05-03-2013, 13:11
İtiraz kurulları olmasın, biz başhakemler herşeyi hallederiz önermesi bana,
'Şu okullar olmasa maarifi ne güzel idare ederdim' sözünü hatırlatıyor.
Çok uzun tutmadan şunu söylemek istiyorum, Sabri Koçak'ın, satrancın değişimi ve bu komisyonlara neden ihtiyaç kalmadığı ile ilgili söyledikleri aslında tamamen, satranç oyununda artık hakemlere pek de ihtiyaç olmadığı şeklinde de değiştirilebilir.
Hakemlerimizle ilgili son 20 yılda çok sorun yaşadık belki ilerleme de kaydettik ancak temel sorun devam etmektedir. Belki günümüzde değişen zaman kontrolleri ve kurallar nedeniyle, hakemlerin çok yüksek bir satranç bilgisine ihtiyaçları kalmamış olabilir ancak satranç oyununun kendine özgü durumları ortaya çıktığında, sadece el kitabı bilgisiyle hareket etmenin yetersiz kaldığı durumlarda doğru kararları vermekte zorlanmaktadırlar. Çoğu zaman da Ateş Bey'in dile getirdiği gibi Adana'ya telefon açmak gerekmektedir.
Bir haksızlığa uğranıldığında veya uğranıldığını sandığımızda MHK'ye ya da benzer kurumlara nasıl ulaşalım? Satranç futbol gibi 3-5 gün arayla maçların yapıldığı bir spor değil ki? Bazen bir turun bitiminden 15 dakika sonra yenisini oynamak zorunda kalıyoruz.
Turnuvada oynayan deneyimli satranççıların, aday gösterilerek onurlandırıldığı, satranççıların, 'merkeze' karşı kendilerini güvende hissettikleri, usta-çırak ilişkisi gibi zamanla yeni gelen kuşaklara devredilen geleneksel bir kurumun yaşatılması gerekir. Ben TSF tarafından belirlenecek bir kurula sembolik olarak da karşı duyulması gerektiği taraftarıyım.
'Turnuvaların yüzde 80'i çocuk turnuvası zaten' demek, ülkece başarısızlığın ve iflas noktasına gelindiğinin itirafıdır. Yüzde 80'in çocukların oynadığı bir oyun spor olmaz. Çocuk oyunu olur, eğitim aracı olur, sosyal etkinlik olur ama spor olmaz. Yüzde 80'in çocuk turnuvası olması marifet değil başarısızlıktır. Çünkü bu turnuvalar asıl görevlerinin dışına çıkmış, çocukların gelişme çağında faydalanabilecekleri, sosyalleşebilecekleri, kişisel gelişmelerine yol gösterici olacak ve kendi kapasitelerini keşfetmelerine olanak tanıyacak etkinlikler olmanın dışında anlamlar yüklenilmiştir. Hal böyleyken, satrançla ilgili evrensel kuralları, çocuk etkinliklerine göre şekillendirip, değiştirmeye çalışmak yenilgiyi kabul etmektir.
Dünya hızlanıyor, zaman değişiyor diye, her güzel şeyi hızlandırıp, tüketmeyelim. Daha çok izlensin, insanlar sıkılmasın diye satrancı hızlandırmaya çalışmak, para oradan gelecek, reklam bu şekilde yapılacak diye, satrancı çocuk oyununa çevirmek, zaman kaybetmeyelim, işler uzamasın diye itiraz kurullarını yok edip, sanki kusursuz idare ediyorlarmış gibi her kararı başhakeme bırakmak, değişime ayak uydurmak demek değildir. Herhalde dünyanın en hızlı değişen, zamanın en hızlı aktığı ülkesi ABD'dir. Kimsenin kalkıp şu jüri sistemi kalksın hakimler herşeye karar versin demiyordur.
Masaya satranççının teri damlar, 5 kişi bir araya gelir, sizin için önemsiz bir konuda tartışır, doğruyu bulmaya çalışır. Ortaya çıkan sonuç ne olursa olsun, en azından vicdanlara seslenebilecektir.
'Şu okullar olmasa maarifi ne güzel idare ederdim' sözünü hatırlatıyor.
Çok uzun tutmadan şunu söylemek istiyorum, Sabri Koçak'ın, satrancın değişimi ve bu komisyonlara neden ihtiyaç kalmadığı ile ilgili söyledikleri aslında tamamen, satranç oyununda artık hakemlere pek de ihtiyaç olmadığı şeklinde de değiştirilebilir.
Hakemlerimizle ilgili son 20 yılda çok sorun yaşadık belki ilerleme de kaydettik ancak temel sorun devam etmektedir. Belki günümüzde değişen zaman kontrolleri ve kurallar nedeniyle, hakemlerin çok yüksek bir satranç bilgisine ihtiyaçları kalmamış olabilir ancak satranç oyununun kendine özgü durumları ortaya çıktığında, sadece el kitabı bilgisiyle hareket etmenin yetersiz kaldığı durumlarda doğru kararları vermekte zorlanmaktadırlar. Çoğu zaman da Ateş Bey'in dile getirdiği gibi Adana'ya telefon açmak gerekmektedir.
Bir haksızlığa uğranıldığında veya uğranıldığını sandığımızda MHK'ye ya da benzer kurumlara nasıl ulaşalım? Satranç futbol gibi 3-5 gün arayla maçların yapıldığı bir spor değil ki? Bazen bir turun bitiminden 15 dakika sonra yenisini oynamak zorunda kalıyoruz.
Turnuvada oynayan deneyimli satranççıların, aday gösterilerek onurlandırıldığı, satranççıların, 'merkeze' karşı kendilerini güvende hissettikleri, usta-çırak ilişkisi gibi zamanla yeni gelen kuşaklara devredilen geleneksel bir kurumun yaşatılması gerekir. Ben TSF tarafından belirlenecek bir kurula sembolik olarak da karşı duyulması gerektiği taraftarıyım.
'Turnuvaların yüzde 80'i çocuk turnuvası zaten' demek, ülkece başarısızlığın ve iflas noktasına gelindiğinin itirafıdır. Yüzde 80'in çocukların oynadığı bir oyun spor olmaz. Çocuk oyunu olur, eğitim aracı olur, sosyal etkinlik olur ama spor olmaz. Yüzde 80'in çocuk turnuvası olması marifet değil başarısızlıktır. Çünkü bu turnuvalar asıl görevlerinin dışına çıkmış, çocukların gelişme çağında faydalanabilecekleri, sosyalleşebilecekleri, kişisel gelişmelerine yol gösterici olacak ve kendi kapasitelerini keşfetmelerine olanak tanıyacak etkinlikler olmanın dışında anlamlar yüklenilmiştir. Hal böyleyken, satrançla ilgili evrensel kuralları, çocuk etkinliklerine göre şekillendirip, değiştirmeye çalışmak yenilgiyi kabul etmektir.
Dünya hızlanıyor, zaman değişiyor diye, her güzel şeyi hızlandırıp, tüketmeyelim. Daha çok izlensin, insanlar sıkılmasın diye satrancı hızlandırmaya çalışmak, para oradan gelecek, reklam bu şekilde yapılacak diye, satrancı çocuk oyununa çevirmek, zaman kaybetmeyelim, işler uzamasın diye itiraz kurullarını yok edip, sanki kusursuz idare ediyorlarmış gibi her kararı başhakeme bırakmak, değişime ayak uydurmak demek değildir. Herhalde dünyanın en hızlı değişen, zamanın en hızlı aktığı ülkesi ABD'dir. Kimsenin kalkıp şu jüri sistemi kalksın hakimler herşeye karar versin demiyordur.
Masaya satranççının teri damlar, 5 kişi bir araya gelir, sizin için önemsiz bir konuda tartışır, doğruyu bulmaya çalışır. Ortaya çıkan sonuç ne olursa olsun, en azından vicdanlara seslenebilecektir.