20-02-2013, 20:42
Sayın Mojo Jojo'nun 'İl temsilicikleri hemen kapansın' sözünden ne anlaşılması gerektiği ortadadır. Bunu dramatize ederek İl temsilcilerinin ne denli özveriyle çalıştıklarını anlatmaya sanırım gerek yok. Elbette satranç için emek veren her bireyin olduğu kadar il temsilcilerinin de yaptıkları önemlidir ve ve verimli kullanıldığında satranç için artı değer üretecektir.
Ne varki sayın üyenin haklılıkla belirttiği ve benim de tamamen katıldığım şekliyle, TSF organizasyonu hergün daha da büyümekte, hacmini artırmakta ancak ne ilginçtir ki, o oranda üretkenlikten ve başarıdan uzakta kalmaktadır. Resmi olarak 2000 yılında Yazıcı yönetimiyle başlayan ama ondan birkaç yıl önce tohumları atılan yönetim anlayışı son 15 yıldır zaten tüm gücünü ve enerjisini 'altyapı' ve teşkilatın güçlenmesi üzerine kurdu. Altyapının güçlenmesinden anladığımız ise, her sene daha fazla sporcu-veli ve antrenörün seçilen otellerde kalarak 'ekonomik büyüklük' üretmesi olmuştur.
Bugün TSF için en önemli turnuva 12 Yaş altı Küçükler şampiyonasıdır. Aşkın Bey hala önce altyapı diyor ama lütfen bize, herhangi bir spor dalında, herhangi bir ülkede yapılan en önemli etkinliğin 12 yaş altı kategorisinde olduğu bir örnek versin. Hangi spor dalında 18 yaş altı lisanslı oyuncu sayısı satrançla yarışıyor? TSF sitesinde yer alan turnuva ve başarı haberlerine bakalım.Altyapı ile mi ilgili üstyapı ile mi? Örneğin 15 gün önce Moskova'da düzenlenen kapalı turnuvada Burak Fırat'ın son derece güçlü bir turnuvada GM normunu yarıp puanla kaçırırken 20 küsur ELO kazandığının haberi var mı?
Neredeyse 1500 çocuğun yarıştığı, çok daha fazlasının maddi imkansızlıklar nedeniyle katılamadığı bir şampiyona düzenlenirken, önce altyapı demek bana anlamsız geliyor.
Sorun altyapı sorunu değil, Aşkın Bey'in söylediği gibi 'altyapının nitelikli' oluşması sorunu ise, aslında esas sorun yönetim sorunudur ve benim dahil bir avuç insanın yıllardan beri söylediği ve kötü niyetli bir biçimde başka anlamlara çekilmeye çalışılan 'satrancın yönetiminde satrançtan uzak kişilerin olması' sorunudur.
Sorun; 1500 çocuğun ve bir o kadar velinin ve antrenörün karşısına, dünyaca ünlü, onlara rol model olacak bir satranççı yerine, satrançla uzaktan yakından ilgisi olmayan, filmleri sansürlenmeden, biiip sesleriyle kesilmeden çocuklara izletmenin dahi mümkün olmadığı bir şovmenin getirilmesi sorunudur.Kendini anne-baba-eğitimci-usta yönetici- olarak tanıtan yönetici ve görevlilerin buna karşı seslerini çıkartamayışı sorundur.
Sorun; 12 yaş altında 1500 kişiyle turnuva yapılıyorken,16 - 18 yaş gruplarına gelindiğinde sayının 20-30 kişiye düşmesi sorunudur.
Sorun; maddi olarak küçük yaşlarda satranca büyük girdi sağlayan ailelerin ve çocukların, büyüdüklerinde bu emeklerinin karşılığını alamayacaklarını kısa bir süre sonra farketmeleridir.
350 kişiyle yapılan 1700 ortalama Türkiye Birinciliği, TSF kasasına kat kat fazlasını kazandırıyorken yüzlerce kişi arasından anca 5. - 6. olursanız masraflarınızı çıkartabiliyorsunuz.
Yabancı oyuncular vs derken en üstteki 3-4 oyuncudan biri değilseniz, satranç oynayarak yaşama şansınız var mı?
En üstteki oyuncular olsanız dahi, satrançtan kazanacağınız parayla bir aile kurup geçinebilir misiniz?
Hadi herşeyi feda ettiniz, tüm gücünüzü satranca verdiniz, saçma cezalarla satranç oynattırılmayacağınızın, hatta başka ülkelerde dahi oynamamanız için çalışılmayacağının bir garantisi var mı?.
Bir yıl içinde, TSF'nin ve özel girişimin yaptığı tüm turnuvalarda dağıtılan ödül miktarı 200 bin TL'yi buluyor mu? Yarıdan fazlası yabancı oyunculara giden bu ödüllerle satranç oyuncusu olunabilir mi?
Böyle bir üstyapı görüntüsünde, altyapınız ne kadar doğru işlerse işlesin, üstyapıya transfer olmaz. Aşkın Bey eğitimci olduğu için iyi bilir ki, çocuklar kendilerine model belirlerler ve o modelin yolundan giderlerse daha başarılı olabilir. Pek çok sporcu kendine büyük şampiyonları örnek alır. Özellikle de kendi ülkesinden. Biz bu şampiyonları çıkartmak bir yana dursun, hazırda olanları da yok etmek için elimizden geleni yapıyoruz.
ELO listesi ilk dört sırası şu şekilde;
Dragan SOlak
Suat Atalık
Mikhail Gurevich
Alexander Ipatov
Komik değil mi? 8. sırada yasaklılardan Ekaterina Atalık, 10. sırada gelişiminde TSF'nin payı olmayan Doğan Reyhan, sıkı durun 12. sırada Suat Soylu var. 13 yıl geçmiş ve 2000 yılından beri geldiğimiz durumda, bu dönemde yetişen ve 2500 üzerinde olan iki sporcumuz var. Barış Esen ve Mustafa Yılmaz.
Aşkın Bey'e katılıyorum, bir yerlerde yanlışlıkların olduğunu anlamak için 'satranççı' olmaya gerek yok. Bu yanlışlardan kurtulabilmek içinse ülke içinden ya da dışından 'satranççıların' en azından görüşlerine ihtiyaç vardır. Ben ileri gidiyorum, üstyapıda doğru sistemin kurulabilmesi adına görüş verebilmek ve bunu bir sisteme koyabilmek için 1800-2000 değil çok daha fazlasına ihtiyaç vardır.
Doğruları bulmak için ulemaların bir odaya kapanıp tartışması gerekmez. Dünya üzerinde başarılı olan modelleri inceleyebilirsiniz. Bu modelleri oluşturan kişilerden görüş alırsınız. Mesela biraz araştırmayla, dünya üzerinde ülke şampiyonasını 1700 ELO ortalamasıyla 350 kişi Açık kategori düzenleyen pek fazla ülke olmadığını görür, 'acaba yanlış mı yapıyoruz?' dersiniz.2200 üzeri ödülü (!) gibi buluşlar yapmanıza gerek kalmaz.
Vahap Şanal, Cemil Can Ali Marandi gibi gelecek umutlarınızın 1700 ortalama Türkiye Şampiyonasında kendini geliştirmesini beklemek yerine, 2450 ortalama 12-14 kişilik döner turnuva formatlı ülke şampiyonaları planlarsınız. 350 kişiyle yapılan turnuvayı da onun seçmesi ve finansmanı için kullanırsınız.
Kendi ülke şampiyonasını, olması gerektiği gibi yapamayan ama, Olimpiyat, Dünya şampiyonalarına oluk oluk para akıtan bir sistemimiz var. Son 15 yılda ülkemiz dinamiklerinin satranca kattığı paranın büyük bir bölümünü, uluslararası turnuvalara ve sayısı 10'u bulmayan bir grup satranççının ve yöneticilerin yurtdışı masraflarına harcadık.
2010 yılında Bursa'da büyük paralar harcanarak yapılan, sonunda yönetimin ibra olmamasında rol oynayan bir dizi olaya sebep olan ve Yazıcı'nın FIDE üzerinde gücünü artırması dışında bir faydası olmayan Dünya Takımlar Şampiyonasını bu sene Antalya'da yapmaya hazırlanıyoruz. Olimpiyatlarda bütçe rekoru (!) kırdık elimize ne geçti?
Ülke içinde, sporun olmazsa olmazı, rekabet ortamının geliştirilmesi için adım atılmadı.
Tepki toplayacağını bildiğim için önceden söylüyorum, kimse kusura bakmasın ama ne TSF yönetim kurulu bu adımları atabilecek, ne TSF Eğitim Kurulu doğru ve evrensel yöntemleri belirleyebilecek ne de TSF genel kurulu bu yöneticileri seçebilecek bilgi ve deneyime sahip değildir.
Yönetim kurulu üyesi adayı olduğum Cengiz Keleş'in seçilmesi halinde de aynı sözleri söylemekten kaçınmazdım. Çözüm, yönetime satranççıların gelmesi de değildir. Yıllardan beri söylenmeye çalışılan, yöneticilerin, kendi sistemlerini değil, evrensel satranç değerlerini ve satranççıları ön planda tutan bir yönetim anlayışı sergilemesi gerektiğidir. Satranç yöneticisi olmak = satranççı olmak, olmadığı gibi, 'iyi bir insan olmak, anne olmak ya da çok başarılı birşirketin sahibi olmak da değildir ama kesinlikle, konunuzu, içinde bulunduğunuz dünyayı ve coğrafyayı iyi bilmek, zamanı ve değişimi anlamak ve çok ama çok araştırmak, sormak ve öğrenmektir.
Konumuza dönecek olursak, evet il temsilciliği, yönetimin tabanla ilişkisi açısından oldukça önemli bir kurumdur. Doğru işlemesi çok önemlidir ama durum bir dakika; Bir geliri olmayan, en önemli görevi, yönetimin tekrar seçilmek için sizden isteyeceklerini yerine getirmeniz, imza toplamanız, lisans geliri elde etmeniz olan bir sistemden söz ediyoruz! Dahası il temsilciliğine gelebilmenizin en büyük nedenlerinden biri de, seçimler ve sonrasında 'doğru' tarafta olmanız ve bunu sağlayabilecek politik gücünüzün olması değil mi? Aynı Yönetim Kurulunda ve diğer kurullarda olduğu gibi. O zaman sizlerin emeklerinizle yapılacak, toplantılar ve iyileştirmelerle neyin önüne geçebilir, verimliliği nasıl sağlayabilirsiniz?
İl temsilcilikleri kapansın! feryadının ardında, yavaş yavaş, 'Satranç kapansın!' a gidiş vardır ve ne yazık ki doğru olma yolunda ilerlemektedir.
Aşkın Bey de aynı Sayın Başkan'ın seçim konuşmasında yaptığı türden bir hataya düşüyor ve çok daha başka amaçla söylenilen argümanları ' o zaman hadi bakalım 2600 ler gelsin yönetsin de görelim'e çeviriyor. Bu belki seçim sırasında, kendini 'öteki' hisseden satranç emekçilerinin oylarını almak için iyi bir yöntem olabilir ama burada yürütülen bir fikir tartışmasına yakışmıyor ne yazık ki. Kimse Başkan 2600, yardımcıları 2500 olsun derdinde değil. Satrançla ilgili konularla ilgili konularda,elbette camianın ve konunun önde gelenlerinin görüşleri alınmalıdır.
Bu eleştiriler, yönetim veya kurullarda görev alanlara değil, yönetim anlayışına yönelilktir. Sayın Taşan ile daha önce Eğitim kurulunda bulundum. Gayretini ve iyi niyetini yakından biliyorum. Eminim kurulda yer alan diğer arkadaşlarda aynı şekilde çalışacaklardır ancak örneğin haftasonunda yapılacak 'Eğiticilerin Eğitimi Semineri' için gönderilen yazılarda, eğitimcilerin seçimi için son kararın Eğitim Kurulunda olduğu belirtilmiş. Bunun anlamı, kurul kendisinden seviye ve kıdem olarak çok daha iyi durumda olabilecek antrenörleri değerlendireceğidir ki, son derece tehlikelidir.Bu seçim muhakkak TSF bünyesinde yer alan yerli ve yabancı antrenörler tarafından yapılmalı, kurul gerekirse bazı noktalarda insiyatifini kullanmalıdır. Eğitim kurulu, yurt çapında eğitimcilerin sorunlarını belirleyecek, iç ve dış uzmanlardan görüşler ve yöntemler alacak, bu yöntemleri belli konularda test edebilecek kişilerin bilgisine sunabilecek ve sonrasında doğru değerlendirmeyi yapacaksa bir itirazımız olmaz ama kurul üyeleri bir odaya kapanıp, Türk Satranç Eğitim politikasını sayfalar halinde yazıp, yönetime sunarlarsa itiraz ederiz.
Bu yazdıklarımın hepsi, bugüne kadar yapılanlar ve yaptıklarımız içindir.Gülkız Hanım geçtiğimiz yıl liglerin formatıyla ilgili olarak böyle bir çalışmayı başarıyla gerçekleştirdi. Gülkız Tülay yönetiminden 4 ayda mucize beklemiyoruz ama 4 ayda adımların atıldığının gösterilmesi gerekmektedir.
Bu hafta alınan bir kararla Ekaterina Atalık, Haziran 2012'de bir Rus sitesiyle yaptığı röportaj nedeniyle disiplin kuruluna sevkedilmiş ve savunması istenmiştir. Konunu içeriğini ve vicdani olarak bunca eziyet çektirilen başarılı bir sporcuya yapılmasını geçiyorum. 8 ay sonra ve yeni yönetimin seçilmesinden 4 ay sonra böyle bir uygulamaya gidilmesinin tek bir anlamı vardır ki o da uygun zamanda ve uygun yerde rövanş almaktır.
İşte o zaman, tüm kurullar ve mevzuatlar teferruattan ibaret kalır. Bu cezalara karşı çıkmanın aynı zamanda kendilerini savunmak ve geleceklerini kurtarmak olduğunu anlayamayan satranç oyuncuları ve yöneticiler de 'ama onlar da .... ' diye başlayan savunma cümleleriyle akıntıya kürek çekmeye devam ederler.
Son olarak Ateş Bey'e bir not, Manhattan Satranç Kulübü, bildiğim kadarıyla 5-6 yıl önce kapandı. Derneklerle ilgili sorun sadece satrancın kendine has özellikleriyle tanımlanamayacak, teknoloji ve zamanın değişimiyle de yakından ilgili bir durum. Belki ayrı bir başlıkta tartışılmalı..
Saygılarımla,
Ne varki sayın üyenin haklılıkla belirttiği ve benim de tamamen katıldığım şekliyle, TSF organizasyonu hergün daha da büyümekte, hacmini artırmakta ancak ne ilginçtir ki, o oranda üretkenlikten ve başarıdan uzakta kalmaktadır. Resmi olarak 2000 yılında Yazıcı yönetimiyle başlayan ama ondan birkaç yıl önce tohumları atılan yönetim anlayışı son 15 yıldır zaten tüm gücünü ve enerjisini 'altyapı' ve teşkilatın güçlenmesi üzerine kurdu. Altyapının güçlenmesinden anladığımız ise, her sene daha fazla sporcu-veli ve antrenörün seçilen otellerde kalarak 'ekonomik büyüklük' üretmesi olmuştur.
Bugün TSF için en önemli turnuva 12 Yaş altı Küçükler şampiyonasıdır. Aşkın Bey hala önce altyapı diyor ama lütfen bize, herhangi bir spor dalında, herhangi bir ülkede yapılan en önemli etkinliğin 12 yaş altı kategorisinde olduğu bir örnek versin. Hangi spor dalında 18 yaş altı lisanslı oyuncu sayısı satrançla yarışıyor? TSF sitesinde yer alan turnuva ve başarı haberlerine bakalım.Altyapı ile mi ilgili üstyapı ile mi? Örneğin 15 gün önce Moskova'da düzenlenen kapalı turnuvada Burak Fırat'ın son derece güçlü bir turnuvada GM normunu yarıp puanla kaçırırken 20 küsur ELO kazandığının haberi var mı?
Neredeyse 1500 çocuğun yarıştığı, çok daha fazlasının maddi imkansızlıklar nedeniyle katılamadığı bir şampiyona düzenlenirken, önce altyapı demek bana anlamsız geliyor.
Sorun altyapı sorunu değil, Aşkın Bey'in söylediği gibi 'altyapının nitelikli' oluşması sorunu ise, aslında esas sorun yönetim sorunudur ve benim dahil bir avuç insanın yıllardan beri söylediği ve kötü niyetli bir biçimde başka anlamlara çekilmeye çalışılan 'satrancın yönetiminde satrançtan uzak kişilerin olması' sorunudur.
Sorun; 1500 çocuğun ve bir o kadar velinin ve antrenörün karşısına, dünyaca ünlü, onlara rol model olacak bir satranççı yerine, satrançla uzaktan yakından ilgisi olmayan, filmleri sansürlenmeden, biiip sesleriyle kesilmeden çocuklara izletmenin dahi mümkün olmadığı bir şovmenin getirilmesi sorunudur.Kendini anne-baba-eğitimci-usta yönetici- olarak tanıtan yönetici ve görevlilerin buna karşı seslerini çıkartamayışı sorundur.
Sorun; 12 yaş altında 1500 kişiyle turnuva yapılıyorken,16 - 18 yaş gruplarına gelindiğinde sayının 20-30 kişiye düşmesi sorunudur.
Sorun; maddi olarak küçük yaşlarda satranca büyük girdi sağlayan ailelerin ve çocukların, büyüdüklerinde bu emeklerinin karşılığını alamayacaklarını kısa bir süre sonra farketmeleridir.
350 kişiyle yapılan 1700 ortalama Türkiye Birinciliği, TSF kasasına kat kat fazlasını kazandırıyorken yüzlerce kişi arasından anca 5. - 6. olursanız masraflarınızı çıkartabiliyorsunuz.
Yabancı oyuncular vs derken en üstteki 3-4 oyuncudan biri değilseniz, satranç oynayarak yaşama şansınız var mı?
En üstteki oyuncular olsanız dahi, satrançtan kazanacağınız parayla bir aile kurup geçinebilir misiniz?
Hadi herşeyi feda ettiniz, tüm gücünüzü satranca verdiniz, saçma cezalarla satranç oynattırılmayacağınızın, hatta başka ülkelerde dahi oynamamanız için çalışılmayacağının bir garantisi var mı?.
Bir yıl içinde, TSF'nin ve özel girişimin yaptığı tüm turnuvalarda dağıtılan ödül miktarı 200 bin TL'yi buluyor mu? Yarıdan fazlası yabancı oyunculara giden bu ödüllerle satranç oyuncusu olunabilir mi?
Böyle bir üstyapı görüntüsünde, altyapınız ne kadar doğru işlerse işlesin, üstyapıya transfer olmaz. Aşkın Bey eğitimci olduğu için iyi bilir ki, çocuklar kendilerine model belirlerler ve o modelin yolundan giderlerse daha başarılı olabilir. Pek çok sporcu kendine büyük şampiyonları örnek alır. Özellikle de kendi ülkesinden. Biz bu şampiyonları çıkartmak bir yana dursun, hazırda olanları da yok etmek için elimizden geleni yapıyoruz.
ELO listesi ilk dört sırası şu şekilde;
Dragan SOlak
Suat Atalık
Mikhail Gurevich
Alexander Ipatov
Komik değil mi? 8. sırada yasaklılardan Ekaterina Atalık, 10. sırada gelişiminde TSF'nin payı olmayan Doğan Reyhan, sıkı durun 12. sırada Suat Soylu var. 13 yıl geçmiş ve 2000 yılından beri geldiğimiz durumda, bu dönemde yetişen ve 2500 üzerinde olan iki sporcumuz var. Barış Esen ve Mustafa Yılmaz.
Aşkın Bey'e katılıyorum, bir yerlerde yanlışlıkların olduğunu anlamak için 'satranççı' olmaya gerek yok. Bu yanlışlardan kurtulabilmek içinse ülke içinden ya da dışından 'satranççıların' en azından görüşlerine ihtiyaç vardır. Ben ileri gidiyorum, üstyapıda doğru sistemin kurulabilmesi adına görüş verebilmek ve bunu bir sisteme koyabilmek için 1800-2000 değil çok daha fazlasına ihtiyaç vardır.
Doğruları bulmak için ulemaların bir odaya kapanıp tartışması gerekmez. Dünya üzerinde başarılı olan modelleri inceleyebilirsiniz. Bu modelleri oluşturan kişilerden görüş alırsınız. Mesela biraz araştırmayla, dünya üzerinde ülke şampiyonasını 1700 ELO ortalamasıyla 350 kişi Açık kategori düzenleyen pek fazla ülke olmadığını görür, 'acaba yanlış mı yapıyoruz?' dersiniz.2200 üzeri ödülü (!) gibi buluşlar yapmanıza gerek kalmaz.
Vahap Şanal, Cemil Can Ali Marandi gibi gelecek umutlarınızın 1700 ortalama Türkiye Şampiyonasında kendini geliştirmesini beklemek yerine, 2450 ortalama 12-14 kişilik döner turnuva formatlı ülke şampiyonaları planlarsınız. 350 kişiyle yapılan turnuvayı da onun seçmesi ve finansmanı için kullanırsınız.
Kendi ülke şampiyonasını, olması gerektiği gibi yapamayan ama, Olimpiyat, Dünya şampiyonalarına oluk oluk para akıtan bir sistemimiz var. Son 15 yılda ülkemiz dinamiklerinin satranca kattığı paranın büyük bir bölümünü, uluslararası turnuvalara ve sayısı 10'u bulmayan bir grup satranççının ve yöneticilerin yurtdışı masraflarına harcadık.
2010 yılında Bursa'da büyük paralar harcanarak yapılan, sonunda yönetimin ibra olmamasında rol oynayan bir dizi olaya sebep olan ve Yazıcı'nın FIDE üzerinde gücünü artırması dışında bir faydası olmayan Dünya Takımlar Şampiyonasını bu sene Antalya'da yapmaya hazırlanıyoruz. Olimpiyatlarda bütçe rekoru (!) kırdık elimize ne geçti?
Ülke içinde, sporun olmazsa olmazı, rekabet ortamının geliştirilmesi için adım atılmadı.
Tepki toplayacağını bildiğim için önceden söylüyorum, kimse kusura bakmasın ama ne TSF yönetim kurulu bu adımları atabilecek, ne TSF Eğitim Kurulu doğru ve evrensel yöntemleri belirleyebilecek ne de TSF genel kurulu bu yöneticileri seçebilecek bilgi ve deneyime sahip değildir.
Yönetim kurulu üyesi adayı olduğum Cengiz Keleş'in seçilmesi halinde de aynı sözleri söylemekten kaçınmazdım. Çözüm, yönetime satranççıların gelmesi de değildir. Yıllardan beri söylenmeye çalışılan, yöneticilerin, kendi sistemlerini değil, evrensel satranç değerlerini ve satranççıları ön planda tutan bir yönetim anlayışı sergilemesi gerektiğidir. Satranç yöneticisi olmak = satranççı olmak, olmadığı gibi, 'iyi bir insan olmak, anne olmak ya da çok başarılı birşirketin sahibi olmak da değildir ama kesinlikle, konunuzu, içinde bulunduğunuz dünyayı ve coğrafyayı iyi bilmek, zamanı ve değişimi anlamak ve çok ama çok araştırmak, sormak ve öğrenmektir.
Konumuza dönecek olursak, evet il temsilciliği, yönetimin tabanla ilişkisi açısından oldukça önemli bir kurumdur. Doğru işlemesi çok önemlidir ama durum bir dakika; Bir geliri olmayan, en önemli görevi, yönetimin tekrar seçilmek için sizden isteyeceklerini yerine getirmeniz, imza toplamanız, lisans geliri elde etmeniz olan bir sistemden söz ediyoruz! Dahası il temsilciliğine gelebilmenizin en büyük nedenlerinden biri de, seçimler ve sonrasında 'doğru' tarafta olmanız ve bunu sağlayabilecek politik gücünüzün olması değil mi? Aynı Yönetim Kurulunda ve diğer kurullarda olduğu gibi. O zaman sizlerin emeklerinizle yapılacak, toplantılar ve iyileştirmelerle neyin önüne geçebilir, verimliliği nasıl sağlayabilirsiniz?
İl temsilcilikleri kapansın! feryadının ardında, yavaş yavaş, 'Satranç kapansın!' a gidiş vardır ve ne yazık ki doğru olma yolunda ilerlemektedir.
Aşkın Bey de aynı Sayın Başkan'ın seçim konuşmasında yaptığı türden bir hataya düşüyor ve çok daha başka amaçla söylenilen argümanları ' o zaman hadi bakalım 2600 ler gelsin yönetsin de görelim'e çeviriyor. Bu belki seçim sırasında, kendini 'öteki' hisseden satranç emekçilerinin oylarını almak için iyi bir yöntem olabilir ama burada yürütülen bir fikir tartışmasına yakışmıyor ne yazık ki. Kimse Başkan 2600, yardımcıları 2500 olsun derdinde değil. Satrançla ilgili konularla ilgili konularda,elbette camianın ve konunun önde gelenlerinin görüşleri alınmalıdır.
Bu eleştiriler, yönetim veya kurullarda görev alanlara değil, yönetim anlayışına yönelilktir. Sayın Taşan ile daha önce Eğitim kurulunda bulundum. Gayretini ve iyi niyetini yakından biliyorum. Eminim kurulda yer alan diğer arkadaşlarda aynı şekilde çalışacaklardır ancak örneğin haftasonunda yapılacak 'Eğiticilerin Eğitimi Semineri' için gönderilen yazılarda, eğitimcilerin seçimi için son kararın Eğitim Kurulunda olduğu belirtilmiş. Bunun anlamı, kurul kendisinden seviye ve kıdem olarak çok daha iyi durumda olabilecek antrenörleri değerlendireceğidir ki, son derece tehlikelidir.Bu seçim muhakkak TSF bünyesinde yer alan yerli ve yabancı antrenörler tarafından yapılmalı, kurul gerekirse bazı noktalarda insiyatifini kullanmalıdır. Eğitim kurulu, yurt çapında eğitimcilerin sorunlarını belirleyecek, iç ve dış uzmanlardan görüşler ve yöntemler alacak, bu yöntemleri belli konularda test edebilecek kişilerin bilgisine sunabilecek ve sonrasında doğru değerlendirmeyi yapacaksa bir itirazımız olmaz ama kurul üyeleri bir odaya kapanıp, Türk Satranç Eğitim politikasını sayfalar halinde yazıp, yönetime sunarlarsa itiraz ederiz.
Bu yazdıklarımın hepsi, bugüne kadar yapılanlar ve yaptıklarımız içindir.Gülkız Hanım geçtiğimiz yıl liglerin formatıyla ilgili olarak böyle bir çalışmayı başarıyla gerçekleştirdi. Gülkız Tülay yönetiminden 4 ayda mucize beklemiyoruz ama 4 ayda adımların atıldığının gösterilmesi gerekmektedir.
Bu hafta alınan bir kararla Ekaterina Atalık, Haziran 2012'de bir Rus sitesiyle yaptığı röportaj nedeniyle disiplin kuruluna sevkedilmiş ve savunması istenmiştir. Konunu içeriğini ve vicdani olarak bunca eziyet çektirilen başarılı bir sporcuya yapılmasını geçiyorum. 8 ay sonra ve yeni yönetimin seçilmesinden 4 ay sonra böyle bir uygulamaya gidilmesinin tek bir anlamı vardır ki o da uygun zamanda ve uygun yerde rövanş almaktır.
İşte o zaman, tüm kurullar ve mevzuatlar teferruattan ibaret kalır. Bu cezalara karşı çıkmanın aynı zamanda kendilerini savunmak ve geleceklerini kurtarmak olduğunu anlayamayan satranç oyuncuları ve yöneticiler de 'ama onlar da .... ' diye başlayan savunma cümleleriyle akıntıya kürek çekmeye devam ederler.
Son olarak Ateş Bey'e bir not, Manhattan Satranç Kulübü, bildiğim kadarıyla 5-6 yıl önce kapandı. Derneklerle ilgili sorun sadece satrancın kendine has özellikleriyle tanımlanamayacak, teknoloji ve zamanın değişimiyle de yakından ilgili bir durum. Belki ayrı bir başlıkta tartışılmalı..
Saygılarımla,