Çetin Altan - Beyinsellik Dinamosu: Satranç, 1984
#1
BEYİNSELLİK DİNAMOSU: "SATRANÇ"

Size çok değişik bir gözlemden söz edeceğim. Toplumların tarih sahnesinde ağırlık kazanmaya başladığı dö­nemlerde ne oluyor biliyor musunuz? Satranç oyununda yıl­dızlar fırlamaya başlıyor...
Örneğin on altıncı yüzyıldan geçen yüzyıla kadar, sat­rancın büyük ustaları ya İspanyol, ya İtalyan, ya Fransız, ya İngiliz, ya Alman...
Derken birdenbire Amerika'yla Sovyetler'de çıkmaya başlıyor satranç dehaları...
Bu genel çizginin dışında kalan, sanırım sadece bir Ja­ponya var .
Şimdiye dek ünlü bir Japon satranççısının adını hiç duymadım. Konuyla ilgilenmiş olanlar, ola ki Japonya'da da satrancın iyice gelişmiş olduğunu söyleyeceklerdir...
O zaman bizim gözlem, ayrıcalıksız olarak, cuk diye oturacak yerine...

**********

"Canım her şeyde biraz böyle değil mi?" diye, düşün­meyin. Gerçi gelişmiş toplumların sporu da, sanatı da, eği­timi de gelişmiş görünüyor ama, satrancın ayrı bir özelliği var.
Satranç toplumsal düzeyi değil, toplumsal dokudaki değişim çizgisini noktalayıp geçiyor... Yani insanların düşün­meye başladığı anı...
Küba'nın yirminci yüzyılda değişik bir özellik gösterece­ğini, Castro'dan çok daha önce, Kübalı satranç şampiyonu Capablanca haber veriyordu belki de...
Bizler olaylara değişik açılardan bakma cıvıltısında ol­madığımız için, Cabaplanca'nın neden Küba'dan çıkıp da başka bir yerden çıkmadığına hiç dikkat etmemişizdir.
Nasıl ki neden artık İngiltere'den büyük satranççı çık­madığını hiç düşünmediğimiz gibi...
Aslında sosyoloji fakültelerinde, üstünde tez yapılması gereken konulardan biridir bu...
Bir toplumun birden satranca karşı gösterdiği ilgi ile çı­kardığı satranç ustaları, neyin habercisi, hangi değişimin işaret lambasıdır?
Neden Endonezya ile Rodezya, yahut Kuveyt'ten doğru dürüst satranççı çıkmıyor da, Yugoslavya, Macaristan ve Ar­jantin'den çıkıyor?

**********

Bu konuya arada bir değinmemizin nedeni, satrançta geri kalmışlığın ekonomide de geri kalmışlıkla açıklanama­yacağıdır... Belki tam tersine, satrançta geri kalmışlık, eko­nomide de geri kalmışlığın uzaktan bir gerekçesidir ...
Cumhuriyet devrimiyle birlikte satrancın köylere kadar inmesine önem vererek, kitlelerde yaygın bir satranç tirya­kiliği yaratsaydık, Türkiye'nin bugünkü durumu, çok daha başka düzeylerde olurdu...
Bunalımlar, karamsarlıklar, kötümserlikler, geçimsizlik­ler, parasızlıklar, umutsuzluklar...

Ruhsal bir yitiklikle iyice dibe vurduğunuz zamanlarda, birkaç parti satranç oynayın. Apayrı bir dünyaya dalacak ve tazeleneceksiniz...
Satrançtan zevk almak için mutlaka bir ikinci kişi bul­maya da her zaman gerek yoktur.
Büyük ustaların satranç partilerini yineleyip incelerken, insan beyninin şaşırtıcı buluş ve yaratıcılıklarını göreceksiniz.
Ayrıca çözülmesi hiç de kolay olmayan satranç prob­lemleri vardır. Çoğu gizli bir nükteyi saklar içinde.
Örneğin piyonunuzu "vezir" çıktığınız zaman, kendisine "vezir" değerini değil de ancak "at" değerini verirseniz çö­zülebilecek bir problemle uğraşmak istemez misiniz?

**********

Kafasının yetersizliğini somut olarak görmekten kor­kanlar, satrançtan uzak dururlar.
Bir yanlış bir saplantıdır.
Satranca en geç on-on iki yaşlarında başlar ve sürekli olarak çalışırsan, "Satranç bilirim" diyebilirsin...
Benim gibi otuzundan sonra başlarsan, sadece vakit geçirip eğlenir, başkalarına hayran olur ve her oynadığın oyunda akılalmaz budalaca körlüklerle mat olursun.
Satrancı kıvıramamak, satrancın değerini anlamaya en­gel değildir ki... Ben her oynadığım oyunda nasıl yeneceği­mi düşünmekten çok, nasıl yenileceğimi merak ederim. An­cak sonuçlar hep yenilgi olsa bile, satranç oyunu, satranç diyalektiğine alıştırır insanın kafasını...

**********

Türkler de satrancın tavlaya oranla adeta bilinmemesi, satranç diyalektiğinin, geleneksel düşünce biçimimize ters gelmesindendir.
Bizde geleneksel olarak başarı, ya kaba kuvvete daya­tılmıştır, ya da sinsi kurnazlıklara... Satrançta ise kaba kuv­vet yoktur, sinsi kurnazlıklar ise karşı tarafın durumu sez­mesiyle oyunu tersi ne çevirir.
Bu üçüncü neden de, Türklerin özellikle kafa oyunların­da yenik düşmekten duydukları endişedir. Kader, kısmet, şans ve kumara bel bağlarlar da, çözümü matematiğe bağ­lı oyunlarla bulmacalardan daima sakınırlar.
Satranç sevenlerin bazı genel özellikleri üzerinde de azıcık duralım. Yaşamın akışı içinde tehlikeli kararsızlıklara düşmezler. Bir oranda belalı yanılgılara uğramazlar. Kişiliklerine güvensizlik duymazlar. Eziklik duygusunun çengelle­rinde hırçınlaşıp kabalaşmazlar.
Büyük ustalarda rastlanan aşırı gariplikler ayrı bir konu­dur. Her dalda normalüstü kişiler, bir hayli garip kişilerdir.
Satrançta da durum değişik değildir...
Bütün okullara, bütün kahvelere, bütün cezaevlerine, bütün otellere bol bol satranç takımları konmalı... Ayrıca her evde de bir satranç takımı bulunmalı...

**********

Türkiye'de de bir satranç modası başlasa... Tahmin edemeyeceğiniz ölçüde ruhsal bir değişim olacaktır...
Bir toplum satranç dünyasında kendisinden söz ettir­meye başladığı zaman, aradığı güneşe merdivenini dayamış sayılır...
25.4.1984
IECC 2246, MAPEJK 2300, DESC 2213
Best regards, iyi günler, mfSG, HT
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi