Özgür Satranç Forum
FİLİS-TİN, FİLİS-DİN YA DA KANLA BOYAMAK!! - Baskı Önizleme

+- Özgür Satranç Forum (http://forum.satranc.biz)
+-- Forum: Satranç Genel (http://forum.satranc.biz/forumdisplay.php?fid=3)
+--- Forum: Hayata Dair (http://forum.satranc.biz/forumdisplay.php?fid=15)
+--- Konu Başlığı: FİLİS-TİN, FİLİS-DİN YA DA KANLA BOYAMAK!! (/showthread.php?tid=1441)



FİLİS-TİN, FİLİS-DİN YA DA KANLA BOYAMAK!! - Hüseyin AKTAŞ - 29-04-2009

Aşağıdaki yazıyı Gazze katliamı sırasında kaleme aldım. Bu güne değin yayınlamayışımın nedeni, bir gerçeği canlı bir şekilde ortaya serebilmekti. Nedir o gerçek? Şudur: Hepimizin balık hafızalı insanlar haline getirilişimiz!... Gazze Katliamı sırasında hepimiz İsrail'i kınadık ama şuan unuttuk değil mi? Geriye ne kaldı?

Bu yazının satrançla ilişkisini sorgulayacaksınız okuduktan sonra. Belki moderatör arkadaşlar ilişki kuramayınca yazımı Hayata daire taşıyacak. Ama bu yazı satrançla ilişkilidir, satranç da bu yazıyla ilişkili olmalıdır! Dünyayı anlamanın bir aracı olarak satranç öğrendim ve öğretiyorum ben. Satranç bir araç olmalıdır bizler için. Ama'ç olduğu gün amacından sapmış olacaktır.

Bizim ülkemizde ve dünyada satrancın yeni bir afyon olmaması dileğimdir. Bu nedenle satranççılar dünya olayları ile ilgilenmelidir. Nice varyantlarda zeka fışkıran satranççılar, aynı zekayı Dünyayı Ve Olayları anlamak için de kullanmadığı sürece ne satrancın bir anlamı kalır ne de yaşadığımızı sandığımız hayatın bir anlamı kalır.


FİLİS-TİN, FİLİS-DİN YA DA KANLA BOYAMAK!!

Tel Zaatar katliamı olduğunda çocuk yaşlardaydım, ama siyasal düşüncelerle, felsefe ile tanışma dönemimdi ve olayı algılayacak bilinçteydim. Şimdi kendi çocuklarımın katılmasına kıyamayacağım sokak eylemlerine de o tarihlerden beri katıldım, yaşamın her anında Filistin davası yanında oldum. Tel Zaatar katliamından birkaç yıl sonra 19 yaşındaydım ve dernek çalışmalarımız içerisinde, Filistin ve İsrail konulu bir semineri ben hazırlamıştım. Filistin’i Tel Zaatar katliamı ile derinden tanımıştım… O günden beri içimde kanayan bu yara hiç dinmedi…

12 Eylül 1980 önceleriydi. İnternet yoktu. Gazeteler çoğunlukla siyah beyaz yazılarla doluydu ve okunurdu. Basın bu denli boyanmamıştı… İnsanlar bu denli aldanmamıştı…

Emperyalistler kar hırsıyla kudurdukça, basını, medyayı boyamakla kalmayıp, sokakları da kan ile boyamaya başladılar. Sokaklar yetmedi, ülkeler kana boyanıyor artık… Dünya kana boyanıyor. Dünyayı kana bulayanlar belli ama insanların bilinçleri bulanık… Bilinçler kan ve irinle bulandırılıyor…

Şimdilerdeki Gazze katliamı başlayalı beri düşünüyorum. Her alandaki tepkileri izliyorum. İnsanlığın bir gün kazanacağına olan umudumu yitirmemekle birlikte, gördüğüm manzara karşısında hiç de umutlu değilim. Ortaya konan tepkiler, tam da emperyalistlerin istediği tepkiler olarak gelişiyor!...

Hunharca katledilen dünya halkları, “basını boyamakla” aynı içerikte ve amaçta olan, insanların bilincini kanla boyamaktan öte bir anlam taşımayan katliamlar sonrasında, Allaha sığınmaktan başka bir şey yapmıyor ki; Emperyalistler tam da bunun için katliam yapıyorlar! Çaresizlik duygusu bir ateisti bile Allah’a yöneltecek, Allah’a dua ettirecek denli acıdır! Hele ki bu çaresizlik bebeklerin bile katledildiği insanlık dışı yöntemlerle, savaş kurallarını çiğneye, çiğneye yapılan, sonuna değin kalleşçe ve eşit olmayan bir savaş içerisinde yaşanıyorsa…

Katliamlar insanları dinsel kökenli gericiliğin kucağına itiyor. İsrail vuruyor, Ortadoğu halkları dini örgütlenmelere sarılıyor. Oysa dünya üzerindeki tarikatların %70’ini emperyalistler finanse ediyor ve bu finansman faaliyetinin taşeronu olarak da merkezi Pentagon olmak üzere, Mossad kullanılıyor!

Sorunu çözecek olan, bilimsel temelli örgütlenmeler yerine tarikatlar, yardım kuruluşları devreye giriyor, ortaya konan çözümler, üç beş yıl sonra katledilecek yeni Filistinli çocukların yetiştirilmesinden öte gitmiyor. Yapılan ateşkes sonrasında arabuluculuk görüşmeleri sürerken, sözüm ona uluslararası yardım kuruluşları iyilikseverlik gösterisi yaparken ve kendilerini böylece maskelerken, aradan bir on yıl kadar geçiveriyor ve katledilecek yeni gençler yetişmiş oluyor ve İsrail yeniden sahneye çıkıyor vuruyor, vuruyor, vuruyor! Hep beraber Türkiyeliler de, orta doğu halkları da “kahrediyoruz” İsrail’i, yardım kampanyaları açıyoruz, yaraları sarıyoruz!.. Emperyalistler ise kazançlarına kazanç katmaya devam ediyor. Açık işgallerin sona erdiğinin söylendiği bir çağda, Atlantik ötesinden, binlerce kilometre uzaktan gelinerek ülkeler işgal ediliyor…

Dinsel kökenli gericiliğin taşeron örgütler olarak kullanılması yoluyla, halkların bilimsel temelli örgütlenmeleri engellenmektedir. Ortadoğu’daki hakimiyet ve sömürgeleştirme çalışmaları, “Radikal İslamcılıkla” ayrı, “Ilımlı İslamcılıkla” ayrı bir koldan yürütülmekte, emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda sözde İslami örgütler eni konu kullanılmaktadır! Türkiye için yazılan reçetede tırnakları sökülmüş, dişleri çekilmiş, başına çuval geçirilmiş, emperyalizmin hizmetçisi durumuna getirilmiş “Ilımlı İslamcılık” yürürlüğe konulurken, Afganistan, Irak ve Filistin için radikal İslamcılık daha geçerli ve etkin bir “ilaç” olarak kullanılmaktadır! ABD emperyalistleri “Radikal İslam” sayesinde, Afganistan’ı altın tepsi içerisinde elde etmişlerdir! Filistinli çocuklar, her beş on yılda bir, ortaçağ arenalarında aslanlara yem edilen insanlar misali, emperyalistlerin katliam gösterilerine malzeme yapılmaya devam ediliyor. Bu gösteri karşısında ise bizlerin yaptığı, gözleri görmeyen, bilinci kanla kapanmış vicdanımızı rahatlatmaktan öte bir şey değildir!....


İnsanlığın erken dönemlerinde toplumu ve bireyi düzenlemek ve eğitmek üzere ortaya çıkan DİN kavramı ile, insanın doğa ve ölüm karşısındaki çaresizliğine bir yanıt olarak yaşanan ve her bir insanın yaşamasında sonuna değin özgür olduğu İNANÇLAR ile benim sorunum yoktur! Hatta tamamen insancıl nedenlerle bu inançları savunan insanların, dünyanın birçok noktasında emperyalistlere karşı bir direniş unsuru olarak konumlandıklarını, emperyalistlerin ise bu durumdan hiç de hoşnut olmadıklarını düşünüyorum. Bu alandaki sorun herkesin kendine aittir. Benim sorunum, siyasi ve ekonomik arenada, insanların sermaye çıkarları doğrultusunda yönlendirilmesi için kullanılan, çıkış ve doğuş nedenlerine yabancılaşmış, bir kılıf olarak kullanılan, insanların yanlış yollara saptırılması için kullanılan yöntemlerden, örgütlenmelerden bahsediyorum!

Şimdi biraz gerilere gidelim.
İsrail nasıl kuruldu?
İsrail’in kuruluşu sözüm ona 2000 (İKİ BİN) yıllık bir efsaneye dayanır! (Her türlü eylem mutlak bir ideolojik gerekçe bulmak zorundadır; bazen gerçek bazen yalan!) İddiaya göre 2000 yıl önce İsrail Oğulları bu günkü Filistin topraklarından Filistinlilerce kovulmuştur ve dünyanın her yerine dağılmışlardır. Bir zaman Filistin’den toprak satın almaya başlayan Yahudiler İkinci dünya savaşı sonrasında, 1948 yıllarına doğru, Filistin topraklarının %6’sına (Yüzde altı!) sahip olurlar. Daha sonra Amerikan güdümlü Birleşmiş Milletler girişimiyle, bölgede bir Yahudi devleti projesi gündeme getirilir. 14 Mayıs 1948’de de İsrail devletinin kuruluşu resmen ilan edilir. İlk tanıyan ülkeler arasında %99’u Müslüman diye övünülen Türkiye’nin de bulunması dikkat çekicidir!

İnsan bir an, Yahudilerin de yüzyıllar önce bu topraklarda yaşadığını ve sanki anayurtlarına, anayurtlarını yeniden satın alarak döndüklerini, eh bir devlet de kurmalarının normal olabileceğini düşünebilir. Ancak tarihin tekerleği öyle dönmüyor. Bu mantıkla bakıldığında Yunanistan Anadolu’dan, Türkler orta Asya’dan toprak mı talep edecek? Kavimler göçü geri mi dönecek? Hayır! Böyle değil! İsrail bir kukla devlettir! Bir hayale, zora ve işgale dayalı olarak kurulmuştur. Hukuki bir devlet değildir? Yahudilerin bir ulus mu yoksa dinsel kökenli etnik bir gurup mu oldukları bile tartışmalıdır. Varlıkları uluslaşma teorisine aykırı bir süreç izlemiştir. Ulus olmanın ölçütleri dışındadırlar. İsrail’i oluşturan kavim, soy, klan ve benzeri unsurların dil, tarih ve toprak birliği yoktur! İsrail emperyalistler tarafından Filistin topraklarının %6’sı satın alınarak bölgede bir Amerikan karakolu olarak kurulmuştur. Ülke ve devlet diye tüm dünyaya yutturulmaya çalışılmaktadır. Tüm dünyanın gözleri önünde Filistin adım adım işgal edilmiştir. İşgal eden Amerika’dır. Amerika burayı işgal ederken Yahudi efsanelerine dayanarak saksıda ulus ve devlet yaratmıştır! İsrail’in ömrü Amerikanın Ortadoğu’dan kovuluşuna değindir. Ya da Amerikan kapitalizminin Amerikan emekçilerince yıkıldığı gün, İsrail de yıkılacaktır!

Bir toprak parçasının ülke, üzerindeki siyasi yapının da devlet kabul edilmesi için, o toprak parçasının bir ulus tarafından, ulusun kendi özgücüne dayalı olarak zapt edilmiş hakimiyet altına alınmış olması gerekir! İsrail ise, Amerikan transferleriyle devşirme Yahudi topluluklarıyla, Amerikan sermayesi ile kurulmuştur ve Amerika’nın, Ortadoğu petrollerine konma çabasının ilk kaması ve karakoludur! Ülke ve devlet değildir!

Büyük hırsızlıklar büyük organizasyonlar gerektirir ve İsrail çok büyük bir Amerikan organizasyonudur! Amerika kadar büyüktür, Amerika kadar da küçüktür!.. Sorun büyüklüğünün ve küçüklüğünün bilince çıkarılması sorunudur ve bu bilinç temelinde bilime dayalı olarak örgütlenme sorunudur! Bu olmadığı takdirde arada bir Amerika’nın ve onun jandarmalarının dünyaya izlettiği KAN ŞOVLARI izlemeye devam edeceğiz!.. Bilincimiz kanla örtülmeye, kanla boğulmaya devam edecektir.

Yetmişli yıllarda Filistin’e baktığımızda FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) içerisinde ve dışarısında yer alan irili ufaklı bir çok Filistin direniş örgütlerinin tamamına yakını yok edilmiş durumdadır. Bu operasyonu en önemli aktörü ise HAMAS örgütüdür. HAMAS örgütü Filistinli direniş örgütlerini yok etmek için İsrail tarafından desteklenmiştir. İsrail-HAMAS ilişkisi, Amerika- Bin Ladin ilişkisi gibidir!.. Sözüm ona İsrail’e karşı olarak kurulmuştur ama İsrail taşeronudur! Göz boyayıcı eylemlerle Filistin gündemine girmiş, gerçekten Filistin davasını savunan örgütleri bir bir yok etmiş, şimdi de İsrail çıkarları doğrultusunda görevine devam etmektedir! Oynanan oyun çok büyüktür ve hem İsrail’den hem de Filistin’den hayatını kaybedenlerin hayatlarının hiç mi hiç önemi yoktur; Amerika’yı da yönetenler arasında bulunan Yahudi lobisi ve Amerikan emperyalizmi açısından Filistinli insanlar, birer kasaplık koyundan ibarettir… Üzeri KANLA örtülen Ortadoğu pazılının dili bu gerçeği bağırmaktadır!.. Ancak insanların gördüğü ve duyduğu bu değildir! Çünkü Amerikan burjuvazisi ve oligarşisi dünyayı ve insanların bilincini kan ile, katliam ile boyamaktadır! Kitaplarımız, gazetelerimiz, televizyonlarımız, radyolarımız derken, topraklarımız bebeklerimiz, çocuklarımız kan ile boyanmaktadır!

Duyulan acı, nefret, dehşet, zulüm bilincimizi karartacak, yok edecek denli ağırdır ve küresel terör ile amaçlanan da budur! Çaresizlik karşısında sığındığımız tek güç Allah olmaktadır! Bunu emperyalistler de böyle istemektedir! Allah’a sığınalım; başka bir şey yapmayalım! Yapalım mı? O halde haydi HAMAS göreve! Saptır! Bilimden saptır! Tehlikeli oluşumları yok et! Bu senin en kutsal görevin!...

Filistin HAMAS gibi gerici örgütlerden kurtulmadığı sürece, daha çok evladını KAN ŞOVLARA kurban edecektir! HAMAS, gerçek anlamda İslami bir örgüt değildir! Amerikan güdümlüdür! Suudi Arabistan tarafından desteklenmektedir, Irak işgali sırasında da Suudi Arabistan’ın tavrı herkesçe malumdur!

Evet; Filistinli çocuklar “ihtiyaç” oldukça, dünyaya ibret olsun diye, Amerikan’ın Küresel işkence örgütlerinden biri olan İsrail tarafından kana belenmektedir!...

Bu vahşete dur demeye tek başına artık Filistin’in gücü yetmeyecektir. Emek güçlerinin bilime dayalı örgütlenmeleriyle yeryüzünün her bir yüzünde emperyalizme karşı direniş cephelerinin açılması gerekmektedir! Sermayenin küreselleşmesine koşut olarak küreselleşen teröre karşı, emeğin küreselleşmesini (Enternasyonal’in amacı buydu!...)sağlayacak örgütlerin kurulması ve emperyalistlerin terörüne karşı emek cephesinin her yoldan, her koldan direnişinin hayata geçirilmesi gerekmektedir! Emperyalistlerle emek güçlerinin çelişkisi uzlaşmaz bir çelişkidir ve uzlaşmaz çelişkilerin tek çözüm aracı şiddettir! Onların şiddetine karşı halkların şiddet uygulama hakkı çoktan doğmuştur ve halklar bu hakkını kullanmadan bu belanın yeryüzünden silinme olanağı yoktur!

İsrail barış istemiyor; çünkü onların kan dökmeye gereksinimleri var! Bu nedenle barış yanlısı örgütler Hamas’a yok ettirildi. Sözde radikal İslam olan Hamas sayesinde, İsrail’in Filistin’e saldırı imkanları sürekli kılınmaktadır. Usama Bin Ladin bahane edilerek Afganistan’a girildiği gibidir durum. İsrail’e aslında toprak da gerekli değildir. Amaçları dünyaya korku salmaktır. Filistinli çocuklar ise bunun malzemesi yapılmaktadır. Çünkü Filistin bu gösteri için uygun noktadır.
Öyle ya, 2000 yıl önce İsrail Oğulları, Filistinlilerce bölgeden kovulmadı mı?!
Burası aslında İsrail Oğullarına ait değil miydi?!
Yani ideolojik- teorik dayanak(!) var. Sözüm ona Hak- Hukuk ise işte bu “haklılık” da var. O halde bu savaş meşrudur! Direniş de var. O halde savaş da olacak! Bundan daha iyi bir gösteri alanı olabilir mi? Bu iddiayla adam gelip de Konya’da katliam yapacak değil ya! Filistin en uygun yer.

Filistin başka neye uygun? Orta Doğuya Akdeniz’den; Akdeniz’e Orta Doğudan giriş çıkış için uygun. İlk karakolun bu bölgede olması fena fikir değildir. İkinci karakol Irak olabilir mi? Irak’taki “Kürdistan”… Bakın onlara da ne diyorlar: “Iraklı Kürtler Yahudilerin “Kayıp 13. Kavmidir”… Iraklı Kürtlerin dillerinde bilmem kaç tane İbranice sözcük varmış, bu sözcükler de bu iddiayı kanıtlıyormuş...

Üçüncü karakol Afganistan’da inşa edilebilir mi? Çine değin bir Amerikan İmparatorluğu buradan yürüyebilir mi? Büyümekte olan Çin sırtından kuşatılabilir mi? Rusya’nın Orta Asya’ya olan egemenliğine buralardan karşı konabilir mi? Asya’nın madenleri petrolleri bu hattan gasp edilebilir mi?

“Türkiye mi? Orası da neresi? Ha, soğuk savaş zamanında Sovyetleri sırtından vurmak için mükemmel bir ülkeydi. Yıllarca kendilerini “küçük ortak” sandı garipler. Ama şimdi ihtiyacımız kalmadı. Biraz daha çalışarak belki orayı da silebiliriz haritalardan…”

Filistinli çocukları katledenler, bu ülke; Türkiye için de böyle düşünüyorlar! Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın!

Şimdi bize gösterilenlerden kuşku duyma zamanıdır! Soru sorma zamanıdır! Derinlemesine bilme zamanıdır! Bilme, davranma, örgütlenme zamanıdır.


Bağımsız Türkiye sloganları ile sokaklara çıktığımızda katledildik!
Altıncı Filo’nun askerlerine sopa çekerken de katledildik!
Bizleri katledenler ya da katlimize seyirci kalanlardan bazıları da bugün “Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi” demeye başladılar.
“Hayın tuzaklarda kan uykularda vurulanların” sesi yeni yeni anlaşılıyor.
Mahsuni Şerif yıllar önce; “Dünyayı kana boyayan Amerika katil, katil” dedi, yeni anlaşılıyor.
Maraş'ta Sivas'ta 2 Eylül 1980 öncesi tüm katliamların ardında onlar vardı!
37 İnsanı Madımak’ta diri diri yakanlar da onlardı!
Onlar dünyanın her yerinde örgütlendiler.
Ellerinde kana belenmiş sermayeleri var!

Onlar ki savaşları bile kirlettiler!...

Bizlerin ellerindeki ve beynindeki emeğin değerini anladığımız gün, bununla ne yapılırmış anladığımız gün, emek olmadan yemek olmazmış anladığımız ve anlattığımız gün, Filistin ya da yeryüzünün herhangi bir yüzü, bakın nasıl güldürecek yüzümüzü!

O gelen büyük güne selam olsun!...

Saygılarımla...