06-12-2012, 18:18
Seçim sonrası insanlarda patlayan yaratıcılık iyi planlanmadığı ve kurgulanmadığı için ciddi bir kirliliğe dönüşüyor.
Kötüniyetle yapıldığını söylemiyorum ama her konuda yerli yersiz başlık açmak ve bir konuda başlık varken, ayrı yerlerde sürekli aynı şeyleri ifade etmek ciddi tartışmaları tıkıyor.
Bir süre sonra bu foruma giren herkes "firitiz 13'ü nasıl çalıştıracağını" soran, aklına gelen 3 paragraflık fikri 3 başlığa yayan yazıları görüyor ve forumdan kaçıyor. Bu sebeple foruma ciddi oyuncular, ciddi antrenörler, geçmişi olan insanlar gelmiyor.
Örneğin forumun ilk sayfasında çadır kurmaktan, Fikirler 1, Fikirler 2, Fikirler 3 başlıklarında yazılmış önerilere (ben okumadım bu arada, çok sıkıcıydı), Temsilciliklerden, Bursa-Mardin'in sorunlarına, Kulüpler Birliğinden, Yeniden Yapılanma Süreci önerilerine kadar bir çok başlık var. Çoğunun hayatı 3 paragraftan fazla değil.
Yazılmasın demiyorum, mutlaka yazılsın, ama bir bütünlük içinde.
Bu kadar fazlasını takip etmek mümkün olmadığından, konu bütünlüğü içinde de yazmayan yazarlar nedeniyle, genel ilgi oluşmuyor.
Bu forum şu anda satranççılar için Türkiye'deki tek ciddi paylaşım alanı (maalesef). Ama tekrar edeyim, satranç dünyasında önemli yerlerde bulunan ve gerçekten söyleyecek sözü olan insanlar yazmıyor. Şuraya atıyorum Vatan ağbi gelip 3 anısını yazsa dünyamız renklenir.
Benim forum yönetimine önerim şu: İllegal, küfürlü, hakaret içerikli yazıları çıkartıyor, konu dışı olanları yerlerine alıyorsunuz. Ama bir göreviniz de forumun gelişmesini sağlamak, sağlıklı katılım sağlamak olmalı. Bu da yazı ve yazar kalitesi ile ilgili.
Lütfen şu başlık kirliliğine bir el atın. 3 fikri olan bir kişi bunu tek başlıkta yazabilir, Fikirler 1 - 2 -3 gibi iri kıyım 3 başlıkta yazdığında, yazdığı fikir olmuyor, görüntü kirliiliği oluyor. Bu kirlilik de birçok okuyucunun paylaşım yapmasına set çekiyor.
---------
Yukarıda biryerlerde tartışıldığı için şu satrançsever kimdir sorusuna da kendi cevabımı vermek istiyorum.
Satranççı veya satrançsever herkes olabilir, bu tanımsız bir kavramdır. Kuralı hiç bilmeyen bir kişi ciddi çalışma ile 1-2 yılda 2100 üzeri bir oyuncu olabilir. Temel mesele satranççının tanımı değil. Yöneticinin tanımı. Sonrasında da yöneticinin destek alacağı kaynakları belirlemek.
Satranç oyuncusu için de sıkıntı, bizatihi problemin kendisi olduğu bir mecrada oy bile kullanamaması, yöneticisini belirleyememesi.
İşçi sendikasında işçinin oy hakkının olmaması gibi. Bir üniversitede öğretim üyesi olmuş, bu yolda dirsek çürütmüş bir hocanın, üniversite yönetiminde hiçbir söz hakkının olmaması gibi.
Somut örnek, bir milli oyuncu veya milli takımda oynama potansiyeli bir oyuncudur. TFF denilen şeyi var eden odur. Çünkü onun olimpiyat derecesi, unvanı, Corus'taki başarısı TFF'ye yazılır. Hindistan Satranç Federasyonu Başkanını kimse bilmez, Anand'ı bilir herkes.
Şimdi milli olma potansiyeli olan bir oyuncu için, Ipatov'un ve Solak'ın şipşak bir kararla milli takıma alınması problemdir.
Türkçe bilmeyen, turnuvadan, elemeden geçmemiş, takımdaşlık kriteri olmayan birini tek başına alınan kararla getiremezsiniz. O karar sürecinin kökünde mutlaka yukarıda bahsettiğim milli oyuncu olmalıdır.
Ben satranç bilmeyen yöneticiyi şahsen savunurum, yeter ki yönetici tanımının içini doldursun. Kendisi ile barışık, deneyimli, bilmediği konuda destek almaya amade, yetki paylaştıran, herkesi dinleyen, insiyatif kullandıran adamdır yönetici.
PTT Müdürü Tenis Federasyonu başkanı olur, hele ki altında sağlam bir kadrosu varsa işini de mükemmelen yapar. Cinsiyetin, yaşın, teknik bilginin önemi vardır ama baştaki adam için arka plandadır. Onun görevi işi yapmak değil, çözmektir.
Ama yöneticinin de yöneticilik vasfının olması lazım, total deneyimi 3 kişilik aile şirketindeki muhasebe departmanı ve okul aile birliği başkanlığı olmamalı, olursa, bulduğu çözümler aile şirketi çözümleri olur.
Şimdi tam hatırlayamıyorum galiba Cemil beydi, güzel bir tespit yapmıştı, Gulkız hanımın temel sorunu satrancı bilip bilmemesinden daha fazlası, önceki başarısız yönetimin başarısız bir parçası olmasıdır. Satrancı bilmemesi apayrı, (o tali bir sorun), sorun diğerleri ile birlikte çok başarısız bir yönetici olması, bunun test edilmiş olması.
"Ben satranççı değilim, öğrenci velisiyim ama temel vasfım yöneticilik" diyen kişinin, yöneticilik dediği şey, mali olarak batmış, herkesle kavgalı, ibra edilmemiş, milli düzeyde rezil olmuş bir yönetim olması.
Ha arada "o da kim oluyor, FIDE listesinde ilk 100'e bile girememiş ayol" gibi gülümseten yanları için kendisine müteşekkiriz, benim şahsen pazartesi sabahlarıma neşe katıyor ama yöneticilik tanımında bunlar yazmıyor.
Sonuç olarak, satrancı pirü pak ne satranççılar yönetmeli ne de satranç bilmeyenler. Yönetici tanımını hak eden yöneticiler yönetmeli. Ünal Aysal Galatasaray'ın gol kralı değildi, Muhtar Kent de Coca Cola'da kimyagerlik falan yapmadı. Ama bu adamlar aşağıdan bilgi alıyolar, bilgiye saygı duyuyorlar ve dinliyorlar.
Satranççılar söz sahibi olmalı. 160 delegenin yarısı 80 eder, onun yarısı zaten kemik oydur ve işi aslında 40 adamın tayin edeceğini bilmemiz lazım. 40, 80 veya 160 her neyse, saatin yerini bilen 10 adamın olduğu şüpheli bir yerde ciddi bir ayrışma var demektir. Satranççılar mutlaka dışına atıldıkları sistemin içine çekilmelidir.
Ama şu anda olan da aslında, ciddi satranççılardan nefret eden memur zihniyetinin yönetimde olmasıdır. O yüzden tartışma daha sürecek.
Kötüniyetle yapıldığını söylemiyorum ama her konuda yerli yersiz başlık açmak ve bir konuda başlık varken, ayrı yerlerde sürekli aynı şeyleri ifade etmek ciddi tartışmaları tıkıyor.
Bir süre sonra bu foruma giren herkes "firitiz 13'ü nasıl çalıştıracağını" soran, aklına gelen 3 paragraflık fikri 3 başlığa yayan yazıları görüyor ve forumdan kaçıyor. Bu sebeple foruma ciddi oyuncular, ciddi antrenörler, geçmişi olan insanlar gelmiyor.
Örneğin forumun ilk sayfasında çadır kurmaktan, Fikirler 1, Fikirler 2, Fikirler 3 başlıklarında yazılmış önerilere (ben okumadım bu arada, çok sıkıcıydı), Temsilciliklerden, Bursa-Mardin'in sorunlarına, Kulüpler Birliğinden, Yeniden Yapılanma Süreci önerilerine kadar bir çok başlık var. Çoğunun hayatı 3 paragraftan fazla değil.
Yazılmasın demiyorum, mutlaka yazılsın, ama bir bütünlük içinde.
Bu kadar fazlasını takip etmek mümkün olmadığından, konu bütünlüğü içinde de yazmayan yazarlar nedeniyle, genel ilgi oluşmuyor.
Bu forum şu anda satranççılar için Türkiye'deki tek ciddi paylaşım alanı (maalesef). Ama tekrar edeyim, satranç dünyasında önemli yerlerde bulunan ve gerçekten söyleyecek sözü olan insanlar yazmıyor. Şuraya atıyorum Vatan ağbi gelip 3 anısını yazsa dünyamız renklenir.
Benim forum yönetimine önerim şu: İllegal, küfürlü, hakaret içerikli yazıları çıkartıyor, konu dışı olanları yerlerine alıyorsunuz. Ama bir göreviniz de forumun gelişmesini sağlamak, sağlıklı katılım sağlamak olmalı. Bu da yazı ve yazar kalitesi ile ilgili.
Lütfen şu başlık kirliliğine bir el atın. 3 fikri olan bir kişi bunu tek başlıkta yazabilir, Fikirler 1 - 2 -3 gibi iri kıyım 3 başlıkta yazdığında, yazdığı fikir olmuyor, görüntü kirliiliği oluyor. Bu kirlilik de birçok okuyucunun paylaşım yapmasına set çekiyor.
---------
Yukarıda biryerlerde tartışıldığı için şu satrançsever kimdir sorusuna da kendi cevabımı vermek istiyorum.
Satranççı veya satrançsever herkes olabilir, bu tanımsız bir kavramdır. Kuralı hiç bilmeyen bir kişi ciddi çalışma ile 1-2 yılda 2100 üzeri bir oyuncu olabilir. Temel mesele satranççının tanımı değil. Yöneticinin tanımı. Sonrasında da yöneticinin destek alacağı kaynakları belirlemek.
Satranç oyuncusu için de sıkıntı, bizatihi problemin kendisi olduğu bir mecrada oy bile kullanamaması, yöneticisini belirleyememesi.
İşçi sendikasında işçinin oy hakkının olmaması gibi. Bir üniversitede öğretim üyesi olmuş, bu yolda dirsek çürütmüş bir hocanın, üniversite yönetiminde hiçbir söz hakkının olmaması gibi.
Somut örnek, bir milli oyuncu veya milli takımda oynama potansiyeli bir oyuncudur. TFF denilen şeyi var eden odur. Çünkü onun olimpiyat derecesi, unvanı, Corus'taki başarısı TFF'ye yazılır. Hindistan Satranç Federasyonu Başkanını kimse bilmez, Anand'ı bilir herkes.
Şimdi milli olma potansiyeli olan bir oyuncu için, Ipatov'un ve Solak'ın şipşak bir kararla milli takıma alınması problemdir.
Türkçe bilmeyen, turnuvadan, elemeden geçmemiş, takımdaşlık kriteri olmayan birini tek başına alınan kararla getiremezsiniz. O karar sürecinin kökünde mutlaka yukarıda bahsettiğim milli oyuncu olmalıdır.
Ben satranç bilmeyen yöneticiyi şahsen savunurum, yeter ki yönetici tanımının içini doldursun. Kendisi ile barışık, deneyimli, bilmediği konuda destek almaya amade, yetki paylaştıran, herkesi dinleyen, insiyatif kullandıran adamdır yönetici.
PTT Müdürü Tenis Federasyonu başkanı olur, hele ki altında sağlam bir kadrosu varsa işini de mükemmelen yapar. Cinsiyetin, yaşın, teknik bilginin önemi vardır ama baştaki adam için arka plandadır. Onun görevi işi yapmak değil, çözmektir.
Ama yöneticinin de yöneticilik vasfının olması lazım, total deneyimi 3 kişilik aile şirketindeki muhasebe departmanı ve okul aile birliği başkanlığı olmamalı, olursa, bulduğu çözümler aile şirketi çözümleri olur.
Şimdi tam hatırlayamıyorum galiba Cemil beydi, güzel bir tespit yapmıştı, Gulkız hanımın temel sorunu satrancı bilip bilmemesinden daha fazlası, önceki başarısız yönetimin başarısız bir parçası olmasıdır. Satrancı bilmemesi apayrı, (o tali bir sorun), sorun diğerleri ile birlikte çok başarısız bir yönetici olması, bunun test edilmiş olması.
"Ben satranççı değilim, öğrenci velisiyim ama temel vasfım yöneticilik" diyen kişinin, yöneticilik dediği şey, mali olarak batmış, herkesle kavgalı, ibra edilmemiş, milli düzeyde rezil olmuş bir yönetim olması.
Ha arada "o da kim oluyor, FIDE listesinde ilk 100'e bile girememiş ayol" gibi gülümseten yanları için kendisine müteşekkiriz, benim şahsen pazartesi sabahlarıma neşe katıyor ama yöneticilik tanımında bunlar yazmıyor.
Sonuç olarak, satrancı pirü pak ne satranççılar yönetmeli ne de satranç bilmeyenler. Yönetici tanımını hak eden yöneticiler yönetmeli. Ünal Aysal Galatasaray'ın gol kralı değildi, Muhtar Kent de Coca Cola'da kimyagerlik falan yapmadı. Ama bu adamlar aşağıdan bilgi alıyolar, bilgiye saygı duyuyorlar ve dinliyorlar.
Satranççılar söz sahibi olmalı. 160 delegenin yarısı 80 eder, onun yarısı zaten kemik oydur ve işi aslında 40 adamın tayin edeceğini bilmemiz lazım. 40, 80 veya 160 her neyse, saatin yerini bilen 10 adamın olduğu şüpheli bir yerde ciddi bir ayrışma var demektir. Satranççılar mutlaka dışına atıldıkları sistemin içine çekilmelidir.
Ama şu anda olan da aslında, ciddi satranççılardan nefret eden memur zihniyetinin yönetimde olmasıdır. O yüzden tartışma daha sürecek.