Haç kafalı Şah'la oynamak Zorunlu mu?
#14
Sözü dolandırmadan, doğrudan söyleyeceklerime gireyim. Tarihe bakıldığında Türkler, Ok ve On diye iki kola ayrılır. Batılılar’ın “Hun” dediği On Türkleri’nin simgesi, sonradan İslamiyet’in simgesi olacak olan hilaldir. Diğer kol olan Ok Türkleri’nin simgesi ise, sonradan Hıristiyanlığın simgesi olacak olan haçtır. Bugün Museviliğin simgesi olarak bilinen altı köşeli yıldızın da, çok çok eski zamanlardan beri var olan, kutsal anlam taşıyan bir Türk damgası olduğunu da ayrıntıya girmeden buraya ekleyeyim (Yalnızca simgeler değil, bugün kendilerine özgü olarak bilinen dinsel geleneklerin çoğu o dinlere Türkler’den geçmiştir. Dahası ve bence asıl önemlisi, God, Hüda, Allah gibi Tanrı için kullandıkları adlar da o dillere hep Türkçe’den geçmiştir). Kısacası, üç dinin üçünün simgesi de Türk işidir.

Can Bey’in de söylediği gibi, gerçekten de Hıristiyanlık 4. yüzyıla kadar haç diye birşey kullanmamıştır. Ta ki bu dönemdeki Kavimler Göçü’ne kadar. Batılılar, herhalde kafalar karışsın diye "Kavimler Göçü" demiş, sizin kafalar karışmasın. Kavimler Göçü denen, aslında, Türkler’in Avrupa’ya bilmemkaçıncı kez büyük topluluklar halinde akmasından başka birşey değildir. Türkler, bu akınlar sırasında haçı da yanlarında götürmüştür. Böylelikle önce Ermeniler, sonra Roma’ya karşı güçlenmek için Türkler’i kullanan Konstantin’in başında bulunduğu Bizans, daha sonra da Roma haçı kabul etmiştir.

Hindistan’da bugün 50 milyon kadar kişi, hâlâ Türkler’in o eski Tanrı dinine inanır. Gelgörki bunların Hıristiyanlık’la hiç bir ilgisi olmamasına karşın, Batılılar bu topluluğu Hıristiyanlığın bir kolu olarak tanıtır, çünkü bu kişiler simge olarak Türkler’den aldıkları haçı kullanır.

Avrupalılar Amerika’ya çıkmadan önce, Kızılderililer’in kuşaktan kuşağa aktardığı bir inançlarını okumuştum: Birgün akrabalarımız gelecek, bu kıtaya ışığı yeniden getirecek (Burada “akrabalarımız”dan kastettiklerinin Türkler olduğunu ve Kızılderililer’in Türk kökenli olduklarını bugün Kızılderililer’in kendilerinin de kabul ettiğini hemen belirteyim). İşte bu inanışla akrabalarını gözleyen Kızılderililer, Avrupalılar’ın gemilerinin yelkenlerdeki haç işaretini görünce, kuşaklardır süren beklentilerinin gerçekleştiğine inanıp, Avrupalılar’ın Kıta’ya çıkmasına hiç karşı koymadıkları gibi, yardımcı da olmuşlardır. Çok geçmeden, bu gelenlerin akrabaları olamayacağını anlamışlardır, ama... Sonrasını biliyorsunuz.

Mısır uygarlığını kuranların oraya Orta Asya’dan geldiğini Batılılar’ın kendileri söylüyor. Özellikle söylemedikleri şey ise, o Orta Asya’dan gelenlerin Türk olduğudur. Ve haç işareti, Mısır’daki “Tammus” kavramından çok daha önceleri vardı.

Daha fazla ayrıntıya girmeden şunu söyleyip bitireyim: Can Bey’in gönderdiği bağlantıda gözüken İskandinavya’da, Babil’de, Asur’da, Hindistan’da, Mısır’da, Fenike’de, Çin’de, Pers’te, İnka’da, Aztek’te görülen o haç, Türkler’in bütün kıtalardaki izleridir. Bunu da en iyi Batılılar bilir.

Can Bey, gönderdiği bağlantı için, “görece ‘tarafsız’ sayılabilecek bir kaynak” demiş. Ben bu sözden, haçın bir Türk simgesi olduğunu Can Bey’in de bildiği, ama bir Türk olarak bunu söylerse, tarafmış gibi algılanacağı düşüncesinde olduğu anlamını çıkardım. Eğer öyleyse, ben de şunları söylemek isterim: Bir bilimsel araştırmaya taraf olarak girilebilir ki çoğunlukla olan da budur zaten. Bu, o araştırmacıya itici bir güç verdiği için kötü birşey de değildir. Ama gerçek bir bilimadamı, başlangıçta bulunduğu tarafa yada başlangıçtaki inançlarına zıt deliller gördü mü, tercihini bulunduğu taraf doğrultusunda değil, bilim ve gerçekler doğrultusunda yapar. Tarafsız davranmak, yalnızca burada önemlidir. Bugün bütün kanıtlar Türk uygarlığını işaret ediyorsa, benim bir Türk olmam, bu gerçekleri dillendirmeme engel olamaz. Özellikle de bu gerçeklerin üzeri özenle örtülüyorken.

Bütün bunları bilen biri olarak, Can Bey’in "Haçın 'Hıristiyan sembolü' olduğu konusundaki yorumunu 'Hıristiyanların da kullandığı bir sembol' olarak değiştirmek istersem bilmem bana kızar mısın?" biçimindeki sözlerinden aşağı yukarı neyi kastettiğini, hak verirsiniz ki anlamıştım. Hatta cümle kurulumundan benim anladığım, Cengiz Bey’in de bu konuda bilgisi var ve Can Bey’le bu konuda daha önce konuşmuşlar. Can Bey’den sözlerini açmasını istememin iki nedeni vardı. Birincisi, ben bunları, bu konuda bilgi sahibi olan tek kişiymişim gibi yazsaydım, inandırıcılığı az olurdu. Ama şimdi görülüyor ki Hıristiyanlık öncesi haç konusunda bilgisi olan tek kişi ben değilim.

İkinci nedenim, haçın Türkler’in kültürünün bağrından çıkmış bir simge olduğunu bilen kimi satranççıların, haçlı satranç takımlarına bu nedenle tepki göstermekte gönülsüz olması olasılığına değinmekti. “STAUNTON, KASPAROV, ANAND VE DSM” başlığında yazılanları okursanız göreceğiniz gibi, haçlı satranç takımları konusunda ben de epey uzun bir yazı yazmıştım. Haçın bir Türk simgesi olduğunu öğrendiğimde ya 2001 ya da 2002 yılıydı. O zamandan beri de bildiklerimi fırsat buldukça çevreme söylerim. 2009’da yazdığım o yazıda ise bunu bilmezlikten gelmeyi yeğlemiştim. Çünkü yazı zaten uzun bir yazı olmuştu, kaldı ki haçın bir Türk simgesi olduğunu anlatması ayrı bir dert olacaktı, haçın bir Türk işareti olduğunu bilen birisi olarak haçlı satranç takımlarına niye karşı çıktığımı anlatması ise ayrı bir dert. Ama artık ilkini anlattım, ikincisini de anlatabilirim.

Hernekadar haç gerçekte Türkler’in düşünce gücünden ve yaşam felsefesinden doğmuş bir simge olsa da, bugün bunu bilen çok az kişi var ve bugün Hıristiyanlık’ın simgesi olduğunu bilmeyen de neredeyse yok. Kendilerine uygar diyen ve kendilerini herkese öyle tanıtan Batılılar, herhalde uygarlıklarından olsa gerek, başkaları üzerinde egemenlik kurmak için, kendi kültürlerini ve kültür simgelerini o başkalarının bilinçaltına usul usul yedirir. Ve bunun için en küçük bir fırsatı bile kullanırlar. Haçlı satranç takımları da bunlardan biridir.

Satrançta bunu nasıl da sinsice yaptıklarını, “STAUNTON, KASPAROV, ANAND VE DSM” başlığı altında yazmıştım, burada agresif player’ın sorusuna yanıt vermekle başlayıp bir kez daha yazayım. Kendisi, “bir oyuncu herhangi bir turnuvada ben haç kafalı şahla oynamak istemiyorum deme hakkına sahip mi? Yakınlarda yapılacak olan Türkiye Şampiyonası’nda mesela böyle bir hakkı var mı oyuncunun?” diye sormuş. Aşağıdaki bağlantı FİDE’nin sitesinedir, dileyen bakabilir:

http://www.fide.com/component/handbook/?...w=category

Taşlar konusundaki 2 numaralı maddeye bakılırsa görülür ki FİDE, “haçlı takımlarla oynayacaksın” deme hakkına sahip olamayacağı için, öyle birşey demiyor. Yalnızca bu bile istemeyenin haçlı takımlarla oynamayabileceğini gösterir. Ama daha önce öteki konubaşlığında dediğim gibi, bu adamlar piskolojiden çok iyi anlar. Oyuncuların önüne haçlı takımları sürerler, birçok kişi haçlı takımlarıyla oynadığının ayırdına varmaz bile, gözü alışmıştır çünkü. Haçlı takımlarından rahatsızlık duyanların çoğu da, turnuvadaki onca kişi arasında huzursuzluk çıkaracak tek kişi olmaktan kaçındığı için sesini çıkarmaz. Sonra da yetkililer çıkar, ”kimse rahatsız olmuyor, biz de haçlı takımları sürüyoruz” der.

Aynı bağlantı adresinden 1.1 ve 1.2 maddelerine de bakalım. FİDE, bu maddelerdeki şu kadarcık yazıda bir sürü kelime oyunu yapmış. Söylenen şey şu:

“1.1 Şampiyonalardaki final karşılaşmaları, ancak karşılaşan oyuncuların ikisinin de onayını almış satranç takımıyla oynanır. Oyuncular satranç takımı konusunda uzlaşmaya varamazsa, karşılaşmanın oynanacağı takımı başhakem belirler.

1.2 Şampiyonadaki bütün karşılaşmalarda kullanılacak takımların hepsinin de aynı olması konusundaki önerimizi, önemle vurgularız.”

Diyelim ki finale çıktın, önüne sürülen haçlı satranç takımıyla oynamak istemedin. Yedek bir takım, hatta garanti olsun diye yedek birkaç tür takım var mı acaba? Hadi var dedik, geçtik. Sen haçsız, rakibinin de haçlı takımla oynamak istemesi durumunda hangi taşlarla oynanacağı konusunda bir kararsızlık düşünülemez bile. Hiç kimse kendi inançlarını başkasına dayatamaz, hele ki karşı taraf buna karşı koyarken. Bu durumda kesinlikle haçsız takımlarla oynanır. Öyleyse sen haçı beğenmezken, rakibin de getirilen yeni takımın nesini beğenmeyebilir: Rengini, boyutunu veya taşların seçilemezliğini. Öyleyse arada nasıl bir anlaşmazlık çıkabilir: Sen ilk takımı tepesindeki haç nedeniyle istemedin, “dinime yada dinsizliğime dokunduğu için de değil, sizin bu sınırınızı bilmezliğinize ve seviyesizliğinize gıcık olduğum için ben bu taşlarla oynamıyorum” dedin, rakibinse öteki taşların boyutunu veya rengini beğenmediği için. Avrupa mahkemelerinde bile kazanırsın! Üzerine bir de tazminat alacağın gibi, haçlı veya herhangi bir dinsel sembollü satranç takımlarının uluslararası turnuvalarda kullanılamayacağı kararını da aldırtırsın. Gerçi böyle bir mahkemeyi kazanmak için final oynamana da gerek yok, sıradan biri olarak da mahkeme açıp rahatlıkla kazanabilirsin. Tek bir davaya bakar. Adamlar işlerini bu kadar zayıf bir ip üzerinde, besbelli ki mahkeme açan olmadığı için bu kadar rahat götürüyor.

Neyse efendim, biz final karşılaşmasına dönelim. Sen gelen takımla haçtan dolayı oynamak istemedin, rakibinse renginden dolayı. Son karar başhakemin ya, başhakem elinde kural kitapçığıyla geldi. Ne diyor FİDE 1.2 maddesinde başhakeme: “Şampiyonadaki bütün karşılaşmalarda kullanılacak takımların hepsinin de aynı olması konusundaki önerimizi, önemle vurgularız”. Final karşılaşmasına kadar bütün karşılaşmalar haçlı takımlarla oynandığına göre, “önemle vurgulanan öneriyi” dikkate alan başhakemin haçlı takımı seçmesi beklenir.

Tabi akla bir soru daha takılıyor: Neden yalnızca final maçı? FİDE’nin muhtemelen yapacağı “her masa için yetecek kadar yedek takımımız yok” açıklaması, ciddiye alınamaz. Elbette herhangi bir turda, istemeyen, haçlı takımlarla oynamaz ve FİDE’nin isteyenin önüne başka takım koymaktan başka bu konuda yapabileceği hiçbirşey olamaz.

Can Bey’in demiş olduğu gibi, ülkeler değil, bireyler dinsel inanç sahibi olabilir (konumuz açısından din devletlerine değinmeye gerek olmadığı için, orayı geçiyoruz). Gelgörki zaman Batılılar’ı bir türlü değiştirmiyor. Afrikalılar der ki, “beyaz adamlar geldiğinde bizim topraklarımız vardı, onların İnciller’i. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bir de baktık bizim elimizde İnciller'imiz var, onların toprakları”. Yalnızca Afrika’da değil, tarih boyunca girdikleri her yerde yaptıkları bu. Üstelik kendilerini hep masum, hep uygar göstermeyi becerebilmişlerdir. Geçmişte de bu böyle, bugün de. Bizlerse haçlı satranç takımlarına itiraz edildiği zaman “konuya dinsel açıdan yaklaşmak yanlış olur” diye itiraz ederiz, ama şöyle dışardan bir baktığımızda görürüz ki “Batılılar’ın yaptığı, düpedüz din ve kültür dayatmacılığıdır”.

Mesele, Müslümanlık – Hıristiyanlık sorunu değildir. Mesele Batı’nın, haçı, anlattığım nedenlerle dinli dinsiz herkese dayatmasıdır. Tanrı’ya inanıp inanmamak, haçlı takımlara karşı alınması gereken tavrı değiştirmez, çünkü sorun, ”insanlık” sorunudur. Ve Sıtantın’mış, standartmış, bilmemneymiş, hiç bir neden haçlı satranç takımlarını haklı gösteremez. Haçlı satranç takımlarına haklı kılıflar uydurmaya çalışmak, en kibar deyimle, bu insanlık sorununa gözyummak demektir.
Ara
Cevapla


Bu Konudaki Yorumlar
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: abdullaharik - 05-01-2011, 02:18
Haçlı Şah - Yazar: Cengiz Keleş - 05-01-2011, 09:27
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: canince - 05-01-2011, 09:59
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: canince - 05-01-2011, 10:09
Kavuksuz Şah - Yazar: Cengiz Keleş - 05-01-2011, 10:55
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: canince - 05-01-2011, 11:21
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Oktay ERTAN - 05-01-2011, 12:59
Oynamama hakkı var mı? - Yazar: agresif player - 05-01-2011, 13:19
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: bahtiyar - 05-01-2011, 13:29
Re: Oynamama hakkı var mı? - Yazar: atti - 05-01-2011, 14:01
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: İskender Altındiş - 08-01-2011, 09:27
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: canince - 10-01-2011, 02:31
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: İskender Altındiş - 12-01-2011, 03:49
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: canince - 12-01-2011, 08:37
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Cengiz Keleş - 13-01-2011, 13:10
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: nuktan - 14-01-2011, 21:04
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: İskender Altındiş - 14-01-2011, 23:40
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: nuktan - 18-01-2011, 21:13



Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi