03-08-2012, 14:36
Cengiz bey merhaba,
Çok düzgün, sade ve net tespitler yazmışsınız. Katıldıklarım ve katılmadıklarım var, yazdıklarınız üzerinden giderek katkıda bulunmaya çalışayım.
Ben de böyle düşünüyorum. Ama diğer taraftan tersi olsa da sorun değil, orada altyapıyı veya genel kültürü belirleyen olgunun üstyapı olduğunu görmemiz lazım.
Rusya'da örneğin mühendis fakültesi mezunu Gari Kasparov veya gazeteci Boris Spassky veya ne bileyim sırıkla yüksek atlama dünya şampiyonu Sergei Bubka, sportif alanda yükselme imkanına devlet tarafından desteklendiği için baştan sahipti.
Destek de 2 türlüydü. Bir; sağlık, eğitim gibi alanlarda devlet insanlardan ücret almıyordu (genel destek). İki; yetenekli insanların sportif alanlarda ilerlemesine ciddi kaynak ve teşvik ayırıyorlardı (özel destek). Bilimsel olarak hem de.
Dolayısıyla Spassky için eğitim, ev kirası, elektrik faturası, bağkur prim borcu, çocuğun kreş derdi, kaynananın romatizması için hastaneye para ödemek gibi dertler sözkonusu olmadı. Onun derdi, Larsen'e Şah Gambitinde nasıl takarım oldu amiyane tabirle.
Bize dönersek, üniversite öğrenimine kadar ciddi yetenek ve başarı gösteren eski nesil sporcuların sonradan satranç alanından çekilmesi, hiçbir yetenekli gencin satrancı meslek olarak seçememesi bir üstyapı sorunudur.
Yetenekli insanların önüne acımasız bir tercih konuyor çünkü. Ya mesleğini yapar satrancı bırakırsın, ya satrancı seçersin ama sana 5 kuruş destek gelmez ve sürünebilirsin.
Şimdi (ismini verdiğim için kusura bakmazsa) ben üstün yetenekli Suat Soylu olsam, önümde evlilik, aile hayatı ve meslek seçimi sorunu olsa, elbette günde 10 saatimi satranca ayıramam.
Burası Türkiye, hastalandığında sürünmek, ailenin geçimini temin edemediğinde sorun yaşamak, çocuk doğduktan sonra da ciddi eğitim bütçesi bulmak zorundasın. O sebeple Suat ağbi haklı olarak Çanakkale'ye yerleşip mesleğini icra etmek zorunda kalmıştır, bütün satranç sevgisine rağmen.
Tekrar söyleyeyim. Rusya'da eski rejimde bir satranç oyuncusu olmak için önünüzde engel değil teşvikler vardı. Bunu sağlayan genel halkın kültürlü olması değil, devletin tepeden verdiği destektir. Üstyapı yani.
Bu belirleme de harika. Yakın zamana kadar Doğu Anadolu'da köy kahvelerinde dama, satranç ve domino yaygındı. Bunu yerinde yıllarca gördüm, biliyorum.
Nevzat Süer'li yıllarda nüfus 45 milyonken bu ülke liselerarası ve üniversiteler arası turnuvalarda yetenek üretiyordu.
Bursa, Samsun, Adana, İzmir çok ciddi satranç şehirleriydi. Musa Tebi, İlhan Onat, Metin Asılkefeli, Aykut Ergin diyeyim mesela. Dernekler okul gibiydi, çok sayıda döner turnuva düzenleniyordu. Sizin tespitiniz gibi nüfusa oranlandığında 1970-80 yıllarında kalite yüksekti.
Ben bugün de bu ülkede satranç oynayanlara kötü bakıldığını düşünmüyorum, köyde de kentte de satranç itibarlıdır.
Ha curling gibi aptal bir sporun dünya üzerinde böylesine sponsor ve para bulabildiği halde, akla ve zekaya bu kadar hitap eden bir oyunun nasıl dünya üzerinde satılamadığı belki incelenmeli (bu tabii global ölçekte çok ayrı bir tartışma).
Çünkü buradaki amaç, satrancı tabana yaymak değildi; satrancı Nişantaşı, Etiler popülasyonuna yayıp, satranç ekonomisine değil TC'de satranç idareciliği yapanların ekonomisine alan kazandırmaktı.
Dolayısıyla burada hedef genel nüfusa satrancı sevdirmek olmadı aslında, o görünen hedef. Temel hedef satrancı, parası olan velilere sevdirmekti. Kalıcı aşka da gerek yok, fast food ilişki yeterli. Veli 2-3 yıl para versin, sonra canı sıkılsın, arkadan onlarca yeni nüfus geldiği sürece sorun olmayacak.
Buna da saygı duyulabilir bir taraftan. Yani yönetici olarak çıkar ve : Biz satrancı toplumun geneline yaymayı planlıyoruz, bir satranç ülkesi olacağız, zamanla bu nüveden şampiyonlar da çıkacak diyeblirsiniz.
Veya : Biz satranç idolleri yetiştireceğiz ve sadece üstyapıda model yaratarak tepeden gelişmeyi sağlayacağız diyebilirsiniz (halterde Naim Süleymanoğlu üzerinden yapılan modelleme gibi).
Bunlardan biri olur ama her ikisi aynı anda olmaz. Çelişik çünkü.
Satrancı 10 milyon öğrenciye sevdirmek için ayrılacak kaynak, zaman ve yöntem size % 99 şampiyon getirmez.
Dünya klasmanına 10 oyuncu sokmak ise daha dar ve değişik bir sistem gerektirir, o da milyonlarca öğrenciyle ilgisiz bir çalışma olur.
Yukarıda da yazdım, hem okullarda ilgili-ilgisiz herkese satrancı sevdirmek, hem GM sayısını patlatacağını iddia etmek ama diğer taraftan milli takımın yarısını 15 günde Türkçe bilmeyen yabancılarla doldurmak olmaz.
Bu harika bir tespit. Zaten dünya üzerinde de GM normunun aslında yeniden elden geçmesi tartışlıyor, hepimiz biliyoruz ki Grischuk ile 2500 düzeyindeki bir GM aynı değildir.
O sebeple dünya üzerinde 200 civarında bir Elite GM gerçeği var. Bilemiyorum belki zamanla nornlandırmada bir değişiklik olur dünya üzerinde.
Yazınızda tek katılmadığım yer, Türkiye'nin yerinin olimpiyat derecesinde olması.
Olimpiyatlarda elde edilen skor, genel istatistiklere istikrarlı bir şekilde yansımadığı sürece afaki kalır.
Benim kriterlerim, ilk 100 içinde oyuncumuz var mı, en yüksek ELO'lu oyuncumuz nerede, Tata Steel veya Dortmund turnuvalarına bizden kimi çağırıyorlar gibi şeyler. Acımasız evet. Ve biraz rahatsız edici, çünkü somut.
Ama biri çıkıp da satranç Türkiye'de patladı, 10 milyon haneye girdi, kitap sayısı şu, lisanslı sayısı bu, satranç merkezi sayısı da bilmemkaç oldu diyebilir; bana göre soyuttur, değerlendirmeye almam.
Yazınız için tekrar teşekkürlerimle.
Çok düzgün, sade ve net tespitler yazmışsınız. Katıldıklarım ve katılmadıklarım var, yazdıklarınız üzerinden giderek katkıda bulunmaya çalışayım.
Alıntı:1) Rusya'da herkes satranç bilmez, oynamaz! Biz demirperde zamanında hep öyle zannederdik.
Ben de böyle düşünüyorum. Ama diğer taraftan tersi olsa da sorun değil, orada altyapıyı veya genel kültürü belirleyen olgunun üstyapı olduğunu görmemiz lazım.
Rusya'da örneğin mühendis fakültesi mezunu Gari Kasparov veya gazeteci Boris Spassky veya ne bileyim sırıkla yüksek atlama dünya şampiyonu Sergei Bubka, sportif alanda yükselme imkanına devlet tarafından desteklendiği için baştan sahipti.
Destek de 2 türlüydü. Bir; sağlık, eğitim gibi alanlarda devlet insanlardan ücret almıyordu (genel destek). İki; yetenekli insanların sportif alanlarda ilerlemesine ciddi kaynak ve teşvik ayırıyorlardı (özel destek). Bilimsel olarak hem de.
Dolayısıyla Spassky için eğitim, ev kirası, elektrik faturası, bağkur prim borcu, çocuğun kreş derdi, kaynananın romatizması için hastaneye para ödemek gibi dertler sözkonusu olmadı. Onun derdi, Larsen'e Şah Gambitinde nasıl takarım oldu amiyane tabirle.
Bize dönersek, üniversite öğrenimine kadar ciddi yetenek ve başarı gösteren eski nesil sporcuların sonradan satranç alanından çekilmesi, hiçbir yetenekli gencin satrancı meslek olarak seçememesi bir üstyapı sorunudur.
Yetenekli insanların önüne acımasız bir tercih konuyor çünkü. Ya mesleğini yapar satrancı bırakırsın, ya satrancı seçersin ama sana 5 kuruş destek gelmez ve sürünebilirsin.
Şimdi (ismini verdiğim için kusura bakmazsa) ben üstün yetenekli Suat Soylu olsam, önümde evlilik, aile hayatı ve meslek seçimi sorunu olsa, elbette günde 10 saatimi satranca ayıramam.
Burası Türkiye, hastalandığında sürünmek, ailenin geçimini temin edemediğinde sorun yaşamak, çocuk doğduktan sonra da ciddi eğitim bütçesi bulmak zorundasın. O sebeple Suat ağbi haklı olarak Çanakkale'ye yerleşip mesleğini icra etmek zorunda kalmıştır, bütün satranç sevgisine rağmen.
Tekrar söyleyeyim. Rusya'da eski rejimde bir satranç oyuncusu olmak için önünüzde engel değil teşvikler vardı. Bunu sağlayan genel halkın kültürlü olması değil, devletin tepeden verdiği destektir. Üstyapı yani.
Alıntı:2- Satrancın en prestijli olduğu ülkelerden birisi de Türkiye'dir.
Bu belirleme de harika. Yakın zamana kadar Doğu Anadolu'da köy kahvelerinde dama, satranç ve domino yaygındı. Bunu yerinde yıllarca gördüm, biliyorum.
Nevzat Süer'li yıllarda nüfus 45 milyonken bu ülke liselerarası ve üniversiteler arası turnuvalarda yetenek üretiyordu.
Bursa, Samsun, Adana, İzmir çok ciddi satranç şehirleriydi. Musa Tebi, İlhan Onat, Metin Asılkefeli, Aykut Ergin diyeyim mesela. Dernekler okul gibiydi, çok sayıda döner turnuva düzenleniyordu. Sizin tespitiniz gibi nüfusa oranlandığında 1970-80 yıllarında kalite yüksekti.
Ben bugün de bu ülkede satranç oynayanlara kötü bakıldığını düşünmüyorum, köyde de kentte de satranç itibarlıdır.
Ha curling gibi aptal bir sporun dünya üzerinde böylesine sponsor ve para bulabildiği halde, akla ve zekaya bu kadar hitap eden bir oyunun nasıl dünya üzerinde satılamadığı belki incelenmeli (bu tabii global ölçekte çok ayrı bir tartışma).
Alıntı:3- Son 8 yılda verilen antrenör kursları ile keşke 1400 seviyesindekilere antrenör lisansı verilmiş olsaydı. Bu belgeyi alanların %10'u bile bu seviyede değildir.
Çünkü buradaki amaç, satrancı tabana yaymak değildi; satrancı Nişantaşı, Etiler popülasyonuna yayıp, satranç ekonomisine değil TC'de satranç idareciliği yapanların ekonomisine alan kazandırmaktı.
Dolayısıyla burada hedef genel nüfusa satrancı sevdirmek olmadı aslında, o görünen hedef. Temel hedef satrancı, parası olan velilere sevdirmekti. Kalıcı aşka da gerek yok, fast food ilişki yeterli. Veli 2-3 yıl para versin, sonra canı sıkılsın, arkadan onlarca yeni nüfus geldiği sürece sorun olmayacak.
Buna da saygı duyulabilir bir taraftan. Yani yönetici olarak çıkar ve : Biz satrancı toplumun geneline yaymayı planlıyoruz, bir satranç ülkesi olacağız, zamanla bu nüveden şampiyonlar da çıkacak diyeblirsiniz.
Veya : Biz satranç idolleri yetiştireceğiz ve sadece üstyapıda model yaratarak tepeden gelişmeyi sağlayacağız diyebilirsiniz (halterde Naim Süleymanoğlu üzerinden yapılan modelleme gibi).
Bunlardan biri olur ama her ikisi aynı anda olmaz. Çelişik çünkü.
Satrancı 10 milyon öğrenciye sevdirmek için ayrılacak kaynak, zaman ve yöntem size % 99 şampiyon getirmez.
Dünya klasmanına 10 oyuncu sokmak ise daha dar ve değişik bir sistem gerektirir, o da milyonlarca öğrenciyle ilgisiz bir çalışma olur.
Yukarıda da yazdım, hem okullarda ilgili-ilgisiz herkese satrancı sevdirmek, hem GM sayısını patlatacağını iddia etmek ama diğer taraftan milli takımın yarısını 15 günde Türkçe bilmeyen yabancılarla doldurmak olmaz.
Alıntı:Büyükustalarımız çıkıyor, eskiden yoktu deniliyor. Olmadığı devirde veya sadece Suat Atalık'ın olduğu devirde dünyada 100-200 büyükusta vardı. Bugün GM sayısı 1367 görünüyor, üç beş tanesi de bizden olsun değil mi?
Türkiye'nin yerini Olimpiyat derecelerinde arayabiliriz.
Bu harika bir tespit. Zaten dünya üzerinde de GM normunun aslında yeniden elden geçmesi tartışlıyor, hepimiz biliyoruz ki Grischuk ile 2500 düzeyindeki bir GM aynı değildir.
O sebeple dünya üzerinde 200 civarında bir Elite GM gerçeği var. Bilemiyorum belki zamanla nornlandırmada bir değişiklik olur dünya üzerinde.
Yazınızda tek katılmadığım yer, Türkiye'nin yerinin olimpiyat derecesinde olması.
Olimpiyatlarda elde edilen skor, genel istatistiklere istikrarlı bir şekilde yansımadığı sürece afaki kalır.
Benim kriterlerim, ilk 100 içinde oyuncumuz var mı, en yüksek ELO'lu oyuncumuz nerede, Tata Steel veya Dortmund turnuvalarına bizden kimi çağırıyorlar gibi şeyler. Acımasız evet. Ve biraz rahatsız edici, çünkü somut.
Ama biri çıkıp da satranç Türkiye'de patladı, 10 milyon haneye girdi, kitap sayısı şu, lisanslı sayısı bu, satranç merkezi sayısı da bilmemkaç oldu diyebilir; bana göre soyuttur, değerlendirmeye almam.
Yazınız için tekrar teşekkürlerimle.