il temsilcileri nedir, ne deildir , ne olmalıdır .
#1
mojo jojo il temsilcileri için onlar devlet memurudur demiş bende daha önce arkasını getirmiştim .şimdi tekrar yazma gereğini duyuyorum .
il temsilcileri eskiden valiler tarafından atanırdı, ancak maaşları olmadığı ve atanmak için hiç bir şart olmadığı için spor bölge müdürleri tarafından seçimle belirlenir ve atanırdı . şimdi ise merkezden atanmaktadır . bu şu demektir . bir gün bütün spor il temsilcileri için maaşta verilmeye başlanacaktır. şu haliyle bile bir kaç seneye kadar temsilci atamaları için siyaset devreye girmeye başlayacaktır . böylece spor bakanlığının bağlı olduğu siyasi partilerin parti il başkanları, parti il milletvekilleri spor il temsilcileri için belirleyici referans olacak, eski valilerin yerini parti il başkanları almaya başlayacaktır .

peki ne yapmalı .
daha önce yazmıştım .siyasetin camiamıza müdahale edeceği zaman yakındır . bunu görmeli ve şimdiden genel kurul toplanmalı çerçeve statümüzde il temsilcileri için atanma şartı belirlenmelidir .bu şart herhangi bir turnuvaya katılmış olmak gibi ucuz bir şart olamaz .en az 1800 raiting şartı konmalıdır .ankara da nilüfer çınar için ne şart arandı ise bütün il temsilcileri içinde benzer şartı çerçeve statümüze koymalıyız .

bu neden gereklidir ???.. şu an il temsilciliği merkezden atanıyor ve halen atama için hiç bir şart yok . bu şartlar çerçeve statümüze kesinlikle konmalı ve nilüfer çınar ın tercih nedenleri genellendirmelidir .

şunu söyleyim .. ne siyaset ne de sermaye satrancı yönetememeli . satranççılar kendilerini yönetmelidir .

satarnç kamuoyu olacaklar konusunda şimdiden tedbirlerini almalıdır ..

m. şekerli . ADANA
Ara
Cevapla
#2
1800 rating kuralı saçmadır,çünkü çoğu ilimizde çok az sayıda 1800 rating ve üstün oyuncu var ve bunların da hepsi il temsilicisiliğini istemek zorunda değil.o zaman çoğu il temsilcisiz kalır.
Cevapla
#3
1800 raiting şartı şimdi değil taa 1993 te konması lazımdı .hiçte saçma değil. türk satranççıları tasfiye edildi onların yerini öğretmenler doldurdu . bir ülkenin müziği müzik öğretmenlerine , resim sanatı resim öğretmenlerine, tarihçiliği tarih öğretmenlerine, sporu beden eğitimi öğretmenlerine kalmışsa , o alanlar yerlerde sürünüyor demektir . üstelik türkiyede satranç öğretmenliği diye bir şey bile yok iken eğitimciler TSF nin her kurulunda en etkili yerlerde iseler ,resmen satrancı onlar yönetiyorlar ise türkiye nin satrançta yerlerde sürünmesi haktır .

türkiyenin şartları gereği acilen genel kurul toplanmalı ve çerçeve statümüz 1800 raitinge göre yeniden dizayn edilmelidir. il hakemi, milli hakem olmak için veya antrenör yardımcılığı, en önemlisi genel kurul delegeliği için kesinlikle 1800 raiting şartı getirilmelidir .kurumsallaşmanın başka yolu yoktur .

sen 220 000 lisanslı satranççı var diyeceksin bunu başarı sayacaksın ama 25-35 yaş arasındaki nice satranççının satrancı bırakmasını engellemeyeceksin .25 35 yaş arası satranççıların satrancı bırakmasının baş nedeni raiting kaybetme korkusudur .
bu arkadaşlar niçin turnuvaya katılsınlar ki . türkiye birinciliği bile eften püften ıvır zıvır bir turnuvadır . herkesin turistik seyahate mi ihtiyacı var .
Ara
Cevapla
#4
Bu yazı;

Bir öğretmene, bir çalışana, görev üstlenen bir insana hakareti görev sayan zihniyete ithaf edilmiştir.


**************************



Öğretmen düşmanı bir zihniyetten ülkemize ne yarar gelecektir?

Bu anlayıştaki arkadaşlarımızın içinde olacakları Satranç Federasyonu’nun geleceğini hangi temeller üzerine kurma projeleri vardır. Varsa onu anlatmalılar.

Yapılmasını istedikleri şeyleri öne sürmek farklıdır, hedefe ulaşacak yolu çizip plan ve projelendirmek farklıdır. Hayatı, plan, proje-performans çalışması, yıllık programlama, ünitelendirilmiş planlama içinde geçen insanlardır öğretmenler.

Meslek hayatları boyunca da her yıl denetlenirler. Başarılı insanların yetişmesinde en öndeki insandır.

5.Kasım.2012 den beri hep aynı söylem, “öğretmenler TSF’ yi doldurdu.”

Üstelik yenileri de eklendi.

Bakın neler yazılıyor;

“ … Bir ülkenin müziği müzik öğretmenlerine , resim sanatı resim öğretmenlerine, tarihçiliği tarih öğretmenlerine, sporu beden eğitimi öğretmenlerine kalmışsa , o alanlar yerlerde sürünüyor demektir . Üstelik Türkiye ‘de satranç öğretmenliği diye bir şey bile yok iken eğitimciler TSF’ nin her kurulunda en etkili yerlerde iseler ,resmen satrancı onlar yönetiyorlar ise Türkiye’ nin satrançta yerlerde sürünmesi haktır .”
(28. Mart 2013….18:06) Özgür Satranç Forum

Ne diyeyim ?!

Aslında söylenecek çok söz var. Ama önce bakıyorum da lafa, laf mı diye…?

Tabi, konuyu dönüp dolaştırıp aynı yere getirmek günümüz siyasetinde moda oldu. İçinde satrancın da olduğu, geleceğimizin tartışıldığı şu son derece kritik günlerde bizler neleri tartışmak zorunda kalıyoruz?

Ülkemiz siyasetinin tamamen güce dayandığı, hak ve hukukun boyut değiştirdiği böyle zamanlarda satrançla birlikte yüzlerce konuyu siyasetin dışında tutabilir misiniz?

Böyle bir şeye tek başınıza gücünüz yeter mi, öyle mi sanıyorsunuz?

Örgütlü, bilinçli toplumsal hedefleri olan birleşmeden neden hiç bahsetmiyor da sadece 1800 üstü satranççılar safsatasıyla sürekli ahkam kesiyorsunuz?

Sözüm ona satranççıları neden 1800 altı ve 1800 üstü diye ayırıp “ötekileştiriyor” sunuz? Daha nitelikli, gerçekçi,iş yapacak kriterleriz neden yok? Bütün planlamanız bundan ibaret mi?

Yönetimde olsanız satrancı nasıl, nereden ve kimlerle yayacak, ülke sathına nasıl ve taşıyacaksınız? Öyle ya öğretmenlere ve okullara düşman olan bu zihniyet bir şeyler bulur?!

Bugün antrenörlük ve satranç temel eğitimciliği kavramlarını değiştiriyoruz. Yakında daha gerçekçi planlamalarla, uygulamalara geçeceğiz.

Temel alt yapının “ OKULLAR ve SATRANCIN OKULLAŞMA SÜRECİNDE OLDUĞUNU BİLE FARK EDEMEYEN” arkadaşlarımız bugünden tezi yok gerçekçi alternatiflerini ortaya koymalıdırlar.

Satrancı yaymak için eğitimcileriniz, antrenörleriniz kimler olacaktır?

Sadece ve sadece aktif oyuncularımıza mı güveniyorsunuz?

Satrancın özel ve ticari kuruluşlarla tüm ülke temeline yeteceğini mi sanıyorsunuz?

Satranç eğitiminden temelde beklentileriniz nelerdir?

SADECE VE SADECE BAŞARILI SPORCULAR YETİŞTİRMEK Mİ?

Yoksa yüz binlerce çocuğumuzun “satranç temel kültüründen nasibini alarak, onların kişilik gelişimlerine olumlu katkılar sunarak, satrançla doğru bir şekilde tanışmalarını sağlamak mıdır?”

“ Türkiye’ de satranç öğretmenliği diye bir şey bile yok iken” derken bile, tespit ettiğiniz bu sorunun çözümüne yönelik, onlarca yazınızdan neden bir tanesinde bile,iki satır önerinizi göremiyorum?

Bakın, biz okullarda satrancı hangi amaçlar için vermeye çalışıyoruz, zahmet edip de okuyun ve aydınlanın. İçlerinde sizin çocuk ve torunlarınız da olacaktır belki de.
**************

Öğretim Programı ve Çok Boyutlu Zekâ

Satranç dersi öğretiminde öğrencilerin zihinsel ve duyuşsal gelişimine, onların ilgi ve yetenekleri doğrultusunda katkı getirmek amaçlanmıştır.

Sınıflarımızda farklı ilgi, ihtiyaç ve yeteneklere sahip öğrenciler yer almaktadır. Bu durum, bir grup içinde her öğrenene uygun, farklı öğrenme seçeneklerinin sunulmasının gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır.

Çok boyutlu ve geniş bir öğrenme mönüsüne ihtiyaç duyan öğrenciler öğretme-öğrenme etkinliklerinde kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri ve bilgiyi kendi şemaları doğrultusunda özümseyerek örgütleyebilmeleri için, bu programda çok boyutlu zekâ (çoklu zekâ) kuramına da yer verilmiştir.

Satranç programında çok boyutlu zekâ kuramı, iki amacı gerçekleştirmek için kullanılmıştır:

Birincisi … programda yer alan kazanımlar yoluyla öğrencilerin çok boyutlu zekâlarını geliştirmek,
İkincisi … ise öğrenme sürecinde çok daha kolay ve kalıcı öğrenmeyi sağlamaktır.

Öğrenciler satranç programındaki kazanımları gerçekleştirdikçe çok boyutlu zekâ alanlarını geliştirecek; diğer taraftan öğretme-öğrenme etkinliklerinde çok boyutlu zekâlarını kullanarak bilgi ve beceriyi kendileri için anlamlı hale getireceklerdir. Böylelikle öğrenciler, bilgi ve becerileri uzun süreli belleklerine depolayabilir.

Bilgi ve becerinin anlamlı bir biçimde kodlanarak uzun süreli belleğe atılması, bilgi ve becerinin kalıcı olmasını sağlayacaktır.

Çok boyutlu zekâ kuramı, öğrencileri sınıflamak amacıyla kullanılmamalıdır. Satranç dersindeki çok boyutlu zekâ uygulamaları, öğrenenin sadece baskın olan zekâ boyutlarını değil, tüm zekâlarını kullanmalarını ve geliştirmelerini amaç edinmiştir. Bu nedenle öğretmenler öğrencilerin sadece baskın olan zekâlarına değil, aynı anda birden çok zekâ alanlarına hitap edecek çoklu zekâ etkinlikleri düzenlemelidir.


*******************



Bu konuda defalarca belirttiğim üzere devletimizin bu konuda adım atması gerekir.

Yolu biz gösteriyoruz.

1- TSF olarak alt yapımız okullarımız, satranç merkezlerimiz ve kulüplerimiz.özel ticari kuruluşlarımız diyoruz
2- Dünyada uygulama örneklerini, satranç eğitimi üzerine yapılan onlarca yüzlerce araştırmayı tasnifleyip raporlaştırıp sunuyoruz.
3- Plan, program,müfredat hazırlığı için kurul ve komisyonlar kurup çalışmalar yapıp tamamlıyor, kitaplarını bile hazırlıyoruz.
4- Üniversitelerde öncelikle Eğitim Fakültelerinin çeşitli alanlarında, Sınıf öğretmenliği,matematik,Türkçe gibi bölümlerde , BESYO’ larda bu işin temelinin atılması için her türlü çalışmaları yapıyoruz.
Tüm bunların 2000 li yılların başından beri büyük bir kararlılık ve umutla peşinde olmamıza rağmen…
Neden bugün bile, acaba okullarımızda satranç adında bir ders yok, sebebini açıklayabilir misiniz?

Siyasetin dışında bir sebebiniz var mıdır?

Ama bu dönem bazı şeyleri değiştirme kararlılığımız çok kuvvetle vardır!

“ YENİDEN YAPILANMA” derken ben şahsım adına hiçbir zaman sadece ve sadece SATRANCI kastetmedim!
Benim “YENİDEN YAPILANMA” deyimim içinde;
Bu günden -ÜLKEMİN AYDINLIK GELECEĞİNE UZANAN YOLDA, SATRANÇ EĞİTİMİNİN- olabildiğince katkısı yatar.
Küçük çocuklarımızın dünyaya sadece bakması değil, gerçekleri görebilecek şekilde düşünce eğitimi yatar.
Sadece 1800 çıtasını aşmak gibi sığ bir düşüncemiz hiçbir zaman olmadı, olmayacak!
Yönetici vasfını taşıyan her insan, ister satranççı, ister öğretmen, ister satranç sever,ister işletmeci, ister profesör…
ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMA CESARETİNE SAHİP HER KARARLI İNSAN !!
Ülkemizin böyle kahraman karakterlere ihtiyacı var!
Biz çalışıyoruz!
Oturduğumuz yerden, herhangi bir şeyin sorumluluğunu üstlenmeden, sorumsuzca sadece yazmıyoruz.
İşin kolayına kaçıp da “ben vaktiyle söylemiştim” basitliğine de sığınmıyoruz!
Sorumlusu biz olacağız ve asla kaçmayacağız! Önümüzü görüyor, engelleri ve engel çıkaranları biliyoruz.
Biz, ASLA ve ASLA YENİLMEYECEK ve DİZ ÇÖKMEYECEĞİZ!
Çalışanlara, öğretmenlere,”YORULMAMAK İÇİN YOLA ÇIKANLARA” dil uzatanlar şimdiden utanıp, paniklemeye başladılar, görüyorum!
Onlar utanmadıkça bizler de yaptıklarımızla, öz projelerimizle, ortaya koyduklarımızla övünmeyeceğiz !
Yapılacak işler aslında -SADECE TSF ‘nin- başarabileceği şeyler değildir!
Bu anlamda nitelikli buluşmalar, il örgütlenmeleri gerçekleştiriyoruz!
Pek yakında…
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla
#5
Yazmayacaktım.
Zaman harcamayacaktım.
Öyle karar vermiştim kendi kendime.
Aşkın Taşan Bey cevap yazdığına göre benim çoktaan yazmam lazım dedim.
En üst yazıdaki düşünceleri değerlendirmeyeceğim, onlar bu yazının kapsamı dışındadır.
Bir kelimeyi değerlendireceğim.

Satranç kelimesini satarnç olarak yazan kişi :
-Ya çok acelecidir ; yazdıklarını kontrol etme fırsatı yoktur. Yani satranca ayıracak zamanı yoktur.
-Veya düşünceleri karışıktır ; karmaşık düşünceler içinde satarnç ı göremiyor.
-Veya satarnç ı satranç olarak yazmaktan öte önemsediği konular var ; il temsilciliklerini birilerinin elinden kurtarmak gibi.
-Veya satarnç kelimesinin satranç olarak yazılması gerektiğini bilmiyor.
-Veya satranç kelimesini önemsemiyor (satrancı önemsemiyor diyecektim, vazgeçtim, çok ağır kaçacak).
-Veya kendi zihninde satrancı satarnç olarak bilinçli bir şekilde değiştirmek istiyor.
-Veya benim bilmediğim, düşünemediğim bir nedenden dolayı yanlış yazıyor.

Her ne sebepten olursa olsun, satranç kelimesini satarnç olarak yazan kişinin yazılarını, sırf satrancı yanlış yazdığından dolayı bundan sonra okumaya değer bulmuyorum.
Ara
Cevapla
#6
oooh ne alâ

öğretmene saldırı var de, hemen işin içinden sıyrıl .öğretmenler aşağılanıyor de, eğitimci olmanın arkasına saklan .öncelikle şunu söyleyim ben hiç kimseye danışmadan ve bir şeyi araştırmadan buraya yazmam . bir öğretmene çarşıda pazarda sokakta hürmet edilmesini en iyi bilenlerdenim . ama iş satranca gelince ben birinin satranççı olup olmamasına bakarım .çooook öğretmen ve aynı zamanda satranççı tanıdığım var ki; ''konu satranç olduktan sonra ben öncelikle öğretmen değil satranççıyım '' demektedir .önce eğitimci sonra satranççı olunmaz

belediyeler , halk eğitim merkezleri, trafik bölge müdürlükleri ihtiyaç duyduğu eleman ihtiyaçlarını aynen bizim hakem ve antrenör yardımcılığı gibi kurslarla gidermektedir. ama o kursları bitiren hiç bir öğretmen mesela trafiğin asil unsuru olamamakta sadece yardımcı statüde kalmaktadır .bu durumdanda hiç bir öğretmen şikayetçi değildir.

bizde öyle mi . kursa giren herkes satranç camiasının direk asil üyesi olmaktadır .sonra yüksel TSF nin en üst noktalarına gel . nitekim satranççılar tasfiye edilmiş ve boşluk bunlar tarafından doldurulmuştur . herhangi bir branş; spor , kültür, aklınıza ne gelirse öğretmenler tarafından yönlendiriliyor ise henüz kuruluş aşamasındadır demektir .veya benim dediğim gibi yerlerde sürünüyor demektir . bu tesbitin öğretmene saldırı ile ne alakası vardır .

öğretmenler 1800 raiting şartı getirildiği anda , boşluk haliyle öğretmenler tarafından doldurulacak ama satrancın asil elamanı olamayacaklardır . mesela hakemlikleri sadece yardımcı hakemlik , il temsilciliğide vekalet statüsünde kalacaktır . bundanda tabii bir şey olamaz . merak etmeyin bir boşluk varsa o birileri tarafından doldurulur .

türk satrancı için ne yapılması gerektiğini daha önce yazmıştım . somut önerilerim vardı bir tanesini yazayım . kendi kafanızdan bir şeyler yapmayın . gelişmiş ülkelerden vazgeçtik satrançta atılım yapmak isteyen filipinler , tayland, endonozya, malezya gibi uzak doğu ülkeleri ile kosta rika, domink cumhuriyeti, jamaika , porto riko, meksika gibi orta amerika ülkeleri ne yapıyor ona bakın ve kendinize bir model oluşturun .

hekese saygılar .
Ara
Cevapla
#7
evet feti çok haklı.. önizlemeye basarken göndere basmış ve satarnçı satranç olarak düzeltememişim . ama ne olursa olsun bu hata affedilemez . o nedenle bu durumda bende burada yazmaktan vazgeçiyorumm ... kendisine çok teşekkür ederimm ..
Ara
Cevapla
#8
benim yazdığıma cevap olarak alakasız ne varsa yazdınız.1800 rating kuralı ile ilgili soruma cevap vermediniz.1800 rating üstünde yeterli sporcu olmayan illerimiz var demiştim.bu ne olacak?il temsiliciliği yapmak için 1800 ratingin üzerinde mi olmak lazım.belge işlerini zamanında halletmek,turnuva düzenlemek,bilgilendirmeyi iyi yapmak gibi işleri sadece 1800 üstü ratingli sporcular mı yapabilir?
Cevapla
#9
Burada tartışılan önce eğitimci olup sonra satranççı olmak, ya da satranççı olup sonradan eğitimci olup olmamak değildi. Konu buraya çok gereksizce taşınıyor.

Acaba müzik yeteneği çok öncelerden keşfedilen V. SMYSLOV , ya da matematik, kompitür eğitimleri çok önceleri başlayan M. BOTVİNNİK o zaman asla satranççı değil bu arkadaşlarımıza göre?!

Bu tartışma satırları, ayakları yere basan fikir ya da projelerden yoksun olduğu için “laf ola torba dola”
anlayışıyla dolduruluyor bu “satranççı” arkadaşlarımız tarafından.

Tabi hal böyle olunca da Sn. Tuna ÖZATEŞ’ in çok basit bir sorusunu bile açıklamaktan çok uzakta kalıyor!

Tek şart 1800 ukd barajı ya, o zaman bazı iller temsilcisiz kalacak demektir.

Sn. ÖZATEŞ,bakın, ben size söyleyeyim ne olacak.
İl temsilciliği Seçme Turnuvası yapılacak sevgili kardeşim.
1800 UKD’ yi ilk yakalayan oyuncu İl temsilcisi olacak. Aynı puandakiler, eşitlik bozma sistemine göre İl temsilcisi, il temsilcisi yardımcısı ve onun yardımcısı olacaklar. Tabi 1800 puan, döneme göre düşerde 1785 olunca il temsilciliği de düşecek yeniden il temsilcisi olmak için satranç çalışacak bu arkadaşlarımız. Bu arada 1900 ler kulübü kurulup il temsilciliğini denetleyecekler. Bu sistemde her şey (ukd) puanına göre değer kazanacak ya da kaybedecek. Çünkü başka kriterleri yok.

Unutmadan ikinci kriter, öğretmen ya da memur olamaz il temsilcisi. Belki de sırf bu sebeple” İL TEMSİLCİLİĞİ STATÜSÜ” memuriyet şartlarına dönüşebilir.

TABİ,BU TRAJİ-KOMİK SİSTEM DE, BU DÜŞÜNCENİN ÜRÜNÜ OLUR HERHALDE!


****************


Satranç anlayışımı ÖĞRETMEN olduktan sonra sorgulama, değiştirme ve geliştirme zorunluluğunda hissettim.

Çünkü yaşlara göre fiziksel, zihinsel, ruhsal-heyecansal gelişim özelliklerini, ilgi ve ihtiyaçlarını, psikolojik gelişim aşamalarını, bilişsel, duyuşsal gelişim özelliklerini bilmeden öğrenmeden, staj yaparken tanımadan, meslekte yıllarca pekiştirip belli bir çalışma formasyonuna ulaşmadan nasıl yapabilirdim? Elbette çok sıradan olacaktı.

Çocukların duygu dünyasına ulaşabilecek miydim?

Hangi aşamada empati kurup onları en sıkıntılı anlarından nasıl geri döndürebilirdim?
İlk maçına nasıl hazırlayabilirdim?

İlk “iç seslerini” nasıl duyabilirdim?

Özgüvenini kazanmasına yönelik nasıl bir yol haritam olabilirdi?

Bu konudaki araştırmaları nasıl takip edebilirdim?

Montessori Pedagojisine göre “beni duy ”diyen bakışlarının nasıl farkına varabilirdim?

İçlerine yolculuk yaparken onları nasıl incelikle takip etmeliydim, hangi aşamalarında nasıl yönlendirebilirdim?

Asli görevi olan öğrencilikle en önemli hobileri arasındaki sınırı çizmelerine nasıl yardımcı olabilirdim?

Onları her aşamada nasıl objektif ölçebilir, değerlendirebilirdim?

Eksiklerini onu kırmadan ve kaybetmeden nasıl geri bildirebilirdim?

Tabi bunların hiçbir önemi yok bu arkadaşlarımız için!

Çünkü bu konuların hiçbiri hakkında ne bir bilgi-tecrübe birikimleri, ne bir araştırmaları ne de hayatın içinde bir adım ya da öz ürünleri yok!
Yoksa var da biz mi bilmiyoruz?

…M.ŞEKERLİ;
“ …öğretmene saldırı var de, hemen işin içinden sıyrıl .öğretmenler aşağılanıyor de, eğitimci olmanın arkasına saklan .öncelikle şunu söyleyim ben hiç kimseye danışmadan ve bir şeyi araştırmadan buraya yazmam . bir öğretmene çarşıda pazarda sokakta hürmet edilmesini en iyi bilenlerdenim . ama iş satranca gelince ben birinin satranççı olup olmamasına bakarım .çooook öğretmen ve aynı zamanda satranççı tanıdığım var ki; ''konu satranç olduktan sonra ben öncelikle öğretmen değil satranççıyım '' demektedir .önce eğitimci sonra satranççı olunmaz. ”


SİZİN İÇİN HÜRMET ÖNCE SATRANÇÇI OLANA. Burada bile “ötekileştirme” kokusu var!

Öğretmen olmak, ama gerçek anlamda öğretmen olabilmek, içlerinde satrancında olduğu sayısız alanın ön eğitimini verebilmek, olası satranççı yeteneklerini çok önce çocukluk yaşlarında keşfedebilmeyi gerektirir.

SAHİ O ÇOCUKLARI KİM KEŞFEDECEK?

4-5-6 YAŞINDAKİ ÇOCUKLARIN RUHSAL DOSYALARINI KİM HAZIRLAYACAK?

Bu dosya çarşıdan,kırtasiyeden alınan dosyadan biraz farklı bir dosyadır üstat.
Bilmem, hiç hayatınızda gördünüz mü?

SATRANÇ yeteneklerinin İLK KİM FARKINA VARACAK?

Satrancı ona ilk kim tanıştırıp ilgi duymasını ve sevmesini sağlayacak.Ben 26 yıllık meslek hayatımdan sonra bile ana sınıflarına girerken kendimi hala eksik ve yetiştirmek zorunda hissediyorum.

Bu anlamda Öğretmen olan kişiler insanı hayat’la tanıştırır. Satranç hayatın içindedir. İyi bir satranççı unsularını en iyi ve çok öncesinden ancak ve ancak öğretmenler verebilir!

Günümüzde satranç yönetimi ve eğitimi satranççı kökenli eğitimcilere kaldıysa bu, ülkemizin en büyük şanslarından biridir!

Kaldı ki biz böyle bir tezi de savunmuyoruz! Biz eğitimci olmanın arkasına saklanmıyoruz!

Bilakis yaptıklarımızla ve yapacaklarımızla en önde ve ortada saklanmadan ve saklandığı siperden sadece yazarak taciz atışı yapmadan onuru ve kendine güveniyle dimdik ayaktayız.

Sizden hürmet beklemiyoruz ki!

Çalışan insanları, eğitimcileri, öğretmenleri taciz ateşiyle vurmayın!

TSF için gününü 25 saat yaşayan insanlar hakkında daha düşünceli,ayakları yere basan fikir yazıları, önerileri, varsa projeleri planları programlarınızı, haklı eleştirileri bekliyoruz.
Sağlıcakla kalın...
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla
#10
Tartışma zemini baştan sakat olunca, argümanları da sakat doğuyor.

Kimse İl Temsilcisine neden gerek olduğunu tartışmıyor. Muzafffer bey de özünde il temsilcisinden hoşnut, kavramla arasında bir mesele yok, sadece kafasına esenin temsilci olmasına karşı. Bunun için kriter bulmaya çalışıyor.

İl temsilcisinin (veya özü itibariyle atanmış bir memurun) satranca sağlayacağı katkı nedir?

Çok aptal sorular bunlar ama, il temsilcisi olmasa İstanbul ne kaybeder hiç düşündünüz mü?,450 kişi ile başlayıp 250 kişiyle biten havasız, kalite standartları düşük, koca yılın sondan birinci haftasında yapılan bir il birinciliği daha mı kötü yapılır?

Veya iyi tarafından soralım, Barış Esen'in kişisel gelişimine, profesyonelliğine Antalya İl temsilcisinin katkısı nedir?

Sağlıklı bir satranç toplumunda yetenekli oyuncu için 3 aşama yürür; yeteneğin keşfedilmesi, işlenmesi (yetiştirilmesi) ve korunması.

Bizde anladığım kadarıyla İl temsilcisi kavramı sadece bu ilk aşamaya aday.

Temel projeksiyonu onbinlerce ana okulu bebesi arasından Magnuslar, Juditler bulmak, şurayı okuyan bir kulun bile hatırlamasına imkan olmayan 52 komisyon ve alt kurullarla bol sayıda toplantı yapıp devlet ödenekli kurabiyeleri ve sallama çayları mideye indirerek her toplantıda bir kurul daha oluşturmak.

Toplantı sonunda da yeni kurulan kurulların ve komisyonların görev dağılımını yapıp, gözyaşları ile bir sonraki toplantıda, yeni kurul ve komisyonlar oluşturmak üzere yok haritaları çizmek falan.

Tabii küçük Polgar'ın doğal olarak bunlardan pek haberi yok, o keşfedilmeyi bekliyor; küçük Magnus 14 yaşına kadar İstanbul'da ortalama günde 3 turnuva bulup babası tarafından satrançtan kusturulana kadar gezdirilmekte ve nihayet 15 yaşında sivilceleri patlayıp da gözü ve zihni açılınca, kızlara sms atmanın satranç turnuvası peşinde koşmaktan daha akla yakın birşey olduğunu görecek.

Kazara satrancı sevip emek vermeyi göze alan küçük Vladimirlerden biri ise 18'i geçince fark edecek ki İstanbul'da girebileceği ilk ergen turnuvası ancak Ağustos sonunda, Gebze belediyesinin Kızılay Çadırında yapılabiliyor. Topla çıkar 3 turnuvayla, şansı varsa (metrobüs su kaynatmazsa) 1 yılda en fazla oynayacağı 21 oyunla basamakları tırmanacak. Rusya'da öyle yetişiyorlar çünkü, küçük Grischuk da Moskova İl Temsilcisi tarafından keşfedildi.

Hayır bu sistemin bu kadar iyi olacağına iman etmek hakikaten saygıyı gerektiriyor, ciddi bir adanmışlık ama bu kadar kolay olmamalı herşey.

Heykeltraş yetiştirmeye kafayı takmış bir ülkenin, sokaktan topladığı adamları alelacele heykel eğitmeni yaptığı, onlarca adamı da heykel sanatını şehirlerde çocuklara sevdirmek üzere temsilci ilan ettiği bir ülke düşünün.

Geleceğin Michelangelo'ları, Rodin'leri yetişecek; bunun yolu nasıl bulunur derken birinin aklına illerde komisyonlar, temsilcilikler kurmak geliyor, 18 kurula 180 adam doldurulunca geminin kızaktan okyanusa indiğine inananlar oluyor, sizi bilmem ama bunlar bana çok absurt geliyor.

E bu meselden heykeltraşı çıkarıp, yerine satranç oyuncusunu koyunca, bir bakıyoruz burada bu var ve insanlar bunu sayfalarca tartışabiliyorlar.

İl temsilciliği kavramı suni bir kavramdır. Devlet eliyle yetenek keşfedip bir yere taşıyamazsınız; sanatta da olmaz bu, ilimde de sporda da.

Siz şu il temsilcilikleri için verdiğiniz fikri eforu, belli bir kuvvet derecesini geçen profesyonel genç oyuncuların otomatikman üniversite bursu almasına (hak kazanmasına) yorsanız, bu ülkeden bir değil yüz GM çıkar. Mesele maddiyat ve gelecek endişesi üzerinden dönüyor çünkü.

İl temsilcilikleri acilen kapatılmalıdır. Ne geçim sıkıntısı çeken satranççılara faydaları var, ne de bu işe kendini adamak isteyen yeteneklere.

Tek faydaları bize.

Sayelerinde Muzaffer beyi okuyoruz Big Grin
Ara
Cevapla
#11
Sayın Arkadaşlar

Türkiye büyük ve nüfuslu bir ülke. Satrançta veya satranççıda ileri gitmiş olan Norveç, Gürcistan, Ermenistan gibi ülkelerle kıyaslanamaz. ABD, Çin veya Rusya kadar büyük değiliz tabii. Örneğin Rusya'da alan çok büyük olduğu için çok büyük merkezler vasıtasıyla yürüyor tabana iletişim. Örneğin Kazan'daki satranç merkezi 1.000 m2'den büyüktür ve usta seviyesinde onlarca hoca ders verir. Şu sıralar GM Suat Atalık da orada ders veriyor. Derse başlayan çocuk, en başından ustalarla çalışınca sonuç farklı olur tabii. Çocuğunuz yabancı dili ana diliyle konuşanlarla mı iyi öğrenir, yoksa C seviyesindeki öğretmenlerden haftada 3-5 saat ders alarak mı? Hele bizim okul satranç öğretmenlerini düşünün, bu satranç bildikleri kadar yabancı dil biliyor olsalar? Biliyor sayılırlar mı?

Alan, nüfus ve gelenek gibi benzerlikler sebebiyle örneğin İran ne yapıyor diye bakmak lazım, detaylarını bilmiyoruz. Özgün bir modele ihtiyacımız var.

Tartışan arkadaşlarımız başka iki taraftan tuttukları için anlaşamıyorlar.
1- Satranç sosyal ve kültürel bir faaliyettir (bir de turistik oldu)
2- Satranç sert bir mücadele sporudur.

Madde 1 için İl Temsilcisi gerekir, ülkenin büyüklüğü dikkate alınırsa, ekibi ve imkanları olan bir küçük federasyon başkanı da diyebiliriz. Hangi İl Temsilcimiz bu imkana kavuştu ki, suçluyoruz? Olması gereken İl Temsilcisi ile koordinasyon içinde Okul Satranç Öğretmenleri (satrancı bilecek), Üniversite Satranç Merkezleri ve kulüplerdir. Bunların hangisi mevcut? Sahici olmayan bir altyapımız var. 15 yıldır bol çocuklu turnuvalar yapıyoruz, binlerce çocuğun arasından 3-5'i kalıyor. TSF'nin temel amacı her çocuğun eline bir kere satranç taşı değmesi midir?

Madde 2 ise yatırım ister ve çok verimli olması beklenemez. Bir yetenek bulur, imkanları akıtır, toplama kampındaki esir gibi çalıştırır ve oynatırsınız. Bu çocuk ve ailesi gelecek endişesi taşırlar. Onu tatmin edecek yollar sunmak lazım. Bu da ayrı bir tartışma konusudur.

Uzaktan, birbirimizi algılamadan, başka taraftan tutarak ama aynı başlık altında tartışmayalım ne olur. Buna tartışma denmez.

Saygı ve selamlar
Ara
Cevapla
#12
Tartışma zeminini sağlıksız ve en baştan sakat ilan etmek, insanların o yazıyı daha en başından belli bir şartlanmışlığa yakın okumalarını sağlar. İyi taktik!
Tabi, yazı kötü ama gerçek ögelerle ve örneklerle bezelenip süslenirse de ortaya amacı ta başından belli bir “danışıklı dövüş” manzumesi çıkar.

Olaya, sürekli olumsuz ve ibretlik olayların geliştiği illeri ısrarla ısıtıp ısıtıp getirmek, çözüme doğru yürüyen bir yaklaşım mıdır? (SAKAT ARGÜMAN…1)

İl temsilciliklerinin kuruluş geçmişinden bu güne olumlu-olumsuz nice örnek vardır. Kimse kafasına göre göreve gelmiyor. Görevlendirme aşamasında yaşanan sıkıntıları bilmek lazım. Yetki tamamen elinizde değil.

İlk kuruluşu itibariyle eksikliklerin olduğuna, yapay kavram olduğu fikrine katılıyorum. Ama bu, geçmişten tecrübe alarak, hataları ve eksiklikleri görerek, doğru adımlarla nitelikli ve örgütsel birliktelikle, tarifini bir zamanlar bizzat kendinizin yaptığı yönetici tanımına uygun insanlarla çözüme yönelmesi yerine, il temsilciliğinin kaldırılması kolaycılığına kaçılmasını mı gerektirir? İl bazında düzenlemeleri yapmak için örgütlenmek gereği apaçık ortada durmuyor mu?( SAKAT ARGÜMAN…2)


Evet, il temsilcisinin satranca sağlayacağı katkı nedir? Bu, geçmişte de benim tamamen karşı olduğum bir kavramdı. Çünkü kuruluş felsefesine ve atanış biçimine göre büyük yanlışlıklar ve eksiklikler görüyordum. En fazla bir yardımcısı olabiliyordu ve o da kendisi gibi kağıt üzerinde kalıyordu. Hiçbir temel soruna çözüm bulmadan, doğru dürüst etkinlik düzenleyemeden zaman akıp gidiyordu.Tabi o zaman da 400-450 kişiyle başlayan o turnuvalar da her türlü skandallarla bitebiliyordu.Çünkü adamcağız tek başına yetersiz kalıyordu. Turnuvanın çok öncesinden, daha planlama aşamasındayken bile aynı zamanda olması gereken 2-3 zemin ve ortam vardı belki. Belli ki yetişemiyordu.
Sürekli kalan tek şey, kendisinin kalıcı olan sanal makamıydı. Ülkemizin toplumsal ve siyasal düzenlemeleri gerçekçi nitelikte olmadığı için içlerinde tüm spor dallarındaki il temsilcilikleri bir bürosu bile olmadan büyük çelişkilerle dolu sistemde kaybolup gidiyordu.

Keza bu durum günümüzde de büyük ölçüde böyledir. Yani sadece satrançta değildir bu durum!

İşte tam bu çıkış noktasından, kalıcı ve etkili çözüme doğru toplumsal ve örgütsel hareketle yeniden yapılanmayla, insanımıza güvenerek yola çıkmak niyetindeyken, yine aynı sebeplerle baltalama karşı girişimleri, inanç ve güvensizlik belirten satırlar…

İl temsilcisi değil, il temsilciliği! Kişi değil, birliktelik! ( SAKAT ARGÜMAN…3)

“Koca yılın sondan bir haftası” kavramınız pek açıklayıcı değil! Çünkü etkinlikler ocak,…aralık takvimine göre yapılmıyor. Sezon, yılın 1/ Ağustos… günü başlıyor, 31/Temmuz…bitiyor. Pek ala biliyorsunuz ki etkinliklerin birçoğu da uluslar arası takvim dikkate alınarak yapılmak zorunda. Çıkış noktamızı doğru saptayalım ki sakat argümanlar doğmasın! (SAKAT ARGÜMAN…4)


Evet. Sevgili Barış ESEN!
O’nun kişisel gelişimine bir il temsilcisinin katkısı ne kadar?

Yani el insaf! Hani yazmıştınız ya, sn. Ateş ÜLKER’ e şu kulak damlasını sormuştunuz. Sahi markasını bulabildiniz mi? Tek celsede götürür mü? Sizden sipariş etmeliyim, bana da lazım olacak gibi gerçekten.

Sevgili sanal dostum, diyelim ki sıfır!

Adam, (sevgili Nilüfer ÇINAR ve sevgili Sultan DABAN’ da dahil olarak) Barış ESEN, Kıvanç HAZNEDAROĞLU, Emre CAN, Mert ERDOĞDU gibi nice emekçilerin yetiştirilmesindeki katkısını mı muhasebe edecek? Böyle bir vazifesi yok! Gerçi böyle bir şeye zaman ve fırsat bulamayacak! Öncesinden planlanan hedeflenen etkinlikleri hayata geçirmekle görevli. Bu yolu açacak oluşumları kuracak! Temelin kurulmasında ve üst yapının meyve vermesinde görevli.
Bunları da tek başına yapamaz. Tabi üst yapı da eğer izin verirseniz sizin gibi bilge kişilikler eğitimini üstlenecek. Evet, kulüpte, satranç merkezinde, özel kuruluşta, eğer kurulabilirse yüksek okul ya da akademisinde. İl temsilciliğinin başarılı sporcuya katkısı, lise müdürünüzün sizin öğrenciliğinizdeki katkısı neyse kim bilir belki o kadar, belki o kadardan da yakın!
Pek ala biliyorsunuz ama yine de yazıyorsunuz.(SAKAT ARGÜMAN… kaç oldu sahiden?)
SAĞLIKLI BİR SATRANÇ TOPLUMU!
Gerçekten toplumca çok özlenmesi gereken bir deyim kullanmışınız.
Samimiyetimle sonuna kadar katılıyorum. Çok uzaklardaki hedefimiz.

Ama içinde bulunduğumuz ve sürüklenmek istenen toplumsal yapıya ne kadar farkındalık gösterdiğinizin aslında farkında olmama rağmen, yine de böyle büyük, ama beklentileri ve sosyo kültürel yapısı bu kadar farklı ve değişken bir toplumun içinden nasıl bir küçük temsili sanat, spor, satranç toplumu sağlıklı olarak çıkabilecek sorusu cevap bulmalıdır.

İçlerinde benim de olduğum ve bir ömür adadığım bu sorunu cevabı “NİTELİKLİ EĞİTİMDEN ve ÖRGÜTSEL YAŞAMDAN YANA” kararlılığından geçer! Bilmem katılır mısınız?


Yetenekli oyuncu için üç aşama.
Keşfedilmesi, işlenmesi ve değerinin korunarak geliştirilmesi. Güzel!
Peki, alt yapı?
Yetiştiricilerin yetiştirilmesi? Onların eğitim zeminleri? Onların eğitim programları ve süreçleri?
Okullaşma sürecini hayatları boyunca hiç yaşamamış çocuklar?

ÜLKE SATRANCIMIZIN EN TEMEL SORUNLARINDAN BİRİSİ SATRANÇ EĞİTİMİNİN GEREKTİĞİ GİBİ TANIMLANMAMASIDIR!

Satranç eğitimi deyip geçmek ne kadar doğrudur?
Neredeki ve hangi şartlardaki satranç eğitimi?

Okullardaki satranç eğitimini başarılı sporcunun yetiştirilmesi için yeterli görüyorsak bu büyük bir yanılgıdır. Okullarda haftada bir ders saati satranç ile ancak satranç temel kültürünün bir kısmı verilebilir. O da ders olarak okutulursa. Uygun ve nitelikli öğretmenler yetiştirilip satranç öğrenme çağındaki çocuklarımıza yönelik doğru eğitimi verebilmek gerekli. Zaman içinde satranç gelişim aşamaları için yine doğru yaşlarda eğitim çıtasını doğru ortam ve kişilerce geliştirmek gerekli.

Ama şu andaki okul satrancı bu hedeflerimizin çok uzağındadır. Böyle bir durumda kıyaslama yapmak, yok olimpiyat derecelerini buna bağlamak, yok satrancı yerlerde sürünme ilanları asmak adil değildir.(SAKAT ARGÜMAN…)

Şu sallama çaylar ve devlet ödenekli kurabiyeler, bol komisyonlu toplantılar, denize indirilen gemiler, gözyaşlı toplantılar, yol haritaları ve tüm bunlarla birlikte diğerleri hakkındaki aşağılayıcı benzetmeler, örneklemeler…

Vaktiyle il temsilcisinin siluetini çizen yazarın, şimdilerde “ il temsilciliği acilen kaldırılmalı” fikrine transferi, acaba örgütleşme içindeki temsilcilikler olabilir mi? ( SAKAT ARGÜMAN…)

Bir sanal kişiliğin (bir insanın)nasıl bir ruh halinde olduğunun yansımasıdır aslında. Yine, aynı. Sanal siperden sanal atışlar.

Evet, Muzaffer Bey’ i okuyoruz.

Muzaffer Bey hiç olmazsa kendi adının ardında duracak cesarette yazıyor.
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla
#13
Aşkın bey,

Karşılıklı konuşma ve polemik çerçevesinde geçmesini istemiyorum ama 6-7 satır yazmak zorundayım.

1) Eleştiri hoşunuza gitmiyor. Kimsenin gitmez, bunda bir sorun yok. Ama eleştirinin geldiği cepheyi savunmak için somut ve net gerekçeler koymak zorunda kalırsınız.

İl Temsilciliği kavramına tepeden inme ve fonksiyonsuz olduğu için karşıyım. Önceden de karşıydım, yazılar şu 2-3 sayfa içinde dönüp duruyor, oradan bakılabilir. Ama bugünkü statüde il temsilcisi kişiler görev yapıyor, o halde bu kişilerde belli niteliklerin olmasını arzu etmek normal olmalı.

İl temsilcisi kafasına göre gelmiyor diyorsunuz o halde söyleyin seçimle mi geliyor, seçmenleri kimler? Herhangi bir il temsilcisini seçen satranç oyuncuları kimler mesela?

Sizi temelde rahatsız eden, oldukça soyut yazdığınız ve bir tür temenniler manzumesi olan konularda (il temsilciği için bahsediyorum, forumdaki diğer konularda yazdıklarınızdan değil), karşınıza çıkan aksi bir fikri somut olması nedeniyle beğenmemiz.

2) İl temsilciği niye olsun sorusunun cevabını somut olarak alamadım. Yok çünkü. Okullar, öğrenciler, yeni yetenekler altyapı.

Bunlar temenni. İlhan Onat'tan, Suat Atalık'a, Suat Soylu'dan Can Yurtseven'e, Tamer Karatekinden son IM Reyhan Doğan'a kadar her yetenek bu ülkede tırnakları ile kazıyarak bir yerlere geldi.

Bugün bu insanlar devlet sayesinde orada değil, devlet veya devletin şahsında birçok görevli bu insanlar sayesinde varsa var. Bunu bilelim.

Hatta tekrar yazayım, daha somutu: Bir öğrenci velisinin yürttüğü satranç federasyonu başkanlığının bu insanlara hiçbir faydası yok, değil ki il temsilcilerinin olsun. Tersine bu insanlar sayesinde bu ülkede hiçbir yere gelmesine imkan olmayan birçok memur böyle plastik unvanlara kavuşabiliyorlar.

3) Yine somut yazayım, il temsilcisi veya TSF'nin 15 kurulu ile 55 alt kurulu ve ona bağlı çalışma komisyonlarının hiçbir olguya katkısı yok, geçmişte de olmadı.

a) Satrançta profesyonelleşme kararı öğrencilik çağlarında verilir. O anlamda bir genç sporudur.

Lise ve üniversitede okuyan ve satrançta üstün dereceler yapan gençlere burs verilmesi 2013 yılında dahi sağlanamadı. ABD'de kolej bursları yetenekli sporcuların önünü açmak içindir, sorun herhangi bir uluslararası ustamıza, öğrencilikle satrancı bir arada yürüttüğü en zor dönemlerde hangi TSF bürokratı bu konuda iki satır proje hazırlamış ve onların kapısını çalmış. Şu ülkede toplasanız 50-60 profesyonel adayı öğrenci var, ayda 2.000 TL'den verilecek burs, hangi öğrenim kurumunu veya devlet bütçesini sarsar.

b) Satranç oyuncularının yetenek ve çalışmaları ile hiç orantılı olmayan düşük gelir düzeyi için hiçbir çalışma yapılmadı, yapılmıyor, yapılmayacak. Oysa acı gerçek Suat Soylu'sundan Turhan Yılmaz'ına, birçok insanın maddi gerekçelerle ve elbette haklı olarak gelecek endişesi ile bu oyundan kopmasıdır.

Maddi sorun ve gelecek endişesi nedeniyle artık bir çok oyuncu IM veya GM olmayı, bir okula kapak atıp ders vermek ve o mertebeyi özgeçmişine yazmak için istiyor.

Halterle de uğraşsanız, uzay mekiği projesi de yürütseniz, kaygınız aynıdır. Maddi sorunlarınız ve gelecek endişeniz. Yıllardır bu ülkede söylenmeye utanılan ama asıl olan gerçek budur. Satranç oyuncuları maddi sıkıntı altında ve gelecekleri belirsiz.

İşte tam bu yüzden, nüvesi devlet bürokrasisi olan kurumlar bunu çözemez. Kendine çalışır çünkü. İl temsilcisi isterse dünyanın en iyi kalpli ve en çalışkan insanı olsun, 2500 eşiğini geçmeye çalışan ama parasal zorluklar nedeniyle bu camiada tanrı iken, onu tanımayan 7-8 yaşındaki şımarık bebeklere at L şeklinde gideri anlatmak zorunda kalan profesyonellerin sorununu çözemez.

Bana piramidin altı, ortası demeyin, bu da hayal. Yetenekli ve satrancı seven adam her koşulda çıkıyor, atomu parçalamıyoruz burada, öyle karışık formülleri yok bunun. Birşey yapmaya da gerek yok, kimse kendisine ulvi misyonlar yüklemesin.

Yetenek, siz hiçbirşey yapmasanız da zaten ortaya çıkacak, yolunu bulacak ve bir düzeye gelecektir.

Ki aslında öyle oluyor, şu komisyonlar, kurullar yalanı aslında bal gibi ilkokul bebeklerinin velilerinin gözlerini boyamak ve satranç üzerinden genişleyip para kazanmayı sağlamak üzere oluşturulan "şey"ler.

O yüzden 50 araba dolusu veli kışın ortasında Kemer Otellerine götürülüyor. Amaç yetenek bulmak değil. Yetenek bulma vaadi ile adam kandırmak. Tıpkı bir reklam filmi gibi, elinde kredi kartları ile hep mutlu, sevinçten bağıran insanlar. Ama gerçekte mutlu olan sadece o reklam filminde oynayanlar. Sokakta hayat başka şekilde devam ediyor.

4) Dördüncü aya girdik. İstanbul'da bir tane turnuva yapılmadı.

5) Türkiye'de de yapılmadı. Tabip odası turnuvalarını saymazsanız.

6) Satranç oyuncusu turnuvadan çıkar. Bir alt başlıkta Novek kaç vakit önce yazdı, niçin bu ülkede turnuva yapmamak gibi ısrarlı ve kararlı bir TSF politikası var.

Çünkü dünyada bu işleri özel merkezler ve dernekler yapar. Devlet derneklerin ve özel kurumların önünü açar. İyi bir özel kurumsanız yetenek bulur, işler ve para kazanırsınız. Turnuva düzenlersiniz hatta bunun için izin almak bile saçmadır. Derecelendirmeye göndermezsiniz olur biter.

Türkiye neredeyse 1 asır dernek ekolünden çıkardığı oyuncularla yükseldi. O yüzden soruyorum, herhangi bir büyükustamızın gelişimde il temsilcisi katkısı nedir diye? Ve söyleyeyim, İSD'de Vatan ağbinin onlarca oyuncuya katkısı, Türk bürokrasinin katkısından kat be kat fazladır.

Ben somut yazıyorum. Asıl sanal olan komisyonlar, kurullar ve temsilciliklerdir. Marsel İlhan için Beden Terbiyesi Genel Müdürü ne anlam ifade ederse, büyükusta X için falanca bürokrat da onu ifade eder.

Dernekleri körelten, özel merkezleri reddeden, profesyonel olmak isteyen oyuncusuna değil imkan sağlamak önüne çıkan (yurtdışında turnuvaya gitmek için taahhütname imzalatarak özünde çalışma ve seyahat hürriyetine bal gibi tecavüz eden) bürokrasi hiçbirşey yapamaz.

O sebeple 1800 kriteri de anlamsızdır. Sorun; Aşkın bey Muzaffer bey sorunu değildir, bir olgu haline gelen satrancın, rant içerip içermediğinin bugünlerde devlet tarafından monitor edilmesi, gözlem altına alınmasıdır.

Satrancın rant sağladığı sonucuna varılırsa merak etmeyin, o il temsilciliklerinin tamamına atamalar, ilgili partilerin il başkanlıklarından yapılacaktır.

----------------

dipnot 1 : Doğu ve Güneydoğu Anadolu açısından İl Temsilcisi kavramı haklı olabilir. Temsilciliği değil ama. Zira bu bölgenin coğrafi uzaklığı ve imkansızlıkları gerçek ve hem bu mesafeyi kapatacak hem de fiziksel sorunlarla (turnuvaya çocukları getirme, eğitim imkanlarını taşıma) baş edecek ağbi konumundaki kişilere gereksinim var.

dipnot 2: Şu sürekli karşıma çıkan "sanal kişilik" konusunda bir kez daha yazayım. Bu konu yani bir kişinin rumuzla yazması konusu bu forum yönetiminin (tıpkı başka birçok forumda olduğu gibi) yazmak isteyenlere başlangıçta tanıdığı bir seçenektir.

Yani bu forumun müdüriyeti, "isteyen kimliğini belirtmeden rumuzla yazabilir" demiştir.

Bu bir rahatsızlık veriyorsa, lütfen taleplerinizi forum müdürlüğüne iletiniz. Bunda benim kabahatim yok. Bir hakkı kullanıyorum. Bunu kullanırken de küfür, kişisel hakaret ve sataşma yapmamaya özen gösteriyorum. Yazdıklarım daima kavramlar üzerinedir.

Eğer Abidin Ünal bey bu konuda bir karar alırsa ve bundan sonra bu foruma yazacaklar açık kimliği ile yazacak derse, anonim olma hakkını kaldırırsa, o zaman yazıp yazmama konusunda düşünürüz.

O vakit gelene kadar kimlik bilgilerim satranç camiasından sadece Muzycuk kardeşlere açık olup, kendileri uygun görürlerse özel cep numaramı dahi vermeye hazır olduğumu belirtmek isterim . Saygılarımla. Confusedhock:
Ara
Cevapla
#14
İl temsilcisi değil artık Federasyon Temsilcisi. Bu açıdan bakmak lazım...Ama asıl olan Federasyon temsilcisinin nasıl bir kişiliğe sahip olması tartışılmalıdır.
EGOsu göklerde, kendini beğenmiş bir temsilciden ne kendine ne bulunduğu ile fayda olur.
Seçimden seçime uğranılan illerde, satranç camiasının çoğunluğunun görüşünü almadan merkezden atamayla ne kadar doğru kişiyi seçebilirsiniz...Çok zor...
Ara
Cevapla
#15
Sayın Arkadaşlar

Forum tartışması okuyanlar varsa değerlidir. Lütfen okunamayacak kadar uzun yazılar yazmayalım. Hele de aynı başlık altında uzun uzun onlarca yazı yazılmasına anlam veremiyorum. Ya önceki yazılar okunmadı diye düşünüp tekrardan yazıyorsunuz, ya da o kadar dolusunuz ki... Bazı arkadaşların bir iki aylık yazıları orta büyüklükte bir kitabı dolduracak kadar oldu ama sadece hacim bakımından.

Uzun yazılar içinde pek çok polemik barındırıyor. Tartışmadan çok bilek güreşine benziyor bu durum. Birbirimize değil de tribüne mi yazıyoruz bunca yazıyı yoksa?

Biliyorsunuz ki kısa bir konuşma yapmak (yazı yazmak) kolay değildir, üzerinde uzun düşünmek gerekir. Hani üstad demiş ya, iki saatlik konuşmaya hazırlığa gerek yok, hemen başlayabilirim! Satranççı ev hazırlığı yapar, son yazıları yazanların hepsinin de +1800 olduğunu biliyorum. Hepiniz ev hazırlığının gerekli olduğunu bilenlerdensiniz. Daha kaliteli yazılar okumak hepimizin hakkı.

İl temsilcileri (Federasyonun illerdeki temsilcileri) gereklidir ve vardır, olmaması düşünülemez. Elimizdekinden nasıl daha iyi yararlanırız, onu düşünsek?

Kolay gelsin selamlar
Ara
Cevapla
#16
ELEŞTİRİ…

Eleştiri yapıcı olduğunda, ders çıkartılıp gerçekleri gösterdi zaman değer kazanır.

Nitekim bu anlamda birçok yazınız var. Bunları okumuş, yerinde bulmuş ve notlarımın arasına alarak tüm haklılığıyla rapor haline getirmiştim. Çünkü yerinde tespitlerdi. Örneğin TÜRKİYE SATRANÇ ŞAMPİYONASI gözlem notlarınız. Tamamen haklıydınız. Bu konuda SPORCULAR KURULU da benzer önerilerde bulundu.

Ama siz sosyal içerikli birçok olgunun da detayıyla içini doldurarak yazmıştınız ve bunların bir kısmı da bir “ilk” idi.

Tören de sporcuların temsil özelliği gibi.

Sonra temsil özelliği olan il temsilcilerine de saygın önerileriniz vardı sanırım.

Son derece yerinde, açık, net ve nokta atışıyla yazıyordunuz.
Daha önce de size belirttiğim üzere yazılarınız fikirsel anlamda değerlidir. Tespit, öneri ve dünya örnekleriyle yol gösterici nitelikte.
Eleştiri dozunuz bazı edebi konularda makul sınırları zorlasa bile. Benim bu konularda hiçbir bir rahatsızlığım ve sıkıntım yok.


Ama siz diyorsunuz ya, “-büyük ustaların ve satrançta belli bir seviye üstü sporcularımızın sorunlarının alfabesinin -a- sından anlamazsınız.”

Nereden biliyorsunuz?

Buna yetmişli yılların ortalarından beri tanığımdır.
Devletin sadece satrançta değil, sanatın, sporun ve daha birçok farklı alandaki yeteneklerin emekçilerin yaşam şartlarına katkısı nedir? Bu konu neden ısrarla ve ısrarla hayatın içinde düzenlenmiyor? Yasa yapıcı ve uygulayıcılar bu konuda neden adım atmıyor bir türlü? Çünkü arkalarında bir rüzgar, etkili toplumsal destek yok.

Çünkü güçlü olmak önemli, haklı olmak değil ne yazık ki!

Dünya, olimpiyat ve Avrupa Şampiyonalarında birinci olmuş ve kalıcı başarılara imza atmış kişiliklerin yaşam şartları o yıllardaki şampiyona ödülleri dışında düzenlenebilmiş midir?

Sadece müdürlük koridorlarında, spor salonlarının bir köşesinde posterleri asılmış olması dışında nasıl bir hakça ve insani boyutta düzenleme yapılmıştır?
Bunun için nasıl ve ne zaman bir “toplumsal talep” hareketi oluşmuştur?
Bana bunlardan bahsediniz!

Zamanla ve hala içinde olduğum sendikal hareketlerde bu tip haklı taleplerimiz oldu. Bu konuda çok ve ağır bedel ödeyip mücadele verdik geçmişte, hala da veriyoruz. Bu yasal düzenlemeleri elbette sadece sporcular ve satranççılar için istemedik.

Sizin ısrarla yazdığınız konuları birçok eski satranççı biliyor ve tanıktır.
Bu konuda çözüme yönelik öneriler yazınız, temenni değil!

Bunu pekala bizzat siz, son derece isabetle yazabilirsiniz.

Ama karşınızdaki dağ’ı aşmak o kadar kolay değil! Biz o dağı yıllardır kazmaya, aşmaya çalışıyoruz. Burada kastettiğim TSF değildir, içinde olduğum diğer sivil toplumsal örgütleridir. Yani toplumsal hareket, yani toplumsal bilinç. Ama ne yazık ki “nitel” olarak ne kadar haklı olursanız olun, “nicel” olarak o kadar güçsüz kalmaya mahkum oluyorsunuz toplumumuzda. Sizin de kaleme alıp dillendirdiğiniz gibi, üst düzey satranççılarımızın yaşam şartlarının ve gelecek kaygılarının temel kaynağıdır bu nokta.
Burada size hak vermediğimi mi düşünüyorsunuz?

Başarılı sporcularımız devletimiz tarafından bir kereciğine ödüllendirilmesinin dışında kalıcı olarak, onun verimliliğinden faydalanılacak şekilde görevlendirilip yaşam şartları sunması gerekir. Maaşa bağlayıp hakça, gelecek endişesi taşımadan yaşatması gereklidir. TSF bunu belli bir güç dayanağına bağlı olarak çok azını gerçekleştirebiliyorsa bu asla yeterli değildir! Bu konuda yasal düzenlemeler gereklidir kalıcı olması için.

Bunları daha önceleri yazmış ve olası çözüm önerilerimi açıklamıştım. Konuyu uzatma niyetim yok ve bu konuda fikrim aynı, değişmedi.

Ama işte burada iş değişiyor!

Sizin için makul olan bu talepler üst makamlara doğru ses verdikçe erimeye başlıyor. Niteliksiz bambaşka amaçlar uğruna vekil olmuş, projesiz ve idealsiz yaşayan insanlar tarafından kulak arkası edilip hazırladığınız yasa tasarıları, taslak yönergeler ve onca düzenlemeler, ne yaptığı belirsiz alt komisyonlara ulaşmıyor bile, görüşülmüyor, yok sayılıyor.

Sonra takipçisi oluyorsunuz. Dosya kaybolmuş ya da “esastan gereksizdir, mali düzenlemelerde karşılığı yoktur” gerekçeleriyle gündeme bile alınmadığını öğreniyorsunuz. Peki, o anda yenildiğinizi mi düşünüyorsunuz?
Hayır. Asla hayır!

Günümüzde toplumsal ayrışmaların körüklendiği, gündemin güç sahibi belli insanlarca aniden keyfi ve yanlı, kasıtlı olarak kasten değiştirildiği, dindarlık anketlerinin yapıldığı ve belli televizyon kanallarında ve cami hutbelerinde içlerinde satrancında bulunduğu bazı “akıl” oyunlarının günah sayıldığı bir dönem yaşıyoruz. Son iki ay boyunca okullarda satrancın günah sayıldığı propagandası sonucu çocuklarını okul satranç etkinliklerinden çekip alan velilere ve gençlik merkezlerindeki satranç etkinliklerinin iptaline tanık oldum ben. Bu durum ne yazık ki güçlü olanların örgütlenmesinin sonuçlarıdır, haklı olanların değil!

“İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifemiz”… nedir?... sizce sayın üstat!

Bakın dostum il temsilcilikleri neden var olmalıdır, size en açık ve somut bir biçimde cevap vereyim.

Tamamen beni bağlayan görüşlerim olarak;

1- Ülkemin eğitim çağındaki tüm çocuklarımın SATRANÇ TEMEL EĞİTİMİNİ alma, öğrenme, olumlu kişilik kazanma hakları vardır. Bunu tek başına MEB yapamaz!
2- Bu hedefe ancak SATRANÇÇILARIN kurduğu nitelikli örgütle varılabilir. Burada satranççı-satranç sever vb. eğitimci-öğretmen-Ali-veli ayrımlarını asla düşünmüyorum.
3- Böyle bir hedefe asla tek bir merkezden yürünemez, nitelikli örgütlenme ile nitelikli insanlar görev almalıdır. Sizini gibi insanların hayatın içine bir yerlerden giriş yapması gereklidir. Sizi “ OKUYORUZ, GÖREMİYORUZ.”

"Sanal kişilik" tanımlamam bu yüzdendir!


4- Ben TSF Eğitim Kurulu’ bir üyesiyim. TSF yönetiminin değil, bu anlamda haddimi bilirim. Doğru gördüğüm görüş ve fikirleri benimser, önerir ve arkasında ya da yanında olurum. Kişilerin, kim olursa olsun, karşı duruşu ya da eleştirisinin bir önemi yoktur.

5- Güçlülerin niteliksiz örgütlenmeleri benim için bir şey ifade etmez. Haklıdan yana olan azınlıkların örgütlenmesi benim için saygın bir değer taşır. Bu anlamda bu yeni dönemi sizin söyleminizle “SAĞLIKLI SATRANÇ TOPLUMU” nun kurulabilmesi için bir fırsat olarak değerlendiriyorum.

Ben ne zaman örgüt desem, siz “gereksiz komisyonlar, gözyaşları içinde yapılan devlet ödenekli kurabiyelerden” bahsedip, olayın içini boşaltmaya yönelik hınçlı yorumlar yapıyorsunuz.

Bunu iyi niyetli bir yorum olarak nasıl görebilirim?

Orada altın günü ya da dini ayin yapılmıyor! Taahhütlerde bulunduğumuz, görüşlerimizi aktardığımız, gündemi önceden belli toplantılarda çıkar konuşur ya da belli mesajlar, varsa ki mutlaka vardır, öneriler gönderir, belki destek sunar ya da verilen sözlerin takipçisi olursunuz. Biz de sizin katkınızı görür, güçlendiğimizi hissederiz.

6- İl Temsilcisi kavramı yerine örgüt ifade eden il temsilciliği kavramını benimsedim son zamanlarda.
Bu kavramın içini somut olarak da doldurmak için görev bölümünü ön gördüm. Önerilerim ve çalışmalarım bu yöndeki inançlarım ve hedefim doğrultusundaydı. İstanbul’ u nasıl kurtarırız? Orası tek başına 34 il’e bedel. Bir kişinin bu görevi yapmaya çalışmasının trajik sonuçlarına tanık oluyoruz.
Belki kendi içnde yönetim bölgeleri olabilir. Ben yönetime bunu da sundum.

7- İl temsilcileri seçimle mi gelmeli? Bu da örgüt demektir! Evet, seçimle gelmeli, gayet açık ve net!
Ama hangi toplum seçecek? Kim benimseyip onaylayacak? Güçlünün hüküm sürdüğü yasal düzenlemelerle bu mümkün mü?. TSF’ den merkezden seçilmesin, il kendi bünyesinden çıkardığı adaylardan seçsin ve çalışma ekibini kursun. Daha önce de yazdım bunları. Karşımda kim olursa olsun bu fikirlerimin yanındayım. Buna inanıyorum! Örgütsüz olmaz! Onun için il örgütleri ve komisyonları. O zaman başka çözüm söyleyin o olmaz bu olmaz demekle olmuyor!

8- Siz neler” yanlış”, neler “olmalı” diyorsunuz. Ben de “nasıl” olması gereğini anlatmaya çalışıyorum.

Siz il örgütlerini para kazanma yalanı olarak ilan ediyorken, ben örgütü oluşturan insanların kendi yolunu belli bir planlama ve paylaşımla çizsinler diyorum.
Siz dernekleşme, özel kurumlaşma diyorken ben, buna destek olacak toplumsal hareketi başlatmak gereğini vurguluyorum.

Çünkü talep oluşmalı ,bu talebin arkasında insanlar olmalı ve belli dinamiklere ve doğru adreslere yönelme toplumca başlamalı.

Siz olumuz örnekleri sürekli getirirken, ben, olumlu örnek illerdeki tarihsel gelişmeyi aktarıyorum. Hayatın içinden paylaşımcı örnekler sunuyorum. Bunlar yazılarımda duruyor.

Sn MJ.,

sonuç olarak sn. Cengiz KELEŞ çok kızacak ama bazı şeyler yazılmadan da olmuyor. Çok konuşup yazmayı sevmiyorum. Bir şey anlatan yazılar yazmaya, düşüncelerimi aktarmaya çalışıyorum. Üslubuma dikkat etmeye çalışarak…


ÜSLUBU MAKUL, HAKSIZLIK VE AŞAĞILAYICILIK İÇERMEYEN, HAKSIZ REKABETE DAYANMAYAN BELLİ KİŞİLİKLERE TACİZ EDECİLİKTEN UZAK, BİR ŞEY “SÖYLEYEN” ve SAYGIYI HAK EDEN HER YAZI İSTER AÇIK KİMLİKLE İSTER RUMUZLU, ELBETTE KABULÜMDÜR.

SAĞLICAKLA...
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla
#17
Aşkın Hocam satrancı iyi bilen ve amatör üzeri kuvvette bir oyuncudur. Usta değildir ama neyin ne olduğunu ayırd edecek kadar bilgi sahibi olup, çok usta yenmişliği de vardır. Bir şeyler yapmaya çalıştığı ve iyi niyetli olduğu apaçık.

Esas konumuza gelecek olursak, İl Temsilcilerinin seçimi ve yapması gerekenler üzerine aslında bir fikir birliği olduğu ama nasıl bir yol yürüyeceğimiz konusunda henüz anlaşamadığımızı düşünüyorum. Keşke altyapımız uygun ve yeterli olsa da seçimle gelse, anlayışı kabul görüyor artık.

Münferit sorunlar ve kötü örnekler esasın ve bütünün kötülüğünü ispat etmez. Tabii ki bu kurumu ve işlevini kötüye kullanan veya bilgisiz ve bilinçsizce kullananlar vardır. Meseleleri açıkça yazmaya devam etmek lazım, kapalı kalır veya sessizce geçiştirilirse bozulma kaçınılmaz olur.

Uzun yazılara kızma hakkım yok. Ben sadece yaylım ateşi açıp bir hedefi vurabilme ihtimali yerine, iyi nişan alıp az atış yapalım diyorum. Daha az gürültü çıkar ve hedefe ulaşmış olur.
Saygılar
Ara
Cevapla
#18
Cengiz Keleş Nickli Kullanıcıdan Alıntı:Daha kaliteli yazılar okumak hepimizin hakkı.
Çk Ayp ! Sze hç yaksmdı (daha kısasını bulamadım, kusura bakmayın).

M.Aşkın TAŞAN Nickli Kullanıcıdan Alıntı:(...) Siz dernekleşme, özel kurumlaşma diyorken ben, buna destek olacak toplumsal hareketi başlatmak gereğini vurguluyorum.
Uzun yazanın artık dayak yediği bir toplumda olduğumuza ve hedef kitlemizin 140 karakterlik twitter kitlesi olduğunu öğrendiğimize göre, zip yaparak devam edeyim.

Evet, temel ayrılığımızı yukarıda net olarak özetlemişsiniz.

Sadece başlattığınız toplumsal bir hareket değil adını koyalım, orada satranç toplumu yok.

Ben genellikle sol görüşlüyümdür (söylememde sakınca olmaz umarım) ama bu konuda liberal sistemden yanayım. Sizin devlet eliyle öngördüğünüz yapılanmayı ben zaman kaybı, efor kaybı ve geleceksiz görüyorum.

Buna karşılık devletin burs olanakları, dernekleri ıslah etme, özel kurumları gözetme ve teşvik etme üzerinden ağbilik yapabileceğini düşünüyorum. İsterse eğer.

Bağlı olarak, özel satranç kurumları ile -sizin bürokrasi üzerinden önerdiğiniz herşeyin- kendi akışı içinde daha efektif ve sağlıklı olacağı görüşündeyim.

Önümüzde zaman var, belki 2-3 yıl sonra burada tartışırsak kimin haklı olduğu ortaya çıkar.

Sevgi ve saygılarımla (bunu klişe olarak yazmadım).
Ara
Cevapla
#19
Evet, kısa ve öz!

Devlet eliyle dediğimiz harekette ben varım, siz olmalısınız.

Siyasal görüşüm çok önemli değil. Evrensel düşünebileyim ve kendimi yanlışlarımdan arındırabileyim yeter!

İçinde olmadığımızda devlet nasıl oluşabilir? İçinde olmak gerekir. Devlet de İl Temsilciliği gibi sanal bir kavram. Dış çizgileri var ve içi dolduruluyor.

Kocaeli’ de yaşadığıma bakmayın, benim hayatında hiç ama hiç KEMER otellerine gidemeyecek yüzlerce öğrencim ve anne babaları var, çocuğu satranç eğitimi almak isteyen sağlıkçılar, işçiler-emekçiler var. Kısaca halk var. Hani vaktiyle birilerine “emanet” ettiğimiz halk.

Evet, onlar henüz satranççı olmadılar.

Ama niyetleri öncelikle satranç şampiyonu ya da süper bir yetenek olmak değil. Kazanabildikleri kapsamında sömürülmeye açık değil bu insanlar, tamamen kapalı.
Daha başka beklentileri de olabileceğini düşünmediğiniz için biraz anlaşamıyoruz.
İlimizde bir federasyonda olması gereken geçek nitelikli düzenlemeleri bütün kesimlere ve çocuklara ulaşabilmek adına yapmaya çalışıyoruz. Küçük bir federasyon modeli gibi.

Bunun için sorun pek yaşamadığımızdan diğer illeri yeterince anlayamıyor olabilirim.
...

Ama burs olanakları, dernekleri ıslah etme, özel kurumları gözetme ve teşvik etme gibi olumlu öneriler, işte bunlardı.

TSF olarak hepsine ya da gücü hangilerine yetiyorsa…

Gücünü aşan yasal düzenlemeler için dahi ön araştırmalar yapılmalı, örneğin dernekler kanunu gibi.

Gücümüz dahilindeki yönetmelik ve diğer düzenlemeler zaten bizim yapabileceklerimizdir.

Yapılmalıdır!

Haklı ya da haksız çıkma derdim yok. Siz kazanın, diyemiyorum çünkü sonucunda sizin dedikleriniz olursa olumsuzluk tablosu kazanmış olacak.

Ben ise yolumda yürüyeceğim!

Sağlıcakla…
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla
#20
Sevgili Cengiz KELEŞ,

Nihayet satranç kariyerimi karizmatik bir insandan öğrenme fırsatım oldu.

Derecelendirmen için teşekkür ederim. Aslında kendimi amatör sanırdım. Gençlik zamanlarımda saman alevi gibi birkaç sürpriz oyun… Ne varsa tamamen kendi çabamladır.

Zaten özlediğim satranç eğitimi bana hiç uğramadı ki… Hep içimde bir ukdedir.

Belki de eğitimciliğe soyunma sebebimdir, kim bilir?
Selam ve sevgilerimle…
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi