Çocuklar... Önce ahlak, sonra satranç!
#1
Hepimiz çocukları çok seviyoruz.
Ancak bazı çocuklar maalesef satranç oynarken oldukça yanlış davranışlar içinde oluyorlar.

Maç öncesi ve oyun sırasında rakibin moralini bozacak şekilde konuşmalar, rakibi bir hamleye birkaç dakika düşündüğünde rakibinin duyacağı şekilde şarkı mırıldanarak dikkatini dağıtmaya çalışmalar, oynarken ayağa kalkıp tepeden bakarak hamle yapmalar, vs...
Bunlar ya benim doğrudan gözlemlerim, ya da turnuvalarda oynayan bazı çocukların bana anlattıkları.

Bazı çocuklar bunları satranç öğretmeninden mi, anne-babasından mı, arkadaşlarından mı öğreniyor.
Hiç olmazsa satranç öğretmeninden öğrenmediğini umut ediyorum.

Önce ahlak, sonra satranç!

"Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim."
M. Kemal Atatürk
Ara
Cevapla
#2
Bence ahlaktan ziyade konu satranç kültürüyle alakalı. Bu konuda gerçekten antrenörlerin tutumları çok önemli.

Meseleyi çocuklara indirgemek yanlış olur, satranç kültüründen bihaberiz. Rakibin elini sıkmayı bile beceremiyoruz. Çok basit bir şey. Özellikle belli seviyenin üstündeki antrenörlerin bu tarz detaylara bile dikkat etmesi lazım bence.

Fotoğrafı arıyorum, zamanında bana Selim Çıtak göndermişti. Jobava, Dortmund 2003'te Kramnik'e 19 hamlede kaybettikten sonra elini nasıl sıkıyor terk ederken (sanki 19 hamlede kendisi kazanmış gibi). Satranca saygısı olmayan, satranç kültüründen bihaber insanların çocuklarımızı nasıl doğru yetiştirmesini bekliyoruz ki?

Yıllardır satrancın içinde olan bir hakem, şu anda idareci olarak görev yapıyor, turun başlamasına dakikalar kala turnuva hakkında oyuncuya laf atabiliyor. Her türlü samimiyet ve arkadaşlık ilişkisine rağmen bunlar olmaması gereken şeyler. Satranç yaygınlaştı ama satranç kültürü yolunda daha katedilecek çok mesafe var.
Ara
Cevapla
#3
Sizlere ahlak ve satranç kültürü ile ilgili bir olay anlatayım.
Yazışmalı satranç camiasında neler oluyor ibretle okuyunuz.

Türkiye'nin en üstlerdeki aktif yazışmalı satranç oyuncularından
biri, kendisine yardım etmeye çalışan, üstelik daha önceden
sekundantı olarak ilan ettiği, sıralamada ilk yirmideki milli takım
arkadaşlarından birisine, ki daha bakiye borcunu da ödemedi,

"ahlaksız", "yüzsüz", "dolandırıcı", "adam etmezsiniz", "üç kaatçı"

derse, bunu ahlak ve satranç kültürü bağlamında nasıl
değerlendirirsiniz?

Hakaret etmenin ve takım arkadaşını aşağılamanın bir disiplin
cezası olması gerekmez mi? İlla da bu konuda ayrıca disiplin
kurullarına şikayette mi bulunmak gerekir?

Şimdiye dek, farklı dillerde, binlerce forum yazısı yazmışım.
Şimdiye dek kime en ufacık bir hakarette bulunmuşum?

Ayıptır!!
IECC 2246, MAPEJK 2300, DESC 2213
Best regards, iyi günler, mfSG, HT
Cevapla
#4
Bir çok turnuvada bende bu tür olaylar ile karşılaştım. Kendi maçlarımdan birkaçında yaşadığımda oldu. Ancak bunları yapanların çocuk olduğu unutulmamalıdır. Her çocuk içerisinde galibiyet arzusu taşır. Ancak fazla hırslı olanlar maç sırasında 'ne yazıkki' olumsuz davranışlar sergileyebiliyorlar. Ancak anne veya babaların 'hadi bu maçta rakibinin moralini boz' diyeceğini hiç sanmıyorum. Bu tamamen çocukların çocuksu duyguları ile alakalıdır. Bu tür hırs yapan oyuncularımıza bu oyunda kazanmak kadar kaybetmeninde çok doğal olduğu öğretilmedilir. Bir çok antrenörümüz sadece kazanma endeksli çalışmalar yaptığı için çocukların aklına yenilmek gelmiyor bile. Ancak oyuncularımıza temelden yenilmeninde çok doğal olduğunu öğretirsek bu olayların önüne tamamen olmasada büyük oranda geçileceğini düşünüyorum.
Her başarının altında sistemli bir çalışma yatar...
Ara
Cevapla
#5
Dün, spor salonunda basketbol maçı ve güreş idmanı izledim de,
spor yapan gençler ve çocukların oyun kaidelerine uygun oynadığını,
nadiren faul yaptığını büyük bir memnuniyetle gözlemledim.
Takımların oyun mücadelesi hakikaten görülmeye değerdi.
Bir keresinde top potalara yaklaşamadan dokuz kez el değiştirdi.

Buna karşılık, çalıştırıcı ve izleyiciler arasındaki (ebeveyn ya da
kulüp yöneticisi olsalar gerek) kazanma hırsının oyuncularınkini
kat be kat aştığı görülüyordu. Takımının en uzunu ve en skoreri
genç kız iki kez üçlük atıp potaya sokamayınca derhal kenara
alındı ve çalıştırıcı tarafından azarlandı. İzleyiciler en hafifinden
"bomboş pozisyonda nasıl atamazsın bunu" diyerek çığlık
atıyorlardı. Demoralize olan sporcu oyunun son 3 dakikasına
dek oyuna alınmadı.

Güreş idmanı konusunu başka bir yazıda ele alacağım.
Ara
Cevapla
#6
Ekşi Sözlükten alıntıdır:

ilkokul 3. sınıftaydım. okul birincisi olup kendi şehrimin okullararası turnuvasına katıldım. ilk iki turu kazandıktan sonra 3. turda bizim şehrin kolejinde okuyan bir kızla karşılaştım. oyun ortasına geldiğimizde kale ve fil fazlası vardı ve kazanmaya oldukça yaklaşmıştı. bir hamle yaparak atımı istedi. atımı istediğini görmüştüm ama bir piyon hamlesiyle şahın 7. sırada tek kaçabileceği kareyi kontrol altına alabileceğimi, atımı yerse kale ile 8. sıradan mat edebileceğimi gördüm. o anda bana bu çok basit bir tuzak gibi geldi, büyük ihtimalle bu tuzağı görecekti. bu hamleyi yaptım ve rakibimin dikkatini dağıtmak için, sanki atımı istediğini hamleyi yaptıkten sonra farketmiş gibi yaptım, iki elimle kafamı tutup "ahhh" dedim ve bütün dikkatimle atımın olduğu bölgeye bakmaya başladım.

satranç, ilkokul 3. sınıftaki bir çocuğa, karşı tarafı yenebilmek için herşeyin mübah olduğunu öğreten oyundur. belli bir yaşa kadar çocukları turnuvalara sokmayın. bırakın masumiyetlerini bir süre daha korusunlar.
Ara
Cevapla
#7
Ben kesinlikle böyle düşünmüyorum. Bu satranç sporuna nasıl baktığınız ile alakalı. Kimi çocuklar vardır 5 veya 6 yaşında bile iyi performans sergileyebilir, kimi çocuklarda sadece beyin jimnastiği olarak oynar. Sizlerde biliyorsunuz ki satranç diğer sporların yanında bir bireye bir çok katkısı olan bir spordur. Ve anne babaların bir çoğu çocuğu şampiyon olsun diye değil , zekasal ve diğer faydalarından yararlanmak için satrancı tercih ediyorlar. Ayrıca ben yetenekli 7 yaşındaki bir oyuncuyu neden turnuvalara sokmayayım ki? Çocuklara satrancın yanında ahlak eğitimleride verilirse bir sıkıntı kalmaz. Çocukları turnuvalardan uzaklaştırmak yanlış bir çözümdür.
Her başarının altında sistemli bir çalışma yatar...
Ara
Cevapla
#8
Çocukların etik dışı davranışlarının nedenleri içinde, bence en önemli faktörlerden biri, anne-babaların çok hırslı olması ve çocuğundan yüksek beklentisidir. (Aslında çocuğu kanalıyla kendi egolarını tatmin olayı...)
Anne-babasını üzmemek için (ve egosuna kolayca yenildiği için) çocuklar bu tür etik dışı davranışlara girebiliyorlar.

Bazı satranç öğretmenlerinin de, bu aynı hatayı yaptıklarını sanıyorum.
Belki öğrencilerinin başarılı olması sayesinde daha çok öğrenci edinip, daha çok para kazanma arzusuyla yapıyor olabilirler.
Neden her ne ise, maalesef değer yargıları erozyona uğrayan güzel ülkemizde bu tür yaklaşımlar iyice tuz-biber ekiyor.

Değer yargıları bozulup, ahlak-etik gerilediğinde, hayatın her alanı gibi, satrançta bundan payını alıyor.
Başkalarını bilmiyorum ama bu beni çok rahatsız ediyor.

Belki anne-babalar ve satranç öğretmenleri aşırı hırslı olmasalar ve çocukları rahat bıraksalar, çocukların etik dışı davranışları hissedilir ölçüde azalabilir.
Ara
Cevapla
#9
Bu kadar küçük yaşta çocukların hangi uzman rapor verirse versin satranç oynamasına karşıyım. Bütün o bilimsel raporları okuyorum. Evet, çocukların bilinçlenme yaşı vs. değişiyor, beni eski kafalı ,inatçı, muhafazakar, bilim düşmanı vs. olarak niteleyebilirsiniz ama karşıyım.

Bu çabanın temelinde FIDE'nin daha çok para kazanma taktikleri var. Nedenlerini de anlıyorum ama onaylamıyorum. Bu yaşta çocuklar kazanmak, kaybetmek, sorumluluk vs. gibi duygularla baş etmekte zorlanır. Biz yetişkinler zorlanıyoruz satrancın gerektirdiği sorumluluğu, kaybetmeyi hazmetmeyi öğrenmede!

13 yaşından beri satrancın içindeyim. Bir sürü arkadaşımla beraber büyüdük. İçlerinde büyükusta olan da var, şu an satranç taşlarına dokunmayanlar da. Federasyonda çalışırken birçok genç yeteneğin, çocuğun büyümesini bir şekilde izledim. Bilimsel olarak ortaya koyamam ama turnuva satrancına giren herkes kazanmak için oynar ve kazanmak için oynadığı şey, satranç bir şekilde bir zihinsel işkencedir. Erken yaşta satrançta ilerleyip bundan hiç olumsuz etkilenmemiş tek bir insan bile tanımadım. Etkilenmeyen satrançla pek de ilgilenmemiş demektir.

Veliler velinimetimiz diye konuşamayan pek çok antrenör var, halbuki antrenörlerin gerektiğinde velileri de eğitebilmesi gerekiyor. Ne var ki veliler, bir o antrenör bir bu antrenör çocukları gezdirirken çocuklarının hayatlarından ne çaldıklarını çoğu zaman unutuyor. Velinin yapması gereken yetkin bir antrenöre (tabii bunu tespit etmek de zor) çocuğunu emanet etmek ve tek yapması gereken onun yanında olmak. Çok zor ama bu böyledir.
Ara
Cevapla
#10
Özgür AKMAN herkesin bildiği ama kimsenin konuşmaya cesaret edemediği bazı gerçekleri ifade etmiştir.

Kendisini yürekten kutlarım. Benim de söyleyeceklerim var:

Satranç öğretimiyle turnuva satrancını birbirinden kesin çizgilerle ayırmamız gerektiğini düşünüyorum. 12 yaşından önce çocukların turnuva satrancına dahil edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü kazanma psikolojisinin yarattığı baskı hem satrancın zevkini kaçırır, hem de potansiyel becerinin gelişimini engeller.

Satrançta veli profili son yıllarda işin içine dahil oldu. Eskiden (örneğin 10 yıl önce) böyle birşey yoktu çünkü ne turnuva yaşı bu kadar düşüktü, ne de veliler, entelektüel bir uğraş dalı olan ve zekanın kanıtı sayılan satranç konusunda bu kadar hırslıydı. Lafımı dümdüz söyleyeyim: Kendi başaramadıklarını çocuklarının başarmasını ısrarla isteyen bir kitle var satranç dünyasında: VELİLER.

Başta Federasyon yönetimi olmak üzere satranç dünyasının para kısmıyla ilgilenen kesimler bu gerçeği gördü ve bu kitleden maksimum kazanç sağlamanın yollarını aradı, buldu da.

4-5 yaşında okuma-yazması bile olmayan çocuklar turnuvalara zorla sokuldu, teşvik adı altında velilerine plaketler verildi, ağızlara bir parmak bal çalındı. Yetenekli-yeteneksiz ayrımı yapmıyorum, küçücük çocukların velileri kandırıldı ve kandırılmaya devam ediyor.

Federasyon yönetimi gerek yaş grupları sınırlarını düşürerek, gerekse liglerde genç oyuncu yaşını daha da aşağı çekerek bu kitleyi faullü kucakladı.

Bu teşvikleri bir fırsat ortamı olarak gören bazı antrenörler, velilere birtakım vaatlerde bulunarak özel ders verdiler, vermeye devam ediyorlar. Satranç dünyasının yabancısı sayılabilecek veliler ise anlık başarılarla, kıymeti kendinden menkul AVM çocuk turnuvalarıyla adeta bir tiyatro ortamında kandırıldılar. Çocuk turnuvalarının en büyük zararı belki de bu sanal oyun havuzudur. Çocuk açık bir turnuvaya katıldığında öyle bir hezimet duygusu yaşar ki, buna karşı tepkisi satrancı tamamen bırakma seviyesinde bile olabilir.

Bir antrenörseniz ve yazdıklarımı buraya kadar okuduysanız sizden ricam, lütfen dürüst olun, dürüst çalışın. Kendi ELO-UKD'nize eşit ya da bundan yüksek seviyedeki oyuncuları çalıştırmayın. Velileri daha üst seviyede bir antrenöre yönlendirin. Bir öğrenci kaybeder gibi görünürsünüz ama bu dürüst tavrınızla marka olabilir, 10 öğrenci kazanabilirsiniz.

Bir veliyseniz ve yazdıklarımı buraya kadar sabırla okuduysanız, lütfen bana kızmayınız. Çiçeği burnunda bir babayım ve insanın çocuğunun, hayattaki en önemli varlığı olduğu gerçeğini çok iyi anlamış bulunmaktayım. Ne yapmalıyım diye sorarsanız, cevaplar aşağıda:

1. Antrenörünüzün ELO'sunu ve UKD'sini öğrenin.
http://ratings.fide.com/
http://ukd.tsf.org.tr/ukdsorgulama.php
sayfalarına bir zahmet girin.

2. Her atıp tutana inanmayın. Mümkün olduğunca çok antrenörle sohbet edin. Hem faydalı şeyler öğrenirsiniz, hem de diğer antrenörlerle iletişim halinde olduğunuzu gören potansiyel "atıcılar" sizi kandırmaya daha az teşebbüs ederler.

3. Çocuğunuzun fiziksel gelişimine dikkat edin. Satrançla uğraşacam diye bilgisayar programlarının başında pinekleyen bir antisosyal bir çocuk yetiştirmeyin. Mutlaka ve mutlaka fiziksel aktivite yaratın. Satrançtan çok daha faydalı olacağını aklınızdan çıkarmayın.

4. 12 yaşından önce çocuğunuzu turnuva satrancından uzak tutun. Her çocuk bu duygusal mücadelede çetin ceviz olmayabilir, olmak zorunda değil. Mümkünse o zamana kadar teorik bilgi aşamasında kalın, pratiğini okulda arkadaşlarıyla yapacaktır, merak etmeyin.

5. Turnuvalara katılmaya başlamışsanız, çocuğunuzun mevcut ELO ve(ya) UKD gelişimini çizelge şeklinde tutun. Ani düşüşler veya bir yıldır aynı seviyede oluş, yanlış antrenörle çalıştığınızın apaçık bir kanıtıdır.

6. Özgüven kazanmasını istiyorsanız, turnuva salonunda bulunmamaya çalışın. Mümkünse turnuvaya kendisi gidip gelsin. Yok, gidemeyecek kadar küçükse bırakın, turların bitiminde alın. Turnuvaya kendisi gidip gelemeyecek kadar küçük bir çocuğa bu gerilimli ortamı yaşatmanızın vicdan muhasebesini kendiniz yaparsınız.

7. Antrenörünüzle birlikte ELO - UKD gelişim planı hazırlayın. Gerçekçi ve kontrol edilebilir bir plan olmalı. Örneğin, 1300 seviyesindeki bir oyuncu için "5 yıl sonra 2000" gibi gerçekdışı planlamalara kanmayın. Altı aylık kolay takip edilebilir ve daha makul hedefler, sağlıklı bir gelişim vaat ederler.

8. Fazla hırs yapmayın, yapıyorsanız bile asla çocuğunuza belli etmeyin. Çocuğunuzun satrançta başarılı olması yönündeki isteğiniz, çocuğunuzun isteğinden bir tutam bile daha fazlaysa, yanlış kulvardasınız demektir. Unutmayın ki birçok usta, velisiyle birlikte değil, "velisine rağmen" bu alanda başarıya ulaşmıştır.

9. Okul derslerinde bir başarısızlık görürseniz ve bu başarısızlıkta satrancın %10 bile etkisi olduğunu düşünüyorsanız, satranca ara verdirin. Satranç hiçbir çocuk veya genç için asli işlerin önüne geçen bir etkinlik olmamalı. YGS'den sonra hiçbir üniversiteyi kazanamamış 2100'lük bir çocuğunuzun olmasını mı istersiniz, yoksa İTÜ Elektronik Mühendisliği kazanmış 1900'lük bir çocuğunuzun mu? Bu örneği hatırlayın.

10. Satranca fazla bel bağlamayın. Herşey harika, olağanüstü gitse, şans her daim sizinle olsa ve çocuğunuz 18 yaşında GM olsa bile hayatını satrançla idame ettirmesinin Türkiye şartlarında çok zor olduğu gerçeğini aklınızdan çıkarmayın.

Sevgi ve saygılarımla.
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi