25-11-2010, 00:37
Sayın Murat KUL, Size Kim Satranç Federasyonu As Başkanı Olamazsınız Dedi?
1980 yıllar...
Sayın Nevzat Süer'in Cumhuriyet Gazetesi'ndeki çift sütuna yazılmış, zaman zaman tüm sayfa boyunca uzanan satranç köşesinden, ülkemizdeki ve dünyadaki satranç haberlerini genellikle haftalık olarak takip edebiliyoruz.
Sayın Süer'in Cumhuriyet gazetesindeki satranç köşesi; darbe sonrası derneklerin geçici bir süre kapatıldığı, resmi yarışmaların pek çok ilde bir süreliğine durdurulduğu dönemde , satranca gönül verenlerin, emek verenlerin, saygı duyanların, birbirinin haberini alabildiği ve Türkiye satrancının yeniden kıpırdanışını heyecanla izleyebildiği, aynı zamanda Sayın Süer'in 'Satranç Üstadı' kişiliği ile özdeşleşmiş rehber gibi birşeydi bizim için.
Ve bir de hazırlanış tarzı ve mütevazi içeriği ile mükemmel yayın Süer Satranç Dergisi var tabii ( http://www.isd1943.org.tr/tarihcemiz.asp?haberID=301 dergilere bu adresten ulaşılabiliyor.)
Öte yandan Sayın Fahri Nemlioğlu'nun girişimleri ile 1984 yılı ortalarında yayın hayatına başlamış, Adam Yayınları'nın aylık süreli yayını Satranç Dünyası adlı dergiyi de takip ediyoruz. Tübitak'ın popüler bilim içerikli dergisindeki Kahraman Olgaç yazılarını da unutmamak gerekir.
Sayın Süer'in satranç köşesinde yazılan, 1983 ve sonrası yazılar ile birlikte, yeniden çalışmalarını başlatıp hızla gelişen satranç derneklerini ve bu derneklerin dernekler yasasına göre birleşerek kurup örgütlendikleri günümüz satranç yöneticilerinin ''fakirdi'' diye andıkları 'Satranç Ruhu var olan ve dahası Satranç Ruhu Zengini!' 'Türkiye Satranç Federasyonu'nun* yeniden büyük bir hız verdiği çalışmalarını da heyecanla izliyoruz.
O zamanın federasyon yöneticilerinden, gerçek bir İstanbul beyefendisi olan, rahmetli Sayın Ümit Ünkan'ı ve federasyonun kapısından içeri giren her yeni satrançsever ile bir şekilde tanışıp hoş sohbetini esirgemeyen ve derin satranç bilgisi ile pek çoğumuza yön vermiş olan rahmetli Sayın Demir Büyüközkaya'yı burada saygı ile anmak isterim.
Sayın Süer, özellikle 1983 yılından sonraki dönemde, yapılan Türkiye Birinciliği Açık Turnuvalarını bize yazılarında öyle bir anlatmıştı ki; bu yazıları inanılmaz bir ilgi takip ettiğimizi hatırlıyorum. Aklım da kalanlardan kısa bir özet:
- Turnuvaların Satranç Federasyonu'nun yeni taşındığı mükemmel lokalinde yapılacak olması. ( Sakız Ağacı Caddesindeki yer.1986)
- İstanbul İl Birinciliği ve benzer turnuvalarda büyük başarılar elde etmiş genç sporculardan Hakan Han, Hakan Erdoğan, Bülent Güner gibi isimler çok çalışkan ve yetenekli sporcular olup, ülkemiz satrancının geleceğinde de mutlaka iyi yerlere gelecek ve bu sporcular, bu turnuvalar da mutlaka büyük bir sürprize imza atacaklardır. (Doğru çıktı!)
-O yıllarda gazetede ve dergide yazılarını okuyup yaptıkları karşılaşmalardaki oyunlarını izlediğimiz Arduman, Öney, Büyüközkaya,
Yılmaz, Yasin, Soylu, Öney, İpek, Dalkıran, Arbil, Özbilen gibi isimlerin katılması ihtimali ile seyrine doyum olmayacak çekişmeli turnuvaların ön bilgileri.
-Bu turnuvalarda ; Ankaralı sporcuların İstanbullu sporcular ile sportif rekabeti. Hızlı satrancı iyi oynayanların, ağır partiyi de iyi oynayıp oynayamayacakları konusundaki tartışma ve örnek oyun analizleri...
-İzmir ile ilgili olarak, 1984 yılı sonu itibarıyle satranç derneği çalışmalarını geçici olarak durdurmuş olmasına rağmen, İlhan Onat, Ergun Gümrükçüoğlu, Sıracettin Bilyap, Enis Bilyap, Mehmet Ertınaz, Cem Pekün, Tuncay Meriç, Ahmet İsmail Doğantuğ, gibi başarılı sporcuların bulunduğu İzmirin, kapalı bir kutu olması ve onlardan haber alınamıyor olması sebebiyle düzenlenecek bu turnuvalara onlardan katılan olacak mı beklentisi gibi aktüel pek çok güzel haber ve yorum.
1987 yılına gelelim.
Sayın Nevzat Süerin, anlatımı ve yorumları ile okuduğumuz haberlerinden, göremesek, tanışamasak bile sporcu olarak saygı duyduğumuz kişilere aşina olmuştuk. Ne yazık ki Sayın Süer'i 23-Mart-1987'de kaybettik.
Ve Sayın Süer'in anlatımlarından aklımda kalanların en önemlisi;
--Üniversite eğitimini başarı ile sürdürmüş, katıldığı tüm yaş grupları birinciliklerinde Yaş Grupları Türkiye Şampiyonluğu ünvanının sahibi ve 1983 yılı Balkan Gençler Şampiyonu; Sayın Nevzat Süer'in ''Türkiye'nin ilk Büyük Ustası olabilecek yetenekli sporcusu'' dediği, yaptığı karşılaşmalardaki başarılı oyunlarını yorumları ile okuduğumuz , 1986 yılında FM ünvanını da almış olan Sayın Suat Atalık.
Sayın Süer'in yazılarının da etkisi ile 1987 yılı Türkiye Satranç Şampiyonası Açık Turnuvasında benim favorim Sayın Atalık'tı. Bu turnuvayı mutlaka izlemeliydim. İlk turlar ile ilgili bilgileri gazeteden takip ediyordum fakat sonucu gazeteden öğrenmeyi beklemek ve yapılan karşılaşmaları izleyememek katlanılması zor bir eziyet gibi geliyordu.
İşleri yoğun olmasına ve benim çalışmama da büyük ihtiyacı olmasına rağmen, durumu anlatıp, babamı ikna ettim. İstanbul'da turnuvanın son beş gününü, buram buram satranç kokan federasyon lokalinde anlatılması olanaksız duygularla izledim. Turnuva sonunda Atalık Türkiye Şampiyonu olmuştu.
Yapılan karşılaşmaları ve sonrasında yapılan ders tadındaki etkili analizlerini izleme şansı bulmuştum. Günümüzdeki turnuvalarda, havanın her atomunda bilgisiz ve satranç cahili hakemlerin yarattığı terörün kokusu hissedildiği için, o günleri, o zamanın satranç yöneticilerinin görgülü ve bilgili nezaketini anlatmak için fazla uğraşamayacağım.
Gelelim bu kadar yazıyı niye yazdığıma:
Tsf As Başkanı ünvanlı ve satranç cahili olduğuna inandığım Sayın Murat Kul'un 23-11-2010 tarihli ''Hopa'dan Doğan Güneş'' başlıklı Tsf resmi web sayfasında yayımladığı yazısına hiç kızmadım. Niye kızayım ki?
Topu topu Sayın Atalık'a ''müptedi'' demiş. --Müptedi dahi.
Niye demiş olabilir?
Sayın Atalık'ın forumda da yayımlanan yazısından alıntı:
'Satranç Yok' başlıklı yazısından;
...
Peki, yukarıdaki tablonun nedeni nedir? TSF adeta satranççı değil idareci için kurulmuş antidemokratik bir yapıya sahip. Genel kurulda kulüp delegelerinin çoğu satrançtan bihaberken bir de işin içine il spor müdürlerinin oyları katılınca ortaya güdümlü bir seçim çıkmakta. Buradan seçilen yine konuyla ilgisi mahdut yönetim kurulu hizmet için değil kurumu elde tutmak için oluşturulduğundan verdikleri kararlar kendilerine dönük olmakta. Şu andaki yürütme kuruluna seçilmiş olan 5 kişinin satrançla hiçbir alakası olmamasına rağmen iktidar partisine yakın çevrelerden alınmış olması niyeti açıklıyor. Son senelerde her genel kurul öncesi kulüplere, bu kişiler ve mensubu oldukları çevreler tarafından telefonlar açılıp baskı yapılıyor hatta delegeler değiştiriliyor. Mali kongrede yazıcı federasyonu üyeleri ibra turlarına çıkıyor, hem de mali tablo yani bilanço olmadan. Zaten federasyon tarafından mali destek gören kulüplere vaat üzerinden yürüyen çarpık sistem ve federasyonun tasarruflarına en güzel örnek olimpiyat harcırahları: 15 günlük şampiyonada yöneticilere yaklaşık 1500, memurlara 600, ulusal takım oyuncularınaysa 250 Avro verilmekte.
Satranç oynamayı koşula bağlamaya çalışan, kuralları hiçe sayan, desteği sporcunun satranç gücünden kendilerine yakınlığına çeken sistemi kuranlar bir de utanmadan denetlendiklerini iddia etmekte. Denetimi yapan müfettişler konu ve hatta spordan uzak olup öğrenmeye niyetli olunca birkaç sene süren komik araştırmalar neticeye bile bağlanmıyor. Konuyla ilgisi olmayan idareci, hayatında satranç oynamamış hakem, hatta satranç bilmeyen antrenörler hep aynı istikameti gösteriyor. Satranç Yok!
GM Suat Atalık Cumhuriyet-Pazar 14.11.2010
Sayın Atalık size satranç camiası adına teşekkürlerimi sunuyorum. Bu makalenin tamamı satranç tarihinde bir milat olarak yerini alacaktır. Sizin söylediklerinizin benzerlerini; ben, arkadaşlarım, duyarlı dürüst satranççılar ile forum yazarı olan değerli dostlar da söylüyor. Yaşadığımız kabusun anlatımı, sizin elinizden sizin yorumunuz ile daha bir güzel oldu.
Nasıl başlıyordu, Sayın M.Kul 24-Kasım-2010 tarihli ''Hopa'dan Doğan Güneş'' başlıklı yazısına:
'' Türkiye'de satrancı kendisiyle başlatıp yine kendisiyle bitiren,
kime satranççı denileceğinin kararını hikmetinden sual olunmaz biçimde
kendisinde görüp veren müptedi dahimizin yüksek izinleriyle uzaklardan
gelen bir iletiyi sizlere sunmak istedim. Doğrusu ben gururla,
iftiharla, biraz da göz yaşıyla okudum. Haşmetlimizi kızdırmak
pahasına benim için gerçek ve örnek alınacak bir satranççı, hakiki bir
satranç emekçisi olarak nitelediğim bu genç satranç ışığını var
gücümle alkışlıyorum. Onun varlığı, TSF'de görev yapmanın aslında
kimler için çalışmak anlamına geldiğini de bir kez daha hissettirip,
bizlere güç veriyor. İyiki varlar.
.....
Sayın Kul;
''Türkiye'de satrancı kendisiyle başlatıp yine kendisiyle bitiren, kime satranççı denileceğinin kararını hikmetinden sual olunmaz biçimde kendisinde görüp veren'' diye başlamışsınız yazınıza, Sayın Suat Atalık'a hitaben. Sayın Atalık yazısında böyle demiyor, hatta ithamınızın kıyısından bile geçmiyor. Yöneticisi olduğunuz satranç(?) federasyonunun ülkemizi getirdiği yeri ve düştüğümüz durumu somut, bilimsel, yaşanan ve rahatça görünen verilerle ispat ederek sizin bile anlayabileceğiniz netlikte yorumlayıp bir sonuç çıkartıyor. Bu bir.
Ayrıca onun söylediği gibi ülkemiz satrancına, sizin yapmaya çalıştığınız, yakın tarihteki gelişim, değişim ve evrimleşme bağlarından koparıp, satranç sporcularını ve satranca gönül verenleri (onların sizleri reddine rağmen) bürokratik oyunlar ile yönetme çabanıza karşı biz satranççılar Sayın Atalık'ı gayet iyi anlıyoruz. Bu iki.
''müptedi dahimizin yüksek izinleriyle''
Sayın Atalık'a söylediğiniz bu cümleyi dikkate alamayız ve hatta eleştiremeyiz, gereksiz olur.
Çünkü:
Rahmetli Ergun Gümrükçüoğlu; ( Eski Türkiye şampiyonlarımızdan. Efsane milli oyuncu. Olimpiyatlarda ve Balkaniyat'ta oynadığı literatüre girmiş oyunları var.) İzmir Satranç Derneği'nde hepimize açık olarak ciddi bir oyun analizi yaparken, analizi dinleyenlerden birinin, kendisinin yaptığı analize saygısızca karışarak ' ben bu hamleye karşılık şunu düşünüyorum.' dediğinde, ' sen düşünemezsin!!' cevabını vermiştir. Bu arkadaşımızın ' niye? ' sorusuna ise verdiği cevap ' çünkü bilmiyorsun.!! ' şeklinde olmuştur. Bu üç.
''Doğrusu ben gururla, iftiharla, biraz da gözyaşıyla okudum.''
Gerçek bir satrançseverin ve gerçek bir satranç emekçisinin daha büyük gelirler elde edebildiği kesin olan bolluk ortamını terk ederek, örnek idealist bir yaklaşımla yaptığı girişimi okuyunca gerçekten ağladınız mı? Eğer böyle ise hemen o koltuğu boşaltın lütfen!! O yazıyı iyi ki okumuşsunuz diyeceğim, fakat ben ve biraz satranç ortamına karışsanız pek çok kişi ( çevrenizdekilere benzemeyen, sentetik olmayan satranççılar ), size hem eski, hem de güncel, yaşanmış o kadar çok olay anlatırlar ki; gözyaşlarınız gerçekse oluşacak sel sizi boğabilir!! Satranç(?) Federasyonu'nun yapmadığı ve yapamadığı bu ve benzeri gönül işlerini başarı ile sürdüren bir sürü kahraman var ülkemizde. Ve onlar asli görev kabul ettikleri işlerine bakarken, zor bürokratik engelleriniz ve sentetik delegelerinizin varlığı ile uğraşamayacakları için ne yazık ki kendi federasyonlarının yönetiminde söz sahibi bile olamıyorlar. Sayın Ilgaz Gümüştaş'a kabul ederse Tsf üst kadrosunda bir görev verin bakalım. Turnusol kağıdı ne renk alacak. Bu dört.
'' Haşmetlimizi kızdırmak pahasına benim için gerçek ve örnek alınacak bir satranççı,'' Haşa. O bu alıntıya kızmaz. Kızamaz. Hala ''O bize neden kızıyor?' sorusunun cevabını bulamadınız mı? Bu cümleden Sayın Atalık'a hitaben ''Bu genci örnek al, git Hopa veya benzeri bir yerde satranç eğitimi ver'' veya benzeri bir çıkarım zorlama ile çıkarılabiliyor olsa bile size kızmaz sanırım. Çünkü Ergun Bey ile ilgili anlattığım anımız burada da çözümleyici bir solüsyon değerinde. Bu beş.
''Onun varlığı, TSF'de görev yapmanın aslında kimler için çalışmak anlamına geldiğini de bir kez daha hissettirip, bizlere güç veriyor.''
Bu yazdığınıza inanıyorsanız ve samimi iseniz pes diyorum. Bu cümlede ki duygu yükünün ve olması gerekenlere yönelik gerçekçi yaklaşımın, federasyonun yaptığı çalışmalarda emaresini gösterin yeter. Fakat günde iki kere doğruyu gösteren bozuk saat misali olmasın lütfen. Bu altı.
'İyi ki varlar.' demişsiniz.Ben kafamda ürettim biraz.. ''Bir de olmasalar ne yapardık. Veya; kendi kendilerine üreyip çoğalmıyor olsalar, ne yapardık? Biz bu işten anlamayız ki! Allah'ın hikmetine bak. O kadar zamansız hasat yaptık, o kadar talan ettik fakat hala soyları kurumamış. ' şeklinde algılıyorum. Alınganlık zor zanaat.
Sayın Murat Kul; bizler sizlerin yazılarınızın altına yazı yazamıyoruz. Forumlarda yazdıklarımızı ve satranç ortamlarında söylediklerimizi de rüzgara karşı savrulmuş tohumlar misali görüyoruz.
Ülkemiz satrancının akil-sağ duyulu sporcularının ve yöneticilerinin serzenişlerini ve isteklerini, ördüğünüz taş duvarların ardından duymuşsunuz.
Duyuyorsunuz! Biliyorum!
Benim yazımın altına yazı yazmak serbest olmasına rağmen, yazı yazmayacağınızı da biliyorum. Bunun yerine çevrenizdekileri çağırıp ........ adı ne bunun veya benzeri söylemler ve fiillere kaçma eğilimi göstermenize de şaşırmam. Yazdı kaçtı olmasın. Moderatöre telefonumu bırakıyorum.
Şahsi kızgınlığıma rağmen işgal ettiğiniz makama saygı göstermeyi de görev bilirim. Çünkü o makam Türkiye satrancında kalıcı olacak.
Perşembe gününden itibaren Ankara'dayım. Ankara başkentimiz. Yılda bir iki kere gelsek de kendi başkentimizde misafir sayılmam diye düşünerek, kabul ederseniz Kızılay'da size bir çay ısmarlamak isterim. Eski arkadaşım Ali Nihat Yazıcı'dan bahsederiz biraz.
Saygılarımla.
1980 yıllar...
Sayın Nevzat Süer'in Cumhuriyet Gazetesi'ndeki çift sütuna yazılmış, zaman zaman tüm sayfa boyunca uzanan satranç köşesinden, ülkemizdeki ve dünyadaki satranç haberlerini genellikle haftalık olarak takip edebiliyoruz.
Sayın Süer'in Cumhuriyet gazetesindeki satranç köşesi; darbe sonrası derneklerin geçici bir süre kapatıldığı, resmi yarışmaların pek çok ilde bir süreliğine durdurulduğu dönemde , satranca gönül verenlerin, emek verenlerin, saygı duyanların, birbirinin haberini alabildiği ve Türkiye satrancının yeniden kıpırdanışını heyecanla izleyebildiği, aynı zamanda Sayın Süer'in 'Satranç Üstadı' kişiliği ile özdeşleşmiş rehber gibi birşeydi bizim için.
Ve bir de hazırlanış tarzı ve mütevazi içeriği ile mükemmel yayın Süer Satranç Dergisi var tabii ( http://www.isd1943.org.tr/tarihcemiz.asp?haberID=301 dergilere bu adresten ulaşılabiliyor.)
Öte yandan Sayın Fahri Nemlioğlu'nun girişimleri ile 1984 yılı ortalarında yayın hayatına başlamış, Adam Yayınları'nın aylık süreli yayını Satranç Dünyası adlı dergiyi de takip ediyoruz. Tübitak'ın popüler bilim içerikli dergisindeki Kahraman Olgaç yazılarını da unutmamak gerekir.
Sayın Süer'in satranç köşesinde yazılan, 1983 ve sonrası yazılar ile birlikte, yeniden çalışmalarını başlatıp hızla gelişen satranç derneklerini ve bu derneklerin dernekler yasasına göre birleşerek kurup örgütlendikleri günümüz satranç yöneticilerinin ''fakirdi'' diye andıkları 'Satranç Ruhu var olan ve dahası Satranç Ruhu Zengini!' 'Türkiye Satranç Federasyonu'nun* yeniden büyük bir hız verdiği çalışmalarını da heyecanla izliyoruz.
O zamanın federasyon yöneticilerinden, gerçek bir İstanbul beyefendisi olan, rahmetli Sayın Ümit Ünkan'ı ve federasyonun kapısından içeri giren her yeni satrançsever ile bir şekilde tanışıp hoş sohbetini esirgemeyen ve derin satranç bilgisi ile pek çoğumuza yön vermiş olan rahmetli Sayın Demir Büyüközkaya'yı burada saygı ile anmak isterim.
Sayın Süer, özellikle 1983 yılından sonraki dönemde, yapılan Türkiye Birinciliği Açık Turnuvalarını bize yazılarında öyle bir anlatmıştı ki; bu yazıları inanılmaz bir ilgi takip ettiğimizi hatırlıyorum. Aklım da kalanlardan kısa bir özet:
- Turnuvaların Satranç Federasyonu'nun yeni taşındığı mükemmel lokalinde yapılacak olması. ( Sakız Ağacı Caddesindeki yer.1986)
- İstanbul İl Birinciliği ve benzer turnuvalarda büyük başarılar elde etmiş genç sporculardan Hakan Han, Hakan Erdoğan, Bülent Güner gibi isimler çok çalışkan ve yetenekli sporcular olup, ülkemiz satrancının geleceğinde de mutlaka iyi yerlere gelecek ve bu sporcular, bu turnuvalar da mutlaka büyük bir sürprize imza atacaklardır. (Doğru çıktı!)
-O yıllarda gazetede ve dergide yazılarını okuyup yaptıkları karşılaşmalardaki oyunlarını izlediğimiz Arduman, Öney, Büyüközkaya,
Yılmaz, Yasin, Soylu, Öney, İpek, Dalkıran, Arbil, Özbilen gibi isimlerin katılması ihtimali ile seyrine doyum olmayacak çekişmeli turnuvaların ön bilgileri.
-Bu turnuvalarda ; Ankaralı sporcuların İstanbullu sporcular ile sportif rekabeti. Hızlı satrancı iyi oynayanların, ağır partiyi de iyi oynayıp oynayamayacakları konusundaki tartışma ve örnek oyun analizleri...
-İzmir ile ilgili olarak, 1984 yılı sonu itibarıyle satranç derneği çalışmalarını geçici olarak durdurmuş olmasına rağmen, İlhan Onat, Ergun Gümrükçüoğlu, Sıracettin Bilyap, Enis Bilyap, Mehmet Ertınaz, Cem Pekün, Tuncay Meriç, Ahmet İsmail Doğantuğ, gibi başarılı sporcuların bulunduğu İzmirin, kapalı bir kutu olması ve onlardan haber alınamıyor olması sebebiyle düzenlenecek bu turnuvalara onlardan katılan olacak mı beklentisi gibi aktüel pek çok güzel haber ve yorum.
1987 yılına gelelim.
Sayın Nevzat Süerin, anlatımı ve yorumları ile okuduğumuz haberlerinden, göremesek, tanışamasak bile sporcu olarak saygı duyduğumuz kişilere aşina olmuştuk. Ne yazık ki Sayın Süer'i 23-Mart-1987'de kaybettik.
Ve Sayın Süer'in anlatımlarından aklımda kalanların en önemlisi;
--Üniversite eğitimini başarı ile sürdürmüş, katıldığı tüm yaş grupları birinciliklerinde Yaş Grupları Türkiye Şampiyonluğu ünvanının sahibi ve 1983 yılı Balkan Gençler Şampiyonu; Sayın Nevzat Süer'in ''Türkiye'nin ilk Büyük Ustası olabilecek yetenekli sporcusu'' dediği, yaptığı karşılaşmalardaki başarılı oyunlarını yorumları ile okuduğumuz , 1986 yılında FM ünvanını da almış olan Sayın Suat Atalık.
Sayın Süer'in yazılarının da etkisi ile 1987 yılı Türkiye Satranç Şampiyonası Açık Turnuvasında benim favorim Sayın Atalık'tı. Bu turnuvayı mutlaka izlemeliydim. İlk turlar ile ilgili bilgileri gazeteden takip ediyordum fakat sonucu gazeteden öğrenmeyi beklemek ve yapılan karşılaşmaları izleyememek katlanılması zor bir eziyet gibi geliyordu.
İşleri yoğun olmasına ve benim çalışmama da büyük ihtiyacı olmasına rağmen, durumu anlatıp, babamı ikna ettim. İstanbul'da turnuvanın son beş gününü, buram buram satranç kokan federasyon lokalinde anlatılması olanaksız duygularla izledim. Turnuva sonunda Atalık Türkiye Şampiyonu olmuştu.
Yapılan karşılaşmaları ve sonrasında yapılan ders tadındaki etkili analizlerini izleme şansı bulmuştum. Günümüzdeki turnuvalarda, havanın her atomunda bilgisiz ve satranç cahili hakemlerin yarattığı terörün kokusu hissedildiği için, o günleri, o zamanın satranç yöneticilerinin görgülü ve bilgili nezaketini anlatmak için fazla uğraşamayacağım.
Gelelim bu kadar yazıyı niye yazdığıma:
Tsf As Başkanı ünvanlı ve satranç cahili olduğuna inandığım Sayın Murat Kul'un 23-11-2010 tarihli ''Hopa'dan Doğan Güneş'' başlıklı Tsf resmi web sayfasında yayımladığı yazısına hiç kızmadım. Niye kızayım ki?
Topu topu Sayın Atalık'a ''müptedi'' demiş. --Müptedi dahi.
Niye demiş olabilir?
Sayın Atalık'ın forumda da yayımlanan yazısından alıntı:
'Satranç Yok' başlıklı yazısından;
...
Peki, yukarıdaki tablonun nedeni nedir? TSF adeta satranççı değil idareci için kurulmuş antidemokratik bir yapıya sahip. Genel kurulda kulüp delegelerinin çoğu satrançtan bihaberken bir de işin içine il spor müdürlerinin oyları katılınca ortaya güdümlü bir seçim çıkmakta. Buradan seçilen yine konuyla ilgisi mahdut yönetim kurulu hizmet için değil kurumu elde tutmak için oluşturulduğundan verdikleri kararlar kendilerine dönük olmakta. Şu andaki yürütme kuruluna seçilmiş olan 5 kişinin satrançla hiçbir alakası olmamasına rağmen iktidar partisine yakın çevrelerden alınmış olması niyeti açıklıyor. Son senelerde her genel kurul öncesi kulüplere, bu kişiler ve mensubu oldukları çevreler tarafından telefonlar açılıp baskı yapılıyor hatta delegeler değiştiriliyor. Mali kongrede yazıcı federasyonu üyeleri ibra turlarına çıkıyor, hem de mali tablo yani bilanço olmadan. Zaten federasyon tarafından mali destek gören kulüplere vaat üzerinden yürüyen çarpık sistem ve federasyonun tasarruflarına en güzel örnek olimpiyat harcırahları: 15 günlük şampiyonada yöneticilere yaklaşık 1500, memurlara 600, ulusal takım oyuncularınaysa 250 Avro verilmekte.
Satranç oynamayı koşula bağlamaya çalışan, kuralları hiçe sayan, desteği sporcunun satranç gücünden kendilerine yakınlığına çeken sistemi kuranlar bir de utanmadan denetlendiklerini iddia etmekte. Denetimi yapan müfettişler konu ve hatta spordan uzak olup öğrenmeye niyetli olunca birkaç sene süren komik araştırmalar neticeye bile bağlanmıyor. Konuyla ilgisi olmayan idareci, hayatında satranç oynamamış hakem, hatta satranç bilmeyen antrenörler hep aynı istikameti gösteriyor. Satranç Yok!
GM Suat Atalık Cumhuriyet-Pazar 14.11.2010
Sayın Atalık size satranç camiası adına teşekkürlerimi sunuyorum. Bu makalenin tamamı satranç tarihinde bir milat olarak yerini alacaktır. Sizin söylediklerinizin benzerlerini; ben, arkadaşlarım, duyarlı dürüst satranççılar ile forum yazarı olan değerli dostlar da söylüyor. Yaşadığımız kabusun anlatımı, sizin elinizden sizin yorumunuz ile daha bir güzel oldu.
Nasıl başlıyordu, Sayın M.Kul 24-Kasım-2010 tarihli ''Hopa'dan Doğan Güneş'' başlıklı yazısına:
'' Türkiye'de satrancı kendisiyle başlatıp yine kendisiyle bitiren,
kime satranççı denileceğinin kararını hikmetinden sual olunmaz biçimde
kendisinde görüp veren müptedi dahimizin yüksek izinleriyle uzaklardan
gelen bir iletiyi sizlere sunmak istedim. Doğrusu ben gururla,
iftiharla, biraz da göz yaşıyla okudum. Haşmetlimizi kızdırmak
pahasına benim için gerçek ve örnek alınacak bir satranççı, hakiki bir
satranç emekçisi olarak nitelediğim bu genç satranç ışığını var
gücümle alkışlıyorum. Onun varlığı, TSF'de görev yapmanın aslında
kimler için çalışmak anlamına geldiğini de bir kez daha hissettirip,
bizlere güç veriyor. İyiki varlar.
.....
Sayın Kul;
''Türkiye'de satrancı kendisiyle başlatıp yine kendisiyle bitiren, kime satranççı denileceğinin kararını hikmetinden sual olunmaz biçimde kendisinde görüp veren'' diye başlamışsınız yazınıza, Sayın Suat Atalık'a hitaben. Sayın Atalık yazısında böyle demiyor, hatta ithamınızın kıyısından bile geçmiyor. Yöneticisi olduğunuz satranç(?) federasyonunun ülkemizi getirdiği yeri ve düştüğümüz durumu somut, bilimsel, yaşanan ve rahatça görünen verilerle ispat ederek sizin bile anlayabileceğiniz netlikte yorumlayıp bir sonuç çıkartıyor. Bu bir.
Ayrıca onun söylediği gibi ülkemiz satrancına, sizin yapmaya çalıştığınız, yakın tarihteki gelişim, değişim ve evrimleşme bağlarından koparıp, satranç sporcularını ve satranca gönül verenleri (onların sizleri reddine rağmen) bürokratik oyunlar ile yönetme çabanıza karşı biz satranççılar Sayın Atalık'ı gayet iyi anlıyoruz. Bu iki.
''müptedi dahimizin yüksek izinleriyle''
Sayın Atalık'a söylediğiniz bu cümleyi dikkate alamayız ve hatta eleştiremeyiz, gereksiz olur.
Çünkü:
Rahmetli Ergun Gümrükçüoğlu; ( Eski Türkiye şampiyonlarımızdan. Efsane milli oyuncu. Olimpiyatlarda ve Balkaniyat'ta oynadığı literatüre girmiş oyunları var.) İzmir Satranç Derneği'nde hepimize açık olarak ciddi bir oyun analizi yaparken, analizi dinleyenlerden birinin, kendisinin yaptığı analize saygısızca karışarak ' ben bu hamleye karşılık şunu düşünüyorum.' dediğinde, ' sen düşünemezsin!!' cevabını vermiştir. Bu arkadaşımızın ' niye? ' sorusuna ise verdiği cevap ' çünkü bilmiyorsun.!! ' şeklinde olmuştur. Bu üç.
''Doğrusu ben gururla, iftiharla, biraz da gözyaşıyla okudum.''
Gerçek bir satrançseverin ve gerçek bir satranç emekçisinin daha büyük gelirler elde edebildiği kesin olan bolluk ortamını terk ederek, örnek idealist bir yaklaşımla yaptığı girişimi okuyunca gerçekten ağladınız mı? Eğer böyle ise hemen o koltuğu boşaltın lütfen!! O yazıyı iyi ki okumuşsunuz diyeceğim, fakat ben ve biraz satranç ortamına karışsanız pek çok kişi ( çevrenizdekilere benzemeyen, sentetik olmayan satranççılar ), size hem eski, hem de güncel, yaşanmış o kadar çok olay anlatırlar ki; gözyaşlarınız gerçekse oluşacak sel sizi boğabilir!! Satranç(?) Federasyonu'nun yapmadığı ve yapamadığı bu ve benzeri gönül işlerini başarı ile sürdüren bir sürü kahraman var ülkemizde. Ve onlar asli görev kabul ettikleri işlerine bakarken, zor bürokratik engelleriniz ve sentetik delegelerinizin varlığı ile uğraşamayacakları için ne yazık ki kendi federasyonlarının yönetiminde söz sahibi bile olamıyorlar. Sayın Ilgaz Gümüştaş'a kabul ederse Tsf üst kadrosunda bir görev verin bakalım. Turnusol kağıdı ne renk alacak. Bu dört.
'' Haşmetlimizi kızdırmak pahasına benim için gerçek ve örnek alınacak bir satranççı,'' Haşa. O bu alıntıya kızmaz. Kızamaz. Hala ''O bize neden kızıyor?' sorusunun cevabını bulamadınız mı? Bu cümleden Sayın Atalık'a hitaben ''Bu genci örnek al, git Hopa veya benzeri bir yerde satranç eğitimi ver'' veya benzeri bir çıkarım zorlama ile çıkarılabiliyor olsa bile size kızmaz sanırım. Çünkü Ergun Bey ile ilgili anlattığım anımız burada da çözümleyici bir solüsyon değerinde. Bu beş.
''Onun varlığı, TSF'de görev yapmanın aslında kimler için çalışmak anlamına geldiğini de bir kez daha hissettirip, bizlere güç veriyor.''
Bu yazdığınıza inanıyorsanız ve samimi iseniz pes diyorum. Bu cümlede ki duygu yükünün ve olması gerekenlere yönelik gerçekçi yaklaşımın, federasyonun yaptığı çalışmalarda emaresini gösterin yeter. Fakat günde iki kere doğruyu gösteren bozuk saat misali olmasın lütfen. Bu altı.
'İyi ki varlar.' demişsiniz.Ben kafamda ürettim biraz.. ''Bir de olmasalar ne yapardık. Veya; kendi kendilerine üreyip çoğalmıyor olsalar, ne yapardık? Biz bu işten anlamayız ki! Allah'ın hikmetine bak. O kadar zamansız hasat yaptık, o kadar talan ettik fakat hala soyları kurumamış. ' şeklinde algılıyorum. Alınganlık zor zanaat.
Sayın Murat Kul; bizler sizlerin yazılarınızın altına yazı yazamıyoruz. Forumlarda yazdıklarımızı ve satranç ortamlarında söylediklerimizi de rüzgara karşı savrulmuş tohumlar misali görüyoruz.
Ülkemiz satrancının akil-sağ duyulu sporcularının ve yöneticilerinin serzenişlerini ve isteklerini, ördüğünüz taş duvarların ardından duymuşsunuz.
Duyuyorsunuz! Biliyorum!
Benim yazımın altına yazı yazmak serbest olmasına rağmen, yazı yazmayacağınızı da biliyorum. Bunun yerine çevrenizdekileri çağırıp ........ adı ne bunun veya benzeri söylemler ve fiillere kaçma eğilimi göstermenize de şaşırmam. Yazdı kaçtı olmasın. Moderatöre telefonumu bırakıyorum.
Şahsi kızgınlığıma rağmen işgal ettiğiniz makama saygı göstermeyi de görev bilirim. Çünkü o makam Türkiye satrancında kalıcı olacak.
Perşembe gününden itibaren Ankara'dayım. Ankara başkentimiz. Yılda bir iki kere gelsek de kendi başkentimizde misafir sayılmam diye düşünerek, kabul ederseniz Kızılay'da size bir çay ısmarlamak isterim. Eski arkadaşım Ali Nihat Yazıcı'dan bahsederiz biraz.
Saygılarımla.
Sürekli öğrenmek iyidir.Öğrendiklerini doğru kullanabilmek daha iyi.(Eski lahit yazıtlarından alıntı.)