23-12-2012, 17:44
Halil Bey,
Tam da bu kurallar üzerine konuşmak için bugün foruma giriş yaptım ki bu yazıyı yazmışsınız. Kendimi şanslı sayıyorum.
Çeviri yapmak elbette zor. Ancak asıl zorluk ne biliyor musunuz? Türkçeden Türkçeye çevirmek!...
Bugün Facebookta bir sayfada bu konu ile ilgili bir tartışma yaşadım. Bu "64 Altın Kural" diyerek internet ortamında ordan oraya dolaşan yazının size ait bir çeviri olduğunu bile bilmiyorum. Uzun zamandır seyrü sefer halinde geziyor bu kurallar. Çeviri çabanıza saygılıyım ama ben bu 64 kuraldan bazılarına bugün "dokundum"; eleştirdim...
Bir "satranç dostu" sayfasında şu paylaşımı yapmış:
SDA:
64 ALTIN KURALIN İKİNCİ 10 MADDESİ
1.Kayıplarınızı en aza indirin. Taş kaybediyorsanız, mümkün olduğunca az kaybetmeye çalışın.
2.Taş kaybediyorsanız, karşılığında olabildiğince çok almaya çalışın.</td></tr>
3.Hata yaparsanız, savaşmaktan vazgeçmeyin. Rakip avantaj elde ettikten sonra gevşeyip, sizin kurtulmanıza yol açabilir.
4.Kayıp durumda değilseniz, hiçbir zaman, rakip sizin tehdidinizi görmeyecek diye, riskli bir hamle yapmayın. Kayıp durumdaysanız zaten kaybedecek bir şey kalmadığı için bunu yapabilirsiniz.
5.Kendi analiz gücünüze güvenin. Rakibin hamlesinin amacını göremediyseniz, bir amaç taşımadığını varsayın.
6.Geçerli bir nedeni yoksa, feda yapmayın.
7.Eğer rakibin fedasını kabul etmek veya etmemek arasında bir karar veremiyorsanız, kabul edin.
8.Çok aletle hücum edin. Sadece 1 - 2 aletle hücum etmeyin.
9.Rakibin çifte tehditlerine dikkat edin. Bunun için, korunmasız taşlarınızın ve zayıflıklarınızın neler olduğunu saptayın.
10.Merkez için oynayın: onu koruyun, kontrol edin, ele geçirin, etkileyin.
Ben bu paylaşıma şu eleştiriyi yazdım:
Buradaki;
"1." madde nasıl bir mantık içeriyor anlamadım. Böyle bir kural da öğüt de olmaz, olursa adı "altın" olmaz. Öğrenciyi daha en baştan kayıp psikozuna sokmak olmaz.
"2." madde ise "çaresizlik teması"nın devamında söylenmesi gereken bir yarım tümcedir... Yani kaybı kesinleşen bir taşı feda ederken rakibe mümkün olan en fazla zararı vererek feda etmek gerek... Bu ille de taş alarak olmaz, hamle alarak da olabilir. Yani kayıp konumdaki taşı hiç oynamaz, rakibin onu alacağı hamle karşılığında siz bir hamle yaparak konumunuzu geliştirebilirsiniz de..
"3." madde için Nimzowicht'in sözü işlenmelidir: "Mücadeleyi terk edenin kazandığı görülmemiştir." Ya da "yenilebilirsiniz ancak kazanlar yalnızca direnerek savaşım verenlerdir"...
"6." madde: "Nedensiz hiç bir hamle yoktur" zaten. Bu hamle fedayı içerse de içermese de bir nedeni olmalıdır. Nedensiz ve amaçsız hamle olmaz.
"7." madde öğrenciye söylenmemelidir! Bu Öğrenciyi "şartlandırır" ve kendi potansiyelini tembelliğe iter. "Kararsız kalıp fedayı kabul etmeye" teşvik eder... Öğrenci bu konuda işleyen saat ile beyni arasında maksimum zorlamayı yapmalıdır...
"8." madde çok komik! Ne az ne çok alet olmalıdır. Bir hücumun ihtiyacı olan hangi aletler ise o kadar olmalıdır. Gereğinden fazla alet kullanımı oyuncuya ayak bağı bile olabilir. Azı da operasyonu tehlikeye atar.
"9." madde: Bu da komik! Rakibin "çifte" ya da tek her türlü tehdidine dikkat etmek gerek. Hatta tehdit içermeyen hamlelerine de dikkat edilmeli.
"10." madde... Hayır, kazanmak için oynayın! Merkez için değil, kazanmak için! Merkez kazanca giden yolda güdücü(stratejik) bir alandır, ancak oyun merkez için oynanmaz, oyun için merkez kullanılır. Çünkü merkez iki taraf için de kapanmış ve açılması imkansız hale gelmiş olabilir, bu kez kanatlardan ataklar olabilir.
Ya kim yazdı bu kuralları? "Facia kuralları" deseniz daha doğru olacakmış, "altın kural" yerine...
Kolay gelsin...
Bu eleştirimden sonra aşağıdaki diyaloglar gelişti:
H.Ö: senin bu yorumunda olmaz hüseyin aktaş, kural ne ise odur... kuralda olmaz olmaz...
Hüseyin Aktaş: Benim yorumumun nesi olmazmış?...
H.Ö: okuduğunuda anlamıyorsun ben ne diyeyim
H.Ö: kurallar kesindir, kurallarda olmaz olmaz...
Hüseyin Aktaş: Hiç bir şey kesin değildir! Kurallar da kesin değildir! Bilimsel bakış evrende hiç bir şeyin kesin olmadığını ortaya koyar. Kesin gibi görünen şeyler yalnızca belli bir "anda, yerde ve insanla birlikte" vardır. An, yer, ve insan ögelerinin biri değiştiğinde kesinliğe yakın olan şey de değişir. Lasker'in "Hayat belirsizdir, çok şükürki satranç da öyledir, yoksa bu güzelim oyun, önü sonu belirli kurallar silsilesi halinde olsaydı çok sıkıcı bir oyun olurdu" sözlerini düşünün derim..
Ben okuduğumu ve sizi çok iyi anladım. Ancak sizin daha çok yolunuz var... Kolay gelsin...
H.Ö: doğru söylüyorsun benim daha bilmediğim şey çok ama bütün hataları çok bildiğini sanan ukalalar yapar...
Hüseyin Aktaş: Her şeyden önce bir üslup sahibi olun beyefendi! Paldır-küldür, hakaret etmek için can atar tarzda yazarsanız, daha çok şey öğrenmek zorunda kalırsınız! Dolaylı yoldan bana "ukala" diyeceğinize, A.....lıya yakışır şekilde "Ukalalık yapmayın" deseydiniz daha takdir toplardınız. Sizin gibi öfkesine sahip olamayan cahiller de hataya her zaman benden daha yakındır!
Önce duygularınızı kontrol edin! Duygular düşünce iletişiminin önünü keser! Bir satranççı, öfkesine de neşesine de sahip çıkmayı bilmelidir.
Unutmayın, ben orada yazılan düşünceyi hedef aldım. Ancak siz beni hedef tahtası yapmaya çalışıyorsunuz. Bu çok ayıp!...
H.Ö: Ayıp olan senin bireysellestirmen. Daha yazdigindan haberi olmayan birisinin karşımda olmasını tercih ederim. Gözlerime bakarak söylemesi daha çok hoşuma gider. Üslup dedinde bende adanalı olarak yazayim ha si ktir..
Hüseyin Aktaş: Böyle bir kişilik sahibi olduğun, en baştan, destursuz düstursuz girişinden belli idi...
Ha şöyle, en başta yapacağını sona bırakma bir daha, buna satrançta "sıralama" denir. Benim sıraladıklarım da buradan A.....'ya değin gelir!...
SDA: Hüseyin Aktaş, Benim paylaşımıma yorum yazmışsınız, ben eleştirinize ses çıkarmadım. Ağbimde sizi eleştirmiş ama aynı olgunluğu siz gösterememişsiniz. Ayrıca saydıklarım A.....'ya kadar gelir diye yazmışsınız, ben direk Antalya'ya gelir ve o saydıklarınızı size yediririm.
SDA: Bu 64 Altın Kuralı satranççılardan bilmeyen yoktur. Bunlar güzel paylaşımlardır. Ayrıca o madde 1. değil 11. maddedir.
"12." madde ise o kadar açık ki, her satranç oyuncusunun başına gelebilir. Bakın bu maddeden siz bile bişeyler almışsınız.
"13." madde ise rakip kazançta rehavete düşebilir ve boş bulunabilir anlamındadır.
"16." madde ise çok açıktır. Siz laf olsun diye yazı yazmışsınız.
"17." madde ise bir genel kabuldür.
"18." madde için yazdıklarınızda gerçekten çok komik! Bunlar satrança yeni başlayan kişiler için verilen öğütlerdir. Bir veziri alıp saldırıya geçmesin diye verilir.
"19." madde için yazdıklarınızda komik! çifte tehditlere dikkat edilmesi için özel bir madde ayrılmıştır.
"20." madde için ise şöyle bir örnek vereyim. Bir dünya şampiyonu demiştir ki; merkezden en az iki kareyi ele geçirememişseniz hücum etmeyin.
yaklaşık bir saat önce · Düzenlendi · Beğen
H.Ö: Hüseyin aktaş ben yazmam yaparım. Klavyede olmaz
SDA: Hüseyin Aktaş, size bir hatırlatmada bulunacağım. Tarih kasım 2008 genel kurul, ayağa kalkıyorsunuz bağırıyor hakaret ediyor ve elinizdeki dosyaları kürsüye doğru fırlatıyorsunuz. Ben sizi ilk olarak o gün gördüm. Bir kaç sıra arkanızdaydım. Ben de yönetime muhaliftim. Ancak hiç bir zaman sizin kullandığınız üslubu kullanmadım. Üslup konusunda ders verme durumunda olmadığınızı size garanti veririm.
Hüseyin Aktaş:
"SDA: seni kendinin yeni Satranç Dostu Sayfasını beğenmeye davet etti. 12:01"
SDA:!
1- Öncelikle beni 21 Aralık günü bu sayfayı beğenmeye davet eden sizlersiniz! Satranç faaliyeti olarak çalışmanıza destek vermek amacıyla sayfanıza "beğendi" yaptım. Bu nedenle sayfanızın bildirimlerini görmüş oldum. Bu sayfalarda bir düşünce paylaştığınız zaman onun eleştirisine de açık olmak zorundasınız.
2- "64 Altın Kural" diye sıralanan düşüncelerden elbette haberdarım. Satrancı yeni öğrenmiyorum ve antrenörlük yapıyorum, yetiştirdiğim çocuklar arasında Türkiye ikinciliği, üçüncülüğü kazanmış çocuklar var. Eleştirime başlarken, "Buradaki;" sözcüğü ile başlayıp, her maddeyi de "tırnak" içine alarak yazdım. "Buradaki madde numarası" 64 maddenin kaçıncısı olursa olsun, ben buradaki numarasını tırnak içine almışım.
3- "64 Altın Kural" diye internet ortamında ordan oraya dolaşıp duran bu kurallar, sizin için altın değerinde olabilir, benim için altın değerinde değil ki yukarıda bunları göstermeye çalıştım. Bana göre yanlışlarla dolu. Bu kurallar size ait de değil. Ancak sayfanızda yayınlandığı için sanki sayfanıza saldırmışım, sanki size saldırmışım gibi yanıt vermeye çalışmanız çok ilginç.
4- 2008'deki genel kurulda yalnızca misafirdim. Hiç kimseye dosya falan fırlatmadım. Beni başkalarıyla karıştırıyorsunuz. Kastınız 2010 Mali Genel Kurulu ise, Divanın divaneliğine karşı öfkemi dillendirdim ama yine kimseye dosya fırlatmadım. Belleğinizin yanlış işlemesine neden olan, sanırım burada konuya duygusal ve öfkeli yaklaşımınız!
5- Baştan beri konuşmasında saldırgan bir yaklaşım sergileyen H.Ö arkadaşımızdır. Konuya girişine ve devam edişine dikkatle bakınız:
H.Ö: -senin bu yorumunda olmaz hüseyin aktaş, kural ne ise odur... kuralda olmaz olmaz...
Hüseyin Aktaş -Benim yorumumun nesi olmazmış?...
H.Ö: -okuduğunuda anlamıyorsun ben ne diyeyim
Bir satranççı için buradaki diyalogta tarafların duruşunu ve bu diyaloğun devamını tahmin etmek zor değildir!
Kardeşiniz ya da ağabeyiniz saldırganlığını "hasiktir" küfrü ile de noktalamıştır. Şimdi de "Hüseyin Aktaş ben yazmam yaparım" diyor. Siz bunları görmezden gelip bana " ben direk Antalya'ya gelir ve o saydıklarınızı size yediririm." demişsiniz. Ben ne "saydım" da siz bana yedireceksiniz merak ettim?
Şimdi olduğu gibi düşüncelerimi yazdım ve sıraladım. Tüm bunlara rağmen biraz düşünmesi için yazdığım; "Benim sıraladıklarım da buradan A.....'ya değin gider" sözünü de küfür olarak yorumlamanız, sizin içinizdeki saldırganlığa işaret eder. Ben sizin bana saldırmanız için ne yaptım? Bunu bana gösterin, ondan sonra da Antalya'ya gelir "yedirir misiniz" özür mü dilersiniz, siz bilirsiniz...
Yani sayfanıza destek verdik bunlar oldu, yazık...
****
Not: Kişi isimleri, benim ismim ve ilim dışındakiler editlenmiştir!
Not 2: Ben tartışmayı aktarırken son yorumu da yazmış SDA: "Evet dogru 2010 mali kuruldu ve delegeydiniz kamera kayitlarini izlemeniz yeterli olur. Saldirgan ve sinirli oldugunuzdan hatirlamamaniz normal. Dosyadan ucusan sayfalarida diger arkadaslar yerden toplamislardi. Sizin kime ne yaptiginiz beni cok da ilgilendirmiyor, ta ki agbime yapincaya kadar. Konu aileme dokununca orada duracaksin. Dikkat edeceksin. Ne yazdigini birak ne dusundugune bile dikkat edeceksin. Sayfama destek verdiniz tesekkur ederim. Lutfen siz desteginizi esirgeyiniz..."
Not 3: Bu şahısların derdi nedir sizce?
Düşündüğüme bile dikkat edecekmişim?!...
Tam da bu kurallar üzerine konuşmak için bugün foruma giriş yaptım ki bu yazıyı yazmışsınız. Kendimi şanslı sayıyorum.
Çeviri yapmak elbette zor. Ancak asıl zorluk ne biliyor musunuz? Türkçeden Türkçeye çevirmek!...
Bugün Facebookta bir sayfada bu konu ile ilgili bir tartışma yaşadım. Bu "64 Altın Kural" diyerek internet ortamında ordan oraya dolaşan yazının size ait bir çeviri olduğunu bile bilmiyorum. Uzun zamandır seyrü sefer halinde geziyor bu kurallar. Çeviri çabanıza saygılıyım ama ben bu 64 kuraldan bazılarına bugün "dokundum"; eleştirdim...
Bir "satranç dostu" sayfasında şu paylaşımı yapmış:
SDA:
64 ALTIN KURALIN İKİNCİ 10 MADDESİ
1.Kayıplarınızı en aza indirin. Taş kaybediyorsanız, mümkün olduğunca az kaybetmeye çalışın.
2.Taş kaybediyorsanız, karşılığında olabildiğince çok almaya çalışın.</td></tr>
3.Hata yaparsanız, savaşmaktan vazgeçmeyin. Rakip avantaj elde ettikten sonra gevşeyip, sizin kurtulmanıza yol açabilir.
4.Kayıp durumda değilseniz, hiçbir zaman, rakip sizin tehdidinizi görmeyecek diye, riskli bir hamle yapmayın. Kayıp durumdaysanız zaten kaybedecek bir şey kalmadığı için bunu yapabilirsiniz.
5.Kendi analiz gücünüze güvenin. Rakibin hamlesinin amacını göremediyseniz, bir amaç taşımadığını varsayın.
6.Geçerli bir nedeni yoksa, feda yapmayın.
7.Eğer rakibin fedasını kabul etmek veya etmemek arasında bir karar veremiyorsanız, kabul edin.
8.Çok aletle hücum edin. Sadece 1 - 2 aletle hücum etmeyin.
9.Rakibin çifte tehditlerine dikkat edin. Bunun için, korunmasız taşlarınızın ve zayıflıklarınızın neler olduğunu saptayın.
10.Merkez için oynayın: onu koruyun, kontrol edin, ele geçirin, etkileyin.
Ben bu paylaşıma şu eleştiriyi yazdım:
Buradaki;
"1." madde nasıl bir mantık içeriyor anlamadım. Böyle bir kural da öğüt de olmaz, olursa adı "altın" olmaz. Öğrenciyi daha en baştan kayıp psikozuna sokmak olmaz.
"2." madde ise "çaresizlik teması"nın devamında söylenmesi gereken bir yarım tümcedir... Yani kaybı kesinleşen bir taşı feda ederken rakibe mümkün olan en fazla zararı vererek feda etmek gerek... Bu ille de taş alarak olmaz, hamle alarak da olabilir. Yani kayıp konumdaki taşı hiç oynamaz, rakibin onu alacağı hamle karşılığında siz bir hamle yaparak konumunuzu geliştirebilirsiniz de..
"3." madde için Nimzowicht'in sözü işlenmelidir: "Mücadeleyi terk edenin kazandığı görülmemiştir." Ya da "yenilebilirsiniz ancak kazanlar yalnızca direnerek savaşım verenlerdir"...
"6." madde: "Nedensiz hiç bir hamle yoktur" zaten. Bu hamle fedayı içerse de içermese de bir nedeni olmalıdır. Nedensiz ve amaçsız hamle olmaz.
"7." madde öğrenciye söylenmemelidir! Bu Öğrenciyi "şartlandırır" ve kendi potansiyelini tembelliğe iter. "Kararsız kalıp fedayı kabul etmeye" teşvik eder... Öğrenci bu konuda işleyen saat ile beyni arasında maksimum zorlamayı yapmalıdır...
"8." madde çok komik! Ne az ne çok alet olmalıdır. Bir hücumun ihtiyacı olan hangi aletler ise o kadar olmalıdır. Gereğinden fazla alet kullanımı oyuncuya ayak bağı bile olabilir. Azı da operasyonu tehlikeye atar.
"9." madde: Bu da komik! Rakibin "çifte" ya da tek her türlü tehdidine dikkat etmek gerek. Hatta tehdit içermeyen hamlelerine de dikkat edilmeli.
"10." madde... Hayır, kazanmak için oynayın! Merkez için değil, kazanmak için! Merkez kazanca giden yolda güdücü(stratejik) bir alandır, ancak oyun merkez için oynanmaz, oyun için merkez kullanılır. Çünkü merkez iki taraf için de kapanmış ve açılması imkansız hale gelmiş olabilir, bu kez kanatlardan ataklar olabilir.
Ya kim yazdı bu kuralları? "Facia kuralları" deseniz daha doğru olacakmış, "altın kural" yerine...
Kolay gelsin...
Bu eleştirimden sonra aşağıdaki diyaloglar gelişti:
H.Ö: senin bu yorumunda olmaz hüseyin aktaş, kural ne ise odur... kuralda olmaz olmaz...
Hüseyin Aktaş: Benim yorumumun nesi olmazmış?...
H.Ö: okuduğunuda anlamıyorsun ben ne diyeyim
H.Ö: kurallar kesindir, kurallarda olmaz olmaz...
Hüseyin Aktaş: Hiç bir şey kesin değildir! Kurallar da kesin değildir! Bilimsel bakış evrende hiç bir şeyin kesin olmadığını ortaya koyar. Kesin gibi görünen şeyler yalnızca belli bir "anda, yerde ve insanla birlikte" vardır. An, yer, ve insan ögelerinin biri değiştiğinde kesinliğe yakın olan şey de değişir. Lasker'in "Hayat belirsizdir, çok şükürki satranç da öyledir, yoksa bu güzelim oyun, önü sonu belirli kurallar silsilesi halinde olsaydı çok sıkıcı bir oyun olurdu" sözlerini düşünün derim..
Ben okuduğumu ve sizi çok iyi anladım. Ancak sizin daha çok yolunuz var... Kolay gelsin...
H.Ö: doğru söylüyorsun benim daha bilmediğim şey çok ama bütün hataları çok bildiğini sanan ukalalar yapar...
Hüseyin Aktaş: Her şeyden önce bir üslup sahibi olun beyefendi! Paldır-küldür, hakaret etmek için can atar tarzda yazarsanız, daha çok şey öğrenmek zorunda kalırsınız! Dolaylı yoldan bana "ukala" diyeceğinize, A.....lıya yakışır şekilde "Ukalalık yapmayın" deseydiniz daha takdir toplardınız. Sizin gibi öfkesine sahip olamayan cahiller de hataya her zaman benden daha yakındır!
Önce duygularınızı kontrol edin! Duygular düşünce iletişiminin önünü keser! Bir satranççı, öfkesine de neşesine de sahip çıkmayı bilmelidir.
Unutmayın, ben orada yazılan düşünceyi hedef aldım. Ancak siz beni hedef tahtası yapmaya çalışıyorsunuz. Bu çok ayıp!...
H.Ö: Ayıp olan senin bireysellestirmen. Daha yazdigindan haberi olmayan birisinin karşımda olmasını tercih ederim. Gözlerime bakarak söylemesi daha çok hoşuma gider. Üslup dedinde bende adanalı olarak yazayim ha si ktir..
Hüseyin Aktaş: Böyle bir kişilik sahibi olduğun, en baştan, destursuz düstursuz girişinden belli idi...
Ha şöyle, en başta yapacağını sona bırakma bir daha, buna satrançta "sıralama" denir. Benim sıraladıklarım da buradan A.....'ya değin gelir!...
SDA: Hüseyin Aktaş, Benim paylaşımıma yorum yazmışsınız, ben eleştirinize ses çıkarmadım. Ağbimde sizi eleştirmiş ama aynı olgunluğu siz gösterememişsiniz. Ayrıca saydıklarım A.....'ya kadar gelir diye yazmışsınız, ben direk Antalya'ya gelir ve o saydıklarınızı size yediririm.
SDA: Bu 64 Altın Kuralı satranççılardan bilmeyen yoktur. Bunlar güzel paylaşımlardır. Ayrıca o madde 1. değil 11. maddedir.
"12." madde ise o kadar açık ki, her satranç oyuncusunun başına gelebilir. Bakın bu maddeden siz bile bişeyler almışsınız.
"13." madde ise rakip kazançta rehavete düşebilir ve boş bulunabilir anlamındadır.
"16." madde ise çok açıktır. Siz laf olsun diye yazı yazmışsınız.
"17." madde ise bir genel kabuldür.
"18." madde için yazdıklarınızda gerçekten çok komik! Bunlar satrança yeni başlayan kişiler için verilen öğütlerdir. Bir veziri alıp saldırıya geçmesin diye verilir.
"19." madde için yazdıklarınızda komik! çifte tehditlere dikkat edilmesi için özel bir madde ayrılmıştır.
"20." madde için ise şöyle bir örnek vereyim. Bir dünya şampiyonu demiştir ki; merkezden en az iki kareyi ele geçirememişseniz hücum etmeyin.
yaklaşık bir saat önce · Düzenlendi · Beğen
H.Ö: Hüseyin aktaş ben yazmam yaparım. Klavyede olmaz
SDA: Hüseyin Aktaş, size bir hatırlatmada bulunacağım. Tarih kasım 2008 genel kurul, ayağa kalkıyorsunuz bağırıyor hakaret ediyor ve elinizdeki dosyaları kürsüye doğru fırlatıyorsunuz. Ben sizi ilk olarak o gün gördüm. Bir kaç sıra arkanızdaydım. Ben de yönetime muhaliftim. Ancak hiç bir zaman sizin kullandığınız üslubu kullanmadım. Üslup konusunda ders verme durumunda olmadığınızı size garanti veririm.
Hüseyin Aktaş:
"SDA: seni kendinin yeni Satranç Dostu Sayfasını beğenmeye davet etti. 12:01"
SDA:!
1- Öncelikle beni 21 Aralık günü bu sayfayı beğenmeye davet eden sizlersiniz! Satranç faaliyeti olarak çalışmanıza destek vermek amacıyla sayfanıza "beğendi" yaptım. Bu nedenle sayfanızın bildirimlerini görmüş oldum. Bu sayfalarda bir düşünce paylaştığınız zaman onun eleştirisine de açık olmak zorundasınız.
2- "64 Altın Kural" diye sıralanan düşüncelerden elbette haberdarım. Satrancı yeni öğrenmiyorum ve antrenörlük yapıyorum, yetiştirdiğim çocuklar arasında Türkiye ikinciliği, üçüncülüğü kazanmış çocuklar var. Eleştirime başlarken, "Buradaki;" sözcüğü ile başlayıp, her maddeyi de "tırnak" içine alarak yazdım. "Buradaki madde numarası" 64 maddenin kaçıncısı olursa olsun, ben buradaki numarasını tırnak içine almışım.
3- "64 Altın Kural" diye internet ortamında ordan oraya dolaşıp duran bu kurallar, sizin için altın değerinde olabilir, benim için altın değerinde değil ki yukarıda bunları göstermeye çalıştım. Bana göre yanlışlarla dolu. Bu kurallar size ait de değil. Ancak sayfanızda yayınlandığı için sanki sayfanıza saldırmışım, sanki size saldırmışım gibi yanıt vermeye çalışmanız çok ilginç.
4- 2008'deki genel kurulda yalnızca misafirdim. Hiç kimseye dosya falan fırlatmadım. Beni başkalarıyla karıştırıyorsunuz. Kastınız 2010 Mali Genel Kurulu ise, Divanın divaneliğine karşı öfkemi dillendirdim ama yine kimseye dosya fırlatmadım. Belleğinizin yanlış işlemesine neden olan, sanırım burada konuya duygusal ve öfkeli yaklaşımınız!
5- Baştan beri konuşmasında saldırgan bir yaklaşım sergileyen H.Ö arkadaşımızdır. Konuya girişine ve devam edişine dikkatle bakınız:
H.Ö: -senin bu yorumunda olmaz hüseyin aktaş, kural ne ise odur... kuralda olmaz olmaz...
Hüseyin Aktaş -Benim yorumumun nesi olmazmış?...
H.Ö: -okuduğunuda anlamıyorsun ben ne diyeyim
Bir satranççı için buradaki diyalogta tarafların duruşunu ve bu diyaloğun devamını tahmin etmek zor değildir!
Kardeşiniz ya da ağabeyiniz saldırganlığını "hasiktir" küfrü ile de noktalamıştır. Şimdi de "Hüseyin Aktaş ben yazmam yaparım" diyor. Siz bunları görmezden gelip bana " ben direk Antalya'ya gelir ve o saydıklarınızı size yediririm." demişsiniz. Ben ne "saydım" da siz bana yedireceksiniz merak ettim?
Şimdi olduğu gibi düşüncelerimi yazdım ve sıraladım. Tüm bunlara rağmen biraz düşünmesi için yazdığım; "Benim sıraladıklarım da buradan A.....'ya değin gider" sözünü de küfür olarak yorumlamanız, sizin içinizdeki saldırganlığa işaret eder. Ben sizin bana saldırmanız için ne yaptım? Bunu bana gösterin, ondan sonra da Antalya'ya gelir "yedirir misiniz" özür mü dilersiniz, siz bilirsiniz...
Yani sayfanıza destek verdik bunlar oldu, yazık...
****
Not: Kişi isimleri, benim ismim ve ilim dışındakiler editlenmiştir!
Not 2: Ben tartışmayı aktarırken son yorumu da yazmış SDA: "Evet dogru 2010 mali kuruldu ve delegeydiniz kamera kayitlarini izlemeniz yeterli olur. Saldirgan ve sinirli oldugunuzdan hatirlamamaniz normal. Dosyadan ucusan sayfalarida diger arkadaslar yerden toplamislardi. Sizin kime ne yaptiginiz beni cok da ilgilendirmiyor, ta ki agbime yapincaya kadar. Konu aileme dokununca orada duracaksin. Dikkat edeceksin. Ne yazdigini birak ne dusundugune bile dikkat edeceksin. Sayfama destek verdiniz tesekkur ederim. Lutfen siz desteginizi esirgeyiniz..."
Not 3: Bu şahısların derdi nedir sizce?
Düşündüğüme bile dikkat edecekmişim?!...