16-11-2012, 18:43
Öncelikle, Gülkız Hanımın başkanlığını ben de kutlarım. Dilerim ki bir şeyleri değiştirebilir.
Türkiye olarak, tüm yatırımsızlıklara ve olanaksızlıklara karşın sporun her dalında çok ciddi yetenekler çıkarıyoruz. Ama ne yazık ki Türkiyemizin kendisi gibi hiçbir spor dalında da huzur diye bir şey bulunmamaktadır. Spordaki başarısızlığımızın asıl nedeni budur. Ve bu durum, önceki başkan döneminde satranç için de aynen geçerliydi.
Satrancın başındaki bir kimsenin ikinci görevi, gerekli olanakları yaratmak ve doğru yatırımlar yapmaktır. Ancak, ilk görevi, satrançta bu huzur ortamını sağlamak olmalıdır.
Satranç camiamızda kendisine ilişkin kuşkuların olması doğaldır. Bu, iki önemli nedenden kaynaklanmaktadır:
Birincisi, kendisi bir kadındır. Aslında kafalardaki kuşku, tam olarak yeni başkanımızın kadın olmasından dolayı değildir. Kadın bir federasyon başkanına alışık olmamak da değildir. Sözkonusu kuşku, aslında bu işlerin kirli yollarla yürütüldüğünün bilinmesinden kaynaklanmaktadır. Hem kirli işler sahası bir kadına yakıştırılmamaktadır, hem de bu tür kirli işlerin altından, ince ruhlu olarak algılanan kadınların kalkamayacağı düşünülmektedir.
Gülkız Hanım konusundaki kuşkuların ikinci nedeni, başkanlık koltuğuna kendi oturmaktan çok, o koltuğa başkalarınca taşınmış olmasıdır. Bu durumun, kendisini başkan olarak ortaya koyabilmesi ve kendi kararlarını uygulayabilmesi konusunda büyük bir sorun yaratacağı, düşünen herkesçe bilinmektedir. Ancak, şu da var ki, eski federasyonca kendisi değil de kim aday olarak gösterilseydi, aşağı yukarı aynı kuşku o kişi için de söz konusu olacaktı.
Gülkız Hanımın bu kuşkuları doğal karşılaması, kendi kararlarını verdikçe, bir başkan olarak kimliğini ortaya koydukça ve olumlu işler yaptıkça bu kuşkuların dağılacağını bilmesi gerekir.
Kuşku içindeki kişilerin de önce şunu anlaması gerekir: Ali Nihat Yazıcı elbette bundan sonra da işlere karışacaktır. Kendi getirmiştir, karşılığını da isteyecektir. Ancak, şurası yine de çok önemli ki artık kendisi başkanlık koltuğunda oturmamaktadır. Ali Nihat Yazıcı dönemi kapanmıştır, Gülkız Tulay dönemi başlamıştır. Ve Gülkız Tulayın tüm başkanlık dönemi boyunca Ali Nihat Yazıcının bir bakıma kuklası olacağını varsaymak, Gülkız Hanıma bir saygısızlıktır, Onu yok saymaktır ve bir bakıma, kişiliğine hakarettir. Hani kendisine tembel denilen bir çocuğun, al sana tembel dercesine tembelliği kimlik olarak üzerine giymesi gibi, Gülkız Hanıma veya herhangi birisine olumsuz yaklaşan kişiler de, sözettikleri türden olumsuz bir kimlikle karşılaşmayı, bir bakıma hak eden bir duruma düşer.
Bu nedenlerle ben, her ne kadar Gülkız Hanımın işinin kolay olmadığını bilsem de, Ali Nihat Yazıcının başka, Gülkız Tulayın başka kişiler olduğunu göz önünde bulundurarak ve kendisini kimlikli bir birey olarak kabul etmenin gerekli ve önemli bir duruş olduğunu bilerek, kendisine olumlu yaklaşılması, şans ve zaman tanınması gerektiğini düşünüyorum.
Şeyh Edebalinin Osman Gaziye öğütlerini çok beğenirim. Son olarak, yeni başkanımız Gülkız Hanımın dikkatini bunlardan bir parçaya çekmek isterim:
Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana Suçlamak bize; katlanmak sana Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...
Türkiye olarak, tüm yatırımsızlıklara ve olanaksızlıklara karşın sporun her dalında çok ciddi yetenekler çıkarıyoruz. Ama ne yazık ki Türkiyemizin kendisi gibi hiçbir spor dalında da huzur diye bir şey bulunmamaktadır. Spordaki başarısızlığımızın asıl nedeni budur. Ve bu durum, önceki başkan döneminde satranç için de aynen geçerliydi.
Satrancın başındaki bir kimsenin ikinci görevi, gerekli olanakları yaratmak ve doğru yatırımlar yapmaktır. Ancak, ilk görevi, satrançta bu huzur ortamını sağlamak olmalıdır.
Satranç camiamızda kendisine ilişkin kuşkuların olması doğaldır. Bu, iki önemli nedenden kaynaklanmaktadır:
Birincisi, kendisi bir kadındır. Aslında kafalardaki kuşku, tam olarak yeni başkanımızın kadın olmasından dolayı değildir. Kadın bir federasyon başkanına alışık olmamak da değildir. Sözkonusu kuşku, aslında bu işlerin kirli yollarla yürütüldüğünün bilinmesinden kaynaklanmaktadır. Hem kirli işler sahası bir kadına yakıştırılmamaktadır, hem de bu tür kirli işlerin altından, ince ruhlu olarak algılanan kadınların kalkamayacağı düşünülmektedir.
Gülkız Hanım konusundaki kuşkuların ikinci nedeni, başkanlık koltuğuna kendi oturmaktan çok, o koltuğa başkalarınca taşınmış olmasıdır. Bu durumun, kendisini başkan olarak ortaya koyabilmesi ve kendi kararlarını uygulayabilmesi konusunda büyük bir sorun yaratacağı, düşünen herkesçe bilinmektedir. Ancak, şu da var ki, eski federasyonca kendisi değil de kim aday olarak gösterilseydi, aşağı yukarı aynı kuşku o kişi için de söz konusu olacaktı.
Gülkız Hanımın bu kuşkuları doğal karşılaması, kendi kararlarını verdikçe, bir başkan olarak kimliğini ortaya koydukça ve olumlu işler yaptıkça bu kuşkuların dağılacağını bilmesi gerekir.
Kuşku içindeki kişilerin de önce şunu anlaması gerekir: Ali Nihat Yazıcı elbette bundan sonra da işlere karışacaktır. Kendi getirmiştir, karşılığını da isteyecektir. Ancak, şurası yine de çok önemli ki artık kendisi başkanlık koltuğunda oturmamaktadır. Ali Nihat Yazıcı dönemi kapanmıştır, Gülkız Tulay dönemi başlamıştır. Ve Gülkız Tulayın tüm başkanlık dönemi boyunca Ali Nihat Yazıcının bir bakıma kuklası olacağını varsaymak, Gülkız Hanıma bir saygısızlıktır, Onu yok saymaktır ve bir bakıma, kişiliğine hakarettir. Hani kendisine tembel denilen bir çocuğun, al sana tembel dercesine tembelliği kimlik olarak üzerine giymesi gibi, Gülkız Hanıma veya herhangi birisine olumsuz yaklaşan kişiler de, sözettikleri türden olumsuz bir kimlikle karşılaşmayı, bir bakıma hak eden bir duruma düşer.
Bu nedenlerle ben, her ne kadar Gülkız Hanımın işinin kolay olmadığını bilsem de, Ali Nihat Yazıcının başka, Gülkız Tulayın başka kişiler olduğunu göz önünde bulundurarak ve kendisini kimlikli bir birey olarak kabul etmenin gerekli ve önemli bir duruş olduğunu bilerek, kendisine olumlu yaklaşılması, şans ve zaman tanınması gerektiğini düşünüyorum.
Şeyh Edebalinin Osman Gaziye öğütlerini çok beğenirim. Son olarak, yeni başkanımız Gülkız Hanımın dikkatini bunlardan bir parçaya çekmek isterim:
Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana Suçlamak bize; katlanmak sana Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...