Galatasaray'ın Yeni Stadı (Başbakanlığa Gönderilmiştir)
#21
serhad kangöz Nickli Kullanıcıdan Alıntı:Kimliğinizi gizleyerek siyasi tartışmayı ısrarla provoke ediyorsunuz.
Kimsiniz? Hangi kurum veya parti ile organik bağınız var?


kitaro Nickli Kullanıcıdan Alıntı:

Adam diyor:
-Herkesi sigortalatacağım, Herkese MAAŞ bağlatacağım, Herkes yattığı yeden para alacak.

-Pardon bir yıllık GSMH eşit olan bu imkansız vaatleri nasıl karşılayacaksınız?

-Cevap:Benim adım KEMAL!!!
------------------------

Referandum öncesi;

Baş örtüsü sorunun ben çözeceğim, Herkese Af getireceğim.

Referandum sonrası hepsi buhar oldu!!.

----------------

Erdoğanın karşısına "rakip" olarak bu kadar kötü adam bulunurdu.


Benim bir şeyi proveke ettiğim yok.


-"At gözlüklerini" takıp gelmiş , yapılan bir hizmeti bile alkışlama kapasitesi olmayanların tam kaşışında yer alıyorum..

-Senelerce "biz Atatürkçüyüz" bizim gibi gibi giyineceksiniz yoksa size üniversite yok , kamu kurumlarında çalışma yok, devlet dairesine girmek bile yok diyen dikta rejiminin tam karşısındayım

-Biz Atatrükçüyüz bizim gibi düşünmeyen herkes "vatan haini , yandaş, cahil kesim, vatan haini " diyenlerin tam karşısındayım.

Bunları söylemek için bir partiye üye olmaya gerek yok.

2002 ye kadar ORDU+YARGI+CHp zihniyetinin dikta rejimini gördük.

Ve bu dikta rejimin yerine Demokratik bir Türkiyenin gelmesini büyük bir zevkle izleyen bir vatandaşım.
Ara
#22
Kim olduğunuzu bilmediğim için bu alt düzey parti propagandalarınızı şahsen cevaplayamıyorum. Karanlıkta saklandığınız için maşallah sesiniz oldukça gür çıkıyor.



kitaro Nickli Kullanıcıdan Alıntı:2002 ye kadar ORDU+YARGI+CHp zihniyetinin dikta rejimini gördük.

Ve bu dikta rejimin yerine Demokratik bir Türkiyenin gelmesini büyük bir zevkle izleyen bir vatandaşım.
Ara
#23
Kitaro, “ülkenin gelinen noktasında ben bir sorun göremiyorum” demişsiniz. Siz hiçbirşeyi göremezsiniz, çünkü halkın yüzüne baktığınız yok. Bu da demektir ki aslında halkla da ülkeyle de ilgilendiğiniz yok. Sizin hiçbirşeyi anlayacak durumda olmadığınızı ben zaten daha önceden anladığım ve boşuna zaman yitirmek heveslisi olmadığım için konuyu pek fazla uzatmak istemiyordum. Ancak, bilgisizliğinize, ilgisizliğinize ve düşünmezliğinize borçlu olduğunuz sınırtanımazlığınız, canımı sıktı.

“Devletin içindeki Ergenekon türü terör yapılanmalarına son veriliyor” demiştiniz. Siz bunun böyle olduğunu sanırsınız, çünkü inanmak istediğiniz kişiler size böyle söylüyor ve siz bunun yalan olup olmadığını irdeleyebilecek biri değilsiniz. Size söylenen bir şeyin doğru olup olmadığını ortaya çıkarmak için herhangi bir yol bildiğiniz de yok. Eğer kendinize itiraf edecek kadar içtenseniz, bunu siz de kabul edersiniz.
“Türkiye uluslararası arenada bölgesinde lider güç oluyor” demiştiniz. Demek ki sizin İsrail’le, Amerika’yla ve Avrupa ülkeleriyle ne anlaşmaların imzalandığından haberiniz yok, merak ettiğiniz de yok. Ben yalnızca içlerinden en basit bir türüne değinip çok basit bir soru sorayım. Türkiye bugün sularını, ırmaklarını yabancılara satıyor, daha da satacak. Belki anımsarsınız, geçen aylarda bir İspanyol şirketi suyu kesip de köylülere su bırakmayınca, köylülerimiz isyan etmişti. Hani başbakanımızın “Biz bu ülkeye hizmet ediyoruz, birileri tekere çomak sokmaya çalışıyor” dediği köylüler. Hiç kuşku yok ki siz o zaman da o “birileri”nden kastedilenin muhalefet olduğunu sandınız. Ama muhalefetteki hiçbir parti bu konuda tek bir ses çıkarmadı. Hiçbiri o köylülere gidip de sorunlarını dinlemedi. Dolayısıyla, başbakanın suçlanmaları üzerinden savmak için söylediği o söz, muhalefete değil, doğrudan doğruya orada yaşayan köylülere söylenmiş bir sözdü. Neyse efendim, “Türkiye bugün sularını, ırmaklarını yabancılara satıyor, daha da satacak” dedik. Yabancılar elde ettikleri bu hakları hiç insafsızca kullanma özgürlüğündeymiş gibi davranıyor. Zaten Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, isyan eden köylülerin ve halkın sesini kesip, yabancılara o özgürlüğü tanıyor. İşin ilginçliğine bakın ki başbakanımız ilk kez seçildiği tarihten yalnızca “iki ay” sonra en işlevli bir Yahudi derneğinden “üstün hizmet madalyası” aldı. Bu dernek, üstün hizmet madalyasını yalnızca on yılda bir verir ve yüzüncü yılı dolayısıyla verdiği onuncu “üstün hizmet madalyası”, bir Yahudi’ye verilmemiş olan ilk ve tek madalyadır. Daha sonraki yıllarda Hıristiyanlar da üstün hizmet madalyası verdi, Araplar da üstün hizmet madalyası verdi. Bu başbakan, Türkiye’nin İran’a yaptırım uygulanmaması konusunda oy kullanmasından hemen sonra, Karadeniz’deki bir konuşmasında “biz bu oyu, Sayın Obama’nın bize gönderdiği mektup doğrultusunda kullandık” demiş olan bir başbakandır. Şimdi sorum şu: İşte başbakanımızın halkına yaklaşımı ve yabancılardan aldığı madalyalar, işte yabancılarla yapılan anlaşmaların en basit bir örneği, işte yabancıların davranışları... Şimdi bir düşünün bakalım: Bu bölgede güçlenen ülke, gerçekten de Türkiye mi?

“Ekonomi gayet iyi yönetiliyor, Krizden Yunanistan batarken Türkiyenin başarısı ortada” demiştiniz. Bugün Türk köylüsünün topraklarının yüzde sekseni bankalar tarafından ipotek altında. Bugün köylü borcunu ödeyebilmek için böbreklerini satıyor. Evet, gerçek bu! Sağlık sigortalarının en az %60’ı yabancıların elinde, borsanın da %60’ından fazlası yabancıların elinde, bankalar yabancılarda. Esnafın hali içler acısı. Karşı komşumuz Yunanistan deniz ticaretinde dünyada bir numara iken, Boğazlar’a sahip Türkiye en sonlarda. 9 yılda tek bir tane fabrika açılmadı, sayısız kadarı kapandı. Ülkenin en kârlı ve en stratejik kurumları, üçer aylık kârları kadar paraya satılıyor. Ve bunu yaparken Hükümet’in en yetkili kimseleri, “benim değil mi, babamın malı gibi satarım” diyebiliyor; inanılır gibi değil dimi? Ve bir kovboy çıkmış, ekonomimiz gayet iyi yönetiliyor diyor. Helâl sana!

Kültür başkenti seçilen İstanbul, görmediği kadar etkinlik görmüş. Marmaray projesi kapsamında yapılan çalışmalar sırasında birçok tarihi eser bulundu. Bu tarihi eserler arasında 6000 - 8000 yıllık vazolar bulundu ve bu vazoların üzerinde Türkçe yazılar var. Bu da demek oluyor ki
1) İstanbul’u Yunanlılar değil, Türkler kurdu.
2) Türkler M.S. 1071’den çok daha önceden beri Anadolu’da yaşamaktadır.


Hazır bir de İstanbul kültür başkentiyken, başbakanımız, yaptığı konuşmada bunu bütün dünyaya duyursaydı ya... Ama öyle birşey söylemedi. Neden acaba? İstanbul’un tarihi M.Ö. 6000’lere çekildi, ama Türkler’in adı hâlâ yok.


Giyim biçimi nedeniyle kamu kurumlarına, devlet dairelerine, üniversitelere alınmayan kimselerden dert yanmışsınız. Aşağıda, etek boyu nedeniyle “Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’nde” işine son verilen bir piskoloğun haberi var: http://www.milliyet.com.tr/etek-boyu-tar...?ref=yahoo
Kahraman edalarıyla “ben şunun karşısındayım, bu haksızlığın karşısındayım” gibi içiboş gazeller okumuşsunuz, bir daha okumayın! Siz bugün, “senelerce ‘biz Atatürkçüyüz’ bizim gibi giyineceksiniz yoksa size üniversite yok , kamu kurumlarında çalışma yok, devlet dairesine girmek bile yok diyen dikta rejiminin tam karşısındayım” saçmalıkları dilinizden düşürmezsiniz, ama yarın öbür gün “türban takmayan, kıravat takan kişiler kamu kurumlarına giremez” dendiği zaman gıkınızı çıkarmayacaksınız. Bunu bu kadar kesin olarak söylüyorum, çünkü sizin o Atatürkçü dediğiniz kişiler başörtüsü konusunda sizinle konuşur, size söz hakkı tanır. Sizin bu gazel okumalarınız da bundandır. Ama yarın diğerleri gücü tümüyle eline geçirirse,işte onlar size o “karşı çıkmak” iznini ve özgürlüğünü tanımayacak. Tartışmak iznini bile vermeyecek.


Biz kimseye şunu şunu giy demiyoruz, “adam gibi, insan gibi giyin” diyoruz. “Çağdaş bir insana ne giymek yakışırsa, sen de onu giy” diyoruz. Evinin içinde istersen donsuz gez. Ama dışarda düzgün giyineceksin.


Kılıçdaroğlu’na gelince. Kendisi, yukarıda sözünü ettiğim köylülerin yanına gitmedi, sesini çıkarmadı. Bunun dışında yalnızca şu kadarını söyleyeyim: Referandum sonrası Avrupa’da temaslarda bulunmuştu ne hikmetse... Orada görüştüğü kişilerin, bu görüşmeye ilişkin düşüncelerini soran bir gazete, o Avrupalılar’dan aldığı şu yanıtları yazmıştı: “Kılıçdaroğlu bundan sonra demokrasi ve laiklik konusunda çok daha esnek davranacağını söyledi. Ama CHP’nin güçlü tabanı buna engel olabilir”. Avrupa’daki görüşmelerden Türkiye’ye döndükten hemen sonra da, başbakana yanıt verme telaşında şunları söylemişti: “...Hem bundan sonra bizim siyasetimiz değişti.” Ve taban da değişti.


Birşey daha söyleyeyim. Anlamak istemeyen kimselere ne anlatsan boş; zamana, emeğe yazık. Şu ana kadar yazılanları baştan sona bir daha okursanız, yaşamınızda ilk kez duyduğunuz çok şey göreceksiniz. Siz bu kadarını durup düşünmedikten sonra, size daha ne gibi bir gösterge sunulmasını bekliyorsunuz? Kim, size ne desin? Bazı kişiler sözden anlar, bazıları başka yollardan. Bazı kişiler düşünür de gerçekleri anlar, bazı kişilerse gerçekleri yaşayarak anlar. Bazı kişiler topluluk nereye giderse oraya gider, veya güç nereyi işaret ederse oraya. Siz, gücü elinde bulunduran kişiler ne diyorsa, onu hemen kabul ediveriyorsunuz. Bir gün roller değiştiği zaman, ki değişecek, işte siz bazı gerçekleri o zaman anlayacaksınız. O zaman başka türlü konuşacaksınız. O güne kadar ne dense boş. Ben enerjimi, sözden anlayan kişilere ayırmayı yeğliyorum. Neyse ki sözden anlamayan bir kişiye karşı sözden anlayan on kişi var.


Ha, birşey anlatabilmek amacıyla olmasa da, gerekli gördüğüm yerde bundan sonra da birkaç söz yetiştiririm, onu da söyleyeyim.
Ara
#24
Yazını okurken hiç garipsemedim çünkü: Yapılan işi görmemek için lafı değiştirmek, yapılmayanı yapılmış gibi göstermek.

1-Ekonomik Krizden Türkiyenin başarıyla çıkmasını, yunanistanın batması

(İrlanda ve Prortekizin batma noktasın gelmesi) Türkiyenin başarılı bir

ekonomiyle yönetildiğinin ispatırdır. Neden bunu dile getirmek yerine

"Yunanistan denizde birinci olmuş" gibi lafı çeviriyorsunuz. Hadi Denizde

birinci olsun peki O ülkede geçen aylarda Her gün grev , maaş kesintisi

oluyordu bunları neden görmüyorsunuz peki?

Ekonomik krizde ABD de bile bankalar büyük şirketler batarken türkiyede

Kaç tane banka, Büyük şirket battı peki?

Demekki siz lafı çevirseniz bile Ekonomik başarı var.

( Ayrıca şu Irmağın-suyun satılmasını şaşkınlıkla okudum acaba sallıyormusun merak ettim. Ne zaman açık artırması yapıldı, kaça satıldı peki. bir linkini koysaydınya. Bana hiç inandırıcı gelmedi. )

2- Ergenekon Terör örgütü türü terör örgütleri her zaman vardı, bunun

üzerine gidecek siyasi irade yoktu. Sen kabul etmeye bilirsin. Topraktan

çıkırılan cephanelikler, Ergenkon sanığı Veli Küçüğün, Danıştay saldırısı

yapan Alpaslan Aslanla çekilen fotoğrafları ve birçok delil var ortada.

Hadi hiçbirine İnanmıyorsanda Hrat Dinkin katledilmesi , malatya katliamı

çoluk çocuğun planlayıp yaptığı işlermiydi peki?

3-Senlerce sırf baş örtülü diye Üniversiteye sokulmayan yüzbinlerce

bayanı görmezden gelip sadece bir bayanın devlet memurluğuna

yakışmayan şekilde giyinmediği için atılmasını yani pireyi deve yapıp, "siz

yakında türban takmayanı, kravat takmayanı" istemezsinize getirmen ruh

halini gösteriyor.O olayla hükümetin ilgisi yok . Yönetmelik nasıl diyorsa o

şekilde giyinmesi lazım. O kadın baş örtüsü ile gitseydi gine atılırdı. Bu

kadar büyütmenize şaşırmadım çünkü sizin mantığınız "bunları biz baş

örtüsüyle üniversiteye sokarsak bizede baş ötüsü taktırılar" gibi

gerçekten paranoyak seviyesine ulaşmış.

Ayrıca insanlara :“adam gibi, insan gibi giyin” diyoruz.

“Çağdaş bir insana ne giymek yakışırsa, sen de onu giy”

diyoruz. "
şeklinde giyinme emri vermeyi nerden buluyorsunuz peki?

Sen bunu söylemenle İrandaki "söyle giyineceksiniz" rejiminden ne farkı

var? Ayrıca senin "çağdaş giyim" (nasıl oluyorsa artık) tarifinde insanların

dini inançlarına göre giyinme yok galiba.

4- Ordu bile sahibi olduğu bankayı (oyak) yabancılara satıyorsa bunda bir

sorun göremiyorum. Sizin yabancı almasın korkusu 1930 lardan kalma.

15 senelik demir perde ülkeleri bile özelleştirmeyi tamamladılar. Devlet iş

yapmaz vergi toplar. Özel bir kurumla devlet kurumu arasındaki farkı

görmek istiyorsan 10 binlerce kişinin çalıştığı TRT ile 1000-2000 kişinin

çalıştığı özel tvler arasındaki farkı göremiyormusun?

Hadi kulanıdığımız Turkcell-vodafon -Avea hepsi yabancı hisseli kuruluşlar

değilmi? Yabancıları sokulmasaydı şu an cep tlf nuyla kaç konuşurduk

peki. Özelleştirme devletin hantal kurumla dönemesi için gerekli ve bir

kurumu devlet ile özel sektörün işletmesi arasında dünya kadar farkı

göremiyorsan oda senin sorunun.

5-Yazınızda geçen Marmaray için ne düşünüyorsun çok merak ediyorum .

Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi ve bu hükümetin hizmeti.

Peki ; 2002 yılında 53 devlet, 23 vakıf olmak üzere toplam 76 üniversite

bulunduğunu, 2003-2010 arasında 49;u devlet, 29;u vakıf Üniversitesi

olmak üzere 78 yeni üniversite kurulması hakkında ne düşünüyorsun?

Yada 2002 ye kadar olan duble yolların 2 katı duble yapılmasını?

6-Ben T. Erdoğan süper adam hiç kusuru yok demiyorum, ama siyaset

arenasına baktımmı ondan başka lider, ülkeyi yönetecek adam

göremiyorum. (varsa biri yazsın lütfen)VE yeni anayasa içinde bu adama

destek vereceğim.Çünkü HSYK nın Adli ve İdari hakim savcılar ve Adalet

akademisi gibi Adaletle ilgili kurumlar tarafından seçilmesini bile "bunlar

yagıyı elegeçiriyor imdaat" gibi komik ifadelerle millete yutturmaya

çalışanların ,Yargıtay Başavcısının meclise posta koymasına bile "normal"

karşılayan zihniyetin sittin sen sivil anaysa yapmayacağına adım gibi

eminim.

Bardağın boş tarafını olabilir ama dolu tarafı daha fazla kesinlikle...
Ara
#25
Hindistan’da MÖ 6. yüzyılda ortaya çıkmış Caina adlı bir din vardır. Bunlara göre, ruh, dış dünyayla temas edince kötülüğe ve kötü ruh göçüne uğrar. Bu nedenle herşeyden yoksun olmak gereği inancını taşırlar. İşte bu yüzden bu dine inananların bir bölümü, bir kat elbise sahibi olmayı günah saymazken diğerleri onu bile günah sayar ve çıplak gezer.

Şimdi, Caina inancına sahip bir kişinin Türkiye’ye geldiğini düşünelim. İstediği gibi, öylece dolaşmasına izin mi vereceğiz? Yada bizim bir yurttaşımız, o dinin felsefesinden etkilenip, o dine girdi diyelim. İsteyen istediği inanca sahip olabilir, buna kimse karışamaz. Peki sokağa çıktığı zaman, “ben bu dine inanıyorum, hani bana özgürlük?” dediği zaman, biz kendisine öyle dolaşma “özgürlüğü” mü tanıyacağız? Sizin gibi bir “özgürlük” savaşçısı bu konuda ne gibi bir tepki verirdi? Şimdi burada, sizin vereceğiniz tepki konusunda benim kafam karıştı! “İnançlara göre giyinmeye özgürlük” diyen siz, herhalde kendisine izin vereceksiniz. Çocuklarınızla aynı sınıfta o biçimde ders işlemesine ses çıkarmayacaksınız. Ama öte yandan, işten atılan bayan konusunda “memurluğa uygun giyinmediğini”, bu yüzden işten çıkarılmasının da doğal olduğunu söyleyen de sizsiniz. Demek ki sizin de koyduğunuz bir sınır var. Caina dinine inanan bir yurttaşımız sizin gözlerinizin içine bakıyor... Peki şimdi siz O’na ne diyeceksiniz? Hangi “emri” vereceksiniz? (Ha bu arada, işten atılan bayanın yönetmeliğe uygun giyinmediğini o resimden mi anladınız?)

Başörtüsü "sorunu" yaşayan kızların oranı %1. Bunların da ailelerine sorulduğu zaman, kızlarının başörtüsü takmasındansa eğitim almasını yeğleyen velilerin oranı %75. Yani senin laikliği, yanlızca, %50'nin %1'inin %75'inin ailesine anlatman gerek. Ama pireyi deve yapan ben oluyorum.

Caina dini örneğinde, bazılarının aklına şu soru geliyor: Ülkede üç beş kişinin inandığı bir dinle Müslümanlığı aynı kefeye koymak herhalde doğru olmasa gerek.

Bir kere, bir ülkenin nüfusunun çok büyük çoğunluğunun Müslüman olmasıyla, ülkenin bir din devleti olmasında dağlar kadar fark var. Buna hiç girmeyeyim, siz biraz düşünün.

İkincisi, eğer Hz. Muhammed bugün yaşasa, anlayacağınız türden kişiler gibi giyineceği sanılıyorsa, Hz. Muhammed daha hiç anlaşılmamış demektir, İslâmiyet de öyle.

Üçüncüsü, başörtüsü Müslümanlığa özgü bir şey değil, İslâmiyet icadı hiç değil. En basitinden, Hıristiyanlık’ta da vardır. Başörtüsünün insanlık tarihi boyunca hikayesi, İslâmiyet’ten çok öncesine, mağara çağlarına kadar gider. Budistler’in saçlarını kazıması, Museviler’in kesmeyip örmesi falan hep o zamanki bir inanca dayanır. Bunu şimdilik daha fazla açmayacağım. Başörtüsünün, uzun insanlık tarihi boyunca, çok ilginç ve bugünküne tam ters anlamlar taşıdığı zamanlar da olmuştur. Bunu hiç açmayacağım zaten. Kuran’da başörtüsü diye bir şey yoktur. Yani Allah’ın böyle bir emri yoktur. Bir ayetin hangi olay üzerine indiğine, tam olarak ne söylediğine bakmak gerek. Bunu da şimdilik açmayacağım.

Dördüncüsü, Türkler’in müslümanlığıyla Araplar’ın müslümanlığı çok farklıdır. Türkler’in Allah’a inancı sevgiye dayanır, Araplar’ınki ise korkuya. Bu ikisi arasında dağlar kadar fark vardır ve ibadete de yansır, giyinmeye de, yaşayışa da. Biz Türkiye’de Arap müslümanlığına herhalde seyirci kalmayacağız.

Beşincisi, yalnızca Müslümanlık içinde bile sayısız farklı inanç var. Bazı Müslümanlar, kendilerini kırbaçlayarak ibadet ediyor. Çünkü insan bu dünyada acı çekmelidir! Onlara bunun saçmalığından sözet bakalım ne oluyor? Yok, tamam, o kadarını da istemeyelim. Hiçbirşey deme ama o inançta olmadığın için, onların yanındayken o biçimde ibadet etme, bakalım ne oluyor? Giyinme konusunda da öyle. Yalnızca Müslümanlık içinde bile türlü türlü ve kimisi birbirine zıt giyinme inançları var. Hangisi gerçek Müslümanlık? Hadi diyelim birini seçtik. Diğerlerine bunu nasıl anlatacaksın? Herşeyi geçtim, iki Müslüman’dan biri başörtüsüne “Allah’ın emri” dedi, diğeri “benim inandığım Allah böyle bir emir vermez, vermemiştir de” dedi. Eğer o ülke bir din devletiyse, ikisinden biri sindirilir, büyük olasılıkla da kan çıkar. Bir din devletinin, din devleti kimliğini sürdürebilmesi için de bu örnekte hangisinin sindirileceğini söylemeye gerek yok herhalde. Kısacası, dinsel değerlere göre iş yapmaya kalkarsan, o işin içinden çıkamazsın. O devlet ayakta sanırsın, ama yıkılması için bir rüzgâr beklemektedir. Bugün Müslüman dünyasının bu kadar çabuk parçalanabilmesinin nedenlerinden biri de budur. Daha yeni bir tanesi, Güney Sudan, Batı’nın üflemesiyle bağımsızlığını ilan etti.

Altıncısı, çoğunluğun dinsel inancına sahip olanlara göre bir giyinme ve yönetim biçimi kabul edeceksek, Hıristiyanlar’ın çoğunlukta olduğu ülkelerde Müslümanlar’a yapılanları ve yapılacak olanları da hak olarak görmek zorunda kalırız. Son olarak vurgulamak gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti, bir din devleti değildir, olmayacak.

Laiklik konusunda Ahmet Taner Kışlalı’nın şu yazılarını okumanızı öneririm:
http://9eylulsatranc.biz/index.php?optio...&Itemid=95
Aslında dizinin diğer bölümlerini de okumanızı öneririm.

Hangi yetkiyle konuştuğumu sormuşsunuz. Şurasını mutlaka anlamanız gerekir: Bu ülkeyi ilgilendiren konularda söz söylemek için ben kimseden yetki ve izin alacak birisi değilim. Çünkü bu ülke “benim”! Herşeyi, her öğesi beni ilgilendirir ve benim sorumluluğumdadır. Ve şunu da bilirim ki sizin o, konuşmam için bana “yetki vermesi” gerektiğini düşündüğünüz “ülke aşığı, millet aşığı” “yetkili”ler, bu ülkeyi sürüklemekte oldukları çukura bu ülke düştüğü gün bu ülkeyi terkedecek. Diğer bir olasılık, birileri bu ülkeyi o çukura düşmekten kurtaracak. Bu durumda kendileri, kurtuluş günü bu ülkeyi yine “terkedecek”. Tıpkı tarihteki öncülleri gibi. Ben bu ülkeyi ilgilendiren konularda, böyle kimselerden izin isteyecek kimse miyim sizce? Bu kadar yazıştık, biraz da tanıştık; bana bunu mu yakıştırırsınız? “Çağdaş bir insana ne giymek yakışırsa, sen de onu giy” dedik, çok şey mi istedik? Bu söylemle İran’daki söylemi, heralde ciddi ciddi bir tutmuyorsunuzdur. Ve elbette çağdaş giyimin içinde hiçbir dinsel simgeye yer yoktur. Çağdaş giyinmeyi "adam gibi giyinmek" dedik anlaşılmadı. "Uygarca giyinmek" diyelim, "güzel giyinmek" diyelim, belki bu kez anlaşılır.

Irmakların satılması konusunda bakın sizi nereye yönlendireceğim: http://www.google.com.tr/ Buraya, HES köylüler, yazın. İstemediğiniz kadar bilgi göreceksiniz.

Bana o kadar çok soru sormuşsunuz ki, ben bunları tek tek yanıtlamaya kalksam, o kadar uzun süre boyunca, üzerimdeki yapmam gereken işleri yapamam. Lütfen bu soruların herbirini biraz kendiniz düşünün ve okuyun.
Ara
#26
Konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum ama ;

1-Ülke için önemli bir proje olan HES için bile "ırmaklar satıldı, köylüler
susuz kaldı" diye konuyu çarpıtmanı,

2-Sorduğum soruya:
Yazınızda geçen Marmaray için ne düşünüyorsun çok merak ediyorum .
Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi ve bu hükümetin hizmeti.
Peki ; 2002 yılında 53 devlet, 23 vakıf olmak üzere toplam 76 üniversite
bulunduğunu, 2003-2010 arasında 49;u devlet, 29;u vakıf Üniversitesi
olmak üzere 78 yeni üniversite kurulması hakkında ne düşünüyorsun?
Yada 2002 ye kadar olan duble yolların 2 katı duble yapılmasını?


Soruma "tebrik ederim adamlar çalışıyor" yazma erdeminde bile
bulunamayıp "yazacak vaktim yok" seklinde geçiştirmeni gerçekten çok
iyi anlıyorum.

3-Ayet çok açık: Nur süresi 31. ayet

31.Mü'min kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz."

Kuranın emri açık sen çıkıpta bunu yalanlarsan senin neye hizmet ettiğini
merak ederim.

İslamda bunun olup olmamasını sorgulamak senin işin değil, Ozaman
başkasında çıkar Aleviliğin olup olmamasını sorgular .İnsanların inancını belirlemek kimsenin haddine değildir. Sünni yada Alevi neyi kutsal kabul etmisse neyi uyguluyorsa buna saygı duymak zorundayız. Sen çıkıpta insanların inancını sorgularsan bu çatışmadan başka bir şey getirmez.

Dersenki "Böyle giyinmeyin İslamda böyle şeyler yok , böyle
giyinemezsiniz, benim çağdaş giyim anlayışımda bu yok" diye karışırşan
bu bas bayağı FASİZM dir.

Avrupada ,ABD de baş örtüsüyle üniversiteye gidipte burada gidemiyorsa
bu FASİZM dir.

Sen daha bu hakkı bile tanımadığından, başörtüsü sorununa bu kadar
holiganca yaklaştığından sana gerçekten hiç bir şey söylemeyeceğim.

Sen başkalarının hayatına müdahele etme hakkını kendinde gör,
yönetmeliğe göre giyinmedi diye memurluktan atılanlar bir bayan içinde
"bunlar bizim hayatımıza , karışıyorlar" diye olayı çarpıtma, 9 senedir kimsenin hayatına karışıldığı yok

Aslında çıkıp harbi harbi "başörtüsüne karşıyım, giyinmesinler, görmek
istemiyorum" gibisinden mis gibi fasizm kokan düşüncelerini yazmak
yerine lafı dolandırmıssın. (böyle düşünüğünede eminim yani)

------------------------
Son olarak;
Yazdıklarını okuduktan sonra aşağıdaki olayı daha iyi anladım gerçekten,
demek "yabancılar ülkede ticaret yapmasın" "herkes bizim istediğimiz gibi
giyinsin" türünden 1930 model insanlar halen yaşıyor..
2011 Türkiyesinde de bile "Kağıt Kaplandan" güzel bir DARBE
bekleyen CHP ideolojisini nede güzel açıklıyor.

http://www.marksist.org/tarihte-bugun/29...dam-edildi-

[size=18]4 Şubat 1926: İskilipli Atıf Hoca "şapka giymemek" suçundan idam edildi[/size]

Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Türkiye'nin tek hakimi olan Kemalistler, bir yandan emperyalist devletlere ne kadar "batılı" olduklarını göstermek, öte yandan da her türlü muhalefeti ezmek için hızla harekete geçmişlerdi. Mustafa Kemal, kapitalizmle bütünleşmenin önemli bir unsuru olarak kılık kıyafeti görüyor, insanlara zorla kendi tercihleri olmayan giysileri dayatıyordu. İskilipli Atıf Hoca gibi yüzlerce kişi, şapka giymek istemediği için idam edildi.

Mustafa Kemal, 24 Ağustos 1925 tarihinde Kastamonu'ya elinde Panama şapkasıyla giderek, Kastamonululara hitaben yaptığı konuşmada, "...Uygar ve milletlerarası kıyafet, bizim için, çok cevherli milletimiz için lâyık bir kıyafettir" demişti, "onu giyeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve tabiatıyla bunları tamamlamak üzere başta siper-i şemsli serpuş. Bu serpuşun adına şapka denir. Redingot gibi, bonjur gibi, smokin gibi, frak gibi, işte şapkamız!.. İsterseniz bildireyim ki, bu kadar yüksek ve önemli bir sonuca varmak için, gerekirse bazı kurbanlar da verelim..." dedi.

Aynı yılın Mart ayının 4. gününde kabul edilen Takrir-i Sükûn Kanunu, Mustafa Kemal'in sözünü ettiği kurbanları vermeyi kolaylaştırıyordu. Halk, Kemalistlerin tepeden inme "devrimlerini" büyük bir nefretle karşıladı. 2 Eylül 1925'de Şapka Kanunu" yapılan itirazlara rağmen kabul edildi. Bundan böyle şapkadan başka başlık giyenler cezalandırılacaktı.

Ancak Şapka Kanunu başta Erzurum olmak üzere Rize, Sivas, Maraş, Giresun, Kırşehir, Kayseri, Tokat, Amasya, Trabzon ve Gümüşhane'de protestolarla karşılandı. Kemalistler ise direnişi ve muhalefeti şiddetle yok etme yoluna gittiler. Trabzon'un Of ilçesi Hamidiye Kurvazörü tarafından topa tutuldu. Halkın saygı gösterdiği muteber kişiler, kanaat önderleri şapka giymediği bahanesiyle hızla tutuklandı. Bu kişiler, kurulan özel İstiklal Mahkemeleri'nde yargılandı. Bazıları ağır hapis cezalarına, bazıları ise idam cezasına çarptırıldı.

İstiklal Mahkemeleri'nin düzmece duruşmalarında yargılanan bu kanaat önderlerinden biri, İskilipli Atıf Hoca'ydı.

İskilip'in Tophane Köyü'nde dünyaya geldiği için "İskilipli" unvanını kullanan Atıf Hoca, İstanbul'da medrese eğitimi aldıktan sonra Daru'l-Fünun'da ilahiyat öğrenimi görmüş bir aydındı. Bu kimliği daha erken dönemlerde ortaya çıkmış, gerici bir ayaklanma olduğu anlatılan, ancak aslında İttihat ve Terakki milliyetçiliğine ve baskısına karşı bir hareket olan 31 Mart (13 Nisan 1909) vakasında parmağı olduğu gerekçesiyle Sinop'a sürüldü. Oradan Sungurlu'ya sevk edildi. Nihayet "bir yanlışlık" olduğu söylenerek serbest bırakıldı.

İskilipli Atıf Hoca, 1919 yılında Teal-i İslam Cemiyeti'ni kurdu, İttihatçıların devamcısı saydığı Kemalistlere karşı İslam ümmetçiliğini savundu. Kemalistlerin milliyetçi fikirlerini şiddetle reddetti. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Kemalistler kendilerine muhalif olanların üzerindeki baskıyı iyice arttırdılar.

Atıf Hoca da şapka "devrimi"nden bir buçuk sene önce yayınlanan "Frenk Mukallitliği ve Şapka" isimli kitabından dolayı 26 Aralık 1925'de tutuklandı. Giresun İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı. Esas amacı muhalifleri sindirmek olan Giresun İstiklal Mahkemesi, Atıf Hoca'nın davasında takipsizlik kararı verdi. Atıf Hoca İstanbul'a döndü, ancak yaptıkları "yanlışlığı" anlayan Kemalistler onu ve arkadaşlarını tekrar tutuklayarak Ankara'ya gönderdiler.

Atıf Hoca bu kez Ankara İstiklal Mahkemesi'nde yargılanmaya başlandı. İsnat edilen suç, şapka giymemek suretiyle halkı kanunlara karşı gelmeye kışkırtmaktı. Savcının 3 yıl hapis istemesine rağmen, mahkeme başkanı Kel Ali (Ali Kılıç) akla gelebilecek tüm hukuk kurallarını çiğneyerek iki gün içinde Atıf Hoca'yı idam cezasına çarptırdı.

Savunma yapmaya gerek görmeyen İskilipli Atıf Hoca, 4 Şubat 1926 sabahı idam edildi. Naaşı bütün geleneklere aykırı olarak yıkanmadan ve cenaze namazı kılınmadan, Mamak Mezarlığı'nın kimsesizlere ayrılan kısmına gömüldü. Yıllar boyunca korkudan kimsenin yanına uğrayamadığı mezarın yeri üç yıl önce tespit edildi ve Atıf Hoca'nın kemikleri İskilip'te usulüne uygun bir şekilde toprağa verildi.
Ara
#27
Şapka devrimi konusunda yazılanlar tümüyle katıksız yalan. Hatta gerçekler senin kafanda düşleyemeyeceğin kadar buna zıt. İstanbul’un en önemli üniversitelerinden birinde, ünlü bir öğretmen, öğrencilerine “Kurtuluş Savaşı gerçekte olmamıştır, olsaydı bu kadar kısa sürede bitmezdi” diye ders anlatıyor ve büyük olasılıkla öğrencilerinin sınavını da bunun üzerine kuruyor. Kurtuluş Savaşı’nın gerçekte olup olmadığını nasıl anlarsın: Araştırarak. Şapka devrimi konusuna da böyle bakacaksın. Merak ediyorsan araştıracaksın, merak etmiyorsan konuşmayacaksın. Marmaray konusunda senin bilmediğin bazı şeyler var. Onları öğrendiğin zaman büyük olasılıkla fazla şaşırmayacaksın, ama “duble yollar” konusunda şansın yaver gider de bir iki şey öğrenirsen, işte o zaman “ben bu dünyada yaşamıyormuşum” diyecek kadar şaşıracaksın.

Açıkçası bana faşist ve daha fazlasını demiş olmana fazla da kızdığım yok. Çünkü beni tanısaydın bunları söylemiş olmaktan ve tüm bu yaklaşımlarından ne kadar üzüntü duyardın, sen bilmiyorsun ama ben biliyorum. Bu nedenle benim kalbim, sana olan kızgınlığı fazla tutmaz. Beni sürekli, birçok şeyle suçluyorsun. Benzer suçlamaları ben de senin için yapabilirdim, bunu sen de biliyorsun. Ama benim gözümde asıl suçlu olan sen değilsin. Ben eğer sana kızacak olursam, suçu sende ararsam, asıl suçlulara kızacak güç ve enerjiyi kendimde bulamam, hedefi şaşırırım.

Beni sürekli konuyu çarpıtmakla suçladın. Ben buna ses çıkarmadığım gibi, sözügeçen konularda senin o tür davranışlarını da yüzüne hiç vurmadım. Senin bana hiç düşünmeden söylediğin türlü türlü şeyleri, ben sana kolay kolay söyleyemem. Ama şunu söyleyeyim: Ben konuları çarpıtmam, çünkü kendime güvendiğim konularda tartışmaya girerim ve tartışmaya girdiğim konularda kendime çok güvenirim.

Şimdiye kadar, yazdıklarıma aldırmayacağını bile bile seninle şu tartışmayı sürdürdüm ve sorduğun soruların herbirine fırsat buldukça uzun birer karşılık vermeyi düşünüyordum. Çünkü bugün olmasa da bir gün, sana söylediğim şeylerin etkisini gösterip sana yararı olacağını düşünüyordum. Ama sen, tartışma ilerledikçe çirkinleşiyorsun ve ben senin daha fazla çirkinleşmeni görmek istemiyorum. Senin bana kızgınlığın yüzünden gözden kaçırdığın şey şu: Sen sanıyor musun ki ben sana yanıt verebileyim yada veremeyim, gerçekleri birgün anlamayacaksın? Bugün burada yazdıklarını, unutacağını mı sanıyorsun? Sen benden hiçbirşey öğrenme, bir tek şunu öğren: Gelecekte vicdanın karşısında sıkıntıya düşeceğin davranışlarda hiçbirzaman bulunma. Bu da sana son sözümdü.
Ara
#28
-Komediye bak:
Şapka kanundan dolayı yapılan idamlar yalan
Marmarayda büyük dolaplar var
Duble yollar yapılmadı
Hepsini topluca yalan dolan de çık . Ne kadar güzel mantık. (Sallama üstadı "dosyacı" kemalin yolundan gidenlerin yöntemi böyle zaten)

-Ben Ekonomik başarı var diyorum sen diyorsun "Yunanistan denizde birinci oldu" gibi alakasız konularla olayı çarpıtıyorsun

-Diyorsun; Irmaklar satıldı(Irmak nasıl satılıyorsa artık biraz mantık) köylüler susuz kaldı diye yaygara koparıyorsun, Gerçekte Hidro elektrik santrali yapılmasını işte böyle çarpıtıyorsun.

-"Evet başkasını giyimine karışırım bu hakkı kendimde görüyorum", "Dini inancına karışırım (hatta inkar ederim)" diyorsun sonrada bunlar fasist düşünceler değil diyorsun.

Gerçekten yazdıkların için teşekkür ederim çünkü; Chp zihniyetine sahip
insanların; İnsanların giyimden dolayı tahammül bile edemeyişlerini, başkasının dini inancına yalanlayıp karışmalarını, olayları çarpıtarak, hep yalanlayarak anlatma tarzını sayende öğrenmiş oldum. Bu konuda bana canlı bir örnek olduğun için sana teşekkürü borç biliyorum..

THE END
Ara
#29
Konuştuğunuz kişinin,kim olduğu,eğitim düzeyi ve en önemlisi yaşını bilmiyorsanız ,verdiğiniz emek boşuna gidebilir.
#30
Üstelik "kişi" bile olmayabilir, "bot" olabilir.
firatsalepci Nickli Kullanıcıdan Alıntı:Konuştuğunuz kişinin,kim olduğu,eğitim düzeyi ve en önemlisi yaşını bilmiyorsanız ,verdiğiniz emek boşuna gidebilir.
Ara




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi