09-08-2008, 02:48
Birçok yazı yazdım Özgür Forum'da.
Özellikle Hayata Dair bölümüne gönderdiğim iç dökmelerim az da okunsa, hatta kimi zaman hiç okunmayacakmış gibi de gelse, bunu umursamadan yazmaya devam etmeyi başardım.İki-üç gün önce yazdığım yazı elli kere bile okunmamışken yenisini göndermeye karar verdim.
Bu defa konumuz 'vazgeçmek' olacak.Nedir bu vazgeçmek yahu?
Nereden çıkmıştır bu laf böyle?Kim bulmuştur ve ilk ne zaman söylemiştir?
Bir konuda yan çizmeye başladığımızda hemencecik bu kelimeyi söyleyiveririz: 'vazgeçtim'!!
Son derece naif bir kelime..Tekrar vurgulamak istiyorum: 'vazgeçtim'!!
Görünüş olarak bu denli kibar, bu denli nazenin olmasına rağmen içinde ne kadar fahişelik varsa barındırmaktadır bu söz öbeği!Yalnız her zaman olduğu gibi bu konuda da istisnalar vardır.Bazen 'vazgeçmek' lafına hepimizin ihtiyacı olabilir.Kötü bir alışkanlıktan da vazgeçilir kimi zaman, ya da gereksiz bir insandan vazgeçersiniz ve kafanız rahatlar.Her zaman kötü değildir bu fiil.Arada işlenebilir.
Benim canımı sıkan asıl söz aslında vazgeçilmektir.Yani beni alakadar etmeyen birisinin, beni alakadar etmeyen birinden veya bir şeyden vazgeçmesi çok da önemli değildir!Ama arada vazgeçilen ben oluyorsam bu olay can sıkıcı bir hal alabilir.Her haltın merkezinde ben olacak değilim.Ama bir şeylerin kendi isteğim olmadan dışında kalmak zoruma gidiyor sanırım.
Bu arada ben de aksi gibi çoğu zaman vazgeçilmişimdir..
Ne yalan söyleyeyim, umurumda olmayan insanlar bile benden vazgeçtiklerinde içim sızlar, kendimi kötü hissederim.Belki egolarımdan kaynaklanıyordur, tam bilmiyorum; ancak bu vazgeçilme hususu şu aralar epey kafamı bozmakta!
Yalnızlığın insanın içinde bir yerde öylece beklediğini ve insanı üzmek için fırsat kolladığını falan düşünürdüm küçükken.Sonra bu duygunun ne kadar yüce ve ne kadar gerekli bir his olduğunu anladım.
Bence eğer yalnızlık diye bir duygu olmasaydı ölürdük ya da delirirdik.
Olay bu kadar basit...
Beyin her şeyi sindiremiyor.Tıpkı ortada kalakalmak gibi, terk edilmek gibi olaylara karşı çok çaresiz beynimiz.Ama kendisini savunmak için geliştirdiği bir duygu var: yalnızlık!!
Bu yalnızlık dediğimiz elle tutulmayan gözle görülmeyen en somut kavramdır.Yalnızlık duygusunu beyin nasıl üretmişse üretmiş ve kendisini ağır üzüntülerden bir şekilde kurtarmış diye düşünüyorum.Ben yalnızlığı severim.Yalnız kalmayı değil ama!
Gecenin dördünde daha önce hiç gitmediğim bir şehirden daha önce hiç gitmediğim düşüncelere gidiyorum..Sabah olacak ve ben anca varırım, yolum uzun..
Geçmişe dönüp baktıkça huzur, yarınlara baktıkça umut göresiniz.
Hiç ölmeyecek gibi yarına hazır, ağlayıp sızlamadan ölesiniz..
Özellikle Hayata Dair bölümüne gönderdiğim iç dökmelerim az da okunsa, hatta kimi zaman hiç okunmayacakmış gibi de gelse, bunu umursamadan yazmaya devam etmeyi başardım.İki-üç gün önce yazdığım yazı elli kere bile okunmamışken yenisini göndermeye karar verdim.
Bu defa konumuz 'vazgeçmek' olacak.Nedir bu vazgeçmek yahu?
Nereden çıkmıştır bu laf böyle?Kim bulmuştur ve ilk ne zaman söylemiştir?
Bir konuda yan çizmeye başladığımızda hemencecik bu kelimeyi söyleyiveririz: 'vazgeçtim'!!
Son derece naif bir kelime..Tekrar vurgulamak istiyorum: 'vazgeçtim'!!
Görünüş olarak bu denli kibar, bu denli nazenin olmasına rağmen içinde ne kadar fahişelik varsa barındırmaktadır bu söz öbeği!Yalnız her zaman olduğu gibi bu konuda da istisnalar vardır.Bazen 'vazgeçmek' lafına hepimizin ihtiyacı olabilir.Kötü bir alışkanlıktan da vazgeçilir kimi zaman, ya da gereksiz bir insandan vazgeçersiniz ve kafanız rahatlar.Her zaman kötü değildir bu fiil.Arada işlenebilir.
Benim canımı sıkan asıl söz aslında vazgeçilmektir.Yani beni alakadar etmeyen birisinin, beni alakadar etmeyen birinden veya bir şeyden vazgeçmesi çok da önemli değildir!Ama arada vazgeçilen ben oluyorsam bu olay can sıkıcı bir hal alabilir.Her haltın merkezinde ben olacak değilim.Ama bir şeylerin kendi isteğim olmadan dışında kalmak zoruma gidiyor sanırım.
Bu arada ben de aksi gibi çoğu zaman vazgeçilmişimdir..
Ne yalan söyleyeyim, umurumda olmayan insanlar bile benden vazgeçtiklerinde içim sızlar, kendimi kötü hissederim.Belki egolarımdan kaynaklanıyordur, tam bilmiyorum; ancak bu vazgeçilme hususu şu aralar epey kafamı bozmakta!
Yalnızlığın insanın içinde bir yerde öylece beklediğini ve insanı üzmek için fırsat kolladığını falan düşünürdüm küçükken.Sonra bu duygunun ne kadar yüce ve ne kadar gerekli bir his olduğunu anladım.
Bence eğer yalnızlık diye bir duygu olmasaydı ölürdük ya da delirirdik.
Olay bu kadar basit...
Beyin her şeyi sindiremiyor.Tıpkı ortada kalakalmak gibi, terk edilmek gibi olaylara karşı çok çaresiz beynimiz.Ama kendisini savunmak için geliştirdiği bir duygu var: yalnızlık!!
Bu yalnızlık dediğimiz elle tutulmayan gözle görülmeyen en somut kavramdır.Yalnızlık duygusunu beyin nasıl üretmişse üretmiş ve kendisini ağır üzüntülerden bir şekilde kurtarmış diye düşünüyorum.Ben yalnızlığı severim.Yalnız kalmayı değil ama!
Gecenin dördünde daha önce hiç gitmediğim bir şehirden daha önce hiç gitmediğim düşüncelere gidiyorum..Sabah olacak ve ben anca varırım, yolum uzun..
Geçmişe dönüp baktıkça huzur, yarınlara baktıkça umut göresiniz.
Hiç ölmeyecek gibi yarına hazır, ağlayıp sızlamadan ölesiniz..