Gönüllü neden çıkmıyor?
#1
Satranç Federasyonu Başkanı Ali Nihat Yazıcı,27 Ağustos-10 Eylül 2012 tarihlerinde İstanbul'da düzenlenecek olan Satranç Olimpiyatında görev almak için bugüne kadar 100 gönüllünün başvurduğunu açıkladı.23.522 lisanslı oyuncusu olan İstanbul ilinden daha çok gönüllü çıkmasını beklediğini ifade etti.
Sayın Başkan "Haydi İstanbul neredesin?"diye sormaktadır.En kalabalık ilimizden fazla gönüllü çıkmamasının nedenlerini ben biliyorum.İstanbul'da düzenlenen 1998 Çocuk Olimpiyatı ve 2000 Dünya Olimpiyatında "gönüllü sistemi"kullanılmamıştır.İstanbul'da düzenlenen uluslararası yarışmaların sayısı,satrançcı sayısının fazla olması gözönüne alındığında göreceli olarak azdır.İstanbul'da kolayca gönüllü çıkacak bir satranç ortamı oluşmamıştır.Bir bakıma bugüne kadar 100 kişinin çıkmış olması da sevindiricidir.Yerli dinamiklerin gönüllü rehber olarak görevlendirilmeleri esasen güzel bir düşüncedir.Ancak bu görevin koşulları ve gönüllü olanlara ne gibi bir yarar sağlayacağı bilinmemektedir.Federasyon evvelce bazı açıklamalarda bulunmuştur.Herhalde bu açıklamalar 23.522 kişiye duyurulamamıştır.Bugüne kadar ortaya çıkan 100 gönüllü Satrancı çok seven ve hiçbir karşılık beklemeden Satranca yakın olmaya çalışan kişiler olsa gerektir.Bu vesile ile bu forumda da Federasyonun Olimpiyatta 13 gün boyunca görev alacak,İstanbul'da ikamet eden,Satranç ve yabancı dil bilen gönüllüler aradığını hatırlatıyorum.
Bu durum benim her zaman yaptığım bir eleştiriyi de haklı çıkarmaktadır.Satrancı gençlere sevdiremedik!Yatay gelişme olmuştur.Lisans sayısı artmıştır.Ancak,lisans sayısı ile kıyaslandığında amatör ruhla Satranç sporuna sarılanların sayısı artmamıştır.Bunun nedenleri bu yazının konusu dışındadır.
Gönüllü adaylarında İstanbul'da ikamet etme koşulu aranması,bu kişilerin geceyi Olimpiyat köyünde geçirmeyeceklerini düşündürmektedir.Kanımca her ekip için 12 şer saat vardiya ile çalışacak ikişer gönüllü rehber görevlendirilmesi ve bunların 13 gün boyunca devamlı rehberi oldukları ekibe yardıma hazır olmaları sağlanmalıdır.Yaklaşık 160 ülke olduğundan yedekleri ile birlikte 320 gönüllü olması beklenir.
Belki aranızda beni yakından tanımayanlar ve "bu Ateş Ülker çok mu biliyor?"diye soranlar çıkabilir.Geçmişde yaşadığımız deneyimler vardır.Bazı hizmetleri üzerine alan bir profesyonel kuruluş, yabancı dil ve bilgisayar bilgisi gayet iyi olan gençleri bülten çıkarılması için görevlendirdi.Bu gençler çok bilgili,kültürlü ve dinamik olmakla birlikte Satranç bilgileri yoktu.Bu nedenle bazı sıkıntılar yaşadık.Hem bilgisayar,hem yabancı dil, hem de Satranç bilgisi olanları önceden hazırlayamadık!Bu yaşadığımız deneyimlere bir örnektir.
Kendi aramızda konuşuruz,yazarız ve tartışırız.Ancak sonuç itibari ile Türkiye'nin üzerine aldığı bir etkinliği en iyi şekilde tamamlaması ortak dileğimiz olmalıdır.
Ateş Ülker
Ara
Cevapla
#2
Böyle bir soruyu cevaplamanın bir yolu da soruyu tersten sormak olabilir.

Olimpiyatlara niye gönüllü çıksın?

1) Olimpiyat özü itibarı ile profesyonel olması gereken bir organizasyon. Nasıl ki orada yarışacak sporcuların yemeklerini gönüllü ev hanımlarına dolma yaptırarak değil de ciddi bir catering şirketi ile anlaşarak yapıyorsanız, ağırlama (hosting) işini de en azından % 70 profesyonel yapmanız lazım.

Gönüllülere güvenerek uluslararası hostinge cesaret edilemez.

2) Geçmişte Habitat Istanbul toplantılarında gönüllü kullanımı çok başarı ile uygulanmıştı. Ki bu toplantı zinciri günler sürmüş ve Hindistanından ABD'sine onlarca büyük ülkenin heyetleri gelip gitmişti. İşin fazladan bir de güvenlik ayağı vardı.

Gönüllü olmak isteyenler toplantıdan neredeyse 1 yıl önce çağırılmış, güvenlik soruştrumasından geçirilmiş, dil düzeyleri kontrol edilmiş ve eğitime tabi tutulmuşlardı. Ancak bundan sonra ve hepsine de belli bir ücret ödenerek hosting sağlanmıştı.

Şimdi kimsenin okumadığı TSF web sitesinden, sırf olimpiyata 2 ay kala başkanın aklına geldi ve istedi diye, kimse okulların açılmasına bir hafta kala koşa koşa olimpiyata gitmez.

Zamanlama da yanlış arkası da düşünülmemiş. Hadi adayları buldunuz ve bu gönüllülerin asgari düzeyde (mesela Ali Nihat bey kadar) satranç ve yabancı dil bildiğini ölçtünüz. Canları sıkıldığında organizasyonu yarıda bırakmayacaklarını nasıl güvence altına alacaksınız?

3) Diğer sportif branşlarda mesela bu sene yapılan WTA dünya bayanlar tenis turnuvasında nasıl bir ağırlama yöntemi izlendi, bilemiyorum TFF'de birileri merak edip incelemiş midir?

Ağırlayacağınız kitle egosu yüksek, kalabalık, her dakika ciddi sıkıntılar ve taleplerle karşınıza çıkacak bir kitle. Mutlaka profesyonel destek almak, adı gönüllü de olsa bu ağırlama işine katılacak kişilere ödeme yapmak, bunu yıllar önce programlamak ve bütçe ayırmak lazımdı.

Profesyonel bütçe ayırıp sonra varsa gönüllü peşinde koşmak daha doğru olurdu.

4) En gülüncü de 23.500 lisanslıya inanıp 100 gönüllü çıkmasına şaşırmak. Yahu lisanslı oyuncu dediğimiz şey homojen bir kitle veya inanmış ordusu falan değil ki ? Adam satranç oynamak için mecburen lisans alıyor, din askeri falan olmak için değil.

Ki bunun içinde 10 yaşında çocuğu var, yaşlısı var, değil İngilizce bilmek Türkçeyi zor sökeni var, lisansı aldığı halde satranç oynamayı bırakmış olanı var. Ne ilgisi var lisanslı adedinin gönüllü adedi ile ?

(TFF'de birileri bu korelasyona bakıp kafa yapmıyorsa, pazartesi sabahı 93.500 lisans daha dağıtsınlar, 200 gönüllü de oradan gelir Smile )

5) 2012 yılında, uluslararası bir organizasyon yapacak ve 72 milleti davet edecekseniz, işi profesyonel ilkelere göre yürütmek zorundasınız. Her profesyonel işin bedeli vardır. Şansa bırakılamaz.

Gönüllü değil, profesyonel ağırlama (hosting) yapılmalı ve planlanmalıydı.

Şimdiden geçmiş olsun.
Ara
Cevapla
#3
İstanbul'da 1997'den beri turnuva satrancı oynayan (2001-2008 arasında oynamaya ara vermiştim) ve 2003 yılından beri antrenörlük yapan (2008'den sonra 2. kademe olarak) bir satranç gönüllüsüyüm.

Ateş Ağabeyin söyledikleriyle Mojo'nun tespitleri birleşiyor ve ortaya bir soru çıkıyor: Neden olimpiyat gönüllüsü çıksın?

Gençler kategorisiyle 5 yıldır çalışıyorum. Sıfırdan satranca başlatarak başarıya taşıdığım örnek bir grup var, onlarla ilgili gözlemlerimi paylaşarak soruyu yanıtlamaya çalışacağım.

Devir değişti, nesil çok değişti. Yeni satranççı profili ne verirseniz o kadarını alan, kendisi birşeyler araştırmak ve öğrenmek merakından maalesef yoksun bir kitledir.

Turnuvalara ite-kaka götürürseniz katılan, her çalışmada yoklama alıp gelmeyenlerden hesap sormadığınız takdirde katılım sağlamayan bir nesil vardır.

Ederi 1000 TL'den fazla olan satranç kitaplığımı hafta hafta hediye ederek ders anlatımlarıma bir artı yaratmaya çalıştım. Bunun karşılığında bir tanesi bile bu kitaplardan herhangi birini çalışıp taş üstüne taş koymayı başarmış değildir. Başarı, birebir anlatılanlarla sınırlıdır.

İsim verip kimseyi rencide etmek istemem ama kategoride ilin en iyileri, başarılarını kendi yeteneklerinden çok rakiplerinin tembelliği sayesinde kazanıyorlar. O en iyiler bile turnuvalara satranç sevgilerinden dolayı değil, maddi ödüllerin cazibelerine kapılarak turnuvalara geliyorlar.

Maddi ödül verilmeyen turnuvalarda 1600-1700 aralığındaki liselilerin dereceye girebildiği sıkça görülür. Ben lise öğrencisiyken 1900'ün altında bir oyuncunun gençler turnuvasında değil ilk üçe, ilk ona girmesi bile büyük sürprizdi. Umut Atakişi, Mert Erdoğdu, Görkem Sivri ve Murat Demiralp gibi arkadaşlar benim nesildendir, sorarsanız bunu teyit edeceklerdir. O zamanlar aman aman maddi ödüller yoktu, bir kupa ya da madalya, en şerefli ödüldü.

Antrenörsüz (hayalden bile öteydi), öğrenci harçlığımızın büyük kısmıyla tüm Türkçe satranç kitaplarını almaya çalıştığımız ve o kitapları defalarca okuyarak gözümüz gibi sakındığımız devirler çok geride kaldı.

Şimdiki nesil çıkarcı, bananeci ve bahaneci. Şimdiki neslin 1600-1700'lük oyuncuları bile burnu havada, yeni bilgiye kapalı, tabiri caizse genç ihtiyarlar. Analiz yapıp hatalarını görmek yerine blitz oynayıp anlık zaferlerle avunuyor, yenilgileri bir ders olarak algılamıyorlar.

Şimdi bunlardan satranç adına bir gönüllülük beklemek, en kibar kelimeyi kullanıyorum, saflıktır. Adam çıkarına bakar, parasına bakar. Short'tan bir hamle öğrenerek, Anand'la kısa bir sohbet fırsatı yakalayarak ya da Carlsen'le bir hatıra fotoğrafı çektirerek tatmin olacak tipler değiller.

100 bile çok iyi bir sayıdır. Bu kitlenin hatırı sayılır bir bölümü üniversite öğrencilerinden, bir önemli kısmı da benim gibi 30 yaş üstü kesimden oluşacaktır, tahminimce.
Ara
Cevapla
#4
Federasyon unuttuğu bir kesimden yardım bekliyor.Bence istenilen sayıya ulaşılamayacak ve çevre illere yönelinecektir.
Cevapla
#5
Oktay ERTAN Nickli Kullanıcıdan Alıntı:Devir değişti, nesil çok değişti. Yeni satranççı profili ne verirseniz o kadarını alan, kendisi birşeyler araştırmak ve öğrenmek merakından maalesef yoksun bir kitledir.

Turnuvalara ite-kaka götürürseniz katılan, her çalışmada yoklama alıp gelmeyenlerden hesap sormadığınız takdirde katılım sağlamayan bir nesil vardır.

Ederi 1000 TL'den fazla olan satranç kitaplığımı hafta hafta hediye ederek ders anlatımlarıma bir artı yaratmaya çalıştım. Bunun karşılığında bir tanesi bile bu kitaplardan herhangi birini çalışıp taş üstüne taş koymayı başarmış değildir. Başarı, birebir anlatılanlarla sınırlıdır.

Bu tespit ve bilgiler önemli. Mesleki gelişim açısından da bu böyle, inşaat fakültesi mezunu hiçbir genç şantiyelerde çile çekerek yükselmek istemiyor; onlarca meslek okulu varken sokaklar işsiz dolu; yüksek lisans patlamış durumda çünkü görünürde önemli bir şey yaparmış gibi davranıp özünde pederin cebinden beslenmek kolaylık.

12 Eylül 1980 sonrasında dizayn edilen "apolitik, kitap okumayan, ekran bağımlısı" kitlenin oluşması bunda bir neden. Üstelik o kitle bugün çoluk çocuk sahibi oldu, evlerinde kitaplık yok, televizyonda 50 iq'luk survivor serileri varken film koleksiyonu yapmayan, hiçbir ideolojisi, felsefesi hayat görüşü olmayan anne babalar türedi.

Babanın oğluna saygısı olup da televizyon başından kalkıp, satrancın temel ilkelerini öğrense belki oğlu da sevecek. Hatta adamın hayatı değişecek. Ama bu sistemin zorladığı velilerde öyle bir arzu da yok, güç de. Ve kusura bakmasınlar zeka da.

E işte onların itelediği onlarca genç size teslim ediliyor; çocuğa "facebook'a girme o sürede becerini arttır" desen, evde babası bilgisayar tepesinde mesaj atıyor. Etrafında görüp görebileceği bütün rol modeller böyle, hangisine inansın (tabii düzgün, yetenekli ve aklı başında olanları tenzih ederek söyleyeyim).

Bireysel bir sporda oyuncunun ortaya çıkması iki faktöre bağlı, yetenek ve beceri. Yetenek doğuştan gelen ve sonradan kazanılamayan bir güç. Beceri ise sonradan edinilebiliyor.

Öncelikle potansiyel oyuncunun yeteneğini belirlemek gerekiyor. Yetenekli değil ise ancak satrancı çok sevmesi şartı ile edineceği beceri üzerinden bir noktaya gelebilir. Tabii o nokta en üst nokta olamaz.

Yetenekli oyuncunun ise beceriyi istemesi, çok çalışkan ve disiplinli olması gerekli. Disiplin yukarıdan tesis edilen br olgu, bunların hepsi aileden başlayan ve akademik sistemle devam etmesi gereken büyük bir zincir, yukarıda söylemeye çalıştığım gibi.

Doğuştan gelen yeteneği, aileyi, iyi bir akademik sistemi elde edebilsek (benim tahminim önümüzdeki 5 bin yılda bayağı bir mesafe kat edebiliriz bu yolda) sıra o yetenekliyi keşfeden ve onun üzerine sportif-bilimsel beceri inşa eden bir sisteme gelecek Big Grin
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi