Yaş Grupları İl Birinciliğinden bir kesit.
#21
10 yaşaltına günde 4 tur oynatılması, hem de bu olayın İzmir'de yaşanması üzücü ve düşündürücüdür.Yaşadığınız yerde Satrancı bilenler arasında bir anket yapınız!Kim küçüklerin 4 tur oynamasının mümkün olduğunu kabul eder?Önce Büyükler "Biz erişkinler oynamayı kabul ediyoruz"desinler!Bu yöntem önce Milli takım havuzunda olanların üzerinde denensin!
FİDE 12 saati nereden buldu?Bir sınır bulması gerekiyordu.Aksi halde birilerinin günde 5 tur bile oynatmayı aklından geçireceğini biliyordu.Bir sınır koyarak aşırılıkları kısıtlamış oldu.Ama 12 saatin nasıl hesaplanacağı tartışmaya açıktır?Sizin örneğinizi söylediğiniz şekilde hesaplamak mümkündür:İki sporcunun da 45 dakikaları var.Toplam 90 dakika eder.Ancak FIDE bütün oyunların 60 hamle olacağını öngördüğünden oyuncular bu 60 hamle için 30 ar dakika Bonus kazanmaktadır.Şu halde sizin hesapladığınız gibi 1 tur 150 dakika sürmekte ve 4 tur 600 dakika(10 saat)devam etmektedir.Ancak bana göre tur aralarında geçen zaman da 12 saate dahil edilir!Bunun aksini söylemek mümkün değildir.Aşkın beyin yukarda verdiği örnekde 4 turun tam 12 saat devam ettiği kabul edilebilir.(Ben Teknik toplantının başlama saatinden itibaren hesaplamıyorum!)Peki FİDE 12 saate izin verdiği için biz de İzmir'deki küçükleri tam 12 saat oynatmalı mıyız?Bu 4 turun analizi,eleştirileri ve üzüntüleri de olacak!Son turdan sonra hemen yatıp uyuyamayacak!
Biz neden cankurtaran simidi gibi 12 saate sarılıyoruz?Çünkü hakem ücreti ve salon kirası gibi çeşitli harcamaların maliyetini düşürüyoruz.Bir de işi çabuk bitirmek istiyoruz."Küçükler sağlıklı yetişsin,Satrançdan bıkmadan kendini geliştirsin,yıpranmasın"gibi kaygılarımız yoktur.Küçük yaş grubunu 4 tur oynatan hakem de,yerel yönetici de,öğretmen de ve veli de kusurludur.Bu duruma izin veren Federasyon organları da kusurludur.FİDE'nin kuralı da kötüye kullanılabilecek bir kuraldır. FİDE 2700 düzeyindeki Büyükustalarını 12 saat oynatıyor mu?Küçükler yarış atı değildir.Yarış atı günde 4 ayrı koşuya katılır mı?
Ateş Ülker
Ara
Cevapla
#22
(12-01-2016, 15:00)haliltaş Nickli Kullanıcıdan Alıntı: Zaman hız çağı, insanlar turnuvalara vakit ayıramıyorlar, turnuva organizatorleri uzun süreli turnuvlar için kaynak ayıramıyor, turnuvalar çok uzun sürüyor v.b. nedenlerle son yıllarda bir günde bitirilebilecek turnuva yapılarına yöneldiler. 20, 25 dakikalık Hızlı satranç çıkardılar.

Ki insanlar bir hafta sonundan turnuva bitirebilsinler diye. 

Meselenin trajedik tarafını yakalamışsınız.

Alzheimer olana kadar bunu ısrarla yazmaya devam edeceğim. Konu satrancın iklimidir. Satrancı derneklerden ve kulüplerden çıkartıp, şipşak turnuva yapıp organizasyon parası almak isteyen insanlara devrederseniz bu olur.

Türkiye'de herşey deforme oldu da en büyük yıkım galiba satranç üzerinde yaşandı. Satrancı 20 yıl kadar önce ele geçiren "satrançta başarısız kalmış hakemler zümresi" sistemi öyle bir darmadağın ettiler ki şu anda sorunun ne olduğunu göremeyecek hale geldik.

Dünyada, her ülkede, 1880'lerden bu yana satranç sadece derneklerde ve lokallerde oynandı, gelişti. En zor zamanlarında yani dünya savaşı yıllarında bile bu dernekler Avrupa'da, ABD'de insanların satranca sığındığı bir sanctuary oldu. Hollanda'da Timman, İngiltere'de Nunn, Saint Petersburg'da Kramnik ve Türkiye'de Suat Atalık hafta sonu AVM turnuvalarından veya "We are Growing With Chess, hey come on kids" saçmalıklarından çıkmadı. Derneklerden çıktı.

Bobby Fischer bile Manhattan Satranç kulübünden çıktı yahu. Çünkü adı Manhattan veya İzmir veya Uşak olsun, bu iş ancak bir dernek çatısı altında yapılırsa her hafta turnuva olur. Satrancı asıl toprağından söküp, mekansız konumsuz hale getirdiğinizde bu konuyu daha çok tartışırsınız. 

İzmir'in temel sorunu da kalıcı 2-3 derneğinin olmamasıdır. Olsa ne olurdu?

Her hafta gidilecek yer belli olurdu. Sık turnuva olurdu. 20 kişiye 15 hakem tayin edilmezdi. Yer / zaman sıkıntısı olmayacağı için her şey 2 güne sıkıştırılmaya çalışılmaz, bir turnuva gerekirse 4 haftaya yayılırdı. Bu da günde 4 parti değil, hafta sonu 3 parti yapılmasını sağlardı.

Bu başlığa örnek verilen organizasyon sahibi sizi bir an önce kovalamak isterken, dernek tersine sizin sürekli orada kalmanızı, her hafta sonu gelmenizi, sürekli turnuva oynamanızı ister (çünkü yaşamak için buna muhtaçtır).

Ha bu arada, FIDE 10 saat veya 15 saat demiş bunun önemi yok. 

Birçok farklı hukuk dalı FIDE kuralı ile zaten çelişir. Örneğin bir çocuğa aralıksız eğitim veremezsiniz. Çocuk işçi çalıştıramazsınız. Çıraklık kanununa göre bile iş saatlerinde sınır vardır. Uzun süre dinlendirmeden sınav sistemi kuramazsınız. Kaldı ki FIDE 24 saat dese ne olacak, çocuk sizin çocuğunuz, günahtır. 08.30'da başlayan kayıt için pratikte 07.30'da kalkıp, akşam 20.30'da eve döndüğümüzde, çok hoplayıp zıplayarak eğlendiğini sandığınız çocuğun satrançtan aldığı kocaman bir sıfırdır.

Facaebook'a iki resim sıkıştıracaksınız diye bu kadar zorlamayın. Bu çocukların hiçbiri dahi olmayacak, o resimleri de kimse sevmiyor zaten, like aldığınıza çok bakmayın. 

Hadi şimdi kınamalar gelsin Smile
Ara
Cevapla
#23
Yaş Grupları İzmir Birinciliğine 7-12 yaş aralığında toplam 725 sporcu katılmış, bunların sadece 174'ü Küçükler Türkiye birinciliği'ne gidiyor, %24'ü. Ayrıca TKB'ne katılmak için İzmir Birinciliği'ne katılma zorunluluğu da yok.
Bu da demek oluyor ki İzmir Birinciliğinin bu denli sert şartlarda düzenlenmesine gerek yoktu.

Okul sporları (MEB İzmir Birinciliği) bu sorunu doğal(!) olarak çözmüş. Hafta içinde okul ders saatlerinin dışına çıkılamayacağı için sorun kendiliğinden çözülmüş durumda. Dikkat ettikleri en önemli nokta derslerin aksamaması, bunu da yarıyıl tatilinden önceki son haftayı kullanarak çözmüşler, sınavlar bitmiş, karne notları verilmiş, öğrenciler de veliler de rahat. Liseler Yarıyıl tatilinden sonraki ilk hafta, Küçükler ise yaz tatilinden önceki son hafta.

Okul Sporları Turnuva programı burada tartıştığımız şartların en güzel örneklerinden birisi gibi duruyor.

1. Tur Pazartesi 13.00
2. Tur Salı 10.00   - 3. Tur Salı 13.00
4.Tur Çarşamba 10.00 - 5. Tur Çarşamba 13.00
6.Tur Perşembe 10.00 - 7. Tur Perşembe 13.00 ve ödül töreni.

Bazen sorunlar kendiliğinden sorun olmaktan çıkıyor.

---------------------------

Tabii Mojo Jojo'nun söylediklerine katılmamak mümkün değil. Ben İzmir Satranç Derneğine ilk adımımı 12 yaşında 1972 yılında attım, yıllar içinde çok değerli satranç ustaları ve satranca gönül vermiş yüzlerce arkadaşım oldu. Tek tek isimlerini saysam bu sayfaya sığmaz. Daha sonra Türkiye Şampiyonaları için İstanbul Satranç Derneğine gitmeye başladım, yine onlarca usta, yüzlerce satranç dostu. O günlerden içime işleyen bazılarını şu şekilde sıralayabilirim;

* Açılış ve kapanış saatleri değişmez! 
* Her derneğin muhteşem bir kütüphanesi olurdu.
* Her dernekte mutlaka Türkiye'nin en iyi oyuncusunu görürdünüz.
* Mutlaka Veteranlar vardır ve saygı üst seviyededir.
* Her zaman size uygun bir rakip, tadına doyulmaz maçlar, analizler.
* Kendiliğinden oluşan yıldırım turnuvaları ELO ortalaması en az 1900.
* İl Birinciliklerinin vazgeçilmez mekanı olurdu dernekler.
* En önemlisi, dernekler o ilin bilir kişisidir.

Özlüyorum o günleri.

Saygılarımla....
ENİS BİLYAP
Ara
Cevapla
#24
(13-01-2016, 11:31)EnisBilyap Nickli Kullanıcıdan Alıntı: Ben İzmir Satranç Derneğine ilk adımımı 12 yaşında 1972 yılında attım, yıllar içinde çok değerli satranç ustaları ve satranca gönül vermiş yüzlerce arkadaşım oldu. Tek tek isimlerini saysam bu sayfaya sığmaz. Daha sonra Türkiye Şampiyonaları için İstanbul Satranç Derneğine gitmeye başladım, yine onlarca usta, yüzlerce satranç dostu. O günlerden içime işleyen bazılarını şu şekilde sıralayabilirim;

* Açılış ve kapanış saatleri değişmez! 
* Her derneğin muhteşem bir kütüphanesi olurdu.
* Her dernekte mutlaka Türkiye'nin en iyi oyuncusunu görürdünüz.
* Mutlaka Veteranlar vardır ve saygı üst seviyededir.
* Her zaman size uygun bir rakip, tadına doyulmaz maçlar, analizler.
* Kendiliğinden oluşan yıldırım turnuvaları ELO ortalaması en az 1900.
* İl Birinciliklerinin vazgeçilmez mekanı olurdu dernekler.
* En önemlisi, dernekler o ilin bilir kişisidir.

Özlüyorum o günleri.

Saygılarımla....

Dernek ve kulüpler özlediğiniz dönemdeki haliyle gerçekten faydalıdır. Şimdi ise derneklerin yerini satranç merkezleri aldı. "100 liraya yakın para alıyorsun, satranç bilmene de çok gerek yok, taşları dizmeyi ve hareketlerini bilsen başlangıçta yeter. Gel sen de hakem/antrenör ol." diyerek satranca davet edilen kişilerin bazılarının çocuklara satranç öğretme işinde para olduğunu görerek açtığı merkezler de az değil. İyi satranççılar tarafından açılmış az sayıdaki merkezin de önceliği doğal olarak masraflarını çıkarmak ve kâra geçmek oluyor. Bu şartlarda yazdığınız maddeleri günümüz şartlarına uyarlarsak:

* Merkezin sahibi asıl işinden çıkınca yada haftasonları açık oluyor.
* Zamanında alınmış birkaç kitap olabiliyor. Onun haricindeki kitaplar toptancıdan alıp öğrencilere satmak için bulunuyor. Zaten bilgisayar ve projeksiyon cihazı "modern" olduğu için kitapların yerini alıyor!
* Her dernekte mutlaka Türkiye'nin zenginlerinden bir veli görürsünüz.
* Veteranların aksine notasyon tutmak için yazı yazmayı öğrenmemiş bir çocuk vardır.
* Her zaman yeni başlayan bir öğrencinin "Kendinden iyi oyuncularla oynayıp tecrübe kazanmasına" yardımcı olabilirsiniz. Hatta 1-2 hamlede matları beraber çözebilirsiniz.
* Çocuklar para getirdiği için yetişkin turnuvalarına yanaşmazlar.

Özlemekte haklısınız...
Ara
Cevapla
#25
Enis Bilyap çok mühim bir soruna dikkat çekmiş ve daha makro ölçekte MojoJojo mükemmel tespitlerde bulunmuş ama şunu belirtmeden geçemeyeceğim, dünyanın temposu, bilginin yayılma hızı arttı ve sizin bahsettiğiniz efsanevi büyükustaların yaşadığı dönem, kültür iklimi vs. bugünkünden çok farklı.

Velileri de suçlamak anlamsız, içine girdikleri yabancı bir dünyada pek çok konuyu bilemeyecekler, çok doğaldır bu. Antrenörlere büyük iş düşüyor burada.

Satranç kulüpleri meselesi de bence bu konuyla ilgili ama daha derin. Herhalde benim kuşağım satranç kulübü/derneği ikliminden faydalanan son kuşaktı. Artık satranca dair artık çok daha fazla bilgi var, ama satrancı seven, merak eden insanlar yetiştirmiyor artık bu yeni hakim satranç ortamı. Bu ortamda yetişen bazı zevat da, haliyle tam da aslında satranç nosyonları olmadığı için hayatını satranca vermiş insanlara saygısızlık etmekte bir sakınca görmüyor. Tam da bu yüzden bazı satranç sevmeyen hakemler varlıklarını komiserlik yaparak tescil etmeye çalışıyor. Satranç oynamak hızla tüketilir hale geldi.

Bu karmaşık ve birbiriyle iç içe geçen sorunlar her yerde farklı şekillerde karşımıza çıkıyor. Mojo'nun söylediği de bir boyutu. İyi satranççılar da etraflarındaki dünyanın gerçekliğinden de uzaklaşabiliyor. Satranç bilmeyenler ise bilenlerin bilgi paylaşımına kapalılar.
Ara
Cevapla
#26
(13-01-2016, 12:39)Ozgur_Akman Nickli Kullanıcıdan Alıntı: ... ama şunu belirtmeden geçemeyeceğim, dünyanın temposu, bilginin yayılma hızı arttı ve sizin bahsettiğiniz efsanevi büyükustaların yaşadığı dönem, kültür iklimi vs. bugünkünden çok farklı.

... Artık satranca dair artık çok daha fazla bilgi var, ama satrancı seven, merak eden insanlar yetiştirmiyor artık bu yeni hakim satranç ortamı. 

Acaba? Bu biraz tavuk yumurta hikayesine benziyor. Dernekler mi yeni dünyayı kucaklayamadı yoksa dernekler tamamen devre dışı bırakıldığı için mi böyle saçma sapan bir dünyayla baş başa kaldık?

Mesela söylemesi ayıptır ben merak ettim geçmişte Bergen'de ve Biel'de (Norveç ve İsviçre) şehir derneklerini ziyaret ettim. Ha keza San Fransisco'dakini de resimlerle hem burada hem blogumda uzun uzun yazdım. 

Hepsinde dernekler hala faal. Hepsinde her hafta sonu turnuvalar, çocuk programları, simültaneler, seminerler gırla gidiyor. Türkiye'de herhangi bir il temsilcisinin 20 yılda yapacağı tüm aksiyonları 1 ayda görebilirsiniz, o kadar diyeyim. San Fransisco'da derneğin kirasını şehir belediyesi karşılıyor, dünyanın en kapitalist ülkesinden bahsediyoruz. Ve kira ödemedikleri için turnuva gelirleri ile ve etkinliklerle rahat rahat dönüyorlar.

Şimdi hepimize soru:

İçerisi pırıl pırıl olan, kütüphanesi olan, müdürü Nick de Firmian olan, Yermolinsky'i ve onlarca ustayı bir arada görebileceğiniz, şehrin merkezindeki bir lokasyona gider misiniz, gitmez misiniz? İşte o yüzden 50,000 nüfuslu Biel, bırakın İzmir'i, Buca'dan daha küçük olmasına rağmen dünyanın en ciddi openlarından birine sahip. 

Tekrar yazayım "orası medeniyet, burası ortadoğu" muamelesi yapmasın kimse. Dünyada kaç ülke varsa eksi 1 yazın, kalan her yerde satranç "derneklerde" oynanıyor. İşte Hollanda'da 500 dernek var. Bizim il ve ilçe temsilciliklerinden fazla değil gerçi Smile ama yine de hacim bu.  Demek ki dünya ölçeğinde bu konunun "evden dışarı çıkmayan yeni nesil" ile çok da alakası yok.

Bu işi çoluk çocuk organizasyonuna döküp suni bir bürokrasi üreterek işi doğal ortamından çıkartanlar büyük suç işliyorlar. O yüzden bu ülkede duayen de yönetici de muhalefet de mafiş.

"Sibop" diye yazı yazan adamı başkan, "elimi tahtaya Atalık'tan fazla soktum" diye hadsizlik yapanı yeni başkan, seçilmeden bir ay önce web sitesi açıp seçim bitince ortadan kaybolanı muhalefet sanıyoruz. Düşünün 1 sene sonra seçim olsa Kuvay Sanlı ve Cengiz Keleş yine umut olarak sahneye çıkacaklar.

Satranç tanrıları da bize böyle işkence çektiriyor sanırım. Ki ben Caissa olsam her gün yıldırımlar gönderirdim valla, az bile.
Ara
Cevapla
#27
Enis Bey'e ve Özgür Akman'a sonuna kadar katılıyorum. su an iyi oyuncularla gün içinde bir klupte satranc oynayarak takılmanız nerede ise mümkün değil. çünkü hemen hepsi ders veriyor sabahtan akşama. Eskiden bu satranç daha amatör iken, ben lokale giderdim ve her gittiğimde de açık olur, içeride mutlaka satranç oynayabileceğim, karşılıklı soruların sorulabileceği bir ortam olurdu. şimdi ise klupler sadece öğrencilerin var olduğu zamanlarda açılıyor.
Ara
Cevapla
#28
[size=large]Sevgili Enis BİLYAP'IN açtığı konu haklı olarak derneklere geldi.[/size]


[size=large]Çünkü konu başlığı ile dolaylı ilişkisi olan bu durum bir çözüm sunabilir.[/size]

[size=large]Gözlemlerimi bazen resmi bir dernek yöneticisi, bazen de bir satranç derneğinin fahri-doğal bir üyesi olarak paylaşıyor, çeşitli illerde yaşadığım olayları kişi ismi vermeden yazıyorum.[/size]
[size=large]…[/size]
[size=large] [/size]
[size=large]Eskiden ne vardı?
[/size][size=large]Tam yazılmamış.
[/size]
[size=large]Evet dernekler vardı. İl birinciliğinin yanı sıra da birkaç turnuva...
Bir de TÜRKİYE BİRİNCİLİĞİ.
[/size]
[size=large]İstanbul’da zamanla yerel takımlar ligi oluştu. İzmir ve Ankara’da ben yetmişli ve seksenli yıllarda takımlar turnuvası hatırlamıyorum.
[/size]
[size=large] Derneklerin yeri çok ayrı idi. Kokusu heyecanı ve kendine özgü havası satranççılara yeterdi. Kendi derneğinde satranç için yaşayan yönetici insanlar  tanır ve bilirdik. Hiç birisi de 3 kuruşluk dernek aidatını kendisine harcamadığı gibi kendi cebinden de katarak, açıkları kapatarak derneğin kira ve zorunlu giderlerini karşılardı.
[/size]
[size=large]Üyeleri özverili ve kararlı insanlardı. Bu kararlılıklarından olsa gerek, her birisi de  hep aynı rüyayı görürler, derneklerini yaşatabilmek için sürekli üye arayışlarına girerlerdi.  Keza buldukları üyeler de 2-3 ay hatır aidatı ödeyip sonradan ya kaybolurlar ya da ödemeyi bırakırlardı. İş yine özverili insanların gönüllerinden kopacak bağışlara kalırdı.Bu yöneticilere aldıkları sorumluluklar ve altına girdikleri külfetler zamanla ağır gelmeye başladı. Bıraktılar. Bir kısmı da onurlu yaşamıyla aramızdan ayrıldı.

[/size]
[size=large]Zamanla bir kaçı dışında diğerleri azalarak yok oldular. Bazıları kuruluş amaçları dışına çıkmak zorunda kaldılar. Çünkü düzenli olmayan üye aidatları kira ve diğer zorunlu giderleri karşılayamadı. Gelir bulmaları gerekti. Bunun yolu da ya da ders- kurs idi, ya da katılım ücretli turnuva düzenlemek... Bunun için emek ve zaman harcamak gerekiyordu. Siz emek ve zaman harcarken karşılığını bireysel olarak kazanmalısınız. Oysa dernekler, kazançlarını üyeleri arasında paylaştıramazdı.
[/size]
[size=large] 
 Arada bir 12 Eylül gördük.
 Dernekler tırpanlandı. Dernek lafı bile neredeyse terör ile eş değer sayıldı. Bu konuda kapatılan, kapısı defalarca mühürlenen dernekler bilirim.
[/size]
[size=large] Bizim ülkemizde ki en katı kanuni zihniyet ve denetleme burada devreye girdi:
 "Ülkedeki her bir derneğin kuruluş özünde var olan insan, amaç, bilgi birikimi ve emek ta başından beri iktisadi olmayan, kazanç paylaşma amacı dışında bir amaca yönelmesi isteniyordu. "
[/size]

[size=large] [/size][size=large]Yani sen 7 kişi bir araya gel, amacını belirle, bilgi birikimini paylaşacak sınırlı etkinliklerde bulun, zaman ve emek harca didin dur, zorunlu giderlerini karşıla, ama bireysel olarak kazanma!
[/size]
[size=large] Oldu!
...

Katılım bedelli turnuvaların düzenlenemediği, kurs ve ders ücretlerinden üyelerinin faydalanamayacağı bir anlayıştı ülkemizdeki dernekçilik. Tabi hiç bir maddi sorunu olmayan diğer dernekleri ayrı tutuyorum.

 Kahvelere taşındı dernekçi insanlar. Orada her şey hazır. Kira yok! Isınabiliyorsun, çay, kahve, sigara, sohbet...
Zamanla da daha cazip geldi kahveler. Daha serbest bir ortam vardı. Böyle bir kuşak da oluştu tabii.
[/size]
[size=large]Ama eski derneklerin gerçek ciddi havası, kalitesi hiç bir zaman olmadı buralarda. Dernek satrancı ölmüştü. Bugün o günlerden kalma 'türünün son örneklerinden' bir kaç tanesi yaşam savaşı vermektedir.
[/size]

[size=large]Günümüzde bazı derneklerin kulüplere, gençlik ve spor kulüplerine dönüşme sebebi budur.
Artan sporcu kitlesinin talebini karşılayabilmek için kalitesiz hizmetle ticari anlayış!
[/size]
[size=large] Kiralanan yerler, yapılan yatırımlar bu amaca yönelikti: ticari amaçlı kazanmak![/size]
[size=large]Para gelmesi gerekiyordu. Oysa 2-3 yıllığına peşin ödenen kirası, malzemelere ve eşyalara yapılan harcama yatırımının yerine konması gereken para kazanmak gerekiyordu. Bu açılan özel merkezlerin de bir kısmı kısa sürede yapamadı, kapandı.

Kaliteli hocalarla kaliteli eğitimi ve başarı hedefini yakalayanların günlük hikayelerini ise sosyal medyadan izlemekteyiz.
 [/size]
[size=large]Sonuçta ben de özlüyorum.
Arada bir nostaljik bir foto yayınlanır, bazen de bir video...[/size]
[size=large]Ama zaman değişti. Onunla da bizler...
[/size]
[size=large] 2000 den sonra insan yaşamı çeşitlendi, zaman çok daha hızla akmaya başladı. 30 yıl öncesinin ajurneli 9-10 saat süren maçlarından asla keyif almayan kuşaklar türedi.
[/size]
[size=large] 1987  TÜRKİYE BİRİNCİLİĞİ'NE 27 gün süreyle bıkmadan giden 18 sporcusundan kaçını artık turnuvalarda görüyorsunuz? Bu anlayışta olan bir avuç sporcudan daha fazlası var mı artık?
[/size]
[size=large]Katıldığını sandığı turnuvayı 2. gününden terk ederek kaçanlar, satrancın içindeki büyülü dünyayı asla görememiş ve tadamamış olanlardır.
[/size]
[size=large]Bu insanlara geceler boyunca play-chess oynamak yeterli oluyor artık. Sevinçleri, egoları, zaferleri hepsi sanal...
[/size]
[size=large] Ben kendimi her biri bir ekol olan merhum Türkiye Birincileri, unvanlı oyuncuların hemen  yan sandalyesinde onların satranç sohbetlerini izleyen şanslı bir insan olarak görürüm. Yüz ifadeleri bile bazen bir aylık derse bedeldi. Sır vermeyenler bile en azından yol gösterirdi tavırlarıyla. Kaynağından öğrenir ve güven duyarak çalışırdınız. Oyunlarını izler, derin düşünceye nasıl daldıklarına tanıklık yapardınız. Bu tutku içinizde giderek büyür ve bir dahaki günü sabırsızlıkla onlardan önce orada olmak için iple çekerdiniz. Yanlarında hiç kimsenin yanında olmadığı kadar ölçülü olmak zorunda hissederdiniz kendinizi.[/size]
[size=large]Dernekler bir hayat dersi ve okuluydu. Orada yaşam tarzlarınız şekillenir, hayata bakış açısı kazanırdınız.
[/size]
[size=large]Bunu başarmak için en öncelikli görev satranççılara ve onların tek kurumu olan TSF ye düşmektedir. Bu konuda yapılacak çalışmalara destek sunmak camia içinde birleştiriciliği de sağlayacaktır.[/size]
[size=large] [/size]
[size=large]Saygı ve selamlarımla...[/size]
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla
#29
(13-01-2016, 12:39)Ozgur_Akman Nickli Kullanıcıdan Alıntı: Tam da bu yüzden bazı satranç sevmeyen hakemler varlıklarını komiserlik yaparak tescil etmeye çalışıyor. Satranç oynamak hızla tüketilir hale geldi.

Sezar'ın hakkı Sezar'a. Bu sefer doğru söylemişsin Özgür. Ama sadece hakemlikle kısıtlamak yerine antrenörlüğü de eklemelisin.

Hayatında turnuva oynamamış kişiler satrancı sevmemelerine, hatta bazıları bilmemelerine rağmen sadece ekonomik çıkarları için antrenör/hakem oluyor. Başlangıç seviyesini geçecek bir satranç bilgileri dahi olmayan bu kişiler sadece 1. kademe antrenör yada hakem olarak girdikleri bu camiada il-ilçe temsilciliklerinden tut, kurul üyeliklerine kadar bir çok göreve gelerek satrancın yönetilmesine bir şekilde dahil olmaya başlıyorlar.

Sadece ekonomik sebeplerle satrancın içine giren, hakem olarak hayatında yönettiği tur sayısı yada antrenör olarak satranç öğrettiği öğrenci sayısı, benim satranç sevgimle 20 senedir oynadığım turnuva sayısı kadar bile olmayan kişilerin satrancı kişisel çıkarları için kullanmaları bu camiada beni en çok rahatsız eden şeydir. Bir çocuğun satranç öğrenmesi için değil de sadece para kazanmak için antrenörlük yapan kişiler, kısacası satrancı sevmeyip, satranç ile ilişkisi sadece çıkar amaçlı olan kişiler bence satrancın önündeki en büyük engel. Umarım en kısa sürede azalarak biterler.
Ara
Cevapla
#30
(13-01-2016, 23:17)M.Aşkın TAŞAN Nickli Kullanıcıdan Alıntı: 1)
[size=large]İstanbul’da zamanla yerel takımlar ligi oluştu. İzmir ve Ankara’da ben yetmişli ve seksenli yıllarda takımlar turnuvası hatırlamıyorum.
[/size]

2)
[size=large] 1987  TÜRKİYE BİRİNCİLİĞİ'NE 27 gün süreyle bıkmadan giden 18 sporcusundan kaçını artık turnuvalarda görüyorsunuz? Bu anlayışta olan bir avuç sporcudan daha fazlası var mı artık?
[/size]

3)
[size=large]Bunu başarmak için en öncelikli görev satranççılara ve onların tek kurumu olan TSF ye düşmektedir. Bu konuda yapılacak çalışmalara destek sunmak camia içinde birleştiriciliği de sağlayacaktır.[/size]
[size=large] [/size]
[size=large]Saygı ve selamlarımla...[/size]

1) Yanlış hatırlamıyorsam 1987-88 yıllarında,  Sayın Sabri Koçak'ın yönetiminde aktif rol aldığı, Ankara satranç derneğinde (Adının bu olduğunu tahmin ediyorum) yerel takım turnuvası yapıldığını biliyorum.

2) 1997 Türkiye birinciliğini ve ardından 4-7 lik ek çift turlu döner sistem eşitlik bozma turnuvası ile birlikte 28 gün İstanbul'da oynadığımı hatırlıyorum.

3) Buraya kadar beğendiğim yorumun, bu kısmını traji-komik buldum:
Bu TSF yönetiminden beklenti içinde olmak  Huh

 Günü geldiğinde;
 bu ülkede satranca gereken değer verildiğinde, kimler kimleri nasıl hatırlayacak ve hatırlatacak ?
yaşıyorsak göreceğiz.

Selamlar.
Ara
Cevapla
#31
(14-01-2016, 07:01)Miyazaki Nickli Kullanıcıdan Alıntı: 1) Yanlış hatırlamıyorsam 1987-88 yıllarında,  Sayın Sabri Koçak'ın yönetiminde aktif rol aldığı, Ankara satranç derneğinde (Adının bu olduğunu tahmin ediyorum) yerel takım turnuvası yapıldığını biliyorum.

2) 1997 Türkiye birinciliğini ve ardından 4-7 lik ek çift turlu döner sistem eşitlik bozma turnuvası ile birlikte 28 gün İstanbul'da oynadığımı hatırlıyorum.

3) Buraya kadar beğendiğim yorumun, bu kısmını traji-komik buldum:
Bu TSF yönetiminden beklenti içinde olmak  Huh

 Günü geldiğinde;
 bu ülkede satranca gereken değer verildiğinde, kimler kimleri nasıl hatırlayacak ve hatırlatacak ?
yaşıyorsak göreceğiz.

Selamlar.

Sevgili Sabri KOÇAK yapmış olabilir. Bilgim olmasa da inanırım. Ancak benim kast ettiğim turnuvalar resmi olanlardır.
Bu konuda bilgim dışında yapılmış bir düzenleme varsa haksızlık yapmak istemem.

Bir tek kurumumuz var. Bu ya da farklı bir yönetim. Özellikle belirttiğiniz gibi "bu" yönetimi de içine alan gelecekteki tüm yönetimlerden beklentim olduğunu anlatmak istedim.
Bu kadarına hakkımız olmalıdır.

Selamlarımla...
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla
#32
(14-01-2016, 00:15)Attorney at Law Nickli Kullanıcıdan Alıntı: Hayatında turnuva oynamamış kişiler satrancı sevmemelerine, hatta bazıları bilmemelerine rağmen sadece ekonomik çıkarları için antrenör/hakem oluyor. Başlangıç seviyesini geçecek bir satranç bilgileri dahi olmayan bu kişiler sadece 1. kademe antrenör yada hakem olarak girdikleri bu camiada il-ilçe temsilciliklerinden tut, kurul üyeliklerine kadar bir çok göreve gelerek satrancın yönetilmesine bir şekilde dahil olmaya başlıyorlar.

Sadece ekonomik sebeplerle satrancın içine giren, hakem olarak hayatında yönettiği tur sayısı yada antrenör olarak satranç öğrettiği öğrenci sayısı, benim satranç sevgimle 20 senedir oynadığım turnuva sayısı kadar bile olmayan kişilerin satrancı kişisel çıkarları için kullanmaları bu camiada beni en çok rahatsız eden şeydir. Bir çocuğun satranç öğrenmesi için değil de sadece para kazanmak için antrenörlük yapan kişiler, kısacası satrancı sevmeyip, satranç ile ilişkisi sadece çıkar amaçlı olan kişiler bence satrancın önündeki en büyük engel. Umarım en kısa sürede azalarak biterler.

[color=#1f497d][font=Verdana]Katılıyorum.

[/font][/color]
[color=#1f497d][font=Verdana]Size başka bir bilgi vereyim.
[/font][/color]
[color=#1f497d][font=Verdana]İlkokullarda şimdi haftada 5 saat sınıf öğretmenlerinin girdiği FİZİKSEL ETKİNLİKLER VE OYUN dersleri adı altında dersler var. Bu dersler çocukların spor, dans, drama, oyun ve ritim gibi yeteneklerini geliştirmeye yöneliktir. Öğretmen ilgi alanına göre bir etkinlik seçerek haftada bir saatini bu etkinliğe ayırabiliyor. Örneğin halk oyunlarında yetenekli bir öğretmen sınıfına bu alanda eğitim verebiliyor. Bu konuda eğitimci belgesinin olup olmadığını sistem aramıyor.
 Uygulama yıllardır böyledir.
[/font][/color]
[color=#1f497d][font=Verdana]Bu etkinliklerin içinde satrançta seçilebiliyor. Böylece söz konusu satranç olduğunda hangi aşamada olduğunu bilmediğimiz öğretmenler öğrencilerini kendi öz niyetleri doğrultusunda satranca da yöneltebiliyorlar. Bu öğretmenlerimizin ne yazık ki çok küçük bir yüzdesi de yetenekli öğrencilerini daha yetkin kişi ve kuruluşlara yönlendirebilmektedir.
[/font][/color]
[color=#1f497d][font=Verdana]Burada bir kasıt aramıyorum. Yanlışlık ve eksiklikler var. Ama bu öğretmenin suçu değil. O tamamen sistemi uyguluyor.
[/font][/color]
[color=#1f497d][font=Verdana]Sistemdeki eksiklik eğitim ve denetim yetersizliğinden kaynaklıdır.

Öğretmenlere okul yıllarında satrancı öğretmiyor, eğitim programlarına koymuyoruz. Sonrada meslekteki yirminci ya da otuzuncu yılında 30 saatlik eğitimle temel satranç eğitimine almaya çalışıyoruz. Sistemi temelinden kurmak başka, sisteme çeki düzen vermeye çalışmak başka… Tabi ikincisi de yeterli olmuyor. [/font][/color]
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla
#33
(14-01-2016, 10:20)M.Aşkın TAŞAN Nickli Kullanıcıdan Alıntı: [color=#1f497d][font=Verdana]Yanlışlık ve eksiklikler var. Ama bu öğretmenin suçu değil. O tamamen sistemi uyguluyor.
[/font][/color][color=#1f497d][font=Verdana]
Sistemdeki eksiklik eğitim ve denetim yetersizliğinden kaynaklıdır.[/font][/color]

Ben MEB'deki durumdan bahsetmiyorum. Orası zaten kanayan yara. Benim bahsettiğim TSF'nin bünyesindeki bu tür kişiler. MEB'dekinden değil de TSF'dekinden başlasak? Kendi sistemindeki eksikliği gidermek ve denetime tabi tutmak TSF için zor olmayan bir başlangıç noktası olsa gerek. Tabii zaten istenen bu sistem(sizlik) değilse...
Ara
Cevapla
#34
Satrancın içinde olan kişiler,kurumlar yönetimde (oy olur, görev olur) söz sahibi olmadıkça, (bunu da açmak lazım. TSF'nin başındaki kişi illa satrançcı olmalıdır değil bundan kastım. İyi bir yönetici de olabilir) sırf bazı kişilere makam, ünvan sağlama amaçlı seçimler yapıldıkça sorunlar çözülmez. Sadece ötelenir. Kaldıki bu sadece TSF için geçerli olan bir şey değil. Diğer federasyonlarda da aynı yakınmalar, sorunlar var. Bu ülkenin sorunu malesef.

Her şeyi ben yapacağım, ben kurtaracağım, tek doğru benimki mantığındaki kişileri yönetimlerden uzaklaştırıp, birlikte çalışmaya, yaptığı işe inanan insanların yolunu açmadıkça da bir şeylerin düzelmesini beklemek bana sadece Einstein'ın lafını hatırlatıyor.

"Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır."
Ara
Cevapla
#35
Aşkın bey,
"Konu Derneklere geldi"dediniz.Konu bence Derneklere gelmiş gibi gösterildi.Oysa Derneklerin var olmasına itiraz eden olmamıştı.Esas amaç konuyu başka kulvara çekerek dikkatleri dağıtmaktı.Tabii ikinci bir amaç daha vardı.O da bu ülkede duayenin,yöneticinin ve muhalefetin mafiş olduğunu söylemekti.Bu amaç da gerçekleşti.Demek ki duayenin,yöneticinin ve muhalefetin mafiş olduğunu beyinlere yazmak isteyenler var.Bunlar yüzlerini maske ile kapatmış misyonerlerdir.Çoğunluk akl-ı selime sarılmadıkça bu misyonerler görevlerini başarılı bir şekilde yerine getirecektir.Bugüne kadar başarılı oldular.
Konu başlığından uzaklaşıp farklı konuları aynı bölümde günlerce değerlendirmek sakıncalıdır.Bu uzun ama yararlı olma ihtimali pek fazla olmayan yazılar yerine yeni bir konu için yeni bir başlık açmak daha çok ilgi çeker.Meseleleri anlatmak da kolaylaşır.Bu forumda aktif olan üyeleri uzun yazışmalara sokmak bir tuzaktır.Bu tuzağa en çok siz düştünüz!Vatandaş "duayen,yönetici ve muhalefet mafiş"dediği zaman hepimizle alay ediyor.Siz bu mafiş kavramının kapsamı dışında kaldığınızı düşünmeyin...
Konu başlığının anlatmak istediği meseleden ne kadar ustaca uzaklaştırıldık.Bizzat yazı yazanlar bile esas konuyu unuttular.Mafiş'in anlamını düşünüyorlar.
Kimliğini gizleyenlere kendini ifade etme şansı verilmesi ileri demokrasilerde bile zor bulunur.Abidin bey ileri demokrasi olmak istiyor.Ama sonuçları ortadadır.Yalnız hiç endişelenmeyin!Duayenleri ve muhalefeti itibarsızlaştırma çabası onların doğru yolda olduğunu ve itibarlarının yükseldiğini gösterir.
Uzun yazışmaları bir kenara bırakın!Küçükleri 45 dakika eklemeli 4 tur oynatalım mı?Bu soru hakkındaki kanaatınızı söyleyin!Dernek nasıl kurulur?Önemi var mıdır?Ayrı bir başlık açılması uygundur.
Ateş Ülker
Ara
Cevapla
#36
Ateş Abi selamlar,

Sizden önceki son yazıları okur okumaz aynı temayı işleyen bir yazı planlıyordum. Düşüncelerime tercüman olmuşsunuz.

Teşekkürler.
ENİS BİLYAP
Ara
Cevapla
#37
(14-01-2016, 10:58)Attorney at Law Nickli Kullanıcıdan Alıntı: Ben MEB'deki durumdan bahsetmiyorum. Orası zaten kanayan yara. Benim bahsettiğim TSF'nin bünyesindeki bu tür kişiler. MEB'dekinden değil de TSF'dekinden başlasak? Kendi sistemindeki eksikliği gidermek ve denetime tabi tutmak TSF için zor olmayan bir başlangıç noktası olsa gerek. Tabii zaten istenen bu sistem(sizlik) değilse...

TSF 2005 yılı protokolü ile aslında adı ve kapsamı sadece 'OKULDA SATRANÇ' olması gereken bir işe soyundu.
 30 saatte 1. kademe yardımcı antrenörlük belgesi verildi. Bu belge aslında OKUL İÇİ TEMEL SATRANÇ EĞİTİMİ BELGESİ olmalıydı. Çünkü hitap ettiğiniz öğretmen kitlesinin en büyük kesimi hayatında satrançla hiç karşılaşmamış bir kitle idi. Bunu 30 saatte ancak çok sınırlı bir şekilde verebilirsiniz.

Ancak yapılan protokolde öğretmenlere bu eğitimin verilmesi gerekiyordu. Bunu yapacak kurumda TSF idi.
Antrenörlük dediğinizde işin mecrası ve boyutları başkadır. İdeali bu işin içinden gelmektir. Genç ve enerjik kesime bu eğitimi randımanlı olarak verebilirsiniz. Ama tüm öğretmenler dediğinizde iddianızın altında kalırsınız. Hele okul yıllarınızda satranç öğrenmemiş, Eğitim Fakülteleri gibi kurumlarda bu sporun eğitimini vermiyorsanız.

Denetim mekanizmalarını kurabilmeniz için kurumlararası koordinasyon gerekli. Bu süreçte bu durum ne yazık ki sağlıklı olarak işlemedi. İl, ilçe ve okul müdürlükleri gönderilen belge ve vize yazılarını dikkate almadılar. Bunun takibi için ayrı bir düzenleme gereklidir. TSF'NUN denetimi ve yaptırımı için ise sanırım bağlı olduğu kurum GSGM içi düzenleme gerekecektir.

Ülkemizdeki sistem ve şartlar ne yazık ki sonucu belirlemede çok önceliklidir. Bize burada ancak testi kırıldıktan sonra yol göstermek, fikir belirtmek düşüyor.
SELAMLAR.
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla
#38
(14-01-2016, 12:00)Ateş Ülker Nickli Kullanıcıdan Alıntı: Aşkın bey,
"Konu Derneklere geldi"dediniz.Konu bence Derneklere gelmiş gibi gösterildi.Oysa Derneklerin var olmasına itiraz eden olmamıştı.Esas amaç konuyu başka kulvara çekerek dikkatleri dağıtmaktı.Tabii ikinci bir amaç daha vardı.O da bu ülkede duayenin,yöneticinin ve muhalefetin mafiş olduğunu söylemekti.Bu amaç da gerçekleşti.Demek ki duayenin,yöneticinin ve muhalefetin mafiş olduğunu beyinlere yazmak isteyenler var.Bunlar yüzlerini maske ile kapatmış misyonerlerdir.Çoğunluk akl-ı selime sarılmadıkça bu misyonerler görevlerini başarılı bir şekilde yerine getirecektir.Bugüne kadar başarılı oldular.
Konu başlığından uzaklaşıp farklı konuları aynı bölümde günlerce değerlendirmek sakıncalıdır.Bu uzun ama yararlı olma ihtimali pek fazla olmayan yazılar yerine yeni bir  konu için yeni bir başlık açmak daha çok ilgi çeker.Meseleleri anlatmak da kolaylaşır.Bu forumda aktif olan üyeleri uzun yazışmalara sokmak bir tuzaktır.Bu tuzağa en çok siz düştünüz!Vatandaş "duayen,yönetici ve muhalefet mafiş"dediği zaman hepimizle alay ediyor.Siz bu mafiş kavramının kapsamı dışında kaldığınızı düşünmeyin...
Konu başlığının anlatmak istediği meseleden ne kadar ustaca uzaklaştırıldık.Bizzat yazı yazanlar bile esas konuyu unuttular.Mafiş'in anlamını düşünüyorlar.
Kimliğini gizleyenlere kendini ifade etme şansı verilmesi ileri demokrasilerde bile zor bulunur.Abidin bey ileri demokrasi olmak istiyor.Ama sonuçları ortadadır.Yalnız hiç endişelenmeyin!Duayenleri ve muhalefeti itibarsızlaştırma çabası onların doğru yolda olduğunu ve itibarlarının yükseldiğini gösterir.
Uzun yazışmaları bir kenara bırakın!Küçükleri 45 dakika eklemeli 4 tur oynatalım mı?Bu soru hakkındaki kanaatınızı söyleyin!Dernek nasıl kurulur?Önemi var mıdır?Ayrı bir başlık açılması uygundur.

[size=large][font=Verdana]Ateş Bey,[/font][/size]
[size=large][font=Verdana]Bu satırlarda;[/font][/size]
[size=large][font=Verdana]Bu sistemde bir hata var mıdır? Yoksa kabul edilebilir mi? Yanlış nerede? [/font][/size]
[size=large][font=Verdana]diye bir sorular da soruldu, değil mi?

[/font][/size]
[size=large][font=Verdana]Ben bu konuyla ilgili olarak: “yapılan programı kabul etmek hiç sağlıklı değildir.”[/font][/size]
[size=large][font=Verdana] Şeklinde çok açık bir düşüncemi ortaya koydum.

[/font][/size]
[size=large][font=Verdana] Ayrıca;
Satranca yeni başlayan 7-8 yaş grubu sporcularında bu tip turnuva terkleri çok sıradanlaşmaya başladı. Bunun hem bu spora, hem bu sporla uğraşan tüm sporcu, hakem, organizatör ve diğer kişilere olan olumsuz yansımalarını yıllardır yaşamakta ve bu alanda mücadele vermekteyiz.[/font][/size]
[size=medium][font=Times New Roman] [/font][/size]
[size=large][font=Verdana] “…Bu durumu ülke insanımızın spora bakış açısından tutun da samimiyet ölçülerine, toplumsal sorumluluk anlayışına, 'adam sendeciliği' ne ve tabi ki oturmamış olan sportif satranç anlayışlarına bağlayabiliriz.” Şeklinde söylemlerim de olmuş."


[/font][/size]

[size=large][font=Verdana]Sonunda da bir öneride bulunmuşum:

[/font][/size]
[size=large][font=Verdana]“Küçük yaş kategorilerinde il birinciliği öncesi şenlik havasında bir ön eleme ve seçme etkinliği ideal olabilir. Bu etkinlik sonrası il düzenleme kurulunca yapılacak antrenör toplantısından sonra da bu yarışmada yetkin sporcu adaylarının katılacağı bir turnuva modeli de olabilir.”[/font][/size]



[size=large][font=Verdana]Sorunu sadece tur süresi ve zamanı olarak görmüyorum. Muhalefet, duayen ve mafişlerle ilgilenmiyorum. Dikkate aldığım fikirlerdir.

Satranç sevgisi ve olgusunun nasıl yerleştirilmesi gereği konusunda düşünce ve gözlemlerimi de paylaştım.

 Sn. Enis BİLYAP’IN sunduğu konuda turnuva terkler de var. Özellikle de velilerinin etkisiyle küçük çocuklarda sıradanlaşmaya başlayan keyfi terkler… [/font][/size]
[size=large][font=Verdana]Bir spor insanı olarak sebep- sonuç ilişkisine hiç değinmeden ve bir çözüm önerisi sunmadan da;[/font][/size]
[size=medium][font=Times New Roman] [/font][/size]
[size=large][font=Verdana]“Bir günde 4 tur oynatmak 13-14 saati bu amaçla kullanmak son derece yanlıştır. Yapanları kınıyorum”[/font][/size]
[size=large][font=Verdana]da diyebilirdim.

[/font][/size]
[size=large][font=Verdana]Bir sorunu sebepleriyle teşhis etmeden, şartları değerlendirmeden nasıl çözüm önerisinde bulunabilirsiniz?

Bunu mesleği tıp insanı kökenli bir satranççı  olarak en iyi siz bilirsiniz diye düşünüyorum.
Yanıldığım ya da yanlış konuştuğum bir yer mi oldu?
YANLIŞIMI SÖYLEYİN!

Bazen tuzak dediğiniz şeyler, hazırlayanın kendi elinde de patlıyor değil mi?
Ama böylesine önemli bir konuda sebep sonuç ilişkisi açısından bakarak teşhise ve öneriye yönelik yazmak da bir iki satırla olmuyor.
Tuzak dediğiniz buysa eğer, ben buna bilerek de düşerim.

Konu dışına çıkmak, olayı saptırma niyetim asla yok! Ama ortaya konan çok temel sorunun ta derneklere uzanan bir çözüme yönelik bağlantısı da var değil mi?
Bunu yazan arkadaşım da bundan bahsetmeden edememiş.

Satranç olgusunu oturtmadan, bu kazanıma yönelik eğitim vermeden ve bu gerçeği de konuşmadan sorunu çözemeyiz.
Bu konuda başka bir söze gerek duymuyorum.

Hoşça kalın.

Selam ve sevgilerimle...

[/font][/size]
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 4 Ziyaretçi