Forum Yönetimine Çağrı (Müstear İsim Mevzusu)
#8
"Vurulsam kaybolsam derim,
Çırılçıplak, bir kavgada,
Erkekçe olsun isterim,
Dostluk da, düşmanlık da.
Hiçbiri olmaz halbuki,
Geçer süngüler namluya.
Başlar gece devriyesi jandarmaların..." (Ahmet ARİF)


Varlığınızla birlikte tek vücut olarak savunmadığınız fikirler her ne kadar "iyi, güzel, doğru" olsalar da, bu fikirlerin "dünyayı değiştirme" gücü yoktur! Dünyayı bırakın kendinizi bile değiştiremezsiniz. Fatih'in topları İstanbul surlarını yıkarken, Bizans'ın "ulemaları" diyebileceğimiz ve kendisinden medet umulan Rahipler çok harika bir şekilde meleklerin cinsiyetini tartışıyordu. Onların kim olduğunu bugün tarih yazmıyor. Ancak Fatih'i silmek için yeni tarihlerin yazılması gerekir, hem de adını sanını ortaya koyarak!...

Çünkü "düşünce özgürlüğü" aynı zamanda örgütlenme özgürlüğüdür! Örgütlenme özgürlüğü olmayan fikirler, ne denli "düzgün" olsa da boş laftan öte bir değer taşımaz! "Laf" ne kadar etkili ise en fazla o kadar etkileri olur. Bu etkinin de toplumsal dönüşümlerde belirleyici bir rolü yoktur! "Güvenlik için özgürlüklerinden vazgeçenler, her ikisine de layik değildir" der Benjamin Franklin. Yani bu insanlar ne güvenliği ne de özgürlüğü hak edebilirler.

Olağanüstü dönemlerde "illegalite" kavramının bir taktik ögesi olarak sahte isime başvurulduğu doğrudur! Ancak öylesi dönemlerin bir de "legal" planda gerçek savunucuları vardır. Sürece damgasını vuran daima o açıktan dövüşenler olmuştur! Örneğin sahte isimle bir dava ortaya konulduğunda, bu davanın gerçek isimle takipçileri; "davaya sahip çıkanlar" yoksa, dava "davulcu osuruğuna" döner gider! Her daim, hükümeti, devleti, "zanlıyı", yani söz konusu davanın odak noktasını, o illegal sav doğrultusunda konuşmaya zorlayanlar olmuştur. Mücadelenin açıktan sahiplenicileri olan bu kişiler, mücadeleyi başarıya ulaştıran gerçek kahramanlardır!

Bilen'ler bilir; Türkiye İşçi Partisi'nin (1961) tüzük görüşmeleri yapılırken tartışmalar olur. "Parti tüzüğüne sosyalizm konulsun mu konulmasın mı" diye tartışılmaktadır. İlerleyen saatlerde kürsüye epeyce kafası iyi halde ve tartışmalardan bıkmış bir halde Can YÜCEL çıkar ve konuşur:
- Arkadaşlar, sosyalizm bir tüzük değil büzük işidir!

Ne denli özgür ve sözgür tartışırsanız tartışın, eğer düşüncelerinizi hayat içerisinde açıktan savunacak temsilcileriniz yoksa, siz bir hiçsinizdir! Hayatın gerçeği ve temeli fiziktir! "Kurgusal" bir dizi düşünceyi ete kemiğe büründürmeden, fiziksel bir varlığa ve konuma dönüştürmeden varabileceğiniz bir yer yoktur. Diyeceksiniz ki "Biz adsız kişiler düşüncelerimizle size yön vereceğiz! Güzel fikirler ortaya çıkaracağız!" Oysa davranan insanın artık düşünen insana gereksinimi kalmamıştır! Tam tersine bugün düşünenlerin davrananlara ihtiyacı vardır!

Adını saklayan arkadaşların düşüncelerini savunan, adını saklamayan arkadaşları yoksa, söylediklerinin maddi-fiziki bir değeri olmayacaktır! İstenilen, arzu edilen herkesin kendi adıyla ortaya çıkmasıdır. Bu "ideal" olandır. Ama adını saklamanın gerekçeleri de vardır bu da "reel" olandır. Burada soru şu: -Biz bir idealin peşine düşüp o ideale doğru devinerek gerçeği değiştirme yönünde mi olacağız yoksa gerçeğin kendisine teslim mi olacağız? Oysa insan "verili koşullara boyun eğmeyen" bir canlıdır ve bu özelliği nedeniyle insanlaşmıştır! Nesli tükenen bir çok hayvanın neslinin tükenme nedeni verili koşullar ile yetiniyor olmasıydı. Çünkü verili koşullar onları beslemez olduğunda açlığa mahkum olmuşlar ve açlıktan ölmüşlerdir. Boyun eğmemek, mücadele edip gerçeği dönüştürmek, gerçeği yeniden üretmektir bizi insan kılan...

Mojo Jojo'nun karşı eleştirisini ve dilini alabildiğine estetik ve zekice bulsam da, kendisini lokal ya da yalıtılmış olarak okuduğumda alabildiğine edebi bir haz duymuş olsam da, İbrahim'in derdinin yasakçılık olmadığını, hele hele MGK Bildirileri vb. ceberrutluklarla asla yan yana konmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü İbrahim "havanda su dövenlerin" bu işe yarardan çok zarar verdiğini görmüştür. İbrahim bunların ötesinde çiçeği burnunda bir üniversite öğrencisi iken bir takım ihanetlere de tanık olmuştur. Ayrıca İbrahim kafası gövdesinden büyük olan insanlar grubundandır! Yaparsa bir hata bu "orantısızlık" yüzünden yapar!...

Hiç olmaz ise satranç dünyasındaki bireylerin kendi adlarıyla meydana çıkması benim öteden beri istediğim, umut ettiğim, bu zeki insanlar topluluğundan beklediğim bir davranıştır. Ancak neredeyse gizli servisler arası kapışmalara sahne olan satranç dünyası, beni bu konuda daima umutsuz kılmıştır. (Hatta bu durum bardağı taşıran son damla oldu ve ben artık sözlüklerimden umut ve umutsuzluk kavramlarının ikisini birden çıkarıp attım! Çünkü ikisinin de doğru davranış denklemlerini aynı oranda olumsuzluğa sürüklediğine defalarca tanık oldum.) Sorunları yaşayanların sorunları etiyle kemiğiyle sahiplenmediği bir ortamda, sorunlara kimse kendi gönlünce çözüm beklemesin...

Adınızı saklayın ya da saklamayın, adını saklamayanların saklayanlardan daha çok olması fizik savaşın kazanılması için bir zorunluluktur! İllegalite koşullarında adını saklayanların çoğu, söz konusu hareketin beyin takımı olmuştur. Beyin gövdenin tüm elemanları tarafından özenle ve gönüllü olarak korunan organıdır! Çünkü her organdan sürekli olarak gelmekte olan sinyallerin huzurlu bir ortamda analize gereksinimi vardır! Ancak ben satranç dünyamızın pratiğinde, adını saklayanların bir beyin fonksiyonu üslendiğine daha tanık olmadım! Umarım adını saklamayanlar çoğunluk olur da, saklayanlardan da bir değerli üstat çıkar, adını saklamayanlara önderlik edecek denli güzel fikirler üretir!

Bir diğer konu ise adını saklayanların adını sakladığını sanmaları! Nereden yazarsanız yazın sahte bir kimlikle mobil bir bilgisayar ağı kurmadığınız sürece -ki bu imkansıza yakındır, sizler zaten enselenebilecek konumdasınız. Evinizdeki bilgisayar ağı sisteme kayıtlıdır. Sokaktaki internet ağları kameralar tarafından kayıt altındadır. Tüm bunlara rağmen yine de çok pahalı yollarla kendinizi saklamanız olasıdır belki ama "attığın taş ürküttüğün kuşa değmeli" sözünü unutmamak gerekir...

Bir de neden saklanacaksınız ki? 10 senedir Türk Satrancını rezil rüsva edenlerden mi korkacaksınız yani?

E o halde hep birlikte söyleyelim:

"Büyük cevizin dibi
Ne bakarsın el gibi
Soyun da gir koynuma
Kendi helalin gibi" Big Grin Big Grin Big Grin

Bakalım bu güzel halk türküsünü kaç kişi konuya genelleyebilecek?!...
Cevapla


Bu Konudaki Yorumlar
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: abdulkadirbener - 11-09-2012, 22:02
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: abdulkadirbener - 11-09-2012, 22:06
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Oktay ERTAN - 11-09-2012, 22:49
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Mojo Jojo - 11-09-2012, 23:25
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: orheen - 11-09-2012, 23:54
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Hüseyin AKTAŞ - 12-09-2012, 10:32
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Kuvay Sanlı1 - 12-09-2012, 10:59
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Ateş Ülker - 12-09-2012, 13:41
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Emine Alpaslan - 12-09-2012, 14:33
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: orheen - 12-09-2012, 15:16
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Oktay ERTAN - 12-09-2012, 18:00
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: ibrahimethemAy - 23-09-2012, 19:33
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: MuratOzertunc - 23-09-2012, 20:13



Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi