16-02-2011, 12:56
Tekrar merhabalar. Yazılanları okuduğumda garip bir tebessüm ihtiyacı hissediyorum. Nedenlerine gelince; Satranç bir savaş oyunu olarak doğmuştur. Buna benimde itirazım yok. Ama nedense satranç denince herkesin aklına savaş geliyor ve satrancın ruhundan bahsedilirken sanki bir savaşmış gibi bahsediliyor. Arkadaşlar satrancın ruhu denilince savaşlar aklımıza gelmesin. Hayat zaten bir savaş değilmidir. Civciv bile yumurtadan çıkarken bir savaş verir. Tüm sporlarda bir savaş verilir. Ben satrancın ruhu cümlesinden şunu anlıyorum. Mücadeleci karakter, spor ruhu, olimpiyat ruhu, spor ahlakı, gibi kavramlar. Bütün bunlara baktığınızda bir mücadele görürsünüz. Günlük hayatımızda dahi ekmek mücadelesi vermiyor muyuz? Boşuna dememişler satranç hayatın ta kendisidir diye.
Sayın Cengiz keleş bey takdir ettiğim bir kişidir. Her ne kadarda bir tanışıklığımız olmasa bile uzun yıllar satranca hizmet etmiş değerli bir kişiliktir. Kendisinin bazı fikirlerine katılmıyorum. Şöyle diyor.
(alıntı) Satranç savaştır.
Savaşta da barış, yani anlaşmalı beraberlik olur. Son eri veya şahı kaybedene kadar savaşmak deliliktir. Onun için kaybedeceğini anlayan oyuncu (komutan) savaşı terk, yenilgiyi kabul eder. Komutan bir sonraki savaşı (turu), veya bir başka cepheyi düşünerek, anlaşma yoluna gidip, bir cepheyi kapatabilir, bir sonraki savaşa dinlenmiş olarak çıkmak isteyebilir. Özellikle iki tur olan günlerde sabah turunu erken berabere yapmak, ikinci tura zinde çıkmanızı sağlar. Ama bu bir risktir, kaybederseniz iki turdan yarım puan alırsınız.
Tabii biz seyirciler mücadele ve renk (kırmızı) istiyoruz. Bence yarışmacıları gladyatör gibi değil de, komutan gibi görelim ve lütfen satrancın ruhuna aykırı öneriler getirmeyelim. Ödül en büyük motivasyondur. Kimi zaman para, kimi zaman unvan, vs.
Satranç bir savaşmış gibi anlatılmış. Eğer satranç bir savaşsa savaşlarda gladyatörlerde vardır. Spartaküs örneğin. Eğer satranç bir spor ise ki bana göre çok daha fazlasıdır(bilim sanat hobi)verilen örnekler yanlıştır diye düşünüyorum. Hızlandırılmış İsviçre sistemi hakkındaki düşüncelerine de katılıyorum. Ayrıca satrancın gelişimi için öneri getirmek kötü bir şey değildir. Sonuçta tartışılır kabul görür veya görmez. Satranç oyuncusu fikir üretmeli ve çabasından dolayı teşekkür edilmelidir.
(alıntı) Erdem Pekol arkadaşımıza ait öneriyi doğrusu ilginç buldum. Satrançta kuvvet hesabında bu tür puanlar nasılsa dikkate alınmıyor. Öneri uygulanabilir gibi görünüyor ama, az oyuncu ve çok tur olan turnuvalarda ilk turları kaybedip, son turları kazanarak gelenlere haksız bir avantaj sağlayabilir görünüyor. İyi tartılması lazım.
Ben önerimi sunarken şöyle demiştim. Son iki turdan itibaren 1.1 puan verilmeli. Evet böyle bir durumda alttan gelenler üst sıradakileri geçebilirler. Ne var ki turnuvanın ilk yarısından sonra uygulanırsa yani sekiz turlu bir turnuvada beşinci turdan itibaren uygulanırsa şartlar herkes için aynı olacağından alttan gelenlerin üsttekileri geçmesi zor olacaktır. Benim önerdiğim şekilde bir turnuva yapıldığında hem 9.1a kuralı hem de hızlandırılmış İsviçre denilen sistem rafa kalkacaktır. Ayrıca kazanmak onda 1oranında teşvik edilmiş olacaktır.
Sayın Menderes Sargın ise sanıyorum kitaptan alıntı ile konuya katılmış. Kitabin yazarı bence satranççıları yanlış tanımış. Satranççılara biraz sataşmış.
(alıntı) Her satranççının mutlaka okuması gereken bir kitap, "Savaş Temalı Oyun Kültürü." Yazarı, Ed Halter.
Satrancı savaş olarak gören satrançcılar, her konuda karşılarında bir rakip arıyorlar
Kitabı okuma fırsatım olmadı. Yazarın bu cümlesini hoş karşılamadığımı belirtmek istiyorum.
Sayın Ertan Oktay Bey yazısını da okudum. Katılmadığım kısımlarına da dikkat çekmek istiyorum. Şöyle diyor.
(alıntı) Sportif mücadelelerle ilgili değerlendirmeler, olası sonuçlara göre yapılmalıdır. Var olan değerlendirme şekilleri, hayati bir ihtiyaç belirmediği sürece sekteye uğratılmamalıdır bence.
Eğer anlaşmalı beraberlikler sıralamayı etkiliyorsa hayati ihtiyaç belirmiş demektir. Ben İstanbul da oturuyorum.1986 yılından bu yana da pek çok turnuvaya da katıldım. İstanbul’daki açık festival turnuvalarına da katıldım. Bir fısıltı gazetesi vardır bilirsiniz. Festival turnuvalarına yabancı oyuncular gelirler. Gürcü satranç dostlarımızda gelirler. Birbirleri ile oyunları çoğu zaman anlaşmalı beraberlikle biterdi ve ödülleri alıp ülkelerinin yolunu tutarlardı. Bunu onları yermek için söylemiyorum. Sistem neyi gerektiriyorsa sporcularda onu yapıyorlar haklı olarak. işte size hayati bir ihtiyaç örneği daha.
Yazınızda haklı olduğunuz yerler var. Ama ben katılmadığım kısımlarına değineceğim. Bana dünyada satranç dışında başka spor dalları gösteriniz ki İsviçre sistemi ile düzenlenmiş olsun.Spor dallarını kıyaslayacaksak böyle kıyaslayalım.
(alıntı) Satranç üç sonuçlu bir oyundur efendiler. Ve aynı galibiyet ve mağlubiyet gibi, beraberlik de sporun doğasında vardır. Hiçbir beraberliği "anlaşmalı" olduğu gerekçesiyle küçmseyemezsiniz, ya da yasaklayamazsınız. Sanki galibiyetler ya da mağlubiyetler çok temiz oluyor da, beraberlikler mi kirli? Teorik olarak hepsinin töhmet altında kalabilme olasılığı aynıdır, unutmayınız lütfen.
Yukarıdaki söylemlerinize de katılmadığımı ifade etmek istiyorum. Anlaşmalı beraberlikler sıralamayı etkilerse birilerinin hakkı yenirse (bu sizde olabilirsiniz)ben o beraberliği küçümserim.
Sonuç olarak ben bir öneride bulundum. Doğru veya yanlış yaptım hiç önemli değil. Herkesin düşüncesine saygım var. Amaç polemik konusu yaratmak değildi. Fikir üretmek önemli bir şeydir.Yoksa daha çok yabancılar pişirir getirir ve biz onların getirdiklerini yemeye devam ederiz.
Sayın Cengiz keleş bey takdir ettiğim bir kişidir. Her ne kadarda bir tanışıklığımız olmasa bile uzun yıllar satranca hizmet etmiş değerli bir kişiliktir. Kendisinin bazı fikirlerine katılmıyorum. Şöyle diyor.
(alıntı) Satranç savaştır.
Savaşta da barış, yani anlaşmalı beraberlik olur. Son eri veya şahı kaybedene kadar savaşmak deliliktir. Onun için kaybedeceğini anlayan oyuncu (komutan) savaşı terk, yenilgiyi kabul eder. Komutan bir sonraki savaşı (turu), veya bir başka cepheyi düşünerek, anlaşma yoluna gidip, bir cepheyi kapatabilir, bir sonraki savaşa dinlenmiş olarak çıkmak isteyebilir. Özellikle iki tur olan günlerde sabah turunu erken berabere yapmak, ikinci tura zinde çıkmanızı sağlar. Ama bu bir risktir, kaybederseniz iki turdan yarım puan alırsınız.
Tabii biz seyirciler mücadele ve renk (kırmızı) istiyoruz. Bence yarışmacıları gladyatör gibi değil de, komutan gibi görelim ve lütfen satrancın ruhuna aykırı öneriler getirmeyelim. Ödül en büyük motivasyondur. Kimi zaman para, kimi zaman unvan, vs.
Satranç bir savaşmış gibi anlatılmış. Eğer satranç bir savaşsa savaşlarda gladyatörlerde vardır. Spartaküs örneğin. Eğer satranç bir spor ise ki bana göre çok daha fazlasıdır(bilim sanat hobi)verilen örnekler yanlıştır diye düşünüyorum. Hızlandırılmış İsviçre sistemi hakkındaki düşüncelerine de katılıyorum. Ayrıca satrancın gelişimi için öneri getirmek kötü bir şey değildir. Sonuçta tartışılır kabul görür veya görmez. Satranç oyuncusu fikir üretmeli ve çabasından dolayı teşekkür edilmelidir.
(alıntı) Erdem Pekol arkadaşımıza ait öneriyi doğrusu ilginç buldum. Satrançta kuvvet hesabında bu tür puanlar nasılsa dikkate alınmıyor. Öneri uygulanabilir gibi görünüyor ama, az oyuncu ve çok tur olan turnuvalarda ilk turları kaybedip, son turları kazanarak gelenlere haksız bir avantaj sağlayabilir görünüyor. İyi tartılması lazım.
Ben önerimi sunarken şöyle demiştim. Son iki turdan itibaren 1.1 puan verilmeli. Evet böyle bir durumda alttan gelenler üst sıradakileri geçebilirler. Ne var ki turnuvanın ilk yarısından sonra uygulanırsa yani sekiz turlu bir turnuvada beşinci turdan itibaren uygulanırsa şartlar herkes için aynı olacağından alttan gelenlerin üsttekileri geçmesi zor olacaktır. Benim önerdiğim şekilde bir turnuva yapıldığında hem 9.1a kuralı hem de hızlandırılmış İsviçre denilen sistem rafa kalkacaktır. Ayrıca kazanmak onda 1oranında teşvik edilmiş olacaktır.
Sayın Menderes Sargın ise sanıyorum kitaptan alıntı ile konuya katılmış. Kitabin yazarı bence satranççıları yanlış tanımış. Satranççılara biraz sataşmış.
(alıntı) Her satranççının mutlaka okuması gereken bir kitap, "Savaş Temalı Oyun Kültürü." Yazarı, Ed Halter.
Satrancı savaş olarak gören satrançcılar, her konuda karşılarında bir rakip arıyorlar
Kitabı okuma fırsatım olmadı. Yazarın bu cümlesini hoş karşılamadığımı belirtmek istiyorum.
Sayın Ertan Oktay Bey yazısını da okudum. Katılmadığım kısımlarına da dikkat çekmek istiyorum. Şöyle diyor.
(alıntı) Sportif mücadelelerle ilgili değerlendirmeler, olası sonuçlara göre yapılmalıdır. Var olan değerlendirme şekilleri, hayati bir ihtiyaç belirmediği sürece sekteye uğratılmamalıdır bence.
Eğer anlaşmalı beraberlikler sıralamayı etkiliyorsa hayati ihtiyaç belirmiş demektir. Ben İstanbul da oturuyorum.1986 yılından bu yana da pek çok turnuvaya da katıldım. İstanbul’daki açık festival turnuvalarına da katıldım. Bir fısıltı gazetesi vardır bilirsiniz. Festival turnuvalarına yabancı oyuncular gelirler. Gürcü satranç dostlarımızda gelirler. Birbirleri ile oyunları çoğu zaman anlaşmalı beraberlikle biterdi ve ödülleri alıp ülkelerinin yolunu tutarlardı. Bunu onları yermek için söylemiyorum. Sistem neyi gerektiriyorsa sporcularda onu yapıyorlar haklı olarak. işte size hayati bir ihtiyaç örneği daha.
Yazınızda haklı olduğunuz yerler var. Ama ben katılmadığım kısımlarına değineceğim. Bana dünyada satranç dışında başka spor dalları gösteriniz ki İsviçre sistemi ile düzenlenmiş olsun.Spor dallarını kıyaslayacaksak böyle kıyaslayalım.
(alıntı) Satranç üç sonuçlu bir oyundur efendiler. Ve aynı galibiyet ve mağlubiyet gibi, beraberlik de sporun doğasında vardır. Hiçbir beraberliği "anlaşmalı" olduğu gerekçesiyle küçmseyemezsiniz, ya da yasaklayamazsınız. Sanki galibiyetler ya da mağlubiyetler çok temiz oluyor da, beraberlikler mi kirli? Teorik olarak hepsinin töhmet altında kalabilme olasılığı aynıdır, unutmayınız lütfen.
Yukarıdaki söylemlerinize de katılmadığımı ifade etmek istiyorum. Anlaşmalı beraberlikler sıralamayı etkilerse birilerinin hakkı yenirse (bu sizde olabilirsiniz)ben o beraberliği küçümserim.
Sonuç olarak ben bir öneride bulundum. Doğru veya yanlış yaptım hiç önemli değil. Herkesin düşüncesine saygım var. Amaç polemik konusu yaratmak değildi. Fikir üretmek önemli bir şeydir.Yoksa daha çok yabancılar pişirir getirir ve biz onların getirdiklerini yemeye devam ederiz.