SPORUN ORTAK SORUNLARI
#1
.“… Türkiye’de filozof, bilim adamı, kentlileşmiş insanlar,
sanatçılar, ünlü mimarlar ne kadar çoğalırsa büyük sporcu, futbolcu, voleybolcu ve satrançcı da aynı oranda yetişir. …”
Bir kez daha söyleyeyim, içinde yaşadığımız emek sömürücü, kâr merkezli sınıflı sistem eleştirilmeden-algılanmadan, spor emekçileri kendi sorunlarının çözümü için örgütlenmeden, spor sistemi ya da sistemin sporu sorgulanamaz…

Sporun tarafları, başta spor emekçileri olmak üzere, BESYO öğrencileri, beden eğitimi öğretmenleri ve sporseverlerdir. Kitlelerin, gençlerin ve çocukların eşit ve özgür spor yapabilmeleri, oyun oynayabilmeleri için bu tarafların kendi örgütlenmeleri spor sisteminin haksızlıklarına ve hukuksuzluklarına karşı olmazsa olmazımdır.

Yazdıklarımı, forumda tartışılan veya tartışılacak olan tüm ortak sorunlarımızın çözüm anahtarı olarak görüyorum. Tabi bu benim kendi düşüncem. Saygılarımla.
Ara
Cevapla
#2
"Seni gelecek diye sol yanımı boş koydum"

Hoş geldiniz Avni Bey!
Sesiniz güzel ve tanıdık geldi bana. Ancak kimse size katılmayacak şimdi buralarda. Arkanıza baka baka gideceksiniz. Ben bu yüzden, bir başka yazımın satır arasında "umut ve umutsuzluk kavramlarını sözlüklerimden çıkarıp attığımı" söylemiştim...

Türkiye'nin sağ yanı alabildiğine ağırlaştı. Semirdi, şişti. Bu yüzden neredeyse yarım bir insan görünümünde; sol yanı olmayan... Sağ yanı o denli ağırlaştı ki artık gövde ilerlemez oldu. Bu yüzden sağ, ilerlemek isteyen gövdenin ilerleme isteğine karşı oluşturduğu direnç nedeniyle gericidir!

Sendika, örgüt, emek, sömürü, sınıf... Bu sözcükler, "zeki insanlar topluluğu" dediğim satranç dünyasının lugatında ne yazıkki yok! Çünkü bu sözcükler soldur! Solcu sözcüklerdir bunlar! Örneğin bunlar yetmezmiş gibi bir de ek olarak "diyalektik" dediği için Kuvay Sanlı, TSF'yi sollamıştır. Yani TSF'nin ayak dirediği noktalardan daha ileriye gittiği için ayrılmak zorunda kalmıştır.

En öndekiler bile en arkadakilerden daha çok korkar bu sözcüklerden...
Ne yazıkki bu korku eşiği aşılmadan gerçek bir çözüm de asla olmayacak... En azından sağ ve sol bakış eşitlenerek, iki bakış arasında dengeli bir iletişim kurulmadan doğru bir bakış açısına sahip olamayacağız.

Ya da sağcıyla sağcı, solcu ile solcu görünmeye çalışan ama kendi bildiğini okuyan insanlar bizi yönetmeye devam edecek...

Bunca çirkefin olduğu bir dünyada kimse bana "tarafsızım" edebiyatı yapmasın! Çirkefe tavır almayan ona ortaktır! Bu denli kesin!...
Cevapla
#3
Avni Bey'le olimpiyat sırasında tanıştım. Kendisi hatırlar mı bilmiyorum, St. Pauli kulübünün özgürlükçü yapısından, endüstriyel futbolun dayatmalarından bahsettik. Çok keyifli, ancak kısa bir sohbetti. Dünya görüşünü olayları değerlendirme şeklinden anlayabildiğim, dobra bir insan.

Hüseyin Abi, son zamanlarda umudu azalmış bir görüntü veriyorsun. Peşpeşe yaşanan olumsuzluklar şevkini kırmamalı, mücadeleye devam.

Sol, ihtiyaçtan doğduğu zaman değerli ve üretkendir. Sadece satranççılar değil, sokaktaki vatandaşın çoğu, son terminolojiye ürkekçe bakar. Sendikal hak, örgütlenme gibi kavramlardan çekinir.

Satranç oyuncuları arasında örgütlenmenin gereği, giderek daha fazla ortaya çıkmaktadır. Adına sendika diyelim, oyuncular birliği diyelim, önemli değildir. Ateş Ağabey'in daha önce defalarca belirttiği bu gereklilik, adı üzerinde mutabakat sağlandıktan sonra gerçek yaşama dökülecektir.

Neden mi? Çünkü özellikle Süper Lig'de ve Kulüpler Şampiyonalarında yabancı oyuncular el üstünde tutulurken yerli oyuncular "elde var bir" olarak görülmektedirler. Bu oyunculara gerekli değeri veren ve ücret konusunda onları tatmin eden kulüplerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

Nereye kadar? Bir yabancı oyuncuya ödenen para tüm oyunculara ödenenden fazlaysa burada bir sorun vardır. Yerli oyuncuların uyanma ve değerli olduklarını anlama vakti gelmiştir. Özellikle 2100-2300 ELO aralığındaki oyuncular er ya da geç isyan bayrağını kaldıracaklardır. Buna inanıyorum. Onların haklarını koruyan bir sendikanın ya da birliğin kurulma vakti gelmiştir.
Ara
Cevapla
#4
Hüseyin,

Umut ve umutsuzluk kavramlarını sözlüklerinden çıkarıp atamayacağını çok iyi biliyorum da biraz latife yapalım... İlk yazdığında görmemezlikten geldim bu iki günde iki....Umutsuzluk neyse de. umut nasıl çıkarılır lugattan, de bakalım?

Bu çirkefin olduğu dünyada mail açıklamak adettendir. Bu konuda neler yazdığımı, hele senin neler neler yazdığını biliyorum. Elimde belgesi var. Sana yazdıklarımı mı açıklayayım, bana yazdıklarını mı, yoksa ikisi bir arada mı?

"sen yoksan bir eksiğiz, söylemenin en iyi biçimi yapmaktır, sen sütünü iç yat yarın bir daha düşün, konuşalım Smile" Yahu bunlar senin sözlerin, yapıştırtma buraya o kırk yılda bir olan umutsuz, üzgün, bezgin hallerimize bile doyamadan kendimize gelir, gülmekten kırılırdık. Smile

Sana güzel bir klip linki göndereyim. Amma; yine, gidince anlamışlar değerini, işte umutsuzluk deme. Bir kaç klip buldum ancak; gördüm ki en güzelini, en duygulu ve en umutsuzluğa inat, mücadele azmiyle dolu olanını tesadüfün böylesi yine solcular hazırlamışlar. Fon müziği de Kesmeşeker grubunun, onun adını taşıyan şarkısı, albüm kapağında da onun resmi var. Kendisi "müzisyen arkadaşlar, yalnız bırakıldığımı söylüyorlar ama bu benim kendi seçimim bu yolda ben tek başıma da giderim" demişti bir röportajında...

http://www.youtube.com/watch?v=UgKJcVd00UQ

http://www.youtube.com/watch?v=cf5hW2xnytQ

Dün Metin Oktay'ı da kaybettiğimiz günün yıldönümüydü. Deniz Gezmiş için imza toplayan bir sporcu, tesadüfün alâsı, İzmir'li, hem de Karşıyaka'lı, Galatasaray'lı, Çarşı grubunun bile dün anısına afiş hazırladığı, tüm sporseverlerin gurur kaynağı, yaşarken "Taçsız Kral" ünvanı almış, saygınlığını tacından, makamından almamış adam gibi bir adam. Gururlanmak, umutlanmak için çok nedenimiz var. Bir gün satrançta da, GM lerimiz gibi, böyle insanlık abidesi gururlarımız neden olmasın?

Son olarak : Ne yani, kavramları sözlükten silince, kavramları ad olarak kullananları da telefon rehberinden mi sileceksin? Ben aradığımda, telefonun çalınca ne yazıyor güzel kardeşim? İşte şimdi arıyorum. Smile
Ara
Cevapla
#5
Alıntı:Nereye kadar? Bir yabancı oyuncuya ödenen para tüm oyunculara ödenenden fazlaysa burada bir sorun vardır. Yerli oyuncuların uyanma ve değerli olduklarını anlama vakti gelmiştir. Özellikle 2100-2300 ELO aralığındaki oyuncular er ya da geç isyan bayrağını kaldıracaklardır. Buna inanıyorum. Onların haklarını koruyan bir sendikanın ya da birliğin kurulma vakti gelmiştir.

Herkese merhabalar;

Ben sendikal faaliyet konusunda Türkiye'deki son durumu Hüseyin Abi'nin ifadelerinde yer alan "sol" ya da "sağ" kelimeleriyle değil de başka türlü ifade etmek istiyorum müsaadenizle..


Sermayenin olmadığı yerde sendikal faaliyetlerin yer alması pek mümkün değil.
Çünkü sendikacılık dediğimiz, bir sınıf çatışması ürünü olarak ortaya çıkmıyor mu zaten?

Ülkemizde şimdiye kadar satranca ilişkin bir spor sendikasının olmamasının olası nedenleri, ya elde sermayenin olmaması, ya da sendikaya üye sayısının yetersiz olacağı düşüncesidir.

Türkiye'de sermaye girişi son 10 yıldır belirgin halde vardır, bu inkar edilemez şekilde belirgindir. Fakat bu elbette yeterli değildir. Sporculardan oluşan bir sendika kurulduğunda, çoğu üye parasını zaten yeterince alıyorsa, orada ne üyelik ne de sendika kalır. Bu biraz da çoğunluğun dediği olur mantığındadır maalesef... Çünkü sendikacılık kuvvetli bir örgütlenme ister. Nitekim bu durum zannediyorum bir zamanlar futbolda da yaşanmıştı.

Durumu satranca indirgediğimde; Oktay Bey'den aldığım alıntı durumu çok güzel özetliyor aslında. Ortada bir sermaye vardır ve bu sermaye, tabiri caizdir, yabancı kaynaklar tarafından sömürülmektedir! 2100-2300 ELO'ya sahip sporcularımız bile bu durumun sıkıntısını özellikle son 4 yıldır belirgin olarak yaşamaktadırlar. 2100 ve altı ratinge sahip sporculardan bahsetmeye zaten gerek yok...

Avni Bey'in yazdıkları bugüne kadar konuşulan bütün sıkıntılara ortak bir çözüm önerisi niteliğinde olarak görüyorum. Ve ben böyle bir örgütlenme olduğu taktirde bu hareketi yürekten destekleyeceğim.

Son olarak;
Hüseyin Abi, umutsuz olman beni hem üzdü hem şaşırtı.. En öndekiler korkarken bu sözcüklerden, e biz neden ümitlenmeyelim?


Saygı ve Sevgilerimle
Ara
Cevapla
#6
Aşık Veysel'in kendi saz çalışına takılmalar nedeniyle Nasrettin Hoca üzerinden anlattığı bir fırka vardır:

Nasrettin Hoca saz çalıyormuş. Çalarken de tezeneye devamlı vurduğu halde diğer elin bir yerde sabit tutuyormuş. Karısı gelmiş yanına:
- Sen ne biçim saz çalıyorsun böyle?
- Ne varmış saz çalışımda?
- Herkes elini bir aşağı bir yukarı gezdiriyor, sense tuttuğun yeri hiç bırakmıyorsun...
- Hanım hanım, onlar benim tuttuğum yeri arıyorlar!


Şu iki tümce benim söylediğimi tanımlamıyor:
"...son zamanlarda umudu azalmış bir görüntü veriyorsun" (ERTAN)
"... umutsuz olman beni hem üzdü hem şaşırtı.." (KAYA)

Umutsuzluk ile umut arasında bir sıfır noktası varsa ve sıfırın altı umutsuzluk sıfırın üstü umut ise eğer benim bulunduğum yer sıfır noktasıdır. Bu nokta "gerçekçiliğin" hüküm sürdüğü noktadır! Dün bunu tekrar düşündüm. Acaba bu noktada durmak "kaba gerçekçilik" midir? Yoksa "somut gerçekçilik" midir? Peki somut gerçekçilik mi, soyut gerçekçilik mi?... ("gerçekçilik"... Ger ve çek! Gerin ve çekilin. Geriliyorsunuz, çekiliyorsunuz... Kendinizi aynı zamanda bir yay ve ok kılarak gerilip çekiliyorsanız ne ala, yay kısmınız elinizde kalsa da ok kısmınız ileri gider. Yok sadece geriliyor ve çekiliyorsanız kötü...)

Bir yerde şu satırları okudum: "gerçekçiliği, insanı hem birey olarak kendi gerçekliği, hem de toplumsal varlık olarak yaşımın gerçekliği içine oturtmak, onun dışındaki nesneler ve insanlarla tüm ilişkilerinin bütünü olarak kavramak..."

Neyse siz benim tuttuğum yeri arayadurun şimdiSmile

Bu arada bizim Hoca'nın da bir Nasrettin'i eksik. Nasrettin desek olmaz ama ben bundan sonra ona "Neşrettin Hoca" diyeceğim...

Karnınız açken pazara çıkarsanız gereğinden fazla alış veriş yapıyormuşsunuz. Onun benzeri, çok güzel bir konuda yazarken bile canınız sıkkın ise yazdığınız yazıda sapmalar olabiliyor. Konu kadar kafanız da güzel olmalı. Dün canımın çok sıkkın olduğu bir anda, hatta yazıyı yazarken ara verip sık sık bağırmak zorunda kaldığım bir zaman diliminde yazmıştım. (Şimdi "belli belli" deyip de kendinize pay çıkarmaya çalışıp konuyu gümletmeyin siz de sakın...). Sonra yazabilirdim ama konuya dayanamadım. Rakının yanında sanki Kırkağaç kavunu gibi duruyordu...

Bu gün yazsaydım son tümceyi şöyle yazardım örneğin:
Bunca olumsuzluğun olduğu bir dünyada insanın "tarafsızım" demesi olası değil. Olumsuzluğa tavır almayan ona ortak oluyor demektir...

Evet son tümceyi değiştirirdim ama "gerçekçiliğimden" sanırım taviz vermezdim! Bu konuda hepinizi epey koşturacağımı sanıyorum. Bence maçın bu bölümünde eklemeli tempoyla oynamanız daha iyi olurSmile

Neşrettin Efendi, sanatın bir yönü fark edilse de edilmese de daima provakatiftir! Big Grin

Sena Nur konuya güzel bir giriş yapmış, Oktay'dan el alarak...
Elleri ellere verin de
Elleri ellere vermeyin!

(Hadi gene iyisiniz sabah sabah çaktırmadan kıvırdınız bir "mısra-ı berceste" benden! Big Grin Big Grin Big Grin )
Cevapla
#7
Bu başlıkta, satranç için ter akıtan, satrancı yaşam biçimi, geçim kaynağı, kariyer alanı olarak seçmiş, başta sporcu, çalıştırıcı, idareci, hakem, yayıncı, malzemeci, kafile başkanı, rehber, mihmandar, taş toplayıcı, çaycı, çizici, yazıcı, herkesin benden önce söz alması için lafı fazla uzatmayayım. Mizahi üsluba kaymayayım. "Tarık Günaydın" da bozulmasın. Topu taca atıp da gitmiyorum. Sözü sahiplerine bırakıyorum.

Bıçağın kemiğe dayandığı, sözün bittiği yerde de benim için, “savaştan ziyade” sanat, mizah tek sığınak. Çünkü, haklarının bilincine ulaşamamış, "hak verilmez, alınır" sözünün anlamını kavramamış, baskı altındaki toplumlarda mizah, sadece bir gülmece değil, bir savunma ve başkaldırı aracı, terapi yanı da cabası.. Tek bir fotoğraf veya karikatür, bir klip bazen koca kitaplardan daha öğretici, daha vurucu, daha örgütleyici bir manifesto.

Biliyorum ki arkasında veliler (ben, biz, hepimiz), satranç toplumu olmadıkça, örgütlenilmedikçe, kalbimizin veya karaciğerimizin olduğu sol/sağ her iki yanımızdan birine yüklenip, diğerini koyverdikçe, kalp tekler, karaciğer yağlanır, sağlıklı gelişemeyiz.

Çok birikimli, bu spora emek ve gönül vermiş TSF forumdan birçok kişiyi de hatırlıyorum, artık köşelerine çekilmiş durumdalar. Sessizliğin, suskunluğun öte taraf kadar, bu taraftaki, yönetilenler tarafındaki nedenlerini de bir ara sorgulamak gerekir diye düşünüyorum.

Söz sporcuların...

(007) Aşık Kardaşim'in madalya gibi taktığı yeni ön lakapla ilgili ve de sahiden Hoca kim, ben kimim, kim oluyorum ki ben? mevzularında 2023’e kadar düşünüp, bir şeyler yazarım elbet Smile

Öncelikle bir müsait zamanda, sporcunun, yöneticinin, spor yazarının zeki, çevik ve AHLAKLISINI, Çizgi Metin'i, Metin Kurt'u anlamak, azıcık çocukluğa dönmek, “Hayata Dair’de neşretmek umuduyla, orta şekerli kahvemle birlikte köşeme çekiliyorum. Hüseyin'e 2008'den sözüm var, bir gün mutlaka, orada kutlama yapacağız, sizi de bekleriz. Adresi alta ekledim. Sağlıcakla kalın.

Neşrettin Efendi Smile

http://www.youtube.com/watch?v=R0Scwta_I...re=related[/i][/b]
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 4 Ziyaretçi