Üzücü Konular :( - Baskı Önizleme +- Özgür Satranç Forum (http://forum.satranc.biz) +-- Forum: Satranç Genel (http://forum.satranc.biz/forumdisplay.php?fid=3) +--- Forum: İletmek İstedikleriniz (http://forum.satranc.biz/forumdisplay.php?fid=17) +--- Konu Başlığı: Üzücü Konular :( (/showthread.php?tid=2805) |
- Oktay ERTAN - 01-09-2012 Sayın Doğantuğ, Alıntı için teşekkürler. Bir filmde duymuştum, tam hatırlamıyorum ama şuna benzer bir sözdü: "Kişinin paranoyak olması, tehlike altında olmadığı anlamına gelmez." Konuyla ilgisini kastetmiyorum, bu arada. Sayın Murat Özertunç, Çok doğru bir noktaya dikkat çekmişsiniz. Başkanlık koltuğu maalesef "devredilebilir bir taht" olarak görülüyor, o algı yaratılıyor. Bu tarz cümlelerden en büyük zararı görecek kişi sonraki başkandır. Umarım bu uslübun doğurabileceği zarar, kısa sürede fark edilir. Sayın Platon, Can Ertan gerek oyunculuk, gerekse karakter olarak sevdiğim, saydığım genç bir arkadaşımızdır. Şu an Boğaziçi Üniversitesinde, yanlış hatırlamıyorsam son sınıfta okumaktadır. Kendisiyle herhangi bir akrabalığım yoktur, sadece soyisim benzerliği. Fikirleri tartışmakta ve bağımsız düşünmekte ne kadar aciz olduğmuzu bir kez daha görüyorum. Yapılan bariz bir yanlışı bile, o yanlış X kişisi tarafından yapıldığından dolayı savunmak nasıl bir düşüncenin ürünüdür? Son röportajda dile getirilen "hırsızlıkla suçlama ithamının" o 90.000 TL'nin el değiştirmesine neden olabileceğini kaç kişi düşündü, merak ediyorum. Ama illa ki "şucu" ya da "bucu" olacaksınız. Karşımızdakini sınıflandırmadan, ön yargıyı koymadan söylediklerini dinlemiyoruz. Ya o taraftasın, ya bu tarafta! Bu taraftaysan seni anlayışla dinlerim, o taraftaysan her cümlende hata ararım. Bu mantıkla hareket ettiğimiz sürece gelişmemiz mümkün değil. Hayır kardeşim, yanılıyorsun! "Ocu"- "bucu" değilim! Yanlış yapan babam bile olsa desteklemem! Doğruyu bulan düşmanım bile olsa saygı duyarım. Kimseden korkum da yok, çıkarım da. Minnet borcu olanlar düşünsün. Federasyon birtakım bahanelerle sayın Atalık'a ceza vererek şu anda tartışmakta olduğumuz acı süreci başlatmıştır. Neci olursanız olun, bu yadsıyamayacağınız bir gerçektir. Sürecin devamında ise sayın Atalık konuyla çok alakasız kişilere rövanş amaçlı ithamlarda bulunmuştur. Mağdur pozisyonundan çıkmıştır. Bu gerçek de hangi açıdan bakarsanız bakın, kabak gibi ortadadır. İki önceki mesajımda ilginçlikler serisinden bahsettim. Bu seri daha çok sürer arkadaşlar. Taraflar bu anlayış(sızlık)ta oldukları sürece bir arpa boyu yol alamazlar. Olan da, daha güçlü temsil edilemeyen A Milli bayan ve erkek takımlarımıza olur. İftira mı? - Cengiz Keleş - 01-09-2012 Sayın Oktay Ertan ve Platon Kardeşlerim TSF adına açılan bazı davalarda haksız ithamlar yapıldığını (bana da yapıldı) ve de Suat Atalık'ın tazminat kazandığı davada acayip şahitler çıktığını, hatta yurtdışından kafadarlar getirildiğini gördük. Ekaterina Atalık ile ilgili olan davada defalarca Bilirkişi raporlarıyla E. Atalık haklı bulunmuştur. Ben bu kampa davet meselesinde Ekaterina Atalık'ı da hatalı buluyorum. Benim sözleşmem haksız olarak feshedilse ve de davalık olsam, bir sulh oluşmadan gelen kamp teklifini ciddiye almazdım. Dava bitmek üzere, kaybeden taraf son hamleleri oynuyor ve kampa Türkçeye henüz tam hakim olmayan bir kadını, bir başına davet ediyor. Takıma alınacağı da belli değil. Platon ve de benzer düşünenler! Siz olsanız, kız kardeşinizi veya eşinizi bu şartlarda davalık olduğunuz tarafın kampına, evine tek başına gönderir miydiniz? Bu şartlarda, sulh oluşmadan yapılan daveti samimi bulur muydunuz? Altında bir şey olmaz, Türk sporcusu ve de yöneticileri "iyi ahlaklıdır, dünyada olmaz, ihtimal vermem" der miydiniz? Teklife uymayınca sporculara ve yöneticilere "iftiracı" mı denmiş oluyor? Olması gereken, TSF'nin bir adım atıp davayı anlaşarak sonlandırma ve yeni bir sözleşme yaparak yeni bir dönem açma teklifi götürmesiydi. Zaten kamp ve takımda oynama meselesi arkadan gelirdi. - Oktay ERTAN - 01-09-2012 Cengiz Bey, Önemli bir noktaya temas etmişsiniz. Davalık bir durumda kampa katılmama gerekçeniz ilkesel olursa en azından sizi destekleyenler buna saygı duyar. Konuştuğumuz meselede sayın Atalık, eşine prensip gerekçesiyle izin vermeseydi hepimiz bunu anlardık ve bugüne kadarki gelişmelere göre normal bulurduk. Ne var ki uluslararası platforma hitap eden bir röportajda sarf edilen cümle, çiftin haklı konumunu zedeliyor. Sayın Atalık böyle bir şeye gerçekten inanabiliyorsa yazık, inanmadığı halde itham etmek için söylüyorsa, itham ettiği kişilerle hedef aldığı kişilerin aynı olmadığının farkında bile değil. hiç mi suçu yok? - Cengiz Keleş - 01-09-2012 Sayın Ertan, Yazınıza fikren katılıyorum ama, Nasreddin Hoca'ya da kulak verelim bence. Herkes üstüne gidince demiş ya, "hırsızın hiç mi suçu yok?". Neden herkes Suat Atalık'ta bir kusur bulmaya çalışıyor veya hatırlatıyor? Başıma geldiği için biliyorum, kavga edenleri ayıranlar elinde sopa olanı tutmaz da, eli boş olanı zaptederler. Eli sopalı ve serbest olan da basar dayağı. Bunu mu istiyoruz? Ortada bir ihtilaf var. Bir tarafta koskoca bir kurum, ki yanlış yönetildiğini söylüyoruz, bir tarafta da bir aile. Türk olmak, kusuru olsa bile zayıfa, mazluma sahip çıkmaktır. Eli zayıf olanı bir de haksızlıkla suçlamak, kusur bulmak, zulüme davetiye çıkarmaktır. Geleneklerimize yakışmaz, biz bu değiliz, dedelerimiz, ninelerimiz böyle değildi. Hele bir sulh olsun, o zaman çıkın söyleyin eksiği, yanlışı.. Suat Atalık kolay olunmadı. Bozkırda sadece küçük otlar, çalılar varken, kendi başına bir ağaç yetişti. Meyve de verince herkes basıyor taşı, kırıyor dalı. Kimse yanında bir ağaç daha büyüsün diye düşünmüyor. Hatta kurusa veya kökten kessek de kurtulsak diyen hainler bile var. Başka bir ağaç daha büyüse de bu ağacın değeri biraz düşse diyenler bile, nasıl bir ağaç yetişirin farkında değiller. Ağacın değerini bilelim, meyvesini toplayalım. Yanında başka ağaçlar daha yetiştirelim. Kökleri, dalları arada karışsa, birbirine girse, suyu paylaşamasa da birbirlerine güç verirler. Ortalık yeşerir, şenlenir. Alttaki çalılar, otlar, hatta böcek, yılan, çıyan, bilumum haşerat bile faydasını görür. Belgesel seyrediyorsunuz değil mi? Sevgilerle kalın - Platon - 01-09-2012 "Kübra Öztürk ve 50 Hamle Kuralı" başlığı altında şöyle yazmış. Kübra Öztürk'ün 50 hamle kuralına göre berabere yapmayıp oyunu zorlaması ve kaybetmesi üzerine yazılanların sonu. Cengiz Keleş Nickli Kullanıcıdan Alıntı:Dün oynanan Ekvador maçını talihsiz bir şekilde kaybettik. Cengiz Bey keşke Suat Atalık'a gösterdiğiniz şefkatin 100'de birini şu anda Olimpiyatta oynamakta olan WGM Kübra Öztürk'e gösterseydiniz. Mesajınızın yanındaki bana göre verilmek istenen gerçek mesaj ve oyuncu üzerinde olası etkileri. "Bu talihsiz kayıp ile maçı da kaybediyoruz. Son tur böyle bir şey olsa en az 10 sıra geri gideriz." Cengiz Keleş. (Kübra Öztürk beceriksizce 50 hamle kuralını bilmediği için hem kaybetti hem de takımını kaybettirdi. Bak Kübra bunu son turda yaparsan takımı fena batırırsın.) "Merak ediyorum: WGM olmuş ve A Milli Takımın birinci masasında oynayan bir oyuncu "50 hamle" kuralını bilmez mi?" Cengiz Keleş (WGM olmuşsun, birinci masada oynuyorsun ve daha 50 hamle kuralını bilmiyorsun. Yazıklar olsun Kübra) "Kamplarda bu konular hiç anlatılmaz mı?" Cengiz Keleş. (Bu TSF ne biçim kamp düzenliyor. Ne biçim antrenörler getiriyor. Daha oyuncuların 50 hamle kuralından haberi yok) Kamplarda bu konular anlatılmaz. Satranç oynamayı öğrendiğinizde öğrenirsiniz. Platon. "Takım Kaptanı ne yapıyor?" Cengiz Keleş (Bu TSF ne biçim kaptan getirmiş. Oyuncusu 50 hamle kuralını bilmiyor. Kaptan dediğin maçtan önce geçerken almayı, 50 hamle kuralını tekrar falan ettirir.) Gördüğünüz gibi sorular soru değil sadece amaç meyve veren ağacı taşlamak. Suat bey ve onu destekleyenler de meyve veren ağaç olarak bir Atalık'ı görmeseler manzara daha farklı olur ve savunmalarınıza biraz olsun inanabilirdik. Sözde TSF'yi, Başkanını, antrenörleri, kaptanları yereceğim derken Kübra Öztürk'ü ve satrancını küçük gören bu yazıyı kınıyorum. Not: Bana göre Kübra Öztürk 50 hamle kuralını zaman sıkışmasında bilererek bozdu.Eğer kazansaydı takım da kazanacaktı. Bunu diğer iletinin altında göstereceğim. - Oktay ERTAN - 02-09-2012 Sayın Keleş, Daha önceki mesajlarıma bakarsanız olayları nasıl değerlendirdiğim konusunda çok net bir fikriniz olur. Yani zalimlik ve mağduriyet konularında çok farklı düşüncelere sahip değiliz. Belgesel de izlerim, büyüklerimle sohbetler de ederim. Zannediyorum ki farklı olduğumuz nokta, konular hakkındaki görüşlerimizi olayların gidişatına göre ne kadar güncellediğimiz. Meyve veren ağaç taşlanır, özellikle de ülkemizde. Ülkesindeki satranç etkinliklerine katılımı göz önünde bulundurulduğunda Suat Atalık meyve veren bir ağaç mıdır, burasını tartışırım. Tartışamayacağımız tek nokta ise kendisinin, meyve veren gencecik filizlere küçümseyici ithamlarda bulunduğudur. Tam da bu noktada Platon arkadaşımızın söylediklerine kulak vermemiz gerekiyor. Türkiye'nin şu ana kadarki en iyi satranççısı olmakla birlikte tek iyi satranççısı Suat Atalık değildir. Gencecik ağaçlar büyüyor efendim, hem de ulu çınarın onlara bırakın faydasını, zarar girişimlerine rağmen büyümeye devam ediyorlar. Çok fazla sapmak istemiyorum, konumuz Ekaterina Hanım'ın demecidir. Bu demeç TSF Yönetiminden çok Türkiye satrancının itibarına zarar verecektir. Paranoyak olduğunuzu bilmeniz izlenmediğin anlamına gelmez ! - Doğantuğ - 05-09-2012 . Does Evgeny Surov Need An Accreditation To Stand In The Street? http://chess-news.ru/en/node/9236 Evgeny Surov'un Sokakta Durmak İçin İzne mi İhtiyacı Var ? --------------------------------------------- Detay için "40. Satranç Olimpiyatları 2012, İstanbul" başlıklı bölüm : http://forum.satranc.biz/viewtopic.php?t=3107&postdays=0&postorder=asc&start=20#13630 |