Gülkız Hanım, Başkanlık, Artılar ve Eksiler
#1
Gülkız Hanım’ın başkanlığına karşı çıkanların argümanları neler?

1)“Gülkız Hanım satranççı değil. Satrancı satranççılar yönetmeli”

Satrancın yaygınlaşması için en önemli unsurlardan birisi de sponsorlardır. Mesela satranç bilmeyen birinin sahibi olduğu bir inşaat firması, bir satranç kulübüne sponsor olduğu zaman buna itiraz etmiyorsanız; o kulübün, satrancın yönetiminde söz sahibi olmasına da karşı çıkmamalısınız. Aslında “satranç satranççılarındır” demek “Türkiye Türklerindir” demekten farklı değildir. Bana kalırsa “satranç, satrancı seven ve satranca hizmet eden herkesindir!” demek daha doğrudur.

En iyi satranç oynayan değil, en iyi satranççıları yetiştirecek olan yöneticiler başımızda olmalıdır! Satranç oynayan yüz bini aşkın çocuğun, yüz bini aşkın velisi vardır ve bu velilerin çoğu satranç bilmese de, satrancı sevmekte, satranca karşı sempati beslemektedir. Zaten bu insanların çocuklarını satranca göndermesinin sebebi budur! Satrancı sadece satranççılarla sınırlamak, hem oldukça yanlış sonuçlar doğurabilecek bir dışlama hamlesi, hem de “satranççı olmayan satrançsever”lere karşı büyük bir haksızlıktır.

İşte bu minvalde başkanlık meselesine gelecek olursak; Gülkız Hanım 8 yıldır bu ülkede satrancı yöneten federasyonun aktif bir yönetim kurulu üyesi olarak, neredeyse herkesin tanıdığı, elini sıktığı, saygı duyduğu bir kişidir. Bana kalırsa, 8 yıl satrancın en üst düzey yönetiminde yer alan bir kişi, seçildiği takdirde, 8 yıl sadece satranç oynayan bir kişiden daha iyi bir yönetici olacaktır.

Tabii ki Gülkız Hanım satranç bilseydi, çocukluğundan beri aktif olarak bu sporu yapsaydı, her şey camiamız için çok daha iyi olurdu; ama sonuçta, hepten satrancın dışından gelen, satrançtan hiç anlamayan bir kimse de değildir. Hanımefendinin senelerdir birinci ligde oynayan bir satranç kulübü vardır, on yılı aşkın süredir satrancın içinde olan iki tane genç milli sporcunun annesidir. Bütün bunlar, satrançla ilişiği açısından, geçen seçim Veli Ozan (Çakır) Ağabey’i desteklemiş biri olarak benim için yeterlidir. (Ama 2008’de Veli Ozan Abi için “satrancın dışından” diyenlerin, şimdi Gülkız Hanım’ı desteklemesi de manidardır. Hatta en hafif tabiriyle iki yüzlülüktür.)

2)“Gülkız Hanım’ın eğitim düzeyi satranç federasyonu başkanı olmak için yeterli değil”

Gülkız Hanım’ın açık öğretim fakültesini bitirdiğini ve yabancı dil konusunda yetersiz olduğunu duymuştum. Açıkçası bu durum bana göre “satrancın içinden-dışından” tartışmalarından çok daha ciddi bir handikaptır. Belki hanımefendi, senelerdir hayat mücadelesinden, iş dünyasından edindiği tecrübeleriyle eğitim konusundaki açığını kapatabilir; ama tercümanla dolaşmak yerine yabancı dil bilen birinin başımızda olmasını öncelikle tercih ederdim. Bu durumu Gülkız Hanım adına, sonuçta Türkiye Satranç Federasyonu başkanlığına talip olan birisi için önemli bir eksiklik olarak görsem de, eğitim ve dil meselesini, hanımefendinin başkan olmasına engel olacak kadar büyük bir zaaf değil, telafisi mümkün bir aksaklık olarak kabul etmemiz gerektiğine inanıyorum. ( Hem Samet de Fenerbahçe’deki tercümanlık görevini bırakmış. Seçilirse Gülkız Hanım’a duyurulur Big Grin )

3) “Gülkız Hanım Ali Nihat Yazıcı’nın kuklası olacak”

Benim de canımı sıkan, kafamı kurcalayan konu tam olarak budur. Gülkız Hanım Antalya’ya geldiğinde, “forumda o kadar yazı yazıyorum, en azından elini sıkmış olayım” diyerek, Antalya Tenis İhtisas Kulübü’nde düzenlenen toplantıya katılmıştım. Kendisiyle yaptığımız konuşmanın içeriği bende saklı olmak üzere, daha ağzımdan neredeyse hiçbir şey çıkmamışken, Gülkız Hanım’ın söze “ben gölge değilim” diye başladığına tanık oldum. Demek ki bu iddialar kendisini de oldukça rahatsız etmiş.

Şahsen Gülkız Hanım’ı çok iyi tanımamakla birlikte, Ali Nihat Başkan’ın gölgesi olacağını pek sanmıyorum. Her şeyden önce “kukla” demek, “hiçbir iradesi olmayan” demektir. Bunu çok ağır buluyor ve hanımefendiye haksızlık edildiğini düşünüyorum. Üstelik -afedersiniz ama- Gülkız Hanım’ın hür bir iradesinin olmadığını varsaysak bile, böyle bir duruma her şeyden önce Gülkız Hanım’ın eşi Mahir Beyefendi, oğlu Berkay ve kızı Seray izin vermezlerdi. Hiç kimse eşinin, annesinin bir başkasının kuklası olmasına izin vermez. Gülkız Hanım’ı bir tarafa bıraksak dahi; eşi ve çocukları, kendisi adına öyle bir tehlike görseler(di), buna tereddütsüz mani olurlar(dı) bence.

Aslında bu “kukla” konusunda, Gülkız Hanım’ın “Ali Nihat Bey’in yenilgiyi kabullenemeyen ruh hali”nin kurbanı olduğunu düşünüyorum. Başkan Yazıcı, 2010 TSF Mali Genel Kurul’unda yaşadığı ibra meselesinden sonra, kendisine inceden inceye yol görününce, amiyane tabiriyle kuyruğunu dik tutmak için, net olarak çıkıp “ben gidiyorum” diyemedi de, yumuşak yoldan “devrediyorum” diyebildi. Başına geleni kabullenip sessizce köşesine çekilerek, arkasından gelecek adaylara meydanı bırakmak yerine, Ali Nihat Bey her zamanki gibi şovunu yapmayı ihmal etmedi ve bir anda “benim adayım Gülkız Tülay” deyiverdi. Böylece, bu hamlesiyle Gülkız Hanım’ın adaylığının büsbütün önüne geçti ve pek çok kişinin gözünde hanımefendiyi maalesef iradesi olmayan bir kukla gibi gösterdi.

Daha sonra bununla da yetinmeyen Ali Nihat Bey, köşesinden “gitmiyorum, odamdayım” yazıları yazmak suretiyle “bakın, beni gönderemediniz ki, odam odam güzel odam” tarzı ifadelerle, bir kez daha “gurur krizleri”ne yenik düştü ve hanımefendinin yoluna koymak için çabalayıp durduğu işlerini hepten karıştırdı.

Hanımefendiye yapılan “gölge” yakıştırmasını ağır bulduğunu açıkça ifade eden biri olarak; Başkan’ın şu ifadelerini okuyan vicdanlı kimselerin de, Gülkız Hanım’ın kukla olacağını iddia edenlerin bu düşüncelerini ne kadar ciddi bir temele dayandırdığını, açık yüreklilikle kabul etmeleri gerektiğini düşünüyorum:

“Bir yere gittiğim de yok üstelik. Yine odamda olacağım, yine Türk Satrancı için çalışacağım. Bir unvana da gerek yok üstelik.” Kaynak: http://tsf.org.tr/component/koseyazilari...er&aid=439

Peki, madem Gülkız Hanım’ın gölge olmayacağına inanıyorum, o halde Gülkız Hanım başkan olsun! Öyle mi?
Öyle değil… Bence Gülkız Hanım’ı ve camiamızı bekleyen asıl tehlike, yine bu paralelde ama biraz daha farklı bir sorun olacaktır:

Gülkız Hanım seçimi kazandığı takdirde, Ali Nihat Bey -yazılarından da çıkarabileceğimiz üzere- hanımefendiyi bir kukla gibi kullanmaya çalışırsa kimse şaşırmamalıdır! Mesela herhangi bir konuda görüş ayrılığına düştükleri zaman, Başkan Yazıcı, Gülkız Hanım’a yönelik “seni 2004’te yönetim kuruluna ben aldım, sonra da ben başkan seçtirdim, nankörlük yapma” derse Gülkız Hanım’ın tepkisi ne olur?

Yani Gülkız Hanım başkan seçilirse, önümüzde iki ihtimal görüyorum:
Birincisi; hanımefendi, Ali Nihat Bey’in tam olarak kuklası olmasa bile, onun güdümünde, onun tesirinde bir başkanlık yapabilir. Bu da camiamız için tam bir felaket olur.
İkincisi ve daha yüksek ihtimal görünen de; Gülkız Hanım’ın Ali Nihat Bey’in yönlendirme çabalarına bir süre sonra tahammül edemeyerek, kendi yolunu çizmesi ve Sayın Yazıcı ile aralarının açılmasıdır! Bu durumda da bizleri muhtemelen bir olağanüstü genel kurul bekliyor olacak!

Şu anda Gülkız Hanım, Ali Nihat Bey için, 2010 Mali Genel Kurulu’ndaki ibra hadisesinden başlayarak, ECU Başkanlık seçimlerinde kaybettiği prestij ve GM Atalık’a kaybedilen dava sonrasında ödenen 90.000 TL’lik tazminatın ardından geçen süreçte, yaşadığı düşüşü hafifletmek adına son bir şans gibi görünüyor. Zira Ali Nihat Bey 2010 yılından beri mütemadiyen düşüyor. Eğer Cengiz (Keleş) Abi seçilirse, Ali Nihat Bey betona çakılacak, hesabını vermek zorunda olduğu daha pek çok şey olacak. Fakat Gülkız Hanım seçilirse, bunca yıllık dostluklarının ve Ali Nihat Bey’in “hadi sayemde başkan oldun” reflekslerinin tabii bir neticesi olarak, Sayın Yazıcı’nın inişi bir ihtimalle birazcık daha yumuşak olacak gibi duruyor, ama sonuçta o da hayli acıtacaktır.

Sonuç olarak; satrancın içinden gelen, seçildiği zaman en ufak bir şekilde dahi başkasının tesirinde kalması ihtimal dahilinde olmayan, başkan olursa kimseye borçlanmayacak olan, ODTÜ Makine mezunu, iyi düzeyde İngilizce bilen, benim de -naçizane- başkan olmasını can-ı gönülden istediğim aday, bu yüzden Cengiz Keleş’tir.

Her iki adaya da seçim çalışmalarında başarılar diliyorum.
Ara
Cevapla
#2
Müsadenle yazını özetliyorum sevgili İbrahim:
1. Gülkız Hanım satranççı değil. Satrancı satraççılar yönetmeli.
2. Gülkız Hanım'ın eğitim düzeyi ve iş deneyimi satranç için yeterli değil.
3. Gülkız Hanım Ali Nihat Yazıcı'nın kuklası olacak.
Benim yazıdan çıkardığım sonuç budur. Sevgi ve saygılarımla...
Ara
Cevapla
#3
Sevgili Oktay Abi,

Yazımda öyle demek istemedim. Özetlemem de pek mümkün görünmüyor aslında; fakat ille de kısaltmam gerekiyorsa şunları söyleyebilirim:

1) Gülkız Hanım satranççı değil. Ama satrancın içinden birisi. İki tane milli satranççının da annesi. Bu da eksiğini büyük ölçüde kapatıyor. Ayrıca satrancı satranççılar yönetecek diye bir şey de yok... Satrancı en iyi yönetecek olan kimse o yönetsin..

2) Gülkız Hanım'ın eğitim düzeyi bu iş için yeterli görünmeyebilir ama işindeki ve hayattaki genel tecrübesiyle, doğru bir ekip kurduğu takdirde bu açığını da kapatması mümkündür.

3) Gülkız Hanım kesinlikle Ali Nihat Bey'in kuklası olmayacak. Ya bir miktar etkisi altına kalır, ya da Ali Nihat Bey ile çatışır ve sonunda işi Ali Nihat Bey ve adamları olağanüstü genel kurula götürür..

Sonuçta Gülkız Hanım tek aday olsa ve bana "sence hanımefendi başkan olsun mu?" deseler, %50'nin üzerinde bir oranla "evet, olsun" derdim. Ama Cengiz Abi için aynı şey sorulsa "%100 evet" derdim..

İkisi de tanıdığım kadarıyla değerli insanlar.. Bir seçim yapmak gerekiyorsa, benim tercihim bu yönde olurdu diyorum.. Zaten Ali Nihat Bey'in aday ol(a)madığı her seçimin galibi net olarak camiamızdır.. Her iki adayın da önceki başkandan daha iyi olacağı kesin..

Selam ile..
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi