PLATON MEKTUPLAR (EPISTODAI) (1-2-3-4-5-6)
#3
Ama onlar beni dinlemediler; aralarını bulmak için girişimlerime kulak asmadılar; onun için, o zamandan beri olagelen yıkımların sorumluluğunu kendi üzerlerine almalıdırlar. Dionysios, Dion'un mülkünü geri verseydi ya da onunla barışsaydı, insanca işlerin karşısında duyabileceğimiz güvenle söyleyebilirim ki, uğradığınız yıkımların hiçbiri olmayacaktı; çünkü,
Dion'u bu yoldan kolaylıkla çevirebilecek isteğim ve gücüm vardı. Ama onlar birbirlerine saldırdılar, her yere yıkım getirdiler. Şunu da söyleyebilirim ki; Dion'un istediği şey, benim ve her ölçülü insanın da isteyeceği şeydi: erkini, dostlarını ve kendi kentini göz önünde tutacak olursak, yönetim erkini ve yüksek konumlar elde etmeyi, büyük hizmetler görmek için olmasaydı, düşünmezdi bile. Devlete karşı tasarılar kurup, arabozucular toplayarak, kendisine ve arkadaşlarına zenginlikler sağlayan, ama kendini tutamayan, zevklerinin alçakça kölesi
olan bir kimse; zengin olanları düşman diye öldürüp, mallarını mülklerini çalan, yardımcı ve suç ortaklarını da, bir gün yoksulluğunu yüzüne vurmasınlar diye, bu yolda kışkırtan bir insan, sanırım böyle davranmaz. Azınlığın malını mülkünü birtakım kararlarla çoğunluğa dağıttığı ya da daha küçük kentleri egemenliğine almış büyük bir kentin başında
bulunduğundan, bu küçük kentlerin bütün mülkünü kendi kentine mal ettiği için, bir kentin velinimet saydığı bir kimse de böyle davranmaz. Hayır, ne Dion, ne de başka biri, kendisine ve bütün soyuna sonsuz bir ilenç getirecek bir erkin peşinde koşmamıştır. Dion, elinden geldiğince az kimse öldürerek ya da sürerek, en iyi, en doğru yasaları yapmak, en iyi, en
doğru bir yönetim biçimini kurmak istiyordu. İşte Dion böyle davranarak haksızlık etmektense haksızlığa uğramayı yeğledi; ama kendisini koruma yollarını da aradı.

Düşmanlarını tam altedeceği sırada sendeledi; bunda da şaşılacak bir şey yoktur. Tanrıdan
korkan, sakıngan ve akıllı bir kimse, hainlerin huyunu anlamakta hiçbir zaman tümüyle aldanamaz; ama fırtınaları gerektiği gibi sezdiği halde bunların hiç beklemediği büyük yeğinliğini ölçmediği için sulara gömülen usta bir dümencinin sonu onun da başına gelebilir. Dion'un yıkılışı da aynı nedenledir. Düşmanlarının kötü niyetlerini biliyordu; ama çılgınlık,
kötülük ve açgözlülüklerinin enginliğini ölçmemişti. İşte onu ölüme götüren, bütün Sicilya'yı sonsuz bir yasa bürüyen hata. Bu anlattıklarımdan sonra, size verebileceğim öğütleri aşağı yukarı vermiş bulunuyorum; bu kadarının da yeteceğini sanıyorum. Sicilya'ya ikinci
gezimi anlatma gereğini duydum, çünkü bu konuda çok şaşırtıcı ve inanılmayacak şeyler söyleniyor. Anlattıklarım akla uygun görünür, olup bitenlerin gösterdiğim nedenleri de yeterli bulunursa, ben de öykümü akla uygun ve yeterli sayarım.




SEKİZİNCİ MEKTUP

Platon'dan Dion'un akraba ve dostlarına.

İyilikler,
Gerçek bir başarı elde etmek için nasıl davranmalısınız; bunu elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım. Yararlı öğütler vereceğimi umuyorum; hem bu öğütleri, önce size olmakla birlikte, yalnızca size değil, bütün Syrakusalılara, ondan sonra da, bütün karşıtlarınıza ve düşmanlarınıza veriyorum. Ancak, dine aykırı bir suç işlemiş olanları bir yana bırakıyorum; çünkü böyle suçlar hiçbir zaman bağışlanamaz; kimse de böyle bir suçtan kendini temizleyemez.

Şimdi, söyleyeceklerimi iyi dinleyin:

Tyrannosluk devrildikten sonra, Sicilya'da olan çatışmalar hep şundan ileri gelmektedir: kimileri yönetim erkini yeniden ele almak, başkaları da tyrannosluğu tümüyle ortadan kaldırmak istiyorlar. Böyle durumlarda, çoğunluğun her zaman doğru bulduğu bir öğüt vardır: düşmanlarına elinden geldiğince kötülük; dostlarına da elinden geldiğince iyilik etmek. Ama,
aynı kötülüklere insanın kendisi de uğramadan, başkalarına kötülük edilemez. Bunun açık tanıtlarını görmek için uzağa gitmeyin; Sicilya'da olup bitenlere bakın: bir yan saldırdı mı, öteki karşı koyuyor. Siz bunu başkalarına da öğretebilirsiniz, bu yolda yararlı dersler verebilirsiniz.

Buna benzer örnekler hiç de az değil. Ama düşman, dost, herkese nasıl yararlı olmalı; bunlara, elden geldiğince az kötülük etmek için nasıl davranmalı; işte bunu görmek, görünce de gerçekleştirmek pek kolay değildir. Bu yolda bir öğüt vermek ve bunu anlatmaya çalışmak, daha çok tanrılara sunulan bir dileğe benzer. Haydi biz de bunu bir dilek olarak ele alalım; çünkü her şeye tanrılardan başlamak gerekir. Şimdi size vereceğim öğütlerle bu dileğimizin gerçekleşeceğini umalım. Savaş başlayalı beri, düşmanlarınız da, siz de, babalarınızın, son derece tehlikeli anlar geçirirken (bütün Sicilya, Kartacalılarca yakılıp yıkılma,
barbarların boyunduruğu altına girme tehlikesini geçirirken) başlarına getirdikleri bir ailenin buyruğu altındasınız. Atalarınız o zaman, gençliğine ve savaştaki değerlerine bakarak Dionysios'u (ilk Dionysios) seçtiler ve yetilerine uygun olduğu için, savaşın yönetimini ona verdiler; yanına öğütçü olarak daha yaşlı olan Hipporinos'u kattılar ve Sicilya'yı
kurtarmak için bunları salt tyrannos yaptılar. Kurtuluşlarını, bir tanrının iyicilliğine ve bir tanrıya mı, başa geçirdikleri adamların değerine mi, yoksa o zamanki yurttaşların da yardımıyla hem tanrıya, hem başlarına mı borçludurlar? Ne denirse densin gerçek şu ki, o çağın kuşağı böyle kurtulmuştur. O denli değer gösterip sizi kurtaran bu adamları, her
zaman minnetle anmalısınız. Sonraları tyrannosluk, kendisine teslim edilen kenti yönetemediyse, bunun cezasını bir dereceye dek çekmiştir; daha da ceza görmesi gerekir. Ama şimdiki durumda suçlulara nasıl bir ceza verelim ki, gerektiği gibi doğru olsun? Siz onların yönetim erkinden, tehlikeye girmeden, çok çabalamadan sıyrılabilirseniz; onlar da erklerini kolaylıkla elde edebilirlerse, vereceğim öğütlerin hiçbir anlamı kalmaz. Şimdilik
şunu iyice belleyin ve anımsayın ki, her iki yan da birçok kez, tam başarıyı elde etmek için yalnızca önemsiz bir şeyin eksik olduğunu ummuş ve sanmıştır ve bu önemsiz şey, her zaman sayısız, engin, sonu gelmeyen kötülüklere yol açmıştır. Eski bir kötülüğün sonu gibi görünen şey, yeni bir kötülüğün başlangıcı oluyor ve bu zincirleme olgu, tyrannosluğu da,
demokrasiyi de yok etme tehlikesini gösteriyor. Bu acıklı, ama çok olası olan şey gerçekleşirse; bütün Sicilya'yı Fenikeliler ve Opikler (7) devleti egemenliği altına alırsa, Helen dilinin Sicilya'da izi bile kalmaz. Bu yıkımı önlemek için her Helen çalışıp çabalamalı, bir yol bulmalıdır.

Size önereceğimden daha etkili, daha iyi bir yol bilen varsa, gelsin size söylesin; onu bütün Hellas'ın dostu saymak çok doğru olur. Benim, şimdiki durum karşısında bulduğum yolu, açık yüreklilikle, yansız ve doğru bir dille size anlatacağım. Ben gerçekte, her iki yan arasında,
tyrannosluk edenlerle tyrannoslardan çekenler arasında bir tür yargıcıyım; her iki yana da, yalnızmış gibi eskiden verdiğim öğütleri yineliyorum. Bugün de düşünüyorum ki, tyrannoslar, tyrannos adından da, tyrannosluktan da sakınmalı; tyrannosluğu, ellerinden gelirse, krallığa çevirmelidirler. Bunun olanaklı olduğunu, o bilge ve erdemli Lykurgos, olaylarla
göstermiştir. Lykurgos, Argos ve Messene'deki akrabalarının krallığı tyrannosluğa çevirerek, hem kendilerinin, hem kentlerinin yakılıp yıkılmasına neden olduklarını görünce, aynı yıkıma yurdunun ve ailesinin de uğramasından korkarak, bir umar düşündü: bir yaşlılar meclisi kurdu ve krallık erkini sınırlamakla birlikte onu koruyan "ephor"ları oluşturdu.

Birçok kuşağın esenliğini işte böylece sağladı. Çünkü artık insanlar yasaların değil, yasalar insanların egemeni, buyuranı olmuştu. İşte bu mektubum, hepinize, bugün böyle davranmanızı salık veriyor. Tyrannosluğun peşinden koşanlar, ondan uzaklaşsınlar; doymak bilmez, akılsız insanların talihlilik sandıkları şeylerden hep kaçsınlar; tyrannosluğu krallığa çevirmeye, krallık yasalarını saymaya çalışsınlar: onurlu konumlara geçerlerse, bu, ancak insanların ve yasaların istemiyle olsun. Özgür yönetim biçimleri peşinde koşanlara, kötüdür diye kölelik boyunduruğundan kaçanlara da şu öğüdü veriyorum: dikkat etsinler, yersiz
bir özgürlük elde etmek için doymak bilmez istekleri onları, atalarının tutulduğu hastalığa (özgürlüğe besledikleri aşırı sevgi yüzünden kargaşa içinde yaşamalarına neden olan o hastalığa) sürüklemesin. Dionysios'la Hipparinos devlet yönetimini ele almadan önce, Sicilyalılar mutlu yaşadıklarını sanıyorlardı; çünkü zevk ve sefa içinde yaşıyorlardı; aynı
zamanda başlarına buyruktular; doğrulukla ve yasaya göre yönetse bile, hiçbir baş tanımayacaklarını, tümüyle özgür olduklarını göstermek için Dionysios'tan önce gelen on komutanı taşa tutmuşlardı; tyrannosluğun ortaya çıkmasına işte bu yol açtı. Kölelik de, özgürlük de ölçüyü aşarsa, çok kötüdür; ölçülü olurlarsa çok iyidirler. Tanrıya boyun eğmek, ölçülü davranmaktır; insana boyun eğmek ölçüsüzlüktür. Aklı başında kimselerin
yasası Tanrı, akılsız kimselerin yasası zevk ve sefadır. Bu her zaman böyle olduğuna göre, verdiğim öğütleri bütün Syrakusalılara, benim ve Dion'un düşünceleri olarak bildirmelerini, Dion'un dostlarından rica ediyorum. Ben, Dion sağ olsaydı da konuşabilseydi, sizlere neler
söylerdi, onları anlatacağım. Peki, diyeceksiniz, Dion, bugünkü işlerimiz konusunda ne gibi öğütler verirdi? Söyleyeyim:

"Syrakusalılar, her şeyden önce, düşünce ve isteklerinizi kazanç ve zenginlik yoluna çevirmeyecek yasaları kabul edin. Göz önünde tutmanız gereken üç şey ruh, beden ve sonra zenginlik olduğuna göre, en çok ruhun erdemine, ikinci olarak bundan daha aşağı olan bedenin erdemine, üçüncü ve son olarak da ruh ve bedene hizmet etmesi gereken zenginliğe değer verin. Bir yasa bu düzeni gerçekleştirirse, onu yurdumuza mal etmekle çok iyi
davranmış olursunuz; çünkü bunu sayanlar gerçekten mutlu olurlar. Ama zenginlere mutlu ve talihli demek, özünde uğursuz bir yargıdır; ona inanan kimseleri de akılsız eder. Yasa konusunda söylediklerimi gerçekleştirirseniz öğütlerimin ne kadar doğru olduğunu anlayacaksınız; çünkü her şeyde en iyi mihenk taşı, deneyimdir. "Böyle yasalarınız olunca, Sicilya tehlikede, kimse de ne iyice yenmiş, ne tümüyle yenilmiş olduğuna göre, atlanamayacağınız kölelikten kurtulmak isteyen sizlerle, yeniden tyrannosluğu elde etmek isteyen kimseler, bir uzlaşma yolu bulmalısınız; bu, doğru ve yararlı olacaktır. Bu sözünü
ettiğim kimselerin ataları, Helenleri barbarların boyunduruğundan kurtarmakla büyük bir hizmet görmüşlerdir. Siz de, işte bu sayede bugün nasıl bir yönetim biçimi kuralım diye düşünebiliyorsunuz. Onlar başaramasalardı, ne bir şey düşünebilir, ne bir şey umabilirdiniz.
Öyleyse, sizler, krallık yönetimi altında özgürlüğe kavuşun; onlar da, bütün yurttaşlara, krallara bile, eğrilik ederlerse, buyurucu yasalar koyarak, sorumlu bir krallık gücü elde etsinler.

"Bu düzeni kurmayı başarmak için, tanrıların yardımıyla, açık yüreklilik ve doğrulukla krallarınızı seçmeye koyulun. Önce, babamla benim ettiğimiz hizmetlere karşılık, oğlumu seçin: babam eski zamanlarda, kenti barbarlardan kurtardı; ben de, son zamanlarda, iki kez tyrannoslardan kurtardım; bunu, hepiniz gördünüz. İkinci olarak size şimdi ettiği
yardımlara ve huyunun doğruluğuna karşılık, babamın adını taşıyan Dionysios'un oğlunu seçin: bir tyrannosun oğlu olmakla birlikte, kenti kurtarmak istemekte; ve böylece hem kendine, hem soyuna, geçici ve eğri bir tyrannosluk yerine ölümsüz bir onur sağlamaktadır.

Üçüncü olarak,
Syrakusa krallığına, kendisinin ve halkın isteğiyle düşman ordusunun şimdiki başını, Dionysios'un oğlu Dionysios'u çağırın; ama Dionysios, talihinin değişmesinden korkarak, yurduna ve artık kimsenin uğramadığı mezar ve tapınaklara acıyıp, tutkusunun da her şeyi barbarların yararına tümüyle yok etmesinden çekinerek, krallık yönetim biçimini kendiliğinden kabul etmelidir. Bu üç krala isterseniz Lakedaimonya krallarının yönetim
erkini verin; isterseniz, aranızda anlaşarak bu erki kısın; ama onları tahtlarına böyle oturtun. Bunu size daha önce de söylemiştim; şimdi de dinleyin. Dionysios'la Hipparinos'un aileleri, ricalarınızı ve Sicilya'nın esenliğini gözönünde tutarak, kendilerinin ve soylarının, şimdi de,
gelecekte de, birçok onurlardan yararlanmaları koşuluyla, bugünkü yıkımlara bir son vermeye razı olurlarsa, yukarda da söylediğim gibi, temsilciler çağırın; bunlara, bir uzlaşma sağlamaları için, tam yetki verilsin; ve bunlar, kralın isteğine ve uygun bulacakları sayıya göre, ya Sicilyalılar, ya yabancılar arasından ya da hem Sicilyalılar hem yabancılar arasından seçilsin. Temsilciler toplanınca, yasalar yapsınlar ve bir yönetim düzeni kursunlar. Bu düzene göre doğru da olacağı gibi, krallara, kutsal işlerin; ülkelerine iyilik etmiş böyle kimselere de
güvenilecek işlerin yönetimi verilsin. Temsilciler halk ve yaşlılar meclisine danışarak, savaşta ve barışta yetki kullanmak üzere otuz beş yasa koruyucusu seçmeli; değişik davalara göre değişik mahkemeler olmalı; ama ölüm ve sürgün kararlarını ancak Otuz Beşler verebilmelidir. Bunlara, bir yıl önceki yargıçlar kurulundan birer tane olmak üzere, en doğru, en iyi yargıçlar katılmalı; ertesi yıl, bunlar hep birlikte, yurttaşların ölümünü, hapsedilmesini ve sürülmesini gerektiren davalarda yargıçlık etmelidirler. Kralın bu tür davalarda yargıçlık etmesi yasaklanmalıdır: çünkü o, rahip olmak sıfatıyla öldürme, hapis ve sürgün gibi şeylere elini
sürmemelidir. "İşte, sağken ve şimdi, sizin için gerçekleştirmek istediğim tasarılar;
sizin de yardımınızla düşmanlarımı alt ettikten sonra, dost kılığına girmiş Erinniler (8) engel olmasaydı, tasarladığım yönetim biçimini kuracaktım. Bundan sonra olaylar umduğum gibi çıksaydı, bütün Sicilya'yı yeniden kuracak; herkesin özgürlüğü için tyrannosluğa karşı savaşmamış olan barbarların ele geçirdikleri yerleri ellerinden alacak; Helen
topraklarının o eski halkını, atalarının o eski yerlerine getirecektim. İşte hepinizin bugün ele almanızı istediğim şey. Bunu gerçekleştirmeye çalışın; herkesi bu yolda yardıma çağırın; gelmeyecek olanı devletin düşmanı sayın. Bu, başarılamayacak bir şey değildir. İki ruhun
tasarladığı, düşüncenin de en iyi olduğunu kolaylıkla göstereceği bir şeyi başarılamaz saymak akıllılık olmaz. Bu iki ruhtan, Dionysios'un oğlu Hipparinos'la oğlumun ruhlarını anlıyorum. Bu ikisi aralarında anlaşırlarsa, kentlerini düşünen Syrakusalılarla da anlaşabileceklerini
sanıyorum. Bütün tanrılara, tanrılarla birlikte saymaya değer her varlığa saygı ve dualarınızı sunun; sonra, dost, düşman herkesi, aynı yumuşaklıkla ama üsteleyerek çağırın; ve uyanık gözlere tanrının gönderdiği bir düş gibi olan bu sözlerimiz, tükenmez çabalarınızla, parlak ve ak yazılı bir gerçeğe erinceye dek elinizden geleni yapmaktan geri kalmayın."





DOKUZUNCU MEKTUP

Platon'dan Tarantolu Arkhyas'a.

İyilikler,
Arkhippos, Philonides ve yanındakiler kendilerine vermiş olduğun mektuplarla geldiler; senden haber getirdiler. Kentle olan işlerini kolayca gördüler; aslında bu işler öyle pek güç de değildi. Sana gelince; devlet işleriyle uğraşmak yükünden kurtulmadığın için sıkılıyormuşsun.
İnsanın yaşamda kendi işleriyle uğraşması (hele bunlar senin seçtiklerin gibi olursa) elbette hoştur; bunu herkes bilir. Ama unutmaman gereken bir şey var: biz yalnızca kendimiz için doğmadık; varlığımızın bir parçası yurdumuzun; bir parçası ana babamızın; bir başka parçası dostlarımızındır; ama büyük bir parçası, yaşamın bizi bağladığı durumlara verilmelidir.
Yurdumuz, bizi devlet yönetimi işlerine çağırırsa, bunu geri çevirmek yakışık alır mı? Hem, aslında böyle bir şey yaparsak, yerimizi devlet işlerine girdikleri zaman iyiyi hiç düşünmeyen değersiz kimselere bırakmış oluruz. Bu konuda söylediklerim yeter. Ekhekrates'e gelince, onunla, şimdi olduğu gibi, senin, babası Phrynion'un ve gencin kendi hatırı için, gelecekte de ilgilenmeyi sürdüreceğim.

ONUNCU MEKTUP

Platon'dan Aristodoros'a.

İyilikler,
Bana söylediklerine göre, her zaman olduğu gibi, şimdi de Dion'un en yakın dostlarındanmışsın; huyunda da felsefeye gereken bilgelik varmış. Metinlik, bağlılık, açık yüreklilik... işte bence gerçek felsefe budur. Başka başka amaçları olan öteki bilimleri, öteki hünerleri, eğlence demekle, tam olarak adlandırmış oluyorum. Hoşça kal ve şimdiki gibi
davranmaktan hiç şaşma.

ON BİRİNCİ MEKTUP

Platon'dan Laodamas'a.

İyilikler,
Sana daha önce de yazmıştım; o sözünü ettiğin işler için Atina'ya gelmen çok yararlı olacaktır. Ama "Gelemem" dediğine göre, en iyisi gene ya benim ya da mektubunda yazdığın gibi Sokrates'in gelmesi olacaktır. Ama Sokrates idrar zorluğundan hasta; bana gelince, oraya gelip de göreyim diye çağırdığın işi iyi bir sonuca bağlayamazsam, çok küçük düşerim. Aslında, bu işin başarılabileceğini de pek ummuyorum. Bak neden? Bunu sana uzun
uzadıya anlatmam için başka bir mektup, hem de uzun bir mektup yazmam gerek. Ben artık yaşlandım; orada, burada dolaşmak, denizde, karada, birtakım tehlikelere göğüs germek için gereken beden gücüm de kalmadı. Yolculuğun da, bilirsin, binbir tehlikesi var. Bununla birlikte sana ve yanındaki yurttaşlara öğüt verebilirim; öğütler benim ağzımda, Hesiodos'un
söylediği gibi, pek yalın gibi görünürlerse de, bunları tasarlamak epey güçtür. Yurttaşların gündelik yaşayışlarını gözetmek; kölelerin, özgür kimselerin ölçü ve yiğitlikle davranmalarını sağlamak için yönetim gücü ve yeteneği olan bir kimse bulunmazsa, yalnızca gelişigüzel yasalar koymakla iyi bir yönetim kurabileceğini sanmak yanlıştır. Böyle bir erke değerli
bir kimse bulunursa, bu sonuca varılabilir. Ama, sizi yetiştirmek için birine gereksinmeniz varsa, korkarım, orada ne bir öğretmen, ne de bir öğretmenden ders almış bir kimse bulamayacaksınız ve tanrılara başvurmaktan başka bir yolunuz kalmayacak. Aslında, eski devletler, aşağı yukarı hep böyle kurulmuşlardır; ancak sonra, savaş gibi, başka şeyler
gibi büyük olayların yardımıyla ortaya büyük gücü olan bir kimse çıkınca iyi yönetilmişlerdir.

Şimdilik bu söylediklerimi iyi dinleyin; bu görevinizdir ve gereklidir. Bütün bu konuyu, söylediğim gibi görün; kolayca başarı elde edeceğinizi de sanmayın. Başarılar.



ON İKİNCİ MEKTUP

Platon'dan Tarentoslu Akhytas'a. (9)

İyilikler,
Göndermiş olduğun yazıları aldık, çok hoşnut olduk; yazanı büyük bir beğeniyle karşıladık. Atalarına uygun olduğu anlaşılıyor; söylendiğine göre bunlar Myra'dan geliyorlarmış; Laomedon'un krallığında yurtlarını bırakan Troialıların soyundanmışlar; eskilerden duyulagelene göre de, iyi kimselermiş. Mektubunda sözünü ettiğin yapıtlarıma gelince, daha
tamamlayamadım; ama olduğu gibi gönderiyorum. Onları, nasıl korumak gerektiğini ikimiz de biliyoruz; onun için bu yolda başka bir şey söyleyecek değilim.




ON ÜÇÜNCÜ MEKTUP

Platon'dan Syrakusa tyrannosu Dionysios'a.

İyilikler,
Mektubuma bu selamla başlayayım da, benden olduğuna bir belirti olsun. Bir gün, genç Lokrialıları yemeğe çağırmıştın; sofrada benden biraz uzakta oturuyordun. Kalktın, bana doğru geldin ve benim de, yanımda oturan güzel gencin de, çok iyi bulduğumuz hoş bir şey söyledin. O zaman bu genç sana: "Dionysios," dedi, "Bilgeliği araştırma yolunda Platon'un herhalde sana çok yararı olmuştur." Sen de, "Yalnız bu mu ya? Daha birçok konuda
yararını gördüm; bak, onu buraya getirmekle hemen yararlandım," dedin. İşte Dionysios, bu yoldan şaşma da, birbirimizden gördüğümüz yararlar artsın. Bana gelince, hep bu amacı güderek, bugün, sana Pythagorasçıların yazılarıyla bölümleri ve o zaman anlaştığımız gibi, senin de, sarayında olduğuna göre Arkhytas'ın da yararlanabileceğiniz bir adam gönderiyorum. Adı Helikon'dur; Kyzikos'da doğmuştur; Eudoksos'un öğrencilerindendir ve
bütün öğretilerimi tümüyle kavramıştır. Bundan başka, Isokrates'in bir öğrencisiyle ve Bryson'un öğrencilerinden Polyksenos'la arkadaşlık etmiştir. Üstelik çok geçimlidir ve sert değil, yumuşak ve uysal huylu olduğunu sanıyorum. Bunu hiç çekinmeden söylüyorum sanma; verdiğim yargı bir insan üzerinedir; insan da, kötü değil ama, kimi bakımlardan birkaç
kişiyi bir yana bırakırsak, değişik bir hayvandır. Korku ve güvensizlik içinde olduğundan, Helikon'u, bir arada olduğumuz zaman hep inceledim; sonra kentteşlerinden sordum; hiçbiri ona karşı bir şey söylemedi. Onu sen de incele ve dikkatli davran. En iyisi, boş zamanın olursa, ondan ders almaktır; ama felsefe yolundaki araştırmalarına hiçbir zarar gelmesin.
Zamanın yoksa, ona başka birini gönder, öğrendiklerini zamanın olduğunda sana da öğretir. Sen de böylece daha iyi olursun; ün kazanırsın; ve benden yarar görmekten hiç geri kalmazsın. İşte bu kadar. Göndermemi yazdığın şeylere gelince: Apollo'nun yontusunu yaptırdım; Leptines sana getirecek; yetenekli bir sanatçının, Leokhares'in yapıtıdır.
Evinde çok güzel bulduğum bir yapıt daha gördüm; satın aldım. Bunu, hasta ya da sağlıklıyken, bana, ikimize de uygun bir tavırla bakmış olan karına armağan etmek istiyorum. Uygun bulursan ver. Çocuklar için on iki testi şarapla iki testi bal gönderiyorum. Kuru incirlere gelince, biz buraya varınca toplama mevsimi geçmişti, ayırtamadım. Sakladığımız mersin meyvaları da çürümüş; bir daha sefere daha dikkatli davranırız. Bitkilere
de gelince, Leptines sana her şeyi anlatır. Bu gönderdiğim şeyleri satın almak ve kente vergileri ödemek için gereken parayı Leptines'den istedim. Kendisine Leukadia gemisi için harcadığım on altı mina kadar bir parayı kendi kesemden verdiğimi söyledim (bunu
söylemeyi doğru ve uygun bulmuştum). Ondan aldığım parayı da harcadım, bu gönderdiğim şeyleri satın aldım. Para bakımından Atina'da senin durumun nedir, benim durumum nedir, şimdi ona geçelim. Sana önce de söylemiştim; paranı, başka dostlarımınki gibi elimden geldiğince az harcayacağım; yalnızca gerekli olan, benim ve parayı verenin doğru ve uygun bulduğumuz şeyler için kullanacağım. Benim durumum şöyle: verdiğin tacı üstelemelerine karşın kabul etmediğim zaman ölen yeğenlerimin dört kızına bakmak zorundaydım. Bunlardan biri, bugün evlenme çağındadır; ikincisi sekiz yaşında, üçüncüsü üçten biraz fazla, sonuncusu da bir yaşında bile değil. Sağlığımda evlenecek olanlara, dostlarımın da
yardımıyla, drahoma vermek görevimdir; ötekilerle ilgilenmek bana düşmez. Gelecekte, babaları benden daha zengin olacak kızlara da drahoma verecek değilim. Ama, bugün en talihlileri benim; annelerinin de drahomasını Dion ve başkalarıyla birlikte ben vermiştim. Bu kızlardan biri, dayısı Speusippos ile evleniyor; buna otuz minadan çok istemez; bunca drahoma bizim için yeter. Annem de ölürse, mezarını yaptırmak için on minadan
çoğuna gereksinmem olmayacak. Sicilya'ya yapacağım yolculukta, kendi harcamalarım ya da devlete verecek ödenti olursa, önce söylediğim gibi davranmalıyız: ben bunları elimden geldiğince kısmaya çalışacağım; ama harcamalar olanaklarımı aşarsa, aşan bölümünü sen ödeyeceksin. Şimdi Atina'daki harcamalarına geçiyorum: önce şunu söyleyeyim ki,

Khoregialık (10) ya da buna benzer başka bir şey için para harcamamı istiyorsan, sandığımızın tersine, bana bu parayı verecek hiçbir konuğun yoktur. Sonra, parasını, bir adam gönderinceye dek geri bırakmayıp hemen vermekte yarar olan bir işin varsa, yalnızca can sıkıcı bir durumla karşılaşmayacaksın; küçük de düşeceksin. Bunu ben kendim denedim:
Erastos'u, bir şeye gereksinmem olursa, başvurmamı söylediğin konuğun Aiginalı Andromedes'e yolladım. Sana, o mektubunda istediğin daha pahalı şeyleri gönderecektim. Bir insandan beklenecek şu olağan yanıtı verdi: babana verdiği paraları geri almak için epey güçlük çekmişti; sana şimdi, ödünç olarak az bir para verebilirdi ama, daha çoğunu göze alamıyordu. İşte bunun için Leptines'den borç aldım. Leptines de, yalnızca bu parayı
verdiği için değil, bunu seve seve yaptığı; söz ve davranışlarıyla gerçek bir dostun olduğunu gösterdiği için övülmelidir. İyi olsun, kötü olsun, sana nasıl davrandıklarını; herkesin, senin için ne gibi niyetler beslediğini bildirmem gerekir. Öyleyse, para konusunda düşündüklerimi
açıkça söyleyeceğim; böyle yapmam doğru olacaktır; aynı zamanda sarayında gördüklerime dayanarak konuşacağım. Yaptığın harcamaları sana bildirmeleri gereken kimseler, seni kızdırmaktan korkarak, bundan çekiniyorlar. Onları, her şeyde olduğu gibi, bunda da açıkça konuşmaya alıştır, zorla; her şeyi olabildiğince bilmelisin; her şey üzerinde karar verebilmeli, her şeyi öğrenmekten çekinmemelisin. Gücünü arttırmak için en iyi çare budur.

Harcama yerinde yapılmalı, zamanında ödenmelidir; bu, her bakımdan, hele insanların zenginliklerini yönetmeleri bakımından, çok önemlidir; sen de böyle söylemiştin, sözünden dönecek değilsin. Senin çıkarlarını gözettiklerini söyleyen kimselerin herkesin önünde sana kara çalmalarına meydan verme; para işlerinde zorluk çıkaran bir insan olarak tanınmak,
ünün için ne iyi olur, ne de güzel. Şimdi Dion'a geçiyorum: başka şeyler üzerine, o sözünü ettiğin mektubun gelmeden önce bir şey söyleyemem. Dion'a bildirmememi istediğin
tasarıları, bildirmedim; onunla, bunlar üzerinde de konuşmadım. Yalnızca bu tasarıları, güçlükle mi, kolaylıkla mı kabul edeceğini anlamak istedim; bunlar gerçekleşirse epey üzüleceğini sezdim. Başka bakımlardan, Dion, gerek sözlerinde, gerek davranışlarında, çok ölçülü görünüyor.

Timotheos'un kardeşi dostumuz Kratinos'a, bizim ağır piyadelerin taşıdığı o yumuşak zırhlardan bir tane; Kebes'in kızlarına da, yedi kulaçlık üç gömlek armağan edeceğiz; hani şu Sicilya'da yapılan keten gömlekler var ya, işte ondan; o zengin işlemeli Amorgos gömleklerinden değil. Kebes adını sanırım işitmişsindir: şu Sokrates'in konuşmalarında Simmias'ın yanında yer alan; ruh üzerine diyalogda Sokrates'le konuşan Kebes. Onu,
hepimiz candan bir dost sayıyoruz. Ciddi olan mektuplarımı ciddi olmayanlardan ayıran işarete gelince, bunu unutmamışsındır sanırım. Ama sen gene bir anımsa ve iyice dikkat et.
Birçok kimse, kendilerine mektup yazmamı istiyorlar; yazamayacağımı açıktan açığa söylemek de pek kolay olmuyor. Ciddi mektuplarıma "tanrı"; o denli ciddi olmayanlara da "tanrılar" sözcüğüyle başlıyorum. Elçiler de sana mektup yazmamı dilediler; bunda da şaşılacak bir şey yok; hepsi, hele o zaman elinden rahatsız olan Philagros, ikimizi her yerde
övüyorlar; bu yolda hiçbir çabadan çekinmiyorlar. Büyük kralın yanından dönen Philaides de senden söz etti. Mektubumu uzatmak isteseydim, neler söyledi, yazardım; ama sen Leptines'e sor, o sana söylesin. Zırhı ve istediğim öteki şeyleri gönderirsen, bunları istediğin kimseye
emanet et. Kimseyi bulamazsan, Terillos'a ver. O, hep denizlerde dolaşır; dostumuzdur. Her şeyi, hele felsefeyi iyi anlar. Ben Sicilya'dan ayrılırken kent başlarından olan Teisonos'un damadıdır. Hoşçakal; felsefeyle uğraş, gençleri yüreklendir, kendilerini felsefeye
versinler. Top oyunundaki arkadaşlarına selamlarımı söyle; herkese, hele Aristokritos'a buyur, benden bir yapıt ya da mektup gelirse, sana elden geldiğince çabuk haber versinler; ve istediğim şeylerle uğraşmayı unutursan, anımsatsınlar. Leptines'e borcunu vermeyi unutma; bunu hemen yap ki, ona nasıl davrandığını görenler, bize hizmet etmeye daha istekli
olsunlar. Myronides'le birlikte kölelikten kurtardığım Latrokles, sana gönderdiğim
şeylerle gemiye bindi. Onu hizmetine al, çünkü onun için çok iyi duygular besliyorum; hangi işte istersen çalıştır. Mektubumu ya da özetini sakla; tutmuş olduğun yoldan da hiç şaşma.
www.kitaplik.com

PLATON


www.kitaplik.org
Ara
Cevapla


Bu Konudaki Yorumlar
MEKTUPLAR (7-8-9-10-11-12 ve13) - Yazar: Abidin Ünal - 23-01-2009, 23:53
devamı - Yazar: Abidin Ünal - 23-01-2009, 23:57



Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi