31-03-2013, 15:58
ELEŞTİRİ…
Eleştiri yapıcı olduğunda, ders çıkartılıp gerçekleri gösterdi zaman değer kazanır.
Nitekim bu anlamda birçok yazınız var. Bunları okumuş, yerinde bulmuş ve notlarımın arasına alarak tüm haklılığıyla rapor haline getirmiştim. Çünkü yerinde tespitlerdi. Örneğin TÜRKİYE SATRANÇ ŞAMPİYONASI gözlem notlarınız. Tamamen haklıydınız. Bu konuda SPORCULAR KURULU da benzer önerilerde bulundu.
Ama siz sosyal içerikli birçok olgunun da detayıyla içini doldurarak yazmıştınız ve bunların bir kısmı da bir “ilk” idi.
Tören de sporcuların temsil özelliği gibi.
Sonra temsil özelliği olan il temsilcilerine de saygın önerileriniz vardı sanırım.
Son derece yerinde, açık, net ve nokta atışıyla yazıyordunuz.
Daha önce de size belirttiğim üzere yazılarınız fikirsel anlamda değerlidir. Tespit, öneri ve dünya örnekleriyle yol gösterici nitelikte.
Eleştiri dozunuz bazı edebi konularda makul sınırları zorlasa bile. Benim bu konularda hiçbir bir rahatsızlığım ve sıkıntım yok.
Ama siz diyorsunuz ya, “-büyük ustaların ve satrançta belli bir seviye üstü sporcularımızın sorunlarının alfabesinin -a- sından anlamazsınız.”
Nereden biliyorsunuz?
Buna yetmişli yılların ortalarından beri tanığımdır.
Devletin sadece satrançta değil, sanatın, sporun ve daha birçok farklı alandaki yeteneklerin emekçilerin yaşam şartlarına katkısı nedir? Bu konu neden ısrarla ve ısrarla hayatın içinde düzenlenmiyor? Yasa yapıcı ve uygulayıcılar bu konuda neden adım atmıyor bir türlü? Çünkü arkalarında bir rüzgar, etkili toplumsal destek yok.
Çünkü güçlü olmak önemli, haklı olmak değil ne yazık ki!
Dünya, olimpiyat ve Avrupa Şampiyonalarında birinci olmuş ve kalıcı başarılara imza atmış kişiliklerin yaşam şartları o yıllardaki şampiyona ödülleri dışında düzenlenebilmiş midir?
Sadece müdürlük koridorlarında, spor salonlarının bir köşesinde posterleri asılmış olması dışında nasıl bir hakça ve insani boyutta düzenleme yapılmıştır?
Bunun için nasıl ve ne zaman bir “toplumsal talep” hareketi oluşmuştur?
Bana bunlardan bahsediniz!
Zamanla ve hala içinde olduğum sendikal hareketlerde bu tip haklı taleplerimiz oldu. Bu konuda çok ve ağır bedel ödeyip mücadele verdik geçmişte, hala da veriyoruz. Bu yasal düzenlemeleri elbette sadece sporcular ve satranççılar için istemedik.
Sizin ısrarla yazdığınız konuları birçok eski satranççı biliyor ve tanıktır.
Bu konuda çözüme yönelik öneriler yazınız, temenni değil!
Bunu pekala bizzat siz, son derece isabetle yazabilirsiniz.
Ama karşınızdaki dağ’ı aşmak o kadar kolay değil! Biz o dağı yıllardır kazmaya, aşmaya çalışıyoruz. Burada kastettiğim TSF değildir, içinde olduğum diğer sivil toplumsal örgütleridir. Yani toplumsal hareket, yani toplumsal bilinç. Ama ne yazık ki “nitel” olarak ne kadar haklı olursanız olun, “nicel” olarak o kadar güçsüz kalmaya mahkum oluyorsunuz toplumumuzda. Sizin de kaleme alıp dillendirdiğiniz gibi, üst düzey satranççılarımızın yaşam şartlarının ve gelecek kaygılarının temel kaynağıdır bu nokta.
Burada size hak vermediğimi mi düşünüyorsunuz?
Başarılı sporcularımız devletimiz tarafından bir kereciğine ödüllendirilmesinin dışında kalıcı olarak, onun verimliliğinden faydalanılacak şekilde görevlendirilip yaşam şartları sunması gerekir. Maaşa bağlayıp hakça, gelecek endişesi taşımadan yaşatması gereklidir. TSF bunu belli bir güç dayanağına bağlı olarak çok azını gerçekleştirebiliyorsa bu asla yeterli değildir! Bu konuda yasal düzenlemeler gereklidir kalıcı olması için.
Bunları daha önceleri yazmış ve olası çözüm önerilerimi açıklamıştım. Konuyu uzatma niyetim yok ve bu konuda fikrim aynı, değişmedi.
Ama işte burada iş değişiyor!
Sizin için makul olan bu talepler üst makamlara doğru ses verdikçe erimeye başlıyor. Niteliksiz bambaşka amaçlar uğruna vekil olmuş, projesiz ve idealsiz yaşayan insanlar tarafından kulak arkası edilip hazırladığınız yasa tasarıları, taslak yönergeler ve onca düzenlemeler, ne yaptığı belirsiz alt komisyonlara ulaşmıyor bile, görüşülmüyor, yok sayılıyor.
Sonra takipçisi oluyorsunuz. Dosya kaybolmuş ya da “esastan gereksizdir, mali düzenlemelerde karşılığı yoktur” gerekçeleriyle gündeme bile alınmadığını öğreniyorsunuz. Peki, o anda yenildiğinizi mi düşünüyorsunuz?
Hayır. Asla hayır!
Günümüzde toplumsal ayrışmaların körüklendiği, gündemin güç sahibi belli insanlarca aniden keyfi ve yanlı, kasıtlı olarak kasten değiştirildiği, dindarlık anketlerinin yapıldığı ve belli televizyon kanallarında ve cami hutbelerinde içlerinde satrancında bulunduğu bazı “akıl” oyunlarının günah sayıldığı bir dönem yaşıyoruz. Son iki ay boyunca okullarda satrancın günah sayıldığı propagandası sonucu çocuklarını okul satranç etkinliklerinden çekip alan velilere ve gençlik merkezlerindeki satranç etkinliklerinin iptaline tanık oldum ben. Bu durum ne yazık ki güçlü olanların örgütlenmesinin sonuçlarıdır, haklı olanların değil!
“İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifemiz”… nedir?... sizce sayın üstat!
Bakın dostum il temsilcilikleri neden var olmalıdır, size en açık ve somut bir biçimde cevap vereyim.
Tamamen beni bağlayan görüşlerim olarak;
1- Ülkemin eğitim çağındaki tüm çocuklarımın SATRANÇ TEMEL EĞİTİMİNİ alma, öğrenme, olumlu kişilik kazanma hakları vardır. Bunu tek başına MEB yapamaz!
2- Bu hedefe ancak SATRANÇÇILARIN kurduğu nitelikli örgütle varılabilir. Burada satranççı-satranç sever vb. eğitimci-öğretmen-Ali-veli ayrımlarını asla düşünmüyorum.
3- Böyle bir hedefe asla tek bir merkezden yürünemez, nitelikli örgütlenme ile nitelikli insanlar görev almalıdır. Sizini gibi insanların hayatın içine bir yerlerden giriş yapması gereklidir. Sizi “ OKUYORUZ, GÖREMİYORUZ.”
"Sanal kişilik" tanımlamam bu yüzdendir!
4- Ben TSF Eğitim Kurulu’ bir üyesiyim. TSF yönetiminin değil, bu anlamda haddimi bilirim. Doğru gördüğüm görüş ve fikirleri benimser, önerir ve arkasında ya da yanında olurum. Kişilerin, kim olursa olsun, karşı duruşu ya da eleştirisinin bir önemi yoktur.
5- Güçlülerin niteliksiz örgütlenmeleri benim için bir şey ifade etmez. Haklıdan yana olan azınlıkların örgütlenmesi benim için saygın bir değer taşır. Bu anlamda bu yeni dönemi sizin söyleminizle “SAĞLIKLI SATRANÇ TOPLUMU” nun kurulabilmesi için bir fırsat olarak değerlendiriyorum.
Ben ne zaman örgüt desem, siz “gereksiz komisyonlar, gözyaşları içinde yapılan devlet ödenekli kurabiyelerden” bahsedip, olayın içini boşaltmaya yönelik hınçlı yorumlar yapıyorsunuz.
Bunu iyi niyetli bir yorum olarak nasıl görebilirim?
Orada altın günü ya da dini ayin yapılmıyor! Taahhütlerde bulunduğumuz, görüşlerimizi aktardığımız, gündemi önceden belli toplantılarda çıkar konuşur ya da belli mesajlar, varsa ki mutlaka vardır, öneriler gönderir, belki destek sunar ya da verilen sözlerin takipçisi olursunuz. Biz de sizin katkınızı görür, güçlendiğimizi hissederiz.
6- İl Temsilcisi kavramı yerine örgüt ifade eden il temsilciliği kavramını benimsedim son zamanlarda.
Bu kavramın içini somut olarak da doldurmak için görev bölümünü ön gördüm. Önerilerim ve çalışmalarım bu yöndeki inançlarım ve hedefim doğrultusundaydı. İstanbul’ u nasıl kurtarırız? Orası tek başına 34 il’e bedel. Bir kişinin bu görevi yapmaya çalışmasının trajik sonuçlarına tanık oluyoruz.
Belki kendi içnde yönetim bölgeleri olabilir. Ben yönetime bunu da sundum.
7- İl temsilcileri seçimle mi gelmeli? Bu da örgüt demektir! Evet, seçimle gelmeli, gayet açık ve net!
Ama hangi toplum seçecek? Kim benimseyip onaylayacak? Güçlünün hüküm sürdüğü yasal düzenlemelerle bu mümkün mü?. TSF’ den merkezden seçilmesin, il kendi bünyesinden çıkardığı adaylardan seçsin ve çalışma ekibini kursun. Daha önce de yazdım bunları. Karşımda kim olursa olsun bu fikirlerimin yanındayım. Buna inanıyorum! Örgütsüz olmaz! Onun için il örgütleri ve komisyonları. O zaman başka çözüm söyleyin o olmaz bu olmaz demekle olmuyor!
8- Siz neler” yanlış”, neler “olmalı” diyorsunuz. Ben de “nasıl” olması gereğini anlatmaya çalışıyorum.
Siz il örgütlerini para kazanma yalanı olarak ilan ediyorken, ben örgütü oluşturan insanların kendi yolunu belli bir planlama ve paylaşımla çizsinler diyorum.
Siz dernekleşme, özel kurumlaşma diyorken ben, buna destek olacak toplumsal hareketi başlatmak gereğini vurguluyorum.
Çünkü talep oluşmalı ,bu talebin arkasında insanlar olmalı ve belli dinamiklere ve doğru adreslere yönelme toplumca başlamalı.
Siz olumuz örnekleri sürekli getirirken, ben, olumlu örnek illerdeki tarihsel gelişmeyi aktarıyorum. Hayatın içinden paylaşımcı örnekler sunuyorum. Bunlar yazılarımda duruyor.
Sn MJ.,
sonuç olarak sn. Cengiz KELEŞ çok kızacak ama bazı şeyler yazılmadan da olmuyor. Çok konuşup yazmayı sevmiyorum. Bir şey anlatan yazılar yazmaya, düşüncelerimi aktarmaya çalışıyorum. Üslubuma dikkat etmeye çalışarak…
ÜSLUBU MAKUL, HAKSIZLIK VE AŞAĞILAYICILIK İÇERMEYEN, HAKSIZ REKABETE DAYANMAYAN BELLİ KİŞİLİKLERE TACİZ EDECİLİKTEN UZAK, BİR ŞEY “SÖYLEYEN” ve SAYGIYI HAK EDEN HER YAZI İSTER AÇIK KİMLİKLE İSTER RUMUZLU, ELBETTE KABULÜMDÜR.
SAĞLICAKLA...
Eleştiri yapıcı olduğunda, ders çıkartılıp gerçekleri gösterdi zaman değer kazanır.
Nitekim bu anlamda birçok yazınız var. Bunları okumuş, yerinde bulmuş ve notlarımın arasına alarak tüm haklılığıyla rapor haline getirmiştim. Çünkü yerinde tespitlerdi. Örneğin TÜRKİYE SATRANÇ ŞAMPİYONASI gözlem notlarınız. Tamamen haklıydınız. Bu konuda SPORCULAR KURULU da benzer önerilerde bulundu.
Ama siz sosyal içerikli birçok olgunun da detayıyla içini doldurarak yazmıştınız ve bunların bir kısmı da bir “ilk” idi.
Tören de sporcuların temsil özelliği gibi.
Sonra temsil özelliği olan il temsilcilerine de saygın önerileriniz vardı sanırım.
Son derece yerinde, açık, net ve nokta atışıyla yazıyordunuz.
Daha önce de size belirttiğim üzere yazılarınız fikirsel anlamda değerlidir. Tespit, öneri ve dünya örnekleriyle yol gösterici nitelikte.
Eleştiri dozunuz bazı edebi konularda makul sınırları zorlasa bile. Benim bu konularda hiçbir bir rahatsızlığım ve sıkıntım yok.
Ama siz diyorsunuz ya, “-büyük ustaların ve satrançta belli bir seviye üstü sporcularımızın sorunlarının alfabesinin -a- sından anlamazsınız.”
Nereden biliyorsunuz?
Buna yetmişli yılların ortalarından beri tanığımdır.
Devletin sadece satrançta değil, sanatın, sporun ve daha birçok farklı alandaki yeteneklerin emekçilerin yaşam şartlarına katkısı nedir? Bu konu neden ısrarla ve ısrarla hayatın içinde düzenlenmiyor? Yasa yapıcı ve uygulayıcılar bu konuda neden adım atmıyor bir türlü? Çünkü arkalarında bir rüzgar, etkili toplumsal destek yok.
Çünkü güçlü olmak önemli, haklı olmak değil ne yazık ki!
Dünya, olimpiyat ve Avrupa Şampiyonalarında birinci olmuş ve kalıcı başarılara imza atmış kişiliklerin yaşam şartları o yıllardaki şampiyona ödülleri dışında düzenlenebilmiş midir?
Sadece müdürlük koridorlarında, spor salonlarının bir köşesinde posterleri asılmış olması dışında nasıl bir hakça ve insani boyutta düzenleme yapılmıştır?
Bunun için nasıl ve ne zaman bir “toplumsal talep” hareketi oluşmuştur?
Bana bunlardan bahsediniz!
Zamanla ve hala içinde olduğum sendikal hareketlerde bu tip haklı taleplerimiz oldu. Bu konuda çok ve ağır bedel ödeyip mücadele verdik geçmişte, hala da veriyoruz. Bu yasal düzenlemeleri elbette sadece sporcular ve satranççılar için istemedik.
Sizin ısrarla yazdığınız konuları birçok eski satranççı biliyor ve tanıktır.
Bu konuda çözüme yönelik öneriler yazınız, temenni değil!
Bunu pekala bizzat siz, son derece isabetle yazabilirsiniz.
Ama karşınızdaki dağ’ı aşmak o kadar kolay değil! Biz o dağı yıllardır kazmaya, aşmaya çalışıyoruz. Burada kastettiğim TSF değildir, içinde olduğum diğer sivil toplumsal örgütleridir. Yani toplumsal hareket, yani toplumsal bilinç. Ama ne yazık ki “nitel” olarak ne kadar haklı olursanız olun, “nicel” olarak o kadar güçsüz kalmaya mahkum oluyorsunuz toplumumuzda. Sizin de kaleme alıp dillendirdiğiniz gibi, üst düzey satranççılarımızın yaşam şartlarının ve gelecek kaygılarının temel kaynağıdır bu nokta.
Burada size hak vermediğimi mi düşünüyorsunuz?
Başarılı sporcularımız devletimiz tarafından bir kereciğine ödüllendirilmesinin dışında kalıcı olarak, onun verimliliğinden faydalanılacak şekilde görevlendirilip yaşam şartları sunması gerekir. Maaşa bağlayıp hakça, gelecek endişesi taşımadan yaşatması gereklidir. TSF bunu belli bir güç dayanağına bağlı olarak çok azını gerçekleştirebiliyorsa bu asla yeterli değildir! Bu konuda yasal düzenlemeler gereklidir kalıcı olması için.
Bunları daha önceleri yazmış ve olası çözüm önerilerimi açıklamıştım. Konuyu uzatma niyetim yok ve bu konuda fikrim aynı, değişmedi.
Ama işte burada iş değişiyor!
Sizin için makul olan bu talepler üst makamlara doğru ses verdikçe erimeye başlıyor. Niteliksiz bambaşka amaçlar uğruna vekil olmuş, projesiz ve idealsiz yaşayan insanlar tarafından kulak arkası edilip hazırladığınız yasa tasarıları, taslak yönergeler ve onca düzenlemeler, ne yaptığı belirsiz alt komisyonlara ulaşmıyor bile, görüşülmüyor, yok sayılıyor.
Sonra takipçisi oluyorsunuz. Dosya kaybolmuş ya da “esastan gereksizdir, mali düzenlemelerde karşılığı yoktur” gerekçeleriyle gündeme bile alınmadığını öğreniyorsunuz. Peki, o anda yenildiğinizi mi düşünüyorsunuz?
Hayır. Asla hayır!
Günümüzde toplumsal ayrışmaların körüklendiği, gündemin güç sahibi belli insanlarca aniden keyfi ve yanlı, kasıtlı olarak kasten değiştirildiği, dindarlık anketlerinin yapıldığı ve belli televizyon kanallarında ve cami hutbelerinde içlerinde satrancında bulunduğu bazı “akıl” oyunlarının günah sayıldığı bir dönem yaşıyoruz. Son iki ay boyunca okullarda satrancın günah sayıldığı propagandası sonucu çocuklarını okul satranç etkinliklerinden çekip alan velilere ve gençlik merkezlerindeki satranç etkinliklerinin iptaline tanık oldum ben. Bu durum ne yazık ki güçlü olanların örgütlenmesinin sonuçlarıdır, haklı olanların değil!
“İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifemiz”… nedir?... sizce sayın üstat!
Bakın dostum il temsilcilikleri neden var olmalıdır, size en açık ve somut bir biçimde cevap vereyim.
Tamamen beni bağlayan görüşlerim olarak;
1- Ülkemin eğitim çağındaki tüm çocuklarımın SATRANÇ TEMEL EĞİTİMİNİ alma, öğrenme, olumlu kişilik kazanma hakları vardır. Bunu tek başına MEB yapamaz!
2- Bu hedefe ancak SATRANÇÇILARIN kurduğu nitelikli örgütle varılabilir. Burada satranççı-satranç sever vb. eğitimci-öğretmen-Ali-veli ayrımlarını asla düşünmüyorum.
3- Böyle bir hedefe asla tek bir merkezden yürünemez, nitelikli örgütlenme ile nitelikli insanlar görev almalıdır. Sizini gibi insanların hayatın içine bir yerlerden giriş yapması gereklidir. Sizi “ OKUYORUZ, GÖREMİYORUZ.”
"Sanal kişilik" tanımlamam bu yüzdendir!
4- Ben TSF Eğitim Kurulu’ bir üyesiyim. TSF yönetiminin değil, bu anlamda haddimi bilirim. Doğru gördüğüm görüş ve fikirleri benimser, önerir ve arkasında ya da yanında olurum. Kişilerin, kim olursa olsun, karşı duruşu ya da eleştirisinin bir önemi yoktur.
5- Güçlülerin niteliksiz örgütlenmeleri benim için bir şey ifade etmez. Haklıdan yana olan azınlıkların örgütlenmesi benim için saygın bir değer taşır. Bu anlamda bu yeni dönemi sizin söyleminizle “SAĞLIKLI SATRANÇ TOPLUMU” nun kurulabilmesi için bir fırsat olarak değerlendiriyorum.
Ben ne zaman örgüt desem, siz “gereksiz komisyonlar, gözyaşları içinde yapılan devlet ödenekli kurabiyelerden” bahsedip, olayın içini boşaltmaya yönelik hınçlı yorumlar yapıyorsunuz.
Bunu iyi niyetli bir yorum olarak nasıl görebilirim?
Orada altın günü ya da dini ayin yapılmıyor! Taahhütlerde bulunduğumuz, görüşlerimizi aktardığımız, gündemi önceden belli toplantılarda çıkar konuşur ya da belli mesajlar, varsa ki mutlaka vardır, öneriler gönderir, belki destek sunar ya da verilen sözlerin takipçisi olursunuz. Biz de sizin katkınızı görür, güçlendiğimizi hissederiz.
6- İl Temsilcisi kavramı yerine örgüt ifade eden il temsilciliği kavramını benimsedim son zamanlarda.
Bu kavramın içini somut olarak da doldurmak için görev bölümünü ön gördüm. Önerilerim ve çalışmalarım bu yöndeki inançlarım ve hedefim doğrultusundaydı. İstanbul’ u nasıl kurtarırız? Orası tek başına 34 il’e bedel. Bir kişinin bu görevi yapmaya çalışmasının trajik sonuçlarına tanık oluyoruz.
Belki kendi içnde yönetim bölgeleri olabilir. Ben yönetime bunu da sundum.
7- İl temsilcileri seçimle mi gelmeli? Bu da örgüt demektir! Evet, seçimle gelmeli, gayet açık ve net!
Ama hangi toplum seçecek? Kim benimseyip onaylayacak? Güçlünün hüküm sürdüğü yasal düzenlemelerle bu mümkün mü?. TSF’ den merkezden seçilmesin, il kendi bünyesinden çıkardığı adaylardan seçsin ve çalışma ekibini kursun. Daha önce de yazdım bunları. Karşımda kim olursa olsun bu fikirlerimin yanındayım. Buna inanıyorum! Örgütsüz olmaz! Onun için il örgütleri ve komisyonları. O zaman başka çözüm söyleyin o olmaz bu olmaz demekle olmuyor!
8- Siz neler” yanlış”, neler “olmalı” diyorsunuz. Ben de “nasıl” olması gereğini anlatmaya çalışıyorum.
Siz il örgütlerini para kazanma yalanı olarak ilan ediyorken, ben örgütü oluşturan insanların kendi yolunu belli bir planlama ve paylaşımla çizsinler diyorum.
Siz dernekleşme, özel kurumlaşma diyorken ben, buna destek olacak toplumsal hareketi başlatmak gereğini vurguluyorum.
Çünkü talep oluşmalı ,bu talebin arkasında insanlar olmalı ve belli dinamiklere ve doğru adreslere yönelme toplumca başlamalı.
Siz olumuz örnekleri sürekli getirirken, ben, olumlu örnek illerdeki tarihsel gelişmeyi aktarıyorum. Hayatın içinden paylaşımcı örnekler sunuyorum. Bunlar yazılarımda duruyor.
Sn MJ.,
sonuç olarak sn. Cengiz KELEŞ çok kızacak ama bazı şeyler yazılmadan da olmuyor. Çok konuşup yazmayı sevmiyorum. Bir şey anlatan yazılar yazmaya, düşüncelerimi aktarmaya çalışıyorum. Üslubuma dikkat etmeye çalışarak…
ÜSLUBU MAKUL, HAKSIZLIK VE AŞAĞILAYICILIK İÇERMEYEN, HAKSIZ REKABETE DAYANMAYAN BELLİ KİŞİLİKLERE TACİZ EDECİLİKTEN UZAK, BİR ŞEY “SÖYLEYEN” ve SAYGIYI HAK EDEN HER YAZI İSTER AÇIK KİMLİKLE İSTER RUMUZLU, ELBETTE KABULÜMDÜR.
SAĞLICAKLA...
- MATRANÇ -