NEDEN HEP "O" KAZANIYOR ?
#1
Sayın Murat Kul'un son köşe yazısında GM Suat Atalık'a cevaben yazdıklarından bir alıntı yapıyorum;

" Ali Nihat Yazıcı on yıldır TSF Başkanlığını yürütüyor.

Bu on yıl içinde; üç başbakan ve genel müdür, dört hükümet, beş spordan sorumlu devlet bakanı ile çalıştı Yazıcı. (Bu süre içinde gerçekleşen üç seçimli genel kurul ile mali genel kurulları bu hesaba dahil etmiyorum.)

Hal böyleyken, nasıl oluyor da bu kadar hükümet, başbakan, bakan ve genel müdürle çalışıp, bu kadar teftiş geçirip hala ayakta durabiliyor."

Evet.Söyleyin bakalım, neden hep O kazanıyor ?
Ara
Cevapla
#2
Selçuk bey, sayın Murat Kul a köşesinde cevap yazmasına neden olan GM Suat Atalık ın köşe yazısınıda koysa idiniz forumu takip edenler daha sağlıklı değerlendirme yaparlardı diye süşünüyorum.

saygılarımla
Ara
Cevapla
#3
Peki,o zaman soruyu değiştirerek sorayım. Kaybedenler neden hep kaybediyor ? Satrançta kaybettikten sonra notasyon kağıdından maçınızı analiz ediyorsunuz da, seçimi nasıl kaybettiğinizin analizini neden doğru dürüst yapamıyorsunuz ? Hep kaybediyorsunuz. Satranç ağzıyla konuşmaya devam ediyorum.Atlarınız ,filleriniz,kaleleriniz,piyonlarınız Sn Ali Nihat Yazıcının taşlarıyla neden başa çıkamıyor? Ya da Sayın Başkanın ,sizin iki atınız varken karşınıza dört at çıkarmasını nasıl önleyemiyorsunuz ? Sizde eksik olan, "O" nda fazla olan nedir ?
Bir de vezir fonksiyonu var.Sizin Şah ınız ne kadar güçlü olursa olsun, diğer şahı mat edemezsiniz. Ama güçlü bir vezir ile bu gerçek olur. Sayın A.Nihat Başkanın çok güçlü bir "VEZİRİ" var. Çokta güzel kullanıyor ! Karşısına kim çıkarsa çıksın inanın şansı çok az!
Bu Vezirin adı ; Murat KUL dur.

Sayın Tuncay Şen,bu forumda her şeyi ben mi yapacağım ? :wink: :wink:

Sayın Suat Atalık'ın yazısını da bir başkası yazıversin.
Ara
Cevapla
#4
Satrancın dışından gelip satranca yön veren adam. hem de bu yaşta..

Bu durum satrancın içindekilerin eksikliği ve acizliği mi? (=bu düzeye gelinmesi için alla satranç dışından adamlar mı girmeliydi)

yoksa onun gücü mü?

Selçuk bey tespitlerinize hayran kalmamak mümkün değil.
Sanırım bu tespitlere yeterince ulaşılamadığı için kaybeden keybetmeye mahkum, kazanda her daim kazanmaya..

Üniversite de tez konusu bile olabilir..

Tebabette önce teşhis sonra tedavidir. Eğer teşhiş doğruysa tedavide doğruya yakındır.
Yanlış teşhisler yüksek olasılıkla yanlış tedaviye sürükler hekimi..

...

kaybedenler nerede kaybettiğini düşünmeden önce kaybettiğini kabullenmelidir..
Ara
Cevapla
#5
Biz kaybediyoruz, çünkü biz satranç oynamıyoruz. Bizim yaptığımız; dağınık, gelişigüzel hamleler. Anlık heyecanlarla, bir yerlerden rüzgâr eserse kımıldanıyoruz. Satranç, bir strateji oyunudur. Bizimse stratejimiz yok. Bu nedenle, bir oyunun içinde olsak bile, bizim oynadığımız oyunun ruhu satrançtan yoksun. Biz, satranca ve santranççıya yakışmayacak biçimde davrandığımız için kaybediyoruz ve biz kaybettiğimiz için satranç ta kaybediyor.

Stratejimiz yok, çünkü kararlılıkla yürdüğümüz bir amacımız yok. Biz uğraşırsak ne için uğraşacağız, neyi amaç edineceğiz: Türk satrancının yücelmesi. Edineceğimiz amaç, yalnızca bu olabilir. Peki, bu amaç için yürürken nelerle karşılaşacağız? Bir kere, içinde bulunduğumuz çürük düzeni yıkmak gerek. Bu da çaba, sabır ve tiksintilere karşı sağlam miğde ister. İnsanları örgütleyeceğiz. Herbiriyle ayrı ayrı uğraşmak gerek: Kaprisleriyle, üşengeçlikleriyle, korkularıyla, güvensizlikleriyle, yanlış düşüncelerin esaretinden kurtarmakla, yoldan sapmaya varacak yersiz içkavgaların önüne geçmekle usanmadan uğraşmak... Bu da elbette beceri ister.

Onlarınsa işi kolay: İçinde bulunduğumuz çürük ortamı değiştirmekle uğraşmalarına gerek yok. Onlar zaten bu bataklıktan besleniyor. İnsanları aldatmaktan, onlarla alay etmekten pek bir hoşlanıyorlar. Bu ortam da bunu kendilerine sağlıyor. Amaç konusuna gelince, kendilerine amaç olarak, böylesine çürük ortamlarda edinilecek en basit amacı edinmişler: Sağ cep dolduğunda sol cebi doldurmak. "Üretmeyi" amaç edinecek yürek bunlarda ne gezer? Edindikleri hangi beceri, üretmeye yönelik? Bunların eline özenle üretilmiş bir yapıt ver, ya bozsun ya kırıp atsın. Ali yazar Veli bozar, demişler. Bizim Ali, yazıcı değil, bozucudur; buna ne buyuralım? Ama sonuçta, bunların amaçları böylesine basit ve beceriistemez de olsa, yine de belli bir amaçları var. Amaçları olduğu için stratejileri oluveriyor. Stratejileri olduğu için de satrancın ruhuna göre hareket ediyorlar. Kazanan da doğal olarak onlar oluyor.

Yalnız, burada şuna dikkat etmek gerek: Onlar, satranç ruhuna göre oynadıkları ve gözükara oldukları için kazanıyor, biz ise satraç ruhuna göre oynamadığımız, masaya sanki eğlenmek düşleriyle oturduğumuz için kaybediyoruz. Yoksa satrancı da, satrancın ruhunu da bizden iyi bildikleri yok. Daha iyi anlaşılması için, bu durumu şöyle bir benzetmeyle anlatalım: Satranca yeni başlayan, aynı düzeyde iki çocuk düşünün. İlk turnuvalarında karşılıklı oynuyorlar. Bu çocuklardan biri, henüz yetersiz olduğunun ayırdında olsun, diğeri ise yetersizliğinin ayırdında olmasın. Böyle iki çocuk arasındaki bir oyunda genelde izlenilecek olan şudur: İkisi de aynı düzeyde dedik ya, oyunun görüntüsü hiç de öyle değildir. Yetersizliğinin ayırdında olan ve bu nedenle kendinden kuşku duyan çocuk, hamlelerini çekine çekine yapar. Taş yerken bile ürker. Yetersizliğinin ayırdında olmayan, dolayısıyla kendinden kuşku duymayan diğer çocuk ise gözükaradır. Yediği her taşı, vezir yer gibi, "çat" diye yer. Taş yemese bile yemiş gibi "pat" diye koyar taşı, koyacağı yere. Biri gözlerini rakibinden adeta kaçırırken, diğeri rakibini gözleriyle yer. Biri sanki kendini "masada bulmuş" gibidir, diğeri o masaya "kendi" oturmuştur. Güçleri denk te olsa, böyle bir oyunu kimin kazanacağını söylemeye gerek yoktur. Birinci tür çocukların, satrançtaki ilk turnuvalarında bu yaşadıkları yüzünden genelde hevesi kırılır; satranca devam etmezler. Ancak, eğer yılmaz, satranca devam ederse ve gelecekte bu ikisi arasından bir büyük satranççı çıkacaksa, o kişi, birinci çocuk olacaktır. Çünkü yetersizliğinin ayırdında olan o çocuk, bu duygunun altında ezilmemiş, kendini çekmemiş, yanlışından ders almıştır, satrancı, artık, satrancın ruhuna göre oynamaktadır. Üzerindeki başarısızlık yeleği bu çocuğa gittikçe küçük gelir, çünkü böyle bir çocuk, uzar da uzar. Sonunda artık kendisine dar gelen o yeleği alır, diğer çocuğa kendi elleriyle giydirir. Çünkü yetersizliğinin ayırdında olmayan öbür çocuk, boy atamaz.

Diyeceğim o ki, bu yelek, bizim üzerimize kader değildir. Sanıldığı gibi, onlar güçlü yada becerikli, biz güçsüz yada beceriksiz değiliz. Yoksa sorabilir miydik adamlara: Mağdem o kadar güçlüsün, tartışmaktan kaçacak delik aramak niye?
Ara
Cevapla
#6
Türk satrancının ilginç bir gerçeği de muhalefetin sadece seçim döneminde yapılıyor olmasıdır. Seçimden seçime yapılan muhalefet kime nr kazanç getirir, satranç kamoyunda ne kadar güç ve saygınlık sağlar...
Ara
Cevapla
#7
İskender beyi tanımıyorum.Yaşınını da bilmiyorum.Ben 50 küsur yaşlardayım. Türk siyasi hayatından örneklerle, İskender beye muhalefetin neden hep kaybettiğini açıklamaya çalışacağım.
Yazdıklarınızdan şöyle bir alıntıyla başlayalım;
" Amaç konusuna gelince, kendilerine amaç olarak, böylesine çürük ortamlarda edinilecek en basit amacı edinmişler: Sağ cep dolduğunda sol cebi doldurmak. "Üretmeyi" amaç edinecek yürek bunlarda ne gezer? Edindikleri hangi beceri, üretmeye yönelik?"

Diğer yazdılarınızıda bu ana fikir etrafında örneklemelerle çeşitlendirmişsiniz.

50 küsur yaşında olan benim ilk tanıdığım liderlerden biri de Süleyman Demirel dir. Süleyman bey hakkında da sizin şimdiki TSF yönetimi hakkında yazdıklarınıza benzer bir çok iddia ortaya atılmıştır.Kardeşleri,yeğenleri,çevresindekiler,çektirdiği aile fotoğrafında arkasında duranlar hakında da aynı suçlamalar yapılmıştır. Hatta daha ağırları.
Sonra Özal gelmiştir. Aynı durum onun döneminde de yaşanmıştır.Yok papatyalar,yok damadı,kardeşleri,oğlu ve de diğerleri..
Sonra Tansu Çiller dönemi gelir. Onun iktidarında da ayyuka çıkan söylentiler ,ondan öncekilerden hiç te aşşağı değildir.Boğazda yalılar,ABD de köşkler,annesinin yastığının altından çıkan altınlar vs vs..
Sonrasında Mesut beyin dönemidir.O da Tansu hanımı aratmaz.Hatta kendine açılan yolsuzluk davalarından Tansu hanımla karşılıklı mecliste birbirlerini aklayarak kurtulmuşlardır.
Üç partili koalisyon döneminden sonra ise Erdoğan dönemi başlamıştır.
Son refarandumda da şimdiki başbakana benzer suçlamalarla,muhalefet yüklenmiştir.Ortak yön kişilerle çok fazla uğraşmaktır.
Demirel kendisiyle böyle uğraşan muhalefete hemen hemen hiç seçim kaybetmemiştir.
Sonrasında gelen Özal da bu koroya seçim kaybetmemiştir.Tansu hanım gelmiştir.O da Mesut beye iktidarı devretmiş,ama Tansu memleketi soyuyor diye meydanlarda bağıranlar hiç bir zaman tek başlarına iltidar olamamışlardır.
Eğer seçim meydanlarında yapılan bu suçlamalara millet destek verseydi rahmetli Ecevit her seçimi % 95 oyla kazanması gerekirdi.

Aralarda bazı koalisyon dönemlerini atladım.İstisnai durumlardır. Ama hem Ecevit hem de Baykal, yıllarca onun bunun ıvır zıvırıyla o kadar çok uğraşmışlardır ki esas yapmaları gereken doğru planları yapamamışlar veya hayata geçirememişlerdir. Hemen hemen her seçimi de kaybetmişlerdir.
Son refarandumda da benzer durum ortadadır.Solun şimdiye kadar gelmiş geçmiş en kötü lideri olan Kılıçdaroğlu, aynı taktiği çok kötü bir şekilde uygulamaya çalışmış cevabını da sandıkta almıştır.

Satranç muhalefeti en kısa zamanda farklı söylemler bulmak zorundadır. Bırakın onunla bununla uğraşmayı siz ne yapacaksınız ? Farkınız ne ? Türk satrancını nereden alıp nereye götüreceksiniz ? Siz kimsiniz ? Bize bunları anlatın.
Dedikoduyla bu işler olmuyor.Elinizde belge varsa verin mahkemeye .
Ara
Cevapla
#8
Dediğiniz gibi, tanışmıyoruz. Ama bilin ki beni tanıyanlar, en sonda sorduğunuz sorulara benzer sözleri benden, çok kere duymuştur. Ama ben, sizin sorduğunuz bu soruları yanıtlaması gereken kişi değilim. Bu tür soruları yanıtlaması gereken kişiler, Türkiye Satranç Federasyonu'nun başına geçmek isteğinde olan kişilerdir. Benimse ne öyle bir niyetim var, ne de öyle bir olanağım. Türkiye'deki satrançseverler arasında bu işleri benden çok daha iyi yapacak nitelikte kişilerin varlığından da hiç kuşkum yok.

Öyleyse bugünkü yönetime neden yüklendiğimi ve amacımın ne olduğunu belki merak etmişsinizdir; önce amacımı belirteyim. Türk halkının özünün ve kültürünün yüksekliğini gösteren, çok sevdiğim bir söz vardır: Bir çivi, bir nalı kurtarır. Bir nal, bir atı kurtarır. Bir at, bir yiğidi; bir yiğit, bir ülkeyi kurtarır. Çok kısa olarak şöyle söyleyeyim: Ben, bir çivi olabilmek amacındayım.

Yüklenme nedenime gelince, o da çok basitçe şudur: Bugün Türk satrancının başında bulunan türden varlıkları, ne Türk satrancına, ne Türk halkına, ne de kendime yakıştırıyorum. Böyleleri karşısında susmak, "ihanettir". Onunla bununla uğraşmayı bırakmamızı, kendi yapacaklarımızla uğraşmamızı önermişsiniz. Sözkonusu olan, sözünü ettiğiniz siyasetçiler gibi kişiler olsaydı, bir ölçüde haklıydınız. Ama eğer ben" onunla bununla uğraşıyorsam, hiç kuşkunuz olmasın Selçuk Bey, bunda bir amaç vardır.

"Dedikoduyla bu işler olmuyor. Elinizde belge varsa verin mahkemeye" demişsiniz. Sanmayınız ki yapmadık. En iyisi, bu konuda size de birkaç bilgi vermek. O bilgilendirmeyi, ileride, başka başlık altında yaparız.
Ara
Cevapla
#9
Son olarak, değindiğiniz siyasetçilere ben de değinmeden geçemeyeceğim, bağışlayınız. Kendileri için söylenen suçlamaların hemen hepsi doğrudur. Kendileri de ağızlarını hemen her açışlarında başkalarını suçlamışlardır. Halkına anlatacak birşeyi olmayan kişiler başka ne yapar ki? Bu kişiler, halkı için çalışacak kişiler olsaydı, “onunla bununla” belki yine uğraşırlardı, ama asıl zamanlarını, ister muhalefet ister daha da altında, hangi konumda olurlarsa olsunlar Türk halkı için karşılık beklemeden çalışarak geçirirlerdi. Baykal zaten hiçbir zaman iktidar olmak istemedi. Tayyip Erdoğan’ın geldiği 2002 seçimlerinden sonra, parti içinde, “iyi ki biz gelmedik, yoksa işimiz çok zordu” bile demiştir. İktidar olmaktan bile birkez olsun sözetmemişti, ta ki 2011 seçimlerine gönderme yapana kadar. Ecevit’e gelince... Amerika’da iki kez “burs” alan, aldığı ikinci burs sonrası Amerika’dan Türkiye’ye döndükten üç gün sonra "Halktan Doğacak Altı Ok" adlı bir makale yazan (Atatürk’ün Altı Ok’u Türk halkına dayattığını demek istiyor), bir gün bir konuşmasında “Atatürk ile demokrasi arasında seçim yapmak zorunda kalırsak, Atatürkçülük’ten vazgeçebiliriz” demiş birisinden bu ülkeye ne gibi bir yarar gelebilirdi ve geldi ki? Geri kalan marifetlerini burada tek tek saydırtmayın, bence bu kadarı bile yeter.
Ara
Cevapla
#10
Cengiz bey,açtığım başlık şu idi; “Neden hep O kazanıyor ?”
Sonra ,muhalefet neden kaybediyor ile devam ettim.
Sizi birileri üzmüş,kızdırmış.Tsf başkanına kişisel kızgınlığınız,kırgınlığınız,düşmanlığınız olmuş olabilir.Bunlar benim açtığım konuya açıklık getirmiyor.
Türk satrancının başında bulunanları beğenmiyorsunuz ama bu toprak ve bu tohum da başka mahsul vermiyor. Bu ülkenin, herhangi bir bölümünün başında olan ,çalışan,çalıştıran her kimse bu ülkenin insanıdır. Bu insanların hiç biri başka bir ülkeden buraya getirilmemişlerdir. Uzaylı falanda değillerdir. İçimizden,sizin ,benim gibi insanlardır. Her camia içinde yanlış yapanlar olabilir. Olaya siyah-beyaz yaklaşımıyla bakmamak lazım. Griler çoğunluktadır.
Şimdi sizin TSF için söylediklerinizi bakalım.Tüm yönetim mi bu suçlamalara muhataptır ? İçlerinden bazılarımı? Yoksa yönetimi ayırıp sadece başkanı mı böyle suçluyorsunuz ? Başkanın sağ cebi dolup sol cebine sıra gelince, bu yönetimden bir Allahın kulu çıkıpta “ya başkan ne yapıyorsun,ne ediyorsun, ayıptır,günahtır dememiş midir ? Her şeye göz mü yumulmuştur? Yönetimdeki herkes bu soygunda vebal altındamıdır ? Ya il temsilcileri,hakemler,antrenörler, kulüp yönetimleri, gençlik spor hemen hemen herkes bu kumpasın içinde midir ? Evrakları mahkemeye verdiğinizi ama sonuç alamadığınızı ima ediyorsunuz. Bu adamlar mahkemeleride mi ele geçirmişlerdir ?
Sizin önerdiğiniz muhalefet dört dörtlükmüdür ? Bu insanlar içinde yanlış yapabilecek olanlar yokmudur ? Hepsi beyaz mıdır ? Hiç siyah yokmudur ? Hep dürüstler muhalefette mi kalmaktadır ?
Birileriyle uğraşmanızda muhakkak bir nedeniniz vardır. Benim “muhalefet hep neden kaybediyor” sorumun cevabları içinde bu nedenler de serpilmiş midir?
Sizin,benim,bir başkasının,onun,bunun kişisel olarak ,”birilerini” Türk satrancına yakıştırıp yalıştıramaması pek de önemli değildir.Önemli olan çoğunluğun o kişiyi oraya yakıştıramaması veya yakıştırmasıdır.

Tekrar soruyorum; “Neden hep “O” kazanıyor ?”
Ara
Cevapla
#11
Selçuk Bey, bir yığın soru sormuşsunuz ama sorularınız, yalnızca soru sormak için soran, yanıtlarla hiç ilgilenmeyen bir insanı bağırıyor. Verilen yanıtlarla ilgilenmediğiniz, bir de, tekrar sorduğunuz kimi sorulardan belli. Eğer o sorulara verdiğim yanıtlar size birşey anlatamıyorsa, lütfen beni bağışlayın, daha fazla uğraşacak değilim. Çünkü o sorulara daha açık nasıl yanıt verilir bilemiyorum. Dahası, bana "Cengiz" diye seslenmişsiniz; sizi ve sorularınızı ne kadar ciddiye almalıyım?

Burada bana sorduğunuz bazı soruların yanıtlarını, Sayın Hüseyin Gümüştekin'in açtığı "Sadece İzmir Satranç Ailesinin Sorunu mu?" adlı konuda görebilirsiniz; hiç o konuyu okudunuz mu? Önce o konuyu şöyle bir okuyun, zamanı geldiğinde yazılacak olan yazıları da okuyun, ondan sonra "Herkes, herşeye göz mü yummuştur? Yönetimdeki herkes bu soygunda vebal altında mıdır? Ya il temsilcileri,hakemler,antrenörler, kulüp yönetimleri, gençlik spor hemen hemen herkes bu kumpasın içinde midir? Bu adamlar mahkemeleride mi ele geçirmişlerdir?" biçimindeki sorularınızın yanıtlarına siz karar verin. Tabi eğer yanıt bulmakla ilgileniyorsanız. Yok eğer ilgilenmiyorsanız, benim size yardımcı olmam da beklenemez.

"Sizin, benim, bir başkasının, onun, bunun kişisel olarak, 'birilerini' Türk satrancına yakıştırıp yalıştıramaması pek de önemli değildir" demişsiniz. Bu sözler, kendisini ciddiye almayan kimselerin ağzından çıkacak sözlerdir. Siz kendinizi ciddiye almazken, şimdi size bir kez daha soruyorum: Ben sizi ciddiye almalı mıyım? Eğer "ben" birilerini Türk satrancına yakıştırmıyorsam, bu benim için hem de çok önemlidir. Çoğunluğun dikkatini de buna çekmekle uğraşmak zorundayım. Eğer beceriksizliğim yüzünden çoğunluğun dikkatini çekmeyi başaramazsam ve alınması gereken sonuç alınmazsa, bunun suçunu o kişilerde arayacak kadar da alçalmam. Yalnız kaldığım o durumda bile tek başıma mücadele edip didinmek, benim hem kendime hem de o kişilere karşı görevimdir.

Açtığınız konuyu benim anladığımdan başka amaçla açtığınızı söylüyorsunuz. Eğer öyleyse, kusuruma bakmayın, ben o farklı amacı anlayamadım. Anlatmak için de uğraşmayın, anlayamam. Ben dümdüz bir adamımdır, en başta sorduğunuz soruyu, kendimce dümdüz anladım, yanıt verme yolunda da açıkçası, dümdüz gitmeye çalıştım.

"Türk satrancının başında bulunanları beğenmiyorsunuz ama bu toprak ve bu tohum da başka mahsul vermiyor" demişsiniz. Böyle boş boş konuşan çok kişi görmüşümdür. Söyledikleri ilk birkaç ezbere sözden sonra hemen çözülüverirler, diyecek hiçbirşeyleri kalmaz. Konuyu gereksiz yere uzatmadan yalnızca şu kadarını söyleyeyim: Bizler, çok büyük insanlarla beslenen bir topraktan beslenen kişileriz. İstediğiniz kadar dolanın, dünyanın hiçbir yerinde böylesine verimli bir toprak bulamazsınız. Ama ben sizin bu sözlerinizi bilgisizliğinize ve bilinçsizliğinize değil, "Türk satrancının başındakilerin kötü mahsul olduğunu" itiraf etmenize bağlıyorum.

Selçuk Bey, bu konu, daha önce kaçınmış olmama rağmen sizinle karşılıklı atışmamıza dönmeye başladı. Ben buna daha fazla izin vermeyeceğim. Sizinle atışmak için ne bir neden görüyorum ne de bir yarar. Benim hedefimde siz yoksunuz. Bu nedenle, bu başlık altında benimle ilgili bundan sonra yazacağınız yazılara yanıt vermeyi düşünmüyorum. Kendi açtığınız konunun, başlığına uygun sürmesi herhalde sizin de isteğinizdir. Öyle de sürecektir.
Ara
Cevapla
#12
Şurada bir konu açtık ağız tadıyla düşüncelelerimizi anlatamıyoruz . Tekrar soruyorum,”Neden hep O kazanıyor? “ Muhalefet neden kaybediyor? Nerede yanlış yapılıyor ? Önümüzdeki seçimlerde de bu yanlışlar tekrarlanacak mı? Seçim gene şansa mı bırakılacak ?

Bir “vezir” örneği verdim.Murat Kul'u aşamıyorsanız önümüzdeki seçim sizin için fantaziden öte gidemiyecektir. Forumlarda bol bol hakaret edip kendinizi rahatlatırsınız ! (rahatlatabiliyorsanız)
Amaç birilerine küfür etmek mi ,seçimi kazanmak mı ?

İskender bey bana kızmış.Neden hep O kazanıyor ? Diyorum, İskender bey TSF başkanı hakkında verip veriştiriyor. Neymiş bizim Ali yazıcı değil bozucuymuş...Bir sürü ıvır zıvır. Vıdı vıdı..
Hadi ciddiye alalım belki bir bildiği vardır, yazsın öğrenelim diye sorularla önünü açtık, baktık ki iddialarını destekleyecek elle tutulur bir materyal yok.
İskender bey vereceğin yanıtlarla çok ilgilenecektik ama sen hiçbir şey yazamıyorsun ki. Çoğunluğun dikkatini böyle mi çekeceksiniz ?
Güzel kardeşim bir şeyler biliyorsan,iddiaların ciddiyse forumda aç yeni bir başlık hepsini anlat.Anlatda öğrenelim,ilham alalım. Yoksa sus da .. forum kirliliği oluşmasın.

Bu yönetimle bizim de sorunlarımız var. Türkiye nin en küçük yaşta bir turnuvada ( 3.11 yaş -İş B. satranç turnuvası) satranç oynayabilen tek çocuğu olan oğlum A.Eren Aydın iki yıldır yaş gruplarına katılmıyor.Ülkemizde yapılan kendi yaş gruplarındaki uluslararası turnuvalara da katılmadı. Neden acaba ?
İskender bey ,şunu oku bunu oku diye talkım vereceğine önce benim bu forumda yazdıklarımı okusun.Eren'in bloğuna girip orada yazdıklarımı da okusun. Okusun da muhalefet nasıl yapılıyor bir baksın.
Birileriyle mücadele ederken de bunun bir yolu yordamı vardır. Kavganın bile bir mertliği vardır. Bir başkası böyle değil diye benim de onun seviyesine inmem mi lazım ?



Bu toprak ve tohum başka mahsul vermiyor dedim.Hala sözümün arkasındayım. Bunu da anlayamamışsınız. Bana söylediklerinizi de aynen iade ediyorum.Hangimizin boş boş konuştuğuna okuyanlar karar versin. Bir konuyu doğru dürüst tartışamıyorsanız işi demogojiye dönüştürüp,hakaretvari cümlelerle konuyu böyle bağlarsınız.

Madem bu topraklar sizin iddia ettiğiniz gibi verimli. Konumuz spor. 80 küsur yıldır, cihana bedel bir satrançcımız mı çıkmıştır? Atletimiz mi ? Futbolcumuz mu? Yüzücümüz mü? Basketbolcumuz mu?Voleybolcumuz mu? Teniscimiz mi? Kayakçımız mı ?
İstisna ata sporumuz güreştir.O da son zamanlarda yukardaki branşlara yaklaşmaktadır.
Tek tük saman alevi gibi gelen istisnai başarılar dışında bu topraklarda kalıcı kitlesel başarılar var mıdır ?
O bahsettiğiniz “çok büyük insanlar “ nerededir ? Edirne'ye kadar en büyük sizseniz demogojiye devam.. Neymiş efendim,böyle verimli toprak her yerde bulunmazmış mış mış..
Ben sporu yazdım.Dolu dolu konuşan sizde ilim,bilim,sanat,müzik.edebiyat vs dallarında bizim bilmediğimiz “cihana bedel olmuş” Türk büyüklerini yazın da gözümüz açılsın.Böylece boş boş konuşmayalım.

Benim hedefimde de siz yoksunuz.Tanımadığım insanlarla ne derdim olabilir ? Ama işi atışma noktasına getiren de sizsiniz. Lütfen ,başlıktaki konu dışındaki görüşlerinizi forumda başka bir başlıkta üyelerle paylaşın.

”Neden hep O kazanıyor ? “ Sizin gibiler yüzünden.
Ara
Cevapla
#13
Sayın Selçuk Aydın , sayın İskender Altındiş;

--NEDEN HEP "O" KAZANIYOR ? --- Başlığı ve bu başlık altın da yapılan önemli veriler iddialar içeren tartışma Türkiye satrancı ve sağduyu sahibi satranç yöneticileri ile sporcu ve veliler açısından öncelikle konuşulup tartışılması gereken bir konu. Sizlerin gösterdiği duyarlılık , bence yaşanan olaylar ve bizlere bunları yatanlara karşı duyduğumuz bıkkınlık-kızgınlık ile birleşik.

Dikkat ederseniz bu forumda veya diğer forumlarda böylesi önemli konularda bir tartışma başlayınca açıkça ayağına basılmış hakkı yenmiş (vb.) olaylara birinci derecede müdahil olması gereken tüm kişiler genellikle susuyor. Fakat yazılanların okunma istatistiğine baktığımızda (özellikle bu forum açısından) yazılan önemli bir konuysa ekine hiç bir yazı yazılmassa üç-dört gün içinde 200-250 tıklanma oranın da inceleniyor.

Sizlerden isteğim, çok önemli bir konuda aranızda gelişen ''yaşanan soruna çözüm bulabilmek adına olumlu'' tartışma , satranç spor ortamını ilğilendiren çok içten ve iyi niyetler ile yazdığınız yazılardan sonra kırıcı bir ortama dönüşme eğilimine izin vermeden bizlerin de bu tartışmaya, açılan başlığın hakkını verecek şekilde katılmamız için süre tanımanız.

Okulların yeni açıldığını, Öğretmen ve antrenör arkadaşların yeni öğrencileri ve okulları ile tanışma heyecanında olduklarını , pek çok il de satranç etkinliklerinin hazırlıklarının yapılma telaşının olduğunu dikkate alırsak; sizlerin büyük bir özenle sürdürmeye çalışıp sonuç almaya çalışacağınızı umduğum bu konu yeni veriler bilgiler katılımcılarla sürdürülebilmelidir.


Uzun süredir bu forum ortamın da yazı yazmayan bir üye olarak boş durmadığımı daha önce yazmış olduğum yazılar ve aklıma takılan diğer konular ile ilgili olarak araştırma yapıp dökümanlar topladığımı açıklamak isterim.Eğer sizler bana ve diğer forum okurlarına yazdıklarınızı okuyup değerlendirmek ve kendi yorumlarımızı görüşlerimizi yazılı olarak hazırlamak için zaman tanırsanız öncelikle ben önemli maddi verileri eklemek isterim.

Saygılarımla.
Ara
Cevapla
#14
Ne zamandır bu forumun "Hayata Dair" köşesinde Türk kültürü ve tarihi ile ilgili bir yazıdizisi açmayı düşünüyordum. Selçuk Bey'e, bana bu fırsatı verdiği için teşekkür ederim. Bu konuyla ilgili merak ettiği soruların yanıtlarını orada, zaman içinde bulacaktır.

O sorularına bulacağı yanıtlardan daha kısa bir süre içinde, satrancın başındaki kişilere ilişkin sorularının yanıtlarını bulacaktır.

Bana ilişkin doğru bir değerlendirmeyi de, eğer gereklilik hissederse, bu süreç içinde yapacaktır. Bu nedenle kızmamın anlamının olmadığını anımsatan ve kızgınlığımı yatıştıran yazınız için, size de teşekkür ederim.
Ara
Cevapla
#15
Neden hep “O” kazanıyor konusunda yazmayı düşünürken, konu bir ara yorumcular arasında kişisel atışmaya varınca, (aslında nedeni onların da ifade ettikleri gibi iyi yönetilmemenin mutsuzluğundan kaynaklanan birikimlerdir) bir de gündeme henüz sonuçlanmamış ECU seçimleri, bir vefat haberi girince bekledim.

Hep kazanan“O” konusunda asıl yazmak istediklerimi, bu yazının sonunda açıklayacağım insani nedenlerle şimdi yazmayacağım. Bu başlık ilk açıldığı sıralar ve sonunda tatlıya bağlanan atışmalar sonrası neler düşündüğümü ise yazabilirim.

Yönetenlerin “susunnn” demesinin diğer şekli “Hep sorun getirmeyin çözüm önerin” demektir. Hatta bunu problemin bir parçası olarak görenler de vardır. Ben bunun her zaman mutlak doğru olmadığına inanıyorum. Eğitimciler yaşayarak öğrenirler. Sıkıntısını dile getirmek isteyen bir çocuk size çözüm önermek zorunda mıdır? Susan, sıkıntısını anlatamadığı için derdini bilemediğiniz, sıkıntısını çözemediğiniz her çocuktan siz sorumlusunuz? Büyük bir çoğunluğu çocuklardan, öğrencilerden, onların velilerinden oluşan bir toplumun konuşması iyidir. Siz sorunu öğrenin. Çözüp çözememek sizin sorununuz.

Neden “O” kazanıyor, “Neden hep siz-biz kaybediyoruz” gibi peşi sıra oluşan sorularla düşünmeyi sağlayan bu başlığı açan veli Selçuk Aydın’ı kutlamak gerekir. Konuya dahil olanlar önerilerini, sıkıntılarına, sitemlerine, şikayetlerine iliştirmek zorunda değil. Çözüme ulaşılmak zorunda da değil. Kendimize gelmemizi sağlayan, “boşver” yerine “bir şey yapmalı” dedirten güzel bir sorudur Aydın’ın sorusu. Değerlendirmesi gerekenler öncelikle Yönetenler, yönetime aday olup seçilemeyenler veya yeni aday olacaklardır. Ne sonuç çıkarmışlar iki yıldır ne yapmışlar. Tam da geçen ve gelecek seçimin ortasına denk gelen bugünlerde neler yapmayı düşünmektedirler.

Yöneticiler kararlarıyla bizi etkiledikleri için kararları gibi davranışları, üslupları, geçmişte ve bugün söyledikleri her cümle hukuki deyimle Onlar kamuya mâl oldukları için kişisel olarak eleştirilebilir. Eleştirilmelidir.
Satranç adına kafa yorup, ses verenlere, düşünsel gelişimimiz ve satrancın ilerlemesine dönük yararlar sağlamak amacıyla kulak vermek, kişisel çatışmalardan daha yararlıdır. Yöneticilerde yönetmeye aday olanlarda keşke toplumun nabzını her zaman tutabilse. Başlangıçta sessizlik kazananları mutlu etse de muhalefetten yoksun olmak yönetilenler kadar yönetenler içinde en büyük şansızlıktır.

Bu beyin egzersizi sırasında konuyu özünden saptıran değerlendirmeleri, amaca dönük olmayan ayrıntıları, farklı üslupları, önyargıları, kişiden kişiye değişen “ıvır zıvır”, “gürültü “kirlilik”, “boş” olarak yorumlanabilecek sözleri, amacını, haddini aşan ifadeleri görmek, insana özgü hatalara düşebilmek de olasıdır. Bunları değerlendirmeyi çok kaçınılmaz olmadıkça, okuyucuların takdirine, forum yönetiminin hakemliğine bırakmak doğrusudur.

Burada düşüncelerini yazanlar yaşları, statüleri, ünvanları, birikimleri ne olursa olsun bu camianın bir üyesidirler. Ses vermeleri yaşam belirtisidir., 2008 seçimleri sonrası ilk icraat olarak forumun kapatılmasıyla camianın üzerine serilen ölü toprağını kaldırmak için bir fırsat olabilir. Kişilerin ancak toplumu yönetmeye aday olduğu andan itibaren yazdıkları her şeyi didiklemek, geçmişte yaptıklarını ortaya sermek, kişisel iddia ve tartışmaya kadar varmak sorumluluk ve haktır.

Forumların ortak akıl, ortak hafıza, duygu, düşünce ve amaç birliği oluşturmaya katkıları ve kendisini besleyebilecek bu kökleri kurutan TSF ve onları örnek olan il yönetimlerindeki keyfi, uygulamalar konusunda şimdilik virgül.

Bu başlığa yazanların her birinin, İskender Altındiş’in yazmayı düşündüğü konular gibi, Selçuk .Aydın’ın yazılarının hemen altındaki linke tıklayarak ulaşabileceğiniz blog sayfasında olduğu gibi, yaşama dair, satrançla iç içe bir yaşamın getireceği güzelliklerin peşinde olduğuna kuşku yoktur. Yaşamdan kopuk bir satrancın; lisans, ünvanlı sporcu, hakem, gelir artışı tablolarıyla insanları mutlu edemeyeceği açıktır.

Bu forumda, ve satrancın olduğu her ortamda yaşları, ünvanları, birikimleri ne olursa olsun her ses, hayata dair bizden bir sestir. Para, turnuva, ünvan, ödül özellikle en çok kazanan, en çok vergi veren şeklinde neredeyse en önemli başarı kıstası olarak anılan şirketvâri bir anlayışın hakim olduğu, satrancın yaşamla ilişkisinden kopmuş bir halde duygusuz, heyecansız, bu yüzden bence sportif yönü zayıf ve sağlıksız gidişine karşı bir yaşam belirtisi sesidir bu sesler. Ancak insanlar konuşup kararlara etki edebildikçe bir camia düşünce, duygu ve hedef birliğine sahip olabilir, Çok seslilik aynı amaca daha hızlı yürüyebilme ihtimalini ortaya çıkarabilmesi açısından sevindiricidir.

Benim yazmayı düşündüğüm konu “Asıl kaybeden kim?” olacaktı.

Yine “O” kazansaydı yazmak daha kolaydı. Sonra yazmak üzere biraz beklemek, kaybedenleri anlamaya çalışmak, kaybedenlerin kendilerini anlamalarına zaman tanımak bence şu an en doğrusu. Yenilgi tatmayanlar bunu anlayamayabilirler ancak kaybedenin üzüntüsünü “asıl kaybedenler” iyi anlar.

Önceki gün kaybeden Önce Türkiye’nin adı, sonra Türkiye’nin bir kurumu, sonra bizi temsil eden bizim ailemize mensup kişilerdir. Bu da beni yukarıdaki önem sırasına göre üzer.

Neden Hep “O” kazanıyor konusunda, bu nedenlerle şimdilik noktalı virgül;
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 5 Ziyaretçi