01-10-2011, 12:33
Bir şey sandığınız şey o şey değilse ne olur?
Bir şey sanmadığınız şey, bir şey olursa ne olur?
60-70 km. hızla giderken, göğüs hizasında, yolun bir tarafından diğer tarafına çekilmiş bir teli fark ettiğimde tel ile aramda bir kaç metre kalmıştı... Aniden frenlere bastım... Frene basmasam tele takılıp biçileceğim ya da ne olacağım meçhul... Ama düşersem şimdi olduğum gibi ezik sıyrık sahibi olacağım... Düşmek diğer olasılıklardan daha tercih edilebilir. Bu durumda tele biçilmektense düşmeyi göze alarak, fren yaparak, eğilerek, yan yatarak altından geçeyim derken, motor benden önce ve benden bağımsız bir kararla(!) yan yatıp sürüklenmeye başladı. Beni de "kolları" arasına sıkıştırıp; "Seni biraz ezeceğim ama korkma yere çakılmaktan, kırıklardan çatlaklardan kurtaracağım" diyerek sevgili motosikletimle beraberce sürüklendik...
Usta öğreticisi olduğum motosikletimle öğrencilerime zaman zaman düşme teknikleri üzerine de konuştuğumuz olurdu... Bir kez daha söylediklerimi uygulama fırsatım oldu...
Düştüm..
Diyeceksiniz ki "Tel ne oldu, tele çarpmadınız mı?!"
Lan ben tele çarpmadım... Çarpmış olsam düşünüyor olamam.. O halde ne oldu ortada tel de yok?!.. Serap mı gördüm, düş mü gördüm de düştüm ben? Halüsinasyon mu yaşıyorum derken yerde ince ve parlak bir şey kımıl kımıl parıldıyor... O da ne derseniz, belki şimdiki kuşak M3'lerle falan müzik dinlediğinden bilmez ama, şu eski teyp kasetlerinin içindeki bant vardır. Bozulup söküldüğü zaman insanı balık tutmaktan nefret ettiren misina dolaşığı gibi karman çorman olurlar... Hangi sivri zekalı çocuğun işidir bilinmez bu bandı bir güzel yolun bir tarafından bir tarafına çek sen... Hüseyin de bunu tel sansın ve bir saniyenin içinde milyonlarca olasılığı hesaplamaya kalksın. Olacak iş mi? Olmaz elbette. Ne olur?
Ah çocuklar...
Muhtemelen ilk olarak beni yerden kaldırmaya gelen çocuk idi bunu yapan... "Kim gerdi bunu yola lan" diye sorduğumda yola gerili bir şey de kalmadığı halde "Vallahi amca biz germedik" deyişinden belli idi...
Ah bu çocuklar...
Bu çocuklar olmasaydı
Düşer miydik yollara?
Bu çocuklar olmasaydı
Düşer miydik yollarda?
Bu çocuklar olmasaydı
Paramparça olur muydu yiğit bedenim
Solum sol tarafım sağ tarafım
Paramparça olur muydu gecelerim gündüzlerim...
Tel sandığım ŞEY'İN teyp bandı olduğunu anlasaydım düşer miydim ben?
Peki teyp bandıdır deyip de gaz kesmeden bastırıp geçmeye kalksaydım ve tep bandı değil de tel olsaydı ne olurdu?
"Akan su pislik tutmaz" der atalar... Akan trafikte bu sorunlar olmaz. Bir kasabanın yeni asfaltlanmış çevre yolu idi... Demek ki kasabalarda henüz kültürün kaba saba olduğu beyinler var... Ya da televizyonlarda bilgisayarlarda şiddet içerikli absürd oyunlardan etkilenen çocukların bir "BUBİ TUZAĞI" denemesi...
Kasabalarda kaba saba yerlere düşerse yolunuz, kaba saba insanlara düşerse işiniz, daha bir dikkatle ve mevcut hız limitlerinin de altında seyredeceksiniz, yoksa sizi seyrederler yollarda...
Evet, tel olmayan şeyi tel sanışım, sahte engeli gerçek sanışım bu kazaya neden oldu... O an düşmekten başka çarem de yoktu... Bira da isteyerek düştüm sanki...
Bir çok kazamız bu yüzden olmaz mı?
Sanmak ile doğru algılamanın arasındaki fark sizi yanlışlardan kurtaran şeydir. Sanmayacaksınız, anlayacaksınız! Sanıyosanız aldanıyorsunuzdur... Gerçeği tanıyacak ve hakkını vereceksiniz!...
Adam sanmayacaksınız adam olmayanı örneğin. Adam olmayanı adam saymayacaksınız. Öyle bakıp da "a-a, eli kolu var, gözü kulağı var" deyip insan sandıklarımız değil midir bir çok zaman bizi üzen? Ne bileyim adamı başkan sanırsınız, taşkan çıkar...
Başbakan sanırsınız, boşbakan çıkar...
Biri bana söylesin; ben nerdeyim?
Burayı ben özgür forum sanıyordum, doğru yerde miyim acaba?
Burayı ben bizim satranççıların forumu sanıyordum, doğru mu acaba?
Akıbet biz bu yolarda öleceğiz demekki...
Bu forumdan da kurtuluş yok gibi... Çünkü bizler sustukça susmamızı kendi sanılarına göre değerlendirip, yolumuza sahte tuzaklar kuranlar var. Tıpkı o çocuklar gibi, belki düşüp ölelim istiyorlar. Ama biz düşmenin de eğitimini veriyoruz ve bizlerin düşmüşlüğü ile onların düşkünlükleri arasında dağlar kadar fark var...
Kazadan sonra işini gücünü bırakıp hastane-postane işlerine koşturan, beni ağırlayan ve nihayetinde kazayı buradan duyurunca telefon bombardımanına tutulmama neden olan Kuvay dostuma çok teşekkür ederim. Bu vesile ile Özgür Foruma olan küskünlüğüme de son vermiş oldum. Satrancı ve Satranççıları bırakamayacağımı anladım...
Çünkü ne dost bıraktı yakamı ne düşman...
Şimdi yeniden yollara düşme zamanı!...
Ne demişti şair:
"Vurun ulan vurun
Ben kolay ölmem
Ocakta küllenmiş közüm
Karnımda söylenmiş sözüm var
Haldan bilene!"
Görüşmek üzere...
Bir şey sanmadığınız şey, bir şey olursa ne olur?
60-70 km. hızla giderken, göğüs hizasında, yolun bir tarafından diğer tarafına çekilmiş bir teli fark ettiğimde tel ile aramda bir kaç metre kalmıştı... Aniden frenlere bastım... Frene basmasam tele takılıp biçileceğim ya da ne olacağım meçhul... Ama düşersem şimdi olduğum gibi ezik sıyrık sahibi olacağım... Düşmek diğer olasılıklardan daha tercih edilebilir. Bu durumda tele biçilmektense düşmeyi göze alarak, fren yaparak, eğilerek, yan yatarak altından geçeyim derken, motor benden önce ve benden bağımsız bir kararla(!) yan yatıp sürüklenmeye başladı. Beni de "kolları" arasına sıkıştırıp; "Seni biraz ezeceğim ama korkma yere çakılmaktan, kırıklardan çatlaklardan kurtaracağım" diyerek sevgili motosikletimle beraberce sürüklendik...
Usta öğreticisi olduğum motosikletimle öğrencilerime zaman zaman düşme teknikleri üzerine de konuştuğumuz olurdu... Bir kez daha söylediklerimi uygulama fırsatım oldu...
Düştüm..
Diyeceksiniz ki "Tel ne oldu, tele çarpmadınız mı?!"
Lan ben tele çarpmadım... Çarpmış olsam düşünüyor olamam.. O halde ne oldu ortada tel de yok?!.. Serap mı gördüm, düş mü gördüm de düştüm ben? Halüsinasyon mu yaşıyorum derken yerde ince ve parlak bir şey kımıl kımıl parıldıyor... O da ne derseniz, belki şimdiki kuşak M3'lerle falan müzik dinlediğinden bilmez ama, şu eski teyp kasetlerinin içindeki bant vardır. Bozulup söküldüğü zaman insanı balık tutmaktan nefret ettiren misina dolaşığı gibi karman çorman olurlar... Hangi sivri zekalı çocuğun işidir bilinmez bu bandı bir güzel yolun bir tarafından bir tarafına çek sen... Hüseyin de bunu tel sansın ve bir saniyenin içinde milyonlarca olasılığı hesaplamaya kalksın. Olacak iş mi? Olmaz elbette. Ne olur?
Ah çocuklar...
Muhtemelen ilk olarak beni yerden kaldırmaya gelen çocuk idi bunu yapan... "Kim gerdi bunu yola lan" diye sorduğumda yola gerili bir şey de kalmadığı halde "Vallahi amca biz germedik" deyişinden belli idi...
Ah bu çocuklar...
Bu çocuklar olmasaydı
Düşer miydik yollara?
Bu çocuklar olmasaydı
Düşer miydik yollarda?
Bu çocuklar olmasaydı
Paramparça olur muydu yiğit bedenim
Solum sol tarafım sağ tarafım
Paramparça olur muydu gecelerim gündüzlerim...
Tel sandığım ŞEY'İN teyp bandı olduğunu anlasaydım düşer miydim ben?
Peki teyp bandıdır deyip de gaz kesmeden bastırıp geçmeye kalksaydım ve tep bandı değil de tel olsaydı ne olurdu?
"Akan su pislik tutmaz" der atalar... Akan trafikte bu sorunlar olmaz. Bir kasabanın yeni asfaltlanmış çevre yolu idi... Demek ki kasabalarda henüz kültürün kaba saba olduğu beyinler var... Ya da televizyonlarda bilgisayarlarda şiddet içerikli absürd oyunlardan etkilenen çocukların bir "BUBİ TUZAĞI" denemesi...
Kasabalarda kaba saba yerlere düşerse yolunuz, kaba saba insanlara düşerse işiniz, daha bir dikkatle ve mevcut hız limitlerinin de altında seyredeceksiniz, yoksa sizi seyrederler yollarda...
Evet, tel olmayan şeyi tel sanışım, sahte engeli gerçek sanışım bu kazaya neden oldu... O an düşmekten başka çarem de yoktu... Bira da isteyerek düştüm sanki...
Bir çok kazamız bu yüzden olmaz mı?
Sanmak ile doğru algılamanın arasındaki fark sizi yanlışlardan kurtaran şeydir. Sanmayacaksınız, anlayacaksınız! Sanıyosanız aldanıyorsunuzdur... Gerçeği tanıyacak ve hakkını vereceksiniz!...
Adam sanmayacaksınız adam olmayanı örneğin. Adam olmayanı adam saymayacaksınız. Öyle bakıp da "a-a, eli kolu var, gözü kulağı var" deyip insan sandıklarımız değil midir bir çok zaman bizi üzen? Ne bileyim adamı başkan sanırsınız, taşkan çıkar...
Başbakan sanırsınız, boşbakan çıkar...
Biri bana söylesin; ben nerdeyim?
Burayı ben özgür forum sanıyordum, doğru yerde miyim acaba?
Burayı ben bizim satranççıların forumu sanıyordum, doğru mu acaba?
Akıbet biz bu yolarda öleceğiz demekki...
Bu forumdan da kurtuluş yok gibi... Çünkü bizler sustukça susmamızı kendi sanılarına göre değerlendirip, yolumuza sahte tuzaklar kuranlar var. Tıpkı o çocuklar gibi, belki düşüp ölelim istiyorlar. Ama biz düşmenin de eğitimini veriyoruz ve bizlerin düşmüşlüğü ile onların düşkünlükleri arasında dağlar kadar fark var...
Kazadan sonra işini gücünü bırakıp hastane-postane işlerine koşturan, beni ağırlayan ve nihayetinde kazayı buradan duyurunca telefon bombardımanına tutulmama neden olan Kuvay dostuma çok teşekkür ederim. Bu vesile ile Özgür Foruma olan küskünlüğüme de son vermiş oldum. Satrancı ve Satranççıları bırakamayacağımı anladım...
Çünkü ne dost bıraktı yakamı ne düşman...
Şimdi yeniden yollara düşme zamanı!...
Ne demişti şair:
"Vurun ulan vurun
Ben kolay ölmem
Ocakta küllenmiş közüm
Karnımda söylenmiş sözüm var
Haldan bilene!"
Görüşmek üzere...