13-09-2012, 01:33
2012 Londra Olimpiyatlarının benim için en keyifli anlarından biri açılış töreni olmuştu. Yüzlerce ülkenin sporcularını, birbirinden değişik kıyafetler içinde görmek, içlerinde neredeyse dünya yıldızı haline gelmiş ünlü sporcuların kendilerinden kat kat az kazanan amatör arkadaşlarıyla birlikte kol kola yürüdüklerini görmek unutulmazdı. Programın süresini aşmamak için her ülkeye 15-20 saniye kameralar çevrilip arkadaki ülkeye geçiliyordu.
Yukarıdaki fotoğraf o geçit töreninden. İnternette bir çok örneğini bulabilirsiniz. En önde artık tüm dünyaca tanınan voleybolcumuz Neslihan Darnel bayrağı taşıyor. Kameralar onu gösterdiğinde heyecanlanmamak ve gurur duymamak mümkün değildi. Hemen ardından o kısacık 10-15 saniyelik süre içinde kameralar, Neslihanın arkasında yürüyen 'kelli felli' adamlara çevrildi.Ellerinde taşıdıkları bayrakları neşeyle sallıyorlar, sayıları yüzü aşan sporcularımızın 3-4 metre önünde ayrı bir hat oluşturmuş seyircileri selamlıyorlardı.
Tahmin edebileceğiniz gibi bu kişiler 'yöneticilerimiz'. Kafile başkanları, federasyon başkanları. Sporcularla kolkola ya da omuz omuza değil, onların önünden(!) yürüyorlar. Başka hiç bir ülke geçerken böyle bir görüntüyü hatırlamıyorum. Ya onların yöneticileri en arkadan yürüyorlardı ya da öndeydiler ama bizimkiler kadar göbekli ve spordan uzak tipler değillerdi...
Dünyaca ünlü ChessBase.com internet sitesinin Olimpiyat şampiyonu Ermenistan ulusal takımının ülkelerinde nasıl karşılandığını gösteren haberin okumasını tavsiye ederim.
http://www.chessbase.com/newsdetail.asp?newsid=8470
Havalimanında devlet başkanı tarafından törenle karşılanışları, yol boyunca halkın ilgisi ve sevgisi görülmeye değer. Sporcular hep en önde ve hep el üstünde. Sokakları çok aydınlık değil belki ama sporcuları selamlayan, çılgınca alkışlayıp başlarının tacı yapan halk bizim evlerimizi bile aydınlatıyor..
Bizim ülkemizde olimpiyat yapılmış, televizyonda gören, gazetede haber okuyan oldu mu diye birbirimize soruyoruz?
Günlerim satrançla geçiyor. Turnuvalarda oynayamasam da haberleri,turnuvaları takip etmeye çalışıyorum. Ermenistan milli takımını ezbere sayabilir hatta oyunlarından örnekler verebilirim. İlk defa bu haberde Ermenistan Satranç Federasyonu başkanının aynı zamanda devlet başkanı olan Serzh Sargsyan olduğunu öğrendim. Başka ülkelerde benim gibi amatör izleyiciler Türkiye milli takımını ezbere sayamazlar ama çoğu başkan Yazıcı'yı ve diğer yöneticileri tanır.
Yaz olimpiyatları sporun doruk noktasıdır. Daha büyük bir organizasyon yoktur.
Olimpiyatların açılışında ve kapanışında Londra Olimpiyat Oyunları Düzenleme Komitesi Başkanı ve efsane atlet Sebastian Coe ile Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Başkanı Jaques Rogge kısa birer konuşma yaptı. Bakanlar,yöneticiler,devlet başkanları,prensler ya da kraliçe değil. Spordan ve olimpiyat ruhundan söz ettiler.
Bizim olimpiyatlarımızda ise 'Bakan' vardı. Uzun uzun terörden bahsetti.
Londra'da tüm yöneticiler, prensler, yıldızlar, başbakan, bakanlar, izleyici sıralarında yerlerini aldılar. Seyirci oldular, alkışladılar.
Bizim olimpiyatta her tur bir başkası seremoniyle normalde sadece ilk tur yapılan 'açılış hamlesini' yaptı. Sonunda Ivanchuk isyan etti masadan kalktı.
Komşumuz Ermenistan'da mikrofon hep satranççıların elindeydi. Onlar konuştu kalabalık alkışladı.
Bizim ülkede sporcular hep sustu, susmaya devam ediyor...
Olimpiyatları iddia ediyorum her ülke güzel yapar. Siz hiç güzel olmayan olimpiyat duydunuz mu? Moskova 80, Los Angles 84, Seul 88, Barcelona 92, Atalanta 96, Sidney 00, Atina 04, Pekin 08 ve Londra 2012... Hepsi büyüleyici hepsi nefes kesici değil miydi? Olimpiyatın kendisi başlıbaşına muhteşem değil mi zaten?
Satranç olimpiyatlarını Tromso ya da Bakü bizden daha mı kötü yapacak? Ne önemi var, açılış kusursuz olmasın, kapanışta konserler havai fişekler olmasın. Siz Ivanchuk'un, Anonian'ın, Kramnik'in önüne birer takım ve birer saat koyabilin ve de ikide bir rahatsız etmeyin onlara yeter...
Esas zor olan olimpiyat şampiyonu olduğunuzda dahi devlet ve federasyon başkanı olarak sahneyi satranççılara terk edebilmekte. Mikrofonu onlara bırakıp acaba ne diyecekler diye kahramanları dinleyebilmekte.
Günlerdir eşine az rastladığımız bir kalitede devam eden olimpiyat tartışmalarının ardında cevabı en çok aranması gereken soru da bu belki.
'Biz sporcu ülkesi miyiz yoksa yönetici ülkesi mi?'
Kimseyi kandırmayalım. Türkiye spor ve sporcu ülkesi değil. Yönetici ve organizasyon ülkesi. Yöneticiler hep en önde yürüdüklerinden olsa gerek, yönetici olmak ve yönetici kalabilmek büyük bir önem taşıyor.
Türkiye de hemen her spora inanılmaz yatırım yapılıyor. Bunun karşılığında yüz küsür kişilik olimpiyat kafilesi tek bir Amerikalı yüzücünün aldığı toplam madalyanın yarısını kazanamıyor. Hayatta olmadığı gibi sporda da parayla saadet olmuyor. Alın size bir örnek;
2001 - 2012 yılları arasında Türkiye Satranç Federasyonu 5.8 Milyon TL spnsorluk geliri elde etmiş. Aynı dönemde Türkiye Bisiklet Federasyonu sadece 275 Bin TL anlaşma yapabilmiş.
Bu yıl düzenlenen ve sadece 2. kategoriden bir tur olan Türkiye Bisiklet Turu 7 gün boyunca günde ortalama 4 saat canlı olarak televizyonlarda yayınlandı, tüm gazetelerde haber oldu. İstanbul etabı için Eminönünden, Bağdat caddesine uzanan yol, köprü de dahil olmak üzere saatlerce trafiğe kapatıldı. Ödül törenine cumhurbaşkanı geldi.
Bu yıl düzenlenen ve satranç sporu için en önemli sayılan 2012 İstanbul Satranç Olimpiyatlarının basında haberini bulan arkadaşlarımız bizlere link veriyor, bakın burada çıkmışız diye...
Yönetici babadır, anadır. Döver de sever de. Sporcu huysuzdur. Geçimi zordur. Oda arkadaşının motivasyonunu bozar. Yönetici en iyiyi bilir. 'Senden artık GM falan olmaz' der, başınızı önünüze eğip 'ne kadar doğru söylüyor' diye düşüncelere dalarsınız. Sporcu sizi eleştirdiğinde moraliniz bozulur, turlara çıkamazsınız. Yönetici isterse sizi hiç oynatmaz, isterse 7 yaşında milli yapar. Yönetici 100 euro harcırah alır, sporcu yarısını alamaz. Yönetici en önde yürür, sporcu en arkada...
Şimdi seçimler var. Sadece bizde değil her sporda.Tüm federasyonların uymak zorunda oldukları genelgeye göre sporcular oy kullanamayacak çünkü yasak. Bir yıl içinde lisansını vizeletmiş kimse genel kurul üyesi olamayacak. Ben kulübümüzün yöneticisi, kaptanı, yönetim kurulu üyesi olarak oy kullanamayacağım. Hatta belki salona giremeyeceğim. Benim müzisyen eşim oy kullanabilecek, ne şanslı ki o satranç bilmiyor, vizesi yok ! İSEM'i kuran Tolga Demirel ve hatta Kulüp başkanımız olan eşi Ceren Demirel oy kullanamayacak ama Ceren'in ikiz kardeşi delege olabilecek çünkü ne şanslı o da satranç oynamıyor! Ama içiniz rahat olsun 2010 mali genel kurulda ayakkabısını çıkartıp kürsüdeki konuşmacıya atmaya çalışan il spor müdürü arkadaşımız rahat rahat oyunu kullanabilecek...
Yazdıklarım eminim yönetici arkadaşlarımızı üzecektir.Kendilerine haksızlık yapıldığını düşünecekler. Bizim işimiz kolay değil, gelin siz bu işlerle uğraşın, kendinizi bizim yerimize koyun diyecekler.Varsın öyle olsun, belki içlerinden birisi de kendisini sporcuların yerine koyar birgün...
Şimdi sizlere iki soru soruyorum;
1) 2024 yılında yapılacak olimpiyatlar da Türkiye mi şampiyon olur, Ermenistan mı?
2) 2024 Olimpiyatlarında Türk kafilesi mi daha kalabalık olur, Ermenistan mı?
Saygılarımla...
Erşan Gökerman