SEÇİM İZLENİMLERİ
#1
Bu seçim anti-demokratik bir seçimdir:
Beş dakikalık bir demokrasi işlemiştir.
Yönetim önergesi ve oylarıyla, konuşmacıların konuşması beş dakika ile sınırlanmıştır.
Bu beş dakika, yine yönetimin önerdiği ve seçtiği ve bir ara delegelere “bize gösterdiğiniz özgüvene teşekkür ederiz” diyen(?) divan başkanı tarafından bile, yetersiz görülmüş, sekiz dakikaya çıkarılmıştır. Aslında 5.5 dakika olsaydı daha da yakışacaktı kendilerine…
Beş dakika, hiçbir şeyi tartışmanın gereği olmadığının göstergesidir.
Delegenin her şeyi önceden bildiğinin işaretidir.
Delegenin her şeyi önceden kabul ettiğinin
Kulun kulu kul ettiğinin
Delege bilincinin…

Bu seçim anti-demokratik bir seçimdir:

İnsanların yakasındaki rozetlerin çıkartılması önergeye konmuştur. Önergeyi koyan bir başkası, daha oylanmadan geri çekense başkan Ali Nihat Yazıcı olmuştur. Başkan otoritesini konuşturmuştur. Kolektif irade hiçe sayılmıştır.

Sessizlik içerisinde oynanan, cep telefonu getirmenin yasak olduğu, telefon çalınca sıfır alınan bir oyun olan satranç sporunun delegelerinin temsil ettiği bir genel kurul salonuna, “BAŞKAN YAZICI, BAŞKAN YAZICI!!” diye yapmacık bir huşu içerisinde “özlü sözler höyküren” 5 kişilik holigan grubu, ilk haykırmalarından sonra karşılaştıkları sessiz protesto nedeniyle utançtan yerin dibine girseler de, istikbalde dahi bu vazifeyi ifa edebilmek için bu eylemlerine gerekli olan kudreti, damalarındaki asil besinden ikmal etme yolu kendilerine gösterilmiş ve bu grup sonuna kadar salonda memleketi kurtarmaya devam etmiştir.

Holiganlara sorulduğunda; “satrançla alakaları olmadığı ve çarşıdan tutulup getirildikleri, kendilerine böyle bağırmalarının söylendiği” kendileri tarafından söylenmiştir. Bu eylemin organizatörünün kim olduğu yönlü araştırmalarda “derin bir federasyon” olgusu ile karşı karşıya kalınmış, Organizatörün Ali Nihat Yazıcı’nın bir akrabası olduğu söylenmiştir.

Onur konuğu olarak (belki)açılışta çağrılması ve konuşmasını yaptıktan sonra evine gönderilmesi gereken Kahraman Olgaç, tam oylama öncesi hasta yatağından kaldırılıp getirilmiştir. Oysa sabahki konuşmasında ANY genel kurula sağlık sorunları nedeniyle gelemeyen bir başka delege için; “seçim önemli değil, arkadaşlarımızın sağlığı önemlidir” demekteydi. Kaybedeceğini anladığı zaman Kahraman beyi kolundan tutup sürükleye, sürükleye salona taşımıştır. (Bu durum, muhalefetin seçim taktikleri(!) konusunda alacağı bir derstir.)

60’a 67 Kazandıkları divan oylaması kaybedeceklerinin işareti olarak görülmüş, bu muhalefeti sevince ve rehavete boğarken, yönetimi canhıraş çığlıklar içinde “çalışmaya” itmiştir. Oysa satrançta en zor şey, kazanılmış oyunu kazanmaktır (Lasker) öğretisi, muhalefet tarafından unutulurken, yönetim tarafından çıkmadık candan umut kesilmez ilkesiyle, öğle yemeğinde yürütülen “operasyonlar” neticesinde, yönetim seçimleri almayı başarmıştır. Bir gün önce beni telefonla arayıp, muhalefetini belirten ve Ankara’ya varınca benden “bir 10 dakika rica eden” bir delege, sabahki karşılaşmamızda muhalefetini sürdürmekteyken, öğleden sonra utangaç bir biçimde yanıma gelerek, “aslında ben size şunu da diyecektim, ‘Ali beye biraz haksızlık olmuyor mu’ diyecektim, bu tür kırgınlıklar olağandır diyecektim” şeklinde çark etmeye çalışırken öğle yemeğinde kendisinin bir “çarktan geçirildiğini” izah (!) etmeye çalışmıştır. Bu delegenin nasıl çark ettiği benim için “bilimsel bir araştırma” konusu olarak önümde durmaktadır.

Muhalefet seçimlere garanti gözüyle baktığından ve nasıl olsa yönetime gelince hesap sorarım düşüncesiyle, yönetim kurulunu ibra etme yönünde karar alarak ciddi bir hata yapmıştır. Bu sayede şimdi Murat Kul (İlhan Selçuk’tan aşırdığı) “Pencere” adlı köşesinde şöyle yazmaktadır:
“8 Kasım 2008 günü, öğleden önce gerçekleşen Mali Genel Kurulumuzda Yönetim Kurulu Etkinlik Raporu 82 kabul, 17 red oyuyla, Denetleme Kurulu Raporu ise 78 kabul oyuna karşılık 22 red oyuyla "aklanmıştır".”

(“ret” demek istemiştir herhalde…)

Bu oylamalara muhalefet katılmamış, hatta aklamak için parmak bile kaldırmıştır. Ondan sonra “elin oğlu varyantında” elin kulu böyle satar işte…
Şöyle de havasını basar:

“Genel Kurulumuzun saygın üyeleri tüm o suçlamaları, karalamaları elinin tersiyle bir kenara itmiş ve ezici bir çoğunlukla Yazıcı'ya ve ekibine hak ettiği desteği vermiştir.”

Muhalefet yönetime gelip nasıl olsa hesap soracağım derken, Kul’un dediği gibi “hüsrana” uğramıştır.

Seçim öğle yemeğinde kaybedilmiştir. Bu konuda muhalefet önderliği GSGM Kontenjanındaki oylara blok olarak bakmış, ama “kulluk” faktörünü, hatta bir kulun çığırma makamındaki “kulluk resitalini” duymamış, bu durum muhalefet tarafından, “son çırpınışlar ”olarak değerlendirilmiştir. Kul ise centilmenlik söylemlerinde, spora girmemesi gerektiği söylenen siyasetin sesini, yedi deliğinden BAĞIRARAK, GSGM delegelerinin yedi deliğinden, neredeyse gözenekler de dahil olmak üzere, 9/8lik bir kıvraklık ve bağırtıyla, insanı insanlığından utandıracak boyutlarda delegenin beynine iletmiş, delegenin iradesini ve bilincini bu mesajla iğfal etmiş, delegeyi şuursuzlaştırmıştır. Bu konuşmanın ve seçimin sonucuna bakıldığında, DELEGENİN SAĞIR OLDUĞU ANLAŞILMIŞTIR!!

Kulun bu konuşması, adeta, Aczimendi tarikatlarındaki müritlerin kendinden geçtiği anların modernize edilmiş koreografisi gibiydi. 12 Martı bilmiyorum ama,12 Eylülün işkence odalarında, hayaları burulan, cinsel organlarından elektrik verilen, nihayet öldürülen insanların bile bu denli bağırdığını hatırlamıyorum. Kul niye bu denli bağırıyordu?
Kendisine işkence mi yapılıyordu? Kendisine işkence yapılmıyorsa bu işkence kime yapılıyordu? Kime bağırıyordunuz? Kabus mu görmüştünüz? Kabus mu olmaya çalışıyordunuz?


Bin kitap evinde
Beş yüz kitap çiftliğinde
Bunları mı okumuştunuz?

Atıyorsun tutamıyorsun
Tutuyorsun atamıyorsun
Sen bu pazarı orda sattın ama
Bana satamıyorsun Kul!...

Sen ne biçim hesap yapıyorsun?
20 oy fark var. GSGM oyları bunlar
Hani sen konuşurken
Sadece onların gözüne bakarak bağırdığın oylar.
Bunlar; oy anam oylar!...

Ben seni şöyle duydum ki;
Kim
Ali Nihat Yazıcı!
Kim
Kesinlikle Ali Nihat Yazıcı!
Kim
Vallahide Ali Nihat Yazıcı!
Kim
Billahi de Ali Nihat Yazıcı!
Kim
Anam avradım olsun Ali Nihat Yazıcı!

Başkan?
Ali Nihat Yazıcı
Başbakan?
Ali Nihat Yazıcı
Hükümet?
Ali Nihat Yazıcı
Ordu?
Ali Nihat Yazıcı
Memleket
Ali Nihat Yazıcı
Fide?
Ali Nihat Yazıc!
Amerika?
Ali Nihat Yazıcı!
Var mı Ali Nihat’tan Başka Ali Nihat Yazıcı?
Bir tane bile eksik olursa oyunuz
Kellenizi cebinize koyunuz
Hepinize olurum mezar kazıcı!
Tekrar söylüyorum
A-li Ni-hat Ya-zı-cı!
Bin kez sorsanız Ali Nihat Yazıcı!
Eğer biriniz,
Bir tekiniz bile
Oy vermezseniz
Yandınız hepiniz
“Sizi ben bile kurtaramam”
Anlaşıldı mı?
Kimmiş başkan?
A
A
A
Ali Nihat Yazıcı!...

Bu arada Salonda bu niye bu kadar bağırıyor dediğimde, bu konuşmanın altında yatan saik şöyle açıklanmıştır:
“Şimdi iyi dinleyin beni
Arabamı elimden alırlar
Kitaplarımı elimden alırlar
Kitap okuya, okuya zayıfladı dizlerim
Çarşı uzak nasıl gider gelirim
Kaçacak bütün keyfim
Yarım kalacak kulluk eğitimim…”



Sayın Kul,

Ben sizin konuşmalarınızdan bunları anladım yalnızca
Kusura bakmayın, gürültüden duyamadım. Algılama desibellerimi yırtıp attınız. Umarım sizde bir yırtık yoktur.
Belki de başka şeyler söylediniz ben anlamadım.
Siz düzgün ve doğru şeyler söylemiş olabilirsiniz, ama gürültü ve bağırtı ile “çenç” edildiğinden midir nedir, benim kulağıma böyle girdi. Gerisi de Türk satranç tarihine zaten girdi. Nasıl olsa deşifre edersiniz, neşredersiniz, sizin için harika olanı. Kendin pişir kendin ye makamında gerçekten bir hafta sonu buluşmasıydı. Keşke Oğuz Aral sağ olsaydı O da gelseydi, ne güzel olurdu. Dergi kadrosunu DÖRT YIL doyuracak malzeme bulurdu. Vah ki ne vah, ah ki ne ah!...

1500 Kitap bana verseler, ben de kul olurdum herhalde. Biz bir harf öğretenlere kırk yıl köle olmadık mı?!...
Ama bir tanecik olsun, kulluğu reddeden aydınlık bir kitap yok muydu kitaplığında merak ettim doğrusu. Ya o bağırmalar? Medresede mi okudunuz, çok mu dövdüler sizi? Neydi yansıttığınız?

Sayın Kul,
Siz orada, GSGM delegelerini açık açık arkanızdaki siyasi yelpazenin desteği ile TEHDİT ETTİNİZ! Konuşmanızın tamamını onların gözüne bakarak yaptınız. Yalnızca onlara baktınız. Korkuttunuz onları.

Ne diyelim?
Yine de;
“Kul olayım kalem tutan ellere / katip arz-u halimi, tarihe böyle yaz…

Ali Nihat Yazıcı’nın en büyük başarısı, kendisine karşı böyle bir muhalefeti yaratmasıdır! Başarısı da başarısızlığı da yönetim ve muhalefetin, bu diyalektik ilişkisinde yatar. Tüm olaylar zıtlarıyla birlikte vardır. Kendileri var olurken zıtlarını da geliştirirler. Bu yaşamın çelişki yasasıdır. Yaşam ölen hücrelerle yaşayan hücrelerin arasıdaki çelişkiden ibarettir. Ali Nihat Yazıcı devrini doldurmuş olmasına rağmen, siyasi iktidarın verdiği SER’UMLA zar zor tutunabilmiştir.

Güreşte bir söz vardır: “Zor oyunu bozar”…
Ali Nihat Yazıcı zora başvurmak yoluyla, zoru başarmıştır. Anasının vurduğu sibek ile duran muhalefet ise, Anadolu masumluğu içerisinde, Osmanlıya Bizans’tan miras kalan ve Cumhuriyet sonrasında da alttan, alttan süren saray operasyonları konusunda bilgisizliğin getirdiği şaşkınlık içerisinde sonucu seyretmiştir. Saray operasyonlarını otel operasyonlarına genellemedikten sonra bu tür seçimlerin alınması çok zordur. Ali Nihat ise, bu konuda Fide’de doktora yapmış, doçentliği falan da geçmiş bulunmaktadır. Bizim Anadolu çocuklarının bu tip beceriler karşısında, kullandıkları tek silah, gerçekten silah olmuştur. Şimdi ise “demokrasi” gereği bunlardan mahrum olunca, düze inen efelerin şaşkınlığı içerisindedirler.

Dahası hiç kimse, satranç dünyasında bu tür operasyonların olabileceğini usundan bile geçirmemiştir.

Bir veli bir başka veliye şöyle diyordu: “Ben şahsen bu satranca niye gönderiyorum çocuğumu biliyor musun; bu sporu yapanlar içerisinde zibidi yok!”
İyi ki bu veli kongreyi izleyenler arasında değildi….

Siyaseti karıştırmayın diyenler, siyasi baskıyla seçimi almıştır.Çünkü GSGM delegelerinin topluca oy kullandığı sandıktan, 1 ya da 2 kuşkulu oyun dışında, GSGM delegeleri Yönetim lehine oy kullanmışlardır. Bu delegeler ise Murat Kul tarafından manipüle edilmiştir.

Veli Ozan Çakır’ı iktidar yakını göstermeye çalışarak bir kısım delegeden oy avlamaya çalışanlar, kendileri iktidardan destek almışlardır.

İktidar yakını ise, GSGM oyları neden Ozan’a verilmemiştir? Ozanın Bilimsel Aydınlığı burada işe yaramazken, yönetimin hangi özelliği işe yaramıştır?

Ali Nihat Ekibi çok yetenekli diye mi? “Sevsinler” !...
Ali Nihat’ın Ekibi çok satranççı diye mi? Hadi yaaa!
Ali Bey “Aşık” diye mi? O da ne ki?
Niye?
Niye?
Niye-ye-ye-ye-ye !... (Duydunuz mu eko yapıyor ses, kimse yok salonda da…)
Hiçbir şeyin niyesi açıklanmadı ki bu süreçte, iyeler bozulacaktı çünkü, iyelikler…

Tam Zamanı Ekibi dağılmayacaktır.
Vizyonunu vizyonuna uygun unsurlarla besleyerek
Gece gündüz 24 saat çalışarak, okuyarak, yazarak, söyleyerek
Alternatif bir federasyonmuşçasına organlar oluşturarak
Sporcuların ve kulüplerin sorunlarıyla yakından ilgilenerek
Velilerin kendilerini ifade edebilecekleri bir platform kurarak

Çalışmalarına devam edecektir.
Bu harekete ben tam anlamıyla katılabilmiş olmasam da, Ankara’da nezaketen yakama taktığım “tam zamanı” rozetini, Genel Kurul bitimine doğru kalbime takmış durumdayım. Kalbimden beynime yürüyerek devam edeceğim.

Ali Nihat’a Sorularım daha bitmedi. Bir tanesi İskender ağabeyin sorusu. O kim mi? ASEM (Antalya) derneğinin “Vatan Abisi”. Bu gün dedi ki:

“Ya Hüseyin, Ali Beye sorsana; “100’e 70 alınca istifa ederim”, demişti ne düşünüyor şimdi?”
Gerçekten Ali bey, bunu ASEM’de söylediniz. Ben sizi tanıdım, benim için sorun yok da, İskender abiye anlatıver ne yapacağını.

De ki; Ağarmış saçlarınla anlayamadın mı bunu de! Taktik de! Oyun de! Ne dersen de…
İşte sizinle ayrıldığımız bir nokta daha!...

Sizin için hiçbir önemi olmayan bu soru, bazı insanlar için çok önemlidir.
Bu sözü tutmamış olmanız, sizin için hiç önemli olmasa da, birileri için önemlidir sözünü tutmak. Ama derneğimizin çaycısı işte, Fide’nin çaycısı değil ki garip…

Bak, Mimar Sinan küçük bir çocuğun itirazı ve uyarısı üzerine; Selimiye’nin “eğri” minarelerini, minarelere ip bağlatıp ustalarına çektirerek “doğrultmuştur.” Çocuk ikna olmuş ama koca ustalar olmamıştır ve çocuk gidince ustalar Koca Sinan’a Sormuşlardır; -Usta bu ne demek, iple minare mi doğruldu şimdi?

-Benim yaptığım eserde bir çocuk bile kusur bulamamalıdır!...

Aksaçlı’ya nasıl anlatırsın bilemem. Her yerinden kusur akarken…

Yunus’tan şiirle noktaladığın konuşmanı Yunus gibi eylemlerle sürdürmek için “bir tek eğri kalem” girmemesi gerekirken tsf’ye, eğrilerle doğruların 67’ye 60 olması senin istifan için yeterlidir! Doğru olan ister 67 olsun, ister 60 olsun.(ya da 90-70; farketmez...) Yapacağın son iş belki bir özeleştiri ile gerçekten demokratik bir seçim sistemini tesis etmen olacaktır. Ama bu senin işine asla gelmeyecektir artık. İnsana dair tüm umutları yıktınız siz.
Beni asıl bezdiren de budur!...
#2
İlgili yazıda; genel kurula ve adı geçen kişilerin kişilik haklarını korumak maksadı ile kilitlenmiştir.

Özgür Satranç Forum

Not: Sayın Aktaş'ın isteği üzerine ifade değiştirilmiştir.
Ara




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi