(Yıl 1934) Sırp Bilgin: "Tiyatroyu Türkler Kurdu"
#1
Bir zamanlar Türkiye'de, "Bütün Türkiye" adında aylık bir dergi çıkıyordu. Bu dergi, bütün bir ay boyunca Türkiye'nin tüm gazetelerinin taranıp seçme yazıların derlenmesinden oluşmaktaydı. Böylelikle bir yandan, alamadığı gazetelerin önemli yazılarını kaçıran kişilerin açığını kapatırken, diğer yandan da bir ayın özetini toparlayıp sunmuş oluyordu okuyucuya. Aşağıdaki yazı, tesadüfen denkgeldiğim Bütün Türkiye dergisinin, aynı zamanda ilk sayısı olan Haziran 1950 tarihli sayısından aktarmadır.

Tiyatro, yalnızca bir tanecik örneğidir. Bunun gibi bilimde, sanatta ve diğer her şeyde sayısız güzelliğin ilk kurucusu olduğu kezlerce kanıtlanmış olan Türkler'in günümüz kuşaklarının, yani bizim bunlardan habersiz oluşumuzun nedeni, düşünmeye değerdir.


TİYATROYU TÜRKLER KURDU
- Dörtbin Yıl Öncesine Ait Türk Piyesleri Bulundu -


Ahmet MAZILIK, 5 Sanat


Gerek genel tarih ve gerek tiyatro tarihi bakımından, çağımız için son derece önemli iki belge bulunmuştur. Bu belgeler, milâttan önce ikibinli yıllarda oynanmış olan iki Türk piyesinin metinidir. Tiyatro tarihinin, artık, milâttan önce yedinci yüzyılda Yunanlılar'la değil, milâttan önce yirminci yüzyılda Türkler'le başladığı, su götürmez bir gerçek olarak açığa çıkmıştır.

M.Ö. 1140 yılında Şang sülâlesinden imparator Hu'nun, sevgilisine, ezgiciler ile birlikte dansçı kızlar gönderdiği ve yine milâttan önce beşyüz yılında prens Pisi'nin, kendisini görmeye gelen prens Lu'yu eğlendirmek için gırotesk danslar oynattığı [color=darkred][Gırotesk: (tiyatro) Kaba gülünçlüklerden, tuhaf ve olmayacak şakalaşmalardan yararlanan, karşıt görüntüleri, bağdaşmaz durumları şaşırtıcı biçimde birleştiren güldürü biçimi.][/color] ve hattâ prens Lu'nun bakanı Konfiçyüs'ün buna fena halde sinirlenerek prens Pisi'yi kendilerine, gönülalma olarak birkaç şehir bağışlatmaya mecbur ettiği, Çin tarihlerinde yazılıdır.

Bundan başka, Türkler'in Çin tiyatrosunu geliştirdiği gerçeği de çoktan beri biliniyordu. Tarihçi Karl Hageman, "Spier der Völker" adındaki yapıtının 429. sayfasında, aynen şöyle demektedir:

"1206-1333 tarihine kadar devam edegelen Moğol-Türk imparatorları zamanında Çin tiyatrosu yükselmeye başlamıştır. Zira Çin sülâleleri, tiyatroyu hükümete zararlı gördüğü için ezmek veya oyunlardan yalnızca saray ilişkililerinin yararlanmasını istiyordu. Oysaki Türk-Moğollar, genele özgü bütün sanatlara özgürlük verdi."

Türkler'in milâttan önce ondördüncü yüzyılda tiyatroya ettiği bu hizmetler, tarih karşısında bilinen olmakla birlikte, yeni ele geçirilen, dörtbin yıl önceye ait Türk tiyatro metinleri, tiyatro tarihine yepyeni bir yön vermiştir. Bu metinlerden ilk söz açan, M. Nikoliç adında bir Yugoslav bilgini olmuştur. Nikoliç, 1934 yılında Belgrad'ta, Politika gazetesinin 24 Aralık 1934 tarihli sayısında, "Dörtbin Yıl Önceki Türk Tiyatrosu" başlıklı bir makale yayınlandı. Yugoslav bilgini, bu makalesinde, milâttan önce ikibin yılında oynanan Türk piyesleri üzerinde geniş bilgi vermektedir.

Ele geçirilen dörtbin yıllık piyeslerin konuları, tiyatro tarihi bakımından çok önemlidir:

1- Birinci piyesin yalnız bir parçası bulunmuştur. Bu parçanın incelenmesinden, eserin, bir Türk savaşını konu olarak ele aldığı ve epik bir dram özyapısını taşıdığı anlaşılmıştır.

2- İkinci eser, trajedidir. Konusu kısaca şudur: Bir Çinli, kocası savaşa giden bir Türk'e gözkoymuştur. Kocası ayrılır ayrılmaz eve girer. Türk kadını evde, çocuğu ile yalnızdır. Çinli, kadının üzerine atılır ve onu sürüklemek ister. Ancak, Türk kadını güçlüdür ve kendini öyle bir savunur ki Çinli, onunla başa çıkamayacağını anlar. Öç duygusuna kapılarak kadını yüzünden yaralar ve güzelliğinden yoksun eder. Bu sırada evde unuttuğu birşeyi almak üzere geri dönen Türk koca, bu yürekler acısı manzara ile karşılaşır. Çabucak Çinli'nin üzerine atılarak onu öldürür. Hain Çinli, bu yolla cezasını bulmuş olur.

Tiyatro tarihi bakımından bu metinlerin bize öğrettiği son derece önemli gerçekler şunlardır:

1- Tiyatro sanatı, dörtbin yıl önce var bulunuyordu.

2- Tiyatronun ilk kurucuları Türkler'dir.

3- Türkler tiyatroyu, kendilerinden sonra ilk boy gösteren Çinliler’den 8 yüzyıl, Yunanlılardan 13 yüzyıl önce kurmuştur.

4- Gerek Çin; gerek Hint, Mısır, Japon ve gerek Yunan tiyatrolarının kaynağı, dinsel temele dayanmaktadır. Oysaki Türk tiyatrosunda, yukarıda da görüldüğü üzere, gizemci (mistik) öğeler yoktur. Her iki yapıtta da Tanrısal etkiler görülmemektedir. Tersine, dörtbin yıl önceki Türk tiyatrosu, diğer tiyatroların yüzyıllar geçtikten sonra kazandıkları epik ve trajik öğeleri, içermektedir.

5- Büyü kökenli dans ve ezgi ile başlayan Çin ve Yunan tiyatrolarına karşı, dörtbin yıl önceki Türk tiyatrosu, insanoğluyla ilgili bir konuyu ele almakla başlamıştır. Özellikle bu nokta çok önemlidir. Yukarıda görüldüğü gibi, Türk tiyatrosunda aşk, tutku, öç, iffet, yiğitlik öğeleri vardır. Oysaki Çin ve Yunan tiyatroları, bu insancıl öğelere, yüzyıllarca sonra kavuşmuştur.

6- Yüzyıllarca sonra boygöstermiş olmalarına karşın, gerek Çin ve gerek Yunan tiyatroları, ilk biçimleri ile son derece ilkel bir görünüm sunmaktadır. Milâttan önce yedinci yüzyılda Yunanistan'da oynanan tiyatro, bir veya iki dizeden oluşan bir şarkıydı yalnızca. Şair, tek başına, şiiri yüksek sesle okur ve koro dans ederek dizeleri hepbir ağızdan ve şarkı biçiminde yinelerdi. Oysaki dörtbin yıl önceki Türk tiyatrosunda, görünçlük (sahne) üstünde belirli bir konuyu, ayrı ayrı yanlardan bakarak oynayan dört oyuncu görülmektedir.

Çağdaş tiyatronun dayandığı bu öğelerin, dörtbin yıl önceki Türk tiyatrosunda belirli olarak bulunması, Türk tiyatrosunun sağlam özyapısını kanıtlamaktadır.
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi