16-08-2012, 00:12
Murat Özertunç,
Bugün oldukça üretkenmişsiniz. Her başlığa bir iki şey yazıp değinip gitmişsiniz. Menecerlik konusunda saygın forum yazarlarının ciddi görüşlerinin altına "şak şak şak" diyerek kısa, diğer konularda da uzun uzun katkıda bulunmuşsunuz, sorular sormuşsunuz. Bizim Aliağa takımının 3. lüğünde de "adil olmayan bir durum imanız var. Son turda şanslı bir eşlendirme dışında aşağıdan çok iyi geldiklerini görebilirsiniz. Kural dışı "adil" olmayan bir durum varsa yazarsınız. Takımın sevinci ve başarısı üzerine gölge düşürmemelisiniz. Mizahi üslubunuz var ama düşünceniz, eleştirileriniz ve dayanakları net açıklamamışsınız. Diğer başlıklardaki yazarlar sizi ciddiye alıp cevap verirler mi bilemem ancak; ben benim yazdığım başlığın altına düştüğünüz notu ve sizi ciddiye alayım.
Bu başlıktaki üslubunuzu yazılanlara öfkenize bağlayıp anlamaya çalışsam da nerede neye kızdığınızı, neyi küçümsediğinizi, neyi merak ettiğinizi, genel olarak neyi "şak şak şak" alkışladığınızı, iyi niyetle ve naif sorular mı soruyorsunuz, ironi mi yapıyorsunuz, ben lafımı ortaya kor, giderim, isteyen anlar mı diyorsunuz tam anlayamadım.
Bu başlıkta Fırat Salepçi'nin yazdıklarında onun üzen gelişmeleri, kaygılarını, hassasiyetlerini, yaptığı ironiyi anlayabiliyorum. Verdiği örnekleri de, seçtiği kelimeler ve cümleleri de didiklemem çünkü; yazının ana fikrine aynen katılıyorum. Tıpkı evlat acısının sıcaklığıyla Artık "vatan sağolsun demeyeceğim diyen şehit anasının, gazi oğlu otobüsle gönderilince şok olan babanın da "seni böyle mi gönderdiler" sözlerini de anlayabiliyorum. Onları acıdan, öfkeden böyle konuşturanın da vatan sevgisi ve o an ellerinden bir şey gelmemesinin çaresizliği olduğunun farkında olduğum gibi.
Keza benim alıntı'nın da alıntısı yazı da bir ironi ve kara mizah ürünü. Mizahın üretilmesinde ve algılanmasında belli bir çaba gerektirdiğini de söyleyebilirim. Ben dahi hemen anlayamadım. Bazı yerler içime sinmedi az bile ya da fazla geldi. Mizahın, baskıcı ve bunalımlı dönemlerde "kafayı iyi tutmak" için en sağlıklı deşarj ve derdini anlatım biçimi, öfke kontrol yöntemi ve rehabilitasyon aracı da olduğunu yaşayarak test ettim. 60-70-80 leri bilen "Gırgır" kuşağındanım. Bu dergiyi okuyan kuşaktan mısınız bilmiyorum.
Aslında paylaştığım yazının tamamı daha ayrıntılı ve "sert" bir yazıdır. Benim yazmak istediklerim ise daha duygu yüklüydü, erteledim. Yazılarda kelimelere, "kurulan cümlelere" fazla takılmayınız. Anladığınız, anlayamadığınız ne ise onu yazabilirsiniz.
"Kafalar iyi sanırsam" derken, benim kuşağın okuma alışkanlığını borçlu olduğu çizgi romanlardaki vahşi batıya benzeyen, seyyar yargıçların, silah ve tabut işi çıktıkça ellerini ovuşturan dükkan sahiplerinin, durdurulup soyulan posta arabalarının olduğu bir ortamda yaşıyor olsaydım kafalar nasıl iyi olsun ki. Ben tatildeyim ama birilerinin canı yanıyor okuyorum, tv izliyorum. Manzara güllük gülistanlık değil. yıllar önce bir Ağustos ayında ben tatildeydim, o zamanki yetkili de tatilde, tekne üzerinde gazetecilere poz verip "bu iş üç beş çapulcunun işi deyip" tatile devam etmişti. Çare olacaksa, bir satranç oyuncumuzu veya yakınını şehit, gazi vermedikçe yine görmezden gelelim isterseniz. Çare olmadığını gördük.
Kastettiğiniz "kafalar iyi sanırsam" başka bir ima değildir umarım. Bunu sormak haddinizi aşar. Ola ki sorarsanız alacağınız yanıt sizi üzer, mahcup olursunuz. Katkılarınızı devam ettiriniz. Seviyeli tartışmaya her türlü fikre, "aykırı" fikirlere de ihtiyaç var.
Alıntı:Bu nedir ya
Cümle kurun kardeşim cümle
Saçma sapan alakasız şeyler yazmayın
Kafalar iyi sanırsam
Bugün oldukça üretkenmişsiniz. Her başlığa bir iki şey yazıp değinip gitmişsiniz. Menecerlik konusunda saygın forum yazarlarının ciddi görüşlerinin altına "şak şak şak" diyerek kısa, diğer konularda da uzun uzun katkıda bulunmuşsunuz, sorular sormuşsunuz. Bizim Aliağa takımının 3. lüğünde de "adil olmayan bir durum imanız var. Son turda şanslı bir eşlendirme dışında aşağıdan çok iyi geldiklerini görebilirsiniz. Kural dışı "adil" olmayan bir durum varsa yazarsınız. Takımın sevinci ve başarısı üzerine gölge düşürmemelisiniz. Mizahi üslubunuz var ama düşünceniz, eleştirileriniz ve dayanakları net açıklamamışsınız. Diğer başlıklardaki yazarlar sizi ciddiye alıp cevap verirler mi bilemem ancak; ben benim yazdığım başlığın altına düştüğünüz notu ve sizi ciddiye alayım.
Bu başlıktaki üslubunuzu yazılanlara öfkenize bağlayıp anlamaya çalışsam da nerede neye kızdığınızı, neyi küçümsediğinizi, neyi merak ettiğinizi, genel olarak neyi "şak şak şak" alkışladığınızı, iyi niyetle ve naif sorular mı soruyorsunuz, ironi mi yapıyorsunuz, ben lafımı ortaya kor, giderim, isteyen anlar mı diyorsunuz tam anlayamadım.
Bu başlıkta Fırat Salepçi'nin yazdıklarında onun üzen gelişmeleri, kaygılarını, hassasiyetlerini, yaptığı ironiyi anlayabiliyorum. Verdiği örnekleri de, seçtiği kelimeler ve cümleleri de didiklemem çünkü; yazının ana fikrine aynen katılıyorum. Tıpkı evlat acısının sıcaklığıyla Artık "vatan sağolsun demeyeceğim diyen şehit anasının, gazi oğlu otobüsle gönderilince şok olan babanın da "seni böyle mi gönderdiler" sözlerini de anlayabiliyorum. Onları acıdan, öfkeden böyle konuşturanın da vatan sevgisi ve o an ellerinden bir şey gelmemesinin çaresizliği olduğunun farkında olduğum gibi.
Keza benim alıntı'nın da alıntısı yazı da bir ironi ve kara mizah ürünü. Mizahın üretilmesinde ve algılanmasında belli bir çaba gerektirdiğini de söyleyebilirim. Ben dahi hemen anlayamadım. Bazı yerler içime sinmedi az bile ya da fazla geldi. Mizahın, baskıcı ve bunalımlı dönemlerde "kafayı iyi tutmak" için en sağlıklı deşarj ve derdini anlatım biçimi, öfke kontrol yöntemi ve rehabilitasyon aracı da olduğunu yaşayarak test ettim. 60-70-80 leri bilen "Gırgır" kuşağındanım. Bu dergiyi okuyan kuşaktan mısınız bilmiyorum.
Aslında paylaştığım yazının tamamı daha ayrıntılı ve "sert" bir yazıdır. Benim yazmak istediklerim ise daha duygu yüklüydü, erteledim. Yazılarda kelimelere, "kurulan cümlelere" fazla takılmayınız. Anladığınız, anlayamadığınız ne ise onu yazabilirsiniz.
"Kafalar iyi sanırsam" derken, benim kuşağın okuma alışkanlığını borçlu olduğu çizgi romanlardaki vahşi batıya benzeyen, seyyar yargıçların, silah ve tabut işi çıktıkça ellerini ovuşturan dükkan sahiplerinin, durdurulup soyulan posta arabalarının olduğu bir ortamda yaşıyor olsaydım kafalar nasıl iyi olsun ki. Ben tatildeyim ama birilerinin canı yanıyor okuyorum, tv izliyorum. Manzara güllük gülistanlık değil. yıllar önce bir Ağustos ayında ben tatildeydim, o zamanki yetkili de tatilde, tekne üzerinde gazetecilere poz verip "bu iş üç beş çapulcunun işi deyip" tatile devam etmişti. Çare olacaksa, bir satranç oyuncumuzu veya yakınını şehit, gazi vermedikçe yine görmezden gelelim isterseniz. Çare olmadığını gördük.
Kastettiğiniz "kafalar iyi sanırsam" başka bir ima değildir umarım. Bunu sormak haddinizi aşar. Ola ki sorarsanız alacağınız yanıt sizi üzer, mahcup olursunuz. Katkılarınızı devam ettiriniz. Seviyeli tartışmaya her türlü fikre, "aykırı" fikirlere de ihtiyaç var.