20. Yüzyılın En İlginç İkilisi: Aynştayn -Lasker
#1
Satranç Layf (Satranç Life) dergisinin Kasım – Aralık sayısının hemen girişindeki yazı ilgimi çekti. Önce yazıyı buraya aktarayım:



20. YÜZYILIN EN İLGİNÇ İKİLİSİ: AYNŞTAYN - LASKER

Bahsettiğimiz ikili alanlarında isim yapmış Albert Aynştayn ve İmanül Lasker… Çok iyi iki dost olan ikilinin en büyük ortak yanı Yahudi olmalarıydı. İkili, 1927 yılında Berlin’de tanıştı ve çok iyi arkadaş oldu. Onları bir araya getiren şey ise bilim olur. Lasker aynı zamanda matematikçiydi. Aynştayn, Lasker’e “Rönesans Adamı” lâkâbını takar.

1931 yılında yayınlanan “Aynştayn’a Karşı 100 Yazar” adlı broşürde Lasker de yer alıyordu. Lasker, burada yer alan yazısında Aynştayn’ın “Görelilik Kuramı”na inanmadığını belirtmişti.

Alman kuramsal fizikçi Aynştayn, 1933 yılında Amerika’da üniversite ziyaretleri yaptığı sırada Hitler’in Yahudilere karşı uyguladığı ambargo ve soykırım nedeniyle ülkesine dönemez. Satranç dehası Lasker ise yoğun baskılar nedeniyle ülkeyi terk etmek zorunda kalır ve ikisinin de evi Naziler tarafından yağmalanır.

Aynştayn, satrançla ilgili şöyle der: “Satranç, yorumcusunu ele geçirerek aklını ve zekasını zincire vurur. Öyle ki en sağlam karakterli olanların bile içsel özgürlükleri zarara uğramadan kurtulamaz.”

____________________________________________

Bu yazı iki nedenden dolayı ilgimi çekti. Birincisi, “Aynştayn’a Karşı 100 Yazar” adlı “broşür” konusu. Bu konuda biraz hassasımdır. Çünkü bu ve bunun gibi olaylarda “üstün” diye bilinen kişilerin açıkça düştüğü ayıplanası durumlar, aptallıklar ve küçücük kişilikli insanlara özgü zorbalıklar, bizlere üzeri özenle örtülerek aktarılır. Satranç Layf dergimiz de bu aldatmalara kurban gitmiş. Ancak, daha fizikçilerin bile bunlardan haberi yokken, başkalarından aldanmamasını beklemek, belki de haksızlık olur.

Bir kere, sözedilen şey bir “broşür” değil, “kitap”tır. Yazarları da bilim adamlarına “yakıştırılacak” biçimde, öyle kibarca Aynştayn’a katılmadıklarını belirtmiş değildir. İşin gerçeğini, Hans Gırasman adlı bir Alman fizikçinin “Fizik ve Ötesi” adlı değerli kitabından alıntılayım:

___________

“…Her neyse, ışık kaynağı bana göre hangi hızla hareket ederse etsin, gönderdiği ışık hep aynı c hızıyla bana ulaşır. Başka bir deyişle 10 + 5 = 10 . Akıl almaz, böyle son derece çılgınca bir şey nasıl olabilir?

O kadar basit ki, daha basiti olamaz; ancak bunu açıkça söyleyebilmek için iyice yürekli olmak gerekir. Çünkü insanlar buna yine kıkır kıkır, katıla katıla gülebilirler ve eğlenceli şeyler anlatan böyle birini iyice gülünç bulabilirler. O zamanlar Aynştayn, bunun nasıl olduğunu açıkladığında ona da güldüler. Yüz fizikçi birlikte, Aynştayn’ın ne kadar aptal ve söylediklerinin de ne kadar saçmasapan şeyler olduğunu içeren bir kitap yayınladılar *.

Aynştayn, önce buna hiç aldırış etmedi ve “Eğer ben yanılıyorsam, söylediklerimi bir kişinin çürütmesi yeterlidir, yüz kişinin değil!” dedi. Ama birkaç yıl sonra Almanya’dan kaçmak zorunda kaldı. Yüz kurnaz fizikçi onu araştırmadan dışladı ve kendisi eğer tam zamanında kaçmamış olsaydı kesinlikle öldürülürdü. İnsanlar, onun Yahudi olduğu için öldürülmek istendiğini ileri sürüyordu, ama bu pek anlamsız bir şey. Bu, birisini çilleri var diye öldürmek gibi olurdu. Böyle bir şey öne sürülürse bu tümüyle saçma olur ve bunun arkasında kesinlikle başka bir neden yatıyordur. Aslında, Almanya’dan Aynştayn’la birlikte çok sayıda insan kaçmak zorunda kaldı. Bunların çoğu Yahudi değildi; yalnızca zeki olduklarından ve aptalların katıla katıla güldüğü şeyleri söylediklerinden. Kalsalardı öldürüleceklerdi.


* Yüz yada daha fazla insanın toplanıp bir yayın listesi oluşturması temel parçacık fiziğinde tekrar moda oldu. Her biri bir şey yaptığından değil ama, sadece hukuksal olarak, yayını engelleyecek hakları olduğundan.”

(Fizik ve Ötesi - Hans Grassmann - Evrim Yayınevi)
_______________________________

Ben bu yazılanları okuduğumda o yüz fizikçinin arasında Lasker’in de olduğunu bilmiyordum, yeni öğrendim. Demek ki diğer 99’u için söylenenlerin aynısını, Lasker de haketmektedir.

Özellikle Avrupa bilim tarihi, bu tür bağnazlıklarla ve rezilliklerle doludur: Ülkesinde genel kabul görmüşe aykırı görüş bildiren bilim adamlarının uzaklaştırılması, görevine son verilmesi, akıl hastanesine atılması, hatta öldürülmesiyle dolu bir tarih! Bu, fizik gibi bir teknik bilimde bile böyledir. Sosyal bilimlere ise şu yazı içeriğinde hiç değinmemek, en iyisi olur. Her ne kadar bu durum, Nazi Almanyası’nda Yahudi soykırımı altında kurnazca saklanmış olsa da, aynı durum, günümüzde de aynen geçerlidir.

Hemen ekleyeyim, Aynştayn Nobel ödülünü görelilik kuramından dolayı almamıştır. Şunu da özellikle vurgulamak gerekir: Görelilik kuramı nedeniyle Aynştayn’a Nobel verilmemiştir. Aynştayn’a bu söylendiğinde, yalnızca gülmüştür.

Satranç Layf’taki bu yazının benim ilgimi çekmesinin ikinci nedeni, Aynştayn’ın satranç için söylediği sözler. Elbette böyle bir sözün öncesini ve sonrasını da bilmek gerekir. Ama her durumda ilginç bir söz. Bu sözü siz nasıl değerlendirirsiniz acaba?
Ara
Cevapla
#2
Yukarıda değindiğim konuda, yine aynı kitaptan bir alıntı aktarayım:

(Mayer: Ülkesindeki genel fizik anlayışına aykırı kuram öne sürdüğü için başına gelmedik kalmamış diyebileceğimiz, yıllar sonra O’nun dediğine gelinmiş, bir Alman.
Pılank (Planck) ünlü bir Alman fizikçi)


“…Ama zavallı Mayer’den farklı olarak Pılank’ın kendisini destekleyen Aynştayn gibi iyi birkaç arkadaşı vardı. Pılank, dağa tırmanmaya gitmediğinde ve Aynştayn da yelkenlisiyle denize açılmadığında, müzik yapmak için buluşuyorlardı. Aynştayn keman, Pılank da piyano çalıyordu. Her ikisi de o zamanlar başka büyük fizikçiler, yazarlar, ozanlar, doktorlar, tiyatrocular, sanatçılar ve sanat yapıtı koleksiyoncularıyla birlikte Berlin’de yaşıyordu. Pılank için çok güzel bir zaman olsa gerekti. Çok ilginç şeyler oluyordu ve kendisinin de birçok arkadaşı vardı.

Ama birkaç yıl sonra her şey sona erdi. Çünkü böyle güzel şeylerin hiçbirini istemeyen, kendilerini, bu kez, Nazi diye adlandıran birtakım insanlar yine yönetime gelmişti. İlginç çalışmalarıyla tanınan araştırmacıların, öğretmenlerin ve sanatçıların bir çoğu işlerini, öğrencilerini bırakıp yabancı ülkelere gitmek zorunda kaldı. Kitapları yakıldı ve her şey kötüye gitti. Pılank neredeyse tek başına kaldı ve bir kötülük bir başkasını izledi. Pılank’ın ilk oğlu gülünç bir nedenle başlayan Birinci Dünya Savaşı’nda zaten öldürülmüştü. İki kızı çocuk doğururken can vermiş, karısı da ölmüş ve ikinci oğlunu ise, Pılank kendilerine karşı çıktığı için, Naziler öldürmüştü. Pılank’ın da Nazilerle sorunları oldu, ama çok ünlü olduğundan O’nu kolayca ortadan kaldıramadılar, bu nedenle de deyim yerindeyse kızağa aldılar. Nazilerin yapamadığını, Amerikan pilotları evini bombalayarak yaptı.

Ama şimdi senin korkmana gerek yok, böyle korkunç yaşam öyküleri yalnızca büyük fizikçiler için sözkonusudur. Eğer sende parlak zekanın damlası bile yoksa, yüksek okulda hiç korkmadan fizik okuyabilirsin.


Yine aynı yazarın aynı kitabından, çok önemli bir alıntıyla bitireyim:

"En basit şeyleri sormak cesaret ister. Ama en basit şeyleri soramayan kimselerden hiçbir şey olmaz"
Ara
Cevapla
#3
İskender bey bu güzel paylaşım için teşekkür ederim.

“Satranç, yorumcusunu ele geçirerek aklını ve zekasını zincire vurur. Öyle ki en sağlam karakterli olanların bile içsel özgürlükleri zarara uğramadan kurtulamaz.”

Bu tespitin doğru olduğunu düşünüyorum. Kendini satrancın hırsına kaptırmış kişiler gerçek olaylar karşısında da bu hırslarına yenik düşebiliyorlar. Bunun bu forumda da örneklerine rastlamak mümkün.

1931 yılını o zamanın şartlarına göre değerlendirmeliyiz. Savaştan çıkmış Almanya hemen sonrası Büyük Buhran ve %44 oyla iktidara gelen Hitler.

Aynştaynın zamanının çok ötesinde yaptığı insanüstü buluşlarını diğer bilimadamı geçinenlerin anlayamaması veya hazmedememesi o yılları hesaba katarsak çok ta garip bir durum değil.

Bu örnekte satranç ile gerçek hayat arasında kasparovun iddaa ettiği kadar benzerliklerin olmadığını gösteriyor. Hayat, satranç gibi eşitlikçi komünist bir oyun değil.

Hitler bütün niyetini açık etmeyip planlarını zamana yaysaydı aynştayn gibi bilim adamlarından gerektiği gibi istifade edebilseydi bambaşka bir dünyada yaşıyor olurduk.
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 3 Ziyaretçi