13-12-2014, 15:04
Sabık başkanımız bir süredir adını taşıyan blog sayfasında yeni yönetime olan eleştirilerini çeşitli periyotlarla ve her zamanki üslubu ile takipçileri ile paylaşıyor. Sıkı bir şekilde takip ediyorum. Hem yazacaklarını merak ediyorum, hem de okudukça epey gülüyorum. Ellerine sağlık.
Gülüyorum çünkü orta yaş aralığında, tahsilli, öyle ya da böyle bir kariyere sahip kişilerin “kendi bagajlarını” unutarak ikinci şahıslara sataşması bence eğlenceli. Diyeceksiniz ki sadece satrançta mı bu böyle, tabii ki değil. Memleketin siyasal medyası da bunlarla dolu. Neyse dağıtmayalım, konumuza dönelim;
Yazılarını defalarca okudum sabık başkanın ve bazı eleştiri cümleleri üzerine “Acaba hatırlamıyor mu olanları? İnsanların hafızaları ile dalga mı geçiyor acaba? Google’ dan haberdar değil mi? –ki kendisi tam bir elektronik kurdudur, bilirsiniz-“ gibi gibi bin bir soru ile rüyalarımı meşgul etti. Buradan ben bazı soruları camiamıza tekrar yöneltmek istiyorum.
Sabık başkanımız yazılarından birinde Mali Genel Kurul Divan’ının kendi konuşma süresi ile ilgili demokratik olmayan tutumlara gittiğini, aleyhte konuşmaların kısa tutulduğunu ve benzeri davranışların demokrasiye aykırı olduğunu falan filan….
Ne kadar benzer cümleler, inanmak çok güç. Camiamızın gediklileri bu satırlarımı eminim tebessümle okuyordurlar. Sabık başkan demek ki kendisinin “defansta” olduğu genel kurulları tamamen unutmuş. Hemen hatırlatalım. Mesela 2011 yılında gerçekleşen ve muhalefetin bence gayet haklı sebeplerle kendisini epey zorladığı Mali Genel Kurul’da Divan başkanının “efsanevi” idaresini unutmuş olabilir. Olabilir, gerçekten olabilir. Yaş ilerledikçe hafızalar muhakkak ki zayıflıyor. Olabilir yani!
Devam ediyor Bay sabık başkan ve diyor ki; Gülkız hanım oğlunu dış ilişkiler komisyonu üyesi sıfatı ile çeşitli yurtdışı organizasyonlara federasyon bütçesinden göndererek falan da filanda…
Doğru kesinlikle haklı. Aynen katılıyorum, bu durum bence kelimenin tam anlamıyla etik olarak “lekeli” bir durumdur. Bay sabık başkanın etik değerlere olan inancı ve tavrı karşısında şapka çıkartmamak elde değil.Fakat ne yaparsınız işte kafamda deli sorular?! Diyorlar ki “Peki federasyon bütçesinden, hem de yüz binlerce Euro bütçe alarak şahsi seçim çalışmalarında (ECU Başkanlık) harcamak, sonra bu ayyuka çıkınca ne idüğü belirsiz bir Arap kaynaktan “hem de kaybedilen seçim sonrası” sponsor bulup bu parayı yerine koymaya çalışmak etik olarak lekeli midir, değil midir? Etik olarak değerlendiremeyeceğim fakat satış kapatmak ve şirkete bunu kabul ettirebilmek adına başarının zirvesi olduğu gayet net.
Yine diyor Bay sabık başkan “Sporcularımızın Dünya Okullar Şampiyonasında aldığı başarılar sanki büyük başarıymış gibi gösteriliyor”
Bence buna yanıtı Tahsin hocamız vermeli. Biz susalım onu bekleyelim. Nitekim eskiden bu eleştiriler dillendirildiği zaman görev kendisinindi, rol çalmayalım şimdi.
Devam ediyor Mr. Yazici diyor ki ”sağda solda konuşulanları da duyuyorum, dedikoduya tenezzül ediliyor”
Ne kadar ayıp değil mi dedikodu yapmak, hele de “Başkan” sıfatına haiz insanlarda. Ve karşı taraf için de epey yaralayıcı oluyor olmalı. Hâlbuki ne güzeldi eskiden hiç olmazdı böyle şeyler. Bulunduğunuz bir ortamda konuştuklarınız “hem de tamamen DOĞRU” olmalarına rağmen son derece basit bir üslupla yalanlanmaz bir de bonus olarak size yeni yüklemeler yapılmazdı. Zaman çoook değişti değil mi üstadım? Siz gittiniz ve kirlendi dünya…
Benim sabık başkanımızın yazdıkları karşısında aklıma gelen sorular ve dimak patlatıp derlediğim hatıralar şimdilik bu kadar. Daha çok fazlası olduğuna eminim ama onu da ilerde bu işlere kafa patlatacak “Spor tarihçilerine” bırakıyorum.
Not: Gülkız Tülay ile bir ya da iki kez çok kısa sohbetlerim oldu, kendisini gerçekten sevmedim. İyi bir idareci olacağını da düşünmemiştim. Şu an yaptıklarından da pek haberdar değilim. “Yazar burada amacının Gülkız Tülay’ı korumak olmadığını vurgulamak istiyor.”
Gülüyorum çünkü orta yaş aralığında, tahsilli, öyle ya da böyle bir kariyere sahip kişilerin “kendi bagajlarını” unutarak ikinci şahıslara sataşması bence eğlenceli. Diyeceksiniz ki sadece satrançta mı bu böyle, tabii ki değil. Memleketin siyasal medyası da bunlarla dolu. Neyse dağıtmayalım, konumuza dönelim;
Yazılarını defalarca okudum sabık başkanın ve bazı eleştiri cümleleri üzerine “Acaba hatırlamıyor mu olanları? İnsanların hafızaları ile dalga mı geçiyor acaba? Google’ dan haberdar değil mi? –ki kendisi tam bir elektronik kurdudur, bilirsiniz-“ gibi gibi bin bir soru ile rüyalarımı meşgul etti. Buradan ben bazı soruları camiamıza tekrar yöneltmek istiyorum.
Sabık başkanımız yazılarından birinde Mali Genel Kurul Divan’ının kendi konuşma süresi ile ilgili demokratik olmayan tutumlara gittiğini, aleyhte konuşmaların kısa tutulduğunu ve benzeri davranışların demokrasiye aykırı olduğunu falan filan….
Ne kadar benzer cümleler, inanmak çok güç. Camiamızın gediklileri bu satırlarımı eminim tebessümle okuyordurlar. Sabık başkan demek ki kendisinin “defansta” olduğu genel kurulları tamamen unutmuş. Hemen hatırlatalım. Mesela 2011 yılında gerçekleşen ve muhalefetin bence gayet haklı sebeplerle kendisini epey zorladığı Mali Genel Kurul’da Divan başkanının “efsanevi” idaresini unutmuş olabilir. Olabilir, gerçekten olabilir. Yaş ilerledikçe hafızalar muhakkak ki zayıflıyor. Olabilir yani!
Devam ediyor Bay sabık başkan ve diyor ki; Gülkız hanım oğlunu dış ilişkiler komisyonu üyesi sıfatı ile çeşitli yurtdışı organizasyonlara federasyon bütçesinden göndererek falan da filanda…
Doğru kesinlikle haklı. Aynen katılıyorum, bu durum bence kelimenin tam anlamıyla etik olarak “lekeli” bir durumdur. Bay sabık başkanın etik değerlere olan inancı ve tavrı karşısında şapka çıkartmamak elde değil.Fakat ne yaparsınız işte kafamda deli sorular?! Diyorlar ki “Peki federasyon bütçesinden, hem de yüz binlerce Euro bütçe alarak şahsi seçim çalışmalarında (ECU Başkanlık) harcamak, sonra bu ayyuka çıkınca ne idüğü belirsiz bir Arap kaynaktan “hem de kaybedilen seçim sonrası” sponsor bulup bu parayı yerine koymaya çalışmak etik olarak lekeli midir, değil midir? Etik olarak değerlendiremeyeceğim fakat satış kapatmak ve şirkete bunu kabul ettirebilmek adına başarının zirvesi olduğu gayet net.
Yine diyor Bay sabık başkan “Sporcularımızın Dünya Okullar Şampiyonasında aldığı başarılar sanki büyük başarıymış gibi gösteriliyor”
Bence buna yanıtı Tahsin hocamız vermeli. Biz susalım onu bekleyelim. Nitekim eskiden bu eleştiriler dillendirildiği zaman görev kendisinindi, rol çalmayalım şimdi.
Devam ediyor Mr. Yazici diyor ki ”sağda solda konuşulanları da duyuyorum, dedikoduya tenezzül ediliyor”
Ne kadar ayıp değil mi dedikodu yapmak, hele de “Başkan” sıfatına haiz insanlarda. Ve karşı taraf için de epey yaralayıcı oluyor olmalı. Hâlbuki ne güzeldi eskiden hiç olmazdı böyle şeyler. Bulunduğunuz bir ortamda konuştuklarınız “hem de tamamen DOĞRU” olmalarına rağmen son derece basit bir üslupla yalanlanmaz bir de bonus olarak size yeni yüklemeler yapılmazdı. Zaman çoook değişti değil mi üstadım? Siz gittiniz ve kirlendi dünya…
Benim sabık başkanımızın yazdıkları karşısında aklıma gelen sorular ve dimak patlatıp derlediğim hatıralar şimdilik bu kadar. Daha çok fazlası olduğuna eminim ama onu da ilerde bu işlere kafa patlatacak “Spor tarihçilerine” bırakıyorum.
Not: Gülkız Tülay ile bir ya da iki kez çok kısa sohbetlerim oldu, kendisini gerçekten sevmedim. İyi bir idareci olacağını da düşünmemiştim. Şu an yaptıklarından da pek haberdar değilim. “Yazar burada amacının Gülkız Tülay’ı korumak olmadığını vurgulamak istiyor.”