Satranç dünyasında yerimiz neresidir ?
#1
Satranç dünyasında yerimiz neresidir ?

1976 da durum şöyleydi : UKD’li 70-80 oyuncu, UKD si çıkmaya aday 170-180 oyuncu ve ELO’lu birkaç oyuncu
Bugün itibarıyla UKD’li satranç sporcusu sayımız 30000 civarındadır. Bunların 1075’i ELO puanına sahiptir.

30 yıllık aradan sonra 2007’de satranç toplumuna ikinci girişimle beraber ve özellikle 2011’den itibaren bazı gerçeklerin farkına varmaya başladım.

Bu gerçeklerden bir tanesini aşağıda açıklamaya çalışacağım.
FIDE sitesinde ülkelerin en iyi 100 oyuncu listelerini inceledim. Bu listelerde Türkiye’nin yerinin gelecekte neresi olacağına dair kendi çapımda tahminde bulunmaya çalıştım. Gördüm ki, 33. sıradaki yerimiz geçici olup yakın gelecekte daha yukarılarda yer alacağız.

1990 ve sonrasında doğanlarla inceleme alanımı daralttım.
İlk 100 deki 1990 dan sonra doğanlar arasında Türkiye 2316 ELO ortalamasıyla 26. sıradadır.
İlk 100 deki 1990 dan sonra doğanlar arasında ilk 10 oyuncu dikkate alındığında Türkiye 2390 ELO ortalamasıyla 22. sıradadır.
Yeni yetişen gençlerle ilgili bu tablo Türkiye için başarımıdır ? Elbette başarıdır. Bu başarıya katkı sağlayan tüm yöneticilerin ve satrançseverlerin hakkını yememek lazım.
Bu başarı yeterlimidir ? Elbette değildir.

1990 sonrası doğan ilk 10 oyuncumuz iyi gidiyorlar fakat bu oyuncuların listeyi yukarıya sürüklemesi zordur. Daha alttaki oyuncular ilgililer, satrançseverler, sponsorlar tarafından desteklenmeli ve teşvik edilmeli ki, üstteki oyuncularımıza yaklaşarak onları zorlayabilsinler, onların ve kendilerinin gelişmesine katkı sağlasınlar.

Türkiye genelinde oyuncu sayısının artması güzeldir. Ancak tek başına yeterli değildir. Artan oyuncu sayısıyla beraber ELO’lu oyuncuların puanlarının yükselmesi, yükselişin kalıcı olması ve gelişmeye açık olması gerekir.

Çevremde gözlemlediğim kadarıyla ; ilköğretim öğrencilerine dönük çabalar, turnuvalar, çalışmalar çığ gibi. Fakat birçoğunda reklam kokusu var. Ya lise öğrencileri ? Öğrenciler büyüdükçe ilgi alanları o kadar fazlalaşıyor ve çeşitlilik kazanıyorki, satranca yer kalmıyor, zaman ayrılmıyor. İlköğretimde satranca başlayanların sayısı lisede hızla azalıyor.

İlköğretimde ve bazı üniversitelerde seçmeli ders olan satranç neden lisede seçmeli ders değildir ? Ders olabilmesi için çalışmalar yapılıyor mu acaba ? (Bu arada derslerin kimler, hangi ehliyetli kişiler tarafından verildiği konusuna hiç girmek istemiyorum. Aksi takdirde ineceğim dipsiz kuyudan su alıp dışarı çıkamadan boğulur kalırım. Yine de, ileride cesaret edip bu konuda yazmayı düşünüyorum.)

İlköğretimden yetişen oyuncuların satrancı bırakmadan gelişerek devamlılıkları sağlanmalıdır. Liseye satrancı aktarabilirsek günübirlik, saman alevi gibi olan istek ve başarıların yerini devamlı ve gerçek başarılar alacaktır. Çalışmaların lise öğrencileri için yoğunlaşması verimliliği artıracak ve başarıyı kalıcı yapıp hızlandıracaktır.

Satranç bir takım sporudur. Tek tek, bireysel olarak değil, topyekün gelişmek isteyen için takım sporu olmak zorundadır. O takım oyuncu, aile, okul, sponsordan oluşmalıdır. Bu takım hangi hedeflere doğru yöneleceğini bilmeli ve herkes üzerine düşen vazifeyi yapmalıdır. Bunlardan birisi çekildiği zaman takım işlevini önemli ölçüde yitirir, ilerleyemez. Satranç oyuncu, aile, okul, sponsor tarafından takım sporu olarak kabul görürse, işte o zaman sağlam adımlarla gelişme yolunda ilerleriz.
Ara
Cevapla
#2
Bu güzel analiz için Feti Bey'e teşekkür ediyorum.
Başlığı görünce aklıma ilk gelen şey, son Avrupa Şampiyonasında aldığımız kötü sonuçtu.
Genç oyuncuların reytingindeki yükseliş, gerçekten kayda değer. Son yıllarda ismini bir çırpıda sayamayacağımız kadar çok flaş oyuncu yetiştirdik. Mevcut federasyon yönetiminin büyük destekleri ve finansmanı, çıtayı yükseltmiştir. Bu oyuncular desteğin eseridir.
Ne var ki bunların önüne doğru hedefler konmadı. Satranç öncelikle bir spordur ve sporda haddinden büyük hedefler koymak, oyuncularda daimi başarısızlık duygusuna neden olabilir.
Daha makul, daha gerçekçi çıtalar konursa bu hedeflere ulaşılması kolaylaşır.
Kuvay Bey'in başka bir başlıkta belirttiği gibi, 1500'lük bir çocuğa "hadi bakalım 2500'lük adamı yen." demek tecrübeyle değil, yıkıcı bir mağlubiyet hissiyle sonuçlanır.
Vizyon olarak olimpiyat şampiyonluğu hedefi koymak doğrudur, ama bunun çizgisini yıl olarak belirlemek (2012, 2016 veya 2023 gibi) sporcunun haddinden fazla strese girmesine neden olur. Spor psikolojisi ile ilgilenmiş bir kişi ve 10 yıllık bir antrenör olarak burada size sayısız örnekler verebilirim, gerek yok.
Yıl çizgisini çektiğinizde ve oyuncular o çizginin altında kaldığında transfere yöneliyorsunuz. Oysa buna gerek yok. Oyuncular yavaş yavaş gelişiyor. Moral-motivasyonla ve fazla germeden atıyorum, 50. sırada başladığınız bir turnuvayı 20. sırada bitirebilirsiniz. Ama aşırı hırs yaparsanız sonuçlar yıkıcı olur, bunu son Avrupa Şampiyonasında gördük, maalesef.
Esas soru şu: Ya transferler de beklentinin altında kalırsa? O zaman kadrodan kesilen oyuncuları sonraki etkinlikler için nasıl motive edeceksiniz? Bir başka pencereden bakarsak, kısa bir süre sonra ilişiğinizi keseceğiniz transfer oyuncuya ne diyeceksiniz?

Başa dönersek, 10-15 yıl önceki kabuğumuzu kırmış bulunuyoruz, aynı destekle 10-15 yıl sonra çok daha iyi bir sıralamada olacağız. Yeter ki sabırlı davranalım ve zor yetişen genç yeteneklere karşı anlayışlı ve hoşgörülü olalım.
Ara
Cevapla
#3
Düzeltiyorum.
Dünya sıralamasında 33. değil, artık 32. sıradayız.
“Yakında daha yukarılarda yer alacağız” görüşüm doğrulanmıştır.

İlk 10 sıradaki sporcularımızın affına sığınarak gelişmeleri hakkında yorum yapmak istiyorum. Benim yapacağım sadece rakamları, grafikleri yorumlamaktır. Yoksa, sporcularımızın oyun güçlerini, hedeflerini, çalışma metodlarını, onlara destek verenleri eleştirmek ve yorumlamak haddim değildir. Bu konulardan fersah fersah uzaktayım.

-Suat Atalık : Bazı çevrelerin demotivasyonuna rağmen belirli bir seviyedeki gücünü korumaktadır. Düşüşler olsa da yükselebileceğini göstermektedir.
-Dragan Solak : Gelişmesi devam etmektedir. Grafiği yukarıya yöneliktir. Bazen iniş çıkış farklarının fazla olması düşündürücüdür.
-Mikail Gurevich : Uzun vadeli düşüşü devam etmektedir. Grafiğinin yukarıya dönmesi düşük ihtimal olarak gözükmektedir.
-Barış Esen ve Mustafa Yılmaz : Geleceğimizin ümitleri istikrarlı ve güçlü yükselişlerine emin ve sağlam adımlarla devam etmektedirler
-Alexander Ipatov : Gelişmesi ve grafiği yukarıya yöneliktir. Genç ümidimizin Türkiye’de kalıcı olmasını temenni ederim.
-Ekaterina Atalık : Kadınlararası en yüksek ELO ya sahip sporcumuz 2011 de ilk GM normunu alarak erkeklerle de baş edebileceğini ispat etmiştir. Düşüşleri olsa da gidiş yönü yukarıya doğrudur.
-Emre Can : Durağan bir sporcumuz. Yükselişini engelleyenin ne olduğunu merak etmekteyim. Antrenörünün Emre’yi olimpiyatta her yönüyle motive ederek başarılı olmasını sağlayacağını ümit ediyorum.
-Mert Erdoğdu : 2009 da 2 GM normu alan sporcumuzun neden durduğunu bilmiyorum. İsteği mi az, isteğini mi azalttılar ? Eğer varsa, her iki sorunu da çözmek ilgililerin vazifesi olmalıdır.
-Kıvanç Haznedaroğlu : Antrenör olduğuna göre gelişmesinin durmasını ve geriye gitmesini doğal karşılamak gerekir. Eminim, şu anda yaptığı iş aktif oyuncu olmasından daha faydalıdır.

Şimdi ; yukarıda yazdıklarımdan hareketle farklı bir yorum daha yapmak istiyorum.
Olimpiyat erkek takımımızda neden Suat Atalık yoktur ?
Olimpiyat kadın takımımızda neden Ekaterina Atalık yoktur ?

-Güçleri, tecrübeleri yeterlidir, yeterinden fazladır.
-Tam bir satranç ailesi olarak birbirlerini motive etmeleri, yardımlaşmaları diğerlerine göre daha kolay, daha anlamlı ve olumludur.
-Takımlarda yer alamayacak derecede kişisel kusurları olduğunu sanmıyorum.
-Yönetimle sorunlar yaşamaları takımlarda yer almalarını engelleyecek bir durum olmamalıdır.

Yönetimle aralarında her ne çekişme olursa olsun, dışarıdan bakıldığında Atalık ailesinin takımlarda yer almayışlarının anlaşılır, mantıklı bir açıklaması yoktur.
Atalık çifti kaprisli de olsa, inatçı da olsa, başka hataları da olsa Yönetim onları satranç ailesi kavramı kapsamında kucaklamasını bilmelidir. Atalık’lar kime ne zarar verdiler ki cezalandırılmaktadırlar ? Vatandaş olarak bilmek istiyorum. Bilmediğim sürece, güçlü oyuncularımızın takımlarda yer almamasından dolayı olimpiyat takımlarımız daha alt sıralarda yer alırsa buna sebep olanları affetmeyeceğim.

Takımlarımız Yönetimin takımları değildir. Türkiye’nin takımlarıdır. Dolayısıyla, Türkiye takımlarının olimpiyatlarda üst sıralarda yer alması vatandaş olarak benim isteğim ve onları üst sıralarda görmek benim hakkımdır.

Öneri : Olimpiyatlar ve buna benzer organizasyonlarda Türkiye’yi temsil edecek sporcularımızı seçecek bir kurul olmalıdır. Bu kurul, isteyen tüm UKD li ve lisanslı satranç sporcularının oylaması ile seçilmelidir. Böylelikle, kişisellikten ve çıkar çatışmasından uzak olarak hak eden sporcularımız takımlarımızda yer alabilir. Böyle bir kurul varsa önerimi geri alıyorum.

Bu arada, olimpiyat takımlarımızı kimin veya kimlerin seçtiğini merak ediyor ve bilmek istiyorum.
Ara
Cevapla
#4
Bu konunun iyi analiz edilmesi kolay değil. 2 şeyi kaçırmamak lazım:

1) Bir ülkenin dünya üzerindeki konumunu belirlemede, lisanslı oyuncu sayısı veya satrancın ilkokullarda yaygınlığı sağlıksızdır. Konumu üstyapıdaki oyuncu belirler.

Bu çerçevede Türkiye'nin yurtdışındaki konumu Suat Atalık'la özdeştir.

2) Mevcut Federasyonun satrancı tabana yayması konusu fazla idealize ediliyor.

Satrancın tabana yayılması, altında bir genel bir satranç kültürü olmadığı sürece -ki yok- Türkiye'nin dünya üzerinde bir yere gelmesini sağlamaz.

Geçmişte bu ülkede liselerarası satranç turnuvalarının mükemmel bir düzende oynandığı 80'li yıllarda, ciddi bir satranç kitlesi vardı ve elitti. Unutmayalım, Suat Atalık'ın çıkış noktası liselerarası satrançtı.

Genç düzeyde çok ciddi oyuncular yine yetişiyordu hatta yetenek ve vizyon olarak bugünkü kaliteden yüksekti (o yıllarda informator dışında data, devlet desteği ve eğitimci yoktu. Bu gerçeğe rağmen).

Kişisel görüşüme göre şimdi adı hatırlanmayan Haldun Ünalmış''tan, Çetin Sel'e, Murat Pamuk'tan, Fatih Atakişi'ye kadar çok yetenekli oyuncu potansiyeli geldi geçti. Ama işlenemedi.

Bugün dünya üzerindeki konumu belirlemek için sadece GM sayısı veya lisanslı ortaokul öğrenci sayısı üzerinden gidilirse, sadece istatistiksel bir yoğunluk ölçümü yapılmış olur.

Ama şu gerçeği değiştirmez, bizim top elite düzeyinde (2700 üstü diyelim) hiçbir zaman bir oyuncumuz olmadı. Wijk An Zee A grubuna asla davet alan oyuncumuz olmadı.

Ali Nihat Yazıcı Federasyonunun satrancı tabana yayması ise yetenek keşfinden ve satrancı yaymaktan çok, aslında fakir bir spor olan satranca eğitimci, hakem, yönetici, danışman, yazılımcı gibi istihdam kaynakları sağladı.

Bir olguyu bin kişi ile sınırlı tutarsanız buradan gelecek gelir dardır. Bunu bir milyona yayarsanız genişleme efekti yapar, kendi ekonomosini doğurur.

Satrancın ana okullarına girmesi diyelim mesela: Bu, ileride elit klas olacak bir oyuncu bulmaktan çok (lüzumsuz bir yatırımdır o da ayrı konu) ülkedeki binlerce ana okuluna onlarca eğitmenin gidip para kazanması sonucunu sağlar.

Bundan pano satan, yazılım satan, hakemlik yapan, kitap satan, turnuva için çalıştırıcılık yapan onlarca fert fayda sağlar. Bu ayıp değildir tabii de bunun ülkeyi kalkındırmayla alakası yoktur. Bir sportif saha içerisinde, ekonomi ve gelir kaynağı yaratma manası vardır.

Ali Nihat Yazıcı'nın satrancı tabana yayıyoruz söylemi haklı olabilir ama dayandığı iddia biraz yalan. Çünkü dayandığı iddia dünyaya yetenekli kuvvetli oyuncular sunacağız.

Son dönem federasyonun yaptığı mesela 1400 gücündeki kişilerin ilkokul öğrencilerine hocalık yapmasını sağladı. 2000 eşiğinde kalmış kişilerin milli takım düzeyinde belletmen veya tercüman veya hoca olabilmesini sağladı. Kuralları bilmeyen onlarca ev hanımının veya çocuğun hakem olmasına imkan tanıdı.

Türk satrancının en güçlü olduğu ama sıçrayamadığı dönem 1970-1990 arasıdır. O dönemdeki oyuncu kuvveti bana kalırsa günümüzde yatırım yapılan oyunculardan yetenek olarak daha fazlaydı.

Hindistan'da satranç Anand'dır. Filipinler'de Torres. Türkiye'de Atalık.

Atalık'ın dünya üzerindeki sıralama yeri, şimdilik Türk satrancının yeridir.
Ara
Cevapla
#5
Sayın Jojo,
Eksikleri ve sorunları anlattınız.Ama çözüm önerisi sunmadınız!Bundan sonrası için ne yapalım?Örneğin Satrancı bırakalım mı?Ben Selçuk Aydın'a hiç yanıt vermesem uygun mudur?UKD si 1200 olanlar Hoca olmuşsa onların Hocalık lisansını iptal mi edelim?Bu forumda hiç yazı yazmasak daha akılcı bir yaklaşım sergilemiş olur muyuz?
Yazınızın ana fikrinde Ülkenin bulunduğu düzeyi ilk büyükustasının bulunduğu düzey ile göstermenizin ne anlama geldiğini en azından ben anlayamadım.2600 düzeyine gelmiş Büyükustanın bulunduğu yer,kendisine aittir.Atalık ile Türkiye adına oynayan yabancı oyuncuları hesaba katmazsak,Ülkenin usta oyuncularının kuvvet ortalaması çok daha aşağıdadır.Biz "bu ortalamayı yükseltebilir miyiz?"diye fikir alışverişi yapıyoruz.Yanlış mı yapıyoruz?Boşuna uğraşıyorsak çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü özür dileriz.Siz,birilerinin Satrancın tabana yayılmasını idealize ettiklerini vurguladınız.Konuyu bilenler tabana yayılmanınyeterli olduğunu düşünmüyor.Ustalığın gelişmesinin ve yukarı doğru yükselmesinin hedef olması gerektiğini bilenler var.Hangi TC vatandaşı satrançcıların oluşturduğu Piramid şeklindeki yapının silindir şekline dönüşmesini ve zirvede kalabalığın ayakta durabileceği bir alan olmasını istemez?Bize çözüm önerin!Üzerinde düşünelim!Çözüm hiçbir zaman olmayacak diyorsanız,Satrancı bırakalım!Hiç değilse Elo ortalamamız yükselsin!
Ateş Ülker
Ara
Cevapla
#6
Ateş bey merhaba,

Yazıyı yazarken bir çözüm verme gereği duymadım. Satrançtaki yerimiz konusu yönetici düzeyinde çözüm getirilmesi gereken bir sorun bence hatta bir yönetici için tek sorun. Yöneticilere bunun için imtiyaz, yolluk, huzur hakkı, yurtdışı imkanları veriliyor.

Biz satrançseverlerin (veya benim) Türk satrancını yükseklere çıkarma derdimiz ve misyonumuz yok.

Ha tabii Türk satrancı iyi noktalarda değil diye veya benim yazıda çözüm yok diye oynamayı bırakmayın, oynamak iyidir. Polemiğe girenlere de fazla takılmayın bence :wink:

Diğer taraftan bu sorunun çözümü akademik çalışma gerektirecek nitelikte. Örneğin Rusya'da 1950'lerden sonra oluşturulan sisteme bakarsak satrançta en üst noktaya gelmenin bir üstyapı çalışması olduğunu görebiliriz.

Bugün de elit oyuncuların en üst noktaya çıkmasında bilinen metod, yetenekli oyuncuyu keşfedip üstyapı hocasına teslim ederek, el yapımı terzilik gibi oyuncuları işlemek üzerine; sporu tabana yaymak değil (sporu tabana yaymak ayrı bir fayda ama o sporu dünya çapında yapacağını garanti etmez. spor kültürünü yayar).

Bu atletizmde de böyle.

Türkiye'de ciddi bir eğitimci sorunu var. Şu anda satranç sadece velilere sunulan bir promising (vaat etme) ve göz boyama üstünden gidiyor. Bu velilerin % 99'u 10 yıl sonra hiçbirşey hatırlamayacak ama verdikleri paralar üzerinden bir ekonomi yaratılmış oluyor. Fazlası değil.

Ülke satrancının yükselmesi birçok faktörle ilgili. Bulgaristan veya Ermenistan gibi bize göre daha az nüfuslu ve aslında çok fakir ülkelerin ilk 100'e birçok oyuncu sokabilmesi ve bunu yıllardır istikrarlı yapması üzerinde durulabilir (evet Bulgaristan'da bu işi özel okullar üzerinden 1500'lük eğitimcilerle yapmıyorlar).

Diğer taraftan Türkiye'nin bulunduğu yer ile Suat Atalık'ın olduğu yeri ilişkilendirmem maalesef doğru. Bana Norveç satrancını söyleyin dediğimde Magnus Carlsen diyeceksiniz. Profesyonel sporlarda ülkeler sporcularının arkasından gelirler çünkü, ülkeyi sporcusu üzerinden aklınıza kazırsınız.

Andy Murray üzerinden İskoçya'da tenis oynandığını bilirsiniz. Kayakta Alberto Tomba'dır, İtalya değil; bisiklette de Lance Armstrong'u tanırsınız, ABD'yi bir bisiklet ülkesi olarak değil.

Atalık dışında kalan oyuncu düzeyine bakıp da durumun aslında perişan olduğunu görmek kötü tabii ama siz bir hekimsiniz, tedavi öncesinde teşhis yaparsınız. Teşhis hoş olmayabilir, hastanın görünen fiziki durumu ile uyumsuz olabilir. Yine de hekimin görevi objektif olarak bu teşhisi yapmaktır. Tedavi sonra gelir.

İstanbul'da Nişantaşındaki bir okuldan kalkınma başlatılamaz. Ekonomi yaratılır. Eğer çözüm istiyorsanız, nacizane (ve sizin tecrübenize saygı da duyduğumu belirterek) bu işleri fakir ama kültürlü doğu bloku ülkelerinin nasıl yaptıklarını inceleyerek başlamayı önerebilirim.

Kulağa hoş gelmese de bir diğer çözüm Atalık'ın turnuva ve çalışma imkanlarını arttırmak olmalıydı. Ama geç kalındı.

Bu arada UKD'si 2000'in altında olanların hocalık lisanslarının iptal edilmesi fena fikir değil 8)
Ara
Cevapla
#7
Mister Mojo size katılamıyorum malesef

Kültür işi altyapısız olmaz
Federasyon altyapı için uğraşıyosa bi bildiği var
Adamlar işkembeden sallamıyolar
Göle maya çalmıyolar, harbiden bi bildikleri var

Rusyada satranç üstyapı ile bu noktadaymış
Yesinler

Rusyada ALTYAPI o kadar güçlü ki her evde her kafede
her okulda satranç oynanır orda
Gidin de görün
Adamların altyapı çalışmasına ihtiyacı yok ki
Ermenistanda durum aynıdır
Bulgarlarda da öyle
Adamlar birbirine ziyarete gidince
oturup satranç oynar
Hemen her şehirde satranç parkları var
Almanya da öyle Norveçte de öyle

İtalyan adam kayakta bir numaraysa sebebi şudur:
adamların karlı dağlarında
beş yaşındaki çocuklar kayaktan inmez
Senin diğer örneklerine bir bir girip de milletin kafasını
şişirmeyeceğim
Ama tamamının sebebi de altyapı meselesi

Bizde satranç ortalama insanın gözünde "HARAM" bişey bi kere
Önce bunu kırmak lazım. Nasıl kıracaksın
Çocuklara satranç öğreterek. Sevdirerek. Zamanla

Atletizm ya da yüzme filan için de benzer şeyler var
Adam kızım mayo giymesin diye yüzmeye göndermez
Oğlum light olacak diye atletizm yaptırmaz
Ama güreş dedim mi o yiğitlik meselesi, halter dedim mi
güç meselesi. O zaman işler değişir. Oğlan kız farketmez
Bizde birşey haramsa ya da yiğitliğe delikanlılığa ters
bişeyse o şey gelişmez, güdük kalır, kalmaya mahkum olur

Şimdi şunu deyin hele:
Tohum atmadan hasat yapabilir misiniz?
Kimi eleştiriyosunuz
Sonra da "ben çözüm üretmek zorunda deilim"
diyip kenara kaçıyosunuz
Bamya kadar aklı olanlar yazdıklarınızın kastını anlıyo aslında.

Bir de şunu da demek lazım.
Suat beyefendi milli takıma niye alınmamış?
Federasyondakiler akşam rüyaya yatmışlar, sabah kalkınca
"Rüyasını gördük şu Suat'ın icabına bi bakalım!" mı demişler
Durup dururken mi olmuş herşey?
Suat efendi masum kedi yavrusu mu? Hiç mi kusuru yok?
Ben yazdıklarını okudum, bol bol üfürük
İmzalamadığı o taahhütnameyi verin ben koynumda muska diye
taşırım. Neyini beğenmemiş?
Hangi cümlesine rahatsız olmuş da imzalamamış?
Başka ne demişler de ne yapmışlar da takımdan atılmış?
Açıklayın da bilsinler
Ara
Cevapla
#8
MuratOzertunc Nickli Kullanıcıdan Alıntı:İmzalamadığı o taahhütnameyi verin ben koynumda muska diye taşırım. Neyini beğenmemiş?

Big Grin

Ama paradoks da bu zaten. Koynunda muska diye taahhütname taşıyacak adamı 1500 ELO üzeri turnuvaya çağırmıyorlar.

2600 düzeyine gelip dünya üzerinde söz sahibi olan adam da koynunda muska taşımıyor.
Ara
Cevapla
#9
Bu mizah içeren atışmalar arasında güzel düşünceler de zikrediliyor.ancak yazının başlığı sadece ,Türkiye Satrancının bulunduğu yeri sorguladığından ,kanımca büyük ilgi uyandırmıyor.İsterseniz bir başka kutuda "dikey gelişme nasıl hızlanır?"başlığı altında çözüm önerilerimizi,projelerimizi ortaya koyalım!
Ateş Ülker
Ara
Cevapla
#10
Mojo Jojo Nickli Kullanıcıdan Alıntı:
MuratOzertunc Nickli Kullanıcıdan Alıntı:İmzalamadığı o taahhütnameyi verin ben koynumda muska diye taşırım. Neyini beğenmemiş?

Big Grin

Ama paradoks da bu zaten. Koynunda muska diye taahhütname taşıyacak adamı 1500 ELO üzeri turnuvaya çağırmıyorlar.

2600 düzeyine gelip dünya üzerinde söz sahibi olan adam da koynunda muska taşımıyor.

Ben o tahhütnamede inat edecek bir tek kelime görmedim
varsa söyle de bilelim.
her Türk vatandaşı onu imzalar
Adam "vay bana bunu zorlan imzalatıyolar" diye feryat figan etmiş
Sonra da birileri çıkıp arkadaşın kuyruğundan ayrılmıyolar.
Suat efendi muska taşımıyor olabilir, ben de taşımam zaten

"Birşeyi koynunda muska diye taşımak" deyiminin ne demek oldunu öğrenmelisiniz Azıcık kültür.

Lafı alakasız yerinden alıp çarpıtarak "üstyapı lazım" gibi "öneri yapmak benim işim deil" gibi "çoluk çocuğa satranç öğretirseniz ancak para kazanırsınız uzun vadede bi halt olmaz" gibi manalara gelecek anlamsız lafları millete unutturmaya çalışmayın.

Burada insanlar satranç için ne yapalım diye dertleniyor
sen çıkmışsın Suat efendi için ne yapalım derdindesin

Kıvırıyorsun yani
Kıvıracaksan da 360 derece kıvır ki sonuçta millet açını yönünü anlamasın...
Ara
Cevapla
#11
Ateş Ülker Nickli Kullanıcıdan Alıntı:Bu mizah içeren atışmalar arasında güzel düşünceler de zikrediliyor.ancak yazının başlığı sadece ,Türkiye Satrancının bulunduğu yeri sorguladığından ,kanımca büyük ilgi uyandırmıyor.İsterseniz bir başka kutuda "dikey gelişme nasıl hızlanır?"başlığı altında çözüm önerilerimizi,projelerimizi ortaya koyalım!

Ateş bey, başlık soru içerdiğinden, cevap yazarak görüş bildirmeye çalıştım. "Bir ülkedeki satrancın dünya üzerindeki yeri, elit düzeydeki oyuncusunun yeri ile konumlanır" diyerek son kez özetleyeyim.

Evet, çözüm muska takmakta değil, dikey gelişmede. Ama onun da alt çözümü, ismini telafuz ederken zorlandığımız orta karar satranç oyuncularını can havliyle getirip milli takım oluşturmak değil.

Kaldı ki "ben yıllardır alt yapıya yatırım yaptım, yetenek avcısıyım, satrancı tabana yaydım, milli takımı da 8 yaşına indirdim" gösterişi ile beyin yıkayıp, sonra İş Bankası Sponsorluğu kaçacak korkusuna devşirme milli takım kurmak da bambaşka bir çelişki.

Türkiye'de 5-10 yıldır yutturulan yatay gelişme tamamen illüzyon. Ipatov'u milli takıma sevinç çığlıkları ile getiren bir başkan ve yönetim, sadece bu tasarrufu ile bu projenin rezil rüsva olduğunu fiilen itiraf ediyor.
Ara
Cevapla
#12
Mojo Jojo kimmiş diye baktım meraklandım
bi çizgifilim kahramanıymış
Enteresan isim
Begendim
Çok begendim
Sayın Mojo size söylediklerimi geri alıyorum
PuwerPoff ne derse dogru der.

Saygı.

http://powerpuff.wikia.com/wiki/Mojo_Jojo

Bu arada Türkiyemizin yerini ölçmeye gerek yok, yeri belli zaten
Bu başlık amacı Türkiyenin bu yeri konusunda ne yapabiliriz...

Benim bir iki fikirlerim var ama zamanı gelince paylaşırım
Şimdi ortalık çok bulanık
Ara
Cevapla
#13
Gerek Mojo Mojo, gerekse Murat Bey, çok güzel tespitlerde bulunmuşlar.

Kısaca görüşlerimi belirtmek istiyorum:
Altyapıya verilen önem, ileriye dönük bir hamledir, faydaları şimdi değil, daha sonra görülecektir. Mojo haklı bir yöne dikkat çekiyor, antrenör kalite(siz)liğine. Bu işten haksız kazanç sağlayanlar vardır, doğru. Ama kazanç sağlayanların birçoğu, ciddi emekler sarf etmektedir. Bunu yabana atmamak gerek. Murat Bey bunu ifade ediyor.

Suat Atalık milli takımda, hem de birinci masada yer alması gereken elit bir oyuncudur. Mojo'nun ifade ettiği üzere, bizi olduğumuzdan çok daha iyi temsil eden elit bir büyükustadır. Ne var ki Murat Bey'in tespiti doğrudur. Sayın Atalık sadece bu yönetimle değil, önceki federasyon yönetimleriyle de çeşitli sorunlar yaşamış, Bosna-Hersek formasını Türkiye formasına tercih etmiştir. 2000 İstanbul olimpiyatları öncesi yaşanan gelişmeler hatırlanmalıdır.

Ipatov transferi davullu-zurnalı yapıldığında ise ortaya çelişkili bir durum çıkmıştır ve federasyon, önceki hamlelerine uygun olmayan bir adım atmıştır. Mojo burada haklıdır.

Yazışmak üzere, sevgi ve saygılarımla.
Ara
Cevapla
#14
Sevgili arkadaşlar

Forumda yazmaktan epeydir kaçınıyorum, yazmaktansa okumak bazen daha keyifli olabiliyor. Altında çok boş yazılar olan başlıkların yanında bu konu bizi çok sardı, çok önemli, değerli tespitler gördüm. Dayanamadım ben de yazayım dedim.

Başlarken bazı yanlışları düzeltmek istiyorum.

1- Rusya'da herkes satranç bilmez, oynamaz! Biz demirperde zamanında hep öyle zannederdik. 1998 Olimpiyatı için hakem olarak Kalmukya'ya gittiğimde çok şaşırmıştım, görevlilerin çok azı satranç biliyordu. Derken üç yıl sonra kısmet böyleymiş, eşimi Rusya'dan buldum. O da satranç bilmiyor, kayınbiraderim de, kaynanam da. Kayınpederim satrancı gençken çok severmiş, dikkat etmezsem bazen zorladığı oluyor.

2- Satrancın en prestijli olduğu ülkelerden birisi de Türkiye'dir. Sadece spor olup olmadığı konusunda itirazlar görebilirsiniz, ama medyada, siyasette satranca hep entellektüel derinliği olan, değerli ve saygıdeğer bir düşünce faaliyeti olarak bakılır.

3- Son 8 yılda verilen antrenör kursları ile keşke 1400 seviyesindekilere antrenör lisansı verilmiş olsaydı. Bu belgeyi alanların %10'u bile bu seviyede değildir.

4- Taahhütnameyi milli olmayan bir sporcudan istemek “seyahat özgürlüğüne” aykırıdır. O zaman Murat Bey de yurtdışına çıkarken devlet taahhüt istesin, “ağzımı kapalı tutacağıma, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına, yüksek menfaatlerine ters bir şey yapmayacağıma, .. vs vs. Hatta madem satranççısınız ve madem bu taahhüdü sevdiniz, her yurtdışı yaptığınızda TSF'ye bu taahhüdü verin.

Benim fikirlerim ise:

Satrancı yaygınlaştırmak TSF yönetiminin marifeti/başarısı değildir, hiç bir zaman da olmadı. Eskiden devletin bütçesi elimizde değildi, satranç çok yaygınlaşmıyordu. 1992'den itibaren devlet parası ile satranç takımı ve saat alınıp, illere verilmeye başlandı. Bu sayede satranç daha kolay ulaşılır oldu. Oldu ne oldu? 75 milyon içinde satranç oynayan yüzbin var yok. Bu mu yaygınlaşma?

Okullarda ders olarak verilmesi de federasyon marifeti değildir, federasyon zaten olacak bir şeyi bir kaç yıl öne çekebilmiştir. Ama altını dolduramamıştır. Satranç bilmeyen onbinlere “antrenör” belgesi verilmiş, tamam verilsin, ama bunların gelişimi önemsenmemiştir. Şu anda satrancı doğru dürüst oynamayı bilmeyen onbinler ilköğretim çocuklarına satranç öğretir gibi yapıyorlar.

Önceki TSF yönetimlerine göre Ali Nihat Yazıcı ekibinin marifeti satranç ekonomisi oluşturmak olmuştur. Lakin bu ekonominin satrancın tabanındaki yöneticilere hayrı yoktur, üst seviye sporcularımıza hiç yoktur. Bu ekonomi sayesinde genç büyükustalarımızın gelecek endişesi kalmamıştır diyebilir miyiz? Bu ekonomi, TSF ve yöneticilerinin diğer dünya federasyonlarına göre daha gösterişli ve güçlü görünmelerine yaramaktadır, o kadar.

“Büyükustalarımız çıkıyor, eskiden yoktu” deniliyor. Olmadığı devirde veya sadece Suat Atalık'ın olduğu devirde dünyada 100-200 büyükusta vardı. Bugün GM sayısı 1367 görünüyor, üç beş tanesi de bizden olsun değil mi? TSF'nin kurulduğu 1992'de 2530 ELO ile dünyada ilk 100 içine giriliyordu, bugün ilk 500'e girilemiyor. Ne zaman bu sözü duysam, “eskiden bu yolda asfalt yoktu” lafı aklıma gelir. Yani düzgün bir kaldırımı, kaldırımda ağaçları, çiçekleri hak etmiyor muyuz?

Çok şükür üç adet yetenekli kızımız çıkmış (Betül, Kübra, Zehra), satrancı bırakmamışlar, azmetmişler en nihayetinde WGM, WIM olmuşlar. Koca Türkiye'de başka yetenek yok mu? Hiç başka yetenek çıkmıyor mu ki, bu federasyonumuzu zor durumda bırakıyorlar. Kadın satrancının ne durumda olduğunu görmüyor musunuz?

Bu kadar bütçe, bu kadar devlet desteği ile son 10 yılda bizim en azından dünyada ilk 20 içine girip, ilk 10'a doğru gelişiyor olmamız lazımdı. 10-12 yıl satrançta az bir zaman değil, o kadar yıl önce okumayı yeni söken ve satrancı yeni öğrenen 7 yaşındaki yetenekler, iyi bir program, iyi bir destek, iyi bir yönetim ile çoktan büyükusta olurdu. Bugün GM olan gençlerin hepsi de Ali Nihat Yazıcı başkan olduğunda zaten göz önünde olan, kendi yaşlarının en parlak çocuklarıydı. Bu çocukların rakibi, denktaşı yok muydu? Onların da gelişmesi sağlanamaz mıydı? Ali Nihat Yazıcı başkan olduğunda yeni umudumuz Aleksandr Ipatov 7 yaşındaydı, farkında mısınız?

Türkiye'nin yerini Olimpiyat derecelerinde arayabiliriz. 1992 sonrası dağılan SSCB ve Yugoslavya ülkelerini de dikkate alırsak en iyi derecemiz 1992 Manila (37.lik) ve en kötü derecemiz 2002 Slovenya (76.lık) olarak gerçekleşmiştir. 1980 yılından bu yana tüm olimpiyatları listeledim, bu aralarda geziyoruz. Şimdiki başkanımız Ali Nihat Yazıcı geldiğinden beri alınan derecelerimiz, 76, 50, 38, 36, 45 olarak gerçekleşmiştir. Yani buralarda yeni bir şey yok.

Türkiye yetenek açısından fakir bir ülke ki, devşirmelere yöneldik, oradan Olimpiyat başarısı bekliyoruz şimdi. İstanbul'da ilk 20'ye girsek sevindirik olacağız değil mi?

Gerçek gelişme varsa bana onu gösterin.
Ara
Cevapla
#15
Yorum katmayacağım.
Sadece resmi rakamları ve grafikleri yazacağım.
O nedenle kimse yazdıklarıma sataşmasın lütfen.
Bu rakamları ben uydurmadım. http://www.sponsorluk.gov.tr 'den aldım. Resmi bir kaynak.
En sonunda da sadece bir iki soru soracağım.

(1.TESPİT)
Şu aşağıdaki linkte Spor Genel Müdürlüğü'nün 2012 yılında harcamayı planladığı paraların bir listesi var. Yaklaşık 300 Milyon TL harcanacak veya harcandı.
Yüzme var, atletizm var, tenis var, var oğlu var.
Ama satrançla ilgili bir şey yok, ya da ben göremedim.

http://www.sgm.gov.tr/sdsd/SPOR%20TES%C4...%C4%B0.pdf

(2.TESPİT)
Aşağıdaki grafiğe göre 2001'den beri Satranç 5 Milyon TL'den fazla sponsorluk alarak 3.lük sırasına yerleşmiş görünüyor.

g-3.jpg

(3.TESPİT)
Aşağıdaki grafiğe göre Satranç en fazla sponsorluk sözleşmesi yapılan 2.spor dalı olmayı başarmış.

g-6.jpg

(4.TESPİT)
2001'den 2011'e kadar toplam sponsorluk gelirleri sdürekli artmış.
Ama 2012'de ciddi, hem de çok ciddi bir düşüş var. (ilk 5 ayın rakamları var ama yine de yıl bazında bile baksanız belirgin bir düşüş yaşanmış.

g-5.jpg

(SONUÇ)
Sponsorluk bakımından satranç neredeyse ilk ona giremeyen tüm spor dallarının toplamı kadar sponsorluk geliri elde etmiş.
Ama kazanılan kupa ya da başarı ile karşılaştırmasını yapamadım çünkü elimde veri yok.

Yani mesela Atıcılık 35.sırada, ve on yıldır toplam 75bin TL sponsorluk alabilmiş ama bir ay önce Avrupa ikincisi olduğumuzu iyi biliyorum.
Veya Halter on yıldır toplam 210bin TL para toplayabilmiş, yıllık 21bin TL eder, yani Türkiyedeki tüm Halterciler toplam olarak ayda ortalama 1750 TL sponsorluk geliri elde edebiliyorlar. Ama son on yılda kazanılan madalyaları birisi araştırmalı bence.

Bunun yanında satrançta son on yılda 5.8 milyon TL sponsorluk geliri elde edilmiş. 3.Sıradayız.

(SORULAR)

(Soru 1)
Spor genel müdürlüğü Satrancı neden hiç ama hiç önemsemiyor görünümünde? Yatırımların içinde mesela Mersin'de 8 Kortlu bir tenis kompleksi var. Toplam bedeli 25 Milyon TL, bu yıl 13 Milyon TL harcanacakmış. Bir tane Tenis madalyamız var mı acaba?
Tenise harcanan para OK, ama satranç için bunun onda biri neden harcanmamış?

(Soru 2)
Son devlet teşviklerini araştırdım özel sektörün spora yapılacak yatırıımlarla ilgili 10 Milyon TL harcama alt limiti konulmuş ki teşvik alabilsin. Bu satranç için çok fazla, özel satranç okulu vs açmak isteyenler teşvik alabilmek için ille de 10 milyon harcamak zorunda, bu konuda kanun çıkmadan önce kulis yapılmamış mı?

(Soru 3)
Geçerli vergi mevzuatına göre lisanslı amatör sporculara herhangi bir LTD veya AŞ firma sponsor olabiliyor ve bu konuda yaptığı tüm harcamaları %100 vergiden düşebiliyor. Profesyonel sporcular için bu oran düşüyor ama yine de cazip. Bu konuda neden bir bilgilendirme kampanyası yapılmıyor? Kobi'ler az vergi verebilmek için bulabildikleri her fırsatı değerlendiriyorlarken onlara böyle bir olanak olduğu anlatılsa hem onlar mutlu olur hem de binlerce amatör satranç oyuncusu. Bu sayede belki de satranca biraz da olsa katkı olur.

Teşekkürler.
[/img]
Cevapla
#16
Cengiz bey merhaba,

Çok düzgün, sade ve net tespitler yazmışsınız. Katıldıklarım ve katılmadıklarım var, yazdıklarınız üzerinden giderek katkıda bulunmaya çalışayım.

Alıntı:1) Rusya'da herkes satranç bilmez, oynamaz! Biz demirperde zamanında hep öyle zannederdik.

Ben de böyle düşünüyorum. Ama diğer taraftan tersi olsa da sorun değil, orada altyapıyı veya genel kültürü belirleyen olgunun üstyapı olduğunu görmemiz lazım.

Rusya'da örneğin mühendis fakültesi mezunu Gari Kasparov veya gazeteci Boris Spassky veya ne bileyim sırıkla yüksek atlama dünya şampiyonu Sergei Bubka, sportif alanda yükselme imkanına devlet tarafından desteklendiği için baştan sahipti.

Destek de 2 türlüydü. Bir; sağlık, eğitim gibi alanlarda devlet insanlardan ücret almıyordu (genel destek). İki; yetenekli insanların sportif alanlarda ilerlemesine ciddi kaynak ve teşvik ayırıyorlardı (özel destek). Bilimsel olarak hem de.

Dolayısıyla Spassky için eğitim, ev kirası, elektrik faturası, bağkur prim borcu, çocuğun kreş derdi, kaynananın romatizması için hastaneye para ödemek gibi dertler sözkonusu olmadı. Onun derdi, Larsen'e Şah Gambitinde nasıl takarım oldu amiyane tabirle.

Bize dönersek, üniversite öğrenimine kadar ciddi yetenek ve başarı gösteren eski nesil sporcuların sonradan satranç alanından çekilmesi, hiçbir yetenekli gencin satrancı meslek olarak seçememesi bir üstyapı sorunudur.

Yetenekli insanların önüne acımasız bir tercih konuyor çünkü. Ya mesleğini yapar satrancı bırakırsın, ya satrancı seçersin ama sana 5 kuruş destek gelmez ve sürünebilirsin.

Şimdi (ismini verdiğim için kusura bakmazsa) ben üstün yetenekli Suat Soylu olsam, önümde evlilik, aile hayatı ve meslek seçimi sorunu olsa, elbette günde 10 saatimi satranca ayıramam.

Burası Türkiye, hastalandığında sürünmek, ailenin geçimini temin edemediğinde sorun yaşamak, çocuk doğduktan sonra da ciddi eğitim bütçesi bulmak zorundasın. O sebeple Suat ağbi haklı olarak Çanakkale'ye yerleşip mesleğini icra etmek zorunda kalmıştır, bütün satranç sevgisine rağmen.

Tekrar söyleyeyim. Rusya'da eski rejimde bir satranç oyuncusu olmak için önünüzde engel değil teşvikler vardı. Bunu sağlayan genel halkın kültürlü olması değil, devletin tepeden verdiği destektir. Üstyapı yani.

Alıntı:2- Satrancın en prestijli olduğu ülkelerden birisi de Türkiye'dir.

Bu belirleme de harika. Yakın zamana kadar Doğu Anadolu'da köy kahvelerinde dama, satranç ve domino yaygındı. Bunu yerinde yıllarca gördüm, biliyorum.

Nevzat Süer'li yıllarda nüfus 45 milyonken bu ülke liselerarası ve üniversiteler arası turnuvalarda yetenek üretiyordu.

Bursa, Samsun, Adana, İzmir çok ciddi satranç şehirleriydi. Musa Tebi, İlhan Onat, Metin Asılkefeli, Aykut Ergin diyeyim mesela. Dernekler okul gibiydi, çok sayıda döner turnuva düzenleniyordu. Sizin tespitiniz gibi nüfusa oranlandığında 1970-80 yıllarında kalite yüksekti.

Ben bugün de bu ülkede satranç oynayanlara kötü bakıldığını düşünmüyorum, köyde de kentte de satranç itibarlıdır.

Ha curling gibi aptal bir sporun dünya üzerinde böylesine sponsor ve para bulabildiği halde, akla ve zekaya bu kadar hitap eden bir oyunun nasıl dünya üzerinde satılamadığı belki incelenmeli (bu tabii global ölçekte çok ayrı bir tartışma).

Alıntı:3- Son 8 yılda verilen antrenör kursları ile keşke 1400 seviyesindekilere antrenör lisansı verilmiş olsaydı. Bu belgeyi alanların %10'u bile bu seviyede değildir.

Çünkü buradaki amaç, satrancı tabana yaymak değildi; satrancı Nişantaşı, Etiler popülasyonuna yayıp, satranç ekonomisine değil TC'de satranç idareciliği yapanların ekonomisine alan kazandırmaktı.

Dolayısıyla burada hedef genel nüfusa satrancı sevdirmek olmadı aslında, o görünen hedef. Temel hedef satrancı, parası olan velilere sevdirmekti. Kalıcı aşka da gerek yok, fast food ilişki yeterli. Veli 2-3 yıl para versin, sonra canı sıkılsın, arkadan onlarca yeni nüfus geldiği sürece sorun olmayacak.

Buna da saygı duyulabilir bir taraftan. Yani yönetici olarak çıkar ve : Biz satrancı toplumun geneline yaymayı planlıyoruz, bir satranç ülkesi olacağız, zamanla bu nüveden şampiyonlar da çıkacak diyeblirsiniz.

Veya : Biz satranç idolleri yetiştireceğiz ve sadece üstyapıda model yaratarak tepeden gelişmeyi sağlayacağız diyebilirsiniz (halterde Naim Süleymanoğlu üzerinden yapılan modelleme gibi).

Bunlardan biri olur ama her ikisi aynı anda olmaz. Çelişik çünkü.

Satrancı 10 milyon öğrenciye sevdirmek için ayrılacak kaynak, zaman ve yöntem size % 99 şampiyon getirmez.

Dünya klasmanına 10 oyuncu sokmak ise daha dar ve değişik bir sistem gerektirir, o da milyonlarca öğrenciyle ilgisiz bir çalışma olur.

Yukarıda da yazdım, hem okullarda ilgili-ilgisiz herkese satrancı sevdirmek, hem GM sayısını patlatacağını iddia etmek ama diğer taraftan milli takımın yarısını 15 günde Türkçe bilmeyen yabancılarla doldurmak olmaz.

Alıntı:“Büyükustalarımız çıkıyor, eskiden yoktu” deniliyor. Olmadığı devirde veya sadece Suat Atalık'ın olduğu devirde dünyada 100-200 büyükusta vardı. Bugün GM sayısı 1367 görünüyor, üç beş tanesi de bizden olsun değil mi?

Türkiye'nin yerini Olimpiyat derecelerinde arayabiliriz.

Bu harika bir tespit. Zaten dünya üzerinde de GM normunun aslında yeniden elden geçmesi tartışlıyor, hepimiz biliyoruz ki Grischuk ile 2500 düzeyindeki bir GM aynı değildir.

O sebeple dünya üzerinde 200 civarında bir Elite GM gerçeği var. Bilemiyorum belki zamanla nornlandırmada bir değişiklik olur dünya üzerinde.

Yazınızda tek katılmadığım yer, Türkiye'nin yerinin olimpiyat derecesinde olması.

Olimpiyatlarda elde edilen skor, genel istatistiklere istikrarlı bir şekilde yansımadığı sürece afaki kalır.

Benim kriterlerim, ilk 100 içinde oyuncumuz var mı, en yüksek ELO'lu oyuncumuz nerede, Tata Steel veya Dortmund turnuvalarına bizden kimi çağırıyorlar gibi şeyler. Acımasız evet. Ve biraz rahatsız edici, çünkü somut.

Ama biri çıkıp da satranç Türkiye'de patladı, 10 milyon haneye girdi, kitap sayısı şu, lisanslı sayısı bu, satranç merkezi sayısı da bilmemkaç oldu diyebilir; bana göre soyuttur, değerlendirmeye almam.

Yazınız için tekrar teşekkürlerimle.
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 4 Ziyaretçi