TSF Forumdan 'Nostalji'
#1
2006 yılına TSF forumunda yazmış olduğum bir yazıyı öneminden dolayı tekrar gündeme getirmek istiyorum.Bu konu mutlaka demogojiye sapmadan ,siyasi görüşlere kurban edilmeden tartışılmalı diye düşünüyorum.Bir çoğumuzun doğruları farklıdır,ama ortak doğru nedir ?

"Petrol gibi !
« - : 08/15/06 22:39:46 » Alıntıyla cevapla » Düzenle

--------------------------------------------------------------------------------
16 yaş olipiyatına katılmayan komşularımız Ermenistan,Bulgaristan,Yunanistan ve denizden koşumuz sayılabilecek Rusya da şayet katılsaydı,dereceleri bizim üstümüzde mi olurdu ,altımızda mı ?
Bu yetenek denen şey nemenem birşeydir ? Allah aşkına söyleyin,hep bizim sınırların dışında mı çıkıyor ?
Petrol gibi !!

Bu konuyla ilişkili olduğunu düşündüğüm bir konu da, çocuklarımız neden belli bir yaştan sonra satranç oynamamakta,oynayamamaktadır?
Ara
Cevapla
#2
Yerinde bir hatırlatmada bulunmuşsunuz sayın Aydın, tebrik ederim.
Özellikle aradan geçen neredeyse 5 yıllık dönemde temel kavramların hala değişmemiş olması üzücüdür.

1. Petrol Meselesi: Yetenek petrol değildir, sadece işlenmesi için ekol (okul) gerekir. Rusya, Bulgaristan ve Ermenistan'da olan ve bizde olmayan ekoldür. Yoksa dünyanın tüm coğrafyalarında zeka-yetenek gibi unsurlar eşit oranda görülmektedir. Madenler aynı, bunları işleyecek ustalar ise çok farklıdır. Bizdeki durum ise özel: Varmış gibi yok! Genç oyuncusuna oyunsonu mantığını öğretmeden önce açılış ezberletmeye çalışan ekole başka isim bulamadım.

2. Bırakma Meselesi: Esasında bu mesele oldukça kapsamlı, ama iki temele indirilebilir.
İlki, "Varmış gibi yok!" ekolüyle yetişen kimi genç oyuncularımız kendi kategorilerinde zaman zaman büyük başarılara imza atmışlardır / atmaktadırlar. Bu gayet doğaldır, çünkü satranç bakışı kazanmadan da başarı elde etmek mümkündür. Ne var ki zaman, en acımasız hakemdir ve "satranç çalışmış", bakış açısı kazanmış oyuncuyla "varyant ezberlemiş", at gözlüğü takmış oyuncuyu kolayca ayırt eder. İlk grupta yer alan bir oyuncu, ikinci gruptakine belli bir yaşa kadar kaybedebilir, ama bir noktadan sonra ona kolayca üstünlük kurar, bu böyledir. Eski başarıları elde edemediğini gören ezber oyuncusu bir süre sonra oyuna küser ve oyundan kopar.
İkincisi ise, satranç oyunculuğunun 2600 seviyesine kadar profesyonel bir uğraş olmamasıdır. Durum sadece bizde değil, maalesef diğer ülkelerde de böyledir. 2400 üstü oyuncular antrenörlükten en azından geçimlerini sağlayabilecek kadar kazanmaktadırlar. Ne var ki oyunculukta durum bu değildir. Maddi imkansızlıklar nice yeteneğin yeterli eğitimi almasını engellediği gibi kimi yetenekli ve eğitimli oyuncuların tahta başına oturmalarını engellemiştir. Çünkü hepimizin bildiği üzere satranç gibi entellektüel bir spor, ancak oyuncunun kafası rahatken ve maddi konularda problemi yokken en iyi performansını sergileyebileceği bir alandır.

Hep fotoğraf mı çekeceğiz? Biraz da olması gerekeni konuşalım. Benim bu sorunların çözümüne yönelik iki somut önerim var:
Birincisi, Süper Lig'de, Kulüpler Şampiyonasında ve İl/Yöre maçlarında 18 yaş altı masalarda yabancı oyuncuların yasaklanması. İlk etapta kimilerine avantaj sağlayıcı görünse de bu hareket uzun vadede kaliteyi büyük ölçüde atıracaktır. Yani öncelikle o oyuncuya kulüplerin tamamı tarafından ihtiyaç duyulacak.
İkincisi ise milli takım havuzlarının daha geniş tutulması ve bu havuzdaki oyuncuların daha fazla antrenörden yararlandırılmasıdır. Böylece bir ustanın farkedemediği bir cevher, başka bir ustanın elinde hayat bulabilir. Satranç her ne kadar nesnel temellere dayalı bir spor olsa da bireysel öğrenme farklarının ve moral/motivasyonun son derece hassas ve kişisel konular olduklarını aklımızdan çıkarmamalıyız.

Bence bu konu üzerinde birkaç uygulamayla ciddi bir aşama kaydedebilir, gelişme sağlayabiliriz.
Ara
Cevapla
#3
Sn Oktay Ertan,
Yazınızı bilgisayarıma kopyaladım.Önemli noktalara değinmişsiniz.Kafama takılan bir iki maddeyi daha sonra burada tartışmaya açmak istiyorum. Güncelliği nedeniyle bir durumu belirtmek istiyorum.

Forumda, Betül Cemre Yıldız la ilgili bir başlık var.Orada ,Ayhan Mansız isimli arkadaşımızın yazısından bir bölüm şöyle; Betül çocuk yaşta "bir dönem" parladı hepimiz ondan büyük işler bekledik ama öyle olmadı. Satrancını geliştiremedi. 7 kere değil 70 kere Türkiye şampiyonu da olsanız önemli değil..
Ülkemiz ,çocuk yaşta"bir dönem" parlayıp sonra kaybolan yetenekler mezarlığına dönmüş durumdadır. Betül kadar da olamayıp kaybolan yüzlerce "yetenek" olarak lanse edilmiş çocuk vardır.
Bu üzerinde bilimsel araştırma bile yapılacak çok önemli bir durumdur.

Bir çocuk velisi olarak, 5,6 sene sonra bu duruma düşmemek ne yapmalıyım ? Benden öncekilerin hataları ne idi ki kaybolup gittiler ?
Tarih hep tekkerrürden ibarettir deyip bir bardak su da biz mi içeceğiz ?
Ara
Cevapla
#4
Aynı sorun diğer sporcularımız içinde geçerli,

Hep küçük yaş kategorisindeki sporcularımızın aldığı başarılarla övünüyoruz.

Mustafa Yıldız Avrupa yaşgruplarında 3.
Betül cemre yıldız Dünya yaşgrupları 2.
Kübra Öztürk Avrupa Yaşgrupları 1.

Bu sporcularımızın derece alırken aynı ELO da olan rakipleri şimdi Dünya Şampiyonalarında ELEMELERİ geçerek oynuyorlar çoktan GM olmuşlar eloları top seviyede. Bizim çocuklarımız maalesef aşama kaydememişler.

Bunun Başlıca bir kaç temeli vardır.

1. Çocukların kapasitesi
2. Satrancın Sistemetik öğretilmesi ve öğrenimindeki yanlışlıklar.
3. Sporcuların çalışmamaları
4. Antrenörlerin yetersizliği
5. Milli Takım antrenörlerinin sporcularla sistematik ve uzun zamanlı çalışmamaları
6. Sistem yanlışlığı

Aslında bu soruların cevabını en iyi GM Suat ATALIK verebilir diye düşünüyorum.
Ara
Cevapla
#5
Yukardaki 6 maddede bana göre de doğru olanlar var.Ama ben şöyle özetleyeceğim:
1.43 yıldır sık sık değişmeyecek bir yarışmalar yönetmeliği yapılmaması(bunun yapılmasını kimse istemiyor.İstese idi bu forumda yönetmelik sözünün geçtiği bir başlık olurdu.Bu istenmediği için grafiğimizde yükselme olması bence uzak bir ihtimaldir.)
2.Büyük kitlelere küçük fırsatlar sağlayamıyoruz.
3.Satranç oynamanın maliyeti yavaş yavaş yükseliyor.Bunu şu ana kadar hissetmemiş olanlar da yavaş yavaş anlamaya başlayacaklar.Yerli dinamiklere ve amatörlere destek bulamıyoruz.
Destek kelimesi içinde yerli hocaların ayakta kalabilmeleri de vardır.Ne yazık ki bu konuda da sorunlar vardır!
4.Değil destek sadece teşvik edici ve heveslendirici önlemleri bile uygulamak istemiyoruz.Örneğin ben "turnuvaları bölün birkaç parçaya ayırın"dedikçe turnuvalar bölünmüyor ve tek grup halinde oynatılıyor.Veya bizi kandırmak için ilk turda Berlin sistemi ile bölüp 5 nci turda yapıştırmaya devam ediyorlar.Çoğunluk da bu yanlışların devam etmesini istiyor.Çünkü birey "yanlışlık bana dokunmadıkça bin yaşasın"diyor.
5.Yerli oyuncu ile yabancı oyuncuyu oynatamıyoruz.Lütfen merak ediyorsanız küçük bir inceleme yapınız!Milli takım kadrosunda bulunmayan bir oyuncuyu ele alınız.Ve bu oyuncunun bir takvim yılı içinde yabancılarla oynadığı oyun sayısını tespit ediniz!Veya daha kolayı Türk oyuncularına ait Elo listesinde oyun sayısı 0 olanların tüm Elo puanı olan oyuncularımızın yüzde kaçını oluşturduğuna bakınız..
6.Lisanslı oyuncu sayısı ile UKD puanı ya da Elo puanı olan oyuncu sayısını payda ve pay olarak yazdığımızda ortaya çıkan oran incelenmelidir!Bu oran turnuvada oynayabilme imkanımızı yansıtır!
Buna karşılık yetenek bana göre sorun değildir!Son derece yetenekli küçük oyuncularımız vardır.Genç ve orta yaş kuşağında da iyi oyuncularımız vardır.Yeni yetişenlerin bunlardan yararlanmalarını sağlayacak etkinlikler yapılamamaktadır!
Ateş Ülker
Ara
Cevapla
#6
Ülkemizde bir sporcu yetiştirme geleneği yok. Bu durum satranç dışı sporlarda da böyle ancak futbol ya da basketbol söz konusu olduğunda büyük sayılabilecek paralar döndüğünden ve bu sporların yaygınlığından ötürü iyi sayılabilecek sporcular çok sık olmasa da yetişebilmektedir.

Satranç ülkemizde ne yazık ki yaygın bir spor değildir. Satranç oynayan insanlara neredeyse uzaylı muamelesi yaplmaktadır.

Ülkemizdeki eğitim sistemi de sporcu yetiştirmeye uygun değildir. ilk okulu bitiren bir çocuğun üniversiteye yerleşene kadar sürekli bir sınava hazırlanma konumunda oluşu satranca vakit ayırılmasının önüne geçmektedir. Öyle ki bu dönem en önemli gelişme devresidir. Betül Cemre Yıldız üniversite sınavlarna hazırlanmak için 1 sene kadar satranç faaliyetlerini durdurmuştu.

Yetenek ancak sistematik çalışma ve turnuva tecrübesi ile desteklendiğinde üst düzey satranç oyuncularının yetiştirilmesine olanak tanır. Yetenek yeraltından çıkarılmış cevher gibidir, nasıl işleneceğini biliyorsanız uçak da yaparsınız uzaya da gidersiniz, bilmiyorsanız gidenleri seyredersiniz.
Ara
Cevapla
#7
Sayın Aydın,
Bizlerden daha deneyimli üstadlarımızın görüşlerini yansıtmalarına olanak verdiğiniz için tekrar teşekkürler.

Ateş Bey'in yazdığı maddeler gerçekten çok önemlidir, üzerlerine söyleyecek lafım yok, çünkü bunlar defalarca yaşanmış ve her seferinde yeni baştan sıkıntıları çekilmiş hadiselerdir.

Sorunuza yönelmek istiyorum, "ne yapılabilir?" konusuna.
Eğitim fakültesini dereceyle bitirmiş 8 yıllık bir İngilizce öğretmeni, antrenörlükte 6. yılını yaşayan ve oyunculuk düzeyi "orta" olarak addedilebilecek biriyim.

Bir eğitimci olarak "kritik yaş" kavramını açıklama zorunluluğu hissediyorum.
Kritik yaş spor, sanat ya da benzer beceriler isteyen özel bir alanda maksimum düzeye gelebilmek için belli bir yaş sınırına kadar gösterilmesi gereken performans düzeyini ifade eder.
Uzmanlık alanımda örnekleyeyim: Kabul edilen ortalamaya göre bir insan, 12 yaşına kadar bir dili "edinir". 12 yaşından sonra ise "öğrenir". Edinmekle öğrenmek arasında ise oldukça büyük farklar vardır çünkü bir dili edinmiş insan onu rahatlıkla kullanabilir ve hatta isteği doğrultusunda şiveli konuşabilir. Oysa öğrenmiş insan, ne kadar maruz bırakılırsa bırakılsın, sadece ihtiyacını giderecek kadar o dili kullanır. Telaffuzu alsa "yabancı" düzeyini geçemez ve en basit dil işlevlerini bile ancak üzerinde "kafa yorarak" gerçekleştirir. Yani dil ediniminde kritik yaş 12'dir.

Sporda da bu böyle kabul edilir. Örneğin 13 yaşındaki çocuğunuzu gidip futbolda sağlam bir altyapıya kaydettiremezsiniz. Çok özel yetenekleri yoksa büyük olasılıkla size "Yaşı geçmiş." cevabını vereceklerdir. Eskiden değildi, ama artık böyle.

Satranca dönersek, bu konuyla ilgili yapılmış bilimsel bir çalışmaya rastlamadım. Bildiklerim kendi gözlem ve çıkarımlarıma, ayrıca benden kıdemli ve bilgili antrenör üstadlarımla yaptığım sohbetlere dayalıdır.

Bilimsel bir cevtel yok ama yaşla ELO arasında kurulabilecek bir orantı, sanırım daha net bir fikir verebilir.

Bu bilgilerden yola çıkarak nasıl hareket edebilirsiniz, ne yapmalısınız:
1. Veli olarak hedefinizi belirlemelisiniz. Çocuğunuz güzel bir hobi kazanmış mı olsun, turnuva satranççısı olarak mı yetişsin. Öncelikle bir veli olarak bunun kararını vermek durumundasınız. Hobi olarak sürdürmesini istiyorsanız gerisini okumanıza gerek yok. Bence bu durum asla emeklerin boşa gitmesi değildir, dolayısıyla "soğuk su" benzetmenize katılamayacağım. Satranç konusundaki hiçbir emek boşa gitmez, gitmemiştir.
2. Turnuva satranççısı olması yönünde bir karar aldıysanız profesyonel ve üst seviyede bir antrenöre danışmanızda ve yolu bu şekilde çizmenizde yarar var. Danışmak maliyetli bir iş değildir, antrenmana benzemez. Ne mutlu ki üst seviyedeki antrenörlerimizin hepsi etik değerlere sahip kişilerdir ve sizlere bu konuda azami ölçüde yardımcı olabilirler.
3. Çocuk belli bir kotayı tamamlayamadıysa ve antrenörünüz bunu cesurca ifade ettiyse sizin deyiminizle "soğuk su" benim deyimimle "asla karşılıksız kalmayacak emek" varyantı devreye giriyor. Durum böyleyse yazının kalanını okumaya gerek yok. Antrenörünüz bu çocukta birşeyler görüyorsa okumaya devam.
4. Turnuva satranççısı yetiştirmek konusunda ısrarcıysanız veli olarak yine devreye girmeniz ve belli bir çıta koymanız gerekiyor. Somut hedefler belirlenmeli ve bunlara ne ölçüde ulaşıldığı objektif bir şekilde ortaya konmalıdır. Örn: İl kategorisi Yaş Grupları turnuvasında birincilik hedefleniyorsa ve sonuç yirmincilikse bunun performansla mı, yoksa beceriyle mi ilgili olduğu konusunda danışma hizmetine başvurulabilir. Ya da Türkiye Yaş Gruplarında gereken hedef tutturulmuştur, olumlu dönütler alınıyordur, işte orada profesyonel antrenman devreye girebilir.
5. Maddi olanağınız varsa çevrenizdeki profesyonel antrenörlerin en yüksek ELO'lusuna gidiniz ve çocuğunuzun başarılarını izleyiniz. Ayrıca yazının geri kalanını okumayınız.
6. Maddi olanağınız yoksa (ki olması çok büyük bir şans, halkın büyük bir çoğunluğunun sahip olmadığı bir lütuftur) çocuğunuzun kendi kendine öğrenme becerisini geliştirecek düşünce sistemini benimsetmek, bir veli olarak yine sizin en büyük sorumluluğunuzdur. Şimdi çok önemli bir şey söyleyeceğim: Hatalarını tekrarlamamayı öğretebiliyorsanız çocuğunuza en büyük faydayı sağlamış oluyorsunuz. Sadece bu bile büyük bir kazanım, ileriye doğru atılmış sağlam bir adımdır.
7. Gerisi çocuğunuzun hırsı, özeleştiri becerisi, yarışma duygusu, bilişsel kapasitesi ve motivasyonu ile alakalıdır. Çalışmayla bütük bir ölçüde yükseltilebilirler, ama belli bir çıtayı aşamayacakları gerçeğini akıldan çıkarmamak gerek.

Umarım bir yol gösterebilmiş, fikir verebilmişimdir.

Sevgi ve saygılarımla,
Oktay ERTAN
Ara
Cevapla
#8
Sayın Ertan;sizin ilk yazınız,Bahtiyar bey,Ateş bey ve Ayhan beyin yazılarından edindiğim izlenimle,katılımcılar uygun görürlerse konuyu iki bölelim.
1) TSF nin ne yaptığı,yapamadığı,neyi yanlış neyi eksik yaptığı.Artıları eksileri..
2) Velilerin eksikleri,fazlalıkları,yanlışları ,doğruları..

Örneğin TSF nin yapacaklarından öncelikli 5 madde ne olmalı ? Bunlardan sonraki ikincil önemdeki konular neler olabilir ? Önem sırasına göre bu ilk beş madde de fikir ortaklığı olacak mı?

Ateş Bey uygun görürse bu madde için ayrı bir başlık açar mı ? Yoksa burada mı devam edelim ?
Ara
Cevapla
#9
naçizane görüşlerim

TSF nin hapması gerekenler

1- Milli takım havuzlarındaki sporcu dağılımına göre illere kadrolu çok iyi antrenörler alınmalı ve yıl boyu çocuklar bu antrenörlerle çalışmalıki Milli takım havuzu anlam ifade etsin,
2- Çocuklara yıl boyu eğitim verilirken bu çocukların yarışma yapması ve eksiklikleri saptanması gerekir. Yılda bir kez katıldıkları yaş grupları şampiyonası yeterli değildir.
3- Her türlü yarışma ve organizasyonlarda katılım maaliyetleri düşürülmesi gerekmektedir.
4- Yılda en az 5-6 Uluslararası yurtiçi yarışmalar düzenlenmeli ve bu çocukların katılımı sağlanmalı,
5- Milli takım havuzundaki sporcuların hepsinin uluslararası deneyimlerini artırmak için küçük yarışmalar için yurtdışına göndermek gerekir.
6- sporcuların eğitiminde tek düzeni ve bireyselliği çok iyi planlamak gerekir.
7- Çocuklara hedefler konmalı ve bu yönde motive edilmesi gerekir.

Bunlar sportif açıdan bence önemli hususlardır.
Ara
Cevapla
#10
Sayın Ateş Ülker yukardaki yazısında geçen 43 yıldan bahsetmektedir.Ben de çocuğumun 5-6 sene sonra "kaybolan yetenekler" kategorisine dahil olmaması için neler yapmam gerekir diye sormuştum. 43 yıl da Türkiye satrançta dünya sıralamasında 45. sıradaymış.
43+6= 49 yaklaşık "50" yıl eder. Bu da yarım yüzyıl demektir.

Korkarım, 5-6 sene sonrada ki yarım yüzyıl dolmaktadır, birileri gene bu forumlarda çocuklarının "kaybolan yetenekler" mezarlığına düşmemesi için feryat edecekler..
Ara
Cevapla
#11
Bahtiyar beyin yedi maddesi üzerinde konuşmamız mümkündür.Sonradan ekleyebileceğimiz çok fazla konu da yoktur.
Çalışma ile ilgili olan konu çok önemlidir.Toplu çalışmalar çok rağbet görmüyor.Ama özel durumlarda birbiri ile rekabet eden pilot gruplar kurulabilir!Bir grubun başında yabancı antrenör varken diğerinin başında yerli bulundurulur.Her ikisinin de denetimi yine yerli menecer aracılığı ile yapılır!Federasyon yönetimleri 1991 den beri yenilikleri incelemiyor.Çalışma şekli her sene değişebilir.Buna karşılık Türkiye Birinciliklerinin oynama şekli ve Milli takım seçimleri her sene değişmektedir.Sizce turnuvaların oynanma şekli sık sık değişmeli midir?
Yapılması gerekenler dediğiniz zaman yapılması kolay olanlar hatırlanmalıdır.Ben zaten zor olanları konuşmuyorum
Ateş Ülker
Ara
Cevapla
#12
Küçük İllya,(Tsf forumunu takip edenler hatırlayacaktır ) forumlarda yazmaya başladığım 2006 yılından beri takibimdedir.İnternet ortamında elimden geldiğince maçlarını, normlarını,haberlerini ve tabii ki başarılarını izledim.
Dün, Groningen deki turnuvada maçı vardı. 8 maç sonunda 6 puanla 2. sırada turnuvaya devam ediyor.Normlarını tamamlayıp Grandmaster olduğu haberini satranç sitelerinde okuyabilirsiniz. 14 yaşında GM olarak genç ustalar sıralamasına dahil edildiğinden bahsediliyor.
Elin oğlu 4 yılda yeteneğini sahip çıkıp GM yapıyor. Bizse Ateş Beyin söyleyişiyle,43 yıldır havanda su dövüyoruz.
Olsun ,ne yapalım .Bizimde Sayın Başkanımızın deyimiyle; çok çok başarılı bir federasyonumuz var.Bununla idare edeceğiz artık.
Ben ,bir kaç sene sonra büyük bir ihtimal forumlarda artık yazılar yazmıyor olacağım. Ama Sn Ateş Ülker hala yukarda belirttiklerini yazmaya devam edecektir.

İktidar yahut muhalefet değil sorunumuz. Ortada verimsiz,vurdum duymaz,çarpık bir zihniyet var. Bu durum iktidardakilerde de ,muhalefettekilerde de hakim.

Ateş Bey ve bir kaç iyi insanın bu mücadeleyi kazanacaklarına inanmak zor.Bu sebepten 4-5 yıl sonra gene bir kaç veli ,"çocuklarımız yetenek mezarlığına gitmesin diye" söylenip duracaklar..
Ara
Cevapla
#13
Selçuk Bey, sizin gibi araştıran, sorgulayan velilere ihtiyacımız var. Başka türlü gelişme sağlanamaz.

Bir veli olarak yapmanız gerekeni yapmış görünüyorsunuz, çocuğunuza gerekli desteği sağlıyorsunuz.

Önemli bulduğum bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim: Yetenek bir yere kadar doğru işlenirse azami verim elde edilir, bu konuda haklısınız. İlya örneği yerinde. Ne var ki belli bir çıtayı aşmak için, örneğin, FM olmak için birçok etkenin bir arada yer alması ve doğru zamanda belirtilerini vermeleri gerekir.

Korkarım ki her işlenen yeteneğin üst seviyelere çıkabileceğini düşünüyorsunuz. Maalesef ne Türkiye'de, ne de diğer ülkelerde her işlenen yetenek ünvan elde edemiyor. Başarıyla sergilenen bir "İlya" için en az 100 "İlya" adayı ter döküyor, yoğun emekler harcıyor, çoğu zaman da "İlya" seviyesine hiçbir zaman gelemiyor.

Futbolda nasıl ki alt yapıların tozlu sahalarına terlerini, enerjilerini, zaman zaman kanlarını bırakan milyonlarca futbolcu adayının çok, ama çok azı "Ronaldo" seviyesinde gelebiliyorsa satrançta da durum böyledir. Her spor dalında olduğu gibi.

Hayallerimizi kurarken bile bu gerçeği her zaman aklımızın bir köşesinde bulundurmalıyız.
Ara
Cevapla
#14
Kanımca kaybolup giden yetenekler konusunda - eğer biri suçlanacaksa - en büyük pay kişinin kendisine aittir. Örneğin Fischer hangi satranç okulunu takip etmiştir. Bildiğim kadarıyla başarısının altındaki en büyük neden yeteneğinden başka sonsuz azim ve istekliliğidir. O zaman bu konuda en ileri olan Sovyet satranç literatürünü takip edebilmek için Rusça (hiç de kolay değildir) dahi öğrenmiştir. Suat Atalık örneği de verilebilir. Çok iyi bir eğitim almış olmasına rağmen (Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi mezunudur ) tüm enerjisini satranca aktarıp o yolda ilerlemeyi seçmiştir. Bildiğim kadarıyla TSF nin herhangi bir şekilde ona katkı sağladığından söz edilemez (eğer engel olmaya çalışmadıysa).


"Yetenek bir şeyi çok istemektir" demiş Jacques Brel.
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi