Satranç ı bırakmak !!!
#12
Sena arkadaşın güzel soruları ve konuya gösterdiği ilgi için teşekkürler.
Tartışma bilinenlerle yapılır. Bilinmeyenler de tartışılabilinir. Ancak bilinmeyenleri tartışır ortaya çıkarmaya çalışırken bilinenleri veri olarak kullanırız. Bu veriler çoğunluk tarafından kabul görmüş, zamana direnç göstermiş, deneylerle olumlanmış bilgilerdir. Bu bilgilerin ışığında, onların kılavuzluğunda bilinmeyenleri araştırabiliriz.

İçki içmek belki itici bir örnek ama “teşbihte hata olmaz”, içki kültüründe içki, amaç değil, araçtır. Masaya yalnızca içki içmek amacıyla oturan insan bu kültüre yabancılaşmış biridir. Tartışmamız açısından “kaideyi bozmayan istisnayı” oluşturur. Elbette, amacı salt içki içmek olan bu insan kendisi açısından yabancılaşma içinde değildir. Bu kişinin bu eylemi anında, içkiden çok muhabbete katılması, onun için bir yabancılaşma olacaktır.

Yabancılaşmanın iki yönü vardır. Birinde kişi kendini tanır, bilir, ve dış dünyasını kendine göre değiştirmeye çalışır, ikincisinde ise kendisinin farkında değildir, kendisini dış dünyaya uydurmaya çalışır, hatta çalışmaz, dış dünya onu kendisine uydurur. Birinde kendisi için yaşar, diğerinde el için yaşar.

Kendini bilen, kendisinin farkında olarak, dünyayı ve olayları kendi yararına değiştirmeye çalışan insanın eylemi, dünyaya ve olaylara yabancılaşmadır ve bu olumlu bir eylemdir. Bu eylem her ne kadar yabancılaşma ise de, daha çok “yadsıma” sözcüğü ile ifade edilir. Yadsıma yabancılaşma eyleminin olumlu, yararlı yönüdür.

Olayların rüzgarında savrulan, yönünü belirlemekten yoksun insan tipi ise, yabancılaşma olayının olumsuz tarafındadır ve bu insan yadsıyan değil, yadsınan insandır. İşte; “yabancılaşma” sözcüğü günümüzde daha çok, yabancılaşmanın olumsuz yönünü ifade etmek için kullanılmaktadır.

Örneğin, savaşan, sömüren insanlık, barışan, paylaşan insanlığa yabancılaşırken
Barışan, paylaşan insanlık da savaşan, sömüren insanlığa karşı yabancılaşma içerisindedir.
Savaşanların eylemi “yabancılaşma” terimiyle ifade edilirken, barışanların eylemi “yadsıma” ile ifade edilir.
Benim anlatımlarımda, “yabancılaşmanın” olumsuz yönlerinin öne çıkma nedeni de budur. Yani tartışmayı biraz daha derinden “sürdüğümüzde”, Sena kardeşimizle çelişmiyoruz, aynı şeyleri söylüyoruz.

Yeniden satranca dönersek:
Bütün satranççıların ülke ya da dünya şampiyonu olma olanağı yoktur. Basit bir atasözüyle, “iki kişi bir ata binince, birisi arkada oturur”, milyonlarca kişinin bindiği “satranç atında” kaç kişi öne oturabilir ki? Bu anlamda, bu yolda kendini tanımış bir satranççı, kendisine koyduğu teşhis ile bir dünya şampiyonu olacağını düşünüyorsa, bir gün içinde "25 saatini" satranca verebilir, bu bir ölçüde hoş görülebilir. Tüm şampiyonların hayatında, şampiyonluğun göz kamaştıran ışıltılarının yanı sıra pek göze çarpmayan dramlar da yaşanmaktadır. Mahrumiyetler, diyetler, yasaklar, adeta işkence gibidir. Evet şampiyon olarak olayın bu yönü baskılanabilir, göze alınabilir. Ancak şampiyon olamayacağını bildiği halde, hayatını şampiyonların mahrumiyetlerine gark eden bir satranç oyuncusu, kendine yabancılaşmış, şampiyonların rüzgarında kendini kaybetmiş demektir. Zenginin malının züğürdün çenesini yorduğu gibi, şampiyonların başarıları da “yabancı satranççıların” ömrünü yoracaktır.

Pekiyi, bırakalım mı satrancı? HAYIR!
Yaşlıların alzeimer tedavisinde, hiper aktif çocukların iyileştirilmesinde yararlı olduğu ortaya çıkmış, SATRANÇ OYNAYAN ÇOCUKLARIN OYNAMAYAN ÇOCUKLARDAN % 25 DAHA BAŞARILI OLDUĞU istatistiklerle saptanmış iken, tarih boyunca dünyaya önderlik etmiş devletlerin toplumsal yaşamında satranç mutlak şekilde kendini göstermişken, niye bırakılsın ki satranç? Yaşam boyu spor ilkesi doğrultusunda, hepimizin yaşamında yer almalıdır. Hangi tutkuya kapılırsanız kapılın, yeter ki tutkularınızın kölesi olmayın.
Qrianna Fallaci “Bir İnsan” adlı romanında şöyle diyordu: “alışkanlık en sinsi hastalıktır, yavaş, yavaş sarar insanı ve sonra teslim alır”… Tarih boyunca insanı insan yapan ise verili koşullara teslim olmayışıdır!

20 yaşında sevmiştim Yunus Emre’yi:
“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır”

30’lu yaşlarda bir başka sevdim.
47 Yaşındayım. Bugün çok başka seviyorum Yunus’u… İnsanın ilk okuduğu kitap, ellerinden başlayarak kendi bedeniydi, son okuyacağı kitap ta kendi bedeni olacaktır. “bir kum tanesinin sırlarını çözebilseydik evrenin sırlarını çözebilirdik” diyor Einstein. Biz kendimizin sırrını çözebildik mi? Onu bunu değil, kendinizi tanıyor musunuz? Kendinizi tanıdığınız gün yalnızca satrancın değil, yaşamınızla ilişkilenen her şeyin, ekmeğin, tuzun, tutkunun, bezin size ne denli gerekli olduğunu saptayabileceksiniz…

Sena kardeşin son sorusuna yanıtla sonlayalım: Tüm nedenleri bilebilseydik, bu kez nedensizliklerin üstüne gitmek yeni nedenler olurdu. Bir dostum demişti: “Olmasaydı binlerce derdim/ ben dertsizliği kendime/ dert ederdim”…
Cevapla


Bu Konudaki Yorumlar
Satranç ı bırakmak !!! - Yazar: yme - 24-04-2008, 23:01
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Sabri Taşcı - 25-04-2008, 03:44
... - Yazar: Hüseyin AKTAŞ - 25-04-2008, 08:34
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: yme - 25-04-2008, 13:05
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: sena nur kaya - 25-04-2008, 21:12
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: yenersatranc - 18-06-2008, 01:57
... - Yazar: ibrahimethemAy - 18-06-2008, 09:51
YABANCILAŞMA - Yazar: Hüseyin AKTAŞ - 19-06-2008, 05:48
.. - Yazar: ibrahimethemAy - 20-06-2008, 20:03
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: sena nur kaya - 20-06-2008, 21:26
"yabancı satranççılar" - Yazar: Hüseyin AKTAŞ - 22-06-2008, 01:05
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: yenersatranc - 29-06-2008, 11:55
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Yunus oz - 31-08-2008, 02:25
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: telat gündüz - 31-08-2008, 18:56
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: IhsanKILIC - 31-08-2008, 19:36



Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi