03-08-2012, 11:51
Sevgili arkadaşlar
Forumda yazmaktan epeydir kaçınıyorum, yazmaktansa okumak bazen daha keyifli olabiliyor. Altında çok boş yazılar olan başlıkların yanında bu konu bizi çok sardı, çok önemli, değerli tespitler gördüm. Dayanamadım ben de yazayım dedim.
Başlarken bazı yanlışları düzeltmek istiyorum.
1- Rusya'da herkes satranç bilmez, oynamaz! Biz demirperde zamanında hep öyle zannederdik. 1998 Olimpiyatı için hakem olarak Kalmukya'ya gittiğimde çok şaşırmıştım, görevlilerin çok azı satranç biliyordu. Derken üç yıl sonra kısmet böyleymiş, eşimi Rusya'dan buldum. O da satranç bilmiyor, kayınbiraderim de, kaynanam da. Kayınpederim satrancı gençken çok severmiş, dikkat etmezsem bazen zorladığı oluyor.
2- Satrancın en prestijli olduğu ülkelerden birisi de Türkiye'dir. Sadece spor olup olmadığı konusunda itirazlar görebilirsiniz, ama medyada, siyasette satranca hep entellektüel derinliği olan, değerli ve saygıdeğer bir düşünce faaliyeti olarak bakılır.
3- Son 8 yılda verilen antrenör kursları ile keşke 1400 seviyesindekilere antrenör lisansı verilmiş olsaydı. Bu belgeyi alanların %10'u bile bu seviyede değildir.
4- Taahhütnameyi milli olmayan bir sporcudan istemek “seyahat özgürlüğüne” aykırıdır. O zaman Murat Bey de yurtdışına çıkarken devlet taahhüt istesin, “ağzımı kapalı tutacağıma, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına, yüksek menfaatlerine ters bir şey yapmayacağıma, .. vs vs. Hatta madem satranççısınız ve madem bu taahhüdü sevdiniz, her yurtdışı yaptığınızda TSF'ye bu taahhüdü verin.
Benim fikirlerim ise:
Satrancı yaygınlaştırmak TSF yönetiminin marifeti/başarısı değildir, hiç bir zaman da olmadı. Eskiden devletin bütçesi elimizde değildi, satranç çok yaygınlaşmıyordu. 1992'den itibaren devlet parası ile satranç takımı ve saat alınıp, illere verilmeye başlandı. Bu sayede satranç daha kolay ulaşılır oldu. Oldu ne oldu? 75 milyon içinde satranç oynayan yüzbin var yok. Bu mu yaygınlaşma?
Okullarda ders olarak verilmesi de federasyon marifeti değildir, federasyon zaten olacak bir şeyi bir kaç yıl öne çekebilmiştir. Ama altını dolduramamıştır. Satranç bilmeyen onbinlere “antrenör” belgesi verilmiş, tamam verilsin, ama bunların gelişimi önemsenmemiştir. Şu anda satrancı doğru dürüst oynamayı bilmeyen onbinler ilköğretim çocuklarına satranç öğretir gibi yapıyorlar.
Önceki TSF yönetimlerine göre Ali Nihat Yazıcı ekibinin marifeti satranç ekonomisi oluşturmak olmuştur. Lakin bu ekonominin satrancın tabanındaki yöneticilere hayrı yoktur, üst seviye sporcularımıza hiç yoktur. Bu ekonomi sayesinde genç büyükustalarımızın gelecek endişesi kalmamıştır diyebilir miyiz? Bu ekonomi, TSF ve yöneticilerinin diğer dünya federasyonlarına göre daha gösterişli ve güçlü görünmelerine yaramaktadır, o kadar.
“Büyükustalarımız çıkıyor, eskiden yoktu” deniliyor. Olmadığı devirde veya sadece Suat Atalık'ın olduğu devirde dünyada 100-200 büyükusta vardı. Bugün GM sayısı 1367 görünüyor, üç beş tanesi de bizden olsun değil mi? TSF'nin kurulduğu 1992'de 2530 ELO ile dünyada ilk 100 içine giriliyordu, bugün ilk 500'e girilemiyor. Ne zaman bu sözü duysam, “eskiden bu yolda asfalt yoktu” lafı aklıma gelir. Yani düzgün bir kaldırımı, kaldırımda ağaçları, çiçekleri hak etmiyor muyuz?
Çok şükür üç adet yetenekli kızımız çıkmış (Betül, Kübra, Zehra), satrancı bırakmamışlar, azmetmişler en nihayetinde WGM, WIM olmuşlar. Koca Türkiye'de başka yetenek yok mu? Hiç başka yetenek çıkmıyor mu ki, bu federasyonumuzu zor durumda bırakıyorlar. Kadın satrancının ne durumda olduğunu görmüyor musunuz?
Bu kadar bütçe, bu kadar devlet desteği ile son 10 yılda bizim en azından dünyada ilk 20 içine girip, ilk 10'a doğru gelişiyor olmamız lazımdı. 10-12 yıl satrançta az bir zaman değil, o kadar yıl önce okumayı yeni söken ve satrancı yeni öğrenen 7 yaşındaki yetenekler, iyi bir program, iyi bir destek, iyi bir yönetim ile çoktan büyükusta olurdu. Bugün GM olan gençlerin hepsi de Ali Nihat Yazıcı başkan olduğunda zaten göz önünde olan, kendi yaşlarının en parlak çocuklarıydı. Bu çocukların rakibi, denktaşı yok muydu? Onların da gelişmesi sağlanamaz mıydı? Ali Nihat Yazıcı başkan olduğunda yeni umudumuz Aleksandr Ipatov 7 yaşındaydı, farkında mısınız?
Türkiye'nin yerini Olimpiyat derecelerinde arayabiliriz. 1992 sonrası dağılan SSCB ve Yugoslavya ülkelerini de dikkate alırsak en iyi derecemiz 1992 Manila (37.lik) ve en kötü derecemiz 2002 Slovenya (76.lık) olarak gerçekleşmiştir. 1980 yılından bu yana tüm olimpiyatları listeledim, bu aralarda geziyoruz. Şimdiki başkanımız Ali Nihat Yazıcı geldiğinden beri alınan derecelerimiz, 76, 50, 38, 36, 45 olarak gerçekleşmiştir. Yani buralarda yeni bir şey yok.
Türkiye yetenek açısından fakir bir ülke ki, devşirmelere yöneldik, oradan Olimpiyat başarısı bekliyoruz şimdi. İstanbul'da ilk 20'ye girsek sevindirik olacağız değil mi?
Gerçek gelişme varsa bana onu gösterin.
Forumda yazmaktan epeydir kaçınıyorum, yazmaktansa okumak bazen daha keyifli olabiliyor. Altında çok boş yazılar olan başlıkların yanında bu konu bizi çok sardı, çok önemli, değerli tespitler gördüm. Dayanamadım ben de yazayım dedim.
Başlarken bazı yanlışları düzeltmek istiyorum.
1- Rusya'da herkes satranç bilmez, oynamaz! Biz demirperde zamanında hep öyle zannederdik. 1998 Olimpiyatı için hakem olarak Kalmukya'ya gittiğimde çok şaşırmıştım, görevlilerin çok azı satranç biliyordu. Derken üç yıl sonra kısmet böyleymiş, eşimi Rusya'dan buldum. O da satranç bilmiyor, kayınbiraderim de, kaynanam da. Kayınpederim satrancı gençken çok severmiş, dikkat etmezsem bazen zorladığı oluyor.
2- Satrancın en prestijli olduğu ülkelerden birisi de Türkiye'dir. Sadece spor olup olmadığı konusunda itirazlar görebilirsiniz, ama medyada, siyasette satranca hep entellektüel derinliği olan, değerli ve saygıdeğer bir düşünce faaliyeti olarak bakılır.
3- Son 8 yılda verilen antrenör kursları ile keşke 1400 seviyesindekilere antrenör lisansı verilmiş olsaydı. Bu belgeyi alanların %10'u bile bu seviyede değildir.
4- Taahhütnameyi milli olmayan bir sporcudan istemek “seyahat özgürlüğüne” aykırıdır. O zaman Murat Bey de yurtdışına çıkarken devlet taahhüt istesin, “ağzımı kapalı tutacağıma, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına, yüksek menfaatlerine ters bir şey yapmayacağıma, .. vs vs. Hatta madem satranççısınız ve madem bu taahhüdü sevdiniz, her yurtdışı yaptığınızda TSF'ye bu taahhüdü verin.
Benim fikirlerim ise:
Satrancı yaygınlaştırmak TSF yönetiminin marifeti/başarısı değildir, hiç bir zaman da olmadı. Eskiden devletin bütçesi elimizde değildi, satranç çok yaygınlaşmıyordu. 1992'den itibaren devlet parası ile satranç takımı ve saat alınıp, illere verilmeye başlandı. Bu sayede satranç daha kolay ulaşılır oldu. Oldu ne oldu? 75 milyon içinde satranç oynayan yüzbin var yok. Bu mu yaygınlaşma?
Okullarda ders olarak verilmesi de federasyon marifeti değildir, federasyon zaten olacak bir şeyi bir kaç yıl öne çekebilmiştir. Ama altını dolduramamıştır. Satranç bilmeyen onbinlere “antrenör” belgesi verilmiş, tamam verilsin, ama bunların gelişimi önemsenmemiştir. Şu anda satrancı doğru dürüst oynamayı bilmeyen onbinler ilköğretim çocuklarına satranç öğretir gibi yapıyorlar.
Önceki TSF yönetimlerine göre Ali Nihat Yazıcı ekibinin marifeti satranç ekonomisi oluşturmak olmuştur. Lakin bu ekonominin satrancın tabanındaki yöneticilere hayrı yoktur, üst seviye sporcularımıza hiç yoktur. Bu ekonomi sayesinde genç büyükustalarımızın gelecek endişesi kalmamıştır diyebilir miyiz? Bu ekonomi, TSF ve yöneticilerinin diğer dünya federasyonlarına göre daha gösterişli ve güçlü görünmelerine yaramaktadır, o kadar.
“Büyükustalarımız çıkıyor, eskiden yoktu” deniliyor. Olmadığı devirde veya sadece Suat Atalık'ın olduğu devirde dünyada 100-200 büyükusta vardı. Bugün GM sayısı 1367 görünüyor, üç beş tanesi de bizden olsun değil mi? TSF'nin kurulduğu 1992'de 2530 ELO ile dünyada ilk 100 içine giriliyordu, bugün ilk 500'e girilemiyor. Ne zaman bu sözü duysam, “eskiden bu yolda asfalt yoktu” lafı aklıma gelir. Yani düzgün bir kaldırımı, kaldırımda ağaçları, çiçekleri hak etmiyor muyuz?
Çok şükür üç adet yetenekli kızımız çıkmış (Betül, Kübra, Zehra), satrancı bırakmamışlar, azmetmişler en nihayetinde WGM, WIM olmuşlar. Koca Türkiye'de başka yetenek yok mu? Hiç başka yetenek çıkmıyor mu ki, bu federasyonumuzu zor durumda bırakıyorlar. Kadın satrancının ne durumda olduğunu görmüyor musunuz?
Bu kadar bütçe, bu kadar devlet desteği ile son 10 yılda bizim en azından dünyada ilk 20 içine girip, ilk 10'a doğru gelişiyor olmamız lazımdı. 10-12 yıl satrançta az bir zaman değil, o kadar yıl önce okumayı yeni söken ve satrancı yeni öğrenen 7 yaşındaki yetenekler, iyi bir program, iyi bir destek, iyi bir yönetim ile çoktan büyükusta olurdu. Bugün GM olan gençlerin hepsi de Ali Nihat Yazıcı başkan olduğunda zaten göz önünde olan, kendi yaşlarının en parlak çocuklarıydı. Bu çocukların rakibi, denktaşı yok muydu? Onların da gelişmesi sağlanamaz mıydı? Ali Nihat Yazıcı başkan olduğunda yeni umudumuz Aleksandr Ipatov 7 yaşındaydı, farkında mısınız?
Türkiye'nin yerini Olimpiyat derecelerinde arayabiliriz. 1992 sonrası dağılan SSCB ve Yugoslavya ülkelerini de dikkate alırsak en iyi derecemiz 1992 Manila (37.lik) ve en kötü derecemiz 2002 Slovenya (76.lık) olarak gerçekleşmiştir. 1980 yılından bu yana tüm olimpiyatları listeledim, bu aralarda geziyoruz. Şimdiki başkanımız Ali Nihat Yazıcı geldiğinden beri alınan derecelerimiz, 76, 50, 38, 36, 45 olarak gerçekleşmiştir. Yani buralarda yeni bir şey yok.
Türkiye yetenek açısından fakir bir ülke ki, devşirmelere yöneldik, oradan Olimpiyat başarısı bekliyoruz şimdi. İstanbul'da ilk 20'ye girsek sevindirik olacağız değil mi?
Gerçek gelişme varsa bana onu gösterin.