Özgür Satranç Forum

Orjinalini görmek için tıklayınız: SATRANÇ ŞİİRLERİ
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_S...iir=822575

Satranç
Gel bir oyun oynayalım seninle!
bir oyun adı satranç...
Kralların oyununu
bir de benden dinle!
Kurmaylarım var benim,
vezir,kale,fil,at
benim adımı sorarsan;
ben başkumandan,
büyük Şah..
ve de soylu erlerim,
kalabalık neferlerim,
en cesur askerlerim,
benim yiğit;
piyonlarım...
Ulaşamazsın bana,
onları aşamazsın,
At,larımın attığı
çataldan kurtulamazsın...
Oyundan düşerse bir taşım,
yerini doldurur bir başkası,
yılgınlık yoktur bizde,
var taktiğin alası...
Vezirim büyük savaşçı,
kolay kolay alınmaz,
fillerimin makasından,
öyle kolay kurtuluş olmaz! ...
Kalelerim son sözü söyler,
verir rakibe dersi,
teslim olmaz ise rakip,
ettiririm piyonumu terfi...
Zeki isen eğer,
ordumdan kurtulursan,
bir kenarda beni,
amansız sıkıştırırsan,
bükemediğim bileğini öperim,
çok iyi oyuncusun arkadaşım,
SENİ TEBRİK EDERİM! ...


Ali Kemal Turan
http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_S...iir=682004

Şah,Mat

Satranç tahtası
Üstünde
İnsan
Altında,dünya
İnsanlar
Beyaz
Hayat,siyah
Hamleni doğru yap
Geri dönüşü yok
Zevkine var,tek oyunluk hayat
Sonuç daima
Şah
Mat


Kubilay Enginol
Yalanın Satrancı
YALANIN SATRANCI

SATRANÇ
siyah-beyaz...
karelerdeki büyü.
estetik
ve dans...
piyonun şaha olan hamlesi
biraz asi
biraz şeytani
SATRANÇ.
iyi ile kötünün yarışması
doğru ile yalanın savaşı
ya da barışı doğru ile yalanın
özellikle yalanın sahtekarlığı
iyi kamufle edilmiş tuzağı


mevzu bahis olan şey
'yalanın satrancı'


birazdan başlayacak satranç



düşünceler antikleşti
oyun koyu kıvamlı...
vezirler kendinden emin
rakipler esprili
sigaralar tablada tütmekte
zaman düşünceyle yarışmakta
siyah ve beyaz
ölümüne kapışmakta
yalanın kıyak hamleleri
mideme dokunmakta


.........

birazdan başlayacak satranç


askerler tek kıta 'hazır ol' da
askerler hazırlar savaşa
kıran kırana kapışacaklar
ya siyah kazanacak
ya beyaz...


önce siyah karede bir piyon
ilerliyor
çapraz bir saldırı planıyla

sonra dörtnala atlar

filler çapraz'allahallah'
kareler köşe kkapmaca oynuyor

az önce başladı satranç

şimdi düşüncem bir hamle aramakta
ıslığım bir makam
ve yaram merhem...
şimdi iyice sıkıştım
piyonlar sardı her yanımı
yalancı piyonlar
filler çaprazlarımı almış
vezir her yanımı...
mata giden bir yoldayım şimdi
here hamlem önemli
her hamlem,
sanki kader kalemi...


siyahta fil var
beyazda kale
vezir tam karşımda
ŞAH...:?

karşıya baktım
karşı sandalyeye...
tam karşıma
rakibime baktım...
önce tanımadım
sonra aşinalaştı yüzü
yalancı yüzlüydü
yüzün sahibi yalan
ben ve yalan...


yalanla satranç oynamaktayım
düzenbaz hamlelere karşı koymaktayım
yalan bu
sahtekar ya, hilekar ya...
illa yapacak bir oyun
bir aldatmaca...

siyah kareden beyaz kareye
fille ŞAH çekilirmi?
,,,,,,,,


yalanın satrancı
gerçek apıştı karşısında
basiretli hamleleri yendi
yalanın satrancı
abesti
temiz kalpliliğin aczi
yalan
ve doğru
muhalifti...
doğrunun azlığı
yalanın ahkamına izin verdi


yalanın satrancı
ahde vefayı yıktı
kudsiyeti kovdu
beyazı siyaha boyadı...


yalanın satrancı
son hamlesine hazırlanıyor
yıllar öncesinden planlanan bir hamle


artık
siyah kareden beyaz kareye
fille ŞAH çekebilmenin hamlesi


beyaz kareyi ortadan kaldırma
bütün kareleri siyaha boyama hamlesi


yalanın satrancı
cibilliyetsizlerin oyunu.......?


3 Eylül 2002
Ankara/Şentepe yenimahalle
[email protected]


İbrahim Ünlü

http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_S...iir=819309
Satranç
Kurduk tahtayı neşeyle Makbule
Muhafız kıtası piyonları yığdırdın
Çıkışın harikaydı daha ilk hamle
Atlarınla doludizgin saldırdın.

Atların üstünden aşıp yıktı kaleyi
Ah, kaleden kaleye vurdu silleyi
Kaçacak delik ararken yedi hileyi
Koca şahı sekiz kareye sığdırdın.

Saldırtıp Hilaloğlu’na ordunu
Fillere ezdirdin satranç yurdunu
Denk getirip oyununu, pundunu
Bir piyona vezir kaftanı giydirdin
Koca şahı piyonlara yedirdin

08.08.2007


Hilaloğlu
http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_S...iir=790004
*Satranç*
nasıl ki olmazsa
bir köyde iki muhtar
bir şehirde iki vali
bir imparatorlukta iki padişah
olmazdı tabi ki
aynı arenada iki hükümran şah

kara giyindi şahlardan biri
kara otağını kurdu
yiğitlerini karalara bürüdü
önünde piyadeleri
yanı başında kara veziri
sağlı sollu dizilmişti filleri
fillerin yanında atlı süvarileri
uçlarda kale beyleri
kara günleri ak etmek için
giymişlerdi kara kara entarileri

ak giyindi şahlardan diğeri
ak çadırını kurdu
yiğitlerini aklara bürüdü
önünde piyadeleri
yanı başında ak veziri
sağlı sollu dizilmiş onun da filleri
fillerin yanında atlı süvarileri
uçlarda kale beyleri
emdikleri ak sütü helal ettirmek için
giymişlerdi ak pak entarileri

önce piyadeler düştü meydanlara
vuruşmaya şahları için
her biri kahraman halk gibiydi
aklı karalı o şahlar ise
ülkelerinin göğüs kafesinde
yalnızlığına terk edilmiş
birer tutsak gibiydi

atlar filler vezirler
şahları uğruna yollara düştüler
her biri şahından daha özgürdü
ne var ki özgür olan
savaşta erken ölürdü

tehditler tehdit üstüne uçuşurken
mertlik vardı bu savaşta
liderini koruyan halk ve askerler
düşmanın şahına haber verirlerdi
ölümün sessizliğini “şah” diye
işte bu anların birinde “şah” denildi
şahlardan ak olmayana
alnında kaderi pak olmayana
akrep kıskacında gidecek yeri kalmayan şah
mat darbesiyle sürüldü en dışarı
son verildi kara şahlığına
son verildi karalar bağlamış tutsaklığına
bırakıp ardında akları karaları
yürüdü gitti özgürce
yürüdü gitti sessizce
oysa bir çığlık büyütmüştü içinde
kara güne ak güne
dedem korkut nedense gelmedi bu sefer
ama bu iş bir yerde kesilmeliydi
güzel sözlerle tatlıya bağlanıp
güzel güzel dualar edilmeliydi

kara tahtlı kara bahtlı şah
yenilgisine akça altınlardan
tarihe bir not kazıyıp
“şu hayat oyunu bitince
şah da piyon da aynı kutuya girer ”
diye söz söyleyecekti
dedem korkut gelse sanki
bundan farklı bir şey mi diyecekti...

2 temmuz 2007
beşiktaş


Ali Atlamaz

http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_S...iir=774228
Satranç
Satranca heveslendi .............
16 taşla değil 24 taşla oynadı
Taşlar çok olunca oyunu kaybetti...mat

Filin yükünü karıncalara taşıttırlar
Düşüp düşüp kalkarlar
Vaftiz baba isterler...mat

Piyon elden ele gezer
Aşındı ezildi küçüldü
Elinde dipçik
İmanından vazgeçer
Ejder olmaktan vazgeçmez...mat

Vezir kale data kasaları doldurdu
Doğan doğmayan kaşık atar emeğe
Garibin fakirin ahını alır
Süvarileri lottodan çıkmış evle göze sürme yapar...mat

Kafasında altı tel saç kalmış
Fasist bahçesinden kaçan solak kaçık
Bukelamun gözler saniyede renk değiştirir
Etrafına zehir saçar postal uşağı postal varisi
Postallı koltuk sevdalısı...mat

Babamın binit atı vardı
Binip gitmeden önce bana Keça Raş dedi...şah


Hatice Ener

http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_S...iir=728948
Satranç

İki sene süren bir satrançtı
Seninle oynadığımız.
Tabuların vardı,
Almayı bir türlü başaramadığım
Kalelerin.
Sonunda,
Bir hamle daha yapıp “Şah” dedim.
Ama,
Sen beni “Mat” ettin.



17.06.05
İzmir

İbrahim Uğur Toprak

http://www.antoloji.com/siir/multimedya/...ulti=20179
Satranç

Hadi oyuna başlayalım, taşları yerine koy
Aman karıştırmayalım öndeki sefil piyon
İlk hamlede onu bitir, harcanır ne de olsa
Acele etme sakın boşa geçen zaman bol

Hor görüldü pis piyon her oyunun içinde
Ama en cesur oydu diğerleri gülse de
Filli zebaniler koştu yan çizerek oyunda
Kale dikine gitti bilse de bilmese de

Kimi koruyorsunuz, tacı başında kim var?
Kimden korkuyorsunuz, her taraf taçsız kral
En sadık adamı vezir değil mi şahın?
Emirlere uymuyor, vur onu padişahım

En deliniz çobandı,dağda koyun yayardı
Suçlu çobanmış gibi vezir onu arardı
Kaleleri yürüttü ve filleri üstüne
Gücü ona yeterdi,yeter miydi �ÜSTÜN�E�?


Dört taraftan sarıldı şahın büyük konağı
Kalmadı mı acaba şahı koruyan uşağı
Ne vezir kaldı ne fil hepsi indi aşağı
Çoban bağırdı şaha korkma be çık dışarı


Pis piyonlar ayakta biz bitmedik diyordu
Şahın dili tutuldu bunu anlamıyordu
En güçlünüz vezirdi o bile kaçtı gitti
Siz kime yetersiniz bu oyun burda bitti

Bize güven dediler mat olmayız çobana
Boyumuz küçük ama yürekler tek tabanca
Deli akıllı çıktı her şeyi siz bozdunuz
Gereksiz emirler verip sonradan yok oldunuz

Piyonlar çok direndi taçsız çobana karşı
Taç onun olacaktı haşa hiç uyar mıydı
Çoban vazgeçti taçtan herkes buna şaşırdı
Onun cesur yüreği zaten en büyük tacı

Şahın hamlesi bitti vezir şaşkın bakışlı
Sefil piyon çobanla oradan çıktı gitti
Emirler dinlenmedi artık kimse kalmadı
Şah ile vezirini deli çoban mat etti

Toplandı bütün taşlar aynı kutuya girdi
Hepsi birbirine eş, hepsi aynıydı şimdi
Ne anlamı kaldı ki oyuna başlamanın
Tacı kullanamayıp OYunu oynamanın?

Melih kar

http://www.hikayeler.net/yazilar/satranc-42550/
http://s.kaotiksukun.com/muteellim-bir-i...riye-unal/


SATRANÇ DERSLERİ

İlhami ÇİÇEK


Hazırlayanlar:
Ali Ömer AKBULUT
Hüseyin Cahid DOĞAN


SATRANÇ DERSLERİ

I

uzun bir nehirdir satranç
kıvrak ve uzatarak boynunu
nice güneş batışını yerinde görmüş boynunu
oysa veba tarihçileri bilmemişlerdir
her karenin bir karşı veba girişimi olduğunu

göğe bezgin bakanların bir türlü öğrenemediği
bir oyundur satranç

evet ilk aşk gibi bir şeydir ilk açılış
artık dönüş yoktur
kuşku bağışlanmasa da
tedirginlik doğal sayılabilir

ancak
yürümenin dışında bütün eylemlerin adı
kaçış kaçış kaçıştır

çapraz özgürlüklerinde filler
acılardan yapılmış bir alanda
ne zaman ki esrirler
yazsak defterlere sığar mıydı
şah açmazında vezirin ölümcül tutkusunu
yerine göre piyon da bir tufandır
içinde hep bir vezir sürekli mahzun
düz gider çapraz vurulur ve uzun uzun
günbatımlarını çağrıştırır

hüznü uçlarından dolanıp
yalın sıçrayışlarıyla piyonlar arasından


ürkek ama cesur ama sevimli
açsa duyargalarını o tarihsel şiire
iyi bir oyuncu en çok atları sever


sen ey atını kaybeden oyuncu
bir ilkyazdan koca bir güzyontan adam
bırak oyunu

artık

öyle bir ıssızlık düşle ki içinde
yeryüzünü kişnesin
bizim atlar

nicoldu onca oyuncu
oyarak
ette oyuk seyirmesinden
oyun kurarlardı

kaçıp
da süleymandan
kaf dağında otururdu
anka nicoldu

o mağrur gemiler ki açıklarda
güneşin şanla her akşam ufala ufala battığı

suların kabarıp taşarak savrulduğu oradan
kesik bir insan başı gibi taşra düşüp
helak oldular


ün geldi ey iskender
çok acaip gördün ömrün tükendi
geri dön
ürktü
ki endişe
dünyadandır ve hayal hiçtir
sözü onun
...avda
yine geri dön bu son
yoksa öleceksin gurbette
dedi ses ve işitip ağladı
o koca iskender ki
tuhaf matlar yapardı
mat oldu olağan biçimde

artık anlaşılmıştır günün akşamlılığı
kesin mat yok
iyi oyun vardır sadece
ve satranç aslında dalgınların oyunudur
dalgının ölüm karşısındaki sükuneti
düşmana
ölümün dehşetinden korkuludur


eğilip o oyuncu
uzatsa boynunu buyruğa

taşlar sürüldüğünde
kaleyi buyruksuz düşündü mü kişi
demek ki bütündür sallantıda
demek ki gök de anlaşılmaz bir biçimde ölü
cinayetlerde yeryüzüne paramparça dağılmıştır
aşk ve umut dağılmıştır
koygun bir gece gibi günü kaplayan
sevgilinin gözlerindeki zeytin siyahını
o oylum oylum kabarık şiiri
kaplayan
bir şeyse buyruksuzluk
taşlar sürüldüğünde
alıp kişiyi kayalar çarpar buyruksuzluk

çağı binip
cübbesinden gözükara süvariler çıkaran


o beyaz taş oyuncusunu nerde bulmalı
tutup üzengisinden öpüp koklamalı


III

söyleyelim eBİR
ha
in
dir
eSekiz yok
yok ayrı bir düşman falan
genç çeri
ey e hattındaki budala
-Tanrım ne saflık-

bir ara dilim sürçse
de at kıskacını anlatsam
desem ki Ha-
Şair İlhami ÇİÇEK ve Satranç Dersleri Şiiri

……………………………….
“sen ey atını kaybeden oyuncu

bir ilk yazdan koca bir güz yontan adam

bırak oyunu

artık

öyle bir ıssızlık düşle ki içinde

yeryüzünü kişnesin

bizim atlar”


At, iyi bir oyuncu için satrancın en kıvrak en iyi taşıdır. At, iyi bir oyuncu için, satrancın, bir beden riske edip, en çok hamle yapan ve en çok beden alan taşıdır. At, iyi bir oyuncu için şahın canı tehlikeye girdiğinde ona en hızlı ulaşacak cankurtaranıdır. Ve at, sahibi için de bütün bunların aynıdır. Ve at, İlhami Çiçek için ne sadece bir taş, ne sadece bir hayvan, kimliğini tam olarak bilemeyeceğimiz bir mihenk taşıdır. Atını kaybetmiş bir oyuncuyu, yani o en önemlisini kaybetmiş adamı, ilkyazdan koca bir güzyontan ve en başından oyunu kaybeden olarak tanımlar. O kayıp, artık yeryüzüne kaybedilenin sözleriyle haykırılmak istenen bir ıssızlık getirmiştir İlhami Çiçek için.
İlhami Çiçek’in şiirlerinde sadece mana olarak değil, dil kurgusu olarak da pek çok ilk ve deha görmek mümkündür: “güzyontan” iki ayrı kelimeden yeni ve apayrı bir sıfat olmuş, “yeryüzünü kişnesin bizim atlar” ise, dilbilgisi literatüründe olmayan yeni bir anlam bulmuştur.
Şiirin bütünüyle İlhami Çiçek’in düşünüş biçimi bütünleştirmek gerekirse, İlhami Çiçek için satranç bir oyun değil hayatın ta kendisidir. Elbette bunu, İlhami Çiçek için hayat sadece bir oyundur şeklinde de ifade edebiliriz fakat bu ifade ediş, onun hayatı basit teferruatsız ve eleme layık olmayacak bir gel git olarak algıladığı fikrine sebep olabilir ki bu da şairi bütünüyle yanlış anlamamıza sebep olur. Bu yüzden, ilk ifade, yani satrancın, İlhami Çiçek için hayatın ta kendisi olduğu cümlesi, fikri beyan konusunda daha yerinde olacaktır.

Zira

“nicoldu onca oyuncu

oyarak

ette oyuk seyirmesinden

oyun kurarlardı”*

cümlelerindeki, özellikle “nicoldu onca oyuncu” ifadesi, “nerde yeryüzüne gelip saltanat kurmuş onca insan” serzenişiyle söylenmiştir.


http://s.kaotiksukun.com/ilhami-cicek-ve...ersleri-i/


http://s.kaotiksukun.com/
SATRANÇ

Kırk yıl yasını tutsam
Dizginleyemem çilekeşliğimi
Evlat acısı gibi koydu bir kere gidişin
Umutlarımı tüketiyorum akşam kadehlerinde
Bedel dedikleri ne ki
Ne son kullanma tarihini yaşayan acın
Ne de iki üç damla gözyaşı
Darmadağın edilmiş bedenim
Matemini yaşatır dramatik oyunuyla şahdamarım
Senin anlayacağın HANÇEPEKLİM
Veziri piyona kurban ettim.

mehmet emin dakmancı
SATRANÇ

Altmışdört karenin sekiz cephesi benimdir
yılan yüzlü birileri piyon demiş adıma
kolayca harcanacak bir nesne yani
düş odaları sığ olanların ellerinde
mermi sesinden ürken asker gibi
kendimi aranırım bulunduğum siperde
ardımsıra dizili omuzu kalabalıklara
hiç bıkmadan anlatırım bu gerçeği
benimle başlar savaş biter benimle

Düşünce tarlasında iki karedir yerim
kalın duvarlarımın olduğu söylenilirse de
burçlarımı tutanların acemiliği yıkar beni
açılır bütün kapılar içten fethedilirim
işte bu an başlangıcıdır sarsıntının
ya uyanıksa biliyorsa bütün becerilerimi
tek kaleyle de savunabilir ülkesini
göğüs kafesinde ırmaklar akan biri

Siyahtan beyaza ya da tersi 'L'ler çizerek
eşimi aranırım birlikte koşmak için,
gökülkeden geliyorsa şahin gözlü binicim
kırılır kilitleri şaha giden yolların,
küçücük bir çakıltaşı dağlaşıverir önümde
kesilir dermanı rüzgarla yarışan yüreğimin
kuralları hiçe sayan binicim acemiyse
başlamadan biter savaş tökezler ayaklarım

Çarpraz kulvarlarda gidip gelmektir işim
eşimle çıkarım yollara aynı at gibi
fil denilince uzun hortumlu iri cüsseli
bir de Kartaca Komutanı Hannibal'in
yakarken Roma'yı gücünden yararlandığı
kalın derili acayip bir hayvan gelir akla
oysa avuç içine sığan bir çift oyun taşıyım
okyanuslarında dolaşırım düşüncenin

Tanrı'yı cebinde taşıyan bir vezirin ülkesi
gül bahçesi gibidir aşklar meşkler içinde
geçip giderken ömür kimseler kahır çekmez
insanlığını unutup da tanrı sanırsa kendini
bir koyup beş almayı düşünür evvel aklıyla
eksildikçe çıldırır bir kumarbaz gibi
ol saltanatın yeller eser yerinde

Taç kimin başındaysa şah odur, deli ya da veli
atadan kalma nişanesidir hükümranlığın
titrek bacaklı bir çocuksa bürünür kaftanına
tersine akacağını da sanır ırmakların
bir sabah ay'ın güneşi öptüğü saatlerde
dağları yüreklerinde taşıyan birileri
sökünce menteşelerini saltanat kapısının
kenevirden yapıldığını anımsar urganın

Uyanıkken rüya görmeye başladı mı insan
hayatın tartısına vurmalı kendini
avuçlarına doldurup toprağı koklamalı
kor ateşlere yaslamalı başını ki
ömrüyle içinde mi gerçeğin anlasın
yoksa suların üstünde yürüdüğüne
ay'ı ortasından ikiye böldüğüne
ölüleri dirilttiğine inanır
uğruna kurban olduğu şahın

Aynı güneşle ısınıyoruz zamanın karelerinde
genizlerimizi yakıyor gözyaşlarımızın tuzu
kırmızı akıyor damarlarımızda kan
karanlığı tel tel bölen şimşeğin
gök gürültüsünün içimize saldığı korku
doğduğumuz mağaraları gösteriyor bize
bir insandan kral yapmak:Kah kah kah
birlikte oynadığımız bir oyundur yaşamak

Yenibinyıl Şiir: Aralık 2001

Bülent Güldal

http://www.sadiks.com/siir/default.asp?PG=345
SATRANÇ
sen
iyi satranç oynuyorsun,
iyi.
virtiözlerin
ılık nefesini,
yüreğinde
hissedercesine
iyi

hiç umulmadık bir anda
farklı frekanslardaki
sesleri
bir çırpıda yakalayıp,
her an mat diyebilme solfejlerini
ezbere söyler gibi,

sen
iyi satranç oynuyorsunuz.
iyi

UYGUR AYDEMİR

http://www.antolojimiz.com/siirdetay.jsp...&fRecord=0
satrançta hamle bitmez!..



piyonlar geri basıyor.. "birden"


..şah, at gibi sıçrıyor!..


...kale çarpraz, fil düz gidiyor..


e bu oyun biter mi?...
..bu oyun biter mi?!...

Kasparov olsan ne yazar?!..



..Bu savaş biter mi?.......


Devam, devam, devam!..




Belki de bir piyon kazanacak..
Belki de bir piyon kazanacak�


rftk

http://www.siirsandigi.com/siiroku.asp?siirid=125848
VE DE ŞAH MAT 4
Yıkıldı birer birer kalelerim
Ne piyon kaldı ortada

Ne vezir

Ne de fil ve de at
İşgal altında bütün yasaklı şehirlerim toz duman

Kayıp bir satranç tahtası sanki ömrüm

Ya bir de tavla olsaydı hayatım
Kim bilir ne olurdu
Halim

Bütün kapılar kapalı
Zar hep gele gelirdi kesinkes

Ha tavla
Ha da satranç

Her halükarda

Yenik ve yitik bir yaşam olurdu benimkisi bir kereliğine verilmiş

Ömrüm ömürsüz

Ve de şah
Ve mat.


Özay Sağlam
Satranç

Abimle görev gibi
Çocukken oynadığım satranç..
Hani yenilmek incitirdi
İşte öyle acıdı yaşam
Kırağı çaldı, tadı bozuldu
Rolümüzü aldık,
Düşler kayboldu

Ece Arabul Günel
Şah,Mat

Satranç tahtası
Üstünde
İnsan
Altında,dünya
İnsanlar
Beyaz
Hayat,siyah
Hamleni doğru yap
Geri dönüşü yok
Zevkine var,tek oyunluk hayat
Sonuç daima
Şah
Mat

Kubilay Enginol
orhan bey , satranç konu şiir eklemelerin için sağolasın.
bu başlık altında satranç konulu şiirler çıksın. araştıranlar içi iyi bir derleme ve satranç şiirleri antolojisi oluşmuş olur.

umarım başkalarıda katkı yaparlar.
Yavuz Sultan Selim'in Muhteşem Şiiri ve Hikayesi

Sanma şahım /herkesi sen / sadıkane / yar olur
Herkesi sen / dost mu sandın / belki ol / ağyar olur
Sadıkane / belki ol / alemde bir / dildar olur
Yar olur / ağyar olur / dildar olur / serdar olur "


Yavuz Sultan Selim Han'a ait bir beyit. Yizelerin ilk kelimeleri yukarıdan aşağıya okunduğunda aynı dizeyi verir.Bu tarzda yazılan ilk beyit olduğu söylenmektedir. Divan edebiyatında bu özelliğe vezni aher denir.

Yavuz Sultan Selim Han bu beyiti Şah İsmail'e yazmıştır. Hikayesi şöyledir:

Yavuz şiire, edebiyata ve satranç oynamaya meraklı biridir. Aynı şekilde Şah İsmail'de de bu özellikler vardır. Sarayında ünlü şairleri barındırır ve çok iyi satranç oynar. Bunu bilen Yavuz Şahın şahın bu özelliğinden yararlanmak ister. Tebdili kıyafetle (gezgin bir abdal kılığında) şahın ülkesine gider. Hanlarda , Kervansaraylarda satranç oynayarak önüne geleni yener. Haber şaha ulaşır. Şah der ki çağırın birde benimle oynasın. Yavuz Şah'ı da yener. Şah sinirlenir ve Yavuz'a der ki: " sen edep nedir bilmez misin? Hiç şahlar mat edilir mi?" Elinin tersiyle Yavuza bir tokat atar. Şahın kızdığını anlayan Yavuz onu yücelten şiirler okumaya başlar. İşte şahın huzurundan ayrılırkende bu şiiri okur. Ancak Şah İsmail hala onun Yavuz Sultan Selim olduğunu anlamamıştır.

Yavuz yediği tokatın acısını unutmaz. Birkaç sene sonra Çaldıran'da Şah İsmail'i yener ve ona bir mektup gönderir. Mektupta o günkü tokadın acısını aldığını söyler ve ilave eder: " atacaksan tokadı böyle atacaksın. "

Aslında Yavuz bütün olanları şiirinde Şaha anlatmış ancak Şah anlamamıştır. Herkesin dost olmayacağını bir gün böyle kişilerin karşısına serdar olarakta çıkabileceğini söylemiştir.