları üzerinden ego tatminine yönelmesinler. Okuyup karşılaştırma yapsınlar. Antrenör, oyuncu derseniz, kabuğunu kırsınlar. Bilgiyi paylaşıp topluma kazandırsınlar. Az olsun, benim olsun mantığından ACİLEN kurtulmamız gerek.

Yani mesele kadının toplum içindeki rolü falan değil. Erkeklerde flaş başarı varmış da kadınlarda başarısız oluyormuşuz gibi alakasız bir yanlış anlam yaratmanın gereği yok.
Sayfalar: 1 2