"ÇARESİZLİK TEMASI" VE AÇLIK GREVLERİ...
#1
Daha önce bir yazımda, satranca genellediğim açlık grevinde, bu konuya değinmiştim.

"Çaresizlik Teması" nedir?

Satranç oyununda "taktik bir konum" olarak gündeme gelen "çaresizlik teması", oyunun herhangi bir aşamasında, rakip taşlar tarafından tehdit altında kalan ve hamle sırası kendinde olan taşın, nasıl oynanması gerektiği konusudur... Bu konumun iki özelliğinden bahsedeceğim:

1. Bu temada, düşman kampında kaybı kesinleşen taş düşmana maksimum zararı vererek kendini feda eder. Bu fedadan sonra düşman kampta doğan hasarların sağladığı üstünlükleri (avantajları) değerlendirerek yeni ataklar düzenlenir ve oyun kazanılmaya çalışılır...

2. Her zaman ille de o taşı feda etmek gerekmeyebilir. Hamle sırası sizde olduğu için, siz rakibe daha çok tehlike içeren yeni bir hamle de oynayabilirsiniz. Taş nasıl olsa kayıpta ise, rakibin onu alması için harcayacağı zaman ve hamle karşılığında siz bir başka hamle de planlayabilirsiniz. Bu da çaresizlik temasının "gözden çıkarma, ilgilenmeme" tarafıdır. Rakibiniz o taşınızı alacağım diye uğraşırken siz potansiyel olarak çok daha güçlü bir hamleyi devreye sokabilirsiniz ve bu nedenle belki de rakip, tehdit altındaki taşınızı almaktan vaz geçerek, yeni hamlenizin kendisi için oluşturacağı tehditleri düşünerek o da başka bir hamle oynayabilir. Bu durumda tehdit altındaki taşınız bir nefes almış olur... Belki de hep beraber oyunu kazanma fırsatınız doğar...

Çaresizlik temasının daha bir çok kombinezonu ortaya çıkabilir ancak bu iki özelliği hemen hemen "esastır" ve bu iki özellik açısından açlık grevlerini değerlendirelim...

Açlık grevlerinin rakibin vicdanına seslenmek olduğunun altını çizmiştim daha önce!

Çünkü savaşanlar kesinlikle insandır. Çanakkale'de gündüz çatışıp, gece birbirlerine sigara atan askerler anlatılır... Savaş politikanın en üst biçimi ise onun da uyulması gereken kuralları vardır. Yine Çanakkale'de iki siper arasında vurulup kalan yaralı bir İngilize dayanamayan Memedin birisi, bir an beyaz bayrak kaldırarak ateş kes sağlar. Siperinden çıkar yaralı İngiliz'i omuzladığı gibi kendi arkadaşlarına teslim eder ve kendi siperine döner, yeniden başlar çatışmaya... Bir çok savaşın belki de kazanılma nedeni, ölür ve öldürükendahi insanlığı elden bırakmayan bu gizli kahramanlardır!...

Rakip vicdansız ise nereye seslenmektir açlık grevi?
Kamuoyunun vicdanına seslenmektir!
Kamuoyu harekete geçmiyorsa?
Dünya kamuoyunun vicdanına!
Onlar da duymuyorsa?
Tarihe not düşmektir artık yapılması gereken!

Peki şimdi neresinde ve hangi durumundayız sürecin?

Bu açlık grevinin karar organı her kimse, eğer mevcut konum içerisinde, 1. Hamle Türünü, yani tutsakları FEDA etmeyi seçmişse, bu eylemeden umulanı elde etmesi için eylemdeki tutsakların ölmesini bekleyecektir. (Kaldı ki talepler tutsakların omuzlaması gereken yükten çok ağırdır, bu durumda düşman kampındaki piyadelerin fedası kendi diyalektiği içinde "uygun" görünmektedir. Onlar karar organına göre nasıl olsa kayıp konumundadırlar...) Tutsakların ölümü karşılığında elde edeceği üstünlüğe(?) ulaşmak isteyecektir. Çünkü konumun 1. hamledeki özelliğine göre, eylemcilerin ölmesi sonrasında "rakip kampta " gedikler açılacaktır ve açılan bu gediklerden rakibe yapılacak yeni ataklar ile oyunu kazanma çabasını sürdürecektir! Buna göre tutsaklar eğer kararlılıklarını sürdürür ve devlet istekleri kabul etmez ise, tutsaklar ölene dek direnişin sürmesi istenecektir!...

2. Hamle türü düşünülüyorsa, hiç olmaz ise ilk başlayanların eylemi sonlandırması gerekmektedir. Yani tutsakların FEDA edilerek, onların ölümü üzerinden bir kazanç(?) sağlamak değilse amaç, bu tutsaklar derhal bu eylemi bırakmalı ve yeni bir HAMLE ile mücadele yoluna gidilmesi gerekmektedir. Bu yeni hamle ne olabilir? Örneğin BDP milletvekillerinin meclis önünde açlık grevine başlamaları olabilir. Bunlar kesinlikle içerideki tutsaklardan daha etkili olurdu. Çünkü içerideki tutsakların "suçlu" imajı kamuoyunun desteğini kıran bir unsurdur. Ya da "PKK'nın sicili" bu konuda yeterli desteğin oluşmasını engellemektedir. 2. Hamle başka ne olabilir? Dünya kamuoyunu devreye sokacak (ama dışarıda) bir dizi demokratik eylemler olabilir. Başka?

Başka yol yok. 30 yıldır akan kan akmaya devam eder... Devlete sorarsan; PKK silah bırakmalı, teslim olmalıdır! Bana sorarsanız; en az bir beş yıllık ateşkesi önerebilirim! Artık insanların kanla boyanan şuurları bir müddet nefes almalıdır. Ateşkes süreci içerisinde Türklerin ve Kürtlerin birbirini anlamalarını sağlayacak "empati" yolları bu süreçte devreye sokulmalıdır. Yine bu süreçte, kandan beslenen sorunun istenmeyen unsurların devre dışı kalması her iki halkın bilincinde bir aydınlanmaya yol açabilir. Böylesi bir süreçte, Kürtlerin mevcut siyasi temsilcilerinin ayrılmayı istemedikleri de göz önüne alınırsa, ortak ülkenin batısı ile doğusu arasında, mutlak şekilde sorunun çözümüne yönelik bir takım kültürel köprüler kurulabilir. Annelerimiz, çocuklarımız halklarımız arasında "empati köprüleri"... Kafa yorulursa bunun yolu çoktur!...

(Dün bir 21 plakalı taksi gördüm Antalya'da, arkasına Ayyıldız asmış geziyordu. Artık batıda yükselen tepkilerden duyulan korku olarak yorumladım... Bu ciddi bir durumdur, çelişkiyi her an provake edecek yapılar ortaya çıkabilir.)

Böyle bir ateşkesin başkaca yararları da olacaktır: Türkiye işçi sınıfı hükümete; "Nerde kalmıştık koçum?" diyebilecektir!... Herkes bilmeli ki bu savaş aynı zamanda sınıfın sorunlarını "konuşmasının" önünü tıkamış durumdadır. Kısacası ateşkes, "seküler çelişkileri" açığa çıkaracaktır. (Devrimciler ise temel çelişkinin bilincinde olarak daima uyanık kalmak zorundadır!...)

Ben tutsakların eyleminin rakibin vicdanına seslenmek amaçlı olduğunu düşünmüyorum. (Bu olursa mutlaka çok iyi olur.) Ancak "ayrılmayı" düşünmeyen bir hareketin, tutsakları ölüme yollamasının yanlış olduğunu söylüyorum. Yine ayrılmayı düşünmeyen bir hareketin, birlikte yaşamak istediği diğer halkın sorunlarına da kulak vermesi ve birlikte devinecek yolları araması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle Türkiye ve Dünya kamuoyunun bu eyleme verdiği tepkiler dikkate alındığında, tutsakların yaşaması yönünde bir kararın verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Birlikte yaşamayı seçen bir halkın öncelikle bu eylemde, ölüm ve feda motifinden vaz geçmesi gerekir. Yok eğer ayrılmayı düşünüyorlarsa ölme kararınıza ve kararlılığınıza saygı duyarım. Çünkü tarihi geriye doğru işlettiğinizde, Akif'in tespitini ben öteden beri haklı bulurum: "Toprakları toprak yapan üstündeki kandır/ toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır"... Dolayısı ile bu eylem, hiç bir talebin kabulünü sağlamasa bile tarihe düşülen bir not olacaktır!

"Hamlenin birincisi" bağımsızlık yolunda bir yürüyüşe denk düşer. Ama bir arada yaşamayı kabul ediyorsanız bu eylem burada son bulmalı, çözüme yönelik ortak çaba, hep beraber dünden daha gür bir sesle dillendirilmeli ve sorunun sınıfsal niteliği öne çıkarılmalıdır!...

Gerçekten konuşmaya; diyaloğa olan ihtiyacımız, en üst düzeyde açlığa dönüşmüş durumdadır!...
Cevapla
#2
Hüseyin AKTAŞ Nickli Kullanıcıdan Alıntı:"Hamlenin birincisi" bağımsızlık yolunda bir yürüyüşe denk düşer. Ama bir arada yaşamayı kabul ediyorsanız bu eylem burada son bulmalı, çözüme yönelik ortak çaba, hep beraber dünden daha gür bir sesle dillendirilmeli ve sorunun sınıfsal niteliği öne çıkarılmalıdır!...

Siz asker sivil, kadın erkek, çocuk yaşlı ayırdetmeden, gözünü kırpmadan katleden bu adamların "bir arada yaşamak" adına mı bu eylemleri sürdürdüğünü düşünüyorsunuz?

Daha doğrusu siz bu eylemlerin yapılmasını emreden, uyuşturucu ticaretinin köşebaşında oturan bu adamların siyasi bir amacı olduğunu mu sanıyorsunuz?

Daha daha doğrusu, siz elinde uzun namlulu silahlarla, orda burda dolaşıp, kalleşçe pusu kurup masum gençlerimizi, işine giden ya da bakkaldan ekmek almaya yola çıkan masum polislerimizi, ve hatta parkta oturan çocuklarımızı sırtından vuran bu şeref yoksunu adamların açlık grevine girdiğinde amaçlarının "barış" olduğunu mu sanıyorsunuz?

Hüseyin bey, niyetinizin iyi olduğuna eminim. Ama lütfen bu alçakların adını buraya da bulaştırıp, bu forumu da pis meseleleriyle kirletmelerine müsade etmeyelim. Açlık grevlerinin öyle stratejik amacı falan yoktur. Tek amacı teröristlerin reklamını yapmak, adlarının heryerden duyulmasını sağlamaktır. Bunlarınki can da sırtından habersizce, kalleşçe vurulan polislerimizinki patlıcan mı? Lütfen bu reklamlara siz de alet olmayın.
Abdulkadir Bener
Cevapla
#3
Satranca ve forumuna siyaset karışmasına karşı birisiyim ancak böyle bir konu açılmış bende kendi fikirlerimi yazayım.

Açlık grevlerinin amacı Arap baharına giren ülkelerdeki gibi iç savaş çıkartmaktır. Hedeflerine başka türlü ulaşamayacaklarını biliyorlar. Türkiyeyi oluşturan yapıtaşlarından birisini başkaldırmaya davet ediyorlar.

İdam cezasının eksikliğini en sonunda Başbakan dahi hissetmeye başladı. Asmayalım da besleyelimmi diyenin bunu boş yere söylemediğinin kanıtını bu günlerde izlemekteyiz.

Sayın Başbakan iki yıl önce eleştirdiğin İstiklal Mahkemelerini, Atatürk can sıkıntısına kurdurmadı. Ben bu beladan sadece Atatürk'ün çizdiği yoldan gidilerek kurtulunabileceğini düşünüyorum.
Ara
Cevapla
#4
Sayın Bener,
Burası "Hayata Dair" sayfasıdır. Bu konu da hayatın içindedir. Bu konu ayrıca günübirlik hayatın içinde hepimizin sofrasından lokma çalan bir konudur. Ben kendimce bu olayın nesnel bir değerledirmesini satranç diliyle ifade çalıştım.

Olguları birbirinden yalıtarak anlamak olası değildir. Bunu her şeyden önce satranççıların bilmesi gerekir. Oraya buraya siyaset bulaştırmayalım diye, sizler kendinizi toplumsal sorunların çözüm yolu olan siyasetten yalıttığınız sürece, sizin hakkınızda başkalarının verdiği kararlara uymak zorunda kalırsınız. Modern toplumda tüm yurttaşların siyasete katılması gerekmektedir.

Bu ülkede ölen Türk gençleri de Kürt gençleri de beni derin derin düşündürmektedir. Sizler düşünmeyebilirsiniz, düşünmek zorunda da değilsiniz. O halde yazmanız da gerekmezdi...

Ben kimsenin reklamını yapmıyorum. Reklam neresinde bunun? İçinde boğulmakta olduğumuz bir soruna "bulaşmayalım" demek de ne demek oluyor anlamıyorum. Herkes düşüncesini yazsın. Ya da yazmasın. Korku ve kaygınız nedir?...

Ben "sanılarıma" kapılarak yazı yazmam. Yaşamım boyunca da kendi düşüncelerimden başka hiç bir şeye alet olmadım! Dolayısıyla bu yollu sorularınız ve önerileriniz beni ilgilendirmediği gibi bu yollu üslubunuza da dikkat etmenizi öneririm.

Sayın Orheen,
Herkes bir kez asılırsa kurtuluruz tüm sorunlardan ne dersiniz?...
Ceza hukukunda cezanın amacı suçluyu eğiterek topluma kazandırmaktır. İdam cezasının eğittiği bir tek suçlu gösterirseniz önerinizi(!) desteklerim...
Cevapla
#5
Öncelikle;

Hüseyin AKTAŞ Nickli Kullanıcıdan Alıntı:Ceza hukukunda cezanın amacı suçluyu eğiterek topluma kazandırmaktır. İdam cezasının eğittiği bir tek suçlu gösterirseniz önerinizi(!) desteklerim...

Ceza hukukunda "ceza" nın ilk ilkesi kişiyi suçtan caydırmaktır. Suçluyu eğitmek değildir. Bu nedenle de idam cezasının kaç kişiyi cinayet işlemekten caydırdığını kimse ölçemez.

İkinci olarak;

Yukarıda yazdığınız konulardan kendimi soyutlamak istememin sebebi bu ölüm orucu dedikleri şeyle ilgilidir. Buraya "ölüm orucuna yattım" diyenlerin "somut taleplerinin" ne olduğunu yazın, sonra da herhangi bir taleplerinde "haklılık" bulduğunuzu bildirin, ona göre devam edelim bence.

Vah vah ölüm orucundaymışlar, bunlar da insanmış, can kıymetliymiş vs. cümleler malesef siyaseten sonuç getirmiyor.

Hürmetlerimle.
Cevapla
#6
Sayın Bener,

Ben bu açlık grevlerini desteklemiyorum. Niye ısrarla beni açlık grevlerini savunan pozisyonuna sokmaya çalıştığınızı da anlamıyorum. Ben desteklemekten ziyade grevcileri bu sürece sokan karar organının çelişkilerini açığa çıkarmaya çalıştım. Bunu niye görmüyorsunuz?

PKK'nın ideolojisini(?) ve bu ideoloji doğrultusunda kurduğu strateji ve kullandığı taktiklerin Türkiye ve dünya kamuoyundan destek görmediğini, bu nedenle de içerideki insanların ölüme gönderilmesinin yanlış olduğunu, devletin ise her şeye rağmen bu sorunu çözüme kavuşturmakla sorumlu olduğunu açık açık vurguluyorum.

Nedir satranç? "Daha akıllı olan kazanır"...

Aklınıza çok güveniyorsanız devletin önüne düşersiniz, gider içerideki tutsakları ikna edersiniz. İkna edemediklerinizi asarsınız. 75 milyon da sizi alkışlar. Deneyin, bi kereden bir şey olmaz...

Bir bakıyorum bilim adamı gibisiniz, bir bakıyorum filim adamı... Bu ne ya?!...

Ceza konusunda yazdıklarımı orheen yerine siz yanıtlamışsınız. Üstünüze vazife olmayan işlere karışmanızı destekliyorum. Ancak sizin yorumunuz, İncil'in "göze göz dişe diş", Şeriatın "kısasa kısas" mantığının devamıdır. Daha iyi anlamanız için çocuk eğitimine göz atmanızı ve çocuk eğitiminde "ceza ve ödül" kavramını incelemenizi öneririm. Çünkü suçlular büyük oranda büyümüş çocukluklardan ibarettir...
Cevapla
#7
Siyasi içerikli mesajların her ne şekilde olursa olsun forumda yer almaması gerektiğini düşünüyorum.

Forum yönetiminin de benzer hassasiyeti göstermesini diliyorum.
● T a ş l a r ı · y e r i n d e n · o y n a t m a · z a m a n ı  !
Cevapla
#8
Hüseyin bey,

Siz hep ideal olması gerekenleri yazıyorsunuz, nasıl yapılarak o duruma gelineceğini yazmıyorsunuz.

Burada bir problem var ve bana göre bu problem iki şekilde çözülür.

1- Ülkenin bölünmesine göz yummak, hatta bölünmenin kansız gerçekleşmesi için bizzat devlet eliyle bunu yapmak.

Eğer karşıda farklı bir millet varsa ve siz bunu samimiyetle kabul ediyorsanız o zaman onların vatan haklarına da kendilerini yönetme haklarını da vermeniz gerek.

2- Ülkeyi bölmeye çalışanları, halkı provake edenleri meclistekiler dahil gereken cezaları vererek. Atatürk'ün zamanında yaptığı gibi.

Yani bu iş siyah ile beyaz gibidir. Grilik problemi daha da büyütür. Bu hiç demokratik değil diyebilirsiniz. Evet zaten demokratik olmayacak.

Diğer grili çözümler Avrupalılar'ın favori çözümleridir. Bizi çok (!) sevdiklerinden onları dayatıp dururlar.

Hüseyin bey sade ve yalın bir şekilde sizden cevabınızı bekliyorum sizin çözümünüz nedir?
Ara
Cevapla
#9
Sayın Arık,

"Hayata Dair" sayfasını kapatırsanız o isteğinizi önerebilirsiniz. Yoksa kendinizi cahil yerine koyarsınız.

Sayın Orheen,

Artık ülkelerin birliğini ve bütünlüğünü sağlayacak olan tek bir güç kalmıştır, o da yaşamsal çıkarları bir ve beraber olan, işçi ve emekçi sınıfların, işçi sınıfı öncülüğündeki, demokratik halk iktidarıdır. Bu yüzden benim çözüm önerilerimin yönü sosyalizme dönüktür...

Bu yanıtım size "sade ve yalın" gelmeyecektir ama yalınkat bir anlayışla "sade ve yalın" yanıtlar üretmek olası değildir...

"Eğer karşıda farklı bir millet varsa ve siz bunu samimiyetle kabul ediyorsanız o zaman onların vatan haklarına da kendilerini yönetme haklarını da vermeniz gerek." demişsiniz.

Ben kimsenin kimseye tarihte vatan verdiğine tanık olmadım. Siz bir örnek verirseniz tarihe katkı yapmış olursunuz. Smile
Cevapla
#10
Hüseyin bey,

Demokratik halk iktidarının Türkiye'de oluşabileceğine inanıyormusunuz? Yada en küçük bir umut görüyormusunuz? Bende böyle bir yönetim olsun isterim ancak malesef buna başta Amerika olmak üzere birçok emperyal izin vermez.
Sömürdükleri bir sınıfın iktadara gelmesini eminimki Türkiye'de de birçok kişi ve kurum istemez.

Önerdiğiniz çözüm yöntemi pratikte mümkün değil.

Kimse kimseye vatan vermedi mi? Türkiye Hatay'ı nasıl aldı?
Hadi vermemiş olsun diyelim. Biz versek sorun çözülür mü çözülmez mi?

Bu çözüm benim önermediğim bir çözümdür. Ancak çözümdür.

Gerçekleşebilecek çözüm olabilecek alternatifler üzerinde tartışırsak eminim daha faydalı yazışmalar yapabiliriz.
Ara
Cevapla
#11
Hatay'ın alınmasında (verilmesinde değil; alınmasında) Kurtuluş Savaşı'nın dayatması vardır. Sorun son anda politika ile çözülmüş görünse de-ki savaş da politikanın en üst biçimlerinden biridir- "Misak-ı Milli" iradesinin mücadeleci "gücü" sorunun çözümünde etken olmuştur.

Daha önce bir tartışmada şunları yazmıştım:
Ülke kurmaya "yegane" bir koşul aranacaksa, herhangi bir halkın kendi özgücüne güvenerek, kendi iradesiyle dünya üzerinde bir toprak parçasını "zapt" etmeye karar vererek, bu kararını kendi içinde ve dışında kendisine karşı olanlara dayatıp diretebilme kararlılığı ve gücü yegane koşul olabilir.

Sözün önü ve ardı için şu linke bakabilirsiniz:http://www.sonsuz.us/node/3241

Aynı sitede merak ettiğiniz bir çok konuda da görüşlerimi bulabilirsiniz.

Siyaset bir bilim haline gelmiştir ve bu anlamda Burjuva demokratik devrimlerini tamamlamayan(feodal kalıntıları tasfiye edemeyen) ülkelerde çözüm yolu işçi sınıfı öncülüğündeki demokratik halk devrimi ve iktidarı olarak, siyaset bilimi tarafından önerilmektedir...

Sömürgenler izin vermeyebilir; Hak verilmez alınır!...
Cevapla
#12
Hüseyin bey,

Konuyu siyaset bilimine veya başka konulara kaydırmayalım lütfen. Konumuz Türkiye bu beladan nasıl kurtulur.

Siz demokratik halk devrimi konusunda ısrarcısınız tamam bunun nasıl yapılabileceğini de anlatın. Demokratik Halk Devrimi bizi bu beladan nasıl kurtaracak? Somut ve yine açık bir şekilde cevabınızı rica ediyorum.
Ara
Cevapla
#13
"Konuyu siyaset bilimine veya başka konulara kaydırmayalım lütfen. Konumuz Türkiye bu beladan nasıl kurtulur."

Buradaki birinci tümcenizin içindeki ısrarınızla, sorunuzun yanıtını aramak birbiriyle çelişen bir durumdur. Yaklaşımınızı samimi bulmuyorum. Bu yüzden de devam etmeyeceğim...

Biraz okuyun sormanıza gerek de kalmaz...
Cevapla
#14
Hüseyin bey, tercihinizdir saygı duyarım. Konunun özü yerine başka konularda laf kalabalığını sevmediğim için bence de devam etmeye gerek yok.
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi