05-01-2013, 00:47
Sayın Hüseyin AKTAŞ,
Forumdaki yazılarınızın belli bir fikre dayananlarının (konusu kişilerin özelini ilgilendiren yazdıklarınız hariç) neredeyse tamamını okudum. Düşünce temelli yazılarınız ülkemiz satrancı tarihinin geçmişini bugününü sorgulayıcı, geleceğini araştırıcı ve yön katma amacına hizmet eder nitelikte. Bu tespitlerim sadece yazılarınızdan ortaya çıkan bir izlenimim. Yanılıp yanılmadığımı zaman gösterecektir.
Ama sizin gibi satranca değer ve emek verdiğini düşündüğüm insanlarla mümkünse yüz yüze görüşmek öncelikli tercihim olurdu.
-“Eğitimde tabandan ve üretimden kopuk eğitim teşkilatının yönetim kademesindeki zaafiyet” –
Bu tespit, satırlarınızı okurken yakaladığım size ait bir söylem.
Bunu “eğitimci kafası” açıklamalı yazınızda yazmışsınız.
Ülkemizin eğitim politikalarının 1920-30 lu yıllardan beri geçirdiği değişiklikleri, köy çocuklarının aydınlatılması amacına yönelik hazırlanan KÖY EĞİTİM ENSTİTÜLERİ PROJESİ ile yakaladığı fırsatı, yine kendi bindiği dalı kesmemek uğruna malum kesimlerce bin-bir yalan ve iftira ile kapatılma sürecini yaşadınız mı bilemem ? Ben yaşım müsait olmamasına rağmen birinci elde yaşadım, babamdan…Ve onun onlarca arkadaşından. O yıllarda kurulan enstitülerin önemli bir kısmını bilirim. En başta Sivas Pamukpınar’ı..Ankara Hasanoğlanı, Trabzon Beşikdüzü ‘nü, Malatya Akçadağ’ı… Bir çoğunu gezdim, yerinde gördüm Anadolu çocuğunun öğretilirse özündeki yeteneğiyle neler yapabileceğini. El yapması kemanlardan, gaz lambalarından, kayak takımlarından, tarım, hayvancılık, sağlık, inşaat alanındaki bilgi ve uygulamalarını yaşadım 1942’den kalma taş ev lojmanlarında kaldım.”Elmayı nasıl budarsan kurdunu kendi döker” i dinledim 1990 larda 80 yaşlarındaki Nevzat Usta’ lardan,Marangoz Yakup’ lardan…
Bunları neden anlatıyorum ?
Biliyorum o kadar az kişi okuyacak ki…
Ve o kadar yetersiz sayıda anlaşılacağız ki.
Ülkemin geçmişteki bilinçli bir şekilde döndürülen talihini fark edemeyen, bilmeyen, hala ve hala aydınlanmak istemeyen o kadar çok insan var ki.
Magazin hayatının içinde kendi kayboluşuna razı olacak kadar duyarsız ve silkinmekten aciz…
Haksızlıklar karşısında kükreyemeyecek kadar uyuşmuş ve özündeki cesareti sönmüş.
Sizin söylediğiniz ölçüde dünyayı sadece tutunduğu yerden ibaret sayan…
“Bilmeyenlerden bilenler oluşturmayı” nasıl başarabiliriz?
Uykudakileri nasıl uyandırabiliriz?
Bir ve birlik olmalarını nasıl sağlayabiliriz?
“Öteki” tarafa uzanan elimize bir el uzanmasını daha ne kadar bekleyebiliriz?
Ülkemin EĞİTİM SİSTEMİ bize yetmiyor. Bilinçli örselenen, yok edilen, evrensellikten uzaklaşan uygulamalar ve alan bilgileri ve dersleri karşısındaki” ONURLU KARŞI DURUŞUMUZU” bu gün satranç toplumumuza nasıl anlatabiliriz?
Okullarımızdaki satranç temel eğitiminin verilebilmesinin olmazsa olmazı olan eğitim fakültelerine satranç derslerinin konması yönündeki onca çabamızı ve devletin bunu bilinçli bir şekilde yok edişini.
Tıpkı KÖY ENSTİTÜLERİNİN ZAMANLA ORTADAN KALDIRILIŞI gibi…
Bu gün de aynısı olmuyor mu?
Satrancın dışında eğitim programlarından onlarca çağdaş ders, alan bilgili uygulamalar sessiz sedasız buharlaştırılmıyor mu?
İlk ve orta okullardaki haftalık ders çizelgelerine bakın derim -FORUMUN SAYGIDEĞER DUYARLI ÜYELERİ !! -…
Bakın ve bir şeyler söyleyin. Duyamıyorum sizi !
Orada geleceği görebiliyor musunuz?
Bu ülkenin geleceği kaybolmuş çocukları. Yüz binlerce kendini 4 yıllık eğitim fakültelerinde kanıtlamış, ama tuzak KPS lerde yok edilip öğütülen ülkemizin yaratıcı üretken gençlerini…
Elbette, tabandan ve üretimden kopuk eğitim teşkilatı. Özellikle de son 8 sene de atamaları düşününce. Her dönem kamuya alınana 30-40 binlerce personel neden eğitim ve güvenlik sektörü acaba?
Dikkat edilirse atananlar yıllardır atama bekleyen fakülte mezunları değil!
Malum kitle. “onlarda bu ülkenin çocukları değil mi?”diyenlere seslenirim.
Elbette.
Ama herkesin -HAK ETTİĞİ YER FARKLI.-
Ama HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSMAKLA YETİNEN MİLYONLARCA İNSAN VAR ÜLKEMDE.
İstenen kitle yaratılacaktı zaten!
******
Devletin yüzümüze kapattığı kapıdan içeri girmeye çalışmak birçok insana nasıl bir fikir olarak gözükür bilemem.
Burada aydın, kararlı ve cesaret sahibi “eğitimci kafasına” ihtiyacımız var Hüseyin Bey!
Bu konuda devletin satrancı gerçek anlamda istemediğini, eğitim programlarında ne bir alt yapı hazırlığı olarak ne de bu uygulamanın devamı olan ders programını kabul etmemesiyle 2005’ ten bu yana kanıtlamıştır. Zaten tersi olsaydı aradan geçen 7-8 sene de bu alt yapı kurulur, hatta ülke çapında meyvelerini toplardık bile.
Bu anlamda sn. Ali Nihat YAZICI ‘nın da yapabileceği pek bir şey yoktu zaten.
Bunu kendisinin kullandığını söyleyenlerde vardır, “çaresizlik teması” içinde görenler de…
Açılan -ANTRENÖRLÜK KURSLARININ- özerklik dönemine denk gelmesi ayrı bir tartışma konusu olmuştur hep. Ama o kurslar da o şartlarda hedeflerin çok ötesinde kalmasına rağmen gerçekçi olalım, bir hareketlenme getirmedi değil. Bu arada kurslardaki olumsuzlukları biliyorum. Doğru bulmamakla birlikte kendi atmosferi içinde doğal karşılıyorum.
Çok enteresandır. Bir ehliyet kursu ve sınavından, soruları çalınan kamu sınavlarıyla benzer yönleri var. Haksız kazanılan ehliyet belgeleri, tehlike ve ölüm saçarken, haksız kazanılan sınavlar haksız rekabetler yaratırken, o antrenörlük belgeleri, çalışma yapan öğretmenlerin bir şekilde onlarca öğrencisini SATRANÇLA TANIŞTIRDI…
Ama toplum bunu etik ve teknik açıdan tamamen haklı bir şekilde tartışmıştır.
*******
Bu onurlu mücadelemiz devam edecek. Ben kendi adıma her bedeli ödemeye hazırım.
Arkamda ya da yanımda, kimseyi aramadan…
“SU AKAR YOLUNU BULUR !”
Esenkalınız...
Forumdaki yazılarınızın belli bir fikre dayananlarının (konusu kişilerin özelini ilgilendiren yazdıklarınız hariç) neredeyse tamamını okudum. Düşünce temelli yazılarınız ülkemiz satrancı tarihinin geçmişini bugününü sorgulayıcı, geleceğini araştırıcı ve yön katma amacına hizmet eder nitelikte. Bu tespitlerim sadece yazılarınızdan ortaya çıkan bir izlenimim. Yanılıp yanılmadığımı zaman gösterecektir.
Ama sizin gibi satranca değer ve emek verdiğini düşündüğüm insanlarla mümkünse yüz yüze görüşmek öncelikli tercihim olurdu.
-“Eğitimde tabandan ve üretimden kopuk eğitim teşkilatının yönetim kademesindeki zaafiyet” –
Bu tespit, satırlarınızı okurken yakaladığım size ait bir söylem.
Bunu “eğitimci kafası” açıklamalı yazınızda yazmışsınız.
Ülkemizin eğitim politikalarının 1920-30 lu yıllardan beri geçirdiği değişiklikleri, köy çocuklarının aydınlatılması amacına yönelik hazırlanan KÖY EĞİTİM ENSTİTÜLERİ PROJESİ ile yakaladığı fırsatı, yine kendi bindiği dalı kesmemek uğruna malum kesimlerce bin-bir yalan ve iftira ile kapatılma sürecini yaşadınız mı bilemem ? Ben yaşım müsait olmamasına rağmen birinci elde yaşadım, babamdan…Ve onun onlarca arkadaşından. O yıllarda kurulan enstitülerin önemli bir kısmını bilirim. En başta Sivas Pamukpınar’ı..Ankara Hasanoğlanı, Trabzon Beşikdüzü ‘nü, Malatya Akçadağ’ı… Bir çoğunu gezdim, yerinde gördüm Anadolu çocuğunun öğretilirse özündeki yeteneğiyle neler yapabileceğini. El yapması kemanlardan, gaz lambalarından, kayak takımlarından, tarım, hayvancılık, sağlık, inşaat alanındaki bilgi ve uygulamalarını yaşadım 1942’den kalma taş ev lojmanlarında kaldım.”Elmayı nasıl budarsan kurdunu kendi döker” i dinledim 1990 larda 80 yaşlarındaki Nevzat Usta’ lardan,Marangoz Yakup’ lardan…
Bunları neden anlatıyorum ?
Biliyorum o kadar az kişi okuyacak ki…
Ve o kadar yetersiz sayıda anlaşılacağız ki.
Ülkemin geçmişteki bilinçli bir şekilde döndürülen talihini fark edemeyen, bilmeyen, hala ve hala aydınlanmak istemeyen o kadar çok insan var ki.
Magazin hayatının içinde kendi kayboluşuna razı olacak kadar duyarsız ve silkinmekten aciz…
Haksızlıklar karşısında kükreyemeyecek kadar uyuşmuş ve özündeki cesareti sönmüş.
Sizin söylediğiniz ölçüde dünyayı sadece tutunduğu yerden ibaret sayan…
“Bilmeyenlerden bilenler oluşturmayı” nasıl başarabiliriz?
Uykudakileri nasıl uyandırabiliriz?
Bir ve birlik olmalarını nasıl sağlayabiliriz?
“Öteki” tarafa uzanan elimize bir el uzanmasını daha ne kadar bekleyebiliriz?
Ülkemin EĞİTİM SİSTEMİ bize yetmiyor. Bilinçli örselenen, yok edilen, evrensellikten uzaklaşan uygulamalar ve alan bilgileri ve dersleri karşısındaki” ONURLU KARŞI DURUŞUMUZU” bu gün satranç toplumumuza nasıl anlatabiliriz?
Okullarımızdaki satranç temel eğitiminin verilebilmesinin olmazsa olmazı olan eğitim fakültelerine satranç derslerinin konması yönündeki onca çabamızı ve devletin bunu bilinçli bir şekilde yok edişini.
Tıpkı KÖY ENSTİTÜLERİNİN ZAMANLA ORTADAN KALDIRILIŞI gibi…
Bu gün de aynısı olmuyor mu?
Satrancın dışında eğitim programlarından onlarca çağdaş ders, alan bilgili uygulamalar sessiz sedasız buharlaştırılmıyor mu?
İlk ve orta okullardaki haftalık ders çizelgelerine bakın derim -FORUMUN SAYGIDEĞER DUYARLI ÜYELERİ !! -…
Bakın ve bir şeyler söyleyin. Duyamıyorum sizi !
Orada geleceği görebiliyor musunuz?
Bu ülkenin geleceği kaybolmuş çocukları. Yüz binlerce kendini 4 yıllık eğitim fakültelerinde kanıtlamış, ama tuzak KPS lerde yok edilip öğütülen ülkemizin yaratıcı üretken gençlerini…
Elbette, tabandan ve üretimden kopuk eğitim teşkilatı. Özellikle de son 8 sene de atamaları düşününce. Her dönem kamuya alınana 30-40 binlerce personel neden eğitim ve güvenlik sektörü acaba?
Dikkat edilirse atananlar yıllardır atama bekleyen fakülte mezunları değil!
Malum kitle. “onlarda bu ülkenin çocukları değil mi?”diyenlere seslenirim.
Elbette.
Ama herkesin -HAK ETTİĞİ YER FARKLI.-
Ama HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSMAKLA YETİNEN MİLYONLARCA İNSAN VAR ÜLKEMDE.
İstenen kitle yaratılacaktı zaten!
******
Devletin yüzümüze kapattığı kapıdan içeri girmeye çalışmak birçok insana nasıl bir fikir olarak gözükür bilemem.
Burada aydın, kararlı ve cesaret sahibi “eğitimci kafasına” ihtiyacımız var Hüseyin Bey!
Bu konuda devletin satrancı gerçek anlamda istemediğini, eğitim programlarında ne bir alt yapı hazırlığı olarak ne de bu uygulamanın devamı olan ders programını kabul etmemesiyle 2005’ ten bu yana kanıtlamıştır. Zaten tersi olsaydı aradan geçen 7-8 sene de bu alt yapı kurulur, hatta ülke çapında meyvelerini toplardık bile.
Bu anlamda sn. Ali Nihat YAZICI ‘nın da yapabileceği pek bir şey yoktu zaten.
Bunu kendisinin kullandığını söyleyenlerde vardır, “çaresizlik teması” içinde görenler de…
Açılan -ANTRENÖRLÜK KURSLARININ- özerklik dönemine denk gelmesi ayrı bir tartışma konusu olmuştur hep. Ama o kurslar da o şartlarda hedeflerin çok ötesinde kalmasına rağmen gerçekçi olalım, bir hareketlenme getirmedi değil. Bu arada kurslardaki olumsuzlukları biliyorum. Doğru bulmamakla birlikte kendi atmosferi içinde doğal karşılıyorum.
Çok enteresandır. Bir ehliyet kursu ve sınavından, soruları çalınan kamu sınavlarıyla benzer yönleri var. Haksız kazanılan ehliyet belgeleri, tehlike ve ölüm saçarken, haksız kazanılan sınavlar haksız rekabetler yaratırken, o antrenörlük belgeleri, çalışma yapan öğretmenlerin bir şekilde onlarca öğrencisini SATRANÇLA TANIŞTIRDI…
Ama toplum bunu etik ve teknik açıdan tamamen haklı bir şekilde tartışmıştır.
*******
Bu onurlu mücadelemiz devam edecek. Ben kendi adıma her bedeli ödemeye hazırım.
Arkamda ya da yanımda, kimseyi aramadan…
“SU AKAR YOLUNU BULUR !”
Esenkalınız...
- MATRANÇ -