Sevgili Günlük
#1
20 Aralık 2010

Bazen havadan mıdır nedir? Belki de insanların birbirlerinden mesafe olarak uzakta olsalar da ruhlarının haberleşmesi gibi bir şey. Eloğlu uzaklardan duyar kardeşin yakınındayken duymaz derler ya iş te o günlerden biri. Hani insanın kendini kalabalıklar içinde yalnız hissettiği olur. Her şeyiniz var hiçbir eksiğiniz yok gibidir. İçinizde yine de nedensiz bir sıkıntı. Genellikle böyle hissettiğiniz zamanlarda kötü bir haber almaktan korkarsınız. Destek beklentiniz kendinize değil fikirlerinize, başkalarını düşünerek yaptığınız işedir. Desteğini beklediğiniz, onlar için çalıştığınız kişiler sizi doğru ve tam anlamamışlar, belki de herkes haklıdır sadece frekanslarınız uyuşmamıştır. Bir destek sözü bir gülümseme işareti Smile beklersiniz. Belki de sadece bir .(nokta) . Her zaman önemli bir işleri ve mazeretleri vardır. Size “hep durmak yok çalışmaya devam”, “ karamsar olmaya gerek yok” diyenler, siz yorgunken yardımına koştuklarınız sizin idealleriniz için desteğe ihtiyaç duyduğunuz da hep çok yorgundurlar. Ya içlerinden gelmez, Ya üşenir, esirgerler. Kişisel ihtiyaçlarımız, alışveriş, programlarımız, dünya işleri ne zaman biter ki…

Böyle bir sabahtı bugün. Birkaç genç geldi. Hem gülüyorlar hem gizemli bir tedirginlik. Size bir şey söyleyeceğiz ama üzülmeyin. Ben şaşkın bir halde dinlerken, “Hafta sonu bize sizin öldüğünüzü söylediler. Nasıl olur dedik daha dün görmüş birkaç kişi dedik. Arkadaşlara sorduk, inanmadık kalktık geldik. Şimdi size anlatsak mı anlatmasak mı bilemedik ama bu yüzden burdayız.”

Bir an ben de başınız sağ olsun diye espri yapsam gülmekten kırılsak mı diye düşünüyorum. Muziplik yapıp şoku atlatmak için “çok geç kaldınız siz gelinceye kadar ben çoktan gitmiştim yine de siz sağ olun Allah size uzun ömürler versin” diyesim var.

Son günlerde bolca Cem Yılmaz ve ölüm esprileri yapıyoruz. Acaba dün geç ve yorgun yattım tam da rüya aşamasında mıyım diye koltuğa tutundum. Normal bir koltukta ve odadayım. Gerçekten yaşıyor muyum diye gençlerden biri de emin olmak istiyor gibi dokundu omzuma. Bakıştık…Her şey normal.

Tuhaf duygular içinde en ayakları yere basan ! lafımı söyledim. “Olur mu çocuklar ya… yapacak işler var daha yaşıyacağım. Şimdi gitmenin zamanı mı?” Yapılacak işler kısmı gerçek ve önümde yığılı da yaşayacağıma ve o işleri bitireceğime dair garanti hangi sözleşme de varsa. Smile Biraz sohbet ettik. Bolca gülüştük, birbirimize uzun ömürler diledik, dağıldık. Günün koşuşturmasında unuttuk gitti.

İlkindi zamanları biraz rahatladım. Bir kaç saat öncesinden bir arkadaşımdan kayıp bir çağrı var telefonumda. Aradım hemen. İyi haberler duymalıyım bu gün. Anlatırken sesi titriyor hala soğuk demek oraları. Köşe yazısını okudun mu dedi. Okumadım şimdi bakarım bekle dedim. Hızlıca göze çarpan yerlere baktım. Bu yazıyı şimdi okumam dedim. İçinde ölüm geçiyorsa, gitmek geçiyorsa, gözlerime zarar verecekse sonra okurum. Telefonu kapattım. Odanın kapısını kapadım ve okudum. Bir süre kaldım öylece. Bir kez daha konuştuk arkadaşımla. Yani konuşmaya çalıştık…

Yazıları güldürür, bolca düşündürür, sövse bile yerinde edepli usturuplu olurdu.Bazen ağlatır ama hep insanlığı öğretirdi. Ne zaman içim sıkılsa, bir şey söylemek isteyip ne diyeceğimi bilemesem güzel yazıları imdadıma yetişirdi. Bana yaşama sevinci ve umut verirdi. Yazıları içinde ölüm kelimesi bile geçse...

Şimdi ben o yazıyı buraya eklemesem herkes o güzel yazıyı, başkan’ın yazısını okuduğumu sanacak. Satrançla ilgili değil merak etmeyin. Kavga, hakaretler, kin, intikam, gerilim dolu kanıksadığımız ortamımız yerli yerinde duruyor.

İyisi mi ben yazıyı ekleyeyim siz de oku-yun.

İriyarı, kocaman ayaklı, kolay gülmeyen bir adamdı. Onunla konuşurken “Acaba bana kızdı mı” duygusuna kapılırdınız.
O gece aradı, ağlıyordu…
“Kuşum öldü” dedi…
Onun bir kuşunun olabileceğini hiç düşünmemiştim. “Adı neydi” diye sordum, hıçkırıklar içinde yanıtladı:
“Kuşumun adı Kuşum’du…”
Bunu da hiç aklıma getiremezdim…
Bir kuşu vardı, kuşunun adını “Kuşum” koymuştu…
*
Kocaman adamın yalnızlık günlerinde, küçük kuş onun dostuydu. Eve gelince kuşu onun omzunda, evin içinde dolanırlardı. Sofranın bir köşesine de o konar, verilen küçük ekmek kırıntılarını yerdi.
Küçük kuş o evde yokken hiç ötmezdi, akşamları daha kapıya takılan anahtarın sesi ile şarkılarına başlardı. Kocaman dostunun omzuna konduğunda “Seni özledim” der gibi kulaklarından öperdi.
O gece bir anda ölmüştü. Kocaman adam bir süre onun kalkıp uçmasını bekledi. Sonra anladı, dizlerinin üzerinde yere kapandı… Bir süre sonra küçük bir mukavva kutunun içine serdiği beyaz örtünün üzerine yatırdı küçük dostunu, renkli tüylerini okşadı, başını düzeltti… Bütün gece uyumadı, küçük mukavva kutunun başında bekledi kocaman adam…
Durmadan ağladı…
Sabahleyin güneş doğarken küçük kuşun şarkılarına başladığı saatte, mukavva kutuyu alıp, kuşunun dolandığı evin her köşesinde gezdirdi.
“Kuşum”u evin bahçesindeki gül ağacının altına gömdü.
Sonra beni aradı sordu:
“Şimdi ben ne yapacağım?..”
*
Hiç…
Kocaman adamın yapacağı hiçbir şey yoktur, sadece içindeki dayanılmaz özlemi susturmaya çalışacaktı ama beceremeyecekti…
Ben ise küçük bir canlının dahi, en sert yüreklerde açtıkları sevgi dehlizlerini bilirim… O dehlizlerden gidilince “insan” çıkar karşınıza…
Bazen bir küçük kuş için ağlıyordur “insan”…
Böyle bir şeydir işte hayvan sevgisi…
Normal hayatta dost olamayacağınız, varlığının farkına bile varamayacağınız “insanın” boynuna çok uzaklardan sarılıp ağlarsınız…
Bir küçük kuş başınızın üzerinde uçuşup durur…


20 Aralık 2010 / Bekir Coşkun
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi