20-04-2012, 08:31
[size=18]"Sizlere selam olsun
Hürriyeti yazan eller, dizen eller!
Sizlere selam olsun makineler
Entertipler, rotatifler, bobinler!
Bu gülünç, aşağılık,
Namussuz şeyler dışında.
Sana selam olsun
Zincirin, zulmün kar etmediği
Büyük tahammül!"[/size]
Hepimiz zaman zaman yaparız: "Eleştiri"...
Bu sözcüğün anlamı "ayırdına varmak ve vardırmak" çabasıdır benim açımdan.
Pratikte kazandığı bir yanılsama ise "suçlama"dır eleştirinin. Bir diğer yanılsama "yalnızca yanlışların ortaya çıkarılması" sanısıdır.
Bu yüzden gerek eleştiri gerekse özeleştiri, "suçlanan, yanlışlanan insan" algısına yol açar.
Oysaki eleştiri aynı zamanda doğruların ortaya çıkarılmasıdır. Bu yüzden iyi satranççılar yalnızca yenildiği oyunları analiz etmez, aynı zamanda yendiği oyunları da analiz eder. Olaki ucuz bir yengi kazanmış olmasın ve bu yengi bir başka oyunda yenilgiye dönüşmesin diyerek...
Yukarıda, Mali Genel Kurul sonrasında giriştiğim bu özeleştiri sırasında, özeleştirinin daha sonu gelmeden, ben "önce kendi yanlışlarımı kurşuna dizmeliyim" dediğim için, benim bu yaklaşımımı yanlış bulan Kuvay Sanlı ile kendi aramızda bir tartışmaya giriştik. Ne tartışma ama. Birbirimizi kafa göz dağıtırcasına, kıyasıya "dövüştük".
Tüm yaşamım boyunca "gerçeği yalnızca gerçeği" söylemenin, kurda kapılmak pahasına "tarihe not düşmenin" en doğru yol olduğunu defalarca gördüm.
Her yılın sonunda kendi kendime bir özeleştiri yaparım. Haklı bile olsam, içinden geçtiğim yıl içerisinde, tartıştığım insanlar ile, geri dönüp el sıkışmak, helalleşmek duygusu içimi sarar ve yakar...
Geçtiğimiz yıl sonunda da, 2012 Mayıs sonunda satrancı bırakma kararındaydım. Bu karardan sonra geriye dönüp baktığımda Kuvay ile olan tartışmalarımda içimi burkan bir şeyler oldu ve telefona sarıldım. Kısa bir açıklamadan sonra ona dedim ki;
"Kardeş hakkını helal et!"
O da bana dedi ki; "Aynı helalliği ben de senden isterim!"
Henüz helalleşmek için çabalıyoruz.
Kuvay beni "Niye sırada bunca yanlış varken kendi yanlışlarını eleştiriyorsun?!" diye eleştiriyordu. Bende onu "Niye elinde bunca koz varken sen vurmuyorsun?" diye eleştiriyordum. O da bana "Sabretmelisin" diyordu.
Bu sabah geçmişte yazılanları yeniden okudum. Sabırsız olduğumu kabul ediyorum. Sanırım "duyulur da durmak olur mu" ekolünden geldiğimden olsa gerek, tehlikeli de olsa ben daima hızlı yolları seçen biriyim. Oysa çor çocuk sahibi olarak biraz daha akılcı olmam gerekiyordu. Kuvay da böyle söyleyip "önce hukuk" demişti.
Mali Genel Kurul"dan sonra verilmesi gereken bir hukuk savaşı vardı. Bu savaş kazanılmadan hiç kimseyi "sokak ortasında dövmenin" bir anlamı yoktu...
"Helalleşmek" için tekrar görüşmelere başladığımızdan bu yana gördüğüm kadarıyla, Kuvay Sanlı hukuksuzluğa karşı tek başına savaşıyor. Bu savaşımında da önemli kazanımlara ulaştı...
"Türkiye Satranç Topluluğu böylesi bir hukuk savaşımını hak ediyor mu?" derseniz, bir avuç istina ve müstesnalar hariç, bence hak etmiyor! Ama "bu ülke ve bu ülkenin çocukları bu savaşımı hak eder mi?" derseniz, evet, eder!
Yoksa kendi iradelerini sıfırlayarak, bir dizi spekülasyona, tehdide, şantaja seyirci kalanlar benim umurumda değil. Kuvay'ın da umurunda olduğunu sanmıyorum!
Kuvay Sanlı'nın paraya pula gereksinimi yoktur. Yazıcı'nın ağzıyla "federasyonu ele geçirip yağmalamaya" da ihtiyacı yoktur.(Ayrıca, Yazıcı tarafından dile getirilen "federasyonu ele geçirip yağmalamak" iddiası ispatlanmak zorundadır.)
Hiç bir şahsi çıkar gözetmeden, tek başına verdiği hukuk savaşımından dolayı, kendisine teşekkür ediyorum. Benim bilmediğim yardımcıları varsa onlara da teşekkür ediyorum. İçtenlikle...
Hürriyeti yazan eller, dizen eller!
Sizlere selam olsun makineler
Entertipler, rotatifler, bobinler!
Bu gülünç, aşağılık,
Namussuz şeyler dışında.
Sana selam olsun
Zincirin, zulmün kar etmediği
Büyük tahammül!"[/size]
Hepimiz zaman zaman yaparız: "Eleştiri"...
Bu sözcüğün anlamı "ayırdına varmak ve vardırmak" çabasıdır benim açımdan.
Pratikte kazandığı bir yanılsama ise "suçlama"dır eleştirinin. Bir diğer yanılsama "yalnızca yanlışların ortaya çıkarılması" sanısıdır.
Bu yüzden gerek eleştiri gerekse özeleştiri, "suçlanan, yanlışlanan insan" algısına yol açar.
Oysaki eleştiri aynı zamanda doğruların ortaya çıkarılmasıdır. Bu yüzden iyi satranççılar yalnızca yenildiği oyunları analiz etmez, aynı zamanda yendiği oyunları da analiz eder. Olaki ucuz bir yengi kazanmış olmasın ve bu yengi bir başka oyunda yenilgiye dönüşmesin diyerek...
Yukarıda, Mali Genel Kurul sonrasında giriştiğim bu özeleştiri sırasında, özeleştirinin daha sonu gelmeden, ben "önce kendi yanlışlarımı kurşuna dizmeliyim" dediğim için, benim bu yaklaşımımı yanlış bulan Kuvay Sanlı ile kendi aramızda bir tartışmaya giriştik. Ne tartışma ama. Birbirimizi kafa göz dağıtırcasına, kıyasıya "dövüştük".
Tüm yaşamım boyunca "gerçeği yalnızca gerçeği" söylemenin, kurda kapılmak pahasına "tarihe not düşmenin" en doğru yol olduğunu defalarca gördüm.
Her yılın sonunda kendi kendime bir özeleştiri yaparım. Haklı bile olsam, içinden geçtiğim yıl içerisinde, tartıştığım insanlar ile, geri dönüp el sıkışmak, helalleşmek duygusu içimi sarar ve yakar...
Geçtiğimiz yıl sonunda da, 2012 Mayıs sonunda satrancı bırakma kararındaydım. Bu karardan sonra geriye dönüp baktığımda Kuvay ile olan tartışmalarımda içimi burkan bir şeyler oldu ve telefona sarıldım. Kısa bir açıklamadan sonra ona dedim ki;
"Kardeş hakkını helal et!"
O da bana dedi ki; "Aynı helalliği ben de senden isterim!"
Henüz helalleşmek için çabalıyoruz.
Kuvay beni "Niye sırada bunca yanlış varken kendi yanlışlarını eleştiriyorsun?!" diye eleştiriyordu. Bende onu "Niye elinde bunca koz varken sen vurmuyorsun?" diye eleştiriyordum. O da bana "Sabretmelisin" diyordu.
Bu sabah geçmişte yazılanları yeniden okudum. Sabırsız olduğumu kabul ediyorum. Sanırım "duyulur da durmak olur mu" ekolünden geldiğimden olsa gerek, tehlikeli de olsa ben daima hızlı yolları seçen biriyim. Oysa çor çocuk sahibi olarak biraz daha akılcı olmam gerekiyordu. Kuvay da böyle söyleyip "önce hukuk" demişti.
Mali Genel Kurul"dan sonra verilmesi gereken bir hukuk savaşı vardı. Bu savaş kazanılmadan hiç kimseyi "sokak ortasında dövmenin" bir anlamı yoktu...
"Helalleşmek" için tekrar görüşmelere başladığımızdan bu yana gördüğüm kadarıyla, Kuvay Sanlı hukuksuzluğa karşı tek başına savaşıyor. Bu savaşımında da önemli kazanımlara ulaştı...
"Türkiye Satranç Topluluğu böylesi bir hukuk savaşımını hak ediyor mu?" derseniz, bir avuç istina ve müstesnalar hariç, bence hak etmiyor! Ama "bu ülke ve bu ülkenin çocukları bu savaşımı hak eder mi?" derseniz, evet, eder!
Yoksa kendi iradelerini sıfırlayarak, bir dizi spekülasyona, tehdide, şantaja seyirci kalanlar benim umurumda değil. Kuvay'ın da umurunda olduğunu sanmıyorum!
Kuvay Sanlı'nın paraya pula gereksinimi yoktur. Yazıcı'nın ağzıyla "federasyonu ele geçirip yağmalamaya" da ihtiyacı yoktur.(Ayrıca, Yazıcı tarafından dile getirilen "federasyonu ele geçirip yağmalamak" iddiası ispatlanmak zorundadır.)
Hiç bir şahsi çıkar gözetmeden, tek başına verdiği hukuk savaşımından dolayı, kendisine teşekkür ediyorum. Benim bilmediğim yardımcıları varsa onlara da teşekkür ediyorum. İçtenlikle...