12-04-2012, 00:11
Sayın Tahsin AKTAR’ ın TSF. nin internet sitesindeki ‘Uzun ince bir yol’ başlıklı yazını okuyarak hayrete kapıldım ve bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum.
Hayrete kapılmamın nedeni; ‘ Hukukun Üstünlüğü Prensibinin’ geçerli olduğu ülkemizin bir mahkemesinin vermiş olduğu kararı böylesine küçümsemesi, hiçbir önemi olmayan bir takım sözler dizisi gibi algılatmaya çalışması – ya da algılaması – ve hatta zımnen ( üstü kapalı olarak ) tanımadığını söylemeye çalışması idi.
Bu tavır bana özellikle 1984-1998 dönemlerindeki güçlü hükümetlerin, yargı kararlarını tanımaksızın, önemsemeksizin, bildiklerini okudukları, anti-demokratik yılları hatırlattı. O zamanlarda da iktidarlar, yargı kararlarına karşı ‘ İt ürür, kervan yürür’ mantığıyla yaklaşıyorlardı. Verilen yargı kararlarını hiçe sayarak, bildiklerini okuyorlardı.
Keşke bu içerikteki bir yazıyı TSF.nin Hukukçu bir üyesi yazsa idi. Hukukçu olmayan ve bildiğim kadarıyla Emekli Matematik Öğretmeni olan Sayın AKTAR’ ın yazısı, bilerek ya da bilmeyerek büyük hatalarla dolu. O zaman en azından Şöyle ki;
Sayın AKTAR ’ Önce, duruşmadaki iki avukat ve bir yargıcın üzerinde anlaşamadıkları karar sayısı konusunda yargıç, tek bir kişinin, bilirkişinin, görüşüne göre kararı oluşturmuştur.’ demiş.
Salt merakımdan yaptığım bir araştırma neticesi anılan bilirkişi raporuna ulaştım ve Sayın AKTAR’ ın ‘tek bir kişinin, bilirkişinin ‘ diye bahsettiği kişinin, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Medeni Hukuk ve Borçlar Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. ARİF KOCAMAN olduğunu gördüm.
Bir bilirkişinin, profesörlükten daha öte ne sıfatı olabileceği sorusunu bir kenara bırakarak; Hakimlerin uzman olmadıkları konularda bilirkişiye başvurabilecekleri, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 266. maddesinde açıkça yazmaktadır. Maddenin ve devamındaki maddelerin de hiç birinde, ‘ tek bir bilirkişinin görüşüne dayanılarak, karar verilemez’ diye hüküm yoktur.
Bilirkişi raporu, hakime yol göstericidir. Hakim, bilirkişi raporu ile de bağlı değildir. Bilirkişinin oy ve görüşünü aldıktan sonra yine yasalara bağlı kalarak, serbest iradesiyle kararını verir.
Türk Ceza Kanununun 276. maddesinin 1. fıkrasında ‘…bilirkişinin gerçeğe aykırı mütalâada bulunması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur ‘ hükmü yer almaktadır.
Şimdi Sayın AKTAR’ ın söylediklerini kabul edersek; Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Medeni Hukuk ve Borçlar Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. ARİF KOCAMAN’ ın TCK. Md. 276 uyarınca bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası vermek gerekecektir. Çünkü ona göre; Mali Genel Kurulda TSF. Yönetimi ibra edilmiş ve buna rağmen de – Bir Hukuk Profesörü olan - bilirkişi, gerçeğe aykırı rapor vermiş ve TSF. yönetiminin ibra edilmediğini söylemiştir.
Aslında, Mali Genel Kurul Salonunda, oylamadan hemen sonra, hem kendisinin hem de TSF. Başkanı Sayın Ali Nihat Yazıcı’ nın yüzünde o soru işaretini görüyor gibiydim. Eminim ki o andan sonra hep ‘ Acaba gerçekten ibra edildik mi?’ kaygısını yaşadılar. Oylamadan sonraki konuşmasında, Sayın Ali Nihat Yazıcı’ nın yüz ifadelerinden de bu kaygı açıkça anlaşılıyordu. Bence o anda aslında kendisi de ‘ İbranın gerçekleşmediğini’ biliyordu.
Ayrıca sayın AKTAR’ IN,
‘ Peki, nedir durum? İleri sürüldüğü gibi yönetimin ibra edilmediği görüşü doğru değildir. Mahkeme ibra işlemine ilişkin kararı iptal etmiştir. Mahkeme genel kurula ait bir yetkiyi kullanarak ibra konusunda bir karar oluşturmamıştır. Yönetim ibra edilmemiş dememiştir. Üstelik daha gerekçeli karar yazılmamış, taraflara tebliğ edilmemiş ve üzerinde fırtınalar koparılan karar henüz kesinleşmemiştir. Sonuçta, ancak temyiz aşamasından sonra, verilen kararın hukuka uygun olup olmadığı anlaşılacaktır.’ sözlerini de irdelemek istiyorum.
Tüzel kişiler hukukunda ibra, tüzel kişi adına işlem yapan organların hesap dönemi sonunda iş sahibine (tüzel kişiye) yaptığı işlemlerin hesabını vermesi ilkesine dayanmaktır. Bu anlamda ibra, tüzel kişinin yetkili organının hesap veren organın üyelerine karşı karar şeklinde bir irade ile açıklamasıdır.
İbra, ilgililerin sorumluluklarını ortadan kaldırdığı gibi; yaptıkları işlemlerin, aldıkları kararların ve izledikleri politikaların benimsenmesi ve onlara duyulan güvenin devam ettiği anlamını da taşımaktadır. İbranın hukukî anlamda temelini yönetim kurulu üyelerinin hesap verme borcu oluşturmaktadır. Yöneticiler, başkası adına vekaleten işlem yapan her kişi gibi, yetkisini kullandığı tüzel kişiye, yani ortaklığa hesap vermekle yükümlüdür. Çünkü yöneticiler ortaklığı temsil etmek ve yönetmek için çok ağır görevler üstlenmekle kalmayıp, oldukça geniş yetkilerle de donatılmaktadır. Bu yetkilerini ölçülü ve gerektiği şekilde kullanarak görevlerini tam olarak yerine getirip getirmediklerinin belirlenmesi gerekir.
İbra kararı, bir genel kurul kararı niteliğinde olduğu için, genel kurul kararlarının sakatlığına ilişkin hükümlere tabidir. Hukuk Doktrininde, genel kurul kararlarının sakatlık durumları mutlak hükümsüzlük (yokluk ve mutlak butlan) iptal edilebilirlik ve askıda hükümsüzlük olmak üzere çeşitli şekillerde incelenmektedir.
İbra kararının mutlak hükümsüzlükle sakat olması, bu kararın yok hükmünde veya mutlak butlanla sakat olması anlamına gelmektedir. Mutlak hükümsüzlükle sakat bir ibra kararı, hiçbir hukukî sonuç doğurmayan bir karardır.
İBRA İÇİN YETERLİ ÇOĞUNLUĞUN SAĞLANAMAMIŞ OLMASI DA BU GENEL KURUL KARARININ ‘YOK HÜKMÜNDE’ SAYILMASININ EN KLASİK ÖRNEĞİDİR.
TSF. Mali Genel Kurul Başkanlık Divanı da, TSF. Ana statüsünün 22. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde çok açık bir şekilde yazan;
‘ Diğer konularda TOPLANTIYA KATILANLARIN çoğunluğu ile karar alınır. ‘
Hükmüne rağmen, TSF. Yönetimini ibra edilmiş sayarak, Yok hükmünde sayılan bu kararı almıştır.
Burada ekstrem bir soru sormak istiyorum. Diyelim ki 140 kişi ile toplanan genel kurulda, sadece 3 kişi oy kullanmış 137 kişi çekimser kalmış ve 2 kişi ibra yönünde, 1 kişi de ibra edilmeme yönünde oy kullansa idi ne olacaktı? Yine ibra edenlerin sayısı etmeyenlerden fazla diye, ibra edilmiş sayacaktı?
İBRA, BİR OLUMLAMADIR. İBRA KARARI DA ‘ TOPLANTIYA KATILANLARIN ‘ÇOĞUNLUĞU İLE ALINABİLEN BİR KARAR OLDUĞUNA GÖRE, MUTLAKA O TOPLANTIYA KATILANLARIN ( HAZİRUN CETVELİNE İMZA ATANLARIN) YARIDAN BİR FAZLASININ BU OLUMLAMAYA KATILMIŞ OLMASIDIR.
Bu kadar hukuki bilgiden sonra, Sayın AKTAR’ ın uzmanı olduğu konuyla ( matematik) sonuçlayarak, bu bahsi kapatmak istiyorum.
TOPLANTIYA KATILANLAR : 140
YARISI :70
YARININ BİR FAZLASI :71
OLUMLU OY KULLANANLAR :67
SONUÇ : Toplantıya katılanların bir fazlası olan 71 sayısına ulaşılamadığından, TSF. Ana statüsünün 22. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesine göre TSF. Yönetimini ibra edilmemiştir.
Sayın AKTAR, yazısında;‘Yönetimin, seçilmiş ve atanmış tüm kurulların bu güne değin aldığı ve alacağı her karar hukukidir.’ Şeklinde bir cümle kullanmıştır.
TSF. Ana statüsünün 9. md.sinin 4. fıkrasında ‘ Üçüncü fıkranın (a) bendinde belirtilen durumda veya MALİ GENEL KURULDA AKLANAMAYAN BAŞKAN VEYA YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN yerine kalan süreyi tamamlamak üzere en geç altmış gün sonra seçim yapılmak üzere genel kurul olağanüstü toplanır. Başkanlık ve yönetim kurulunun görevlerini ise genel kurula kadar denetleme kurulu yürütür.’ Şeklinde bir Hüküm yer almaktadır.
Gelin şimdi bu durumu irdeleyelim.
Mahkeme kararının kesinleşmeden hüküm ifade etmeyeceği hepimizin ortak bilgisinde zaten. Bunu, ‘günü kurtarmak’ için habire tekrarlamaya gerek yok. Biz Yargıtay’ ın Yerel Mahkeme onamasından ve kararın kesinleşmesinden sonraki durumu irdeleyelim.
- Mahkeme kararına göre TSF. yönetimi, 27.11.2010 gününden itibari ile İbra edilmemiş sayılacaktır.
- Mahkeme kararı 27.11.2010 günü itibari ile hüküm ifade edecektir.
- TSF. yönetimi 27.11.2010 günü itibari ile düşecek ve en geç 60 gün içinde seçim yapılmak üzere olağanüstü genel toplanacaktır.
Dolayısı ile, 27.11.2010 günü itibari ile yasal olmayan bir yönetim ile karşı karşıya gelinecektir.
Bu yönetimin tüm işlem ve eylemleri de ‘ MUTLAK BUTLAN İLE BATIL’ ( kesin olarak geçersiz) sayılacaktır.
Tüm bu açıklamalardan sonra, Sayın AKTAR’ ın şu cümlelerini, - iyice okuyarak anlamanızı ümit ederek- sizlerin yorumuna bırakıyorum.
‘Yönetimin, seçilmiş ve atanmış tüm kurulların bu güne değin aldığı ve alacağı her karar hukukidir. Çünkü mahkeme ihtiyati tedbir istemini reddetmiştir.
Böylece, mahkeme kararına göre, kısaca ve tekrar olarak;
Yönetimin ibra edilmediği gibi bir durum, bir sonuç yoktur,
Sadece ibra işlemine ilişkin karar ortadan kalkmıştır,
İş başında olan yönetim ve organlarının bu gün görev yapmalarına, yarın yeniden seçilmelerine hiçbir hukuki ve onursal engel yoktur.’
Ben de son söz olarak şunu söylemek istiyorum Sayın AKTAR; YAZINIZIN İÇERİĞİNDE ‘ HUKUKİ KONULARDA SÖYLENECEK SÖZLERİN, KENDİ İŞİNİZ OLMADIĞINIZI SÖYLÜYORSUNUZ AMA YUKARIDAKİ CÜMLELERİNİZLE, HİÇ İŞİNİZE GELMEYEN BU MAHKEME KARARINDAN, LEHİNİZE YORUMLAMALAR YAPARAK, ÇIKARIMLARDA BULUNARAK, HUKUKİ SONUÇLAR ÇIKARARK KAFALARI KARIŞTIRMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ.
Emekli matematik öğretmeni, çok iyi bir satranç hakemi ve yıllarını satranç’a vermiş bir satranç emekçisi olarak, bu camianın en saygın insanlarından biri olduğunuz gerçektir. Ancak, Ali Nihat YAZICI yönetimi olarak, 12 yıldır sıkı sıkıya sarıldığınız koltuğunuzu kaybetmemek adına, lütfen yanlış adımlar atmayın. Anti- demokratik yöntemlerle iktidar kavgası vermeyin.
Satranççı, analitik düşünmesini bilir. Yeter ki önüne doğru doneleri koyabilelim. Hamasi sözlerle satranççıyı etkilemek, politikadaki kadar kolay değildir.
[size=18][/size]
Hayrete kapılmamın nedeni; ‘ Hukukun Üstünlüğü Prensibinin’ geçerli olduğu ülkemizin bir mahkemesinin vermiş olduğu kararı böylesine küçümsemesi, hiçbir önemi olmayan bir takım sözler dizisi gibi algılatmaya çalışması – ya da algılaması – ve hatta zımnen ( üstü kapalı olarak ) tanımadığını söylemeye çalışması idi.
Bu tavır bana özellikle 1984-1998 dönemlerindeki güçlü hükümetlerin, yargı kararlarını tanımaksızın, önemsemeksizin, bildiklerini okudukları, anti-demokratik yılları hatırlattı. O zamanlarda da iktidarlar, yargı kararlarına karşı ‘ İt ürür, kervan yürür’ mantığıyla yaklaşıyorlardı. Verilen yargı kararlarını hiçe sayarak, bildiklerini okuyorlardı.
Keşke bu içerikteki bir yazıyı TSF.nin Hukukçu bir üyesi yazsa idi. Hukukçu olmayan ve bildiğim kadarıyla Emekli Matematik Öğretmeni olan Sayın AKTAR’ ın yazısı, bilerek ya da bilmeyerek büyük hatalarla dolu. O zaman en azından Şöyle ki;
Sayın AKTAR ’ Önce, duruşmadaki iki avukat ve bir yargıcın üzerinde anlaşamadıkları karar sayısı konusunda yargıç, tek bir kişinin, bilirkişinin, görüşüne göre kararı oluşturmuştur.’ demiş.
Salt merakımdan yaptığım bir araştırma neticesi anılan bilirkişi raporuna ulaştım ve Sayın AKTAR’ ın ‘tek bir kişinin, bilirkişinin ‘ diye bahsettiği kişinin, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Medeni Hukuk ve Borçlar Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. ARİF KOCAMAN olduğunu gördüm.
Bir bilirkişinin, profesörlükten daha öte ne sıfatı olabileceği sorusunu bir kenara bırakarak; Hakimlerin uzman olmadıkları konularda bilirkişiye başvurabilecekleri, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 266. maddesinde açıkça yazmaktadır. Maddenin ve devamındaki maddelerin de hiç birinde, ‘ tek bir bilirkişinin görüşüne dayanılarak, karar verilemez’ diye hüküm yoktur.
Bilirkişi raporu, hakime yol göstericidir. Hakim, bilirkişi raporu ile de bağlı değildir. Bilirkişinin oy ve görüşünü aldıktan sonra yine yasalara bağlı kalarak, serbest iradesiyle kararını verir.
Türk Ceza Kanununun 276. maddesinin 1. fıkrasında ‘…bilirkişinin gerçeğe aykırı mütalâada bulunması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur ‘ hükmü yer almaktadır.
Şimdi Sayın AKTAR’ ın söylediklerini kabul edersek; Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Medeni Hukuk ve Borçlar Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. ARİF KOCAMAN’ ın TCK. Md. 276 uyarınca bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası vermek gerekecektir. Çünkü ona göre; Mali Genel Kurulda TSF. Yönetimi ibra edilmiş ve buna rağmen de – Bir Hukuk Profesörü olan - bilirkişi, gerçeğe aykırı rapor vermiş ve TSF. yönetiminin ibra edilmediğini söylemiştir.
Aslında, Mali Genel Kurul Salonunda, oylamadan hemen sonra, hem kendisinin hem de TSF. Başkanı Sayın Ali Nihat Yazıcı’ nın yüzünde o soru işaretini görüyor gibiydim. Eminim ki o andan sonra hep ‘ Acaba gerçekten ibra edildik mi?’ kaygısını yaşadılar. Oylamadan sonraki konuşmasında, Sayın Ali Nihat Yazıcı’ nın yüz ifadelerinden de bu kaygı açıkça anlaşılıyordu. Bence o anda aslında kendisi de ‘ İbranın gerçekleşmediğini’ biliyordu.
Ayrıca sayın AKTAR’ IN,
‘ Peki, nedir durum? İleri sürüldüğü gibi yönetimin ibra edilmediği görüşü doğru değildir. Mahkeme ibra işlemine ilişkin kararı iptal etmiştir. Mahkeme genel kurula ait bir yetkiyi kullanarak ibra konusunda bir karar oluşturmamıştır. Yönetim ibra edilmemiş dememiştir. Üstelik daha gerekçeli karar yazılmamış, taraflara tebliğ edilmemiş ve üzerinde fırtınalar koparılan karar henüz kesinleşmemiştir. Sonuçta, ancak temyiz aşamasından sonra, verilen kararın hukuka uygun olup olmadığı anlaşılacaktır.’ sözlerini de irdelemek istiyorum.
Tüzel kişiler hukukunda ibra, tüzel kişi adına işlem yapan organların hesap dönemi sonunda iş sahibine (tüzel kişiye) yaptığı işlemlerin hesabını vermesi ilkesine dayanmaktır. Bu anlamda ibra, tüzel kişinin yetkili organının hesap veren organın üyelerine karşı karar şeklinde bir irade ile açıklamasıdır.
İbra, ilgililerin sorumluluklarını ortadan kaldırdığı gibi; yaptıkları işlemlerin, aldıkları kararların ve izledikleri politikaların benimsenmesi ve onlara duyulan güvenin devam ettiği anlamını da taşımaktadır. İbranın hukukî anlamda temelini yönetim kurulu üyelerinin hesap verme borcu oluşturmaktadır. Yöneticiler, başkası adına vekaleten işlem yapan her kişi gibi, yetkisini kullandığı tüzel kişiye, yani ortaklığa hesap vermekle yükümlüdür. Çünkü yöneticiler ortaklığı temsil etmek ve yönetmek için çok ağır görevler üstlenmekle kalmayıp, oldukça geniş yetkilerle de donatılmaktadır. Bu yetkilerini ölçülü ve gerektiği şekilde kullanarak görevlerini tam olarak yerine getirip getirmediklerinin belirlenmesi gerekir.
İbra kararı, bir genel kurul kararı niteliğinde olduğu için, genel kurul kararlarının sakatlığına ilişkin hükümlere tabidir. Hukuk Doktrininde, genel kurul kararlarının sakatlık durumları mutlak hükümsüzlük (yokluk ve mutlak butlan) iptal edilebilirlik ve askıda hükümsüzlük olmak üzere çeşitli şekillerde incelenmektedir.
İbra kararının mutlak hükümsüzlükle sakat olması, bu kararın yok hükmünde veya mutlak butlanla sakat olması anlamına gelmektedir. Mutlak hükümsüzlükle sakat bir ibra kararı, hiçbir hukukî sonuç doğurmayan bir karardır.
İBRA İÇİN YETERLİ ÇOĞUNLUĞUN SAĞLANAMAMIŞ OLMASI DA BU GENEL KURUL KARARININ ‘YOK HÜKMÜNDE’ SAYILMASININ EN KLASİK ÖRNEĞİDİR.
TSF. Mali Genel Kurul Başkanlık Divanı da, TSF. Ana statüsünün 22. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde çok açık bir şekilde yazan;
‘ Diğer konularda TOPLANTIYA KATILANLARIN çoğunluğu ile karar alınır. ‘
Hükmüne rağmen, TSF. Yönetimini ibra edilmiş sayarak, Yok hükmünde sayılan bu kararı almıştır.
Burada ekstrem bir soru sormak istiyorum. Diyelim ki 140 kişi ile toplanan genel kurulda, sadece 3 kişi oy kullanmış 137 kişi çekimser kalmış ve 2 kişi ibra yönünde, 1 kişi de ibra edilmeme yönünde oy kullansa idi ne olacaktı? Yine ibra edenlerin sayısı etmeyenlerden fazla diye, ibra edilmiş sayacaktı?
İBRA, BİR OLUMLAMADIR. İBRA KARARI DA ‘ TOPLANTIYA KATILANLARIN ‘ÇOĞUNLUĞU İLE ALINABİLEN BİR KARAR OLDUĞUNA GÖRE, MUTLAKA O TOPLANTIYA KATILANLARIN ( HAZİRUN CETVELİNE İMZA ATANLARIN) YARIDAN BİR FAZLASININ BU OLUMLAMAYA KATILMIŞ OLMASIDIR.
Bu kadar hukuki bilgiden sonra, Sayın AKTAR’ ın uzmanı olduğu konuyla ( matematik) sonuçlayarak, bu bahsi kapatmak istiyorum.
TOPLANTIYA KATILANLAR : 140
YARISI :70
YARININ BİR FAZLASI :71
OLUMLU OY KULLANANLAR :67
SONUÇ : Toplantıya katılanların bir fazlası olan 71 sayısına ulaşılamadığından, TSF. Ana statüsünün 22. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesine göre TSF. Yönetimini ibra edilmemiştir.
Sayın AKTAR, yazısında;‘Yönetimin, seçilmiş ve atanmış tüm kurulların bu güne değin aldığı ve alacağı her karar hukukidir.’ Şeklinde bir cümle kullanmıştır.
TSF. Ana statüsünün 9. md.sinin 4. fıkrasında ‘ Üçüncü fıkranın (a) bendinde belirtilen durumda veya MALİ GENEL KURULDA AKLANAMAYAN BAŞKAN VEYA YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN yerine kalan süreyi tamamlamak üzere en geç altmış gün sonra seçim yapılmak üzere genel kurul olağanüstü toplanır. Başkanlık ve yönetim kurulunun görevlerini ise genel kurula kadar denetleme kurulu yürütür.’ Şeklinde bir Hüküm yer almaktadır.
Gelin şimdi bu durumu irdeleyelim.
Mahkeme kararının kesinleşmeden hüküm ifade etmeyeceği hepimizin ortak bilgisinde zaten. Bunu, ‘günü kurtarmak’ için habire tekrarlamaya gerek yok. Biz Yargıtay’ ın Yerel Mahkeme onamasından ve kararın kesinleşmesinden sonraki durumu irdeleyelim.
- Mahkeme kararına göre TSF. yönetimi, 27.11.2010 gününden itibari ile İbra edilmemiş sayılacaktır.
- Mahkeme kararı 27.11.2010 günü itibari ile hüküm ifade edecektir.
- TSF. yönetimi 27.11.2010 günü itibari ile düşecek ve en geç 60 gün içinde seçim yapılmak üzere olağanüstü genel toplanacaktır.
Dolayısı ile, 27.11.2010 günü itibari ile yasal olmayan bir yönetim ile karşı karşıya gelinecektir.
Bu yönetimin tüm işlem ve eylemleri de ‘ MUTLAK BUTLAN İLE BATIL’ ( kesin olarak geçersiz) sayılacaktır.
Tüm bu açıklamalardan sonra, Sayın AKTAR’ ın şu cümlelerini, - iyice okuyarak anlamanızı ümit ederek- sizlerin yorumuna bırakıyorum.
‘Yönetimin, seçilmiş ve atanmış tüm kurulların bu güne değin aldığı ve alacağı her karar hukukidir. Çünkü mahkeme ihtiyati tedbir istemini reddetmiştir.
Böylece, mahkeme kararına göre, kısaca ve tekrar olarak;
Yönetimin ibra edilmediği gibi bir durum, bir sonuç yoktur,
Sadece ibra işlemine ilişkin karar ortadan kalkmıştır,
İş başında olan yönetim ve organlarının bu gün görev yapmalarına, yarın yeniden seçilmelerine hiçbir hukuki ve onursal engel yoktur.’
Ben de son söz olarak şunu söylemek istiyorum Sayın AKTAR; YAZINIZIN İÇERİĞİNDE ‘ HUKUKİ KONULARDA SÖYLENECEK SÖZLERİN, KENDİ İŞİNİZ OLMADIĞINIZI SÖYLÜYORSUNUZ AMA YUKARIDAKİ CÜMLELERİNİZLE, HİÇ İŞİNİZE GELMEYEN BU MAHKEME KARARINDAN, LEHİNİZE YORUMLAMALAR YAPARAK, ÇIKARIMLARDA BULUNARAK, HUKUKİ SONUÇLAR ÇIKARARK KAFALARI KARIŞTIRMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ.
Emekli matematik öğretmeni, çok iyi bir satranç hakemi ve yıllarını satranç’a vermiş bir satranç emekçisi olarak, bu camianın en saygın insanlarından biri olduğunuz gerçektir. Ancak, Ali Nihat YAZICI yönetimi olarak, 12 yıldır sıkı sıkıya sarıldığınız koltuğunuzu kaybetmemek adına, lütfen yanlış adımlar atmayın. Anti- demokratik yöntemlerle iktidar kavgası vermeyin.
Satranççı, analitik düşünmesini bilir. Yeter ki önüne doğru doneleri koyabilelim. Hamasi sözlerle satranççıyı etkilemek, politikadaki kadar kolay değildir.
[size=18][/size]