27-01-2013, 01:31
Yahu ne zamandır bu konuya yazacaktım, ihmal ediyorum, şimdi canlanınca üşenmeyip 2 satır karalamak istedim.
Evet, bir satranç maçı telif hakkı kapsamına girmiyor. Fikir ve sanat eseri değil çünkü.
Neden değil, çünkü içinde fikir barındırmasına rağmen, bir kişinin bütünüyle üretimi değil. Karşılıklı 2 kişinin oluşturduğu bir yapı. Üstelik bu 2kişi bir eser oluşturmak amacıyla bu işi yapmıyorlar, bir maç yapıyorlar, sonrasında herkesin yararlabileceği bir kaynak çıkıyor. Ne var ki başlangıçta eser kastı yok.
Ancak diğer taraftan da biliyoruz ki bir Nakamura maçı birçok data programından, oyundan alınan konumlar nezdinde taktik antrenman programlarına; dergilerden, kitaplara ve oyunsonu ders notlarına kadar bedelsiz kullanılıyor.
Yani ticari bir meta ve parasal anlamı var. Ama bu değerden oyuncular yararlanmıyor, onlara ödenen bir hak yok.
Bu o derece tuhaf bir sonuç yaratıyor ki örneğin Topalov bundan para kazanmak yerine, kendi maçlarının içinde olduğu bir database'i ancak parayla satın alabiliyor. O datanın esas unsuru onun üretimi olmasına rağmen.
Konuyu 4'e bölersek:
1) Problemler, Etüdler
Kesinkes fikir eseri ve telif hakkına tabidir. Bunda tartışma yok çünkü arkasında bir kişinin eser oluşturma kasdıya yaptığı fikri bir çalışma var.
2) Oynanmış Maç
Oynanmış bir oyun, telif hakkına girmez. Ancak, burada boşluk var.
Oynanmış bir maç fikir veya sanat eseri değilse de, sonunda en azından bir bilgi kaynağa dönüşüyor. O yüzden de bugün atıyorum Wijk An Zee'de oynanmış bir maç, o maç bittiği anda telife değil ama telif benzeri bir hukuki kavrama oturtulmalı.
Oynanmış maç konusunu da ikiye bölelim:
a) Maçtan önce maçın yayını ve sonrasında maçın data olarak alınarak halka sunulması ile ilgili bir ön anlaşma yoksa, bu konuda oyuncunun önceden izni alınmamışsa, bence bir oyunun maç sırasında canlı yayınlanmasını oyuncu engelleme hakkına sahiptir.
Çünkü canlı yayın telifle ilgili değil, doğrudan ticaret hukuku ile ilgili. Benim profesyonel yaptığım bir işi, ben istemezsem kimse canlı yayınla teşhir edemez. Hem ticari haklarıma hem kişilik haklarıma aykırı.
Somutlaştırayım, Anand'ın bugün oynadığı maç naklen yayınlandı. Ona yayın üzerinden bir para ödenmesi gerekir. Oyuncuya muhtemelen turnuvadan önce ya bir ödeme yapılıyor veya bu konuda (fakir bir spor olduğumuz gerçeğinin Hollanda'cası anlatılarak) muvafakat imzalatılıyor.
b) Velakin, maç bitip çaylar içildikten sonra, oyunun data olarak sunumu için izin alınması ve oyuncuya para ödenmesi gerekir mi, tartışmalı.
Uygulamada ödenmiyor. Bence çatır çatır alınmalı.
Karışık olduğunun farkındayım ama oynanmış bir oyun, bugün için telif hakları kapsamında değil. Teknik olarak da olamaz. Ama, kişiye ait bir hakkın korunması kapsamında olmalı
Buradaki temel sorun, bu konunun dünya üzerinde henüz yeterince tartışılmamış ve bir mahkeme kararına konu olmamış olmasıdır. Çünkü dünya üzerinde sadece satranç sporunda böyle bir fikirsel üretim ve oynanmış bir oyunun, sonrasında bilgi, eser veya dataya dönüşümü sözkonusu.
Çünkü maç sırasında oyun olan şey, maç bitince farklı bir formata dönüşüyor, ders notu, bilgi kaynağı, data hatta yerine göre sanat eseri.
3) Canlı yayın
Yukarıda 2.a'da buyurduğum gibi, turnuva sırasında oyunun canlı yayımı için oyunculardan izin alınması gereklidir.
Benim kişisel tahminim büyük robin round turnuvalarda bu izin alııyordur.
Biz fakirlerden gidersek, mesela Türkiye Birinciliğinde Emre Can'ın oynayacağı bir oyun ilk masalardan naklen yayınlandığında ona bir ücret ödenmeyecektir. Hatta ön izin de alınmayacaktır.
Oysa bu maç ilgi çeken, hit alan, o sayede organizasyonun yapıldığı yerin reklamının yapılmasını sağlayan bir unsur. Yani maçın naklen yayımı oyuncudan çok organizasyon ve oyunu dışarıdan seyredenler için iyi. Bu az veya çok, organizasyona getiri sağlayan bir unsur.
Yani dünya satrancı açısından bakarsak mesela, insanların Corus veya Tata diye bir çelik markasını bilmesini sağlıyor.
Kısacası, naklen yayınlanan bir maçı oyuncu istemezse, yayınlatmama hakkına sahiptir.
4) Analiz
Kramnik'in maçını Türkçe bir dergide yayınlayıp bununla ilgili analiz yapan kişi, yani maçı dergide yorumlayarak zenginleştiren kişi, ortaya fikir koyduğu için telif isteyebilir.
Bir oyunsonu kitabında, alıntılanan bir oyunun bir kesiti ile ilgili yapılan analizler de telif kapsamındadır. Bunu başka yere alıntılayan, bu hakkı ödemelidir.
Satranç, bugüne kadar hukuka kapalı kaldı, bu konularda maalesef yerel veya uluslararası mahkeme kararı yok.
Birçok spor dalı aslında öyleydi ve tümünde neredeyse alt hukuk dalları yeni oluşuyor. Şike, doping, seyirci ihlalleri, maddi tarafları derken, özellikle son 20 yıldır her sportif branşın hukuk dalı özelleşiyor. Satranç da bundan ari değil.
Burada en temel ve önümüzde en ciddi tartışılacak konu, oynanmış bir oyun üzerinde, o oyunu oynayan oyuncuların hakkıdır.
Apple'ın yaptığı gibi bir sistem bence en ideali. Biliyorsunuz apple'ın itune uygulaması üzerinden bir şarkı (müzik eseri) indirdiğinizde, yani iş yasal olsun diyorsanız, parça başına 5 TL, 9 TL gibi rakamlar ödüyorsunuz. Bu ödemelerin bir kısmı eser sahiplerine gidiyor.
Bitmiş bir satranç maçı eser değil. Ama sui generis yani, kendine özgü, tanımı yapılmamış, "eser gibi" nitelendirilebiecek bir kavram.
Eğer uluslararası düzeydeki büyük oyuncular bunu zamanla ciddi bir tartışma konusu haline getirirlerse, maçlarını sembolik bir ücretle bir ana data programına telif hakkı gibi devri sağlanabilir.
Bundan sonra da tıpkı itunes'dan müzik eseri indirilebildiği gibi internetten indirilen her maç için sembolik bir ücret charge edilir.
Tabii tıpkı müzik eserlerinin indirilmesinde olduğu gibi, sürüm olağanüstü olacağından, atıyorum oyun başına 1 cent'lik gelir, milyonlarca insan tarafından indirilen oyunlar düşünüldüğünde, özellikle üst düzey oyunculara çok ciddi paralar kazandırır.
Bu üst düzey oyuncuları daha çok oynamaya da iter. Ciddi bir gelir kalemi oluşturur. Dataları oyuncuların sırtından pazarlayarak para kazanan şirketlerin elini cebine atmasına sebep olur.
Yani Topalov, içinde kendi oyunlarının olduğu bir data programını satın almak zorunda kalmaz. Tersi olur.
Son olarak yurdışında müzik eserleri üzerinden bir örnek vereyim. Yaşı tutanlar, Avustralya'lı Men At Work grubunu bilirler. 80'li yıllarda Down Under, Who can it be now gibi hit besteleri vardı.
Down under bestesindeki flüt nakaratının yani geçişinin (ki 7-8 saniye falan sürüyor) Kookaburra adlı bir Avustralya folk şarkısından alındığı gerekçesiyle, o 7-8 saniyelik geçiş için bir Avustralyalı yerel kuruluş, gruba dava açıyor.
Bu dava çok uzun sürüyor ve nihayet 2010 yılında sonuçlanıyor. Uzun bir telif hakkı tartışmasından sonra, grubun o flüt geçişinin (riff) temel kaynağının, bu halk şarkısı olduğu sonucuna varılıyor.
Ama ilginç olanı mahkemece, grubun bu melodi sayesinde meşhur olduğu, servetinin önemli kısmını bu sayede elde ettiği görüşüne ulaşılması.
Hikayenin sonu da çok dramatik. Grup milyon doların üzerinde (gelmiş geçmiş tüm gelirlerinden hesaplanan kar primini) bir tazminat olarak ödemeye mahkum oluyor, 2010'da iflasını istiyor, bu meyanda melodiyi doğaçlama bestelediğini iddia eden flütcüsü Greg Ham, 2012'de ölü bulunuyor.
Konuya dönersek, yapılması gereken, oynanmış maçlar konusunda bir oyuncunun, bir tespit davası açması. Bu davada bir oyunun oynandıktan sonra yaynlanmasının, oyuncu üzerinden kazanılan bir menfaat olduğu yönünde bir tespit kararı alınırsa, chessbase, down under olabilir.
Bana kalırsa bu eninde sonunda olacak.
Evet, çok ciddi bir gelir kalemi, özellikle üst düzey oyuncuları bekliyor. Unutmayalım, 5-10 yıl önce dünya müzik piyasasına bu tartışmalar yeni başlamıştı, sonrasında çok ciddi gelişmeler oldu...
Evet, bir satranç maçı telif hakkı kapsamına girmiyor. Fikir ve sanat eseri değil çünkü.
Neden değil, çünkü içinde fikir barındırmasına rağmen, bir kişinin bütünüyle üretimi değil. Karşılıklı 2 kişinin oluşturduğu bir yapı. Üstelik bu 2kişi bir eser oluşturmak amacıyla bu işi yapmıyorlar, bir maç yapıyorlar, sonrasında herkesin yararlabileceği bir kaynak çıkıyor. Ne var ki başlangıçta eser kastı yok.
Ancak diğer taraftan da biliyoruz ki bir Nakamura maçı birçok data programından, oyundan alınan konumlar nezdinde taktik antrenman programlarına; dergilerden, kitaplara ve oyunsonu ders notlarına kadar bedelsiz kullanılıyor.
Yani ticari bir meta ve parasal anlamı var. Ama bu değerden oyuncular yararlanmıyor, onlara ödenen bir hak yok.
Bu o derece tuhaf bir sonuç yaratıyor ki örneğin Topalov bundan para kazanmak yerine, kendi maçlarının içinde olduğu bir database'i ancak parayla satın alabiliyor. O datanın esas unsuru onun üretimi olmasına rağmen.
Konuyu 4'e bölersek:
1) Problemler, Etüdler
Kesinkes fikir eseri ve telif hakkına tabidir. Bunda tartışma yok çünkü arkasında bir kişinin eser oluşturma kasdıya yaptığı fikri bir çalışma var.
2) Oynanmış Maç
Oynanmış bir oyun, telif hakkına girmez. Ancak, burada boşluk var.
Oynanmış bir maç fikir veya sanat eseri değilse de, sonunda en azından bir bilgi kaynağa dönüşüyor. O yüzden de bugün atıyorum Wijk An Zee'de oynanmış bir maç, o maç bittiği anda telife değil ama telif benzeri bir hukuki kavrama oturtulmalı.
Oynanmış maç konusunu da ikiye bölelim:
a) Maçtan önce maçın yayını ve sonrasında maçın data olarak alınarak halka sunulması ile ilgili bir ön anlaşma yoksa, bu konuda oyuncunun önceden izni alınmamışsa, bence bir oyunun maç sırasında canlı yayınlanmasını oyuncu engelleme hakkına sahiptir.
Çünkü canlı yayın telifle ilgili değil, doğrudan ticaret hukuku ile ilgili. Benim profesyonel yaptığım bir işi, ben istemezsem kimse canlı yayınla teşhir edemez. Hem ticari haklarıma hem kişilik haklarıma aykırı.
Somutlaştırayım, Anand'ın bugün oynadığı maç naklen yayınlandı. Ona yayın üzerinden bir para ödenmesi gerekir. Oyuncuya muhtemelen turnuvadan önce ya bir ödeme yapılıyor veya bu konuda (fakir bir spor olduğumuz gerçeğinin Hollanda'cası anlatılarak) muvafakat imzalatılıyor.
b) Velakin, maç bitip çaylar içildikten sonra, oyunun data olarak sunumu için izin alınması ve oyuncuya para ödenmesi gerekir mi, tartışmalı.
Uygulamada ödenmiyor. Bence çatır çatır alınmalı.
Karışık olduğunun farkındayım ama oynanmış bir oyun, bugün için telif hakları kapsamında değil. Teknik olarak da olamaz. Ama, kişiye ait bir hakkın korunması kapsamında olmalı
Buradaki temel sorun, bu konunun dünya üzerinde henüz yeterince tartışılmamış ve bir mahkeme kararına konu olmamış olmasıdır. Çünkü dünya üzerinde sadece satranç sporunda böyle bir fikirsel üretim ve oynanmış bir oyunun, sonrasında bilgi, eser veya dataya dönüşümü sözkonusu.
Çünkü maç sırasında oyun olan şey, maç bitince farklı bir formata dönüşüyor, ders notu, bilgi kaynağı, data hatta yerine göre sanat eseri.
3) Canlı yayın
Yukarıda 2.a'da buyurduğum gibi, turnuva sırasında oyunun canlı yayımı için oyunculardan izin alınması gereklidir.
Benim kişisel tahminim büyük robin round turnuvalarda bu izin alııyordur.
Biz fakirlerden gidersek, mesela Türkiye Birinciliğinde Emre Can'ın oynayacağı bir oyun ilk masalardan naklen yayınlandığında ona bir ücret ödenmeyecektir. Hatta ön izin de alınmayacaktır.
Oysa bu maç ilgi çeken, hit alan, o sayede organizasyonun yapıldığı yerin reklamının yapılmasını sağlayan bir unsur. Yani maçın naklen yayımı oyuncudan çok organizasyon ve oyunu dışarıdan seyredenler için iyi. Bu az veya çok, organizasyona getiri sağlayan bir unsur.
Yani dünya satrancı açısından bakarsak mesela, insanların Corus veya Tata diye bir çelik markasını bilmesini sağlıyor.
Kısacası, naklen yayınlanan bir maçı oyuncu istemezse, yayınlatmama hakkına sahiptir.
4) Analiz
Kramnik'in maçını Türkçe bir dergide yayınlayıp bununla ilgili analiz yapan kişi, yani maçı dergide yorumlayarak zenginleştiren kişi, ortaya fikir koyduğu için telif isteyebilir.
Bir oyunsonu kitabında, alıntılanan bir oyunun bir kesiti ile ilgili yapılan analizler de telif kapsamındadır. Bunu başka yere alıntılayan, bu hakkı ödemelidir.
Satranç, bugüne kadar hukuka kapalı kaldı, bu konularda maalesef yerel veya uluslararası mahkeme kararı yok.
Birçok spor dalı aslında öyleydi ve tümünde neredeyse alt hukuk dalları yeni oluşuyor. Şike, doping, seyirci ihlalleri, maddi tarafları derken, özellikle son 20 yıldır her sportif branşın hukuk dalı özelleşiyor. Satranç da bundan ari değil.
Burada en temel ve önümüzde en ciddi tartışılacak konu, oynanmış bir oyun üzerinde, o oyunu oynayan oyuncuların hakkıdır.
Apple'ın yaptığı gibi bir sistem bence en ideali. Biliyorsunuz apple'ın itune uygulaması üzerinden bir şarkı (müzik eseri) indirdiğinizde, yani iş yasal olsun diyorsanız, parça başına 5 TL, 9 TL gibi rakamlar ödüyorsunuz. Bu ödemelerin bir kısmı eser sahiplerine gidiyor.
Bitmiş bir satranç maçı eser değil. Ama sui generis yani, kendine özgü, tanımı yapılmamış, "eser gibi" nitelendirilebiecek bir kavram.
Eğer uluslararası düzeydeki büyük oyuncular bunu zamanla ciddi bir tartışma konusu haline getirirlerse, maçlarını sembolik bir ücretle bir ana data programına telif hakkı gibi devri sağlanabilir.
Bundan sonra da tıpkı itunes'dan müzik eseri indirilebildiği gibi internetten indirilen her maç için sembolik bir ücret charge edilir.
Tabii tıpkı müzik eserlerinin indirilmesinde olduğu gibi, sürüm olağanüstü olacağından, atıyorum oyun başına 1 cent'lik gelir, milyonlarca insan tarafından indirilen oyunlar düşünüldüğünde, özellikle üst düzey oyunculara çok ciddi paralar kazandırır.
Bu üst düzey oyuncuları daha çok oynamaya da iter. Ciddi bir gelir kalemi oluşturur. Dataları oyuncuların sırtından pazarlayarak para kazanan şirketlerin elini cebine atmasına sebep olur.
Yani Topalov, içinde kendi oyunlarının olduğu bir data programını satın almak zorunda kalmaz. Tersi olur.
Son olarak yurdışında müzik eserleri üzerinden bir örnek vereyim. Yaşı tutanlar, Avustralya'lı Men At Work grubunu bilirler. 80'li yıllarda Down Under, Who can it be now gibi hit besteleri vardı.
Down under bestesindeki flüt nakaratının yani geçişinin (ki 7-8 saniye falan sürüyor) Kookaburra adlı bir Avustralya folk şarkısından alındığı gerekçesiyle, o 7-8 saniyelik geçiş için bir Avustralyalı yerel kuruluş, gruba dava açıyor.
Bu dava çok uzun sürüyor ve nihayet 2010 yılında sonuçlanıyor. Uzun bir telif hakkı tartışmasından sonra, grubun o flüt geçişinin (riff) temel kaynağının, bu halk şarkısı olduğu sonucuna varılıyor.
Ama ilginç olanı mahkemece, grubun bu melodi sayesinde meşhur olduğu, servetinin önemli kısmını bu sayede elde ettiği görüşüne ulaşılması.
Hikayenin sonu da çok dramatik. Grup milyon doların üzerinde (gelmiş geçmiş tüm gelirlerinden hesaplanan kar primini) bir tazminat olarak ödemeye mahkum oluyor, 2010'da iflasını istiyor, bu meyanda melodiyi doğaçlama bestelediğini iddia eden flütcüsü Greg Ham, 2012'de ölü bulunuyor.
Konuya dönersek, yapılması gereken, oynanmış maçlar konusunda bir oyuncunun, bir tespit davası açması. Bu davada bir oyunun oynandıktan sonra yaynlanmasının, oyuncu üzerinden kazanılan bir menfaat olduğu yönünde bir tespit kararı alınırsa, chessbase, down under olabilir.
Bana kalırsa bu eninde sonunda olacak.
Evet, çok ciddi bir gelir kalemi, özellikle üst düzey oyuncuları bekliyor. Unutmayalım, 5-10 yıl önce dünya müzik piyasasına bu tartışmalar yeni başlamıştı, sonrasında çok ciddi gelişmeler oldu...