Çağdaşlık, Uygarlık, Türk ve Atatürk
#1
http://www.9eylulsatranc.biz/index.php?o...&Itemid=97


ÇAĞDAŞLIK, UYGARLIK, TÜRK ve ATATÜRK

Hitit_gunesi.jpg


ÇAĞDAŞLIK

Çağdaşlık; çağın sunduğu gerek teknolojik, gerek bilgisel, gerekse de kültürel en ileri olanaklarla donanmak demektir. Çağın içerdiği mutluluk kaynaklarından alabildiğine yararlanmak ve yaşanıp aşılmış çağların değil, yaşanılan çağın getirdiği sıkıntıları çekmek demektir.

Tıpkı Dünya’nın Güneş’i gibi, çağın güneşi de aynı anda bütün insanları aydınlatmaz. Çağın güneşini insan yaratır. Tüm Dünya’yı düzenli olarak aydınlatan Dünya’nın Güneş’inden farklı olarak bu güneş, hareketsizdir, kimseye gitmez. Toplumlar şu ve bu nedenle o güneşe yaklaşır veya uzaklaşır. Çağdaşlık, o güneşin ışığında konumlanmak demektir. Yaşam, karanlıkta kalmış toplumlar için yalnızca akmaktadır. Ancak, çağın güneşinin aydınlığındaki toplumlar, yaşamı, o güneşin sıcaklığı gibi içlerinde duyumsamaktadır.


UYGARLIK

Bir toplumun çağın güneşinin yanında konuşlanması, elbette gerekir. Ancak, o toplumun değeri, o konumuyla saptanamaz. Bir toplum o konuma hakla da gelmiş olabilir, haksızlıkla da. Çağdaş, yani çağın en ileri olanaklarına sahip toplumların önünde, şöyle üç seçenek vardır:

1) Diğer toplumları kendi düzeyine çekmek,
2) Diğer toplumlar için iyi kötü hiçbirşey yapmamak,
3) Kendi ucuz çıkarları için diğer toplumları karanlıklara tekmelemek. Böyle toplumlar, ürettikleri bilim ve teknolojiyi bile, insanlık ve gelişme adı altında, başkalarını sömürmek için üretir ve kullanır.

Çağdaş bir toplumu gerçek anlamda değerli kılan şey, ilerlemek, gelişmek ve diğer toplumları da kendi düzeyine çekmek niyeti ve çabasıdır. Bunun adı da uygarlıktır. Uygarlık, çağdaşlıkla sık sık karıştırılır, oysaki farklıdır:


ÇAĞDAŞLIK İLE UYGARLIK ARASINDAKİ AYRIM

Çağdaşlık, çağın elverdiği en ileri düzeyde yaşamak demektir. Uygarlıksa o ileri yaşam düzeyini diğerlerini ezmeden ve hatta elden geldiğince diğerleriyle birlikte daha da ilerletmek demektir.

Çağdaşlık, o çağın sunduğu mutluluk düzeyini yaşamak, o çağın getirdiği sıkıntıları çekmek demek iken, uygarlık, daha büyük ve daha gerçek mutluluklar amacıyla yürümek, yeni sıkıntılarla tanışmak demektir.

Çağdaş toplum, ışıktan yararlanan toplumdur. Uygar toplum ise yeni karanlıkları aydınlatan toplumdur.

Çağdaşlık, güneşe doğru sokulmak demektir. Uygarlık ise o güneşi yaratmak, büyütmek ve ışınlarını yaymak demektir. O güneşin kendisi olmak demektir.

Çağdaşlık, çağın koşulları içinde en ileri düzeyde yaşamak demektir, ama tam anlamıyla insana yakışır biçimde yaşamak değildir. Uygarlık ise sorumluluk almak ve tam anlamıyla insana yakışır biçimde yaşamak demektir.

Dolayısıyla çağdaş olmak, uygar olmak demek değildir. Her çağdaş toplum, uygar toplum değildir.

Doğa sürekli bir değişim demektir. Bu nedenle hiçbir toplum bulunduğu yerde kalamaz, inişler çıkışlar yaşar. Bugün çağın gerisinde olan toplumlar, demek değildir ki gelecekte çağdaş birer toplum olmayacak ve bugünün çağdaşları, gelecek çağın dışında kalmayacak. İnsanlığa olumlu şeyler katmayan, yalnızca çağdaş olan bir toplum, bulunduğu konumu yitirirken ne bir saygınlık bırakır ne de kendi gelecek kuşaklarına olumlu bir miras. Diğer yanda uygar bir toplum, bulunduğu konumdan düşse bile, gelecek kuşaklara en olumlu mirası bırakarak düşer. Tüm insanlık üzerinde bıraktığı izler ise ne kadar yokedilmeye, çarpıtılmaya çalışılsa, insanlığın gözünde karalanıp aşağılansa da, tüm insanlığın içgüdülerinde ve insanın evi olan Dünya’nın taşında toprağında yaşamayı sürdürür. Uygarlık izi, eğer üzeri örtülmüşse, keşfedilinceye kadar bekleyen en sağlam izdir.

Anlaşılacağı gibi çağdaşlaşmak tek başına yeterli değildir. Uygarlığa dönüşmemiş bir çağdaşlık kalıcı değildir, dahası, insanlık tarihinde sözedilmeye değmeyecek kadar değersizdir.


TÜRK ULUSUNUN UYGAR ÖZÜNÜ DOYURABİLECEK TEK AMAÇ VE ATATÜRK

Peki Türk ulusunun geleceğini yüklenmiş Atatürk’ün yola çıkmadan önce önündeki manzara neydi? Her geçen yıl çıkan yeni kanıtların gösterdiği gibi, dünya ve insanlık tarihinde sözü edilen hangi uygarlık varsa, herbirinin temelinde Türk uygarlığı ve Türkler vardır. Bu, her yeni araştırmada kendini daha da güçlü belli eden, tarihsel bir gerçekliktir. Ancak o Türkler, zamanla uygarlıklarını unutmuş, çağın gerisinde kalmış ve tarih içinde tüm dünyaya yayılmış Türk ulusu, artık yokolmanın eşiğine gelmişti.

Hiçbir insan veya toplum, amaçsız yaşayamaz. Yaşasa bile o yaşam, yaşam değildir. İnsanları ve toplumları yaşatan ve geliştiren şey, amaçtır. O zorlu dönemde Türk ulusunu dirilten ulusal amaç, varlığını ve bağımsızlığını kurtarmak olmuştur. Verdiği savaşla bağımsızlığını düşmanlarına kâğıt üzerinde kabul ettirebilmiş olan Türk ulusunun Anadolu’daki çocuklarının başında, o kâğıdı imzalamak zorunda kalmış olan düşmanların, imzaladıkları kâğıdın hükmünü yitirtmek için sürekli çabalayacaklarını bilen bir önder bulunmaktaydı. Bu nedenle Türk ulusunun hızla büyümesi ve güçlenmesi gerekliydi. Peki varlığını ve bağımsızlığını kurtarabilmiş olan Türk ulusunun yeni ulusal amacı ne olabilirdi? Hangi ulusal amaç, Türk ulusunu bu büyümeye ve güçlenmeye sağlıklı biçimde odaklayabilirdi?

Ulusuna duyduğu büyük sevgisi nedeniyle Türk ulusunun özünü çok iyi kavramış olan Atatürk, eşsiz bir tarihe ve kültüre sahip olan Türk ulusu için yalnızca “çağdaşlaşma”nın ulusal bir amaç olabilecek yeterlilikte olamayacağını biliyordu. Nasıl ki Atatürk kendisini çağdaş birisi olabilmek için değil, bir büyük ulusu ayağa kaldırmak için bu denli geliştirdiyse, Türk ulusu da kendisine amaç olarak çağdaşlaşmayı değil, seçse seçse yeni bir güneş olabilmek amacını seçebilir. Bu yalnızca Atatürk’ün görüşü değil, aynı zamanda bağrından Atatürk’ü çıkaran Türk ulusunun özüdür. Türk ulusunda bu özü görmeden konuşanlar, geçmişte olduğu gibi bugün de bulunmaktadır. Eğer ki artniyetten değilse, böyle konuşmak, Türk ulusunun özünü incelememesine, bu da demektir ki umursamamasına karşın, Türk ulusuna ilişkin ileri geri konuşma hakkını nasıl oluyorsa kendinde bulan talihsiz cahillerin işidir. Ve bu kişilerin zararları ise, artniyetli kişilerinkinden daha bağışlanası değildir.


ULUSAL AMAÇ YOLUNDA ATILMASI ZORUNLU ADIMLAR

İç ve dış etkilerin sonucu olarak çağın gerisinde kalmış olan Türk ulusunun Anadolu’daki çocukları, kendi cumhuriyetini kurduktan sonra, ulusal amacını, Atatürk’ün önderliğinde yeni bir güneş kimliğinde doğmak olarak belirlemiştir. Bu amaca ulaşabilmek için özündeki uygar yapıyı açığa çıkarması, özleşmesi gerekmekteydi. Özündeki uygar yapıyı açığa çıkarabilmesi için de öncelikle çağdaşlaşması gerekliydi. Çünkü insan, öncelikle yaşamla bütünleşmeli, yaşamı ve kendini keşfetmeli ki kendini ve yaşamın kendisini geliştirebilsin. Önce aydınlığa çıkmalı ki daha sonra karanlıkları aydınlatabilsin. Dolayısıyla çağdaşlaşmak, Türk ulusu için bir amaç değil, uygar özünü açığa çıkarabilmek ve ulusal amacına erişebilmek için yaşanılması zorunlu olan bir ortamdır.

Peki cumhuriyetini kurduktan sonra Türk ulusu çağdaşlaşmak için neler yapmalıydı? Öncelikle yönetimde, ekonomide, eğitimde, orduda ve herşeyde tam bağımsızlığı sağlamak gerekiyordu. Çünkü örneğin eğitimi başkalarının denetiminde bulunan bir ülkenin eğitim sistemi, binbir güçlükle düzeltilse bile en kısa sürede yeniden bozulup çürümeye mahkumdur. Tam bağımsızlık sağlanmadan kurulacak her düzen, kumdan kale gibidir, ilk dalgada yıkılacaktır. Bu nedenle çağdaşlaşmak yolunda ilk iş olarak her alanda tam bağımsızlık sağlandı. Daha sonra çağdaşlaşma yolunda bir takım devrimlerin yapılması, ekonomik kalkınmanın sağlanması, ulusun bireylerine yaşam sevinci kazandırılması, bilgi kapılarının halka sonuna kadar açılması ve yurttaşların yaratıcılık ve işgücünün önündeki engellerin kaldırılması gerekiyordu.

Türk halkına yaşam sevincini kazandırabilmek için yaşam damarları açılmış, yani sanatla uğraştırılmıştır. Dünyanın en mutlu insanı, başkalarına yararlı olabilen, üreten ve bu süreçte sanatla içli dışlı olan kişidir. Bu amaçla, Türk insanının üretmesi ve ürettiğinin tadına varabilmesi için gerekli koşullar sağlanmış, ulusuna ve yurttaşlarına yararlı olabilmek anlayışı kazandırılmıştır.

Türk ulusuna bilgi kapılarını açmak için, dünyada bir başka örneği olmayan Halkevleri ve Köy Enstitüleri kurulmuştur. Yine aynı amaçla çeşitli toplumsal devrimler yapılmış, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu kurulmuştur. Kızlar, erkeklerle birlikte eğitime katılmıştır. Çağdaş bir eğitim sistemi hazırlanmış, medrese, tekke ve zaviyeler kapatılarak eğitimde birlik sağlanmıştır. Demiryolları ile iller arası bağlantılar kurulmuştur ki bu aynı zamanda, iller arasında bilgi bağı kurmak, ulus bağını güçlendirmek demektir.

Yurttaşların yaratıcılık ve işgücünün önündeki engelleri kaldırmak için Halkçılık ilkesi benimsenmiş, “ulusun efendisi”nin yalnızca köylünün yani ülke için çalışanların olabileceği vurgulanmış, kadınlara eşitlik hakkı teslim edilmiş, karın tokluğuna ağaların topraklarını süren köylülerin kendi topraklarına ve özgürlüğüne sahip olması demek olan toprak reformu üzerinde uğraşılmıştır. O dönemdeki CHP’nin doğu milletvekillerinin çoğu toprak ağası olduğu için bu reform gerçekleştirilememiş olsa da, Halkevleri ve Köy Enstitüleri’nde yetişen köylünün ve halkın, önünde sonunda bu reformu zorlayıp gerçekleştireceği kesindi. Eğer ki Atatürk sonrası dönemde bu kurumlar, önce etkisizleştirilip sonra da kapatılmasaydı.


TÜRKİYE’DEKİ ÇAĞDAŞLAŞMA HAREKETİNE İLİŞKİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN İKİ KONU

Burada iki konuya özellikle dikkat etmek gerek. Birincisi, o dönemde sanki çağdaşlaşmaya ve devrimlere karşı çıkarılmış gibi anlatılan isyanlar, gerçekte çağdaşlaşmaya ve devrimlere karşı değil, Türkiye’nin büyümesini ve güçlenmesini önlemek için Batılı ülkelerin bir takım gurupları aldatması, kışkırtması ve desteğiyle çıkarılmıştır. Bunların hepsinin gerçekliği, kolaylıkla ulaşılabilecek, ibret dolu belgelerle kanıtlıdır.

Dikkat edilmesi gereken ikinci konu, çağdaşlaşmak, batılılaşmak demek değildir. Atatürk bir tek sözünde bile batılılaşmak dememiştir. Hatta bir cumhuriyet bayramı kutlamaları sırasında Amerikalı bir gazetecinin “Türkiye ne zaman batılılaşacak?” diye sorması üzerine son derece sinirlenerek, sertçe “Türkiye Cumhuriyeti maymun değildir (maymun: insanı, başkalarını taklit eden hayvan). Türkiye ne Avrupalılaşacak, ne de Amerikanlaşacaktır. Türkiye Cumhuriyeti özleşecektir” demiştir.
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi