Sporda Irkçılık,Şike,Doping ve yeni tehlike Taahhütname
#1
Son yıllarda, dünya genelinde, spor dünyasını tehdit eden en önemli gündem maddelerinin başında 'ırkçılık, şike ve doping geliyor.

Irkçılık, yaşanan büyük acıların ardından insanlığın en hassas olduğu konulardan biri. Özellikle son zamanlarda futbolda gündeme gelen ırkçılık korkusu nedeniyle, dünya spor federasyonları çok acil önlemler almakta ve cezai yaptırımlara başvurmakta. Bunun en son örneği Liverpool forması giyen Luis Suares'in ırkçı hareketleri nedeniyle 8 maç ceza almasıdır. Geçtiğimiz haftalarda Fenerbahçe futbolcusu Emre Belezoğlu'da böyle bir suçlamayla karşı karşıya kaldığı için tartışmalara konu olmuş ve sadece hakaret dolayısıyla 2 hafta ceza almıştır.

Şike ise, ortaya çıkarılması oldukça güç olmakla birlikte sporun zevkine yok eden en büyük tehlikelerden biri. Özellikle satranç sporunda maç sonucunun önceden belirlenmesi, ödül, norm ve şampiyonlukların elde edilebilmesi için yapılan 'ayarlamaların' oldukça fazla olduğu herkesin bildiği bir gerçek. 3 Temmuzdan beri gündemde olan şike soruşturması ülkemizde de en önemli tartışma konularından biri.

Doping, hem başkalarının emeğini haksız yöntemlerle çalma hem de sporcu sağlığına yarattığı tehlikeler nedeniyle spor dünyasının çok hassas olduğu bir konu. Atletizim, bisiklet, halter gibi sporlar bu canavarla mücadelede önemli zorluklar yaşıyor. Satrançta doping yerine dışarıdan ve bilgisayarlardan yardım almayı koyabiliriz.

Tüm bu büyük spor suçlarında bile, sporcunun spor yapma hakkının bütünüyle elinden alınmaması esas kabul ediliyor. Dünyanın gözü önünde, genç sporcuların idolü olan büyük isimler bu nedenlerle cezalar alıyor ancak amaç sporcunun spor hayatını bitirmek değil tekrarını engellemek oluyor.

Belki de dünya tarihinin en büyük bisiklet sporcularından biri olan Alberto Contador doping cezası kesinleştikten 6 ay sonra spor yapmaya dönebilecek. Yakın geçmişte Efes Pilsen sporcusu Kerem Gönlüm bir yıllık doping cezasının bitiminden hemen sonra Türkiye formasıyla Dünya Şampiyonasında yer aldı. Futbol, basketbol gibi sporlarda saha içinde yaşanan ve günlük hayatta mahkemelere taşınabilecek şiddette olaylar 1-2 maçlık cezalarla geçiştiriliyor.

Sporda ceza, intikam ya da yok etme duygularıyla değil, o sporu izleyenler ve yapanlar için özendirici olmayacak bir şekilde caydırıcı amaçla verilir. Tüm dünyanın gözü önünde olan, reklam filmlerinde oynayan ve neredeyse birer medya ikonu olan büyük sporcular bile zaman zaman bu sıkıntıları yaşayabiliyorlar. Onların yöneticileri spor hayatlarını bitirmek gayretiyle yola çıkmıyorlar. Bir çok defa hak ettikleri cezalar bile verilemiyor. Konu futbol ve büyük takımlar olduğunda ise, ortada dönen büyük paralar ve medya gücü sizi dokunulmaz yapabiliyor.

Satranç sporunda en büyük tehlike yukarıda da belirtiğim gibi şikedir.Ayrıntılarına en azından bu yazıda girmeye gerek yok ancak görünen o ki tüm bunların dışında ülkemize özel yeni ve büyük bir tehlike etrafımızı sarmış durumda ve bizleri tehdit ediyor:

[color=red]Taahhütname !![/color]

2608 Elo puanına sahip ilk Türk GM Suat Atalık, geçtiğimiz günlerde Türkiye Satranç Federasyonu disiplin kurulu tarafından 15 ay ! cezaya çarptırıldı. Bu cezadan hemen önce genel kuruldaki konuşması nedeniyle 6 ay ceza alan Atalık'ın bu yeni cezasının nedeni, doping, ırkçılık, hakaret, kavga, adam yaralama veya öldürme değil,yurtdışında turnuvaya giderken istenen taahhütnameyi imzalamaması.

Bahsi geçen taahhütname, yurtdışında Türkiye ve Türklük aleyhinde söylemlerde bulunmama,toplantı ve organizasyonlara katılmama, olası maddi zararları kendi karşılayacağına vb. dair unsurlar içeriyor.

Hatırlanacağı gibi Atalık aynı nedenle 2008 seçimlerinden hemen önce bir ceza daha almıştı. 2008-2011 arasında ise Atalık yurtdışında yine turnuvalara katılmaya devam etmiş hakkında herhangi bir işlem ise yapılmamıştı.

Bu uygulamanın yaygınlığı konusunda bir fikir sahibi değilim. Çünkü yakın çevremde böyle bir turnuvaya giderken Atalık çifti dışında böyle bir taahhütmname imzalayan birini duymadım. Eğer forum yazarları arasında böyle bir tecrübesi olan varsa ve yazarsa sevinirim.

Tüm yukarıda saydığımız büyük spor suçlarında bile görülmeyecek türden 15 aylık bir cezanın, yurtdışında uygulama örneği olmayan ve varlık nedenini bile tam anlayamadığımız bir konuda uygulanmasını açıklamakta güçlük çekiyorum. Örneğin futbolda bir ülkede kırmızı kart görerek 3-4 maç ceza alan bir sporcu, başka bir ülkeye transfer olması halinde cezasını gittiği bir ülkede aynen çekmekte. Atalık ise Türkiye dışında dünyada nerede isterse turnuvalara katılabilir çünkü böyle bir suç ya da ceza tanımı başka bir ülkede yok.

Sporu yönetenlerin, o sporu yapanlarla kan davası yapması kabul edilemez. Zaten uzun yıllardır söylenilen aynı kişi ve kişilerin uzun yıllar görevlerinde kalmasının en büyük sakıncası da budur.Bu, başarı-başarısızlık, kıskançlık, bileğini bükme- bükememe boyutlarının dışında insanın doğasıyla ilgili bir durumdur. Bir yöneticinin veya kurul üyesinin artık önyargılarıyla hareket eder hale gelmeden değişik görevlere geçmesi, geçemiyorsa da o kişi veya kurumlarla ilgili kararları kendisi dışında alabilecek sağlam yapılar kurması gerekir.

15 ay gibi bir cezanın bu fiilin hakkı olan yaptırım olduğunu iddia etmek de komik olur. Amaç her fırsatını bulduğunuzda aynı kişiye ceza vermekse, kağıt üzerinde haklı olabileceğiniz kadar vicdanlarda da haksız duruma düşersiniz.Üstelik bu cezanın, Suat Atalık'ın TSF aleyhine açtığı davanın kesinleşmesinin ve yüklü miktarlardaki tazminatını almasının hemen ardından gelmesi de kötü bir görüntü yaratmaktadır.

Türk sporunu yönetenler, doping yapan sporcularına sahip çıkıp korurken, siyasetçiler ve spor adamları, savcılar tarafından bir çok maçta şike yaptığı öne sürülen sporcu ve yöneticileri kurtarmak için formul ararken, basına ve tirübünlere küfürler savurup, hareketler yapan, kulak ısıran,yumruk atan, televizyon ekranlarında küfürler eden, tekmeler savuran sporcular 2-3 maç cezalarla işin içinden sıyrılırken, sahaya elinde ne varsa fırlatan,çakı,bıçak, şişe atan seyirciler en fazla 6 ay stadyumlara gitmeme cezası alırken, ülke tarihinin açık ara en başarılı satranç sporcusuna bu nedenle 15 ay ceza verilmesini TSF disiplin kurulu üyeleri nasıl içine sindiriyor onu da çok merak ediyorum?

TSF Disiplin talimatnamesinde yer alan cezalar bir an önce gözden geçirilerek, zamanın değişimlerine ve gereksinimlere göre yeniden oluşturulmalıdır. Amaç yok etmek yerine caydırıcılık olmalı ve olmayacak sebeplerle insanların yılları ile oynanmamalıdır.

Sayın disiplin kurulu üyeleri de belki ilk toplantılarında, şike, ırkçılık, doping gibi tüm dünyanın kabul ettiği suçlar veya genç bir oyuncuyu kendi istediği kişi lehinde oy vermezse, okuduğu okuldan aldığı bursu kesmekle tehdit etmek gibi eylemlerle, taahhütname imzalamama fiilini karşılaştırarak, hangisinin daha ciddi olduğuna karar verirler.
Ara
Cevapla
#2
Suat Atalık'ın cezası aşağıda yazıldığı gibidir.

İlgilinin Adı-Soyadı: Suat ATALIK
Disiplin Kurulu
Karar Tarihi : 15.04.2012 Karar No : 54/3
Suçu : TSF Disiplin Talimatnamesinin 10. Maddesi Yabancı bir ülkenin ulusal veya bir takımında veya bireysel olarak yurt dışında, Türkiye Satranç Federasyonundan izin almaksızın, federasyon tarafından hazırlanan taahhütnameyi imzalamadan görev kabul etmek veya yarışmaya katılmak eyleminden ve suç işleme kastının yoğunluğundan dolayı 6 (Altı) Ay Hak Mahrumiyeti, TSF Disiplin Talimatının 15. madde (e) bendine göre iki katına çıkartılarak 12 (On İki) Ay, ayrıca TSF Disiplin Talimatının 16. maddesi uyarınca aynı cezanın tekrarı gerekçesiyle asıl cezanın 1/2 oranında arttırılarak toplam 15 (On Beş) Ay Hak Mahrumiyeti cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Verilen Ceza
15 (ON BEŞ) AY SÜREYLE HAK MAHRUMİYETİ

Suat Atalık benzer fiili defalarca işlediğinden bu ceza da yetmeyecektir. Cezaların caydırıcı olması gerekir. Suat Atalık yaptığı işten caymamaktadır.
Önerim : Güncel ihtiyaçları karşılaması için ceza yönetmeliği güncellenmelidir. 10. maddenin karşılığı olarak PUAN İNDİRİMİ CEZASI uygulanmalıdır. Hem de en az %10 indirim uygulanmalıdır. Ancak bu şekilde Federasyon isteğini gerçekleştirmiş olabilir. Aksi takdirde fiiller işlenecek ve verilecek cezalar caydırıcı olmayacaktır.
Sayın Federasyon Yetklileri ne dersiniz ?
Ara
Cevapla
#3
başka ulkelerdede yurtdısında bireysel olarak bir turnuvaya katılmak için bu çeşit bir izin alma yada imzalama varmı?
bana bu imzalama olayı gereksiz gibi geldi.
mesela benim çifte vatandaşlıgım bulunmakta.
ben diger vatandaşı oldugum ulkeye gittigimde bir turnuvayua katılsam cezamı alıcam?
olurmu böyle şey?
Ara
Cevapla
#4
Sayın Başkan'ın gözünde, kendisinin satranç camiasında rakipleri yok, düşmanları var.. Haliyle bu bakış açısının sonuçları da camiamız açısından acı oluyor..

Bana kalırsa 15 ay meselesinin temelinde yatan şeyse aslında çok basit..

Açıkçası böyle tatsız bir meseleyi yeniden dile getirmek istemezdim ama gözlemlediğim kadarıyla Sayın Atalık insanların elini sıkmaktan pek hoşlanmıyor.

İşte Türkiye'de, Satranç Federasyon Başkanı Ali Nihat Yazıcı'nın elini sıkmazsanız, bir zaman sonra bir şekilde 15 ay ceza alabiliyorsunuz.. (Çünkü Sayın Yazıcı kendisini satrancın tek patronu, tek sahibi olarak görüyor. GM olmanız onun yanında çalışan maaşlı bir eleman olmanızdan öteye gidemiyor kendisinin gözünde.. Haliyle elini sıkmayınca da gururu inciniyor, egosu sarsılıyor falan.. Sonra da Kibar Feyzo'daki Ağa gibi "kovuyorum seni, sürüyorum köyden" diyor.. Üstelik bizim Başkan bir aşama daha kaydediyor ve "başka köylerde benim hakkımda konuşmayacağına dair taahhütname ver" diyor..)

İkincisi de günlük hayatta elini sıkmadığınız insanlar da siz ne kadar ağır bir ceza alsanız da sizin için üzülmüyorlar.. Açıkçası forumda veya başka platformlarda fazlaca kimsenin gerçek anlamda Sayın Atalık için üzüldüğünü görmedim..

Maalesef Türkiye böyle bir yer..

Yani ülkeni yıllarca başarıyla temsil etmiş olmanın falan hiçbir önemi yok, insanların elini sıktın mı sıkmadın mı, herkes buna bakıyor.. Sayın Atalık'a destek olmak için klavyeye, telefona uzanan eller, yahu bu adam benim elimi sıkmamıştı diye geri dönüyor..

Ve insanların hayata böyle baktığı bir ülkede Sayın Atalık'ın neden herkesin elini sıkmak istemediğini ben de zaman geçtikçe daha iyi anlıyorum.. Bunu yine de kendi değerlerime göre onaylamasam da en azından artık kendisini daha iyi anlıyorum..

Çünkü bu ülkede insanların elini sıkmaktan pek hoşlanmayan GM'lere karşı her şey yapılabilir. Kimse de sesini çıkarmaz.. 15 ay değil 15 yıl verseler yine de kimse sesini çıkarmaz. Egosu yüksek bir milletiz.. Egosu yüksek bir başkanımız ve egosu yüksek bir GM'miz var..

Hülasa, egolar çarpışıyor, olan Türkiye'de satrancın gelişimine oluyor..

Yazık yahu.. 15 ay.. Koskoca GM.. Taahhütname.. Yazık yahu..
Ara
Cevapla
#5
Puan indirme cezası önerimde ileri gittim galiba. Arkadaşlarım ikaz ettiler. Bu ceza Suat Atalık için sportif olarak ölüm demekmiş. Hem talimatta bu cezayı Federasyon Yönetim Kurulunun vereceği yazılı. Federasyon Yönetim Kurulunu cellat yerine koymuşum, farkına varmadan. Bu durumda, Federasyon Yönetim Kuruluna büyük haksızlık olacağı için önerimi geri alıyorum.

Şimdi ölüm değil de, müebbet hapis yerine geçecek bir ceza düşünüyorum. Fakat bunu da Federasyon Yönetim Kurulu vermemeli. Doğrudan Disiplin Kurulu vermeli, onun iş kapsamına girmeli ki, başkalarının yardımına ihtiyaç duymadan herkes işini gönül rahatlığıyla yapabilsin. Bu ceza, Suat Atalık’ın ömür boyu Türkiye’nin dışında hiçbir turnuvaya katılmama cezası olabilir. Belki bu şekilde bu ceza caydırıcı olur da Suat Atalık günün birinde ıslah olur. Kimbilir, belki ileride Federasyon Yönetim Kurulunun affıyla yepyeni bir oyuncu veya öğretmen veya hakem kazanırız. Kazan kazan mantığıyla Disiplin Kurulu çok iyi bir iş yapmış olur.

Af dedim, elbette ceza veren aynı zamanda affedicidir. Dünya zıtlıklar üzerine kurulmuş. Bir süre müebbet ceza, sonra affetmek gayet uyumludur. Hep ceza hep ceza, hiç af yoksa orda dünyanın yaratılışına ters bir durum var demektir. Ve bu terslik Allah’ın gücüne gider. İşleri düzene sokmak için bir terslik de O yapıverir de neye uğradığımızı şaşırırız, hafazanallah.
Ara
Cevapla
#6
Ses seda gelmediğine göre son önerim de kabul edilmedi herhalde.
Bu kadar cezayı kabul edemiyorum. Hiç olmazsa ceza biraz daha artırılamazmı ?

Hem ben hesapladım. 15 ay yanlış hesaplanmış. Ceza 18 ay olmalıdır. Şimdi : 10. maddeye göre 6 ay + 15. maddeye göre x 2 misli = 12 ay. 16. maddeden gelen yarım misli (12/2=6) artırmayla 12+6=18 eder. Veya (6+(6/2))x2 =18 eder. Ceza 15 ay değil 18 ay olmalıdır.

Sayın Disiplin Kurulu sizler cezayı eksik hesaplamışsınız. Hiç olmazsa yanlış hesabınızı düzeltin ki Suat Atalık biraz daha fazla ceza almış olsun.
Ara
Cevapla
#7
Sayın Disiplin Kurulu,
FIDE Suat Atalık’a puan vermeye devam ediyor. Sizler ceza verdiniz fakat FIDE, ‘Gel, ne olursan ol, yine gel. İster suçlu ister güçlü ol. Ben senin suçunu veya gücünü dikkate almadan sana artı veya eksi puanı veririm.’ demekte ve vermektedir.

Sayın Disiplin Kurulu,
Eğer, verdiğiniz kararların geçersiz olmasını engelleyemezseniz, Suat Atalık’ın satranç ile ilgili özgürlüğünü kısıtlayamazsanız, yok edemezseniz, o özgür iradesiyle yurt dışına çıkacak ve puanını artırmaya devam edecektir.

Sayın Disiplin Kurulu,
Sizleri acele göreve davet ediyorum. Disiplin Kurulu kendisinin yok farzedilmesine karşı çıkmalı ve gereğini yapmalıdır. Aksi takdirde, teşbihte hata olmasın, kendi çöplüğünde öten horoz gibi olacaktır.

Sayın Displin Kurulu,
Bu durumda, aldığınız kararları desteklemediği için, Disiplin Kurulu olarak FIDE’yi şikayet etmelisiniz. Türkiye Satranç Federasyonu’na veya TC Gençlik ve Spor Bakanlığı’na veya onlar uygun görmezse mahkemelere şikayet dilekçesi vermelisiniz.
Aksi takdirde aldığınız kararlar keenlemyekün yani butlan olacaktır.
Ara
Cevapla
#8
çok enteresan bir yazı olmus )
Ara
Cevapla
#9
Sayın Disiplin Kurulu,
TSF Ana Statü ile TSF Disiplin Talimatı arasında önemli bir çelişki vardır. Alınan kararların geçerliliği ile ilgili bir tehlike vardır. Disiplin Talimatında bir yanlışlık vardır. Kararların nasıl alındığına dair endişeler, kaygılar vardır. Aşağıda göreceğiniz gibi, Disiplin Talimatındaki ve Ana Statüdeki 2 maddenin açılımı vardır :


TSF Ana Statüsü (yayım tarihi 2008)
Disiplin kurulu
MADDE 17 – (1) Disiplin kurulu, genel kurulca dört yıl için seçilen beş asıl, beş yedek üyeden oluşur. Üyeler kendi aralarından bir başkan ve bir raportör seçer. Asıl üyelerin ölüm veya istifası halinde boşalan üyeliğe yedek üyelerden sırası gelen alınır.
(2) Bu Ana Statünün 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında, Federasyon Başkanı olabilmek için aranan şartlar, disiplin kurulu üyeleri için de aranır. Ayrıca üyelerden en az ikisinin hukukçu olması zorunludur.
(3) Kurul kararlarını çoğunlukla alır, kurul üyeleri görevlerinde ve verdikleri kararlarda bağımsızdırlar. Mazeretsiz olarak, üst üste iki veya bir yıl içinde aralıklı olarak dört toplantıya katılmayanın üyeliği düşer.
(4) Disiplin kurulu; kulüpler, satranç etkinliklerinde bulunan kuruluşlar, sporcular, hakem, antrenör, yönetici ve görevli diğer kişilerle ilgili olay ve eylemlere ilişkin disiplin işlerine bakar.
(5) Disiplin kurulu gerektiğinde toplanır. Toplantı, başkanın çağrısı üzerine en az üç üyenin katılımı ile yapılır. Toplantı için asıl üyelerin bulunmadığı zaman yedek üyeler toplantıya katılabilir. Gündem başkan tarafından belirlenir. Kararlar salt çoğunlukla alınır.
(6) Disiplin suçunu oluşturan eylem ve cezalara ilişkin konular talimatla düzenlenir.

TSF Disiplin Talimatı (yayım tarihi 2010)
Kurulun toplanması
Madde 6- Disiplin Kurulu, kendi görev alanlarını ilgilendiren işleri görüşüp karara bağlamak üzere gerek duyulduğunda gündemli olarak toplanır. Bunun dışında Federasyon Başkanının isteği üzerine de toplanır. Toplantı, Kurul Başkanının çağrısı üzerine ve en az iki üyenin katılması ile yapılır. Toplantı karar sayısı üçtür. Üç üyenin katıldığı toplantıda iki üye kabul bir üye red oyu kullanırsa oyçokluğu oluşmamış kabul edilir.
Toplantı gündemi Kurul Başkanı tarafından belirlenir. Kararlar hazır bulunanların salt çoğunluğu ile alınır.
Başkan ve başkan vekilinin bulunmaması halinde, kurula toplantıya katılan en yaşlı üye başkanlık yapar.


Yukarıdaki cümlelerden alınan aşağıdaki cümlelere dikkatinizi çekerim.
“Toplantı, başkanın çağrısı üzerine en az üç üyenin katılımı ile yapılır.”
“Toplantı, Kurul Başkanının çağrısı üzerine ve en az iki üyenin katılması ile yapılır.”
İki cümle arasında bir çelişki görüyor musunuz ?
Ben görüyorum.
En az iki üye ile en az üç üye arasında en az bir üye vardır.
Disiplin kurulu 2 üye ile toplanırsa, toplantı karar sayısı da 3 ise kurul nasıl karar alabilmektedir ?

Statü 2008 yılında yürürlüğe girmiş, Talimatta 2010’da.
Ben çok şüpheciyim : Daha sonra yazılan Disiplin Talimatını acaba bir ardniyetli kişi mi yazdı da Statü ile arasında farklılık olmasını istedi ? Acaba bilinçli bir şekilde mi farklı yazıldı da alınan kararların su götürür olmasını sağlamaya çalıştı ?

Bu durumda Disiplin Talimatı kendi kendini yok etmektedir. “En az 2 üye ile toplanılır. Ancak karar sayısı 3 olmalıdır.” Bunun anlamı ben toplansam da karar alamam demektir. Resmen karar alamayan Kurulun aldığı kişisel kararların geçerliliği …
Dilim varmadı söylemeye. Aman, sakınınız ha, Rev. No 00 olan talimatı hemen revize ediniz.

Disiplin Kurulunda bulunan tüm satrançsever üyelere saygılarımla,
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi