Ateş Ülker ile Türk Satranç Tarihi Üzerine Röportaj!
#1
gx1I8gIi.jpg


İEA:
Sayın Ateş Hoca’m merhabalar!!

Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Bu röportajdan kendi adıma çok büyük keyif alacağıma oldukça eminim ve bu arada şunu da ekleyeyim; röportajı yaparken en önemli amacım insanlara satranç tarihimizi tanımaları açısından yardımcı olmaktır. İnsanlar, özellikle gençler, günümüzde satrancın bu noktaya gelmesinde kimlerin emeği olduğunu tam olarak bilmiyorlar.Veya kendilerine sunulan birkaç isim arasından en sempatik gelene saygı selam gösterip birçok kez satrancın gerçek emektarlarına, gizli kahramanlarına saygısızlık ediyorlar.

Bu röportaj öyle umuyorum ki Türkiye’nin satranç tarihi açısından önemli bir belge niteliği taşıyacaktır.Ben Türkiye’nin satranç tarihini araştırmaya kararlıyım.Bu konuda sizden başka birçok önemli isimden de şimdiden söz aldım.Zamanı gelince onlarla da röportaj yaparak geçmişe ışık tutacağız.Sevgili Ateş Hoca’m, siz satranca başladığınızda Türkiye’de satranç nasıldı?Satranca ve satranççıya ne gözle bakılırdı ve insanlar nerelerde satranç oynarlardı mesela?Bize o günlerden söz eder misiniz?

AÜ:

Ben Satranca 1963'de başladım.Lise yıllarında Satranç ile çok uğraşmadım.O tarihte " Capablanca-Satrancın Esasları" isimli kitabın Türkçe çevirisi elimizdeki tek kitapdı.1960 larda İstanbul'da Liselerarası Takım turnuvası yapılıyordu.Ama bu yarışmalara 8-10 Okul katılıyordu.Bildiğiniz gibi şimdi bu sayı çok artmıştır.Pek çok turnuvada bu sayı geniş salon gerekli olduğundan kısıtlanmaktadır.Ben 1966'da Dufresne-Mieses isimli yazarların kitabını inceledim.

İstanbul Satranç Derneğine 1967 de üye oldum.Beni Derneğe üye olmam için tavsiye eden Beden Eğitimi öğretmenim rahmetli Selim Duru'dur.Derneğe üye olduktan sonra İstanbul'da yapılan turnuvalara katılmaya başladım.Ama 18-19 yaşlarında yönetimde görev almaya da başladım.Çünkü o tarihte satranççıların sayısı azdı.Yönetim Kurullarında gönüllü görev alacak kimse bulunamıyordu.Resmi olmayan ilk Satranç Federasyonumuz 1954'de kurulmuştu.1961'de Bakanlar Kurulunun onayı ile FİDE'ye üye olmuştu.O zamanki Federasyonun bürosu da İstanbul Satranç Derneğindeydi.Ben haliyle Federasyon yönetim kurullarında da çalışmaya başladım.

1960'larda Satranç İstanbul,Ankara ve İzmir'deki 3 kulübün faaliyeti ile sınırlı kaldı.Adana,Tarsus,Bursa gibi merkezlerdeki etkinlikler daha geri planda idi.Tabii anlatabileceğim çok konu vardır.Bunların hepsini bir söyleşiye sığdırmak da mümkün olmayabilir.Satranç Dünyasında pek çok değerli isimle tanıştım.Bunların arasında eski Federasyon Başkanları,Dernek Başkanları,ve oyuncular vardır.Satrancı öğrenmemde Nevzat Süer,Akdoğan Erözbek ve Noyan Kalyoncuoğlu'nun önemli katkıları olmuştur.Nevzat bey her zaman Türk Satrancına emek veren isimlerin başında gelecektir.Prof.Dr.Akdoğan Erözbek,Türk Satranç toplumunun çok seçkin,çok saygı duyulan ve çok sevilen bir değeridir.Süer ve Erözbek gibi yine aramızdan ayrılmış olan Ümit Ünkan yönetim kadrosunda çalışkanlığı ve ciddiyeti ile büyük hizmetler yapmıştır.

aV1WL9ES.jpg

1990 öncesinde Satranç bir Spor dalı olarak kabul edilmiyordu.Oyuncularımızın yurtdışındaki turnuvalara katılma imkanı son derece azdı.Gidebilenler kendi masraflarını karşılamak zorundaydı.Bu imkansızlıklar içinde İstanbul'da düzenlenmiş 4 yarışmayı unutmak mümkün değildir.Bunlar,1967 R.C.D. Kupası(Tarabya'da yapılan yarışmaya Türkiye,İran ve Pakistan katılmıştır),1975 Balkan Takım Birinciliği,1980 Balkan Takım Birinciliği ve 1982 Balkan Bireysel Birinciliği(Yapı Kredi Bankası Galatasaray merkezinde)dir.Bu yarışmalar düzenlenme açısından oldukça başarılı olmuştur.1975'deki turnuva Sait Halim Paşa yalısında(Yeniköy) oynanmıştı.Tarihi bir yerde Boğazın güzelliklerini seyretmeleri ve çeşitli ödüller verilmesi konukların çok hoşuna gitti.

1990 öncesinde FİDE nin uygun gördüğü ölçülerle yapılmış Satranç taşları Türkiye'de üretilmiyordu.Yurtdışına gidip bir takım alıp gelmek bizler için bir olaydı.1974 de Trieste'de orta büyüklükte Staunton tipi bir takım aldım.Takım arkadaşlarım mağazada takımı beğenmediler.Çarşıdan Otele geldikten sonra cila ile parlatılmış tahtası gözlerini kamaştırdı.Bir arkadaşımız kendisine satmamı önerdi.Ben,mağazada satın alıp almama konusundaki kararsızlığının cezasını çekmesini söyleyerek kabul etmedim.O tarihlerde biz "Acaba birgün Türkiye'de de Satranç takımı üretecek miyiz?"diye düşünüyorduk.1970 lerde kurallara uygun ilk takımı üreten Hrant Mardikyan ve Suat Erözbek'tir.Bugün Türkiye'de Avrupa'da üretilenlerden daha güzel,daha kaliteli takım üreten kuruluşlar vardır.

İEA:
Peki satranç deyince akla o dönemde kimler gelirdi?Ben rahmetli Nevzat Süer ismini senelerdir duyarım ancak kendisi hakkında yeterli bilgiye sahip değilim.O dönemde sözü geçen isimler arasından başta Nevzat Süer olmak üzere diğer isimlerden bahseder misiniz?Kısaca bahsedin demiyorum Sevgili Ateş Hoca’m.Bize satranç emektarlarını aklınıza kim geldiyse anlatınız.Bizler yeni nesil olarak geçmişimizi bir nebze olsun görebilmek istiyoruz.Gelecek kuşkusuz bizimdir fakat geçmiş de bizler için çok büyük önem taşımaktadır.Yapılan hataları ve olumlu işleri bilmek bizlere gelecek için ışık tutacaktır.Mesela o dönem satranç nasıl bir yapıya sahipti ve bu ülkede satranç deyince akla kimler gelirdi?Nasıl bakarlardı satranca, nasıl o kadar ilerlemişlerdi o kadar imkansızlığın içinde?

AÜ:

Geçmiş dönemde Satranca emek vermiş pek çok isim vardır.Ben 1967 ve sonrasına tanık oldum.1967 den bugüne kadar olan dönem hakkında anlatabileceğim çok konu vardır.Ama Türk Satranç Tarihi söz konusu olduğunda ve Satrancın emektarlarından sözetmek gerektiğinde mutlaka Nevzat Süer'den de sözedilecektir.Türkiye'de,İlhan Onat ile birlikte Uluslararası Usta ünvanını alan ilk isimlerden biridir.Türk Satrancının gelişmesine çok hizmet etmiştir.Müzisyenliği bırakarak Satranç Dergisi çıkarmaya başlamış ve Türkiye'de yaşamını Satranç ile kazanmaya çalışan ilk kişi olmuştur.Bilgisayarın henüz olmadığı,kitap,takım ve araç-gerecin çok az olduğu 1970 lerde Süer Satranç Dergisi satranççıların ihtiyacını az da olsa karşılamıştır.Nevzat bey, Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarı olduğu dönemde,İstanbul'da düzenlenen Liselerarası yarışmalarda yöneticilik ve hakemlik yaptı.

Bir Zonal turnuvasında Büyükusta olmaya çok yaklaşmıştı.İtalyan Büyükusta Mariotti karşısında iyi duruma geçmişti.Oyun ertesi sabaha ertelenmişti.Ertesi sabah askılı oyunda Nevzat bey Veziri boşa koydu.Mariotti "Üzgünüm"dedi ve Veziri aldı.Bu gaf muhtemelen askılı oyunu incelerken uykusuz kalmanın bir sonucu idi.Buna karşılık Nevzat beyin Büyükustalar karşısında sayısız başarıları vardır.11-13 saat süren bazı oyunlarda Büyükustalara karşı sağladığı kazanç ve beraberlikler hiç unutulmamıştır.Nevzat bey hakkında söylenecek çok söz vardır.Onu tanıtmak veya eski anıları anlatmak çok zaman alabilir.Ama öncelikle genç kuşaklara söylemem gereken bir mesaj vardır:

gx1I680A.jpg

Nevzat bey,Sicilya savunmasına karşı Beyazın erken dönemde d erini c eri ile değiştirmesini doğru bulmuyordu."Merkez erinin c eri ile değiştirilmesi Satrancın temel ilkelerine aykırıdır"diyordu.Nevzat bey bu nedenle d4 oynamadan önce c3 sürerek, d4 hamlesini hazırlamaya çalıştı.Bu planında birçok defa başarılı oldu.Nevzat bey c3'lü Sicilya savunması açılışında yeni buluşlar aradı.1980 lerde Schvesnikov,Adams gibi ünlü isimler Nevzat beyin düşüncesini destekleyen hamleler yaptılar.Sözünü ettiğim açılış Schvesnikov'un adı ile anılıyordu.Adams ise bazı oyunlarda çok başarılı oldu.O oyunlara bakarken "Nevzat bey sağolsaydı da bu oyunları görseydi"diye düşündüm.

Konuşma dilinde Beyazın hemen d4 oynadığı Sicilya açılışını "Açık Sicilya"olarak isimlendiriyoruz.Bildiğiniz gibi günümüzde Açık Sicilya çok oynanmaktadır.Çünkü Beyazın açılışda veya Oyun ortasında üstünlük sağlama şansı fazladır.Siyah oyun ortasını atlatırsa genel olarak oyun sonunda daha çok şans elde eder.c3 lü Sicilya açılışında veya Kapalı Sicilya adını verdiğimiz devamyollarında ise Siyahın eşitlik sağlama imkanları daha çoktur.Nevzat beyin düşüncelerini,öğrettiklerini ve Satranca verdiği emeği minnetle anıyorum.Ruhu şad olsun...

İEA:

Ben de c3’lü sicilya oynadığım için şimdi ayrı bir sempati duydum kendisine.Ve bu röportaj yayınlandığında ben eminim bir çok c3’lü maçını incelemiş olacağım Merhum Nevzat Süer’in.Peki yetmişlerde Türkiye’de satranç adına neler değişti?Hangi isimler ön plana çıktı, kimler sporcu olarak ya da yönetim açısından neler başardı?Kayda değer olarak ne anımsayabiliyorsunuz?

AÜ:

1970 lerde hafızamda iz bırakan önemli gelişmelerin bazılarını önceki yanıtlarda söyledim.Yurtiçinde uluslararası turnuva düzenlenememiştir.Oyuncularımızın yabancı oyuncularla karşılaşma imkanları son derece kısıtlı kalmıştır.Ne yazık ki yurtiçinde illerarasında dahi çok az bağlantı kurulmuş ve karşılaşma yapılabilmiştir.1973 de İstanbul Satranç Derneği ve Yalova takımları arasında Yalova'da ilginç bir takım maçı oynadık.Tek masada oynanan karşılaşmada her iki grup kendi aralarında danışarak oynanacak hamleye karar veriyordu.Hamle başına düşünme süresi 3 dakika idi.Bu maçta Avukat Kemal Demir hakemlik yaptı.3 dakika dolmadan tarafları uyarıyordu.Sabit düşünme süresi Kemal beyin önerisi ile kabul edilmişti. Rahmetli Dr.Ertuğrul Kiper Yalova takımında yer almıştı.İstanbul takımı favori olduğu maçı çok zor kazandı.Tabii farklı oyuncuların aynı hamle üzerinde uzlaşmaları kolay değildi.İstanbul Kafilesinde rahmetli Ümit Ünkan da vardı.Her 2 takım 6-7 oyuncudan oluşmuştu.O günkü koşullarda Satrancı tanıtan ve gelişmesine hizmet eden bir etkinlik yapılmıştı.Maçın haberi yerel gazetede yer aldı.O günü yaşayan ve bugün aramızdan ayrılmış bütün satranççılarımızı saygı ve sevgi ile anıyorum.

1970 lerde yurtiçinde düzenlenmiş başka etkinlikler de vardır.Bazılarını çeşitli sorular sorulduğunda hatırlamam mümkündür.Uluslararası karşılaşmalara katılmamız çok az olmuştur.Bunların başlıcaları, Milli takımın 2 senede bir yapılan Satranç Olimpiyatlarına katılması ve Baylar,Bayanlar ve Gençler dalında Milli takımlarımızın Balkan Takım Birinciliklerine katılmalarından ibarettir.
İEA:
Seksenlerde neler oldu Sevgili Hocam?O dönemde başka kimler vardı satranç adına bir şeyler yapmaya çalışan ve ülkemizin satranç adına kaderini etkileyen, kilometre taşı olan?Satranca emeği geçenler her kimse aklınıza geldiğince yaptıkları önemli işlerle beraber isimlerini anarsanız biz de ufak da olsa bir vefa örneği göstermiş oluruz.İnsanlar sevsin ya da sevmesin satranca emeği olan herkese bir selam, bir teşekkür göndermek için bu röportajı yapıyoruz.Yani konuya dönecek olursak seksenlerde satrançta neler değişti?Bu değişim içerisinde siz neler yaptınız satranç adına?Kendinizi de bu selam ve teşekkür göndereceğimiz grubun içinde unutmayın lütfen.Yaptıklarınızı ve yapmaya çalıştıklarınızı da anlatın bize.

AÜ:

1980 lerde Türk Satrancında büyük değişiklikler olduğu söylenemez.Uluslararası alanda önemli bir olay Libya'nın İsrail'de düzenlenen Olimpiyata karşı ayrı bir olimpiyat düzenlemesi olmuştur.Bazı ülkeler her 2 Olimpiyata da takım gönderdi.Bazıları sadece birine katıldı.Türkiye'nin Libya'daki Olimpiyata katılması FİDE ile ilişkilerinin bozulmasına yol açtı.O tarihte FİDE Başkanı olan Euwe Federasyonumuza gönderdiği mektupta "Tek bir Olimpiyad vardır.O da FİDE nin düzenlediği olimpiyadtır"diyordu.

1980 ler Jirayir Çakır ve Ümit Ünkan'ın kişisel gayretleri ile önemli hizmetler yaptıkları bir dönemdir.Jirayir bey Sponsor bulma,turnuva ve kurs düzenleme konularında ön plana çıkmıştı.Ümit bey ise yönetmelik hazırlama,kitap çevirme,oyunları teksir ile bülten şeklinde yayınlama gibi konularda unutulmayacak çalışmalar yaptı.

Uzun yıllar Milli takımın nasıl seçilmesi gerektiği en çok tartıştığımız konu olmuştur.Bugün hala aynı konuyu tartışıyoruz.Ne yazık ki bir ilke ve bir kural bulunamamıştır.Bugüne kadar tartışılan yöntemleri herkesin anlayabileceği bir dille şöyle sıralayabiliriz:
1. Seçme turnuvası
2. Federasyon kontenjanı (Yönetim Kurulunun kendisine tanınan sayı kadar oyuncu seçmesi)
3. Tek Seçici (Bazan 1 kişi bazan da birkaç kişilik bir kurul olabilir!)
4. Türkiye Birinciliği Finali
5. Farklı kriterlere göre verilen puanlarla oyuncuların sıralanması (Havuz yöntemi)
Uzun yıllar Türkiye Birinciliği Finalinden 5 oyuncu seçildi.1 oyuncu ise Federasyon kontenjanı ile takıma girdi.2000 yılından sonra Ali Nihat Yazıcı Başkanlığındaki yönetim Havuz yöntemini buldu.Ancak yabancı bir büyükustanın takıma monte edilmesi bu yöntemin de bırakılmasının en büyük nedeni oldu.Havuz ve Tek seçici yöntemlerinin kaynaştırıldığı izlenimi alındı.

aV1WL9ES.jpg

Bu tartışma daha uzun yıllar sürecektir.Çünkü gerek Federasyon Başkanları gerek seçkin oyuncular yazılı bir metin olması konusuna önem vermiyorlar.

Bugün içinde bulunduğumuz koşullar çok değişmiştir.Çok sayıda oyuncu ve bunların arasında Milli takımda oynayabilecek düzeyde 8-10 ünvanlı oyuncumuz vardır.Bana göre Tek Seçici yöntemi kullanılabilir.Hangi şekilde olursa olsun bir kural,bir ilke ve bir yazılı metin olmalıdır.Bir yazılı metin olmasa da seçimin nasıl yapıldığı kamuoyuna açıklanmalıdır.Aksi halde kamuoyu haklı ya da haksız bazı kanaatlar edinmektedir.Geçen gün İzmir'de tanımadığım iki kişinin konuşmasına tanık oldum:
Birinci kişi : Yaş Grupları içinde Milli oyuncular nasıl seçiliyor?
İkinci kişi : Başarı ve biraz da ikili ilişkiler......
Bu sözü duyunca dayanamadım ve atıldım:
- Yapmayın ne olur söylemeyin..İkili ilişkileri yasallaştırmayın...Olsa da olmamış gibi düşünün...
İkinci kişi : Ama gerçek bu....
Ben Yönetimin bir parçası olsam İkinci kişinin ifadesinin " Başarı ve kurallar.."olması için büyük çaba gösterirdim.Zaten 1967 denberi bunun için mücadele ettim.Bu mücadeleyi kazanamadım.Ama arkamdan "Güzel söyler ve doğruyu söyler.."dediler.

1980 lere ait çok anlatılacaklar vardır.Örneğin 1984 Selanik Olimpiyadını o zamanki Takım Kaptanı Demir Büyüközkaya'dan dinlemek gerekir.

1943 de kurulmuş olan İstanbul Satranç Derneği 1980 lerde de Türkiye'deki etkinliklerin Merkezi oldu.Ankara ve İzmir'deki satranççılarımız ise uzun süre kalıcı bir lokale sahip olamadılar.3 büyük ilimizdeki gruplar Anadoluya açılamadılar.

1970-1989 döneminde kendi aramızda "Satranç Devlete bağlanmalı mıdır?"sorusunu tartıştık.Bağlanmasının sakıncalı olduğunu düşünenler,resmi bir Federasyon kurulduğu takdirde hiç Satranç bilmeyen bir kimsenin Başkan yapılmasından kaygılanıyordu.Bununla birlikte benim de yer aldığım Federasyon Yönetim Kurulları,zaman zaman resmi bir Federasyon kurulması için girişimlerde bulundu.Ancak bu konu için Ankara'ya her gidişimizde olumsuz yanıt aldık.Ancak 1982 de resmi Federasyon kurulması için Ankara'da ilk hazırlıklar başlamıştı.Nevzat Süer,Ümit Ünkan ve ben bu hazırlıkların başladığını anlayamadık.Biz artık "Resmi Federasyon kurulmayacak"diye düşünüyorduk.İlk hazırlıklar Kredi ve Yurtlar Kurumu bünyesinde yapılan yarışmalar olmuştur.Bu sonuncusunun ayrıntılarını Kahraman Olgaç hatırlayabilir.1990 yaklaşırken mevcut Federasyonun kapatılması ve kurulacak yeni Federasyonun FİDE ye üye olması tartışılıyordu.Ümit bey mevcut Federasyonun kapatılmamasını savunuyordu.1991 de eski Federasyon kapatıldı.Devlete bağlı resmi Federasyon kuruldu.

İEA:

Peki ya doksanlar?Doksanlar bambaşka bir süreç değil mi?Sizin de asbaşkanlık yaptığınız bir dönem.O dönem için ne söyleyeceksiniz?O dönemki asbaşkanlığınız ile mevcut asbaşkanlarımızın çalışmaları, görev ve yükümlülükleri arasında ne gibi farklılıklar var?Bütçe açısından, organizasyon açısından pek çok şey değişti.Bu değişimi bize nasıl yorumlarsınız?Ve kısaca doksanlarda satranç için en büyük çabayı sarf edenler sizce kimlerdir?Doksanlar için kimlere selam göndermeliyiz?Herkesin az ya da çok faydası var muhakkak ama ben sizden en çok sivrilen, en çok katkı sağlayan isimleri istiyorum.Muhakkak ki bundan kırk sene evvel bir köy okulunda çocuklara satranç öğreten bir isim vardır ve o da saygıyı selamı hak ediyordur.Benim merak ettiğim şey Türkiye’de satrancın kaderini değiştirenler kimler?Olumlu ya da olumsuz yönde!!

Pq1XX1er.jpg

AÜ:

Öncelikle 1990 da Kuşadasında Sertaç Dalkıran'ın öncülüğünde düzenlenen Uluslarası turnuva hiç unutulmamıştır.Çünkü vaadedilen ödüller verilememiştir.Bu durumun sorumlusu kimdi?Uzun yıllar tartışıldı.Sonuç itibariyla Türk Satrancının borcu hala bitmedi.Öyle bir an geldi ki hem alacaklıların hem de iç dinamiklerin bu borcun bitmesinden yana olmadıklarını hissettik.Aradan 18 yıl geçmiştir.Bugün bir yetkilinin" kalan 40.000 Alman Markı alacaklı Büyükustalara ödenmiştir"şeklinde bir açıklama yapmasını isterdim.2005 yılında yine Dalkıran'ın yöneticiliğinde Büyükada'da düzenlenen turnuva kalan borçların ödenmesi için bir fırsat olmuştu.Ama borç kapatılamadı.

1991 de Resmi Federasyon kuruldu.Türkiye Birinciliklerinin çeşitli aşamaları ve Yaş Grupları Birincilikleri de düzenli bir şekilde yapılmaya başlandı.Satrancın Devlete bağlanması ile birlikte Türkiye Yaş Grupları Birinciliklerinin kurumsallaşması çok önemli bir gelişme olmuştur.Benim uzun bir aradan sonra tekrar Federasyon Yönetim Kuruluna girmem İstanbul'daki ustalarımızın Federasyon Başkanına tavsiyeleri ile gerçekleşmiştir.1997 de Yönetim Kurulunda İstanbul'dan hiç kimsenin olmadığını ve benim görev almamım uygun olduğunu savunanlar oldu.1997 nin 2 nci yarısında ben Yönetim Kurulunda çalışmaya başladım.1991-2000 dönemi Halıcı ve Olgaç dönemi olarak isimlendirilmektedir.Görevde olduğum süre içinde iyi bir şeyler yapmak için büyük çaba gösterdim.Wasjukov'a göre Federasyona canlılık getirmiştim.Yönetim Kurulu toplantılarında en çok konuşan kişiydim.Sayfalarca yazı yazdım.Bunların çoğunu Başkana gönderdim.Yine de bütün çabalarım akan suyun mecrasını değiştirmemiştir.Bu dönemde de eskisi gibi çok az Ulusalarası turnuva düzenlendi.1998 Bahçeşehir Çocuk Olimpiyadı ve 2000 İstanbul Satranç Olimpiyadı önemli gelişmelerdi. 1998-2000 döneminde 4 Temel Çalıştırıcı kursu düzenledik.Ankara,Antalya ve İzmir'de düzenlenen kurslar amacına ulaştı.

İEA:

Gelelim 2000li yıllara! Ali Nihat Yazıcı ve ekibinin dönemi..Bu dönemi önceki dönemlerle kıyaslamanız gerekirse nasıl bir tablo çizersiniz bizlere?Mevcut yönetime tarafınızdan yöneltilen en önemli eleştirilerden birisi de her şeyi kendilerinin yaptığını ima eden açıklamaları sanırım.Satranç bu dönemden önce nasıldı şimdi nasıl?

AÜ:

Satranç giderek yaygınlaşmaya başladı.Önce Özel Okullar sonra da resmi okullar Satrancın çocuklar için yararlı ve maliyeti yüksek olmayan bir Spor dalı olduğunu farkettiler.Satranç etkinlikleri aynı zamanda Okulların tanıtımına da katkı sağlıyordu.Devlete bağlı Federasyonun kurulması Satrancın Yurt sathına yayılmasını hızlandırmıştır.Ancak Resmi Federasyon döneminde yetki,sorumluluk ve yaptırım gücü büyük ölçüde Başkanın elinde olmuştur.Ana tüzük ve yönetmeliklerdeki eksiklikler Başkanın daha serbest hareket etmesini sağlamıştır.Yetki ve sorumluluğun büyük ölçüde Başkanın elinde olması 2000 yılından itibaren Ali Nihat Yazıcı döneminde de devam etmiştir.2000-2004 döneminde de yine en çok tartışılan konu Milli Takımın seçimi olmuştur.Yazıcı ve arkadaşları Milli takımı seçmek için "Havuz"yöntemini buldular.Oyunculara çeşitli kriterlere bakılarak puanlar verildi ve bir sıralama yapıldı.Zaman geçtikçe Havuz yöntemi de çeşitli nedenlerle uygulanamadı.Ünvanlı oyuncu sayımızın artması Federasyon Başkanlarının amaçları arasında yer almıştır.Ancak bana göre ünvan kazanabilecek aday kadro dar tutulmuştur.Başka deyişle Havuzun genişliği az sayıda oyuncuyu alacak şekilde olmuştur.Bu konuda Yazıcı önceki Başkanların yolunu izlemiştir.

Yazıcı döneminde hem Ülkemizde düzenlenen uluslararası turnuvalar hem de Federasyonumuzun FİDE ve diğer Federasyonlarla ilişkileri artmaya başlamıştır.Bu gelişmeler Yazıcı'nın önemli başarısıdır.2004 yaklaşırken Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü nezdinde Özerklik döneminin hazırlıkları da başladı.Sponsorluk yasası çıkarıldı.Satranç yarışmaları için de sponsorlar bulmaya başladık.Yalnız Sponsorluk yasasının ilk şeklinde,sponsorların ancak Ulusalarası turnuvalara destek sağlayabileceğini bildiren bir ifade vardı.Zaman içinde ödüllü turnuvalarda,yabancıların bütün ödülleri kazanmaları dikkatimizi çekmeye başladı. Buna karşılık yerli oyuncuların ve yerli dinamiklerin ekonomik sorunları vardı.Dolayısıyla Sponsorlar sayesinde bulduğumuz ödüllerin yerli oyunculara hiçbir yarar sağlamadığını farketmeye başladık.

İEA:

Bu gerçekten ‘güler misin ağlar mısın’ lafını kullanmanın tam yeri(Gülüyor)
Yani güç bela bir sponsor bulunuyor, ortaya konulan pastayı da yabancılar alıyor.Şimdi durum biraz daha değişti sanırım?

gx1I6kui.jpg

AÜ:

Bu konuda son 3 yıl içinde,Feshane ve İzmir turnuvalarında olduğu gibi yerliler lehine bazı iyileştirmeler yapılmıştır.Yerlilerin Satranca devam edebilmeleri bir iş sahibi olmalarına ve Satranç için teşvik edilmelerine bağlıdır.Federasyon ise bizden kimi zaman bir Profesyonel satranççı gibi davranmamızı istemiş kimi zaman da amatörler gibi bazı zorluklara katlanmamızı beklemiştir.İlk görüşümün örneği tatil günlerine tur konmayıp yarışmaların iş günleri yapılmasıdır.İkincisinin kanıtı ise, uzun yol gidip yorgun bir şekilde sahaya çıkıp günde 2 maç yaptıktan sonra uygun olmayan koşullarda konaklamak durumunda kalmış olmamızdır.

2004 yılına geldiğimizde,Özerklik döneminin hızla yaklaştığını görüyorduk.Ancak Özerkiğin ne getirip ne götüreceğini bilemiyorduk.Özerklik kendi kendini denetleyebilen Toplumlar için yararlı bir yöntemdir.Özerklik basit bir anlatım ile iç işlerinde bağımsız olmayı ifade eder.Ama bütünüyle Başkanına bağlı ve onun talimatını bekleyen, pek fazla sorgulamayan, kendini geliştirmeyen, herkesin yararını aramayan toplumlarda Özerkliğin birçok sakıncası da olacaktır.Özerklik süreci Satranç toplumunu çok hazırlıksız yakalamıştır.Çerçeve statü düzenli sistemler geliştirmek için ihtiyaçlarımıza yanıt vermemiştir.Herhalde diğer Federasyonlardan gelen şikayetler nedeniyle 2004 den sonra Çerçeve statüde birkaç değişiklik yapılmıştır.Belki bundan sonra da başka değişiklikler olacaktır.

Özerklik döneminde Federasyonun önemli gelir kaynakları lisans, tescil ve vize ücretleri, turnuva giriş ücretlerinden alınan paylar ve konaklama ücretlerinden sağlanan gelirlerdir.Sponsorların maddi desteği ise bildiğim kadarıyla daha çok yarışmalarda ödül olarak dağıtılmaktadır.Satranççılar açısından bakıldığında Özerklik döneminde Satranç oynamanın maliyeti yükselmiştir.Birçok oyuncu katılmak istediği halde yurtiçindeki turnuvalara katılamamaktadır.Yurtdışına gitmek ötedenberi daha da masraflı olduğundan Elolu oyuncu sayımız ve bunların Elo hesabına giren oyun sayıları çok yavaş artış göstermektedir.

Sevgili Selim Gürcan zaman zaman "1991-2000 döneminde turnuva yokluğu nedeniyle bir kuşağı kaybettik."anlamında bir söz söyler.Bu sözün doğruluk payı büyüktür.Ancak bana göre 2000 den sonra da turnuva bolluğu içinde bir kuşak dikey yönde hızlı bir gelişme gösteremedi.Çünkü genç-orta yaşlı kuvvetli çok sayıda oyuncumuz hem yarışmaların çoğuna katılamıyor.Hem de katıldığı yarışmalarda yabancılara karşı çok az oyun oynayabiliyor.Çok katılımlı açık İsviçre yöntemi turnuvalar buna izin vermiyor.

İEA:

Önümüzde bir seçim var..Bundan sonraki dönem için neler öngörüyorsunuz?
Önümüzdeki dönemden olumlu gelişmeler beklemiyorum.Satranç toplumu Özerklik sürecine hazırlıksız yakalandı.Lisans çıkaranların sayısı arttı.Ancak büyüdükçe sorunlarımız da arttı.Satranç toplumu sorunların çözümünü aramıyor.Yöntemler ve kurallar çok az tartışılıyor.Bazı üyelerimiz sadece seçim yaklaşırken ve seçimle ilgili yazılar yazıyorlar.
2005-2008 döneminin bir öncekinden daha iyi olacağını sanmıyorum.Yalnız Küçükler ve Gençler arasında önemli başarılar elde edecek olanlar var.

İEA:

Son olarak da sizden anekdotlar isteyeceğim.Mümkünse en eski, en tozlu, en ulaşması zor anılarınızı bizimle paylaşın.Çünkü onlar benim için en değerli olanlardır. Hatta yalnızca sizden duyabileceğimiz bir veya birkaç anı varsa çok makbule geçer(Gülüyor)Özellikle İstanbul Satranç Derneği deyince aklınızdan neler geçiyor?Bu dernek hakkında bize gönlünüzden geçeni anlatın Sayın Hoca’m. -Bu derneğe ve oranın en büyük emekçisi, satranca yıllarını vermiş Vatan Abi’ye selamlarımı gönderiyorum. Kendisiyle röportaj yapmak istediğimi de buradan açıkça ilan edeyim. Eğer teklifimi kabul ederse çok memnun olurum.Çünkü Vatan Abi’nin bir kere elini sıktım, onun haricinde gıyabında tanırım.Sadece duyduklarımın yüzde biri bile kendisine buradan özel bir selam, özel bir saygı göndermek için yeterlidir.Her şey için teşekkürler Vatan Abi.Satranç senin gibiler olduğu sürece var!

AÜ:

1943 yılında kurulan Derneğe ben 1966 yılında geldim.Üye oluncaya kadar birkaç ay bekledim.Ama üye olduktan kısa zaman sonra kendimi Yönetim Kurulunun içinde buldum.Daha 18 yaşlarında idim.Ama Yönetimde gençlerin de katkısına ihtiyaç duyuluyordu.Benden önceki Büyüklerimiz Satranç adına birçok hizmetler yapmıştır.O günlerden bugünlere gelinmesi kolay olmamıştır.

İstanbul Satranç Derneğinin Türk Satrancının gelişmesine sağladığı katkı çok büyüktür.Yıllarca faaliyetlerini kesintisiz sürdürmüştür.Benim de tanık olduğum Meşrutiyet caddesindeki lokalin yangın nedeniyle kapanması çok uzun sürmemiştir.İstanbul Satranç Derneğinin Tarihi mutlaka kaleme alınmalıdır.Bu Tarihin başında önce Taksim Belediye gazinosu ve sonra Tepebaşındaki Kanuni Esasi kıraathanesinde etkinliklerin sürdürülmüş olması herkese anlatılmalıdır.Satranç Derneği uzun süre lokalsiz kalmamıştır.Ancak benden önceki Büyüklerimizin tek yanlışları olmuştur.Bir lokal sahibi olmayı ciddi olarak düşünmemişdirler.Zaman geçtikçe lokal sahibi olmak giderek zorlaşmıştır.Bugün hala lokalsiz kalma tehlikesi içinde yaşıyoruz.

Vatan Hacıefendioğlu,İstanbul Satranç Derneğinin emektar lokal sorumlusudur.Bütün üyeler tarafından sevilen bir kişidir.Hizmeti unutulmayacaktır.Özellikle Derneğin Tarihi hakkında bilgisine başvurulabilir!

İEA:

Ve unutmadan şunu öğrenmek istiyorum.Şimdiki genç satranççılara ve bizden de sonra gelecek olanlara ulaşacak bir mesaj verir misiniz?Satranç-tahsil ilişkisinden tutun da satranca bakışlarına kadar, her şeyden önce kariyerini de başarıyla sürdüregelen bir doktor olarak röportajı sizden duyacağımız değerli öğütlerinizle bitirmek istiyorum.Artık söz tamamen sizde.Röportajı siz bitirin…Her şey için tekrar teşekkürler..İyi günler diliyorum.

AÜ:

Satranca başlayalı 45 yıl,İstanbul Satranç Derneğine üye olalı 41 yıl geçti.Anlatılabilecek pek çok anı vardır.Bazı anıların tarihlerini karıştırabilirim.Ama bazı olayların tarihleri unutulsa da kendileri unutulmaz.Herhalde 1976 da Atina'da düzenlenen Balkan Takım Birinciliğinde yaşadığımız bir anıyı hiç unutmadım.O tarihte Genç Milli takımımızda oynayan Can Yurtseven'in bir oyunu ertesi güne ertelenmişti.O zamanlar ilk 40 hamlede bitmeyen oyunlara ertesi sabah veya ertesi gün askılı oyun olarak devam ediliyordu.Tabii takım maçlarında askılı oyun iki takım oyuncuları tarafından analiz ediliyordu.Ertesi gün devam eden oyunda daha iyi analiz yapabilen takımın şansı fazla idi.Bir tarafın gece analiz yapmak amacıyla uykusuz kalma tehlikesi de vardı.Ancak Satrançta bizden daha ileri olan Balkan ülkeleri takımlarının askılı oyunları analiz edecek çok sayıda kuvvetli oyuncuları da vardı.Hatırladığım kadarı ile Can Yurtseven'in oyunun ertelendiği durumda fazladan bir fili vardı.Rakibinin ise fili karşılayacak sayıda erleri bulunuyordu.Bizim takım yaptığı analizlerde filin etkili konuma gelmesi için ne yapması gerektiğini düşünüyordu.Ben analiz yapanların odasına geldiğimde henüz kazanç yolunu görememişlerdi.Ben birkaç dakika analiz yaptıktan sonra doğru hamleyi buldum.Yurtseven bir "Şh3"hazırlık hamlesi yapacak ve daha sonra şahın desteği ile filin etkili bir konuma gelmesini sağlayacaktı.

Ertesi gün zarf açıldı ve oyun "Şh3 hamlesi" ile başladı.Yurtseven "Şh3" oynayınca masanın çevresi birden seyirci ile doldu.Yabancılar kuvvetli hamleyi sanki uzaktan görmüş ve hemen masanın yanına gelmişlerdi.İyi hamle ustaların gözünden kaçmıyordu.Yurtseven'in rakibi 2-3 hamle sonra terk etti.Ne yazık ki bu oyunu arşivimde çok aradığım halde bulamadım.Sonraları kendisi ile "Şh3' ü kim buldu?" diye şakalaştığım olmuştur.Can Yurtseven 1980 lere kadar başarılı bir grafik çizmiştir.Büyükusta olmasını beklediğimiz yeteneklerimizden biriydi.Kalıcı bir iş sahibi olmak ve geçimini sağlamak için Satrancı bırakmıştır.

Not:Sayın Vatan Hacıefendioğlu kendisine sunduğum röportaj teklifini kabul etmiştir.Ameliyatım dolayısıyla bu röportaj çalışması da aksamıştır.Ateş Hoca'ma da ayrıca yeniden teşekkür ederim.Selamlar..
Ara
Cevapla
#2
Bu bilgilendirici ropörtaj için Ates Ülker ve İbrahim Ethem Ay ' a tesekkür ederim.
Selamlar
Ara
Cevapla
#3
Röportajların devamını sabırsızlıkla bekliyoruz.
...
Ara
Cevapla
#4
ürk satrancının 'Ateş abisi' nin yaşadığı dönemleri de değerlendirdiği röportajını keyifle okudum.
Areş bey bence değerlendirmelerini içeren bir kitap hazırlasanız inanın çok faydalı bir çalışma olurdu.
Eski kuşakların hangi zorluklarla çalıştığını bu günün genç kuşağı bilmeli..

Bu günlere elbette kolay gelinmedi...

İbrahim tebrik ederim...
Ara
Cevapla
#5
Güzel bir röportaj. Devamını bekliyoruz.
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi